Ölüme Bağlı Tasarruflar - Tomris Kantek

  • Türk Medeni Kanunu'nda Ölüme Bağlı Tasarruflar



    Tomris KANTEK
    Beyoğlu 10. Noteri





    Genel Olarak



    Ölüme bağlı tasarruf, kişinin hayatta iken serbest iradesine dayanarak yapacağı bir rıza ve irade beyanıdır. Kişinin ölümünden sonra terekesi üzerinde mirasçılık sıfatının kimler tarafından kazanılacağı hususu kanunla veya miras bırakanın kendi serbest iradesine dayanarak yaptığı ölüme bağlı tasarruf ile belirlenir. Kanundan doğan ve kanunun belirlemiş bulunduğu mirasçılık kanuni mirasçılık; kişinin ölüme bağlı tasarrufu ile kendi iradesi ile mirasçılarını tayin etmesi de iradi mirasçılıktır. Türk Medeni Kanunu'nun 3. Kitabı olan Miras Hukuku kitabı genel olarak tüm miras meselelerini hallettiği gibi kanuni mirasçıların kimler olduğunu göstererek kanuni mirasçılığı ve ölüme bağlı tasarruf bölümünde de miras bırakan iradesine dayanarak düzenleyeceği iradi mirasçılığı düzenlemektedir. Doçent Dr. O.Gökhan Antalya'nın kitabında, kanuni mirasçılığın asıl, iradi mirasçılığın istisna olduğu ifade edilmektedir.
    Türk Medeni Kanunu'nun 502-574. Maddeleri "ölüme bağlı tasarruflar" başlığı altında miras bırakanın iradesine dayanan iradi mirasçılığı düzenlemiştir.
    Kanunumuz da ölüme bağlı tasarrufları, VASİYETNAME ve MİRAS MUKAVELESİ olarak iki şekilde tanımlanmaktadır, bu iki tasarruf şekli dışında başkaca bir ölüme bağlı tasarruf şekli bulunmamaktadır.
    Kural olarak ölüme bağlı tasarruflarla miras bırakan sağlığında mirasçılarını belirler. Ancak bu hususu bu kadar dar anlamamak lazımdır. Çünkü miras bırakan ölüme bağlı bir tasarrufu ile kanuni mirasçısını mirasından çıkarabilir (ıskat), evlilik dışı çocuğunu tanıyabilir, vakıf kurabilir. Ölüme bağlı tasarruf miras bırakanın ölümünden sonra hüküm ifade eder, netice doğurur. Miras bırakanın sağlığında mirasçıları hiçbir surette murisin mal varlığından faydalanamazlar.
    II. Ölüme Bağlı Tasarrufun Şartları
    Ölüm olayı ölüme bağlı tasarrufun hukuki şartıdır.Ölüme bağlı tasarruf miras bırakanın iradesine uygun olarak ancak ölümünden sonra terekesini etkileyecek bir hukuki düzenleme yapmaktır.
    Murisin de miras bırakanın ölümü anında sağ olması lazımdır. Bu husus Türk Medeni
    Kanunu'nun 580 inci maddesinde "mirasçı olabilmek için miras bırakanın ölümü anında mirasa ehil olarak sağ olmak şarttır" kuralı ile de teyit edilmektedir.
    Ölüme bağlı tasarrufta bulunabilme hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Bu nedenle
    ölüme bağlı tasarrufun bizzat kişinin kendisi tarafından yapılması lazımdır. Vekalet ve temsil
    suretiyle ölüme bağlı tasarrufta bulunamaz. Kanuni temsilcinin veya vekilin vasiyetname ve miras
    mukavelesi yapamayacakları ölüme bağlı tasarrufların şahsa sıkı surette bağlı bir hak olması
    nedeniyledir.
    Ölüme bağlı tasarrufta bulunabilme ehliyetini TMK.nun 502. maddesinde düzenlenmiştir.
    Ölüme bağlı tasarruf ehliyetinin hak ehliyeti olduğu doktrinde baskın görüş olarak
    savunulmaktadır. Sayın Oğuzman ölüme bağlı tasarruf ehliyetinin fiil ehliyeti olduğunu
    savunmaktadır (Doç.Dr.O.Gökhan Antalya, Miras Hukuku).
    Kişinin kanunumuza göre ölüme bağlı bir tasarruf olan vasiyeti yapabilmesi için eski kanuna göre temyiz kudretine (makul surette hareket etme iktidarına) yeni kanuna göre de ayırt etme gücüne (akla uygun şekilde davranma yeteneğine) sahip ve 15 yaşını doldurmuş olmak gereklidir. Ölüme bağlı tasarrufu yapan kişi yaptığı işin kıymet ve önemini biliyorsa akla uygun biçimde davranma yeteneği var demektir. Bu nedenle körler, sağırlar, dilsizler ve sakatlar ölüme bağlı tasarrufta bulunma ehliyetine sahiptirler. Akla uygun bir biçimde davranma yeteneğini ortadan kaldırmayan yaşlılık gibi haller dahi ölüme bağlı tasarrufa engel teşkil etmez. Ancak bu işlemlerin düzenlenmesi esnasında kişinin ayırt etme gücü hakkında bir şüphe doğacak olursa bu işlemleri düzenleyen merciler (noter, sulh hakimi ve diğer yetkili merciler) ayırt etme gücünün bir doktor raporu ile teyit edilmesini isteyebilirler.
    e) Medeni Kanunumuz vasiyetname yapa¬ bilme yaşını 15 yaş olarak belirlemiştir ve buna göre 15 yaşın doldurulmuş olması gerekir. Miras mukavelesi yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip olmak, ergin olmak (reşit olmak) ve kısıtlı bulunmamak gerekir. Erginlik TMK 11. maddesine göre 18 yaşının doldurulması ile başlar. Evlenme de kişiyi ergin kılar ve TMK 12. maddesinde 15 yaşını dolduran küçüğün kendi isteği ve velisinin rızası ile mahkemece ergin kılınabileceği belirtilmektedir.Yeni kanunumuzda eski kanunda yer almayan kısıtlı bulunmama şartı da getirilmiştir.
    f) Ölüme bağlı tasarrufların yanılma, aldatma, korkutma veya zorlayıcı etkiler altında yapılmamış, kişinin hür iradesiyle yapılmış bulunması lazımdır. Eğer ölüme bağlı tasarruf, yanılma, aldatma, korkutma veya zorlayıcı etkiler altında yapılmışsa bu ölüme bağlı tasarruf geçersizdir. Ancak bir yıl içerisinde tasarrufta bulunan bu hususları ileri sürmezse o taktirde tasarruf geçerli sayılacaktır. Eski Medeni Kanunda bu husus "batıl tasarruflar" adı altında, yeni kanunda ise "irade sakatlığı" adı altında tanzim edilmiştir.
    III. Tasarruf Özgürlüğü ve Saklı Pay
    Ölüme bağlı tasarruflarda kişinin tasarruf ehliyetini inceleyecek olursak TMK 505 ve 512. maddeleri arasında bu konunun düzenlendiğini görürüz. Ölüme bağlı tasarrufta bulunan kişinin hiçbir mirasçısı yoksa mirası üzerinde dilediğince tasarrufta bulunabilir. Ancak kanuni mirasçısı bulunan miras bırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı bir tasarrufta bulunabilir.
    Saklı paylı mirasçıların belirlenmesiTMK506. maddesinde yapılmıştır. Kanuna göre mahfuz hisseli mirasçılar müteveffanın alt soyu yani çocukları, torunları veya torun çocuklarıdır. Bunlara birinci gurup mirasçılar denir. Zaten kanuni mirasçıları tanzim eden MK495. maddesi "miras bırakanın birinci derece mirasçıları onun alt soyudur" der. Alt soydan mirasçı varken başka bir mirasçı düşünülemez. Alt soyun saklı payını MK. yasal mirasın yarısı olarak hüküm altına almıştır. Eski kanunda bu hak füru için kanuni miras hakkını 3/4 ü olarak belirlenmişti.Yeni kanun bu payı düşünerek, miras bırakanın tasarruf özgürlüğünü genişletmiştir.
    Yine 506 maddenin 2. fıkrasına göre ana ve babadan her birinin yasal miras hakkının 1/4 ü saklı pay olarak kabul edilmiştir. Eski kanundan farklı olarak miras bırakanın tasarruf özgürlüğü artırılmıştır.
    506. maddede kardeşlerin saklı payının da kanuni miras payının 1/8'i olduğu tespit edilmiştir. Eski kanunda bu hak 1/4 olarak daha yüksek düzenlenmişti. Burada da tasarruf özgürlüğünün artırıldığını görüyoruz.
    506/4. maddeye göre saklı paylı son mirasçı sağ kalan eş olarak belirtilmiş ve yeni kanun sağ kalan eş lehine düzenlemeler getirerek onun mirasçılık payını yükseltmiştir.
    IV. Ölüme Bağlı Tasarrufların Çeşitleri
    Kanunumuz ölüme bağlı tasarrufları vasiyetname ve miras sözleşmesi olarak iki başlık altında ele almıştır.
    1. Vasiyetname
    Miras bırakan kendi serbest iradesiyle ve tasarruf özgürlüğünün sınırları içerisinde kalarak mal varlığının tamamı veya bir kısmı üzerinde vasiyetname veya miras sözleşmesi yaparak hukuki bir tasarrufta bulunabilir. Miras bırakanın üzerinde tasarruf etmediği kısım yasal mirasçılarına kalır (bu paragraf eski kanunda yoktur). Miras bırakan ölüme bağlı tasarrufunu bazı şartlara bağlayabilir ve mirasçısına bazı mükkelefiyetler yükleyebilir. Ancak bunların hukuka ve ahlaka aykırı olmaması lazımdır. Eğer yüklenecek mükellefiyet ve konulacak şartlar hukuka aykırı ise ölüme bağlı tasarruf hükümsüz sayılır. Ölüme bağlı tasarrufla getirilen şart ve yükümlülükler başkalarını rahatsız edici ve anlamsız ise bunlar da yok sayılırlar. Miras bırakan yapacağı ölüme bağlı tasarruf ile bir veya birden fazla kimseyi mirasçı atayabilir veya mirasçı atamaksızın belirli bir mal bırakabilir. Atadığı mirasçının kendisinden önce ölmesi veya mirası reddetmesi olasılığına karşılık mirasçısının yerine geçmek üzere yedek bir mirasçı da belirleyebilir ve ölüme bağlı tasarrufu ile ön mirasçıya mirası alt mirasçıya devretme yükümlülüğünü getirebilir.
    Vasiyetname, miras bırakanın ölümüne bağlı tek taraflı bir tasarruftur. Burada yalnız vasiyetçinin irade beyanının önemi vardır. Vasiyetnamenin geçerliliği için lehine mal vasiyet edilen kişilerin irade beyanı veya kabullerine ihtiyaç yoktur. Tek taraflı bir hukuki muamele olmasının neticesi olarak vasiyetnamenin hükümlerini belirleme yetkisi sadece miras bırakana aittir. Vasiyetname tek taraflı bir irade beyanı olduğu için de miras bırakan istediği zaman bundan vazgeçebilir, bunu değiştirebilir veya ortadan kaldırabilir. Geri dönülmediği sürece vasiyetname, miras bırakanın son arzusu ve irade beyanı olarak geçerliliğini korur.
    Vasiyetname şekilleri
    A) Resmi vasiyetname
    Medeni Kanunun 532. maddesine göre resmi vasiyetname iki tanığın katılımıyla resmi memur tarafından düzenlenir. Resmi memur; sulh hakimi, noter veya kanunla kendisine bu görevin verildiği bir başka resmi görevli olabilir.
    Uygulamada resmi vasiyetnameler noterlerce düzenlenmektedir. Noterler resmi vasiyetname düzenlerken Medeni Kanun hükümleri yanında bu kanuna aykırı olmayan Noterlik Kanunu hükümlerine uymakla da yükümlüdürler.
    Resmi vasiyetnamenin başlıca faydası ispat kuvvetinden ileri gelmektedir. Resmi vasiyetname bir resmi senet şeklinde düzenlendiğinden aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir. Ayrıca resmi bir memurun vasiyetnamenin içeriğine açıklık kazandırır.
    Resmi vasiyetnamenin bir faydası da okuma yazma bilmeyenlerin dahi bunu tanzim edebilmeleridir.
    Resmi vasiyetname düzenlenmesinde uyulacak usul vasiyetçinin okuma yazma ve imza edebilme yeteneği olup olmadığına göre değişecektir.
    a) Okuma yazma yeteneği bulunanların yapacakları resmi vasiyetname:
    Vasiyetçi son arzularını resmi memura bildirir. Bunu sözlü veya yazılı olarak bildirebileceği
    gibi başkası örneğin bir avukat tarafından düzenlenmiş metni de verebilir.
    Resmi memur bu beyanı bizzat yazarak bir metin haline getirir ve okuması için vasiyetçiye
    verir.
    Vasiyetçi kendisine verilen metni huzurda okur ve arzusuna uygun ise metni imza eder.
    Resmi memur metne tarih koyup imzalar.
    Vasiyetçi vasiyetnameyi okuduğunu ve bunun son arzularını ihtiva ettiğini memur
    huzurunda iki şahide beyan eder.
    Tanıklar da vasiyetçinin beyanının huzurlarında yapıldığını ve vasiyetçiyi ölüme bağlı tasarrufa ehil gördüklerini belirterek belgeyi imzalarlar.
    b) Okuma yazma yeteneğinden yoksun olanların yapacakları vasiyetname: Okuma
    yazma bilmeyenler veya bildiği halde hastalık veya fiili sebeplerle okuyup yazamayan
    kimseler okumaksızın veya imzalanmaksızın resmi vasiyetname yapabilirler. Bu durumda
    uygulanacak usul şöyledir:
    Önce vasiyetçi son arzularını resmi memura bildirir.
    Resmi memur bu arzuları bir tutanakla tespit eder.
    Yazılan vasiyetname resmi memur tarafından iki tanık huzurunda kendisine okunur.
    Resmi memur tarafından yazılıp okunan bu metnin son arzularını ihtiva edip etmediği iki tanık
    huzurunda vasiyetçiye sorulur ve vasiyetçi de bunun son arzuları olduğunu beyan eder.
    Vasiyetçinin kabul beyanının ardından resmi memur vasiyetnameye tarih koyup imzalar.
    Tanıklar da vasiyetnamenin kendi huzurlarında resmi memur tarafından vasiyetçiye okunduğu, vasiyetçinin beyanlarının kendi huzurlarında alındığı ve vasiyetçiyi tasarrufa ehil gördüklerine dair şerhi imzalarlar.
    B) El Yazılı Vasiyet
    Medeni Kanunun 538. maddesinde el yazılı vasiyetname tanzim edilmektedir.
    El yazılı vasiyetnamenin tanziminde resmi bir memurun iştirakine gerek yoktur. Bu vasiyetna¬meyi miras bırakan tek başına tanzim edebilir. El yazılı vasiyetname yapılması ve kolay ve basit olması, yapanı herhangi bir masrafa sokmaması ve vasiyet serbestisinin tüm unsurlarını ihtiva etmesi bakımından ve özellikle vasiyetname hazırlandığı hususunun ve kapsamının gizli tutulması yönünden fevkalade yararları olan bir şekildir.
    Ancak bunun yanı sıra el yazılı vasiyetnamenin birçok mahsuru bulunmaktadır. Bunların başında bu tür vasiyetnamelerin kolayca imha edilebilir olması gelmektedir. Böyle bir belgeyi bulan ve kendisi aleyhinde hükümler ihtiva ettiğini öğrenen bir mirasçı bu vasiyetnameyi yok edebileceği gibi bazı bölümlerini tahrif edebilir. Ayrıca el yazılı bir vasiyetnamede onu tanzim eden miras bırakanın hukukçu olmaması sebebiyle vasiyetnamede açık hükümler konulamayabilir. Vasiyetnamenin uygulanmasında yetersiz ifadeler sebebiyle çeşitli zorluklar oluşabilir. Bütün bu fayda ve sakıncalarına rağmen el yazılı vasiyetname bir çok hukuk sisteminde kullanılmaktadır. Hatta eski hukukumuzda da el yazılı vasiyetname yapmak mümkün bulunuyordu.
    El yazılı vasiyetnamenin şartları: Bu vasiyetnamenin geçerliliği için Medeni Kanunun 538.maddesinde belirtilen şartlara uyulması gereklidir. Bu şartlar aşağıdadır.
    a) Bütün vasiyetnamenin baştan sona kadar vasiyetçinin el yazısıyla yazılmış olması şarttır. Vasiyetname metninin tamamının, düzenlenme tarihi de dahil olmak üzere bizzat miras bırakan tarafından elle yazılması şartı kanunda yer almaktadır. Bunun sebebi de miras bırakanın yapmış olduğu vasiyetnamenin ve içindeki tasarrufların ona aidiyetinin el yazısından tayin edilebilmesidir. Çünkü el yazısı bir kimseyi diğerinden ayıran önemli bir farktır ve grafoloji
    ilmine göre her kişinin yazısı diğerinden farklıdır. Böylece ölüme bağlı tasarrufun miras bırakana ait olduğunun ispatı kolaylaşmaktadır. El yazılı vasiyetnamenin bilgisayar, daktilo ve sair makine ile düzenlenmiş olması Yargıtay içtihatlarına göre iptal sebebidir. El yazılı vasiyetnamenin altındaki imzanın miras bırakana ait olması vasiyetnamenin geçerliliği için yeterli değildir.
    Yargıtay kararlarına göre el yazılı vasiyetnamenin iyi ve okunaklı yazılmış olması gereklidir. Eğer vasiyetnamede okunamayan bölümler bulunuyorsa vasiyetname geçerliliğini korumakla birlikte okunamayan bölüm/bölümler hükümsüz hale gelir.
    Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere el yazılı vasiyetname düzenleme sadece okuma yazma bilenlerin yararlanabilecekleri bir tasarruf şeklidir.
    Vasiyetnamenin kağıt, mektup, hatıra defteri gibi belgelere yazılması mümkündür. Yazılan vasiyetnamede kullanılan dil de önemli değildir.
    b)Vasiyetnamenin düzenleme tarihinin gösterilmesi:
    Medeni Kanunun 538. maddesine göre el yazılı vasiyetnamenin geçerlilik şartlarından birisi de düzenlendiği tarihin, yıl, ay ve gün olarak gösterilmesidir.
    Ayrıca tarihin miras bırakanın kendi el yazısı ile yazılmış olması gerekir. Matbu tarihli bir kağıda yazılan vasiyetnamenin ayrıca el yazısı ile kanunun belirttiği şekilde atılmış bir tarihi de ihtiva etmesi gereklidir. Buna uyulmaması iptal sebebidir. Vasiyetnameye konulan tarihin gerçeğe uygun olması şarttır. Vasiyetnamenin altına el yazısı ile atılan tarih vasiyetnamenin yapıldığı günün hesaplanmasını mümkün kılacak şekilde olmalıdır. Mesele "50. yaş günümde", veya "Cumhuriyetin 75. yıl dönümünde" gibi ibarelerin yeterli olacağı kanısındayız.
    c)El yazılı vasiyetnamede imza şartı:
    Kanuna göre vasiyetçinin el yazılı vasiyetnamenin sonuna imzasının koyması bu vasiyetnamenin esaslı bir unsurudur. Kanun imzanın el yazısı ile atılmasını emretmektedir. Mühür, kaşe ve elektronik imza ile atılan imzaların geçerliliği yoktur. Borçlar Kanunu'nun 14/2 ve 15. maddesi hükümleri el yazılı vasiyetnamelerin imzasında uygulanmaz.İmza vasiyetçinin kimliğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta ortaya koymalıdır.
    d) El yazılı vasiyetnamenin tevdii (bırakılması)
    Medeni Kanunun 538/2. maddesi "el yazılı vasiyetname, saklanmak üzere, açık veya kapalı olarak notere, sulh hakimine veya yetkili memura bırakılabilir" hükmünü getirmektedir. Bu maddede "bırakılabilir" fiiline yer verilmek suretiyle el yazılı vasiyetnamenin notere veya sulh hakimine bırakılmasının şart olmadığı, vasiyetçinin kendisinde duran el yazılı vasiyetnamenin de diğer şartları taşımakla geçerli bir vasiyetname olacağı belirtilmiş olmaktadır.
    C) Sözlü vasiyet
    Kanunumuza göre vasiyetin bir şekli de sözlü vasiyettir. Bu ancak istisnai hallerde yapılabilecek bir ölüme bağlı tasarruftur. Sözlü vasiyet, Medeni Kanunun 539 - 541. maddelerinde düzenlenmiştir.
    Buna göre "miras bırakan yakın ölüm tehlikesi, ulaşımın kesilmesi hastalık, savaş gibi olağanüstü durumlarda el yazılı vasiyetname yapılamıyorsa sözlü vasiyet yapılabilir."
    Sözlü vasiyet, kanunda belirtildiği üzere muayyen fevkalade hallerden birinin mevcudiyeti sebebiyle el yazılı veya resmi vasiyetnamenin yapılamadığı hallerde tanzim edilebilecek bir vasiyet türüdür. Kanunumuz, fevkalade halin ortadan kalkmasından itibaren bir ay içerisinde normal vasiyetname imkanlarından birini kullanmayan miras bırakanın sözlü vasiyetinin hükmünü kaybedeceğini belirtmiştir.
    Sözlü vasiyetin şartları
    a) Olağanüstü durumlar
    Miras bırakanın yakın ölüm tehlikesi, ulaşımın kesilmesi, hastalık, savaş gibi olağanüstü haller yüzünden resmi veya el yazılı vasiyetname yapma imkanın bulunmaması hali,
    b)Son arzularının iki tanığa anlatılmış olması
    Olağanüstü hal sebebiyle diğer vasiyetname yollarını kullanamayan miras bırakan son arzularını iki tanığa anlatır ve onlara bu beyanına uygun bir vasiyetname yazmaları veya yazdır¬maları görevini yükler (539/2. madde).
    c)Belgeleme
    Miras bırakan tarafından görevlendirilen tanıklardan biri kendine beyan edilen son arzuları yer, yıl, ay ve gün gösteren tarihi de belirleyerek hemen yazar, bu belgeyi imzalar ve diğer tanığa imzalatır. Yazılan belgeyi ikisi birlikte vakit geçirmeksizin bir sulh veya asliye mahkemesine verirler ve miras bırakanı vasiyetname yapmaya ehil gördüklerini, onun son arzularını olağanüstü durum içinde kendilerine anlattığını hakime beyan ederler (540/1).
    Tanıklar daha önce bir belge düzenlemek yerine vakit geçirmeden mahkemeye başvurup, yukarıdaki hususları beyan ederek miras bırakanın son arzularının tutanağa geçirilmesini sağ¬layabilirler (540/2). Ayrıca 540/3 maddesi sözlü vasiyet yoluna başvuran kimsenin askerlik görevi sırasında hastanede ve nakil vasıtasındaki sorumlu yöneticilerin hakim yerine geçebileceği hükmünü getirmiştir.
    d)Sözlü vasiyetin hükümden düşmesi
    Medeni Kanunun 541. maddesi hükmüne göre miras bırakan için sonradan diğer şekilde vasi¬yetname yapma olanağı doğarsa sözlü vasiyet tarihinden itibaren bir ay geçtiğinde sözlü vasiyet hükümden düşer.
    2. Miras Sözleşmesi
    Miras sözleşmesi iki taraflı bir hukuki işlemle gerçekleştirilebilen bir hukuki sözleşmedir. Tek taraflı olarak geri dönülemeyen ölüme bağlı bir tasarruf şeklidir. Bu sözleşme ile bazen miras bırakan mirasını veya mirasın belirli bir bölümünü veya belirli bir malını sözleşme yaptığı kimseye
    veya üçüncü birine bırakma yükümlülüğü altına girer. Örneğin ölünceye kadar bakma vaadi gibi.. Miras sözleşmesinin bu tipini olumlu miras sözleşmesi olarak tanımlamaktayız. Miras sözleşmesi bazen ölüme bağlı bir tasarruf ile mirasçı ile miras bırakan arasında yapılan ve mirasçının miras bırakanın sağlığında miras hakkından vazgeçmesi şeklinde gerçekleş¬tirilebilir, bu da mirastan feragat sözleşmesi olur ki buna da olumsuz miras sözleşmesi adını vermekteyiz. Bu sözleşme ivazlı veya ivazsız yapılabilir. Bu sözleşme ile mirasçı mirasçılık sıfatını kaybeder.
    Türk Medeni Kanunu 527. maddesi "miras sözleşmeleri" başlığı altında olumlu miras sözleşmesini ve 528. maddesinde de mirastan feragat sözleşmesini düzenlemiştir. Böylece miras hukukumuzda iki türlü miras sözleşmesi yer almıştır.
    a) Olumlu Miras Sözleşmesi
    Medeni Kanun'un 527/1. maddesine göre "miras bırakan, miras sözleşmesi ile mirasını veya belirli malını sözleşme yaptığı kimseye ya da üçüncü bir kişiye bırakma yükümlülüğü altına girebilir." Kanunun belirlediği bu sözleşmenin vasiyetnameden farkı bir sözleşmeye bağlı olmasıdır. Vasiyetnamenin aksine lehine teberru yapılan şahıs tarafından miras sözleşmesinin kabul edilmiş olması gerekmektedir. Bu miras sözleşmesinin geçerliliği için resmi vasiyet şeklinde düzenlenmesi gereklidir. Sözleşmenin tarafları arzularını resmi memura aynı zamanda bildirirler ve düzenlenen sözleşmeyi memurun ve iki tanığın önünde imzalarlar (TMK 545/1).
    Miras sözleşmesi miras bırakanın mirasçısı veya herhangi bir şahıs arasında ölüme bağlı tasarruf olarak yaptığı bir akittir. Başka bir deyişle miras sözleşmesi miras bırakanla yapılan ölüme bağlı bir sözleşmedir. Şu halde miras sözleşmesi miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufunu sözleşme yaptığı kişiye bırakmayı taahhüt eden bir sözleşmedir. Fakat miras bırakan miras
    sözleşmesiyle genellikle bir borç altına girmez. Bu sözleşme ile terekesini veya muayyen bir malını ölümünden sonrası için mirasçısına veya herhangi birisine teberru eder. Bu sebeple miras sözleşmesi mahiyeti itibariyle borç doğuran bir akit değildir.
    Hükümleri tamamen mirasa yöneliktir. Miras sözleşmesi ile lehine tasarruf yapılan taraf ancak miras bırakanın ölümünden sonra hak sahibi olur.
    Miras sözleşmesinin vasiyetnameden farkı burada doğar. Miras sözleşmesi yapıldıktan sonra bu sözleşme tek taraflı ortadan kaldırılamaz. Rücu edilemez ve miras bırakanı bağlar.
    3. Mirastan Feragat Sözleşmesi Genel olarak
    Türk Medeni Kanunu'nun 528. maddesinde tanzim edilen mirastan feragat sözleşmesi miras sözleşmesinden tamamen farklı gayeye hizmet eder. Miras sözleşmesinden miras bırakan sözleşme ile ölümü bağlı bir teberru ve tasarrufta bulunduğu halde mirastan feragat sözleşme¬sinden feragat edenin miras hakkı bedelli veya bedelsiz olarak ortadan kaldırılmaktadır.
    Mirastan feragat sözleşmesi, Yargıtay içtihat¬larına göre Medeni Kanunun 545. maddesindeki şekilde yani resmi şekilde yapılmalıdır. Mirastan feragat sözleşmesinde miras bırakan bir mirasçısı ile karşılıksız veya bir karşılık sağlayarak mirastan feragat sözleşmesi yapabilmektedir. Feragat eden bu durumda mirasçılık sıfatını kaybeder. Bir karı¬şık sağlanarak mirastan feragat, sözleşmede aksi öngörülmedikçe feragat edenin alt soyu için de sonuç doğurur. Yine kanunun 529. maddesi mi¬rastan feragat sözleşmesi lehine yapılan kişinin ileride herhangi bir sebeple mirasçı olamaması halinde feragat sözleşmesinin hükümden dü¬şeceğini belirtmektedir. Kanunumuza göre mirastan feragat sözleşmeleri, miras sözleşme¬sinin yapıldığı şekilde yani resmi şekilde yapılma¬lıdır. Yargıtay içtihadi birleştirme kararlarında mirastan feragat sözleşmesinin resmi vasiyet şeklinde yapılması gerektiği açıkça belirtilmiştir (Yargıtay 11/21959 tarih E: 1959/16, K: 1959/14 sayılı İBK).
    Böylece kanunumuz mirastan feragat söz¬leşmesini bir miras mukavelesi olarak kabul etmiştir. Daha önceki miras sözleşmesine olumlu miras sözleşmesine dediğimiz için bu mirastan feragat sözleşmesini de olumsuz miras söz¬leşmesi olarak adlandırabiliriz. Çünkü bununla, bir mirasçının varolan miras hakkından vazgeçmesi kararlaştırılmaktadır. Feragat sözleşmesine bazı şartlar ve mükellefiyetler konulabilir. Vazgeçme bu şartların tahakkukuna bağlı kılınabilir.
    Sebepleri
    Mirastan feragat sözleşmesi miras bırakan ile mirasçılardan biri arasında yapılır.
    Sözleşme karşılıksız olabileceği gibi bir bedele, karşılığa, ivaza bağlanarak ta yapılabilir. Feragat eden mirasçılık sıfatını kaybeder. Miras bırakan ölümünden önce mirasçılarından herhangi birine mesela bir oğluna büyükçe bir sermaye vererek iş kurdurursa, diğer mirasçıların haklarının korunması için sermaye verdiği oğlunun mirastan vazgeçmesini isteyebilir. Böyle bir muamelede karşılık vardır. Miras bırakan bir mirasçısına bir menfaat sağlamış, karşılığında da onun ilerideki mirasçılığı sona erdirilmiş olur.
    Mirastan feragat sözleşmesinde hiçbir karşılık olmayabilir de. Miras bırakanın mirasçılarından birinin mali vaziyetinin son derece iyi olması, miras bırakandan bir karşılık almadan mirastan feragat etmesine neden olabilir. Bir menfaat temini ile yapılan mirastan feragat sözleşmesinde miras¬çının miras hakkının satın alınması sonucu doğar. Medeni Kanunun 528. maddesi feragat sözleş¬mesinin yalnız miras bıkanla mirasçısı arasında yapılabileceğini amirdir.
    Feragat Sözleşmesinin Tarafları
    Mirastan feragat sözleşmesi miras bırakanla mahfuz hisseli mirasçıları arasında yapılır ve mirasçının mahfuz hisse hakkından vazgeçmesi sonucunu doğurur.
    Mirastan feragat sözleşmesinin mirasın reddinden farkı:
    Feragat sözleşmesi miras bırakan hayatta iken yapılır. Mirasın reddi ise miras bırakanın ölümünden sonraki üç ay içerisinde mirasçıların mirası kabul etmediklerini tek taraflı olarak sulh hakimine beyan etmeleridir.
    Ayrıca feragat sözleşmesi miras bırakanla mahfuz hisseli mirasçısı arasında yapılması gerekirken mirasın reddi beyanı tüm mirasçıları kapsar.
    V. Ölüme Bağlı Tasarrufların İptali ve Hükümsüzlüğü



    Genel Olarak
    Ölüme bağlı tasarrufların iptali günümüzde birçok ihtilafa konu olmaktadır. Saklı paylı mirasçılar miras bırakanın ölümünden sonra bekledikleri mirasa kavuşmadıkları zaman iptal ve tenkis davaları açmaktadırlar. Medeni Kanun'un 557 ve devamındaki hükümler ölüme bağlı tasarrufların iptali ve tenkisi konularını işlemektedir. Türk Medeni Kanunu'nun 557. maddesi ölüme bağlı tasarruf şartlarının yerine getirilmemiş olmasını ve ölüme bağlı tasarrufun iptali nedeni olarak belirtmektedir. 557. maddeye göre "aşağıdaki sebeplerle ölüme bağlı bir tasarrufun iptali için dava açılabilir:
    1.Tasarruf miras bırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa,
    2. Tasarruf yanılma, aldatma ve korkutma veya zorlama sonucu yapılmışsa,
    3. Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlaka aykırı ise,
    4.Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa.".
    Eski Medeni Kanunda ölüme bağlı tasarrufların iptali de hemen hemen aynı hükümleri ihtiva eden
    449. maddede düzenlenmişti.
    Dava Hakkı Medeni Kanunun 558. md. sine göre iptalinde menfaati bulunan mirasçı veya vasiyet alacaklısı tarafından açılacağı belirtilmektedir. Açılacak dava ölüme bağlı tasarrufun tamamının veya bir kısmının iptaline ilişkin olabilir.
    Hak Düşürücü Süreler
    Medeni Kanunun 559. maddesi iptal davası açma hakkını bir süreyle sınırlı kılmıştır. Kanuna göre "iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl ve her durumda iyi niyetli davalılara karşı on yıl, iyi niyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl geçmekle iptal davası hakkının düşeceği hükmü getirilmektedir. Yeni Medeni Kanun burada eski kanundan farklı bir hüküm getirmiştir. Eski kanuna göre bu süreler 1, 5 ve 30 yıl olarak belirlenmişti.
    Tenkis Davası
    Ölüme bağlı tasarrufların iptalinin bir başka şekli tenkit davasıdır. Saklı payının ihlal edildiğini düşünen mirasçı tenkis davası açarak, saklı payı miktarı kadar mirası iptal edebilir.
    Tenkis davasında ölüme bağlı tasarrufla saklı payının azaldığını iddia eden pay sahibi davacı, lehine haksız kazanma yapılan kişi de davalıdır.
    Kanunun 560. maddesine göre "saklı paylarının karşılığını alamayan mirasçılar miras bırakanın tasarruf edebileceği kısmı aşan tasarrufların tenkisini dava edebilirler" hükmü ile tenkis davasının tanımı ve şartları açıklanmıştır. Yine kanunun 561. maddesi ile tenkise tabii olacak miktarın saklı payları aşan kısım ile orantılı olması hüküm altına alınmaktadır.
    Medeni Kanunun 563. maddesi mirasçının alacaklılarının da tenkis davası açmakta haklı olduklarını hüküm altına almaktadır.

    <p>İNSANDA YOKSA EDEP... NEYLESİN MEDRESE NEYLESİN MEKTEP... OKUSA ALİM OLSA MERKEP... BAK YİNE MERKEP YİNE MERKEP...</p>