Posts by metin

    Değerli Meslektaşlarım YETKİ BELGESİ ve EKSPERTİZ RAPORU ile ilgili olarak hazırlanmış olan tarafıma ulaşan PDF dökümleri birleştirerek tek dosya olarak ektedir , Emeği geçen Meslektaşlarıma teşekkür ederim iyi çalışmalar

    Değerli Meslektaşlarım 14.02.2019 tarihi itibariyle tüm Noterliklerimizde başlayan HAK MAHRUMİYETLERİ ile ilgili olarak hazırlamış olduğum ve yardımcı olacağını düşündüğüm PDF dökümü ektedir düzeltmek için hata ve yanlışlıkları bildirirseniz sevinirim iyi çalışmalar

    Değerli Meslektaşlarım DEFTER BEYAN SİSTEMİNE GELİR VE GİDER GİRİŞLERİ ile ilgili olarak hazırlamış olduğum yardımcı olacağını düşündüğüm PDF dökümü Ek' tedir hatalı ve eksik bildirimleri düzeltme için bildirirseniz sevinirim iyi çalışmalar

    Değerli Üyelerimiz,

    ARTES uygulamasına ait 1.6.66.0 Sürüm Yenilikleri portalimizin üyelere özel ARTES Destek-Sürüm Yenilikleri bölümünde ve aşağıda yayınlanmıştır.

    1- ARTES menüsüne geçici olarak trafiğe çıkarılacak araçlar ile ithal ve ihraç edilen araçlara noterlikler tarafından Usul ve Esaslarda belirtilen kurallar doğrultusunda geçici trafik belgeleri düzenlenmesi ve geçici plakaların oluşturulması için “Geçici Trafik belge İşlemleri ” eklenmiştir.

    Geçici Trafik belge İşlemleri iki alt işlemden oluşmaktadır.

    - A Geçici Trafik Belge İşlemleri

    - C, D, F Geçici Trafik Belgesi

    - Tescilsiz Araç

    - Tescilli Araç

    2- GA ve GU plakalı araçlarda yaşanan sakıncaya takılma hatası giderilmiştir.

    3- İlk Tescil İşlemine, Adi Ortaklık türündeki Tüzel kişiler için tescil işlemlerinin yapılması engellenmiştir.

    4- Yabancı Araç Kaydı işleminde, araca ait "Şasi No" mükerrer kontrolü eklenmiştir.

    5- Resen devir işlemleri; Devir İşlemleri menüsünün içinde "Resen Devir İşlemleri "adı altında gruplanmıştır.

    Değerli Meslektaşlarım Bu Bölümde Bucak 1. Noteri Sayın Said Doğan a ait Yazım Net içerisinde bulunan Makaleler başlığı altındaki bizim için faydalı olacağını düşündüğüm Makaleleri arşiv olarak bulundura bilmeniz için PDF olarak boyutları yüksek olması nedeniyle 5 bölüm halinde sunacağım iyi çalışmalar, selam ve dua ile...

    Değerli Meslektaşlarım Bu Bölümde Bucak 1. Noteri Sayın Said Doğan a ait Yazım Net içerisinde bulunan Makaleler başlığı altındaki bizim için faydalı olacağını düşündüğüm Makaleleri arşiv olarak bulundura bilmeniz için PDF olarak boyutları yüksek olması nedeniyle 5 bölüm halinde sunacağım iyi çalışmalar, selam ve dua ile...

    Değerli Meslektaşlarım Bu Bölümde Bucak 1. Noteri Sayın Said Doğan a ait Yazım Net içerisinde bulunan Makaleler başlığı altındaki bizim için faydalı olacağını düşündüğüm Makaleleri arşiv olarak bulundura bilmeniz için PDF olarak boyutları yüksek olması nedeniyle 5 bölüm halinde sunacağım iyi çalışmalar, selam ve dua ile...

    Değerli Meslektaşlarım Bu Bölümde Bucak 1. Noteri Sayın Said Doğan a ait Yazım Net içerisinde bulunan Makaleler başlığı altındaki bizim için faydalı olacağını düşündüğüm Makaleleri arşiv olarak bulundura bilmeniz için PDF olarak boyutları yüksek olması nedeniyle 5 bölüm halinde sunacağım iyi çalışmalar, selam ve dua ile...

    Değerli Meslektaşlarım Bu Bölümde Bucak 1. Noteri Sayın Said Doğan a ait Yazım Net içerisinde bulunan Makaleler başlığı altındaki bizim için faydalı olacağını düşündüğüm Makaleleri arşiv olarak bulundura bilmeniz için PDF olarak boyutları yüksek olması nedeniyle 5 bölüm halinde sunacağım iyi çalışmalar, selam ve dua ile...

    İMZA SİRKÜLERİ





    1)-İmza sirküleri düzenlenirken, sirküler metni ile tescil ve ilan edilmiş olan ana sözleşme maddesi veya karar metni arasında fark olup olmadığına dikkat edilmelidir. Sirküler metninin tescil ve ilan edilmiş ana sözleşme maddesi veya karar metni ile birebir uyumlu olması gerekir.



    2)-İmza sirküleri onaylanırken göz önünde tutulması gereken bir husus da süre olup, ana sözleşme ya da genel kurul kararında gösterilen sürenin sirküler metninde ve dayanağında belirtilmesi gerekir.



    3)-Şirketlerde imza sirküleri onaylanırken dikkat edilecek diğer bir konu da alınan kararın ana sözleşmeye uygun olmasıdır. Örneğin ana sözleşme en az iki kişinin birlikte şirketi temsil etmesini öngörüyorsa, bir kişiye münferit imza yetkisi veren Yönetim kurulu kararı tescil dahi edilmiş olsa bir sirküler onaylaması için yeterli olmaz. (TNB 84/41 sayılı genelge)
    Anonim şirketlerde çift imza ilkesinden yalnızca ana sözleşme hükmüyle vazgeçilebilir. Bu sebeple tek imza ile temsil yetkisini içeren imza sirküleri düzenlenirken buna cevaz veren ana sözleşme maddesinin veya ana sözleşmede değişiklik yapan tescil ve ilan edilmiş genel kurul kararının dayanak olarak eklenmesi gerekir.
    İmza ve temsil yetkisine sahip gerçek kişilerin ana sözleşmelerdeki "müşterek imza ile temsil" hükmünü bertaraf etmek amacıyla şirketle ilgili temsil yetkilerini kullanılmasını sağlayacak vekaletnameyi diğer imza yetkilisine vermek istemesi "kendisine asaleten, diğer yetkiliye vekaleten" tüzel kişiliği temsili mümkün bulunmamaktadır. (TNB 2003/19 sayılı genelge)



    4)-İmza sirkülerinden suret verme; ancak tasdikli bir sirkülerin fotokopisinin onaylanması şeklinde yapılabilir. Bu halde ise, asıl nüsha fonksiyonuna sahip olmaları nedeniyle ihtiva ettikleri imzaların tasdik harcına tabi tutulmaları gerekmektedir. İmza taşımayan metin ve tasdik şerhi kısımlarının sureti olarak örnek verme işlemlerinden kaçınılmalıdır. (TNB 2003/19 sayılı genelge)



    5)-Ana sözleşmelerde şirketin temsil ve imza yetkisinin müşterek imza ile kullanılacağının kabul edildiği hallerde imzaya yetkili temsilcilerin ayrı yerlerde olması durumunda; işlemin her temsilcinin bulunduğu yer noterliğinde ayrı ayrı onaylanarak tamamlanması mümkündür. (TNB 2004/24 sayılı genelge)



    6)-Banka adına yetkililerin yapacakları işlemlerde esas olarak noterden tasdikli imza sirküleri veya ticaret sicil memurluğundan düzenlenmiş yetki belgesi ibraz etmeleri yeterlidir.(TNB 2003/19, 1991/66 sayılı genelgeler)



    7)-Kamu İktisadi Teşebbüslerinde temsil yetkisi genel müdüre ait olup, astlarına devri mümkündür. Ancak genel müdürün veya yetkilerini devir ettiği kimselerin T.Ticaret Kanunu' nun 343. maddesi gereğince tescil ve ilan edilmeleri zorunludur. (TNB 2003/19 sayılı genelge.)



    8)-Ticaret şirketleri ve kooperatiflerde; ana sözleşmenin ticaret sicilinde tescil ve ilanı ile tüzel kişilik kazanıldığına, idare ve temsile dair kararlarla bunlardaki değişikliklerinin de tescil ve ilanın zorunlu bulunduğuna dair T.T.K.'nun ilgili maddeleri nazara alınarak, ana sözleşme veya idare ve temsile dair kararların ilan edildiği Ticaret Sicili Gazetesinin tasdik edilecek sirkülere müstenit olarak alınması gerekmektedir.



    Şirket ve kooperatifleri temsile yetkili kişilerin görev sürelerinin dolması ve bu göreve tekrar seçilmeleri halinde ticaret siciline tescil ve ilan edildikten sonra bunlar için yeniden imza sirküleri çıkartılmalıdır.



    Anonim şirketlerde imza sirküleri düzenlenirken ana sözleşme, genel kurul kararı ve yönetim kurulu kararından dayanak alınmalı bunların tescil ve ilan, hiç değilse tescil edilmiş olmasına dikkat edilmelidir. (TNB 2003/19 sayılı genelge)



    Ayrıca, sirküler tanziminde ana sözleşme, genel kurul veya ortaklar kurulu kararlan incelenmeli, sirkülerin konusu, şirketin iştigal konusunu aşmamalı, temsilciye verilen süre ana sözleşmeye ve kanuna uygun olmalı, ana sözleşmede daha kısa bir süre yoksa A.Ş.'de yönetim kurulu en çok 3 yılı aşamayacağından bu sürelere uyulmalıdır.



    Tescil ve ilan sürecinde imza sirküleri düzenlenmesi:
    İmza sirküleri düzenlenirken Ticaret Sicil Gazetesinin dayanak olması esas ise de bazen ticaret siciline tescil ve ilan arasında geçecek sürede acil ve zorunlu işlemler yönünden ana sözleşme, genel kurul karan ve yönetim kurulu kararının, ticaret sicil memurluğunca "işbu karar memurluğumuzca tescil edilmiş olup ilanı derdesttir" şeklinde alınacak bir belge de yeterli olup bu belge dayanak yapılarak da imza sirküleri düzenlenebilir. (TNB 2003/19 sayılı genelge)



    İmza sirküleri, hem imza örneğini hem de sıfat ve yetkileri gösteren; imza beyannamelerinden farklı olarak temsil ve ilzam yetkisi veren bir belge niteliğindedir.



    1) Gerçek Kişiler:



    Tacir olan gerçek kişiler T.T.K. nun 42. mad. uyarınca; Ticaret unvanı ile bunun altına atacağı imzayı Notere imza beyannamesi olarak onaylattıktan sonra bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ilan ettirmek; buna istinaden tacir gerçek kişi de imza sirküleri tanzim ettirmek zorundadır. Tescil olmayan ticaret unvanı kullanılmaz. Tacir gerçek kişi, imza ve unvanını ticaret siciline tescil ettirdiğine dair belgeyi ibraz ettiği takdirde ve ancak o zaman imza sirküleri çıkarabilecektir. Tacir olan gerçek kişinin imza ve unvanının tesciline dair bu belge, imza sirkülerine dayanak olarak yazılmalı ve eklenmelidir.





    2) Ticari Şirketler:





    Ticari şirketlerde imza sirküleri, şirket ticaret siciline tescil ve Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilmeden Noterce onaylanamaz. Şirketin tescil ve ilan edildiğinin kanıtlanması ve dolayısıyla, imza sirküleri yapılabilmesi için ana sözleşme, ya da yönetim kurulu veya ortaklar kurulu kararının tesciline ilişkin bir belgenin ibrazı zorunludur (T.N.B. Genelge 1984/41).







    * İmza sirküleri tescil ve ilan edilen karar metnin aynısına uygun olarak tanzim edilmelidir.Ortaklar kurulu kararına yada ana sözleşmeye bakılabilir.



    * Ana sözleşme, genel kurul kararı ve yönetim kurulu kararlarından müstenit alınmalı, bunların tescil ve ilân, hiç değilse ilanın derdest olduğuna dair yazı aranarak, tescil edilmiş olmasına dikkat edilmelidir.



    * TTK.mad.314- Anoonim şirket yetkilileri azami 3 yıllığına seçilebilirler.2003/19 sayılı ve 12.05.2003 tarihli genelge



    * TTK.mad 319,.321 - anonim şirketlerde müştereken temsil asıldır.
    Münferit imza yetkisi verilebilmesi için ana sözleşmede bu yönde hüküm olmalıdır.



    * Limited şirketler için TTK.mad.321,536 ,537,540,541,542 maddelerine bakınız.



    * Süre başlangıcını belirlemek için;
    kuruluşlarda tescil tarihi, kurulu bulunanlarda ise yetkinin dayanağı olan karar tarihi esas alınır.



    Dayanaklar ; kuruluşlarda; ana sözleşme ve tescil yazısı veya ana sözleşmenin ilan edildiği ticaret sicil gazetesi kurulu bulunanlarda; ana sözleşme,genel kurul kararı,yetkiye ilişkin yönetim veya ortaklar kurulu kararı ve bu kararın tescil ilan yazısı veya ilgili ticaret sicil gazetesi



    Şirket ana sözleşmesinde şubelerin organ olduğu ve şirket tüzel kişiliğini temsil yetkilerinin bulunduğu kabul edilmiş ise bu temsil yetkisinin şube işlemleri ile ilgili ve sınırlı olmak kaydıyla bulunduğunun kabulü gerektiği yolundaki görüşlerinize iştirak edildiğini bilgilerinize rica ederim.





    Kuruluşda süre ilk genel kurul toplantısına kadardır.
    Süre başlangıcını belirlemek için;
    Kuruluşlarda tescil tarihi,
    Kurulu bulunanlarda ise yetkinin dayanağı olan karar tarihi esas alınır.
    Kooperatifler en az iki imza ile temsil edilirler,
    En çok dört yıl için seçilebilirler,
    Genel kurul kararında süre belirtilmemişse bir yıl için seçilmiş sayılırlar (koop.kan.mad.57)
    Dayanaklar ;
    Kuruluşlarda;
    Ana sözleşme ve tescil yazısı veya ana sözleşmenin ilan edildiği ticaret sicil gazetesi aranır.



    Kurulu bulunanlarda;
    Ana sözleşme,genel kurul kararı, yetkiye ilişkin yönetim kurulu kararı ve bu kararın tescil ilan yazısı veya ilgili ticaret sicil gazetesi aranır.





    1980/2 : İthalâtçı tarafından verilmesi zorunlu taahhütname ekindeki imza sirkülerinin noterlikten tasdikli olması gerektiği,
    1980/24 : Sirküler ve imza tasdik işlemleri hakkında genel bilgiler ve noterlerin ne şekilde hareket edeceklerine dair,
    1984/41 : İmza şeklinin onaylanması,imza beyannamesi ve imza sirküleri hakkında genel bilgiler,
    1984/52 : 1984/41 sayılı genelgeye uyulması gerektiğine ilişkin,
    1988/42 : İmza sirkülerinin fotokopi suretiyle çıkartılmış örneklerinin noterlikçe tasdikinin mümkün olup, ancak asıl nüsha fonksiyonuna sahip olmaları nedeniyle imzaların tasdik harcına tabi tutulmaları gerektiği hakkında,
    1988/74 : Kooperatif ve anonim şirketleri temsil edeceklerin imza sirküleri onaylanırken müstenit olarak gösterilen ana sözleşme veya genel kurul kararları ile belirlenen görev sürelerinin gösterilmesi icabettiği konusunda,
    1989/40 : Üçüncü kişileri yanıltıcı ve aldatıcı nitelik taşıyan sirküler taleplerinin kabul edilmemesine ilişkin,
    1989/89 : İmza beyannamelerinin tescil talepnamesi niteliğinde olduğu, şirketin tüzel kişilik kazanması için noterde onaylanan imza beyannamesinin Ticaret Siciline tescili icabettiği, ancak şirketin tüzel kişilik kazanmasından sonra temsile yetkili kişilerden söz edilmesi mümkün olduğundan imza sirkülerinin ayrıca onaylanması gerekeceği, bu nedenle imza sirkülerinin şirketin tescilinden sonra yapılması zarureti bulunduğuna dair,
    1991/54 : İmza onaylaması, imza beyannamesi ve sirküler konusunda açıklamaları içeren 1984/41, 1989/40, 89 sayılı genelgelere hassasiyetle uyulması hakkında,
    1991/66 : Banka yetkililerinin noterler nezdinde yapacakları işlemlerde esas olarak noterden tasdikli imza sirküleri veya Ticaret Sicili Memurluğundan düzenlenmiş yetki belgesi ibraz etmelerinin yeterli olacağı,
    1992/25 : Anonim şirketlerde yönetim kurulu üyelerinin imza sirkülerinde görev süreleri belirtilmemişse, ana sözleşme ve genel kurul kararında da süre yoksa görev süresinin bir faaliyet yılı olarak kabulü gerektiği, (1993/12'nolu genelge ile yeni düzenleme getirilmiştir.)
    1993/12 : Anonim şirketlerin ana sözleşmelerinde veya genel kurul kararlarında süre belirtilmeyen hallerde, yönetim kurulu üyelerinin imza sirkülerindeki yetki sürelerinin (3 yıl) olduğu,
    1993/51 : Şubelerin tüzel kişiliği olmadığı, ancak ana sözleşmede şubenin organı bulunduğu, şirketi temsil ve ilzam yetkisi bulunduğu kabul edilmişse tüzel kişiliği temsil ve ilzam edebileceğine dair, (1995/76 nolu genelge ile birlikte değerlendirilmeli)
    1995/15 : Anonim şirkette temsilin iki imza ile olması asıl olup, bir imza ile sirküler yapılabilmesi için ana sözleşmede hüküm bulunması gerektiği,
    1995/76 : Anonim şirketler de ana sözleşmede şubeye yetki verilmesi halinde, bunun şube işlemleri ile ilgili ve sınırlı olacağı konusunda, (1993/51 nolu genelge ile birlikte değerlendirilmeli)
    1995/77 : Kamu İktisadi Teşebbüslerinde temsil yetkisinin genel müdüre ait olduğu, devir edilmesi halinde bu kişilerin yetkilerinin de tescil ve ilâna tabi olacağı,
    1997/77 : Limitet şirketlerde imza sirküleri düzenlenirken aranılacak müstenidat hususunda,
    1998/35 : Banka yetkililerinin ibraz edecekleri imza sirküleri, (1991/66 nolu genelge ile birlikte değerlendirilecek)
    1999/25 : Anonim şirketi temsil edenlerin yetki süreleri,
    1999/38 : Şubelerin temsil yetkileri ile ilgili esaslar hakkında,



    Ayrıca bu konuda 19.4.2002 gün ve 42 sayılı genel yazımızla imza sirküleri örneklerinin (B) cilbendinde saklanması gerektiğine değinilmiştir.



    Sirküler ve imza beyannamesi işlemlerinin üç grupta toplandığı bilinmektedir.
    1) Herhangi bir kişinin her türlü işlemlerinde kullanacağı imza biçiminin onaylanması,
    2) Tacir olan gerçek kişilerle tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketi ve diğer kuruluşları temsile yetkili olanların Ticaret Siciline tescillerini sağlamak amacıyla yapılan imza beyannameleri,
    3) İmza sirkülerleri



    İmza sirkülerini ilk ikisinden ayıran husus imza örneğini belirtmesi yanında, aynı zamanda imza sahibinin yetkilerini gösteren bir belge olmasıdır. Noter bu işlemi yapmakla sadece imzayı değil, yetki ve sıfatı da tasdik etmektedir. Bu yüzden imza sahibinin kimliği yanında yetkiyi ve diğer belgeleri araması ve müstenit olarak iş kâğıdına geçirmesi gerekmektedir.



    Yukarıda anılan genelgeler ve bu konudaki yasal düzenlemeler göz önünde tutulduğunda imza sirküleri işlemleri ile ilgili bazı hususların bir kez daha hatırlatılması yararlı görülmüştür.



    1 - Gerçek kişi tacirler için T. Ticaret Kanunu'nun 42/2. maddesi nazara alınarak yapılacak işlemde kimlik tespiti yanında, unvanın sicil numarası ile ticarî ikametgâhın gösterildiği ve imzanın tescil edildiğine dair Ticaret Sicili Gazetesi dayanak alınmalıdır. Aynı uygulamanın esnaflar bakımından geçerli olup, Esnaf Sicil Gazetesi ya da esnaf sicilinden bu unvanın tescilli olduğuna dair belge aranmalıdır.
    2 - Ticaret şirketleri ve kooperatiflerde; ana sözleşmelerin ticaret sicilinde tescil ve ilânı ile tüzel kişilik kazanıldığına, idare ve temsile dair kararlarla bunlardaki değişikliklerinin de tescil ve ilânının zorunlu bulunduğuna dair T. Ticaret Kanunu'nun 157, 175, 256, 300, 301, 323, 378, 390, 476, 489, 511, 512, 515, 540 ve 542. maddeleri nazara alınarak; ana sözleşme veya idare ve temsile dair kararların ilân edildiği Ticaret sicili Gazetesinin tasdik edilecek sirkülere müstenit olarak alınması gerekmektedir.
    3 - Sirküler metninin tescil ve ilân edilmiş bulunan sözleşme maddesi veya karar metni ile dikkatle karşılaştırılarak fark olmadığı mutlak surette belirlenmelidir.
    4 - İmza sirkülerindeki imzaların huzurda vaz edilmesi şarttır. Bu yüzden klişe veya suret yoluyla çoğaltılmış imzalar kabul edilmemelidir.
    Ticaret Sicili Yönetmeliği'nin 21/2. maddesi gereğince notere tasdik ettirilecek imzaların en az üç defa atılmış olması şart kılınmış olup, bunlar yan yana alınmalıdır.
    5 - İmza taşımayan metin ve tasdik şerhi kısımlarının sureti olarak örnek verme işlemlerinden kaçınılmalıdır. İmza sirkülerinden suret ancak, tasdikli bir sirkülerin fotokopisinin onaylanması şeklinde yapılabilir. Bu halde ise, asıl nüsha fonksiyonuna sahip olmaları nedeniyle ihtiva ettikleri imzaların tasdik harcına tabi tutulmaları gerekmektedir.
    6 - Ticaret şirketlerine T. Ticaret Kanunu'nun 222, 267, 441 ve 552. maddeleri uyarınca tasfiye memuru atanması durumunda, unvanda tasfiye halinde olması, atama kararı ve yetkilerin tescil ve ilânı zorunlu bulunduğundan Ticaret Sicili Gazetesinin müstenit alınması mecburidir.
    7 - Ticaret siciline tescil ile ilân arasında geçecek sürede acil ve zorunlu işlemler yönünden kararın veya sözleşmenin, ticaret sicili memurluğunca "İşbu karar memurluğumuzca tescil edilmiş olup, ilânı derdesttir" şeklinde alınacak meşruhat yeterli sayılabilir.
    İmza sirküleri onaylama işlemlerinde, ana sözleşme veya ortaklar kurulu ya da yönetim kurulu kararlarının tescil edildiğine dair belgenin mevcudiyeti aranmaktadır. Kollektif ve adî komandit şirketlerde temsilcinin kimliği ve temsil biçimi ana sözleşmede belirtilmektedir.Limited şirketlerde ilk müdür veya müdürlerin, anonim şirkette ise yönetim kurulunun şirketi temsil edeceği, T. Ticaret Kanunu'nun 321. maddesi uyarınca aksi mukavelede yer almamışsa anonim şirkette temsil yetkisi olanlardan ikisinin imzasının kafi sayılacağı yasa hükmüdür. O halde kollektif ve adi komandit şirketlerde ana sözleşme, limited şirketlerde ana sözleşme ve ortaklar kurulu kararı, anonim şirketlerle kooperatiflerde ise ana sözleşme, genel kurul kararı ve yönetim kurulu kararlarından müstenit alınmalı, bunların tescil ve ilân, hiç değilse yukarıdaki açıklama ışığında tescil edilmiş olmasına dikkat edilmelidir.
    8 - Özellikle ticaret şirketleri ve diğer kuruluşların temsile yetkili olanlarının tescilini sağlama amacıyla yapılan imza beyannameleri (tescil talepnamesi) düzenlenirken, sirküler onaylanması izlenimini verecek kayıtlardan kaçınmalı "Bu beyanname imzaların ticaret siciline verilmek amacı ile onaylanmış olup, sirküler niteliğinde değildir." gibi şerhleri koymak suretiyle önleyici tedbirler alınmalıdır.
    9 - Ticaret siciline tescil için yapılan imza beyannameleri tescil talepnamesi niteliğindedir. Şirket tüzel kişilik kazanınca bu şirketi temsile yetkili olan kişilerden söz edilmesi ve imza sirkülerinin ayrıca onaylanması gerekecektir. Bu nedenle imza sirkülerinin şirketin tescilinden sonra yapılması zarureti vardır.
    10 - İmza sirküleri onaylanırken dayanılan ana sözleşme ya da genel kurul kararında gösterilen sürenin, sirküler metninde ve müstenidatında belirtilmesi gereklidir. T. Ticaret Kanunu'nun 314. maddesi, anonim şirkette idare meclisi azalarının en çok üç yıl için seçilebileceklerini öngörmüştür. Diğer şirketlerin yöneticileri için böyle bir sınırlama getirilmemiştir. Kooperatifler Kanunu'nun 57 maddesinde ise azamî süre dört yıl olarak gösterilmiştir. Ana sözleşmelerde bu süreler kısaltılabilir ama uzatılamaz. Anonim şirketlerde ana sözleşme ve genel kurul kararlarında süre belirtilmemişse yönetim kurulu üyelerinin görev süreleri üç yıl olarak kabul edilmelidir. Bu sürenin başlangıç tarihi şirket için genel kurul tarihidir. Yine anonim şirketlerde devamlılık esas olduğundan,şirket genel müdürü veya yönetim kurulunca görev ve yetki verilen kimselerin, geri alınmadıkça bu nedenle haiz olunan yetkilerinin geçerli kaldığı kabul edilmelidir.
    T. Ticaret Kanunu'nun 540. maddesine göre temsil yetkisinin sonradan sınırlandırılması veya kaldırılması halinde bu değişikliğin Borçlar Kanunu'nun 452. maddesine göre ticaret siciline kayıt ve ilânı gerekli olduğundan imza sirküleri talebine değişikliği gösterir Ticaret Sicili Gazetesinin veya temin edilememişse temsil yetkisini kaldıran veya sınırlayan ortaklar kurulu kararının eklenmesi gerekecektir.
    11 - İmza ve temsil yetkisine sahip gerçek kişilerin, ana sözleşmelerdeki "müşterek imza ile temsil" hükmünü bertaraf etmek amacıyla, şirketle ilgili temsil yetkilerinin kullanılmasını sağlayacak vekâletnameyi diğer imza yetkilisine vermek istemesi, "kendisine asaleten diğer yetkiliye vekâleten" tüzel kişiliği temsili mümkün bulunmamaktadır. Ancak anonim şirkette T. Ticaret Kanunu'nun 317, 319 ve 321/3. maddeleri itibarıyla, bir imza ile temsil yetkisi ana sözleşme ile verilebildiğinden bu tür temsile yetki belgesi düzenlenirken buna cevaz veren ana sözleşme maddesinin mutlak surette iş kâğıdına eklenmesi gerekir.
    12 -Anonim ve limited şirket şubelerinin ayrı bir tüzel kişiliği bulunmadığından işlemlerinden doğan hak ve borçları merkeze aittir. Bu nedenle kural olarak bağlı bulundukları şirketi temsil edemezler. Ancak T. Ticaret Kanunu'nun 317, 319 ve 540. maddeleri itibarıyla ortaklardan birine ya da dışardan bir kimseye temsil yetkisi verilebilmesi mümkün olduğundan "şirket ana sözleşmesinde şubenin organ olduğu, şirketi temsil ve ilzam yetkisi bulunduğu belirtilmişse, tüzel kişiliği temsil etmesinde ve borç iltizam etmesinde" hukukî sakınca olmadığı kabul edilmelidir.
    Sanayi ve ticaret Bakanlığı İç Ticaret Genel Müdürlüğü'nün 16.8.1999 tarih ve 7166 sayılı yazılarındaki açıklamalar doğrultusunda; Şubelerin, bulundukları yerin ticaret siciline tescil ve ilân edilmeleri T. Ticaret Kanunu'nun 42, 50 ve Ticaret Sicili Tüzüğü'nün 52, 53, 54, 55. maddelerinde belirtilmiştir. Buna göre şube tescil talep dilekçesinin şirketi idare ve temsil ile mükellef bulunanlarca imzalanması ve şubeye temsilci tayin hakkında bir karar verilmesi öngörülmektedir.Bu karar anonim şirketlerde yönetim kurulunca, limited şirketlerde ortaklar kurulunca alınmaktadır. Buna göre şubelerin tescilinde Ticaret Sicili Tüzüğü'nde sayılan vesikalar yeterli olup, ayrıca şirket ana sözleşmesinde şubenin şirket organı olduğunun belirtilmesine gerek olmadığı mütalâa edilmektedir.
    13 - Banka adına yetkililerin yapacakları işlemlerde, esas olarak noterden tasdikli imza sirküleri veya ticaret sicili memurluğundan düzenlenmiş yetki belgesi ibraz etmeleri yeterlidir.
    14 - Kamu iktisadî teşebbüslerinde temsil yetkisi genel müdüre ait olup, astlarına devri mümkündür. Ancak genel müdürün veya yetkilerini devir ettiği kimselerin T. Ticaret Kanunu'nun 343. maddesi gereğince tescil ve ilân edilmeleri zorunludur.
    -2003/19-Genelge: " Ticaret şirketleri ve kooperatiflerde; ana sözleşmelerin ticaret sicilinde tescil ve ilânı ile tüzel kişilik kazanıldığına, idare ve temsile dair kararlarla bunlardaki değişikliklerinin de tescil ve ilânının zorunlu bulunduğuna dair T. Ticaret Kanunu'nun 157, 175, 256, 300, 301, 323, 378, 390, 476, 489, 511, 512, 515, 540 ve 542. maddeleri nazara alınarak; ana sözleşme veya idare ve temsile dair kararların ilân edildiği Ticaret sicili Gazetesinin tasdik edilecek sirkülere müstenit olarak alınması gerekmektedir. "



    "-Sirküler metninin tescil ve ilân edilmiş bulunan sözleşme maddesi veya karar metni ile dikkatle karşılaştırılarak fark olmadığı mutlak surette belirlenmelidir.
    - İmza sirkülerindeki imzaların huzurda vaz edilmesi şarttır. Bu yüzden klişe veya suret yoluyla çoğaltılmış imzalar kabul edilmemelidir.
    Ticaret Sicili Yönetmeliği'nin 21/2. maddesi gereğince notere tasdik ettirilecek imzaların en az üç defa atılmış olması şart kılınmış olup, bunlar yan yana alınmalıdır."



    "-Ticaret şirketlerine T. Ticaret Kanunu'nun 222, 267, 441 ve 552. maddeleri uyarınca tasfiye memuru atanması durumunda, unvanda tasfiye halinde olması, atama kararı ve yetkilerin tescil ve ilânı zorunlu bulunduğundan Ticaret Sicili Gazetesinin müstenit alınması mecburidir."



    "-Ticaret siciline tescil ile ilân arasında geçecek sürede acil ve zorunlu işlemler yönünden kararın veya sözleşmenin, ticaret sicili memurluğunca "İşbu karar memurluğumuzca tescil edilmiş olup, ilânı derdesttir" şeklinde alınacak meşruhat yeterli sayılabilir."



    "Anonim şirkette ise yönetim kurulunun şirketi temsil edeceği, T. Ticaret Kanunu'nun 321. maddesi uyarınca aksi mukavelede yer almamışsa anonim şirkette temsil yetkisi olanlardan ikisinin imzasının kafi sayılacağı yasa hükmüdür. O halde anonim şirketlerle kooperatiflerde ise ana sözleşme, genel kurul kararı ve yönetim kurulu kararlarından müstenit alınmalı, bunların tescil ve ilân, hiç değilse yukarıdaki açıklama ışığında tescil edilmiş olmasına dikkat edilmelidir."



    "İmza sirküleri onaylanırken dayanılan ana sözleşme ya da genel kurul kararında gösterilen sürenin, sirküler metninde ve müstenidatında belirtilmesi gereklidir. T. Ticaret Kanunu'nun 314. maddesi, anonim şirkette idare meclisi azalarının en çok üç yıl için seçilebileceklerini öngörmüştür. Diğer şirketlerin yöneticileri için böyle bir sınırlama getirilmemiştir. "



    "T. Ticaret Kanunu'nun 540. maddesine göre temsil yetkisinin sonradan sınırlandırılması veya kaldırılması halinde bu değişikliğin Borçlar Kanunu'nun 452. maddesine göre ticaret siciline kayıt ve ilânı gerekli olduğundan imza sirküleri talebine değişikliği gösterir Ticaret Sicili Gazetesinin veya temin edilememişse temsil yetkisini kaldıran veya sınırlayan ortaklar kurulu kararının eklenmesi gerekecektir."



    "- İmza ve temsil yetkisine sahip gerçek kişilerin, ana sözleşmelerdeki "müşterek imza ile temsil" hükmünü bertaraf etmek amacıyla, şirketle ilgili temsil yetkilerinin kullanılmasını sağlayacak vekâletnameyi diğer imza yetkilisine vermek istemesi, "kendisine asaleten diğer yetkiliye vekâleten" tüzel kişiliği temsili mümkün bulunmamaktadır. Ancak anonim şirkette T. Ticaret Kanunu'nun 317, 319 ve 321/3. maddeleri itibarıyla, bir imza ile temsil yetkisi ana sözleşme ile verilebildiğinden bu tür temsile yetki belgesi düzenlenirken buna cevaz veren ana sözleşme maddesinin mutlak surette iş kâğıdına eklenmesi gerekir."



    -2003/19-Genelge: " Ticaret şirketleri ve kooperatiflerde; ana sözleşmelerin ticaret sicilinde tescil ve ilânı ile tüzel kişilik kazanıldığına, idare ve temsile dair kararlarla bunlardaki değişikliklerinin de tescil ve ilânının zorunlu bulunduğuna dair T. Ticaret Kanunu'nun 157, 175, 256, 300, 301, 323, 378, 390, 476, 489, 511, 512, 515, 540 ve 542. maddeleri nazara alınarak; ana sözleşme veya idare ve temsile dair kararların ilân edildiği Ticaret sicili Gazetesinin tasdik edilecek sirkülere müstenit olarak alınması gerekmektedir. "



    "-Sirküler metninin tescil ve ilân edilmiş bulunan sözleşme maddesi veya karar metni ile dikkatle karşılaştırılarak fark olmadığı mutlak surette belirlenmelidir.
    - İmza sirkülerindeki imzaların huzurda vaz edilmesi şarttır. Bu yüzden klişe veya suret yoluyla çoğaltılmış imzalar kabul edilmemelidir.
    Ticaret Sicili Yönetmeliği'nin 21/2. maddesi gereğince notere tasdik ettirilecek imzaların en az üç defa atılmış olması şart kılınmış olup, bunlar yan yana alınmalıdır."



    "-Ticaret şirketlerine T. Ticaret Kanunu'nun 222, 267, 441 ve 552. maddeleri uyarınca tasfiye memuru atanması durumunda, unvanda tasfiye halinde olması, atama kararı ve yetkilerin tescil ve ilânı zorunlu bulunduğundan Ticaret Sicili Gazetesinin müstenit alınması mecburidir."



    "-Ticaret siciline tescil ile ilân arasında geçecek sürede acil ve zorunlu işlemler yönünden kararın veya sözleşmenin, ticaret sicili memurluğunca "İşbu karar memurluğumuzca tescil edilmiş olup, ilânı derdesttir" şeklinde alınacak meşruhat yeterli sayılabilir."



    "Limited şirketlerde ilk müdür veya müdürlerin şirketi temsil edeceği yasa hükmüdür. O halde limited şirketlerde ana sözleşme ve ortaklar kurulu kararı dayanak alınmalıdır."



    "İmza sirküleri onaylanırken dayanılan ana sözleşme ya da genel kurul kararında gösterilen sürenin, sirküler metninde ve müstenidatında belirtilmesi gereklidir. T. Ticaret Kanunu'nun 314. maddesi, anonim şirkette idare meclisi azalarının en çok üç yıl için seçilebileceklerini öngörmüştür. Diğer şirketlerin yöneticileri için böyle bir sınırlama getirilmemiştir.Ana sözleşmede veya ortaklar kurulu kararında süre belirtilmişse onu dayanak almak gerekir. "



    "T. Ticaret Kanunu'nun 540. maddesine göre temsil yetkisinin sonradan sınırlandırılması veya kaldırılması halinde bu değişikliğin Borçlar Kanunu'nun 452. maddesine göre ticaret siciline kayıt ve ilânı gerekli olduğundan imza sirküleri talebine değişikliği gösterir Ticaret Sicili Gazetesinin veya temin edilememişse temsil yetkisini kaldıran veya sınırlayan ortaklar kurulu kararının eklenmesi gerekecektir."



    -2003/19-Genelge: " Ticaret şirketleri ve kooperatiflerde; ana sözleşmelerin ticaret sicilinde tescil ve ilânı ile tüzel kişilik kazanıldığına, idare ve temsile dair kararlarla bunlardaki değişikliklerinin de tescil ve ilânının zorunlu bulunduğuna dair T. Ticaret Kanunu'nun 157, 175, 256, 300, 301, 323, 378, 390, 476, 489, 511, 512, 515, 540 ve 542. maddeleri nazara alınarak; ana sözleşme veya idare ve temsile dair kararların ilân edildiği Ticaret sicili Gazetesinin tasdik edilecek sirkülere müstenit olarak alınması gerekmektedir. "



    "-Sirküler metninin tescil ve ilân edilmiş bulunan sözleşme maddesi veya karar metni ile dikkatle karşılaştırılarak fark olmadığı mutlak surette belirlenmelidir.
    - İmza sirkülerindeki imzaların huzurda vaz edilmesi şarttır. Bu yüzden klişe veya suret yoluyla çoğaltılmış imzalar kabul edilmemelidir.
    Ticaret Sicili Yönetmeliği'nin 21/2. maddesi gereğince notere tasdik ettirilecek imzaların en az üç defa atılmış olması şart kılınmış olup, bunlar yan yana alınmalıdır."



    "-Ticaret şirketlerine T. Ticaret Kanunu'nun 222, 267, 441 ve 552. maddeleri uyarınca tasfiye memuru atanması durumunda, unvanda tasfiye halinde olması, atama kararı ve yetkilerin tescil ve ilânı zorunlu bulunduğundan Ticaret Sicili Gazetesinin müstenit alınması mecburidir."



    "-Ticaret siciline tescil ile ilân arasında geçecek sürede acil ve zorunlu işlemler yönünden kararın veya sözleşmenin, ticaret sicili memurluğunca "İşbu karar memurluğumuzca tescil edilmiş olup, ilânı derdesttir" şeklinde alınacak meşruhat yeterli sayılabilir."



    "-Kollektif ve adî komandit şirketlerde temsilcinin kimliği ve temsil biçimi ana sözleşmede belirtilmektedir. O halde kollektif ve adi komandit şirketlerde ana sözleşme dayanak olarak alınmalıdır."



    "İmza sirküleri onaylanırken dayanılan ana sözleşme ya da genel kurul kararında gösterilen sürenin, sirküler metninde ve müstenidatında belirtilmesi gereklidir. T. Ticaret Kanunu'nun 314. maddesi, anonim şirkette idare meclisi azalarının en çok üç yıl için seçilebileceklerini öngörmüştür. Diğer şirketlerin yöneticileri için böyle bir sınırlama getirilmemiştir. Ana sözleşmede süre belirtilmişse onu dayanak almak gerekir."



    "T. Ticaret Kanunu'nun 540. maddesine göre temsil yetkisinin sonradan sınırlandırılması veya kaldırılması halinde bu değişikliğin Borçlar Kanunu'nun 452. maddesine göre ticaret siciline kayıt ve ilânı gerekli olduğundan imza sirküleri talebine değişikliği gösterir Ticaret Sicili Gazetesinin veya temin edilememişse temsil yetkisini kaldıran veya sınırlayan ortaklar kurulu kararının eklenmesi gerekecektir."
    -2003/19-Genelge: " Ticaret şirketleri ve kooperatiflerde; ana sözleşmelerin ticaret sicilinde tescil ve ilânı ile tüzel kişilik kazanıldığına, idare ve temsile dair kararlarla bunlardaki değişikliklerinin de tescil ve ilânının zorunlu bulunduğuna dair T. Ticaret Kanunu'nun 157, 175, 256, 300, 301, 323, 378, 390, 476, 489, 511, 512, 515, 540 ve 542. maddeleri nazara alınarak; ana sözleşme veya idare ve temsile dair kararların ilân edildiği Ticaret sicili Gazetesinin tasdik edilecek sirkülere müstenit olarak alınması gerekmektedir. "



    "-Sirküler metninin tescil ve ilân edilmiş bulunan sözleşme maddesi veya karar metni ile dikkatle karşılaştırılarak fark olmadığı mutlak surette belirlenmelidir.
    - İmza sirkülerindeki imzaların huzurda vaz edilmesi şarttır. Bu yüzden klişe veya suret yoluyla çoğaltılmış imzalar kabul edilmemelidir.
    Ticaret Sicili Yönetmeliği'nin 21/2. maddesi gereğince notere tasdik ettirilecek imzaların en az üç defa atılmış olması şart kılınmış olup, bunlar yan yana alınmalıdır."



    "-Ticaret şirketlerine T. Ticaret Kanunu'nun 222, 267, 441 ve 552. maddeleri uyarınca tasfiye memuru atanması durumunda, unvanda tasfiye halinde olması, atama kararı ve yetkilerin tescil ve ilânı zorunlu bulunduğundan Ticaret Sicili Gazetesinin müstenit alınması mecburidir."



    "-Ticaret siciline tescil ile ilân arasında geçecek sürede acil ve zorunlu işlemler yönünden kararın veya sözleşmenin, ticaret sicili memurluğunca "İşbu karar memurluğumuzca tescil edilmiş olup, ilânı derdesttir" şeklinde alınacak meşruhat yeterli sayılabilir."



    "-Kollektif ve adî komandit şirketlerde temsilcinin kimliği ve temsil biçimi ana sözleşmede belirtilmektedir. O halde kollektif ve adi komandit şirketlerde ana sözleşme dayanak olarak alınmalıdır."



    "İmza sirküleri onaylanırken dayanılan ana sözleşme ya da genel kurul kararında gösterilen sürenin, sirküler metninde ve müstenidatında belirtilmesi gereklidir. T. Ticaret Kanunu'nun 314. maddesi, anonim şirkette idare meclisi azalarının en çok üç yıl için seçilebileceklerini öngörmüştür. Diğer şirketlerin yöneticileri için böyle bir sınırlama getirilmemiştir. Ana sözleşmede süre belirtilmişse onu dayanak almak gerekir."



    "T. Ticaret Kanunu'nun 540. maddesine göre temsil yetkisinin sonradan sınırlandırılması veya kaldırılması halinde bu değişikliğin Borçlar Kanunu'nun 452. maddesine göre ticaret siciline kayıt ve ilânı gerekli olduğundan imza sirküleri talebine değişikliği gösterir Ticaret Sicili Gazetesinin veya temin edilememişse temsil yetkisini kaldıran veya sınırlayan ortaklar kurulu kararının eklenmesi gerekecektir."





    -2003/19-Genelge : "Banka adına yetkililerin yapacakları işlemlerde, esas olarak noterden tasdikli imza sirküleri veya ticaret sicili memurluğundan düzenlenmiş yetki belgesi ibraz etmeleri yeterlidir."



    TNB 1991/66 sayılı genelge;



    Banka yetkililerinin noterler nezdinde yapacakları işlemlerde esas olarak noterden tasdikli imza sirküleri veya Ticaret Sicili Memurluğundan düzenlenmiş yetki belgesi ibraz etmelerinin yeterli olacağı görüşüne varmıştır.





    TNB 1999/38 sayılı genelge;



    Türk Ticaret Kanununun 42 ve 50 inci maddelerinde ticari işletmelerin şubelerinden bahsedilmiştir. Şube 5590 sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Deniz Ticaret Odaları, Ticaret Borsaları ve Türkiye Ticaret, Sanayi Deniz Ticaret Odaları, Ticaret Borsaları Birliği Kanunu’nun 9.maddesinin 3.fıkrasında bir merkeze bağlı olduğu halde müstakil sermayesi ve müstakil muhasebesi bulunan veya muhasebesi merkezde tutulduğu ve müstakil sermayesi olmadığı halde tek başına ticari muamele yapan yerler olarak tarif edilmiştir.



    Şubelerin bulunduğu yerin ticaret siciline tescil ve ilan edilmesi gerektiği Türk Ticaret Kanunu’nun 42, 50 ve Ticaret Sicili Tüzüğü’nün 52,53,54,55 inci maddelerinde belirtilmiştir.
    Ticaret Sicili Nizamnamesinin 54 üncü maddesinde şubelerin tescilinde gösterilen cihetler, 55 inci maddesinde ilgililer ve tescile esas vesikalar belirtilmiştir. Zikredilen maddelerde şube tescilinde, şube tescil talep dilekçesinin şirketi idare ve temsil ile mükellef bulunanlarca imzalanması ve bu şubeye temsilci tayin hakkında karar verilmesi öngörülmektedir. Bu karar anonim şirketlerde yönetim kurulunca, limited şirketlerde ortaklar kurulunca alınmaktadır.
    Yukarıda açıklandığı üzere şubelerin tescilinde ticaret sicili tüzüğünde belirtilen vesikaların yeterli olduğu, ayrıca şirket ana sözleşmesinde şubenin şirket organı olduğunun belirtilmesine gerek olmadığı mütalaa edilmektedir







    -2003/19-Genelge: " Ticaret şirketleri ve kooperatiflerde; ana sözleşmelerin ticaret sicilinde tescil ve ilânı ile tüzel kişilik kazanıldığına, idare ve temsile dair kararlarla bunlardaki değişikliklerinin de tescil ve ilânının zorunlu bulunduğuna dair T. Ticaret Kanunu'nun 157, 175, 256, 300, 301, 323, 378, 390, 476, 489, 511, 512, 515, 540 ve 542. maddeleri nazara alınarak; ana sözleşme veya idare ve temsile dair kararların ilân edildiği Ticaret sicili Gazetesinin tasdik edilecek sirkülere müstenit olarak alınması gerekmektedir. "



    "-Sirküler metninin tescil ve ilân edilmiş bulunan sözleşme maddesi veya karar metni ile dikkatle karşılaştırılarak fark olmadığı mutlak surette belirlenmelidir.
    - İmza sirkülerindeki imzaların huzurda vaz edilmesi şarttır. Bu yüzden klişe veya suret yoluyla çoğaltılmış imzalar kabul edilmemelidir.
    Ticaret Sicili Yönetmeliği'nin 21/2. maddesi gereğince notere tasdik ettirilecek imzaların en az üç defa atılmış olması şart kılınmış olup, bunlar yan yana alınmalıdır."



    "-Ticaret şirketlerine T. Ticaret Kanunu'nun 222, 267, 441 ve 552. maddeleri uyarınca tasfiye memuru atanması durumunda, unvanda tasfiye halinde olması, atama kararı ve yetkilerin tescil ve ilânı zorunlu bulunduğundan Ticaret Sicili Gazetesinin müstenit alınması mecburidir."



    "-Ticaret siciline tescil ile ilân arasında geçecek sürede acil ve zorunlu işlemler yönünden kararın veya sözleşmenin, ticaret sicili memurluğunca "İşbu karar memurluğumuzca tescil edilmiş olup, ilânı derdesttir" şeklinde alınacak meşruhat yeterli sayılabilir."



    "..kooperatiflerde ana sözleşme, genel kurul kararı ve yönetim kurulu kararlarından müstenit alınmalı .."



    "İmza sirküleri onaylanırken dayanılan ana sözleşme ya da genel kurul kararında gösterilen sürenin, sirküler metninde ve müstenidatında belirtilmesi gereklidir. Kooperatifler Kanunu'nun 57 maddesinde ise azamî süre dört yıl olarak gösterilmiştir. Ana sözleşmelerde bu süreler kısaltılabilir ama uzatılamaz."



    "T. Ticaret Kanunu'nun 540. maddesine göre temsil yetkisinin sonradan sınırlandırılması veya kaldırılması halinde bu değişikliğin Borçlar Kanunu'nun 452. maddesine göre ticaret siciline kayıt ve ilânı gerekli olduğundan imza sirküleri talebine değişikliği gösterir Ticaret Sicili Gazetesinin veya temin edilememişse temsil yetkisini kaldıran veya sınırlayan ortaklar kurulu kararının eklenmesi gerekecektir."
    Esasen sicil memuru, tescili istenilen husus ve olguları tescil etmeden önce, Ticaret Sicili Tüzüğü uyarınca; varsa, mevcut kayıtları da göz önüne alarak, gerekli araştırmayı yapıp, mevzuata ve doğruluğuna kani olduktan sonra tescil işlemini gerçekleştirmekle yükümlüdür. Aksine davranış memurun sorumluluğunu gerektirir.



    Bu arada dikkat edilmesi gereken nokta, imza sirkülerine dayanak teşkil eden ve sirkülere eklenmesi gereken belge veya belgelerin ticaret siciline tescil ve ilanı hususu olup; bu hususun Noter tarafından özenle araştırılmasıdır. İlanın Ticaret Sicili Gazetesinde geç yayınlanması tescil ve ilan arasındaki sürenin uzaması gibi nedenlerden dolayı uygulamada, sicil memurluğundan verilen ve (İş bu kadar Memurluğumuzca tescil edilmiş olup ilanı serbesttir.) İbaresi bulunan "İmza Sirküleri Belgesi" ile imza sirküleri yapılmaktadır. (T.N.B. 1984/41 ve 2003/19 sayılı Genelgeler.)



    Kaldı ki, Sicil Memurluğu tarafından verilen "İmza Sirküleri Belgesi", "İmza Yetki Belgesi" gibi belgeler, ticari şirketin unvan ve yetkili imzalarının sicile tescil edildiğinin açık kanıtıdır. Öyle ise, belgelerde tarih ve numarası yer alan ortaklar kurulu veya yönetim kurulu kararı ile Noterlikte yapılacak sirküler metnini birbirine uygunluğunun araştırılması; anılan belgeler ile kararların da işleme dayanak olarak yazılıp eklenmesi yerinde olacaktır.



    Şayet imza sirküleri ana sözleşme esas alınarak yapılacaksa sözleşmenin tescil ve ilanının tespiti açısından, Ticaret Sicili Gazetesinin dayanak olarak yazılıp işleme eklenmesi gerekmektedir.



    Noterliklerde yapılan imza sirküleri ile bu sirkülere dayanak teşkil eden kararlarda, bazen "temsil ve ilzam", bazen sadece "temsil" ifadelerine yer verilmekte, bunun da bazı farklı yorumlara neden olduğu görülmektedir. Tüzel kişiliğe sahip olan ticari şirketlerin, sözleşmelerinde belirtilen işletme konusu içinde kalmak kaydıyla, bütün hakları iktisap ve borçları iltizam edecekleri T. Ticaret Kanunun 137. maddesinde öngörülmüştür. Aynı şekilde, temsil yetkisinin ilzam yetkisini de kapsadığı T.N.B.nin 1989/26 sayılı Genelgesinde açıkça vurgulanmıştır. O halde ticari şirket kararlarında sadece temsilden bahsederek, ilzamdan söz edilmemesi eksiklik sayılmayarak; temsilin ilzam yetkisini de ihtiva ettiği kabul edilmelidir.



    İmza sirküleri Noterde onaylanırken ticari şirketi temsil edeceklerin ne kadar süreyle bu yetkiyi kullanabileceği metinde veya dayanağında belirtilmelidir. Anonim şirketlerde, ana sözleşmede aksine bir hüküm veya genel kurulca alınmış bir karar yoksa, T. Ticaret Kanununun 314. maddesi uyarınca, yönetim kurulu üyelerinin en çok üç yıl süreyle seçildiğinin kabulü gerekir. Görev süresinin başlangıç tarihi şirket için genel kurul tarihi, üçüncü şahıslar için ise Türk Ticaret Kanununun 38. maddesi uyarınca tescil ve ilan tarihidir. Kooperatiflerde ise, 1163 Sayılı kooperatifler yasasının 57. maddesi gereğince yönetim kurulu üyelerinin en fazla 4 yıl için seçilebileceği hükme bağlandığından, bu müddet 4 yıl ile sınırlandırılmıştır. Limited şirketlerde ana sözleşme veya ortaklar kurulu kararında aksine bir kural yoksa imza yetkilisinin bu yetkisi süresizdir. (T.N.B. Genelge 1988/74, 1992/25, 1993/12,1999/77).T. Ticaret Kanununun 317. maddesi, Anonim şirketin yönetim kurulu tarafından idare ve temsil olunacağını; 321, maddenin 3. fıkrası ise, şirket adına düzenlenecek evrakın geçerli olması için, aksine ana sözleşmede hüküm olmadıkça, temsile yetkili olanlardan ikisinin imzasının yeterli olacağını öngörmüştür. Bu nedenle anonim şirketlerde temsil için asıl olan iki imzanın varlığıdır. Bir imza ile temsil hususunda yetki verilmesi istenildiğinde, şirket ana sözleşmesinin incelenerek, tek imza yetkisinin verilip verilmediğinin araştırılması; böyle bir yetkinin varlığı halinde sirkülerin yapılması ve sözleşmenin ilgili bölümünün işleme mutlaka dayanak olarak eklenmesi zorunludur. (T.N.B. Genelge 1995/15).Şirket şubelerinin temsil yetkisiyle ilgili olarak Türkiye Noterler Birliği tarafından değişik zamanlarda değişik genelgeler çıkarılmış ve bu genelgelerde farklı görüşlere yer verilmiştir. Bu konudaki 1999/38 sayılı Genelgede, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı iç Ticaret Genel Müdürlüğünün T. Noterler Birliğine muhatap 16.8.1999 gün ve 7166 sayılı yazısına değinilerek; Ticaret Sicili Tüzüğünün 54 ve 55. maddelerindeki hususlar doğrultusunda şubelerin tescilinde, şirket ana sözleşmesinde şubenin ayrıca şirket organı olduğunun belirtilmesine gerek olmadığı; şube tescil talep dilekçesinin şirketi idare ve temsille yetkili kişi veya kişilerce imzalanması ve şubeye temsilci atanması hakkında karar verilmesinin yeterli olduğu ifade edilmiştir. (1999/38 sayılı Genelge)Ancak şubelerin, şube işlemleri ile ilgili ve sınırlı olmak üzere şirketi temsil etmeleri ve kendilerine bu yetkinin şirket yetkili organlarınca verilmesi gerekmektedir.



    Genel Müdürlük dışında pek çok yerde açılmış ve şube durumunda olan bankaların Noterliklerde yaptırdıkları işlemler için, imzalayanların yetkili olduklarını, Noterden onaylı imza sirküleri veya Ticaret Sicili Memurluğundan alınmış yetki belgesini ibraz etmek suretiyle kanıtlamaları gerekmekte olup, ibraz edilen belgelerin işleme dayanak olarak eklenmesi uygun olacaktır. (T.N.B. Genelge 1991/66).Yine, T. Noterler Birliğinin 1999/26 sayılı Genelgesinde, anonim şirketlerde devamlılığın esas olduğu; şirketin amaç ve konusunun gerçekleşmesi için yönetim kurulu tarafından yetki verilen kişilerin bu yetkilerinin, yetki veren yönetim kurulunun değişimi sonucu yerine gelen yeni yönetim kurulu tarafından geri alınmadıkça hukuken geçerliliğini koruduğu ve bu nedenle, verilen yetki çerçevesinde hukuki işlemleri yaptırabilecekleri Noterlere duyurulmuştur.
    Ticari şirketlerin tasfiyesinde, T. Ticaret Kanununda çeşitli hükümler sevk edilmiştir. Kolektif şirketlerin tasfiyesinde 206-242. maddeler; Komandit şirketlerde 267-268. maddedir; Anonim şirketlerde 434-450. maddeler; Limited şirketlerde 549-552. maddeler ve nihayet, 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 81-83. maddeleri konuyla ilgili hükümler getirmiştir. Nitekim, tasfiye memuru belirlenmesi, yetkilerin ticaret siciline tescil ve ilanı şart olup, tasfiye memuru için noterde imza sirküleri yapılırken, bu yönde alınmış kararın yayınlandığı Ticaret Sicili Gazetesi veya bunu kanıtlayan Sicil Memurluğundan verilmiş belgenin aranması, imza sirkülerine müstenit olarak yazılıp eklenmesi şarttır. (T.N.B. Genelge 1984/41).İmza sirkülerinin Noter önünde atılması gerekir. Çoğaltılmış imza kabul edilemez. Ancak tamamı, bütün olarak fotokopi yoluyla çoğaltılmış imza sirkülerinin örnek olarak çıkartılabileceği, imzalardan suret harcına göre değil, tasdik harcına tabi tutulacağı kabul edilmektedir. (GeT.N.B. nelge 1988/42).Şirketin temsil ve ilzam yetkisinin müşterek imza ile kullanılacağının kabul edildiği hallerde, imzaya yetkili temsilcilerin ayrı yerlerde olması durumunda; işlemin, her temsilcinin bulunduğu yer Noterliğinde ayrı ayrı onaylanarak tekemmül ettirilmesi mümkündür. (T.N.B. Genelge 2004/24).



    Bu vesile ile bir noktaya daha değinmek istiyoruz: Temsil ve müşterek imza kuralını gidermek için, müşterek imzaya yetkili kişinin, şirket temsil yetkilerini kullanmak üzere, diğer müşterek imza yetkilisine vekaletname vermesi ve bu suretle "kendisine asaleten, diğer yetkiliye vekaleten" tüzel kişiliği temsili mümkün bulunmamaktadır (T.N.B. Genelge 2003/19)



    -2003/19-Genelge: " Ticaret şirketleri ve kooperatiflerde; ana sözleşmelerin ticaret sicilinde tescil ve ilânı ile tüzel kişilik kazanıldığına, idare ve temsile dair kararlarla bunlardaki değişikliklerinin de tescil ve ilânının zorunlu bulunduğuna dair T. Ticaret Kanunu'nun 157, 175, 256, 300, 301, 323, 378, 390, 476, 489, 511, 512, 515, 540 ve 542. maddeleri nazara alınarak; ana sözleşme veya idare ve temsile dair kararların ilân edildiği Ticaret sicili Gazetesinin tasdik edilecek sirkülere müstenit olarak alınması gerekmektedir. "



    "-Sirküler metninin tescil ve ilân edilmiş bulunan sözleşme maddesi veya karar metni ile dikkatle karşılaştırılarak fark olmadığı mutlak surette belirlenmelidir.
    - İmza sirkülerindeki imzaların huzurda vaz edilmesi şarttır. Bu yüzden klişe veya suret yoluyla çoğaltılmış imzalar kabul edilmemelidir.
    Ticaret Sicili Yönetmeliği'nin 21/2. maddesi gereğince notere tasdik ettirilecek imzaların en az üç defa atılmış olması şart kılınmış olup, bunlar yan yana alınmalıdır."



    "-Ticaret şirketlerine T. Ticaret Kanunu'nun 222, 267, 441 ve 552. maddeleri uyarınca tasfiye memuru atanması durumunda, unvanda tasfiye halinde olması, atama kararı ve yetkilerin tescil ve ilânı zorunlu bulunduğundan Ticaret Sicili Gazetesinin müstenit alınması mecburidir."



    "-Ticaret siciline tescil ile ilân arasında geçecek sürede acil ve zorunlu işlemler yönünden kararın veya sözleşmenin, ticaret sicili memurluğunca "İşbu karar memurluğumuzca tescil edilmiş olup, ilânı derdesttir" şeklinde alınacak meşruhat yeterli sayılabilir."



    "-Kollektif ve adî komandit şirketlerde temsilcinin kimliği ve temsil biçimi ana sözleşmede belirtilmektedir. O halde kollektif ve adi komandit şirketlerde ana sözleşme dayanak olarak alınmalıdır."



    "İmza sirküleri onaylanırken dayanılan ana sözleşme ya da genel kurul kararında gösterilen sürenin, sirküler metninde ve müstenidatında belirtilmesi gereklidir. T. Ticaret Kanunu'nun 314. maddesi, anonim şirkette idare meclisi azalarının en çok üç yıl için seçilebileceklerini öngörmüştür. Diğer şirketlerin yöneticileri için böyle bir sınırlama getirilmemiştir. Ana sözleşmede süre belirtilmişse onu dayanak almak gerekir."



    "T. Ticaret Kanunu'nun 540. maddesine göre temsil yetkisinin sonradan sınırlandırılması veya kaldırılması halinde bu değişikliğin Borçlar Kanunu'nun 452. maddesine göre ticaret siciline kayıt ve ilânı gerekli olduğundan imza sirküleri talebine değişikliği gösterir Ticaret Sicili Gazetesinin veya temin edilememişse temsil yetkisini kaldıran veya sınırlayan ortaklar kurulu kararının eklenmesi gerekecektir."





    -2003/19-Genelge: " Ticaret şirketleri ve kooperatiflerde; ana sözleşmelerin ticaret sicilinde tescil ve ilânı ile tüzel kişilik kazanıldığına, idare ve temsile dair kararlarla bunlardaki değişikliklerinin de tescil ve ilânının zorunlu bulunduğuna dair T. Ticaret Kanunu'nun 157, 175, 256, 300, 301, 323, 378, 390, 476, 489, 511, 512, 515, 540 ve 542. maddeleri nazara alınarak; ana sözleşme veya idare ve temsile dair kararların ilân edildiği Ticaret sicili Gazetesinin tasdik edilecek sirkülere müstenit olarak alınması gerekmektedir. "



    "-Sirküler metninin tescil ve ilân edilmiş bulunan sözleşme maddesi veya karar metni ile dikkatle karşılaştırılarak fark olmadığı mutlak surette belirlenmelidir.
    - İmza sirkülerindeki imzaların huzurda vaz edilmesi şarttır. Bu yüzden klişe veya suret yoluyla çoğaltılmış imzalar kabul edilmemelidir.
    Ticaret Sicili Yönetmeliği'nin 21/2. maddesi gereğince notere tasdik ettirilecek imzaların en az üç defa atılmış olması şart kılınmış olup, bunlar yan yana alınmalıdır."



    "-Ticaret şirketlerine T. Ticaret Kanunu'nun 222, 267, 441 ve 552. maddeleri uyarınca tasfiye memuru atanması durumunda, unvanda tasfiye halinde olması, atama kararı ve yetkilerin tescil ve ilânı zorunlu bulunduğundan Ticaret Sicili Gazetesinin müstenit alınması mecburidir."



    "-Ticaret siciline tescil ile ilân arasında geçecek sürede acil ve zorunlu işlemler yönünden kararın veya sözleşmenin, ticaret sicili memurluğunca "İşbu karar memurluğumuzca tescil edilmiş olup, ilânı derdesttir" şeklinde alınacak meşruhat yeterli sayılabilir."



    "-Kollektif ve adî komandit şirketlerde temsilcinin kimliği ve temsil biçimi ana sözleşmede belirtilmektedir. O halde kollektif ve adi komandit şirketlerde ana sözleşme dayanak olarak alınmalıdır."



    "İmza sirküleri onaylanırken dayanılan ana sözleşme ya da genel kurul kararında gösterilen sürenin, sirküler metninde ve müstenidatında belirtilmesi gereklidir. T. Ticaret Kanunu'nun 314. maddesi, anonim şirkette idare meclisi azalarının en çok üç yıl için seçilebileceklerini öngörmüştür. Diğer şirketlerin yöneticileri için böyle bir sınırlama getirilmemiştir. Ana sözleşmede süre belirtilmişse onu dayanak almak gerekir."



    "T. Ticaret Kanunu'nun 540. maddesine göre temsil yetkisinin sonradan sınırlandırılması veya kaldırılması halinde bu değişikliğin Borçlar Kanunu'nun 452. maddesine göre ticaret siciline kayıt ve ilânı gerekli olduğundan imza sirküleri talebine değişikliği gösterir Ticaret Sicili Gazetesinin veya temin edilememişse temsil yetkisini kaldıran veya sınırlayan ortaklar kurulu kararının eklenmesi gerekecektir."





    1)-İmza sirküleri düzenlenirken, sirküler metni ile tescil ve ilan edilmiş olan ana sözleşme maddesi veya karar metni arasında fark olup olmadığına dikkat edilmelidir. Sirküler metninin tescil ve ilan edilmiş ana sözleşme maddesi veya karar metni ile birebir uyumlu olması gerekir.



    2)-İmza sirküleri onaylanırken göz önünde tutulması gereken bir husus da süre olup, ana sözleşme ya da genel kurul kararında gösterilen sürenin sirküler metninde ve dayanağında belirtilmesi gerekir.



    3)-Şirketlerde imza sirküleri onaylanırken dikkat edilecek diğer bir konu da alınan kararın ana sözleşmeye uygun olmasıdır. Örneğin ana sözleşme en az iki kişinin birlikte şirketi temsil etmesini öngörüyorsa, bir kişiye münferit imza yetkisi veren Yönetim kurulu kararı tescil dahi edilmiş olsa bir sirküler onaylaması için yeterli olmaz. (TNB 84/41 sayılı genelge)



    Anonim şirketlerde çift imza ilkesinden yalnızca ana sözleşme hükmüyle vazgeçilebilir. Bu sebeple tek imza ile temsil yetkisini içeren imza sirküleri düzenlenirken buna cevaz veren ana sözleşme maddesinin veya ana sözleşmede değişiklik yapan tescil ve ilan edilmiş genel kurul kararının dayanak olarak eklenmesi gerekir.



    İmza ve temsil yetkisine sahip gerçek kişilerin ana sözleşmelerdeki "müşterek imza ile temsil" hükmünü bertaraf etmek amacıyla şirketle ilgili temsil yetkilerini kullanılmasını sağlayacak vekaletnameyi diğer imza yetkilisine vermek istemesi "kendisine asaleten, diğer yetkiliye vekaleten" tüzel kişiliği temsili mümkün bulunmamaktadır. (TNB 2003/19 sayılı genelge)



    4)-İmza sirkülerinden suret verme; ancak tasdikli bir sirkülerin fotokopisinin onaylanması şeklinde yapılabilir. Bu halde ise, asıl nüsha fonksiyonuna sahip olmaları nedeniyle ihtiva ettikleri imzaların tasdik harcına tabi tutulmaları gerekmektedir. İmza taşımayan metin ve tasdik şerhi kısımlarının sureti olarak örnek verme işlemlerinden kaçınılmalıdır. (TNB 2003/19 sayılı genelge)



    5)-Ana sözleşmelerde şirketin temsil ve imza yetkisinin müşterek imza ile kullanılacağının kabul edildiği hallerde imzaya yetkili temsilcilerin ayrı yerlerde olması durumunda; işlemin her temsilcinin bulunduğu yer noterliğinde ayrı ayrı onaylanarak tamamlanması mümkündür. (TNB 2004/24 sayılı genelge)



    6)-Banka adına yetkililerin yapacakları işlemlerde esas olarak noterden tasdikli imza sirküleri veya ticaret sicil memurluğundan düzenlenmiş yetki belgesi ibraz etmeleri yeterlidir.(TNB 2003/19, 1991/66 sayılı genelgeler)



    7)-Kamu İktisadi Teşebbüslerinde temsil yetkisi genel müdüre ait olup, astlarına devri mümkündür. Ancak genel müdürün veya yetkilerini devir ettiği kimselerin T.Ticaret Kanunu' nun 343. maddesi gereğince tescil ve ilan edilmeleri zorunludur. (TNB 2003/19 sayılı genelge.)



    8)-Ticaret şirketleri ve kooperatiflerde; ana sözleşmenin ticaret sicilinde tescil ve ilanı ile tüzel kişilik kazanıldığına, idare ve temsile dair kararlarla bunlardaki değişikliklerinin de tescil ve ilanın zorunlu bulunduğuna dair T.T.K.'nun ilgili maddeleri nazara alınarak, ana sözleşme veya idare ve temsile dair kararların ilan edildiği Ticaret Sicili Gazetesinin tasdik edilecek sirkülere müstenit olarak alınması gerekmektedir.



    Şirket ve kooperatifleri temsile yetkili kişilerin görev sürelerinin dolması ve bu göreve tekrar seçilmeleri halinde ticaret siciline tescil ve ilan edildikten sonra bunlar için yeniden imza sirküleri çıkartılmalıdır.

    GENELGE ve GENEL YAZI ÖZETLERİ



    *Birkaç dilde yazılı işlemlerin noterlikçe onaylanmaları istendiğinde onaydan önce, yabancı dildeki sözleşmenin kapsamının belirlenmesi bakımından, tercüman marifetiyle metinler arasında uygunluk bulunup bulunmadığı belgelendirilmelidir ( 1987/53 )
    *Bazı sözleşmelerin tercümesinde damga vergisi ( Türkiye'de şube açmak isteyen şirketlerin anasözleşme sureti ) 1993/21



    *Çevirme ve tercüme işlemlerinde usul ve ücretlendirme ( 1981/12 )



    *Çevirme işlemlerinde çevrilen metnin örnek veya fotokopisinin de ekleneceği (1985/9 )



    *Çeviri işlemlerinin yeminli, yeterlik belgesi olan gerçek kişilere yaptırılması gerekir(1985/100 )



    *Çeviri işlemlerinin ( A ) cilbendine konulacağı hk. ( 1991/23 )



    *Hiçbir resmi merciin onayını taşımayan yabancı dilde yazılmış belgenin Türkçeye çevrilmesi mümkündür ( 1992/27 )



    *Bazı işlem çevirileri ( yabancı elçilik ve konsolosluklarca düzenlenen kâğıtlar ) 1994/17



    *Çevirmenin yasaklılık halleri ( Noterlik Kanunu 76.madde ) 1995/11



    *Çeviri ücreti hakkında genel yazı ( 1995 Sh.177 )



    *Çeviri işlemleri hk. ( garanti mektubu ) 1996/46



    *Çeviri işlemleri ( münhasır dağıtım anlaşması ) 1996/54



    *Çeviri işlemleri ( asıl yazının da eklenmesi halinde ) 1997/2



    *Çeviri işleminde (yurt dışında yapılmış işlemin) damga vergisi ( 1997/20 )



    *Faksla gelen veya fotokopisi ibraz edilen belgelerin çevirileri ( 1997/38 )



    *Merkezi yurt dışında bulunan yabancı şirket ve bankaların ana mukavelelerinin tercümesi ( 2002/3 )



    *Çeviri işlemleri aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir (Gn. yz.2002 Sh.226)



    *Yabancı bir kollektif şirketin ana mukavelesinin Türkiye'de tercüme ettirilmesinde sermaye şirketlerinde olduğu gibi damga vergisi alınması mümkün değildir ( 2003/35 )



    *Yabancı uyruklu kişilerin noterliklerde yeminli tercüman olamayacakları hk. (Genel yazı 2003 Sh. 165 )



    *Noterin yakınlarının da çevirmen olabileceği ( 2006/22 )
    *Çeviri konusu yabancı metinde imza bulunmaması durumunda damga vergisi alınmayacak, aslında imza bulunmadığına dair şerh verilecektir ( 2007/22 )
    *Denizci iş sözleşmesi, tercümesi, harç ve damga ( 2007/36 )
    *Göçmen soydaşlarımızın yeminli tercümanlık yapabilecekleri ve sendikalara üye olabilecekleri hk. ( 1990/60 )
    *Kuzey Irak ibareli belgelerin tercüme edilmeyeceği hk. ( 2006/25 )
    *Yurtdışında düzenlenen proforma faturaların noterlikte tercümesi sırasında tahsil olunacak harç ve damga ( örnek var ) 2001/43
    *Tercümelerde 10 ve daha az satırdan yarı tercüme ücreti alınır, tercümelerde ayrıca tarifenin 3.maddesine göre yazı ücreti de alınır. ( 1975/21 )
    *Tercüme ve örnek için getirilen kâğıtlardan üzerindeki değere göre damga vergisi ve sayfaya göre de harç alınır ( 1980/18 )
    *Tercümelerde asıl belge örneğinin eklenmesi zorunlu değildir ( 1981/23 )
    *Tercüman olarak, yabancı uyruklu kişilerin kullanılmaması ( 1982/4 )
    *Tercüme yapanlarda aranacak nitelikler (bilgi, diploma) 1982/17 – 1989/4
    *Türk soylu yabancıların tercümanlık yapmaları için İçişleri Bakanlığı'nın izin belgesini ibraz etmeleri gerekir ( 1983/32 )
    *İşlemi noter yapıyorsa, kâtibi veya hizmetlisi tercüman olabilir. ( 1988/73 )
    *Tercüme işlemlerinde dikkat ve özen gösterilmesi ( 1990/5 )
    *Türkçe ve yabancı dilde sayfaları bulunan noterlik işlemleri ( 1991/82 )
    *Türkçe bilmeyen ilgililer hk. ( 1994/40 )
    *Türkçe bilmeyenlerin işlemleri ( 2005 Sh.226 )
    *Yabancı memlekette düzenlenen kâğıdın noterde suretinin çıkarılması veya tercümesinin yaptırılması halinde bu kâğıdın hükmünden faydalanılmış olacağından 488 sayılı Yasanın (1) no'lu tablosundaki nispet ve miktarda damga vergisine tabidir ( 1978/42 )
    *Yabancı resmi belgelerin tasdiki mecburiyetinin kaldırılması sözleşmesi ( R.G. 16 Eylül 1984 ) 1984/39 – 1985/101 – 1990/51 – 1994/79 )
    *Yabancı statüsündeki kişiler yeminli tercüman olamaz ( 1993/90 )



    Çeviri dışarıdan (noter veya noter personeli dışından) bir kişiye yaptırılıyorsa, bu kişinin vergi mükellefiyeti durumuna göre 3 (ÜÇ) değişik belge düzenlenir:
    1 - Kişi gelir vergisi mükellefi değilse,
    Bu çoğu ilçelerde profesyonel çeviri bürolarının bulunmadığı durumlarda karşılaşılır.
    Bu durumda Noter, GİDER PUSULASI düzenler ve çeviryi yapana imzalatır.
    Çeviri ücretinden %20 stoj kesilir, kalanı çevirmene ödenir. KDV sözkonusu değildir.
    2 - Çeviriyi yapanın kendi adına çeviri bürosu vardır ve gelir vergisi yönünden serbest meslek erbabı olarak vergi mükellefidir.
    Bu durumda çevirmen SERBEST MESLEK MAKBUZU düzenler ve imzalar,bir nüshasını notere verir. Çeviri ücretinin üzerine %18 KDV ekler, ayrıca % 20 stopajı düşer. Noter makbuz karşılığını öder. Noter KDV yi ödeyeceği KDV den düşer.
    3 - Çeviri bürosu örneğin bir limited şirkettir.
    Bu durumda çeviri bürosu FATURA keser.Çeviri ücretinin üzerine sadece %18 KDV ekler. Toplamı noterden tahsil eder.Noter KDV yi ödeyeceği KDV den düşer. Bu şekilde muvazne defterine gider olarak yazılacak çeviri ücreti her üç durumda da değişmez. TNB VEZNE bilgisayarından çıkan çeviri ücreti gider olarak muvazene defterine yazılan ücrettir





    Hukuk- 882
    Ankara, 21.01.2010
    Özü: Çevirme ücretinin % 50’sinin tercümanlara ödenmesi gerektiği hk
    G E N E L G E
    ( 7 )
    .......................... NOTER ODASI BAŞKANLIĞINA
    .......................... NOTERLİĞİNE
    Tercümanlara ödenen çevirme ücretleriyle ilgili olarak noterliklerde yapılan farklı uygulamalar ile bunlara ödenecek ücretlerin miktarı Yönetim Kurulumuzun 14.12.2009 tarihli toplantısında görüşülmüş ve “uygulamada birliğinin sağlanması ile tercümanlara verilecek ücretin belirginlik kazanması bakımından; Noterlik Ücret Tarifesine göre tahakkuk ve tahsil edilen çevirme ücretinin % 50’sinin tercümanlara ödenmesinin, bu ödeme nedeniyle de tercümanlardan, vergi mükellefi ise fatura, değilse gider makbuzu, serbest meslek mensubu ise serbest meslek makbuzu alınmasının uygun olacağı” belirtilmek suretiyle konunun Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğüne sunulmasına karar verilmiştir.
    Adı geçen Genel Müdürlükçe gönderilen ve Yönetim Kurulunun 13.01.2010 tarihli toplantısında görüşülen 07.01.2010 tarihli ve 11610-29218 sayılı cevap yazısında; “Tercümanlara verilen çevirme ücretlerinin noterlikler arasında farklı belirlenmemesi ve uygulamada birliğin sağlanması amacıyla, Noterlik Ücret Tarifesine göre tahakkuk eden çevirme ücretinin tamamının noterler tarafından tahsil edildikten sonra bu ücretin %50'sinin noterler tarafından tercümanlara ödenmesinde, bu ödeme nedeniyle de tercümanlardan, vergi mükellefi ise fatura, değilse gider makbuzu, serbest meslek mensubu ise serbest meslek makbuzu alınmasında ve bunun gider olarak gösterilmesinde bir sakınca bulunmadığı düşünülmektedir.” denilmiştir.
    Bu yazı ile Yönetim Kurulu kararına göre;
    1- Çevirme işlemleriyle ilgili olarak, Noterlik Ücret Tarifesine göre tahakkuk eden çevirme ücretinin tamamının tahsil edilmesinden sonra, %50'si noterler tarafından tercümanlara ödenecektir.
    2 - Bu ödeme nedeniyle de tercümanlardan, vergi mükellefi ise fatura, değilse gider makbuzu, serbest meslek mensubu ise serbest meslek makbuzu alınacak ve bu miktar gider olarak gösterilecektir.
    3 – Buna ilişkin uygulama, 2010 yılına ait Noterlik Ücret Tarifesinin yürürlüğe gireceği 1 Mart 2010 tarihinde başlayacaktır.
    Bilgi edinilmesi ile uygulamanın buna göre yapılmasını rica ederim.
    Saygılarımla,
    BAŞKAN
    Hasan YENİ
    (İstanbul 28. Noteri)

    GENELGE ve GENEL YAZI ÖZETLERİ



    *Birkaç dilde yazılı işlemlerin noterlikçe onaylanmaları istendiğinde onaydan önce, yabancı dildeki sözleşmenin kapsamının belirlenmesi bakımından, tercüman marifetiyle metinler arasında uygunluk bulunup bulunmadığı belgelendirilmelidir ( 1987/53 )
    *Bazı sözleşmelerin tercümesinde damga vergisi ( Türkiye'de şube açmak isteyen şirketlerin anasözleşme sureti ) 1993/21



    *Çevirme ve tercüme işlemlerinde usul ve ücretlendirme ( 1981/12 )



    *Çevirme işlemlerinde çevrilen metnin örnek veya fotokopisinin de ekleneceği (1985/9 )



    *Çeviri işlemlerinin yeminli, yeterlik belgesi olan gerçek kişilere yaptırılması gerekir(1985/100 )



    *Çeviri işlemlerinin ( A ) cilbendine konulacağı hk. ( 1991/23 )



    *Hiçbir resmi merciin onayını taşımayan yabancı dilde yazılmış belgenin Türkçeye çevrilmesi mümkündür ( 1992/27 )



    *Bazı işlem çevirileri ( yabancı elçilik ve konsolosluklarca düzenlenen kâğıtlar ) 1994/17



    *Çevirmenin yasaklılık halleri ( Noterlik Kanunu 76.madde ) 1995/11



    *Çeviri ücreti hakkında genel yazı ( 1995 Sh.177 )



    *Çeviri işlemleri hk. ( garanti mektubu ) 1996/46



    *Çeviri işlemleri ( münhasır dağıtım anlaşması ) 1996/54



    *Çeviri işlemleri ( asıl yazının da eklenmesi halinde ) 1997/2



    *Çeviri işleminde (yurt dışında yapılmış işlemin) damga vergisi ( 1997/20 )



    *Faksla gelen veya fotokopisi ibraz edilen belgelerin çevirileri ( 1997/38 )



    *Merkezi yurt dışında bulunan yabancı şirket ve bankaların ana mukavelelerinin tercümesi ( 2002/3 )



    *Çeviri işlemleri aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir (Gn. yz.2002 Sh.226)



    *Yabancı bir kollektif şirketin ana mukavelesinin Türkiye'de tercüme ettirilmesinde sermaye şirketlerinde olduğu gibi damga vergisi alınması mümkün değildir ( 2003/35 )



    *Yabancı uyruklu kişilerin noterliklerde yeminli tercüman olamayacakları hk. (Genel yazı 2003 Sh. 165 )



    *Noterin yakınlarının da çevirmen olabileceği ( 2006/22 )
    *Çeviri konusu yabancı metinde imza bulunmaması durumunda damga vergisi alınmayacak, aslında imza bulunmadığına dair şerh verilecektir ( 2007/22 )
    *Denizci iş sözleşmesi, tercümesi, harç ve damga ( 2007/36 )
    *Göçmen soydaşlarımızın yeminli tercümanlık yapabilecekleri ve sendikalara üye olabilecekleri hk. ( 1990/60 )
    *Kuzey Irak ibareli belgelerin tercüme edilmeyeceği hk. ( 2006/25 )
    *Yurtdışında düzenlenen proforma faturaların noterlikte tercümesi sırasında tahsil olunacak harç ve damga ( örnek var ) 2001/43
    *Tercümelerde 10 ve daha az satırdan yarı tercüme ücreti alınır, tercümelerde ayrıca tarifenin 3.maddesine göre yazı ücreti de alınır. ( 1975/21 )
    *Tercüme ve örnek için getirilen kâğıtlardan üzerindeki değere göre damga vergisi ve sayfaya göre de harç alınır ( 1980/18 )
    *Tercümelerde asıl belge örneğinin eklenmesi zorunlu değildir ( 1981/23 )
    *Tercüman olarak, yabancı uyruklu kişilerin kullanılmaması ( 1982/4 )
    *Tercüme yapanlarda aranacak nitelikler (bilgi, diploma) 1982/17 – 1989/4
    *Türk soylu yabancıların tercümanlık yapmaları için İçişleri Bakanlığı'nın izin belgesini ibraz etmeleri gerekir ( 1983/32 )
    *İşlemi noter yapıyorsa, kâtibi veya hizmetlisi tercüman olabilir. ( 1988/73 )
    *Tercüme işlemlerinde dikkat ve özen gösterilmesi ( 1990/5 )
    *Türkçe ve yabancı dilde sayfaları bulunan noterlik işlemleri ( 1991/82 )
    *Türkçe bilmeyen ilgililer hk. ( 1994/40 )
    *Türkçe bilmeyenlerin işlemleri ( 2005 Sh.226 )
    *Yabancı memlekette düzenlenen kâğıdın noterde suretinin çıkarılması veya tercümesinin yaptırılması halinde bu kâğıdın hükmünden faydalanılmış olacağından 488 sayılı Yasanın (1) no'lu tablosundaki nispet ve miktarda damga vergisine tabidir ( 1978/42 )
    *Yabancı resmi belgelerin tasdiki mecburiyetinin kaldırılması sözleşmesi ( R.G. 16 Eylül 1984 ) 1984/39 – 1985/101 – 1990/51 – 1994/79 )
    *Yabancı statüsündeki kişiler yeminli tercüman olamaz ( 1993/90 )



    Çeviri dışarıdan (noter veya noter personeli dışından) bir kişiye yaptırılıyorsa, bu kişinin vergi mükellefiyeti durumuna göre 3 (ÜÇ) değişik belge düzenlenir:
    1 - Kişi gelir vergisi mükellefi değilse,
    Bu çoğu ilçelerde profesyonel çeviri bürolarının bulunmadığı durumlarda karşılaşılır.
    Bu durumda Noter, GİDER PUSULASI düzenler ve çeviryi yapana imzalatır.
    Çeviri ücretinden %20 stoj kesilir, kalanı çevirmene ödenir. KDV sözkonusu değildir.
    2 - Çeviriyi yapanın kendi adına çeviri bürosu vardır ve gelir vergisi yönünden serbest meslek erbabı olarak vergi mükellefidir.
    Bu durumda çevirmen SERBEST MESLEK MAKBUZU düzenler ve imzalar,bir nüshasını notere verir. Çeviri ücretinin üzerine %18 KDV ekler, ayrıca % 20 stopajı düşer. Noter makbuz karşılığını öder. Noter KDV yi ödeyeceği KDV den düşer.
    3 - Çeviri bürosu örneğin bir limited şirkettir.
    Bu durumda çeviri bürosu FATURA keser.Çeviri ücretinin üzerine sadece %18 KDV ekler. Toplamı noterden tahsil eder.Noter KDV yi ödeyeceği KDV den düşer. Bu şekilde muvazne defterine gider olarak yazılacak çeviri ücreti her üç durumda da değişmez. TNB VEZNE bilgisayarından çıkan çeviri ücreti gider olarak muvazene defterine yazılan ücrettir





    Hukuk- 882
    Ankara, 21.01.2010
    Özü: Çevirme ücretinin % 50’sinin tercümanlara ödenmesi gerektiği hk
    G E N E L G E
    ( 7 )
    .......................... NOTER ODASI BAŞKANLIĞINA
    .......................... NOTERLİĞİNE
    Tercümanlara ödenen çevirme ücretleriyle ilgili olarak noterliklerde yapılan farklı uygulamalar ile bunlara ödenecek ücretlerin miktarı Yönetim Kurulumuzun 14.12.2009 tarihli toplantısında görüşülmüş ve “uygulamada birliğinin sağlanması ile tercümanlara verilecek ücretin belirginlik kazanması bakımından; Noterlik Ücret Tarifesine göre tahakkuk ve tahsil edilen çevirme ücretinin % 50’sinin tercümanlara ödenmesinin, bu ödeme nedeniyle de tercümanlardan, vergi mükellefi ise fatura, değilse gider makbuzu, serbest meslek mensubu ise serbest meslek makbuzu alınmasının uygun olacağı” belirtilmek suretiyle konunun Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğüne sunulmasına karar verilmiştir.
    Adı geçen Genel Müdürlükçe gönderilen ve Yönetim Kurulunun 13.01.2010 tarihli toplantısında görüşülen 07.01.2010 tarihli ve 11610-29218 sayılı cevap yazısında; “Tercümanlara verilen çevirme ücretlerinin noterlikler arasında farklı belirlenmemesi ve uygulamada birliğin sağlanması amacıyla, Noterlik Ücret Tarifesine göre tahakkuk eden çevirme ücretinin tamamının noterler tarafından tahsil edildikten sonra bu ücretin %50'sinin noterler tarafından tercümanlara ödenmesinde, bu ödeme nedeniyle de tercümanlardan, vergi mükellefi ise fatura, değilse gider makbuzu, serbest meslek mensubu ise serbest meslek makbuzu alınmasında ve bunun gider olarak gösterilmesinde bir sakınca bulunmadığı düşünülmektedir.” denilmiştir.
    Bu yazı ile Yönetim Kurulu kararına göre;
    1- Çevirme işlemleriyle ilgili olarak, Noterlik Ücret Tarifesine göre tahakkuk eden çevirme ücretinin tamamının tahsil edilmesinden sonra, %50'si noterler tarafından tercümanlara ödenecektir.
    2 - Bu ödeme nedeniyle de tercümanlardan, vergi mükellefi ise fatura, değilse gider makbuzu, serbest meslek mensubu ise serbest meslek makbuzu alınacak ve bu miktar gider olarak gösterilecektir.
    3 – Buna ilişkin uygulama, 2010 yılına ait Noterlik Ücret Tarifesinin yürürlüğe gireceği 1 Mart 2010 tarihinde başlayacaktır.
    Bilgi edinilmesi ile uygulamanın buna göre yapılmasını rica ederim.
    Saygılarımla,
    BAŞKAN
    Hasan YENİ
    (İstanbul 28. Noteri)

    Ankara, 15 Nisan 1975
    Konu : Adana Noter Odasındaki bölge toplantısında görüşülen «ÖRNEK VERME» konusu Hk.



    GENELGE 19



    Adana Noter Odasında 4.11.1974 günü bölge noterlerinin yaptı­ğı toplantıda Noterlik Kanununun 94 - 99. maddeleri arasında dü­zenlenmiş bulunan örnek verme işlemleri görüşülmüş olup, bu ko­nu ile ilgili Yönetim Kurulumuzun benimsemiş olduğu görüş tav­siye olarak aşağıda sunulmuştur.



    ÖRNEK VERME
    I) Örnek nedir...
    Noterlikte yapılmış bir işlemin veya ilgilisince ibraz olunan bir belgenin, tamamının veya istenilen kısmının, istenildiği kadar, yazı, fotokopi veya benzeri usullerle çıkartılarak aslının aynı oldu­ğuna dair bir şerhi ihtiva eden ve örneği çıkaran noterliğin mührünü ve görevlinin imzasını taşıyan belgeye örnek denir.
    II) Kimlere örnek verilebilir...
    94. maddenin 1. fıkrasında örneğin kimlere verileceği öngörül­müştür. Buna göre örnek; İlgilisine, Kanunî mümessil veya vekile, Mirasçılara verilebilecektir.
    94. maddenin (2) fıkrasında ise, vasiyetname açılmadıkça örne­ğin ancak, Medenî Kanununun hükümlerine göre vasiyeti yapandan veya bu konuda özel yetkiyi kapsayan noterlikten onaylı vekâlet­nameyi taşıyan vekile verilebileceği hükme bağlanmıştır.
    Şu hale göre noterliğinde örneği çıkartılması için kendisine müracaat edilen noterin, öncelikle örnek talep edenin 94. maddenin l ve 2. fıkralarında belirlendiği üzere ilgili veya temsil yetkisini haiz olup olmadığını tespit etmesi gereklidir.
    III) Örnek verme şekilleri :
    a) İbrazdan örnek verme :
    ilgili tarafından ibraz edilip, örneğinin çıkartılması ve tasdik edilmesi istenilen bir belgenin usulü veçhile ve 97. maddede yazılı şekilde örneğinin çıkartılmasına ibrazdan örnek çıkarma denir.
    İbrazdan örnek çıkartmada çıkartılan örneklerin altına kona­cak şerh de;
    Asıl belgenin tarih ve varsa numarasının,
    Bu belgenin nereden verilmiş olduğunun,
    İbraz edilen aslının aynı olduğunun belirtilmesi gereklidir.
    Bu hususlar şerh olarak örneklerin altına verildikten sonra noter tarafından imzalanıp mühürlenmesi ve ayrıca ibraz edilen belgenin asılmadan, çıkartılan örneğin adedi, tarih ve yevmiye numa­rası yazıldıktan sonra imzalanıp mühürlenmesi zorunludur.
    İbrazdan örnek vermede örneklerden bir nüshası dairede sak­lanır. Dairede saklanacak olan nüshada ilgilinin imzasının bulun­ması 97. maddenin 1. fıkrası hükmü gereğince zorunludur.
    b) Daireden örnek verme :
    Noterlikte yapılmış bir işlemin ilgilisinin isteği üzerine talep-den bir fazla nüsha olarak örneğinin çıkartılıp aslına uygunluğu tasdik edildikten sonra ilgilisine verilmesine, daireden örnek ver­me denir.
    Daireden örnek vermede takip edilecek yol şudur;
    Dairede aslı veya sureti bulunan bir işlemin örneği talep edil­diğinde yapılacak işlem; Talep den bir fazla nüsha olarak örnek çıkarılması,
    Bu örneğin altına; işbu örneğin dairede saklı tarih ve yevmiye nolu aslının veya suretinin aynı olduğu şerhinin verilmesinden sonra bu şerhin altına noterlik mühürü basılarak, yetkili tarafından imza edilmesidir.
    ibrazdan örnek çıkartmada olduğu gibi istenenden bir fazla olarak çıkarılan örnek saklanması ve 97. maddenin birinci fıkrası gereğince ilgiliye imzalatılması gereklidir.
    97. maddenin 2. fıkrasının son cümlesinde belirlenen aslın ia­desi, ibaresinin daireden örnek verme işleminde geçerlik kabiliyeti yoktur. Zira daireden örneği verilen işlemler onaylama veya düzen­leme şeklinde yapılan işlere ait olduğu cihetle onaylamada işlemin aslının başlangıçta ilgiliye verilmesi asıl olduğu için zaten dairede işlemin aslı mevcut bulunmamaktadır. Düzenlemede ise yine ka­nun gereği işlemin aslının dairede saklanması zorunludur. Bu se-beple aslın iade edilmesi olanağı burada da yoktur.
    c) Yabancı dilde yazılı kâğıttan örnek verme :
    Örneği talep edilen kâğıt yabancı bir dilde yazılmışsa bu tak­dirde önce o kâğıdın 103. madde gereğince tercüme ettirilmesi bi­lâhare talep den bir fazla olarak örnek verme bölümünde belirtilen hükümler gereğince örnek çıkartılacak ve dairede saklanacak olan nüshada yine ilgilisine imza ettirilecektir. Ayrıca ilgiliye verilen nüshaya yabancı dildeki nüshalardan tasdiksiz birer tanesi iliştirilecektir.
    d) Yazıdan başka şekilde örnek çıkarma :
    ilgili istediği veya noter lüzum gördüğü takdirde örnek, foto­kopi, teksir makinesi, fotoğraf veya benzeri usullerle de çıkartıla-bilir.
    Bu takdirde örnek ile ilgili hükümler dairesinde hareket edil­mesi gereklidir.
    e) Başka bir noterlikten örnek getirme (Aracılık)
    94. maddenin 2. fıkrasında ilgili tarafından talep edildiği ve masrafı da avans olarak verildiği takdirde diğer bir yerdeki noter­likten bulunulan yer noterliği vasıtasıyla örnek getirilebileceği hük­me bağlanmıştır. Bu halde de yine örneğin talep den bir fazla nüsha olarak çıkar­tılması ve çıkarılan örneklere kanunen öngörülen şerhlerin veril­mesi ve dairede kalacak olan nüshasında ilgili tarafından imzalan­ması zorunludur.
    Aracı noter marifetiyle çıkartılan örneğin dairede saklanacak nüshasının ilgiliye imzalatılmasının yine aynı noter kanalıyla yap­tırılması noterlik işlemlerinin sıhhati bakımından sağlam bir yol­dur.
    Bu arada aracı noterin de ilgilinin talebi üzerine başka bir yer deki noterlikten istenilen örneği getirtmiş olduğunu, bu iş için ge­rekli avansın alınmış olmakla beraber artan kısım varsa ilgiliye iade edildiğini gösteren bir vesika tanzim ederek ait olduğu cilt-bentte saklaması anım anlayışı bakımından daha doğru olacaktır.
    f) Hakim izni ile örnek verme :
    Kanunun 95. maddesinde 94. maddede belirtilenler dışında ka­lan kişiler örnek talep ettiğinde bu örneğin verilebilmesi ancak, noterliğin bağlı bulunduğu Asliye Hukuk veya münferit sulh hu­kuk hâkimliğinin iznine bağlı kılınmıştır.
    Şayet örneği talep edilen evrak konsolosluk' düzenlenmiş bir evraksa bu takdirde örnek talep eden şahsın Türkiye'deki son ikâ­metgâh, tespit edilememişse Ankara Asliye Hukuk Mahkemesince gerekli olan izin verilecektir.
    Ancak bu izinden sonra noter istenilen örneği, örnek verme ile ilgili hükümler uyarınca yine talepden bir fazla nüsha olarak çıkar­tacak ve ilgiliye verebilecektir.
    g) Belirli bir kısmın örneğinin verilmesi :
    Örnek talebi mutlaka işlemin veya ibraz edilen belgenin tama­mını kapsamayabilir, sadece belirli bir kısmının örneğinin çıkartıl­ması istenebilir.
    96. maddede «ilgili getirdiği her çeşit kâğıdının tamamının ve­ya bir kısmının örneğinin çıkartılmasını istediği takdirde, noter aslındaki sekli korumak şartı ile tamamını veya istenilen kısmı aynen yazar ve iş sahibine istediği kadar örnek verir» denilmekte­dir.
    Bu hale nazaran belirli bir kısmın örneği taleb edildiğinde no­ter maddede belirtildiği şekilde hareket ederek örnek verme hü­kümleri çerçevesi içerisinde istenilen örneği ilgilisine çıkartıp ve­recektir.
    1512 sayılı Kanunun örnek verme ile ilgili hükümlerinin tek tek incelenmesi sonucunda bu bölümde noterlerce dikkat edilecek hususların aşağıda belirtilenlerden ibaret olduğu sonucuna varıl­mıştır.
    Örnek ancak, 94. maddenin l ve 2. fıkrasında belirtilen hallerle, 95. madde gereğince hakim izni olan kişilere ve­rilmelidir.
    örnek mutlaka talep den bir fazla nüsha olarak çıkarılma­lıdır.
    Çıkarılan örneğe kanunda öngörülen gerekli şerhler veril­dikten sonra dairede saklanacak olan nüsha ilgiliye imza ettirilmelidir.
    Bilgi edinmenizi rica ederim.
    Saygılarımla,
    Başkan Yardımcısı
    Fahrettin TANJU
    (Eskişehir 3. Noteri)

    karşılaştırma ile ek karşılaştırmanın hesaplama şeklinin esası şöyledir;
    Bir noterlik işlemine eklenen fotokopilerden karşılaştırma ve ek karşılaştırma alınırken
    1-Öncelikle işlem noterlikte hazırlanmış ise ve ekine belge aslı eklenmeyip, sadece belgelerin fotokopileri eklenmişse;eklenen belgelerin fotokopilerinden karşılaştırma ile ek karşılaştırma sayısı aynı rakam verilerek hesaplama yapılır.
    ÖRN;Bir kişi için vekaletname düzenlendi ve ekine bir kimlik fotokopisi eklendi:Bu durumda karşılaştırma 1,ek karşılaştırma 1 olarak hesaplanır.
    2-Noterlik işlemi dışarıda hazırlanmış onay için noterliğe gelmiş ise; metnin dışarıda hazırlanan kısmından yazı ücreti alınmayacağı için bu kısım harçlar yasasına göre kaç sayfa sayılıyor ise o sayfa sayısı ile noterlik işleminin ekine fotokopi eklenmişse fotokopinin sayfa sayısı toplanıp her ikisinin toplamı üzerinden karşılaştırma,noterlik evrakına eklenen fotokopinin sayfa sayısı kadar ek karşılaştırma ücreti hesaplanır.Yani dışarıda hazırlanan işlemlerde karşılaştırma ve ek karşılaştırma farklı hesaplanır,dışarıda hazırlanan evrakın sayfa sayısı yalnızca karşılaştırma ücretine konu olup,ek karşılaştırma ücretine konu olmaz.
    Örn;Dışarıda hazırlanmış sayfa sayısı 2 olan bir ihtarname var,ekine bankanın 3 sayfa sayısına tekabül eden imza sirküsünün fotokopisi eklendi.Bu durumda karşılaştırma sayısı 5,ek karşılaştırma sayısı 3 olarak hesaplanır.
    3-Birde noterlik işlemine eklenen fotokopilerde evrakın aslının noterlik işlemine eklenmesi durumunda karşılaştırma ve ek karşılaştırma ücreti farkı hesaplanır;noter evrakına eklenen asıl evrak için karşılaştırma ücreti alınmayacağından, karşılaştırma ücreti eklenen fotokopinin sayfa sayısı kadar girilirken ek karşılaştırmaya eklenen asıl evrakın sayfa sayısı girilmez.
    örn;Noterliğinizde 2 sayfalık bir vekaletname ile bir işlem düzenlendi ,ekine vekaletnamenin aslı ve fotokopisi ile kimlik fotokopisi eklendi.Bu durumda eklenen kimlik fotokopisi ve vekaletname için karşılaştırma 3,ek karşılaştırma ise vekaletnamenin aslı noter evrakına eklendiği için sadece kimlikten alınması gerektiği için 1 yazılarak hesaplama yapılır.





    Bu ibarenin kanuni dayanağı Noterlik ücret tarifesinin ,karşılaştırma ücretine ilişkin 5. maddesidir. Madde aynen şöyledir
    Karşılaştırma ücreti :
    Madde 5- Dışarıda yazılıp onama veya tebliğ için noterliğe getirilen kağıtların karşılaştırılmasından (Asıllar hariç) sayfa başına 2.69-TL. ücret alınır.
    Özel kanunlarında harç, damga vergisi ve resimden muaf tutulan işlemlerden de bu ücret aynen alınır.
    Maddede Açıkça noterliğe getirilen kağıtların karşılaştırılmasından ASILLAR HARİÇ bu ücret alınır denmektedir
    Bu maddeyi tatbik edebilmek için
    Aslı bizde olan karşılaştırmalardan ücret almamamız gerekmektedir
    aslı bizde olan karşılaştırma nedir?
    Sorun , bu cevabın içindedir.



    Bazı belgeleri , esas işlemin bir birleşiği olarak ya müstenit ya da ek evrak ( kimlik ,vekaletname, imza sirküleri... ) olarak fotokopi yoluyla esas işleme raptediyoruz karşılaştırma bu noktada başlıyor eklediğimiz her belge karşılaştırmaya tabi oluyor ve bu belgelerin aslı hariçte olduğu için hem karşılaştırma olarak hemde ek karşılaştırma olarak aynı değeri ihtiva ediyor . ANCAK YAZI DIŞARIDA YAZILMIŞ İSE DAİREMİZDE KALACAK NÜSHANIN YAZISI ASIL KABUL EDİLECEĞİNDEN bu yazı üzerinden diğer nüshaları karşılaştırıyoruz , bu durumda karşılaştırmanın aslı daire nüshasında bulunduğu için ücret tarifesi gereği diğer nüshalardan aldığımız karşılaştırma değerlendirmesini bu nüshadan almamak için yazı karşılaştırma adedini toplam karşılaştırmadan düşüyoruz işte ek karşılaştırma ikonu bu ihtiyacı karşılayan bir ikondur.
    Konuyu daha iyi anlatabilmek için bir örnek verelim
    Örnekten önce şu bilgiyi asla ihmal etmememiz gerekir bu buton esas yazısı dışarıda yazılmış olan metin karşılaştırmalarında uygulanır esas yazısı dairede yazılan işlemin karşılaştırması da ek karşılaştırması aynı olmak zorundadır.



    Bu ikonu çoklukla esas yazısı dışarıda yazılmış ihtarnameler, vekaletnameler , kooperatif sözleşmeleri, şirket kuruluşları, işlemlerinde kullanmaktayız . Yazı dışarıda yazıldığı için yazı ücretine değil karşılaştırma ücretine tabi olmakta dairede kalacak nüsha yazısı diğer nüsha yazıları ile karşılaştırılmaktadır. Örneğin dışarıda yazılmış ihtarname yazı değeri karşılaştırması 3 değer olduğunda ekinde bulunan vekalet karşılaştırması 2 değer olduğunda toplam karşılaştırma 5 olmakta yazı dışarıda yazıldığı için noterlik ücret tarifesi gereği asıl karşılaştırma olan yazıdan ücret alınmayacağından bu yazı karşılaştırması değerinin toplam karşılaştırmadan düşülmesi 5-3= 2 (ek karşılaştırma) bulunacak yada daha pratik olarak sadece daire nüshasına fotokopisi ekli aslı hariçte kalan evrakın karşılaştırma değeri girilecek o da vekalet için 2 olduğundan ek karşılaştırma 2 olacaktır.



    Başka bir örnek
    Kooperatif kuruluş sözleşmelerinde yazı karşılaştırması 46 olduğunda , kurucu sayısını 7 kabul ettiğimizde , kimlik de eklediğimiz zaman karşılaştırma 46 +7= 53 ek karşılaştırma da hariçte kalan kimlik karşılaştırması olan 7 olacaktır



    Yazı karşılaştırma adedi fazla olan bu tür işlemlerde ek karşılaştırmanın yanlış alınması ciddi ücret farklılıklarına yol açmaktadır.



    Dışarıda hazırlanarak getirilmiş metin ile ilgiliye ait -ilgiliye iade edilecek- asıl belgenin çoğaltılmış örneği, asıl ve suret karşılaştırmanın konusudur. Yani, verdiğiniz örnekte ihtarname metni ve imza sirküleri. Diyelim ki yazı sayfa hesabına göre ; (3 ihtarname metni, 2 imza sirküleri olmak üzere) 5 olsun.



    Ek karşılaştırma; Dairedeki nüshaya eklenen belgelerin karşılaştırması demektir. İhtarname metni, dairede saklayacağımız işlem haline gelmiştir. Dolayısıyla ek karşılaştırmaya konu edilmez. Ama sirküler dairemizdeki işlemin ekidir. Bu nedenle -yine yazı sayfa hesabı ile- belirlediğimiz değeri ek karşılaştırma olarak tahakkukta esas alırız. Yani sizin örneğinizde; 2 sayfa ek karşılaştırma konusudur.



    Onay şerhi, suret sayfa hesabına dahil edilmektedir. TNB/Bilgi Kütüphanesi/TNB Projeler bölümünde yakın zamanda yayınlanan Vezne Kullanıcı Kılavuzunda, (asıl ve suret) bu konu açıklanmıştır.)



    Bu konu ile ilgili en güzel örnek Muacceliyet İhtarnameleridir.Banka metni hazırlar, yetki belgesi ile fotokopisini de ekleyerek bize gönderir.Bizde bütün nüshaları ekleri ile satır satır karşılaştırırız.Toplamı Karşılaştırmayı oluşturur.Yetki Belgesinin aslını da bütün nüshalarla ayrıca karşılaştırır ve geri veririz.Bu Ek Karşılaştırmadır.Burada ek karşılaştırma daha azdır.Vekaletnameye eklenen kimlik fotokopisi her iki nüshada karşılaştırıldığı için 1 karşılaştırma,kimlik aslıyla,işlem nüshalarındaki fotokopileri karşılaştırıldığı için 1 ek karşılaştırmaya tabi tutulur.Öğrenci Taahhütnamelerinde de farklı durum ortaya çıkabilir.18 yaşından küçük velisinin muvafakatı ile taahhütte bulunuyorsa;Taahhüt ve ekindeki Muvafakat karşılaştırmayı,her iki nüsha ile karşılaştırılan muvafakat ise ek karşılaştırmayı oluşturur.Aynı şekilde Banka ile Temizlik Şirketi arasında yapılan Sözleşmede;Sözleşme metnini,ekli kimlikleri, imza sirkülerini ve yetki belgesini karşılaştırır toplamından karşılaştırma ücretini,geri verdiğimiz kimlik,yetki belgesi ve sirküler aslıyla nüshalardaki fotokopilerini karşılaştırır ek karşılaştırma ücretini alırız.Öz olarak ek karşılaştırma bizde kalmayan,iş sahibine iade ettiğimiz belgelerle işlem nüshaları arasında yaptığımız karşılaştırmalardan alınır.



    Asıl Karşılaştırma:
    İşlem içeriğinin Noterlikte yazılmayıp dışarıdan hazır olarak yazılmış metinlerin, asılları ile noterlikte kalan ve onaylanarak ilgilisine verilen nüshanın aslı ile karşılaştırılmasından doğan değerlendirmedir.
    (Suret karşılaştırmada da aynı değerlendirme yapılır)



    Ek Karşılaştırma:
    İşlemin dairede kalan nüshasına eklenecek belge örnekleri ile asıl işleme eklenmiş belge örneklerinin karşılaştırılmasından doğan değerlendirmedir.
    Dışarıda hazırlanarak getirilmiş işlemler/işlem halini alan metinler ; karşılaştırmaya konu olurken, ek karşılaştırmaya konu olmaz. Çünkü o metin; örneğin ihtarname metni dairede saklanan işlem haline gelir. Ek niteliği kalmaz. Ek karşılaştırma sakladığımız işlemin, eki olan evraklar için söz konusudur, işlemin kendisi için değil.. Kira akitlerini örnek alalım. Matbu kira kontratı doldurularak getirilmiş olsun. Dışarıda hazırlanmış ve çoğaltılmış kontrat, asıl karşılaştırma ve suret karşılaştırma konusu edilecektir. Ama alıp bir örneğini dairemizde alıkoyduğumuzda bizim işlemimiz halini aldığından ek karşılaştırmaya konu edilemez. Diyelim şirket adına yapılmış olsun. Kira kontratının kendisi ve imza sirküleri karşılaştırma, suret karşılaştırma değeri olurken, sadece "ek" niteliğini koruyan imza sirküleri "ek karşılaştırma"ya değer olur.

    4721 Sayılı Türk Medeni Kanununa göre Tanıma
    (Gaziantep Noter Odası Hukuk Komisyonu Raporu)



    Türk Medeni Kanununa göre Tanıma, evlilik dışında doğmuş bîr çocuğun babası tarafından kendi çocuğu olduğunun yasada öngörülen şekilde kabullenilmesi seklinde tarif edilebilir. Evlilik dışı birlîkteliğin yaygın olduğu ülkemizde bu tanıma müessesinin ayrı bir anlamı bulunmaktadır. Evlat edinme ile çocuksuz aileler çocuk sahibi olurken tanıma ile evlilik dışı dünyaya gelmiş çocuk ile baba arasında hukuki bağlantı sağlanmış olmaktadır.
    Tanıma.01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun Aile Hukukuna ait 2. Kîtabın hısımlığa ait 2. kısmının 3. ayırımında 295 ilâ 300. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu tanımanın nüfusa ne şekilde tescil edileceği 1587 sayılı Nüfus Kanununun 20/4. ile belirlendiği gibi bu hususta İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İsleri Genel Müdürlüğünce hazırlanan ve İçişleri Bakanlığınca 25.08.2002 tarihinde uygulamaya konulan Nüfus ve Vatandaşlık Hizmetlerine ait Görev ve Çalışma Yönergesiyle de tanımaya yönelik esaslar getirilmiştir.





    Türk Medeni Kanununun Tanımanın Koşullan ve sekline ait 295. maddesine göre "Tanıma, babanın, nüfus memuruna veya mahkemeye yazılı başvurusu ya da resmi senetle veya vasiyetnamesinde yapacağı beyanla olur. Tanıma beyanında bulunan kimse küçük veya kısıtlı ise, veli veya vasiinde rızası gereklidir. Başka bir erkek İle soy bağı bulunan çocuk, bu bağ geçersiz kılmadıkça tanınamaz." denildikten sonra Bildîrime ait 296. maddede İse "Beyanda bulunulan nüfus memuru, sulh hakimi, noter veya vasiyetnameyi açan hakim, tanımayı babanın ve çocuğun kayıtlı bulunduğu nüfus memurluklarına bildirir. -Çocuğun kayıtlı bulunduğu nüfus memurluğu da tanımayı çocuğa, anasına, çocuk vesayet altında ise vesayet makamına bildirir" hükmünü getirmektedir.
    Evlilik dışında doğan çocuğun durumunu belirleyen 1587 sayılı Nüfus Kanununun 20/4. maddesine göre de "Evlilik dışında doğmuş çocuk, anasının aile kütüğüne ananın soyadı ve onun bildireceği baba adı ile yazılır. -Ancak; bunların nesebi düzeltildiğinde veya tanındıklarında babalarının hanesine baba adı ve soyadı ve analarına izafetle naklen kaydolunurlar."



    Nüfus Kanunun doğumla ilgili 16. maddesine göre "Her çocuğun doğum tutanağı, doğum bildirisi yapılan nüfus dairelerince adlı ve soyadlı olarak tutulur" denildikten sonra son fıkrada Çocuğun adını ana ve babası kor, doğan çocuk evlilik dışında doğmuş ise anasının soyadını taşır hükmü getirilmiştir.



    Bizim mevzuatımıza göre evlilik dışında doğan çocuğun nesebi ana ve babanın evlenmeleriyle kendiliğinden düzelir. (Nüfus Kanunu mad. 20/2)
    Evlilik dışında doğan çocuğun yukarıda izah edildiği gibi anasının kütüğüne kaydedilmesi ve onun soyadını alması yasa gereğidir. Bu çocuğun babasının belirlenmesi baba tarafından Türk Medeni Kanunun 295 ve 296. maddelerine istinaden yapılabileceği gibi, babanın buna yanaşmaması halinde aynı kanunun 301 ve meteakip maddelerine göre ana veya çocuk tarafından Mahkemeden talep edilebilecektir.



    27 Kasım 1995 tarihli 22184 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 20 Kasım 1959 tarihinde Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Kurulunca kabul edilen Çocuk Hakları Bildirisinin B. M. Çocuk Hakları Sözleşmesinin 1. maddesine göre "Bu sözleşme uyarınca çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır." 7. Maddesine göre "1. Çocuk doğumdan hemen sonra derhal nüfus kütüğüne kaydedilecek ve doğumdan itibaren bir isim hakkına, bir vatandaşlık kazanma hakkına ve mümkün olduğu ölçüde ana-babasını bilme ve onlar tarafından bakılma hakkına sahip olacaktır. 2. Taraf Devletler, özellikle çocuğun tabiiyetsiz kalması söz konusu olduğunda kendi ulusal hukuklarına ve ilgili uluslararası belgeler çerçevesinde üstlendikleri yükümlülüklerine uygun olarak bu hakların işlerlik kazanmasını taahhüt ederler." 8. Maddesine göre ise "1. Taraf Devletler, yasanın tanıdığı sekliyle çocuğun kimliğini; tabiiyeti, isim ve aile bağları dahil, koruma hakkına saygı göstermeyi ve bu konuda yasa dışı müdahalelerde bulunmamayı taahhüt ederler. 2. Çocuğun kimliğinin unsurlarının bazılarından veya tümünden yasaya aykırı olarak yoksun bırakılması halinde, Taraf Devletler çocuğun kimliğine süratle yeniden kavuşturulması amacıyla gerekli yardım ve korumada bulunurlar."





    Görüldüğü üzere B.M. Çocuk Hakları Sözleşmesine göre çocuk doğumdan hemen sonra derhal nüfus kütüğüne kaydedilmekle isim hakkına, vatandaşlık kazanma ve mümkün olduğu ölçüde ana-babasını bilme ve onlar tarafından bakılma haklarına sahip olacaktır. Bu durumda Türk Medeni Kanunundaki düzenlemede B.M. Çocuk Hakları Sözleşmesine uygun olmaktadır.
    Bu açıklamalar karşısında konumuz olan baba tarafından çocuğun tanınabilmesi için çocuğun yukarıda belirtilen nüfus kanununa göre anasının nüfus kütüğüne onun soyadını alarak mutlaka kayıt edilmesi gerekmektedir. Bu aynı zamanda çocuğun anaya velayet yönünden bağlılığı içinde gereklidir. Eski Medeni Kanunumuza göre velayet müessesesi evliliğe ait bir düzenleme iken memleketimizin sosyal şartlan dikkate alınarak Yeni Türk Medeni Kanunu 337. maddesi ile ana ve baba evli değil ise velayetin anaya ait olacağını hükme bağlayarak çocuk korunmuş olmaktadır.





    Türk Medeni Kanunu ile Nüfus Kanununun tanınan çocuğun, babanın ve çocuğun kayıtlı olduğu nüfus memurluklarına bildirileceğine dair hükümleri çocuğun annesinin kütüğüne kayıtlı olmasını şart kıldığı anlaşılmaktadır. Bu çocuğun annesinin belirlenmesi açısından da elzemdir. Aksi takdirde çocuğun annesinin kütüğüne kayıt edilmeden tanınması belirtilen yasalarımız ile B. M. Çocuk hakları sözleşmesine de aykırı olacaktır. Kaldı ki annesi üzerine kaydedilmemiş çocuk velayet altında olmadığından Türk Medeni Kanunun 404. maddesi gereğince kendisine vasi tayin edilmesi zarureti bulunmaktadır. Bu nedenle de bu hususa azami dikkat edilmesi gerekir. Açıklanan yasal durumlar karşısında 26.02.2003 tarih ve (7) nolu genelgedeki açıklamanın da bu şekilde anlaşılması gerektiği düşünülmektedir. Nüfus kayıtları bu şekilde belirlendikten sonra tanıma işlemi 1512 sayılı Noterlik Kanunun 89. maddesine göre de, düzenleme şeklinde yapılarak Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 93. maddesine göre de fotoğraf yapıştırılır. Bu suretle tamamlanan işlemin Noter tarafından T.M.K.'nun 296. maddesine göre babanın ve çocuğun kayıtlı bulundukları nüfus memurluklarına bildirilmesi gerekir.

    MİRAS PAYININ DEVRİ SÖZLEŞMELERİ



    OSMAN ÖZDEMIR
    Ankara 42. Noteri



    GİRİŞ:
    4721 Sayılı yeni Türk Medeni Kanunumuzun 3. Kitabı "Miras Hukuku" başlığını taşımaktadır. Miras Hukuku ölen kişinin mal varlığının sağlara geçişini sağlayan hukuk dalıdır. Miras payının devrine geçmeden önce bazı temel kavramları hatırlamakta yarar vardır:
    MİRAS: ölen kişinin geride kalan mal varlığına denir. Bu kelime aynı zamanda terekenin mirasçılara geçişini ifade eder. Teknik anlamda Tereke de denilebilir.
    MURİS (Miras Bırakan): ölümü ile mal varlığı mirasçılara geçen kişiye denir. Muris her zaman gerçek kişidir, tüzel kişi muris olamaz, müteveffa, müverris, vasiyetçi ve ölen kişi ifadeleri de aynı manada kullanılır.
    MİRASÇI: Miras bırakanın ölümü ile terekenin kendisine intikal ettiği kişiye denir. Varis kelimesi de bu anlamda kullanılır. Mirasçı gerçek yada tüzel kişi olabilir.
    Mirasçılar Kanuni yada İradi Mirasçılar olmak üzere ikiye ayrılır. Kanuni (yasal) mirasçılık Medeni Kanunumuzun 495-501 nci maddelerinde düzenlenmiş olup, bu tür mirasçılar miras bırakanın kan hısımları, sağ kalan eş, evlatlık ve devlet olmak üzere 4 guruptur.
    İradi mirasçılar ise miras bırakanın iradesi ile mirasçı tayin olunan kimselerdir.
    TEREKE: ölen kimsenin hayatta iken sahip olduğu mal varlığı ölüm ile tereke adını alır. Bazen buna miras da denilir.
    Bu kısa açıklamalardan sonra konumuza geçebiliriz.
    I- MİRAS PAYININ DEVRİ
    A- TARİFİ, KONUSU VE KAPSAMI
    Mirasçının veya muhtemel mirasçının miras payını diğer mirasçılardan birine veya birkaçına yada üçüncü bir şahsa ivazlı veya ivazsız olarak devir etmeyi borçlandığı sözleşmeye "Miras Payının Devri Sözleşmesi" denir. Devir mirasçılar arasında yapılması halinde miras hukuku hükümleri, devralanın üçüncü şahıs olması halinde Borçlar Kanunu Hükümleri uygulanır.
    Miras payının devri sözleşmeleri bir bedel karşılığı olabileceği gibi, bağış, trampa, borç nakli gibi bir edim karşılığında da olabilir.
    Sözleşmeye katılan tarafların medeni hakları kullanma (fiil) ehliyetine sahip olmaları gerekir, yani M.K.nun 10.maddesi gereğince ayırt etme gücüne sahip olmalı, kısıtlı olmamalı ve ergin olmalıdır.
    Kısıtlılar için M.K.nun 462. maddesi gereğince vesayet makamından (Sulh Hukuk Mahkemesi) izin almak gereklidir. Devir sözleşmesi ivazsız (bağışlama) niteliğinde ise mümeyyiz küçük ve kısıtlılar da devir sözleşmesi yapabilir. Miras payının devri sözleşmelerinin konusunun miras payı olması ve diğer mirasçılarla yapılması halinde paylaşmaya (taksim) hizmet etmesi nedeniyle Medeni Kanunda paylaşmaya ilişkin Miras Hukuku Kitabının 3. bölümünde düzenlenmiştir. (3. bölüm 4. ayırım (fasıl)
    Miras payının devri sözleşmelerinin 3. kişilerle yapılması halinde miras hukuku kapsamını aşarak bir Borçlar Hukuku'nu ilgilendiren sözleşme niteliğini kazanmaktadır.
    Miras payının devri sözleşmesi mirastan feragat sözleşmesine benzemekle beraber feragat sözleşmesinden farklıdır. Mirastan feragat sözleşmesi miras bırakan ile mirasçı (özellikle saklı pay sahibi mirasçı) arasında yapılan ve mirasçının miras hakkından vazgeçmesine ilişkin bir sözleşmedir. Miras payının devri sözleşmesi ise miras bırakan tarafından değil, mirasçılardan biri tarafından, diğer mirasçılar veya üçüncü şahısla yapılan bir sözleşmedir. Bu sözleşmelerde taraflardan biri her zaman mirasçıdır (devreden), diğer taraf ise bir veya birkaç mirasçı yada üçüncü şahıstır. Paylaşmadan önce mirasçılar terekeye elbirliğiyle (iştirak halinde) sahiptirler. (M.K.640/2)
    Paylaşmanın sadece mirasçıları ilgilendiren bir işlem olması nedeniyle paylaşmaya ilişkin kurallar çoğunlukla emredici kurallar değildir. Gerek mirasçılar aralarında yapacakları anlaşmalarla, gerekse muris, ölüme bağlı tasarrufla değişik hükümler koyabilirler. Bu nedenle taksime hakimin müdahalesi istisnai bir durumdur. (M.K. 648,650)
    Paylaşma tereke malları üzerinde iştirak halindeki (elbirliği) mülkiyete son veren ve bu bölümler üzerinde bağımsız mülkiyet hakkı, yahut hisseler üzerinde tasarrufa imkan veren müşterek mülkiyet hakkını tesis eden bir işlemdir.
    Payın devri sözleşmesi ile miras payının tamamı yada bir kısmı üzerinde gerek mirasçıların birbirlerine gerekse üçüncü kişilere devri mümkündür.
    İştirak halinde mülkiyette maliklerin terekeye dahil bir mal veya malvarlığı üzerinde bağımsız payları bulunmamakta T.M.K.701 de belirtildiği gibi mirasçıların her birinin bütün mal varlığı üzerinde mülkiyet hakkı bulunmaktadır.
    Bu nedenle malikler oybirliği ile hareket ederek tereke mallarını devredebilirler. Bu kuralın bazı istisnaları vardır. İşte bunlardan biri miras payının devri sözleşmeleridir. Devreden mirasçı ise miras ortaklığından çıkar, miras paylarının muayyen bir mal için devride mümkündür. Bu taktirde devreden mirasçı miras ortaklığından çıkmaz,diğer mallar üzerinde ortaklık devam eder.Eski Türk Kanunu Medenisi'nin 611. maddesinde mirasçıların miras paylarının devrinin kısmen yapılabilip yapılamayacağı hususu hükme bağlanmamış olduğundan, kısmi devrin olup olmayacağı tartışmalı idi. Ancak kısmi devrin mümkün olduğu Yargıtay İçtihatı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 24.05.1985 gün ve 84/2,85/5 sayılı kararı ile geçerlik kazanmıştır. Eski kanunun 611. maddesini karşılayan yeni 676.madde de "tereke mallarının tamamı veya bir kısmı...." tabiri kullanılarak kısmen devre kanuni olarak sağlanmıştır. Yine aynı madde "paylaşma sözleşmesiyle mirasçılar tereke mallarının tamamı veya bir kısmı üzerindeki elbirliği mülkiyetinin miras payları oranında paylı mülkiyete dönüştürülmesini de kabul edebilirler." hükmünü getirmekle mirasçılara sözleşmeyle tereke üzerindeki elbirliği (iştirak) ortaklığının paylı mülkiyete (müşterek) dönüştürülmek suretiyle yapılabileceği imkanı sağlanmıştır.
    Mirasçı veya mirasçılar miras paylarını hibe.satış veya trampa amacıyla devredebilirler. Yine miras payını devreden mirasçı kanuni veya mansup mirasçı olabilir.
    Mirasçı miras payının tamamını değil de bir kısmını devretmişse onun kalan mirasçılık haklarıyla birlikte mirasla ilgili borçlardan sorumluluğu da devam edecektir.Mirasçının diğer bir mirasçıya miras payının tümünü devretmesi halinde miras ortaklığından ayrılacağından aksine bir sözleşme hükmü yoksa borçlardan sorumlu olmaya-cak.ancak kendisinde terekeye ait mallar varsa bunları miras ortaklığına iade edecektir.İade etmediği taktirde aleyhine miras sebebiyle istihkak davası açılabilecektir. Yine miras payını devreden mirasçının sözleşmede aksine hüküm bulunsa bile veraset ve intikal vergisi kanunundan doğan borçları maliyeye karşı devam edecektir, sözleşmede bu yönde ayrı hüküm olması sözleşmenin taraflarını ilgilendirecektir.
    B- ÇEŞİTLERİ:
    Miras payının devri; zaman açısından ikiye ayrılır. Birincisi mirasın açılmasından sonra, diğeri ise mirasın açılmasından önce yapılır. Biz Medeni kanundaki sırayıda göz önünde bulundurarak konuyu inceleyeceğiz.
    1- MİRASIN AÇILMASINDAN (ÖLÜMDEN) SONRA MİRAS PAYININ DEVRİ:
    Miras bırakanın birden fazla mirasçısının bulunduğu hallerde bütün mirasçıların tereke üzerinde elbirliği (iştirak halinde) mülkiyeti bulunmaktadır. Bu husus M.K.nun 640/2.maddesinde "mirasçılar terekeye elbirliğiyle sahip olurlar...." cümlesi ile belirtilmektedir. Mirasçılar arasında ortaklık söz konusu olup, kanun bu ortaklığı "Miras ortaklığı" şeklinde tarif etmiştir. Eski kanunda bu ortaklık "Miras Şirketi" olarak tanımlanmıştır, (eski kanun madde 581)
    Murisin ölümünden sonra yapılan miras payının devri sözleşmesi sağlar arası bir hukuki işlemdir. Mirasın açılmasından sonra yani miras bırakanın ölümünden sonra yapılan bu tür sözleşme yeni M.K. numuzun 677. maddesinde düzenlenmiştir. Madde "Terekenin tamamı veya bir kısmı üzerinde miras payının devri konusunda mirasçılar arasında yapılan sözleşmelerin geçerliliği yazılı şekle bağlıdır.
    Bir mirasçının üçüncü kişiyle yapacağı böyle bir sözleşmenin geçerliği NOTERLİKÇE DÜZENLENMESİNE BAĞLIDIR. Sözleşme bu kişiye paylaşmaya katılma yetkisi vermez; sadece paylaşma sonunda mirasçıya özgülenen payın kendisine verilmesini isteme hakkını sağlar." hükmünü içermektedir.
    Burada kanun miras payının devri sözleşmesinde mirasçıların kendi aralarında akdedecekleri sözleşmeler ile mirasçıların üçüncü kişiyle akdedecekleri sözleşmeler arasında farklı bir şekil öngörmüştür. Her şeyden önce maddenin birinci fıkrasında mirasçıların kendi aralarında yapacakları sözleşmelerin yazılı şekilde olması gerektiği belirtilerek 676.maddede öngürülen kurala bağlı kalınmıştır. Bilindiği gibi 676/son fıkra paylaşma sözleşmesinin geçerliliği için adi yazılı şekli yeterli görmektedir; genel kural bu şekildedir. 677.madde de mirasçılar arasında yapılan miras payının devri konusunda yazılı şeklin yeterliliğini benimseyerek genel kurala bağlı kalınılmıştır. Kanun koyucu bu arada paylaşma sözleşmelerine işlerlik kazandırmak amacıyla ve ülke gerçekleri gözönünde tutularak 1984 tarihli M.K. ön tasarısından ayrılmış ve resmi şekil şartını aramamıştır.
    Yine maddenin birinci fıkrasında "terekenin tamam veya bir kısmı üzerinde ifadesi kullanılarak açıkça payın devrinin terekenin tamamını kapsamasının şart olmadığı, bir kısmınında devrinin mümkün olduğu benimsenerek öğreti ve yargı kararlarında kabul edilen, payın devrinin terekenin tamamı üzerindeki payı kapsamasının zorunlu olmadığı yönündeki görüş yasal dayanak bulmuştur. Yukarıda belirtildiği gibi yeni medeni kanundan önce yürürlükte bulunan Türk Kanunu Medenisi'nin bu maddeyi karşılayan 612. maddesinde bu husus açık bir şekilde ifade edilmediği için konu öğreti ve yargıda tartışılmış ve sonuçta Y.İ.B.B.G.K.nun 24.05.1985 gün ve 84/2E,85/5 K, sayılı karıyla belli bir gayrimenkuldeki miras payının devrinin mümkün olacağı benimsenmiştir.
    Miras payının devrinin diğer bir mirasçıya veya birden fazla mirasçıya devredilmesi halinde doğan hakkın aynimi, şahsimi olduğu konusu tartışmalıdır. Bir kısım hukukçular devredilen payın devralan mirasçıya şahsi bir hak bahşettiği (Z. İmre) sadece devredilen payı istemekten ibaret bir hak olduğunu, bir kısım hukukçular ise farklı bir yaklaşımla;eğer mirasçı miras payını mirasçıların hepsine birden devretmiş olup,açıkta başka bir mirasçı yoksa.miras payını devreden miras ortaklığından çıkar, onun yerini devralan mirasçılar alır.
    Bu durumda devir ayni nitelik kazanır.Mirasçı miras payını mirasçıların tamamına değil de bir kısmına devir etmişse, devreden miras ortaklığından çıkmaz, devralanlar açısından şahsi bir hak doğmuştur.
    Bir kısım hukukçularda devir sözleşmesinin yorumlanarak, devredenin miras ortaklığından çıkma arzusunun bulunup bulunmadığına göre değerlendirme yapılmasını,miras ortaklığından çıkma arzusunun varlığı halinde devrin ayni hak olduğunu, aksi durumda yani arzunun bu yönde olmaması halinde şahsi hak olduğunu savunmuşlardır. (N. Kocayusufpaşaoğlu)
    Devrin değişik mirasçılara ayrı ayrı zamanda yapılması halinde miras hukuku kurallarına göre son devir geçerli olur. Devreden değişik tarihlerde değişik üçüncü şahıslara devir etmiş ise Borçlar Hukuku esaslarına göre hepsi geçerli olur, hangisi öbürlerinden önce davranıp payın mülkiyetini devir alırsa.ötekilerin devredenden tazminat talepleri vardır. Miras payının devri ister ayni,ister şahsi nitelikte bulunsun, payı devreden mirasçı mirasçılık sıfatını kaybetmez, sadece miras ortaklığından çıkar, Bu durumda öteki mirasçılarla birlikte tereke borçlarından müteselsilen sorumluluğu devam eder. Teselsül M.K. 681/son fıkra gereğince paylaşmanın gerçekleştiği tarihten veya daha sonra yerine getirilecek borçlarda muacceliyet tarihinden itibaren 5 yıl geçmekle sona erer.
    Miras payını devreden mirasçı Kanuni (Yasal) Mirasçı olduğu gibi mansup (atanmış) mirasçılarda olabilir.
    677. maddenin ikinci fıkrası aynen "Bir mirasçının üçüncü kişiyle yapacağı böyle bir sözleşmenin geçerliliği,noterlikçe DÖNLENMESİNE bağlıdır.
    Sözleşme bu kişiye paylaşmaya katılma yetkisi vermez, sadece paylaşma sonunda mirasçıya özgülenen payın kendisine verilmesini isteme hakkı sağlar." hükmünü içermektedir.
    Fıkranın incelenmesinden anlaşılacağı gibi miras payının mirasçı olmayan üçüncü kişiye devri halinde 676. madde de öngörülen ve 677/1.maddede tekrarlanan adi yazılı şekil kuralından ayrılarak noterlikçe düzenlenmesini şart koşarak resmi şekli benimsemiştir. Madde de kasdedilen düzenleme işlem 1512 Sayılı Noterlik Kanunu'nun 84-89.maddelerinde öngörülen düzenleme şeklidir.
    Ayrıca işleme Noterlik Kanunu Yönetmeliği'nin 93.maddesi gereğince tarafların fotoğraflarının yapıştırılması gerekmektedir. Kanunun bu tarz bir resmi şekil şartı öngörmesi isabetlidir. Zira mirasçıya daha fazla düşünme imkanı sağlayarak miras ortaklığı korunmak istenmiştir.
    677.madde de öngörülen diğer bir husus ise M.K.nun 702/3. maddesindeki şayi cüzde tasarruf yasağı kuralına istisna getirmesidir. Bu istisnanın amacı maddi sıkıntı içinde olması muhtemel bulunan mirasçıların sıkıntısının bir ölçüde hafifletilmek istenmesidir.
    Miras payının 3. kişiye devrinde,sadece devredene isabet edecek olan payı talep hakkı verir, paylaşmaya katılma hakkı vermez. Ancak M.K.nun 648 ve 650.maddeleri gereği hakimin müdahalesini isteme hakkı bahşeder. Burada 3.kişinin hakkı ayni değil şahsidir, bu nedenle devreden mirasçılık sıfatını yitirmez. Burada üçüncü kişinin yani payı devir alanın hakkı taksim sonucunda mirasçının payı belli olduktan sonra devir sözleşmesine dayanarak mülkiyeti talep etme hakkı vardır. Taksim bitmeden talep hakkı yoktur. Yukarıda belirtildiği gibi ancak hakimden taksime müdahale etmesini isteyebilir. Ayrıca miras payını devralan 3.kişinin M.K.562. maddesi gereğince tenkis davası açma yetkisi de yoktur.
    Mirasçıdan miras payı alan üçüncü şahıs mirasçı olmadığından mirasın taksimini isteyemeyecek ve taksime iştirak edemeyecektir. Üçüncü şahıs sadece mirasın taksim veya tasfiyesi sonunda temlik eden mirasçının hissesine düşen tereke mallarının kendisine devrini talep edebilecektir. Bu nedenle üçüncü şahıs sözleşmenin yapılması sırasında mirasçıdan onu temsilen mirasın taksimini talep etmek ve taksime iştirak etmek hususunda vekaletname almalı, vekaletten azledilmesi mümkün olduğundan vekaletten azil halinde tazminat ödeneceği koşulu ayrıca temlik sözleşmesine eklenmelidir.
    Devralan üçüncü şahıs mirasçı adına tenkis davası açamadığı için, devraldığı mirasçı ile ilgili icradan aciz belgesi aldığında hakimin mirasçı yerine geçerek taksime katılmasını isteyebilir.
    Devredilen miras payı ile ilgili taşınmazlar satılarak ortaklık giderilmişse devredenin hakkı satış bedelinden devredenin hissesine isabet eden bölümü istemekten ibarettir.
    Üçüncü kişiye devredilen miras payı menkullerde teslim (M.K.763) alacağın temliki (B.K.163), konusu tartışmasız olmakla beraber, gayri menkullerin tescili (M.K.705) bakımından konu eski Kanunu Medeni zamanında tartışmalıydı, çoğunluk görüşü taksimden sonra kişinin sözleşmeyi ibraz ederek taşınmazları tescil ettirebileceği yolundadır. Yargıtayın görüşüde bu yöndedir. Ancak yeni kanunun 677/2 madde de resmi şekil öngörmesi konu üzerindeki tartışmalara son verecektir. Zira 677/2 mirasçının üçüncü kişiyle yapacağı sözleşmede tarafları daha çok dikkat ve düşünmeye sevk için resmi şekil öngörülmüştür.
    677.maddenin eski kanundaki karşılığı olan 612.madde de mevcut "ana yahut babanın müteveffa karı ve kocasından olan çocuklarıyla bu çocuklara müteveffadan isabet eden hissenin temlikine müteallik akdedecekleri mukavelenin" sözleri yeni maddeye alınmamıştır. Zira eski kanunun 444. (Yeni 499) maddesinde 14.11.1990 gün 3678 sayılı kanunla yapılan değişiklik ile sağ kalan eşin mirastaki intifa hakkı kaldırılmıştır. Miras payını üçüncü şahsa devreden mirasçı pay devri sözleşmesinde hangi mal ve hakların üçüncü şahsa devredildiğini açık açık belirterek tekeffül etmedikçe sadece taksim sonucu eline geçecek olan mal ve haklarla sorumlu olacaktır.
    Devralan üçüncü şahıs miras bırakanın borçlarından dolayı, sadece payını devraldığı mirasçının tasfiye payına isabet eden borçlarla sınırlı olarak devreden mirasçı ile birlikte müteselsilen sorumlu olacaktır.
    2- MİRASIN AÇILMASINDAN ÖNCE (MİRAS BIRAKANIN SAĞLIĞINDA) MİRAS PAYININ DEVRİ:
    Mirasın açılmasından önce yani miras bırakanın sağlığında miras payının devrini yeni Medeni Kanunu'muzun 678.maddesi düzenlemektedir.
    Madde "Miras bırakanın katılması veya izni olmaksızın bir mirasçının henüz açılmamış bir miras hakkında diğer mirasçılar veya üçüncü bir kişi ile yapacağı sözleşmeler geçerli değildir.
    Böyle bir sözleşme gereğince yerine getirilmiş olan edimlerin geri verilmesi istenebilir." şeklindedir. Bir kimsenin sağlında kendi mirasçılarının miras payları üzerinde pazarlığa girişip devir etmek istemeleri hoş olmayan bir durum yaratır. Çünkü bu, mirasçıları kendi murislerinin ölümünü bekleyen ve arzu eden durumuna sokabilir. Ayrıca gelecekte ne olacağı belli olmayan bir konuda sözleşme yapılması bir tür talih oyunu kabul edilebilir. Bu durumu gözönünde tutan kimi kanunlar bu şekil sözleşmeleri yasaklamış (Fransız M.K.), kimi kanunlar ise hiçbir koşul öne sürmeksizin buna imkan tanımıştır. (Alman M.K.)
    Kimi Kanunlarda murisin sağlında mirasçıların miras paylarını devretmelerini murisin izin şartına bağlamıştır. (İsviçre ve T.M.K.)
    Eski T.K.M.nin maddeyi karşılayan 613.maddesi "iştirak ve muvafakat" tabirini kullanmıştır, aradaki "ve" kelimesini "veya" olarak algılamak gerekir, aksi durumda muvafakat kelimesinin anlamı kalmaz. Yani miras bırakan dilerse sözleşmeye katılır, dilerse katılmaz sadece muvafakatini birdirir. Maddenin uygulaması da bu yönde olmuştur.
    Miras bırakan sözleşmeye katılmamışsa, bilahare bildireceği bir muvafakati ile kanaatini açıklayabilir. Bu kanaatini ya başka bir sözleşmeyle veya bir mektupla da bildirebilir. Bu muvafakat verilmemişse miras payının devri sözleşmesi geçersiz hale gelir, taraflar karşılıklı olarak verdiklerini isteyebilir, verilen şeyin iadesi sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre istenebilir. (B.K.Md.61)
    Açılmamış bir miras hakkının devri sözleşmesinde henüz intikal etmiş bir miras hissesi söz konusu olmadığından taraflar arasındaki ilişki sözleşme hukukuna dayanmakta, muhtemel mirasçının mirasçı olmaması veya kusurlu hareketleriyle (mirastan yoksunluk, mahrumiyet) mirasçı olamaması hallerinde B.K.96 ve devamı maddeleri gereğince devralana karşı tazminat ödeme durumunda kalınabilir.
    Eski Kanunu Medeni döneminde miras payının devri sözleşmesinin yapılması konusunda özel bir şekil öngürülmemiştir. Bu nedenle mirasçıya pay devri alelade yazılı şekilde olabilir, ancak payın devrinin miras bırakanın iştirakiyle olması durumunda, sözleşmenin miras mukavelesi şeklinde yapılması sonuçları bakımından daha uygun ve etkili olur. Yeni madde 678'de de herhangi bir şekil şartı öngürülmemiştir. Burada ikili bir ayırım yapmak gerekir, devir sözleşmesine miras bırakan katılmamış, bilahare veya önceden muvafakatini bildirmiş ve devir de mirasçılar arasında yapılmakta ise adi yazılı şekil yeterlidir, resmi şekle gerek yoktur. İkinci durumda yani devrin üçüncü bir şahsa yapılması halinde yine iki ihtimalli durumu değerlendirmek gerekir.
    Birinci durum miras bırakanın sözleşmeye katılarak payın üçüncü şahsa devrinde, miras bırakan sözleşmeye taraf olarak doğrudan doğruya katıldığından miras payını devreden bir nevi mirastan feragat etmekte, devralan ise mirasçı nasbedilmektedir. Bu durumda sözleşmenin ölüme bağlı tasarrufların şekil şartına tabi olarak resmi şekilde yapılması gerekir. Eğer devir sözleşmesinin terekedeki gayrimenkule ilişkin olması durumunda ise Tapu Kanunu 26, B.K. 213 ve Noterlik Kanunu'nun 89. maddeleri gereğince sözleşmenin mutlaka resmi şekilde yapılması gereklidir. Y.H.G.K. 06.11.1996 gün ve 3. 1996/14-569, K 1996/734 sayılı kararı bu kanaatimizi kuvvetlendirmektedir.
    İkinci durum miras bırakanın sözleşmeye katılmayarak payın üçüncü kişiye devri halidir.
    Eğer sözleşme miras mukavelesi şeklinde yapılmamışsa miras bırakanı bağlamaz,sadece sözleşmenin tarafları arasında alacak ve borç ilişkisi doğurur; miras bırakan tereke üzerinde dilediği şekilde tasarruf imkanını korur, tereke üzerinde hiçbir şey bırakmamak üzere sağlığında hukuki tasarruflarda bulunabilir, ölüme bağlı tasarruflar yapabilir.
    İkinci durumda devir miras bırakanın sözleşmeye katılmayarak payın üçüncü kişiye devri halidir, bu halde de 677. maddedeki yorumdan hareketle devredene daha fazla düşünme imkanı sağlama ve isbat açısından yine sözleşmenin noterlikte ve düzenleme şeklinde yapılması gerektiği kanaatindeyim. Çünkü bu düşünce tarzı 677. madde ile uyumludur. Açılmamış miras payının devri sözleşmesinde miras mukavelesi ile miras bırakanın iştirakiyle mirasçılardan birinin payını devralan üçüncü şahıs mirasçı nasbedilmiş gibi mirasın açılmasında ayni hak sahibi olacaktır.
    Miras payının devrinde son alarak bir hususa değinmekte yarar vardır. Miras bırakan 23.11.1990 tarihinden yani 3678 Sayılı Kanundan önce ölmüş, sağ kalan eş mirasta intifa hakkını seçmiş ve eş mirasçı çocuklardan miras payı devralmışsa durum ne olacaktır? çünkü bu halde sağ kalan eş miras ortaklığına dahil olmadığından, murisin çocuklarından miras payı devraldığı zaman üçüncü şahıs imiş gibi taksime iştirak edemeyecek, sadece bir alacak hakkınımı isteyecek, yoksa taksime iştirak edebilecek midir?
    Burada miras payı devralan intifa hakkı sahibi eşe bir ayrıcalık tanıyarak onu üçüncü şahıslardan ayırarak ona alacak hakkı değil, taksime katılma hakkı tanınmıştır.
    Miras payının devrine ilişkin şimdiye kadar yayınlanmış birtek genelge mevcuttur. Bu genelgede (12.06.1987 gün 87/46) murisin sağ olması halinde mutlaka izin veya muvafakatinin sağlanması gerektiği vurgulanmaktadır.

    MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMESİ



    Ali Raşit CINGIL
    Kayseri 5. Noteri



    GENEL BİLGİLER
    Mirastan feragat sözleşmesi, miras bırakanla daha doğrusu miras bırakacak olanla mirasçısı arasında, mirasçının mirastan vazgeçmesine ilişkin iki taraflı bir hukuksal işlemdir, bir sözleşmedir.



    Taraflardan biri mirasçıdır ve miras hakkından vazgeçmektedir.



    Saklı payı olmayan bir mirasçı ile feragat sözleşmesi yapmaya gerek yoktur. Zira miras bırakan, saklı pay dışında serbestçe tasarruf edebilmektedir. Taraflardan biri de miras bırakacak olandır ve mirasçının mirastan vazgeçmesini kabul etmektedir. Bu tek taraflı bir mirastan feragat sözleşmesidir.



    İki taraf da mirastan feragat ediyor ve aynı zamanda karşı tarafın feragatini de kabul ediyorlarsa, iki taraflı bir feragat sözleşmesi söz konusudur ki daha çok eşler arasında yapılması istenmektedir.



    Burada her bir eş hem eşinin mirasından feragat edendir, hem de eşinin mirastan feragatini kabul edendir.



    Hepsi bir sözleşme içinde yapılmaktadır.(1) Doğaldır ki önce ölen eşin, mirastan feragati kabul eden (miras bırakan) sıfatıyla yapmış olduğu sözleşme hükümlerini yürütecek, sağ kalan eş feragati nedeniyle mirastan bir hak isteyemeyecektir. Ölen eşin de zaten sağ kalan eşe mirasçılığı söz konusu edilemez.



    Mirastan feragat sözleşmesi, mirastan vazgeçen mirasçı için sağlararası bir işlemdir, ölüme bağlı bir tasarruf değildir. Feragati kabul eden, yani miras bırakan açısından ise ölüme bağlı bir tasarruftur. Ancak kabul edenin ölümünden sonra sonuçlarını doğuracaktır.



    Miras bırakanın sağlığında, onun da katılmasıyla, mirasçıların kendi aralarında veya üçüncü bir kişiyle yapacakları miras payının devri sözleşmesi (TMY.678) mirastan feragat sözleşmesi değildir. Yapılışları ve sonuçları değişiktir.



    Mirastan feragat sözleşmesi ile mirasçı, miras hakkının tamamından veya bir kısmından ya da saklı payının tamamından veya bir kısmından yahut da miras hakkı ile birlikte saklı payının tamamından veya bir kısmından vazgeçmektedir. Terekede bulunan belli bir mal için de mirastan feragat sözleşmesi yapılabilir.(2)





    ŞEKLİ
    Mirastan feragat sözleşmesini düzenleyen TMY.nın 528-530. maddelerinde feragatin şekli konusunda bir hüküm bulunmamaktadır.



    Yargıtay'ın 11.2.1959 tarih ve E.1958/16 ve K.1959/14 sayılı içtihadı birleştirme kararı ve Yargıtay'ın yerleşik içtihatları, mirastan feragat sözleşmesinin, miras sözleşmesinin şekli olan resmi vasiyetname şeklinde olacağı yönündedir.
    Mirastan feragat sözleşmesi de bir miras sözleşmesidir ve konusu nedeniyle olumsuz bir miras sözleşmesi olduğu kabul edilmektedir.



    Ölüme bağlı tasarruflarda şekil önemli bir konudur. Yasanın belirlediği şekle uyulması zorunludur, emredici niteliktedir. Şekle uyulmaması kendiliğinden geçersizliği meydana getirmemektedir. TMY.nın 559 ncu maddesinde gösterilen süreler içinde, yasada öngörülen şekillere uyulmaması nedeniyle dava açılarak iptal ettirilebilir. Süresi içinde iptal edilmesi için dava açılmazsa, şekil eksikliğine rağmen işlem geçerli bir işlem gibi devam eder.(3)



    Mirastan feragat sözleşmesinin yazılmasında, Türkiye Noterler Birliğinin 2004 yılında 58 yayın numarası ile yayımlamış olduğu "İŞLEM FORMÜLLERİ" isimli kitabın 20, 22 ve 24 ncü sayfalarındaki formül uygulanmalıdır. Feragat eden mirasçı ile feragati kabul eden miras bırakanın beyanlarına örnek olabilecek metin aşağıdadır.



    İşlem düzenleme şeklinde yapılacaktır. (NY.89) İşlemde feragat eden ve feragati kabul edenin fotoğrafları bulunacaktır. (NY. Yön.93) Mirastan feragat sözleşmesi, resmi vasiyetname gibi yazılmasına rağmen bir vasiyetname olmadığından yazmamızdan dolayı düzenleme ücreti almamız olanaklı değildir.



    İşlemde değer gösterilebilir. Değer göstermek zorunlu değildir.(4) Değer gösterilmezse 492 sayılı Harçlar Yasasına bağlı (2) sayılı tarifenin II .Maktu Harçlar bölümünün II.bendine göre, ölüme bağlı bir tasarruf olduğundan işlem başına 2007 yılı için 27.00 YTL.maktu harç alınacaktır, damga vergisi alınmayacaktır. Değer taşımayan işlemde tarafların sayısının çokluğunun harca bir etkisi bulunmamaktadır. Feragat eden veya feragati kabul edenlerin sayısının çoğalması harcı artırmamaktadır, aynı miktar tek bir harç alınacaktır. Değer gösterildiğinde ise, harç değer üzerinden imza başına binde 0.90, damga vergisi de değer üzerinden binde 7,5 olarak alınacaktır.



    Noterlik Yasasının 69.maddesi ve Türkiye Noterler Birliğinin 2003/45 sayılı genelgesine göre ölüme bağlı tasarrufların, noterlerin bulundukları yer nüfus müdürlüklerine, 1985/56 sayılı genelge gereğince iki nüsha bir yazı ile bildirilmesi gerekmektedir.



    Feragati kabul edenin (ki ölüme bağlı tasarrufta bulunmaktadır.) ölümünden sonra sonuçlarını doğuracağından, nüfus müdürlüğüne gönderilecek yazı ile miras bırakanın ölümünün bildirilmesi istenmelidir. NY.nın 69/son maddesine göre, nüfus müdürlüğüne gönderilecek yazı için yazı ücreti de işlem ücreti ile birlikte alınmalıdır. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi 1996/62 sayılı genelge gereğince nüfus idaresine bildirilmeyecektir.



    Noterlik Yasası Yönetmeliğinin 49/son maddesine göre, ölüme bağlı tasarrufların tasarrufta bulunan ilgilinin soyadına göre tutulacak bir fihrist defterine, işlemin tarih ve numarası da belirtilmek suretiyle yazılması gerekmektedir.



    Mirastan feragat sözleşmesi miras sözleşmesi gibi, bu da resmi vasiyetname gibi düzenlenmek zorunda olduğundan, resmi vasiyetnamenin düzenlenmesine katılma yasağı bulunanlara ilişkin TMY.nın 536 ncı maddesi, mirastan feragat sözleşmesine de uygulanmak gerekir. TMY.nın 536 ncı maddesine göre:



    -Fiil ehliyeti bulunmayanlar. TMY.nın 10 ncu maddesine göre, fiil ehliyetine sahip olmak için; ayırt etme gücüne sahip olmak, kısıtlı olmamak ve ergin olmak gerekmektedir. Buna göre, 18 yaşından küçük olanlar, kısıtlı bulunanlar ve ayırt etme gücüne sahip olmayanlar mirastan feragat sözleşmesine tanık olarak katılamayacaklardır.



    -Bir ceza mahkemesi kararıyla kamu hizmetinden yasaklılar.



    -Okur yazar olmayanlar.



    -Miras bırakanın eşi, üstsoy ve altsoy kan hısımları, kardeşleri ve bu kişilerin eşleri resmi vasiyetnamenin düzenlenmesine memur veya tanık olarak katılamazlar.



    Türkiye Noterler Birliğinin 2002/9 sayılı genelgesi, tanıkların işleme katılma yasağı bulunup bulunmadığını anlamamıza yardımcı olmaktadır.



    Noterin tanıklara tanıklığa engel hallerin neler olduğunu söyledikten sonra tanıkların beyanlarına göre işlem yapması ve tanıklığa engel hallerinin bulunmadığı beyanlarının içinde "Bizlerin TMY.nın 536/1 ve 2 nci fıkralarındaki yasaklı hallerimizin bulunmadığını kabul ve beyan ederiz." şeklindeki cümlenin de bulunması gerekmektedir.



    TARAFLARI VE EHLİYETLERİ
    Mirastan feragat sözleşmesinin iki tarafı bulunmaktadır. Bir taraf miras bırakandır, karşı taraf da mirasçısıdır. Başka sıfat taşımaları olanaklı değildir.



    Mirastan feragat sözleşmesinin bir tarafını oluşturan feragat eden, tek bir mirasçı olabileceği gibi birden fazla mirasçı da olabilir.



    Miras bırakan da birden fazla olabilir. Baba ve anne birlikte, bir veya birkaç çocuğu ile
    mirastan feragat sözleşmesi yapabilir. Tek bir mirastan feragat sözleşmesi düzenleyebilirler.(5)



    Mirastan feragat sözleşmesi yapabilmek için, ayırt etme gücüne sahip ve ergin olmak, kısıtlı bulunmamak gerekmektedir. (TMY.503) Bu nedenle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olanlar, 18 yaşından küçük olanlar ve vesayet altındakiler mirastan feragat sözleşmesinin FERAGATİ KABUL EDENİ olamazlar. Fakat feragat eden olabilirler.(5-A) Doğaldır ki , 18 yaşından küçük olup evlenmekle ergin olanlar (TMY.11/2) ile 15 yaşını doldurup mahkemece ergin kılınanlar (TMY.12) ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı değillerse feragati kabul eden olabilirler. Mirastan feragat sözleşmesinde, feragati kabul eden yani miras bırakan ölüme bağlı tasarrufta bulunduğu için işlemi kendisinin yapması gerekir. Temsil ve vekaletle yapılması olanaklı değildir.(6)



    Mirastan feragat sözleşmesinde FERAGAT EDEN, ölüme bağlı tasarrufta bulunmamakta, sağlar arası bir işlem yapmaktadır. ! Sözleşme kendi ölümünde değil, miras bırakanın yani mirastan feragati kabul edenin ölümünde sonuçlarını doğuracaktır. Bu nedenle feragat eden genel ehliyet kurallarına bağlı olacaktır.Yasal temsilcisi veya atadığı vekili aracılığı ile de mirastan feragat edebilir.(7)



    Mirastan feragat eden; ayırt etme gücüne sahip olan veya olmayan bir kişi olabilir, işlemi yasal temsilcisi yapacaktır. Kısıtlı ise, TMY.nın 463/5 nci maddesine göre, vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemesinin izninden sonra denetim makamı olan Asliye Hukuk Mahkemesin de izni alınarak vasisi tarafından yapılacaktır. (TMY. 463/5)





    ÇEŞİTLERİ
    I- Bir karşılık alınarak yapılan mirastan feragat sözleşmesi. Karşılık, sağlar arası bir işlemle mirasçıya yani mirastan feragat edene verilmekte veya verilmesi taahhüt edilmektedir. Mirasçı da, miras bırakanının ölümünden sonra sonuçlarını doğurmak üzere saklı payından veya miras payından kısmen veya tamamen vazgeçmektedir. Karşılık para olabileceği gibi, borcun ibrası, alacak hakkının temliki, taşınır veya taşınmaz bir malın verilmesi de olabilir. Karşılık; bir borç ilişkisine konu olabilecek her hangi bir edim olabilir.( 8) Karşılığın, miras payına eşit olması gibi bir zorunluluk yoktur, tarafların anlaşmalarına bağlıdır. 2- Bir karşılık alınmadan yapılan mirastan feragat sözleşmesi Mirasçı bir karşılık almadan, miras hakkının ve saklı payının tamamından veya bir kısmından vazgeçmekte ve sözleşme yapmaktadır. Bir mirasçıyı kimse bir karşılık almaya zorlayamaz, mirasçı nedenli veya nedensiz bir karşılık istemeden ve almadan mirastan vazgeçebilir.



    HÜKÜMLERİ
    Mirastan feragat, miras hakkının değil, beklenen bir hak olan mirasçılık sıfatının, daha doğrusu yasal miras hakkını istemenin kaybedilmesidir. Feragat etmekle mirasçı, miras bırakanının ölümünden sonra, miras açıldığı zaman bir hak, bir şey istemekten vazgeçmektedir. Miras hakkının kendisinden vazgeçmek, kişilik haklarından vazgeçmek olduğundan hukukumuz buna olanak tanımamaktadır. Mirasçının mirastan feragati, miras bırakanının ölüm anındaki terekesiyle sınırlıdır. Miras bırakanın ölümünden sonra miras yoluyla miras bırakana gelecek olan mirası kapsamaz, feragat edenin mirasçılığı-nı engellemez.(8-A)



    Bu aksi kayıtlar, mirastan feragat sözleşmesine yazılabileceği gibi, sonradan mirastan feragat sözleşmesini tamamlayan veya değiştiren ikinci bir mirastan feragat sözleşmesi yapılarak ona da açıkça yazılabilir. (10) Doğaldır ki biz noterler açısından NY.nın 81 .maddesi de uygulanacaktır.





    Feragat eden mirasçı, miras payı isteyemeyecek, taksime katılamayacak, terekenin tesbitini, mühürlenmesini, defterinin tutulmasını isteyemeyecek ve miras bırakanının borcundan da sorumlu olmayacaktır. Kısmen feragat durumunda ise, mirasçı sıfatı devam edecektir.(9)



    Mirastan feragat, bir karşılık alınarak yapıldığında feragat edenin altsoyunu da etkiler, yani altsoyu da mirasçı sıfatını kaybeder. Fakat bunun aksi, mirastan feragat sözleşmesinde kararlaştırılabilir. (TMY.528/3) Feragat eden mirasçının altsoyunun mirasçı olacağı konusunda taraflar anlaşabilirler.



    TMY.nın 528/3.maddesinin aksi kavramından, feragatin bir karşılık almadan yapılması halinde vazgeçenin altsoyuna etkili olmadığı, altsoyun mirasçılığının devam ettiği anlaşılmaktadır. Bunun aksi de mirastan feragat sözleşmesinde kararlaştırılabilir.



    Bir karşılık alınarak yapılan mirastan feragat sözleşmesine rağmen, miras bırakanın bir vasiyetname ile feragat edenin altsoyuna ölüme bağlı bağış yapmasına bir engel bulunmamaktadır.



    Mirastan feragat, sözleşmede açıkça gösterilen bir kişi veya birkaç kişi yararına yapılabilir. Bunlar yasal mirasçı olabilecekleri gibi olmayabilir de, bir yabancı da olabilir.



    Feragat edenin miras payı bunlara ait olur.
    Kendileri için feragat edilenler, mirasçılıktan çıkarma (TMY.510), mirastan yoksunluk (TMK.578), mirası ret (TMK.605) ve miras bırakandan önce ölmek (TMK.548) gibi nedenlerden biri ile mirasçı olamazlarsa, mirastan feragat hükümsüz olur ve feragat eden mirasçıya miras payı dönerek kendisi yeniden mirasa sahip olur. Kendileri için feragat edilenlerden birisi, yukarıda gösterilen nedenlerin birinden dolayı mirasçı olamazsa, bunun miras payının ne olacağını anlamak için mirastan feragat sözleşmesine bakmak gerekir. Sözleşmede bilgi varsa ona göre hareket edilir. Eğer burada bir hüküm yoksa bunun payı, feragatten yararlanan diğerlerine geçer.



    Mirastan feragat belli bir kişi yararına yapılır ve bu da yukarıda gösterilen nedenlerden birisi ile mirasçı olamazsa feragat hüküm-süi hale gelir ve mirasçının payı kendisine döher. (TMY.529/1) Bu kuralın bir karşılık alınarak yapılan vazgeçmede uygulanıp uygulanamayacağı tartışmalıdır. Öğretide üstün görüş, yasada bir karşılık veya karşılıksız ayırımı yapılmadığı gerekçesiyle her iki durumda da uygulanması gerektiği yönündedir. Diğer görüş ise, feragat eden bir karşılık almıştır, sonra tekrar miras payının ona dönmesi haksızlık olur. Ancak aldığı karşılık, miras payından az ise fazlası için feragatin hükümsüz olması gerektiği şeklindedir.(11)



    Mirastan feragat sözleşmesi belli bir kişi yararına yapılmayıp, açıkça bir isim gösterilmediğinde feragat, en yakın ortak kökün altsoyu için yapılmış sayılır. Kimin yararına yapıldığı bildirilmeden, annesinin mirasından feragat eden mirasçının payı, en yakın ortak kökün altsoyuna yani feragat edenin kardeşlerine veya kardeş çocuklarına geçer. Bunların yani yararlarına feragat edilenlerin her hangi bir nedenle (mirasçılıktan çıkarma, mirastan yoksunluk, mirası ret veya miras bırakandan önce ölmek gibi) mirasçı olamamaları halinde feragat hükümsüz olur ve feragat edenin hissesi feragat edene döner. (TMY.529/2)



    ALACAKLILARIN TALEP HAKKI
    Bir karşılık alınarak yapılan mirastan feragat sözleşmesinde, miras açıldığında miras bırakanın borçları tereke mevcudundan fazla olabilir. Mirastan feragat etmemiş olan diğer mirasçılar, borç ödemeden aciz durumda iseler veya mirası ret etmiş yahut resmi tasfiye talebinde bulunmuşlarsa, bir karşılık alarak feragat eden mirasçı veya mirasçısı sorumlu olur.
    Miras bırakanın ölümünden evvel son beş yıl içinde almış oldukları karşılıktan, mirasın açılma zamanında halen elinde bulunan miktar tutarında alacaklılara karşı sorumludur. (TMK.530) Bir karşılık alarak mirastan feragat eden mirasçının, beş yıldan önce almış olduğu karşılıklardan dolayı geri verme gibi bir sorumluluğu bulunmamaktadır.
    Yine bir karşılık alınarak yapılan mirastan feragat sözleşmesinde, feragat eden mirasçıya verilen karşılık, diğer saklı pay sahibi mirasçıların saklı paylarına tecavüz ediyorsa tenkis için dava açabileceklerdir.(TMK.560)



    ORTADAN KALDIRILMASI
    TMY.nın 546/I nci maddesine göre: "Miras sözleşmesi, tarafların yazılı anlaşmasıyla her zaman ortadan kaldırılabilir." Mirastan feragat sözleşmesi, feragat eden ve feragatı kabul edenin anlaşarak yazılı bir sözleşme yapmaları ile ortadan kaldırılabilir. Burada yazılı şekil yasaca yeterli görülmüş- tür. Yapılışında olan resmi vasiyetname gibi yazma zorunluluğu, taraflarının anlaşarak ortadan kaldırmasında uygulanmayacaktır, olağan yazılı bir şekilde ortadan kaldırılacaktır. Yapılışındaki şekle uyularak bozulmasına da bir engel yoktur.
    Hemen belirtelim ki bu ortadan kaldırma, mirastan feragat sözleşmesinin düzeltilmesi veya değiştirilmesi değildir. Düzeltme veya değiştirmenin; bildiğimiz gibi yani NY.nın
    81 nci maddesine uygun olarak yeni bir "Düzenleme şeklinde mirastan feragat sözleşmesi" başlığı altında resmi vasiyetname gibi düzenlenmesi gerekir.
    Anlaşarak ortadan kaldırmayı; ancak mirastan feragat sözleşmesini yapanlar gerçekleştirebilirler. Feragati kabul eden miras bırakan, ölüme bağlı tasarrufta bulunduğu için, sözleşmeyi yaparken olduğu gibi bozarken de bu hakkını bizzat kullanacaktır.
    Bilindiği gibi ölüme bağlı tasarrufların yapılmasında ve bozulmasında temsil ve vekalet olanaklı değildir, şahsen kullanılmalıdır. Buna karşılık mirastan feragat eden mirasçı, ölüme bağlı bir tasarrufta bulunmayıp sağlar arası işlem yaptığından, ortadan kaldırma anlaşmasını da temsilci aracılığı ile yapabilir. (12)



    2- Mirasçı bir karşılık almak üzere mirastan feragat eder, miras bırakan da bu karşılığı yerine getirmezse, feragat eden mirasçı, mirastan feragat sözleşmesinden TMY.nın 547 nci maddesi vasıtasıyla BY.nın 106-108 nci maddelerine göre dönebilir. Mirastan feragat eden mirasçı, feragatinin karşılığını peşin olarak almamış olabilir. Karşılığın ödeme veya verme tarihi mirastan feragat sözleşmesinde kesin olarak belirtilmişse, BY.nın106/1 nci maddesindeki uygun bir süre verme amacına yönelik ihtarname çekmeye gerek yoktur.(BY. 107/3) Feragat eden mirasçı çekeceği ihtarname ile bir süre vermeden sözleşmeden döndüğünü karşı tarafa bildirecektir.



    Mirastan feragat sözleşmesinde karşılığın feragat edene ne zaman ödeneceği veya verileceği öngörülmemiş ise ; feragat eden çekeceği bir ihtarname ile hem edimin yerine getirilmesi için belli bir süre vererek bu süre içinde edimin yerine getirilmesini ister, hem de bu süre içinde yerine getirilmemesi halinde sözleşmeden döneceğini bildirebilir(12-A) Yahut da edimin belli bir süre içinde yerine getirilmesi için ihtarname çeker,bu süre içinde edim yerine getirilmezse çekeceği ikinci bir ihtarname ile de sözleşmeden döndüğünü bildirebilir. Dönme bildirimi, feragati kabul edene ulaşması gereken yenilik doğuran bir işlem olup borç ilişkisini geçmişe etkili olarak ortadan kaldırır. Dönme bildirimi için özel bir şekil öngörülmemiştir.Karşılığın ödenmemesi halinde feragat eden sözleşmeden dönmeyerek, aynen ifa ve gecikme tazminatı isteyebilir. Yahut ifadan vazgeçerek borcun ifa edilmemesi nedeniyle tazminat isteyebilir. (BY.106)



    Aynen ifa ve gecikme tazminatı dışında tazminat isteniyor veya sözleşmeden dönmek isteniyorsa bunun durum ve koşullara göre zaman geçirmeden istenmesi gerekmektedir. (12-B)



    3- Mirastan feragat sözleşmesinde, tek taraflı olarak sözleşmeyi bozma yetkisi taraflara tanınmış olabilir. Yasada bir açıklık bulunmamakla beraber, sözleşmeye böyle bir kayıt konması geçerli görülmektedir.(13)



    4-Bir karşılık alınarak yapılan mirastan feragat sözleşmesinden sonra, mirastan feragat eden mirasçı, miras bırakanına karşı mirasçılıktan çıkarma nedeni oluşturan bir davranışta bulunursa; miras bırakan tek taraflı olarak mirastan feragat sözleşmesini ortadan kaldırabilir. Tek taraflı ortadan kaldırma, yasanın vasiyetnameler için öngördüğü şekillerden birisiyle yapılır.(TMY.546/2-3)



    5-Miras bırakan, yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama etkisi altında yaptığı mirastan feragat sözleşmesinden, yanıldığını, aldatıldığını öğrendiği ya da korkutma veya zorlamanın etkisinden kurtulduğu günden başlayarak bir yıl içinde işleminden dönmesi gerekir. Dönmediği taktirde işlem geçerli sayılır.(TMY.504)



    Bir yıllık süre hak düşüren süredir. Miras bırakan, yanıldığını veya aldatıldığını öğrenemeden veya korkutma veya zorlamanın etkisinden kurtulamadan ve henüz bir yıllık dönme süresi de dolmadan ölürse yararı bulunan mirasçıları iptal için dava açabilirler.(14)



    6- Mirastan feragat sözleşmesi eşler arasında yapılmışsa, bunların boşanmaları veya evlenmelerinin iptali halinde (TMY.181) mirastan feragat sözleşmesi kendiliğinden hükümsüz olur. Söz konusu maddeye göre boşanan eşler birbirlerine yasal mirasçı olamazlar.
    Fakat bunun aksi ölüme bağlı tasarrufta kararlaştırılabilir.(15)



    Bu nedenler dışında mirastan feragat sözleşmesi, miras bırakanın fiil ehliyetinin bulunmadığı bir zamanda yapılmışsa, işlemin içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlaka aykırı ise veya işlem yasanın öngördüğü şekillere uyulmadan yapılmışsa (TMY.557) yararı bulunan mirasçılar TMY.nın 559 ncu maddesindeki hak düşüren sürelere uyarak iptali için dava açabilirler.



    Yukarıda anlatılan iptal nedenleri, mirastan feragat sözleşmesindeki miras bırakan yani feragati kabul eden içindir.



    Mirastan feragat eden sağlararası işlem yapmaktadır ve ehliyetsiz de olsa yasal temsilcisi aracılığı ile mirastan feragat etmesi olanaklıdır. Bu nedenle ehliyetsizlik onun için söz konusu edilemez.



    Mirastan feragat eden, yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucu mirastan feragat sözleşmesi yapmışsa, bunun iptali için uygulanacak olan kurallar Miras hukuku değil Borçlar hukuku kurallarıdır. BY.nın 23 vd. maddeleridir. (16)



    BİR KARŞILIK ALMADAN YAPILAN MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMESİNE ÖRNEK



    Mirastan feragat sözleşmesi yapmak isteyen mirasçı MN.şu suretle söze başladı:
    "Herhangi bir bedel ve karşılık almadan, annem AN.nin ölümünde terekesinde meydana gelecek olan miras hakkımdan, saklı payımdan; kardeşlerim BN.CN.ve DN.nin eşit hisselerle yararlanmalarını isteyerek feragat ediyorum.



    Bu feragatim, annem AN.ye miras yolu ile gelen ve miras yolu ile gelmeyip kendi adına kayıtlı olan taşınmazları da kapsayacaktır.
    Feragatimin benim mirasçılarımı da etkilemesini yani benden dolayı annem AN.ye mirasçı olmamalarını istiyorum.



    Kendileri için feragat etmiş olduğum kardeşlerim BN.CN. ve DN.den her hangi birisinin annemiz AN.den önce ölmesi halinde kendi mirasçılarının bu feragatımdan yararlanmalarını yani mirasçı olmalarını istediğimi bildiririm." diyerek sözlerini bitirdi. Oturumda hazır bulunan miras bırakan AN. Şu suretle söze başladı:



    "Bir bedel ve karşılık almadan oğlum MN. nin, ölümüm halinde kendi adıma kayıtlı taşınmazlar ile miras yolu ile gelen taşınmazlarım da dahil olmak üzere bütün tere-kemdeki miras hakkından ve saklı payından kardeşleri BN. CN. ve DN.nin eşit hisselerle yararlanmaları için yaptığı feragati kabul ediyorum.



    Yararlarına feragat yapılan BN.CN. ve DN. den her hangi birisinin benden önce ölmesi halinde kendi altsoyunun mirasçı olmasını da kabul ettiğimi bildiririm."diye sözlerini bitirdi."







    BİR KARŞILIK ALINARAK YAPILAN MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMESİNE ÖRNEK
    Mirastan feragat sözleşmesi yapmak isteyen mirasçı MN. şu suretle söze başladı:
    "Bana verilen ... .YTL.bedel karşılığında miras bırakanım babam BN. nin ölümünde terekesinde sahip olacağım miras hakkımdan, saklı payımdan feragat ediyorum." diyerek sözlerini bitirdi. Oturumda hazır bulunan miras bırakan BN.şu suretle söze başladı:
    "Ben de oğlum MN.nin almış olduğu ...YTL. bedel karşılığında, ölümümde terekemdeki miras hakkından, saklı payından feragatini kabul ettiğimi bildiririm." diyerek sözlerini bitirdi.



    İKİ TARAFLI MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMESİNE ÖRNEK
    Mirastan feragat sözleşmesi yapmak isteyen mirasçı, aynı zamanda miras bırakan AB.şu suretle söze başladı:



    "Bir bedel ve karşılık almadan eşim BB.nin ölümünde terekesindeki saklı payımla birlikte miras hakkımdan, eşim BB.nin çocukları MA. ve NA nın. eşit hisselerle yararlanmalarını isteyerek feragat ediyorum. Bu feragatimin benim altsoyumu da etkilemesini yani benden dolayı BB.ye mirasçı olmamalarını kabul ediyorum.
    Kendileri için feragat etmiş olduğum MA. ve NA. nın, eşim BB.den önce ölmeleri halinde kendi altsoylarının bu feragatımdan yararlanmalarını yani mirasçı olmalarını da istiyorum.
    Öldüğümde, eşim BB.nin terekemdeki saklı payı ile birlikte miras hakkından bir bedel ve karşılık almadan, çocuklarım AN. ve YN. nin eşit hisselerle yararlanmalarını isteyerek yaptığı feragati ve çocuklarım AN.ve YN den herhangi birisinin benden önce ölmesi
    halinde kendi altsoylarının mirasçı olmasını da kabul ettiğimi bildiririm." diye sözlerini
    bitirdi.



    Oturumda hazır bulunan mirastan feragat eden ve feragati kabul eden BB.şu suretlesöze başladı :



    "Bir bedel ve karşılık almadan, eşim AB.nin ölümünde terekesindeki saklı payımla birlikte miras hakkımdan, eşim AB.nin çocukları AN.ve YN. nin eşit hisselerle yararlanmalarını isteyerek feragat ediyorum. Bu feragatimin benim mirasçılarımı da etkilemesini yani onların da mirasçı olmamalarını kabul ediyorum. Kendileri için feragat etmiş olduğum AN. ve YN. nin eşim AB.den önce ölmeleri halinde kendi atsoylarının bu feragatımdan yararlanmalarını yani mirasçı olmalarını istiyorum.



    Ölümümde, eşim AB.nin terekemdeki saklı payı ile birlikte miras hakkından bir bedel ve karşılık almadan, çocuklarım MA. Ve NA.nın eşit hisselerle yararlanmalarını isteyerek yaptığı feragati ve bu feragatin kendi mirasçılarını da etkilemesini yani bana mirasçı olmamalarını da kabul ettiğimi bildiririm." diye sözlerini bitirdi.



    KAYNAKÇA
    1- Prof. Dr. Z. İmre - Prof. Dr. Hasan Erman, Miras H.s.183, Ali İhsan Özuğur, Miras H. C.1.S.109.
    2- Yrd.Doç.Dr.Hakan Albaş, İzmir Noter Odası sempozyumu, Miras sözleşmesi biçiminde yapılan ölüme bağlı tasarruflar, Hukuk Dergisi, sayı: 130, s. 55 ve aynı dergideki Bursa Noter Odası Hukuk komisyonu, Ölüme Bağlı Tasarruflar, s.69, Prof.Dr. A.Naim İnan, Prof.Dr.Şeref Ertaş, Yrd.Doç.dr.Hakan Albaş, Türk Medeni Hukuku, Miras Hukuku,s. 266.
    3- Prof. Dr. Şeref Ertaş, Hukuk dergisi, sayı: 130, s. 27.
    4-Z. Gökçe, Noterlik Hukuku C-3, s.325.
    5-Doç. Dr. O. Gökhan Antalya, Mirastan Feragat Sözleşmesi, s. 96.
    5-A- İmre-Erman, age., s.176, 1984/38 ve 1998/22 sayılı genelgeler.
    6-İmre-Erman, age., s.62, 176, Antalya age., s.147.
    7-Antalya, age., s. 100.
    8-İmre-Erman, age., s.186. 8-A- İnan, age., s.267.
    9-İnan, age., s.187.
    10- Antalya, age., s.178, İsmail Özmen, Miras Hukuku Davaları, s. 428.
    11- İmre-Erman, age. s.178.
    12- Nazif Kaçak, Yeni Miras Hukuku, s.139, Özuğur, age c.l, s.113, İmre-Erman, age., s.178.
    12-A- Turgut Uygur, Açıklamalı İçtihatlıBorçlar Kanunu, c.2, s.378.
    12-B- Uygur age., c.2, s.372.
    13-İmre-Erman, age., s. 178.
    14-İmre-Erman, age., s.180.
    15-İmre-Erman, age., s.182.
    16-Antalya, age. s. 229.







    Kaynak: Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi - Kasım 2007 - Sayı : 136

    Türk Medeni Kanunu'nda Ölüme Bağlı Tasarruflar



    Tomris KANTEK
    Beyoğlu 10. Noteri





    Genel Olarak



    Ölüme bağlı tasarruf, kişinin hayatta iken serbest iradesine dayanarak yapacağı bir rıza ve irade beyanıdır. Kişinin ölümünden sonra terekesi üzerinde mirasçılık sıfatının kimler tarafından kazanılacağı hususu kanunla veya miras bırakanın kendi serbest iradesine dayanarak yaptığı ölüme bağlı tasarruf ile belirlenir. Kanundan doğan ve kanunun belirlemiş bulunduğu mirasçılık kanuni mirasçılık; kişinin ölüme bağlı tasarrufu ile kendi iradesi ile mirasçılarını tayin etmesi de iradi mirasçılıktır. Türk Medeni Kanunu'nun 3. Kitabı olan Miras Hukuku kitabı genel olarak tüm miras meselelerini hallettiği gibi kanuni mirasçıların kimler olduğunu göstererek kanuni mirasçılığı ve ölüme bağlı tasarruf bölümünde de miras bırakan iradesine dayanarak düzenleyeceği iradi mirasçılığı düzenlemektedir. Doçent Dr. O.Gökhan Antalya'nın kitabında, kanuni mirasçılığın asıl, iradi mirasçılığın istisna olduğu ifade edilmektedir.
    Türk Medeni Kanunu'nun 502-574. Maddeleri "ölüme bağlı tasarruflar" başlığı altında miras bırakanın iradesine dayanan iradi mirasçılığı düzenlemiştir.
    Kanunumuz da ölüme bağlı tasarrufları, VASİYETNAME ve MİRAS MUKAVELESİ olarak iki şekilde tanımlanmaktadır, bu iki tasarruf şekli dışında başkaca bir ölüme bağlı tasarruf şekli bulunmamaktadır.
    Kural olarak ölüme bağlı tasarruflarla miras bırakan sağlığında mirasçılarını belirler. Ancak bu hususu bu kadar dar anlamamak lazımdır. Çünkü miras bırakan ölüme bağlı bir tasarrufu ile kanuni mirasçısını mirasından çıkarabilir (ıskat), evlilik dışı çocuğunu tanıyabilir, vakıf kurabilir. Ölüme bağlı tasarruf miras bırakanın ölümünden sonra hüküm ifade eder, netice doğurur. Miras bırakanın sağlığında mirasçıları hiçbir surette murisin mal varlığından faydalanamazlar.
    II. Ölüme Bağlı Tasarrufun Şartları
    Ölüm olayı ölüme bağlı tasarrufun hukuki şartıdır.Ölüme bağlı tasarruf miras bırakanın iradesine uygun olarak ancak ölümünden sonra terekesini etkileyecek bir hukuki düzenleme yapmaktır.
    Murisin de miras bırakanın ölümü anında sağ olması lazımdır. Bu husus Türk Medeni
    Kanunu'nun 580 inci maddesinde "mirasçı olabilmek için miras bırakanın ölümü anında mirasa ehil olarak sağ olmak şarttır" kuralı ile de teyit edilmektedir.
    Ölüme bağlı tasarrufta bulunabilme hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Bu nedenle
    ölüme bağlı tasarrufun bizzat kişinin kendisi tarafından yapılması lazımdır. Vekalet ve temsil
    suretiyle ölüme bağlı tasarrufta bulunamaz. Kanuni temsilcinin veya vekilin vasiyetname ve miras
    mukavelesi yapamayacakları ölüme bağlı tasarrufların şahsa sıkı surette bağlı bir hak olması
    nedeniyledir.
    Ölüme bağlı tasarrufta bulunabilme ehliyetini TMK.nun 502. maddesinde düzenlenmiştir.
    Ölüme bağlı tasarruf ehliyetinin hak ehliyeti olduğu doktrinde baskın görüş olarak
    savunulmaktadır. Sayın Oğuzman ölüme bağlı tasarruf ehliyetinin fiil ehliyeti olduğunu
    savunmaktadır (Doç.Dr.O.Gökhan Antalya, Miras Hukuku).
    Kişinin kanunumuza göre ölüme bağlı bir tasarruf olan vasiyeti yapabilmesi için eski kanuna göre temyiz kudretine (makul surette hareket etme iktidarına) yeni kanuna göre de ayırt etme gücüne (akla uygun şekilde davranma yeteneğine) sahip ve 15 yaşını doldurmuş olmak gereklidir. Ölüme bağlı tasarrufu yapan kişi yaptığı işin kıymet ve önemini biliyorsa akla uygun biçimde davranma yeteneği var demektir. Bu nedenle körler, sağırlar, dilsizler ve sakatlar ölüme bağlı tasarrufta bulunma ehliyetine sahiptirler. Akla uygun bir biçimde davranma yeteneğini ortadan kaldırmayan yaşlılık gibi haller dahi ölüme bağlı tasarrufa engel teşkil etmez. Ancak bu işlemlerin düzenlenmesi esnasında kişinin ayırt etme gücü hakkında bir şüphe doğacak olursa bu işlemleri düzenleyen merciler (noter, sulh hakimi ve diğer yetkili merciler) ayırt etme gücünün bir doktor raporu ile teyit edilmesini isteyebilirler.
    e) Medeni Kanunumuz vasiyetname yapa¬ bilme yaşını 15 yaş olarak belirlemiştir ve buna göre 15 yaşın doldurulmuş olması gerekir. Miras mukavelesi yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip olmak, ergin olmak (reşit olmak) ve kısıtlı bulunmamak gerekir. Erginlik TMK 11. maddesine göre 18 yaşının doldurulması ile başlar. Evlenme de kişiyi ergin kılar ve TMK 12. maddesinde 15 yaşını dolduran küçüğün kendi isteği ve velisinin rızası ile mahkemece ergin kılınabileceği belirtilmektedir.Yeni kanunumuzda eski kanunda yer almayan kısıtlı bulunmama şartı da getirilmiştir.
    f) Ölüme bağlı tasarrufların yanılma, aldatma, korkutma veya zorlayıcı etkiler altında yapılmamış, kişinin hür iradesiyle yapılmış bulunması lazımdır. Eğer ölüme bağlı tasarruf, yanılma, aldatma, korkutma veya zorlayıcı etkiler altında yapılmışsa bu ölüme bağlı tasarruf geçersizdir. Ancak bir yıl içerisinde tasarrufta bulunan bu hususları ileri sürmezse o taktirde tasarruf geçerli sayılacaktır. Eski Medeni Kanunda bu husus "batıl tasarruflar" adı altında, yeni kanunda ise "irade sakatlığı" adı altında tanzim edilmiştir.
    III. Tasarruf Özgürlüğü ve Saklı Pay
    Ölüme bağlı tasarruflarda kişinin tasarruf ehliyetini inceleyecek olursak TMK 505 ve 512. maddeleri arasında bu konunun düzenlendiğini görürüz. Ölüme bağlı tasarrufta bulunan kişinin hiçbir mirasçısı yoksa mirası üzerinde dilediğince tasarrufta bulunabilir. Ancak kanuni mirasçısı bulunan miras bırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı bir tasarrufta bulunabilir.
    Saklı paylı mirasçıların belirlenmesiTMK506. maddesinde yapılmıştır. Kanuna göre mahfuz hisseli mirasçılar müteveffanın alt soyu yani çocukları, torunları veya torun çocuklarıdır. Bunlara birinci gurup mirasçılar denir. Zaten kanuni mirasçıları tanzim eden MK495. maddesi "miras bırakanın birinci derece mirasçıları onun alt soyudur" der. Alt soydan mirasçı varken başka bir mirasçı düşünülemez. Alt soyun saklı payını MK. yasal mirasın yarısı olarak hüküm altına almıştır. Eski kanunda bu hak füru için kanuni miras hakkını 3/4 ü olarak belirlenmişti.Yeni kanun bu payı düşünerek, miras bırakanın tasarruf özgürlüğünü genişletmiştir.
    Yine 506 maddenin 2. fıkrasına göre ana ve babadan her birinin yasal miras hakkının 1/4 ü saklı pay olarak kabul edilmiştir. Eski kanundan farklı olarak miras bırakanın tasarruf özgürlüğü artırılmıştır.
    506. maddede kardeşlerin saklı payının da kanuni miras payının 1/8'i olduğu tespit edilmiştir. Eski kanunda bu hak 1/4 olarak daha yüksek düzenlenmişti. Burada da tasarruf özgürlüğünün artırıldığını görüyoruz.
    506/4. maddeye göre saklı paylı son mirasçı sağ kalan eş olarak belirtilmiş ve yeni kanun sağ kalan eş lehine düzenlemeler getirerek onun mirasçılık payını yükseltmiştir.
    IV. Ölüme Bağlı Tasarrufların Çeşitleri
    Kanunumuz ölüme bağlı tasarrufları vasiyetname ve miras sözleşmesi olarak iki başlık altında ele almıştır.
    1. Vasiyetname
    Miras bırakan kendi serbest iradesiyle ve tasarruf özgürlüğünün sınırları içerisinde kalarak mal varlığının tamamı veya bir kısmı üzerinde vasiyetname veya miras sözleşmesi yaparak hukuki bir tasarrufta bulunabilir. Miras bırakanın üzerinde tasarruf etmediği kısım yasal mirasçılarına kalır (bu paragraf eski kanunda yoktur). Miras bırakan ölüme bağlı tasarrufunu bazı şartlara bağlayabilir ve mirasçısına bazı mükkelefiyetler yükleyebilir. Ancak bunların hukuka ve ahlaka aykırı olmaması lazımdır. Eğer yüklenecek mükellefiyet ve konulacak şartlar hukuka aykırı ise ölüme bağlı tasarruf hükümsüz sayılır. Ölüme bağlı tasarrufla getirilen şart ve yükümlülükler başkalarını rahatsız edici ve anlamsız ise bunlar da yok sayılırlar. Miras bırakan yapacağı ölüme bağlı tasarruf ile bir veya birden fazla kimseyi mirasçı atayabilir veya mirasçı atamaksızın belirli bir mal bırakabilir. Atadığı mirasçının kendisinden önce ölmesi veya mirası reddetmesi olasılığına karşılık mirasçısının yerine geçmek üzere yedek bir mirasçı da belirleyebilir ve ölüme bağlı tasarrufu ile ön mirasçıya mirası alt mirasçıya devretme yükümlülüğünü getirebilir.
    Vasiyetname, miras bırakanın ölümüne bağlı tek taraflı bir tasarruftur. Burada yalnız vasiyetçinin irade beyanının önemi vardır. Vasiyetnamenin geçerliliği için lehine mal vasiyet edilen kişilerin irade beyanı veya kabullerine ihtiyaç yoktur. Tek taraflı bir hukuki muamele olmasının neticesi olarak vasiyetnamenin hükümlerini belirleme yetkisi sadece miras bırakana aittir. Vasiyetname tek taraflı bir irade beyanı olduğu için de miras bırakan istediği zaman bundan vazgeçebilir, bunu değiştirebilir veya ortadan kaldırabilir. Geri dönülmediği sürece vasiyetname, miras bırakanın son arzusu ve irade beyanı olarak geçerliliğini korur.
    Vasiyetname şekilleri
    A) Resmi vasiyetname
    Medeni Kanunun 532. maddesine göre resmi vasiyetname iki tanığın katılımıyla resmi memur tarafından düzenlenir. Resmi memur; sulh hakimi, noter veya kanunla kendisine bu görevin verildiği bir başka resmi görevli olabilir.
    Uygulamada resmi vasiyetnameler noterlerce düzenlenmektedir. Noterler resmi vasiyetname düzenlerken Medeni Kanun hükümleri yanında bu kanuna aykırı olmayan Noterlik Kanunu hükümlerine uymakla da yükümlüdürler.
    Resmi vasiyetnamenin başlıca faydası ispat kuvvetinden ileri gelmektedir. Resmi vasiyetname bir resmi senet şeklinde düzenlendiğinden aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir. Ayrıca resmi bir memurun vasiyetnamenin içeriğine açıklık kazandırır.
    Resmi vasiyetnamenin bir faydası da okuma yazma bilmeyenlerin dahi bunu tanzim edebilmeleridir.
    Resmi vasiyetname düzenlenmesinde uyulacak usul vasiyetçinin okuma yazma ve imza edebilme yeteneği olup olmadığına göre değişecektir.
    a) Okuma yazma yeteneği bulunanların yapacakları resmi vasiyetname:
    Vasiyetçi son arzularını resmi memura bildirir. Bunu sözlü veya yazılı olarak bildirebileceği
    gibi başkası örneğin bir avukat tarafından düzenlenmiş metni de verebilir.
    Resmi memur bu beyanı bizzat yazarak bir metin haline getirir ve okuması için vasiyetçiye
    verir.
    Vasiyetçi kendisine verilen metni huzurda okur ve arzusuna uygun ise metni imza eder.
    Resmi memur metne tarih koyup imzalar.
    Vasiyetçi vasiyetnameyi okuduğunu ve bunun son arzularını ihtiva ettiğini memur
    huzurunda iki şahide beyan eder.
    Tanıklar da vasiyetçinin beyanının huzurlarında yapıldığını ve vasiyetçiyi ölüme bağlı tasarrufa ehil gördüklerini belirterek belgeyi imzalarlar.
    b) Okuma yazma yeteneğinden yoksun olanların yapacakları vasiyetname: Okuma
    yazma bilmeyenler veya bildiği halde hastalık veya fiili sebeplerle okuyup yazamayan
    kimseler okumaksızın veya imzalanmaksızın resmi vasiyetname yapabilirler. Bu durumda
    uygulanacak usul şöyledir:
    Önce vasiyetçi son arzularını resmi memura bildirir.
    Resmi memur bu arzuları bir tutanakla tespit eder.
    Yazılan vasiyetname resmi memur tarafından iki tanık huzurunda kendisine okunur.
    Resmi memur tarafından yazılıp okunan bu metnin son arzularını ihtiva edip etmediği iki tanık
    huzurunda vasiyetçiye sorulur ve vasiyetçi de bunun son arzuları olduğunu beyan eder.
    Vasiyetçinin kabul beyanının ardından resmi memur vasiyetnameye tarih koyup imzalar.
    Tanıklar da vasiyetnamenin kendi huzurlarında resmi memur tarafından vasiyetçiye okunduğu, vasiyetçinin beyanlarının kendi huzurlarında alındığı ve vasiyetçiyi tasarrufa ehil gördüklerine dair şerhi imzalarlar.
    B) El Yazılı Vasiyet
    Medeni Kanunun 538. maddesinde el yazılı vasiyetname tanzim edilmektedir.
    El yazılı vasiyetnamenin tanziminde resmi bir memurun iştirakine gerek yoktur. Bu vasiyetna¬meyi miras bırakan tek başına tanzim edebilir. El yazılı vasiyetname yapılması ve kolay ve basit olması, yapanı herhangi bir masrafa sokmaması ve vasiyet serbestisinin tüm unsurlarını ihtiva etmesi bakımından ve özellikle vasiyetname hazırlandığı hususunun ve kapsamının gizli tutulması yönünden fevkalade yararları olan bir şekildir.
    Ancak bunun yanı sıra el yazılı vasiyetnamenin birçok mahsuru bulunmaktadır. Bunların başında bu tür vasiyetnamelerin kolayca imha edilebilir olması gelmektedir. Böyle bir belgeyi bulan ve kendisi aleyhinde hükümler ihtiva ettiğini öğrenen bir mirasçı bu vasiyetnameyi yok edebileceği gibi bazı bölümlerini tahrif edebilir. Ayrıca el yazılı bir vasiyetnamede onu tanzim eden miras bırakanın hukukçu olmaması sebebiyle vasiyetnamede açık hükümler konulamayabilir. Vasiyetnamenin uygulanmasında yetersiz ifadeler sebebiyle çeşitli zorluklar oluşabilir. Bütün bu fayda ve sakıncalarına rağmen el yazılı vasiyetname bir çok hukuk sisteminde kullanılmaktadır. Hatta eski hukukumuzda da el yazılı vasiyetname yapmak mümkün bulunuyordu.
    El yazılı vasiyetnamenin şartları: Bu vasiyetnamenin geçerliliği için Medeni Kanunun 538.maddesinde belirtilen şartlara uyulması gereklidir. Bu şartlar aşağıdadır.
    a) Bütün vasiyetnamenin baştan sona kadar vasiyetçinin el yazısıyla yazılmış olması şarttır. Vasiyetname metninin tamamının, düzenlenme tarihi de dahil olmak üzere bizzat miras bırakan tarafından elle yazılması şartı kanunda yer almaktadır. Bunun sebebi de miras bırakanın yapmış olduğu vasiyetnamenin ve içindeki tasarrufların ona aidiyetinin el yazısından tayin edilebilmesidir. Çünkü el yazısı bir kimseyi diğerinden ayıran önemli bir farktır ve grafoloji
    ilmine göre her kişinin yazısı diğerinden farklıdır. Böylece ölüme bağlı tasarrufun miras bırakana ait olduğunun ispatı kolaylaşmaktadır. El yazılı vasiyetnamenin bilgisayar, daktilo ve sair makine ile düzenlenmiş olması Yargıtay içtihatlarına göre iptal sebebidir. El yazılı vasiyetnamenin altındaki imzanın miras bırakana ait olması vasiyetnamenin geçerliliği için yeterli değildir.
    Yargıtay kararlarına göre el yazılı vasiyetnamenin iyi ve okunaklı yazılmış olması gereklidir. Eğer vasiyetnamede okunamayan bölümler bulunuyorsa vasiyetname geçerliliğini korumakla birlikte okunamayan bölüm/bölümler hükümsüz hale gelir.
    Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere el yazılı vasiyetname düzenleme sadece okuma yazma bilenlerin yararlanabilecekleri bir tasarruf şeklidir.
    Vasiyetnamenin kağıt, mektup, hatıra defteri gibi belgelere yazılması mümkündür. Yazılan vasiyetnamede kullanılan dil de önemli değildir.
    b)Vasiyetnamenin düzenleme tarihinin gösterilmesi:
    Medeni Kanunun 538. maddesine göre el yazılı vasiyetnamenin geçerlilik şartlarından birisi de düzenlendiği tarihin, yıl, ay ve gün olarak gösterilmesidir.
    Ayrıca tarihin miras bırakanın kendi el yazısı ile yazılmış olması gerekir. Matbu tarihli bir kağıda yazılan vasiyetnamenin ayrıca el yazısı ile kanunun belirttiği şekilde atılmış bir tarihi de ihtiva etmesi gereklidir. Buna uyulmaması iptal sebebidir. Vasiyetnameye konulan tarihin gerçeğe uygun olması şarttır. Vasiyetnamenin altına el yazısı ile atılan tarih vasiyetnamenin yapıldığı günün hesaplanmasını mümkün kılacak şekilde olmalıdır. Mesele "50. yaş günümde", veya "Cumhuriyetin 75. yıl dönümünde" gibi ibarelerin yeterli olacağı kanısındayız.
    c)El yazılı vasiyetnamede imza şartı:
    Kanuna göre vasiyetçinin el yazılı vasiyetnamenin sonuna imzasının koyması bu vasiyetnamenin esaslı bir unsurudur. Kanun imzanın el yazısı ile atılmasını emretmektedir. Mühür, kaşe ve elektronik imza ile atılan imzaların geçerliliği yoktur. Borçlar Kanunu'nun 14/2 ve 15. maddesi hükümleri el yazılı vasiyetnamelerin imzasında uygulanmaz.İmza vasiyetçinin kimliğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta ortaya koymalıdır.
    d) El yazılı vasiyetnamenin tevdii (bırakılması)
    Medeni Kanunun 538/2. maddesi "el yazılı vasiyetname, saklanmak üzere, açık veya kapalı olarak notere, sulh hakimine veya yetkili memura bırakılabilir" hükmünü getirmektedir. Bu maddede "bırakılabilir" fiiline yer verilmek suretiyle el yazılı vasiyetnamenin notere veya sulh hakimine bırakılmasının şart olmadığı, vasiyetçinin kendisinde duran el yazılı vasiyetnamenin de diğer şartları taşımakla geçerli bir vasiyetname olacağı belirtilmiş olmaktadır.
    C) Sözlü vasiyet
    Kanunumuza göre vasiyetin bir şekli de sözlü vasiyettir. Bu ancak istisnai hallerde yapılabilecek bir ölüme bağlı tasarruftur. Sözlü vasiyet, Medeni Kanunun 539 - 541. maddelerinde düzenlenmiştir.
    Buna göre "miras bırakan yakın ölüm tehlikesi, ulaşımın kesilmesi hastalık, savaş gibi olağanüstü durumlarda el yazılı vasiyetname yapılamıyorsa sözlü vasiyet yapılabilir."
    Sözlü vasiyet, kanunda belirtildiği üzere muayyen fevkalade hallerden birinin mevcudiyeti sebebiyle el yazılı veya resmi vasiyetnamenin yapılamadığı hallerde tanzim edilebilecek bir vasiyet türüdür. Kanunumuz, fevkalade halin ortadan kalkmasından itibaren bir ay içerisinde normal vasiyetname imkanlarından birini kullanmayan miras bırakanın sözlü vasiyetinin hükmünü kaybedeceğini belirtmiştir.
    Sözlü vasiyetin şartları
    a) Olağanüstü durumlar
    Miras bırakanın yakın ölüm tehlikesi, ulaşımın kesilmesi, hastalık, savaş gibi olağanüstü haller yüzünden resmi veya el yazılı vasiyetname yapma imkanın bulunmaması hali,
    b)Son arzularının iki tanığa anlatılmış olması
    Olağanüstü hal sebebiyle diğer vasiyetname yollarını kullanamayan miras bırakan son arzularını iki tanığa anlatır ve onlara bu beyanına uygun bir vasiyetname yazmaları veya yazdır¬maları görevini yükler (539/2. madde).
    c)Belgeleme
    Miras bırakan tarafından görevlendirilen tanıklardan biri kendine beyan edilen son arzuları yer, yıl, ay ve gün gösteren tarihi de belirleyerek hemen yazar, bu belgeyi imzalar ve diğer tanığa imzalatır. Yazılan belgeyi ikisi birlikte vakit geçirmeksizin bir sulh veya asliye mahkemesine verirler ve miras bırakanı vasiyetname yapmaya ehil gördüklerini, onun son arzularını olağanüstü durum içinde kendilerine anlattığını hakime beyan ederler (540/1).
    Tanıklar daha önce bir belge düzenlemek yerine vakit geçirmeden mahkemeye başvurup, yukarıdaki hususları beyan ederek miras bırakanın son arzularının tutanağa geçirilmesini sağ¬layabilirler (540/2). Ayrıca 540/3 maddesi sözlü vasiyet yoluna başvuran kimsenin askerlik görevi sırasında hastanede ve nakil vasıtasındaki sorumlu yöneticilerin hakim yerine geçebileceği hükmünü getirmiştir.
    d)Sözlü vasiyetin hükümden düşmesi
    Medeni Kanunun 541. maddesi hükmüne göre miras bırakan için sonradan diğer şekilde vasi¬yetname yapma olanağı doğarsa sözlü vasiyet tarihinden itibaren bir ay geçtiğinde sözlü vasiyet hükümden düşer.
    2. Miras Sözleşmesi
    Miras sözleşmesi iki taraflı bir hukuki işlemle gerçekleştirilebilen bir hukuki sözleşmedir. Tek taraflı olarak geri dönülemeyen ölüme bağlı bir tasarruf şeklidir. Bu sözleşme ile bazen miras bırakan mirasını veya mirasın belirli bir bölümünü veya belirli bir malını sözleşme yaptığı kimseye
    veya üçüncü birine bırakma yükümlülüğü altına girer. Örneğin ölünceye kadar bakma vaadi gibi.. Miras sözleşmesinin bu tipini olumlu miras sözleşmesi olarak tanımlamaktayız. Miras sözleşmesi bazen ölüme bağlı bir tasarruf ile mirasçı ile miras bırakan arasında yapılan ve mirasçının miras bırakanın sağlığında miras hakkından vazgeçmesi şeklinde gerçekleş¬tirilebilir, bu da mirastan feragat sözleşmesi olur ki buna da olumsuz miras sözleşmesi adını vermekteyiz. Bu sözleşme ivazlı veya ivazsız yapılabilir. Bu sözleşme ile mirasçı mirasçılık sıfatını kaybeder.
    Türk Medeni Kanunu 527. maddesi "miras sözleşmeleri" başlığı altında olumlu miras sözleşmesini ve 528. maddesinde de mirastan feragat sözleşmesini düzenlemiştir. Böylece miras hukukumuzda iki türlü miras sözleşmesi yer almıştır.
    a) Olumlu Miras Sözleşmesi
    Medeni Kanun'un 527/1. maddesine göre "miras bırakan, miras sözleşmesi ile mirasını veya belirli malını sözleşme yaptığı kimseye ya da üçüncü bir kişiye bırakma yükümlülüğü altına girebilir." Kanunun belirlediği bu sözleşmenin vasiyetnameden farkı bir sözleşmeye bağlı olmasıdır. Vasiyetnamenin aksine lehine teberru yapılan şahıs tarafından miras sözleşmesinin kabul edilmiş olması gerekmektedir. Bu miras sözleşmesinin geçerliliği için resmi vasiyet şeklinde düzenlenmesi gereklidir. Sözleşmenin tarafları arzularını resmi memura aynı zamanda bildirirler ve düzenlenen sözleşmeyi memurun ve iki tanığın önünde imzalarlar (TMK 545/1).
    Miras sözleşmesi miras bırakanın mirasçısı veya herhangi bir şahıs arasında ölüme bağlı tasarruf olarak yaptığı bir akittir. Başka bir deyişle miras sözleşmesi miras bırakanla yapılan ölüme bağlı bir sözleşmedir. Şu halde miras sözleşmesi miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufunu sözleşme yaptığı kişiye bırakmayı taahhüt eden bir sözleşmedir. Fakat miras bırakan miras
    sözleşmesiyle genellikle bir borç altına girmez. Bu sözleşme ile terekesini veya muayyen bir malını ölümünden sonrası için mirasçısına veya herhangi birisine teberru eder. Bu sebeple miras sözleşmesi mahiyeti itibariyle borç doğuran bir akit değildir.
    Hükümleri tamamen mirasa yöneliktir. Miras sözleşmesi ile lehine tasarruf yapılan taraf ancak miras bırakanın ölümünden sonra hak sahibi olur.
    Miras sözleşmesinin vasiyetnameden farkı burada doğar. Miras sözleşmesi yapıldıktan sonra bu sözleşme tek taraflı ortadan kaldırılamaz. Rücu edilemez ve miras bırakanı bağlar.
    3. Mirastan Feragat Sözleşmesi Genel olarak
    Türk Medeni Kanunu'nun 528. maddesinde tanzim edilen mirastan feragat sözleşmesi miras sözleşmesinden tamamen farklı gayeye hizmet eder. Miras sözleşmesinden miras bırakan sözleşme ile ölümü bağlı bir teberru ve tasarrufta bulunduğu halde mirastan feragat sözleşme¬sinden feragat edenin miras hakkı bedelli veya bedelsiz olarak ortadan kaldırılmaktadır.
    Mirastan feragat sözleşmesi, Yargıtay içtihat¬larına göre Medeni Kanunun 545. maddesindeki şekilde yani resmi şekilde yapılmalıdır. Mirastan feragat sözleşmesinde miras bırakan bir mirasçısı ile karşılıksız veya bir karşılık sağlayarak mirastan feragat sözleşmesi yapabilmektedir. Feragat eden bu durumda mirasçılık sıfatını kaybeder. Bir karı¬şık sağlanarak mirastan feragat, sözleşmede aksi öngörülmedikçe feragat edenin alt soyu için de sonuç doğurur. Yine kanunun 529. maddesi mi¬rastan feragat sözleşmesi lehine yapılan kişinin ileride herhangi bir sebeple mirasçı olamaması halinde feragat sözleşmesinin hükümden dü¬şeceğini belirtmektedir. Kanunumuza göre mirastan feragat sözleşmeleri, miras sözleşme¬sinin yapıldığı şekilde yani resmi şekilde yapılma¬lıdır. Yargıtay içtihadi birleştirme kararlarında mirastan feragat sözleşmesinin resmi vasiyet şeklinde yapılması gerektiği açıkça belirtilmiştir (Yargıtay 11/21959 tarih E: 1959/16, K: 1959/14 sayılı İBK).
    Böylece kanunumuz mirastan feragat söz¬leşmesini bir miras mukavelesi olarak kabul etmiştir. Daha önceki miras sözleşmesine olumlu miras sözleşmesine dediğimiz için bu mirastan feragat sözleşmesini de olumsuz miras söz¬leşmesi olarak adlandırabiliriz. Çünkü bununla, bir mirasçının varolan miras hakkından vazgeçmesi kararlaştırılmaktadır. Feragat sözleşmesine bazı şartlar ve mükellefiyetler konulabilir. Vazgeçme bu şartların tahakkukuna bağlı kılınabilir.
    Sebepleri
    Mirastan feragat sözleşmesi miras bırakan ile mirasçılardan biri arasında yapılır.
    Sözleşme karşılıksız olabileceği gibi bir bedele, karşılığa, ivaza bağlanarak ta yapılabilir. Feragat eden mirasçılık sıfatını kaybeder. Miras bırakan ölümünden önce mirasçılarından herhangi birine mesela bir oğluna büyükçe bir sermaye vererek iş kurdurursa, diğer mirasçıların haklarının korunması için sermaye verdiği oğlunun mirastan vazgeçmesini isteyebilir. Böyle bir muamelede karşılık vardır. Miras bırakan bir mirasçısına bir menfaat sağlamış, karşılığında da onun ilerideki mirasçılığı sona erdirilmiş olur.
    Mirastan feragat sözleşmesinde hiçbir karşılık olmayabilir de. Miras bırakanın mirasçılarından birinin mali vaziyetinin son derece iyi olması, miras bırakandan bir karşılık almadan mirastan feragat etmesine neden olabilir. Bir menfaat temini ile yapılan mirastan feragat sözleşmesinde miras¬çının miras hakkının satın alınması sonucu doğar. Medeni Kanunun 528. maddesi feragat sözleş¬mesinin yalnız miras bıkanla mirasçısı arasında yapılabileceğini amirdir.
    Feragat Sözleşmesinin Tarafları
    Mirastan feragat sözleşmesi miras bırakanla mahfuz hisseli mirasçıları arasında yapılır ve mirasçının mahfuz hisse hakkından vazgeçmesi sonucunu doğurur.
    Mirastan feragat sözleşmesinin mirasın reddinden farkı:
    Feragat sözleşmesi miras bırakan hayatta iken yapılır. Mirasın reddi ise miras bırakanın ölümünden sonraki üç ay içerisinde mirasçıların mirası kabul etmediklerini tek taraflı olarak sulh hakimine beyan etmeleridir.
    Ayrıca feragat sözleşmesi miras bırakanla mahfuz hisseli mirasçısı arasında yapılması gerekirken mirasın reddi beyanı tüm mirasçıları kapsar.
    V. Ölüme Bağlı Tasarrufların İptali ve Hükümsüzlüğü



    Genel Olarak
    Ölüme bağlı tasarrufların iptali günümüzde birçok ihtilafa konu olmaktadır. Saklı paylı mirasçılar miras bırakanın ölümünden sonra bekledikleri mirasa kavuşmadıkları zaman iptal ve tenkis davaları açmaktadırlar. Medeni Kanun'un 557 ve devamındaki hükümler ölüme bağlı tasarrufların iptali ve tenkisi konularını işlemektedir. Türk Medeni Kanunu'nun 557. maddesi ölüme bağlı tasarruf şartlarının yerine getirilmemiş olmasını ve ölüme bağlı tasarrufun iptali nedeni olarak belirtmektedir. 557. maddeye göre "aşağıdaki sebeplerle ölüme bağlı bir tasarrufun iptali için dava açılabilir:
    1.Tasarruf miras bırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa,
    2. Tasarruf yanılma, aldatma ve korkutma veya zorlama sonucu yapılmışsa,
    3. Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlaka aykırı ise,
    4.Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa.".
    Eski Medeni Kanunda ölüme bağlı tasarrufların iptali de hemen hemen aynı hükümleri ihtiva eden
    449. maddede düzenlenmişti.
    Dava Hakkı Medeni Kanunun 558. md. sine göre iptalinde menfaati bulunan mirasçı veya vasiyet alacaklısı tarafından açılacağı belirtilmektedir. Açılacak dava ölüme bağlı tasarrufun tamamının veya bir kısmının iptaline ilişkin olabilir.
    Hak Düşürücü Süreler
    Medeni Kanunun 559. maddesi iptal davası açma hakkını bir süreyle sınırlı kılmıştır. Kanuna göre "iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl ve her durumda iyi niyetli davalılara karşı on yıl, iyi niyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl geçmekle iptal davası hakkının düşeceği hükmü getirilmektedir. Yeni Medeni Kanun burada eski kanundan farklı bir hüküm getirmiştir. Eski kanuna göre bu süreler 1, 5 ve 30 yıl olarak belirlenmişti.
    Tenkis Davası
    Ölüme bağlı tasarrufların iptalinin bir başka şekli tenkit davasıdır. Saklı payının ihlal edildiğini düşünen mirasçı tenkis davası açarak, saklı payı miktarı kadar mirası iptal edebilir.
    Tenkis davasında ölüme bağlı tasarrufla saklı payının azaldığını iddia eden pay sahibi davacı, lehine haksız kazanma yapılan kişi de davalıdır.
    Kanunun 560. maddesine göre "saklı paylarının karşılığını alamayan mirasçılar miras bırakanın tasarruf edebileceği kısmı aşan tasarrufların tenkisini dava edebilirler" hükmü ile tenkis davasının tanımı ve şartları açıklanmıştır. Yine kanunun 561. maddesi ile tenkise tabii olacak miktarın saklı payları aşan kısım ile orantılı olması hüküm altına alınmaktadır.
    Medeni Kanunun 563. maddesi mirasçının alacaklılarının da tenkis davası açmakta haklı olduklarını hüküm altına almaktadır.

    KAYYIM ATANMASI GEREKEN İŞLEMLER :



    Çocuğun mallarının tehlikeye düşmesi başka şekilde önlenemiyorsa hakim yönetimin bir kayyıma devredilmesine karar verebilir. Aynı şekilde malların gelirlerinin de veliler tarafından uygun şekilde sarf edileceğinden kuşku duyulursa hakim bunların yönetimi içinde kayyım atayabilir(M.K.361).
    Soy bağının reddi davası ile ilgili işlemlerde ergin olmayan çocuğu 291/2. maddesi gereğince kayyım temsil eder. Eski kanunda 249. maddede yer alan bu hüküm yeni kanunda da aynen korunmuştur, bu nedenle eski kanun sırasında yapılan uygulama ve yerleşen yargı kararları geçerliliğini korumaktadır.



    M. Kanunun 282. maddesine göre çocuk ile ana arasındaki soy bağı doğumla, baba ile ise anayla evlilik, tanıma ve mahkeme kararıyla kurulur. M. Kanunun 285. maddesine göre evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak 300 gün içinde doğan çocuğun babası kocadır. Çocuk 286. maddeye göre ana ve kocaya karşı soy bağının reddi davası açabilir. Çocuk ergin değil ise 291/2. maddeye göre bu davada kendisini 426. maddeye göre atanacak bir kayyım temsil eder. Aralarında menfaat çatışması olacağından çocuk adına ana dava açamaz ve kayyım olarak atanamaz (Esat Şener'in M. Kanun kitabının 469. sayfasında eski 249. maddeye ilişkin açıklamalar).



    A) Evlatlık ilişkisinin kaldırılması için M. K. 317.maddesi gereğince dava açarken.
    Kanunun 308. maddesi gereğince ayırt etme gücüne sahip olan küçükler evlat edinilirken rızalarının alınması şarttır. Bu rıza alınmamış ise küçük 317. madde gereğince evlatlık ilişkisinin kaldırılması için dava açabilir, maddede rızası alınması gereken kişilerin dava açma hakkına sahip olduğu hüküm altına alınmıştır. Aynı kuralları kapsayan eski kanunun 258. maddesi için Esat Şener'in M. Kanun kitabının 484. ve devamındaki sayfalarda yer alan açıklamalara ve yargı kararlarına göre menfaat çatışmasından dolayı bu davada çocuğu asıl ana-baba temsil edemez, kanunun 426. maddesine göre kendisine kayyım atanır.



    B) M. Kanunun 298. maddesine göre çocuklar tanımaya itiraz edebilirler veya 301. maddeye göre baba ile soy bağının kurulması için dava açabilirler.
    301. maddenin karşılığı olan eski kanunun 295. maddesine ilişkin olarak verilen 2.5.1960 tarih ve 5/8 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da (Esat Şener'in M. Kanun kitabının 525. sayfası) belirtildiği gibi ve 301. maddede getirilen "dava ana tarafından açılmışsa kayyıma, kayyım tarafından açılmışsa anaya ihbar edilir" kuralı gereğince ve yine kayyımlığı gerektiren hallerin belirtildiği 426. maddenin 2. fıkrasında yer alan "Bir işte yasal temsilcisinin menfaati ile küçüğün menfaati çatışıyorsa " hükmü gereğince çocuğa bu davalar için kayyım atanması gerekir.



    C) M. Kanunun 345. maddesine göre:



    1- Çocuk ile ana-baba arasında yapılan işlemlerde, ana-babadan birisinin çocuk ile yapacağı sözleşmelerde diğer veli çocuğu temsil edemez, çocuğa kayyım atanır (Y.H.G. Kurulunun4.11.1975 gün ve 2749/1249 sayılı kararı. 80 sayılı Hukuk Dergisi, sayfa: 23).



    2- Ana-baba yararına çocuk ile üçüncü şahıslar arasında yapılacak ve çocuğu borç altına sokacak işlerde, çocuğu atanacak bir kayyım temsil eder ve yapılan işlem daha sonra hakime onaylatılır.
    3- Ana-baba ve çocuğun birlikte hissedar oldukları mallarla ilgili MİRAS TAKSİM, SATIŞ VAADİ, KAT KARŞILIĞI İNŞAAT vs. gibi sözleşmeler yaparken menfaat çatışması olabileceğinden M. K. 345. ve 426/2. maddeleri gereğince çocuğa kayyım atanması gerekir ve yapılan sözleşme daha sonra hakime onaylatılır. Bu tip sözleşmelerin birbirleri arasında yapılması veya üçüncü şahıslarla yapılması durumu değiştirmez yine aynı yöntem izlenir.
    11.6.2002 tarih ve 54 sayılı Birlik yazısının il/ a fıkrasında da belirtildiği gibi bu tip sözleşmeler yapılmayıp ta hissedar oldukları veya miras yoluyla intikal eden taşınır veya taşınmazları başkalarına satarlarsa çocuk ile veliler arasında bir menfaat çatışmasından söz edilemeyeceği için işlemler için kayyım atanmasına ve mahkemeden izin almalarına gerek yoktur.



    D) Şirket kurucuları arasında çocuk ile velileri birlikte bulunuyorsa M. Kanunun 345. ve 426/2. maddeleri gereğince kuruluş işlemleri sırasında çocuğu kayyım temsil eder. Yapılan işlemin daha sonra 345. maddenin son cümlesi gereğince hakime onaylatılması gerekir.



    Velilerin hiçbirisi ortak değil ise şirket kuruluşunda, sonradan ortak olma ve yöneticilik işlemlerinde çocuğu velilerinin temsil etmesi doğaldır ve bu işler için mahkemeden izin alınmasına gerek yoktur.



    Ticaret Bakanlığının 1992/10 sayılı genelgede yer alan görüşüne göre küçükler mümeyyiz olsun veya olmasın şirket yönetiminde yer alamazlar. Ancak 23.1.2002 tarih ve 13 sayılı Birlik yazısında da belirtildiği gibi yasal olarak bunu engelleyici bir hüküm bulunmamaktadır. Hiç birisi ortak değil ise yönetimde çocuğu velilerinin temsil etmesi doğaldır, ancak herhangi birisi ortak ise kuruluştan sonraki işlemlerde ve görev alması halinde yönetimde çocuğu 426. maddeye göre atanmış olan bir kayyım veya 427. maddeye göre atanmış bir yönetim kayyımın temsil etmesi gerekir.



    DEĞİŞİK BİLGİLER :
    A) Küçüklerin şirket kurması veya ortak olması vs. gibi işlemleri için kayyım atanması gereken işlemler bölümüne bakılacak.
    B) Küçükler adına velayeten verilen vekaletnamelerde aksine bir hüküm yoksa yetkiler çocuk ergin olmayla kendiliğinden sona ermez,ergin olan çocuğun vekili azletmesi gerekir (1991/28, 1996/51).