Posts by metin

    Noterlik İşlemlerinden İbrazdan Örnek Vermede Bazı Soru Ve Kuşkular



    Mustafa ENHOŞ
    Sakarya 4. Noteri



    Noterlik İşlemleri Türk Noterlik Hukukunda;
    Düzenleme Şeklinde,
    Onaylama Şeklinde,
    Örnek Verme,
    Diğer işlemler.
    Bölümlerine ayrılarak her biri kendi bölümlerinde ayrı ayrı değerlendirilmiş ve ne şekilde olursa olsun "resmi" sayılmıştır.
    Bu yazıda ibrazdan örnek vermede, meslektaşlarımız arasında var olduğunu gördüğüm, düşünce ve uygulama farklılıklarına yol açan bazı soru ve kuşkular üzerinde durulacaktır. Ancak konu ile ilgili görüş ayrılıklarına cevap verecek bir çalışma ve değerlendirmenin BİRLİĞİMİZCE yapılması gerektiğine inanıyorum.
    ÖRNEK ÇIKARIP VERMEK 1512 sayılı Noterlik Kanununun 60/5 maddesinde Noterlerin görevleri arasında sayılmıştır. 96 ve 98. madde hükümlerine göre de; Noter, ilgilinin getirdiği
    HER ÇEŞİT KAĞIDIN tamamını veya istenilen kısmını "aslındaki şekli korumak şartı ile" yazarak, fotokopi veya benzeri usullerle çıkarıp örneğini vermekle yükümlü tutulmuştur. Tabii ki bu yükümlülüğü yerine getirmek durumunda bulunan ve 162. maddeye göre de bir işin yapamamasından dolayı hukuki sorumluluğu söz konusu olan noterin getirilen her çeşit kağıdın örneğini usulüne uygun olarak çıkarıp vermesi asıldır. Vermemek durumu ise olsa olsa istisna en mümkündür.
    N.K. 53. maddesindeki "Noterler kanunların emredici hükümlerine aykırı hususlarda işlem yapamazlar. Bu hüküm, İMZA ONAYLAMASI yapılan işlemlerin MÜNDERACATI hakkında da uygulanır" Şeklindeki kural ile N.K. 162. maddesindeki ... bir işin yapılmamasından hatalı veya eksik yapılmasından dolayı zarar görmüş olanlara karşı sorumluluk yüklenen hüküm çerçevesinde; Örnek vermede sınır ne olmalıdır? Sorusu karşımıza çıkmaktadır.
    Örnek verme işlemlerinde de örneği çıkarılacak işlemin daha önceden esas ve şekil şartına uygun olarak tanzim edilmiş olması şartı aranacak mıdır? Bu cümleden olarak T. Medeni Kanununun 611. maddesi hükmüne göre haricen tanzim edilmiş ve hukuken hüküm ifade eden geçerli bir miras taksim sözleşmesinin örneği istendiğinde; Noterlik Kanunun 89. maddesindeki düzenleme şeklinde yapılması zorunlu işlemler arasında "mirasın taksimi sözleşmesi" de sayılmaktadır. Bu nedenle şekle uyulmadan yazılan harici miras taksim sözleşmesinin örneğini çıkarıp veremem demek "örnek verme" görev, işlem ve işlevi ile bağdaştırılabilecek midir?
    Eğer bu halde örnek vermenin zorunlu olduğu kabul edilirse ve noter böyle bir örnek işlemini yapmayı reddetmişse, işi yapmamış olmakla sorumlu tutulacaktır. Aksine örneğin verilemeyeceği gerekli ise örnek verme hali de Kanunların emredici hükümlerine uymamak nedeni ile noterin sorumluluğu söz konusu olacaktır.
    Yukarıdaki soruların çoğaltılması mümkündür. Sadece karma nitelikli kat karşılığı inşaat sözleşmesi için tartışma açılırsa cevabımız ne olacaktır? Bilinmektedir ki bu sözleşme ile taşınmazın mülkiyetinin devri taahhüdü tapuda işlem yapılmasını gerektirir. Oysa inşaatın yapımına ilişkin ve inşaatın devamı süresince ödenecek kira bedelleri hakkındaki taahhüt ve edalarda böyle bir durum yoktur. Gerek esas gerekse şekil itibarı ile taşıdığı hükümler, özellikle edanın yerine getirilip getirilmediği hususunda delil olarak kullanılabilecek belge niteliği taşıyacağı kuşku götürmez. Taraflardan bir veya birkaçı birden fazla makamlarda böyle bir belgeyi ispat vasıtası olarak kullanmak amacı ile çoğaltarak örneğini isterlerse bu istemi ret mi edeceğiz, yoksa kabul mü?
    Başlangıçta düzenleme şekline uymaksızın müteahhit ile mal sahibi veya sahiplerince haricen aralarında akdedilen sözleşmenin tasdikli örneğine dayanarak üçüncü kişilere satış vaadi sözleşmesi yolu ile sözleşmeler yapılırda üçüncü kişiye karşı vadini yerine getirmez ise noter sorumlu olabilir gerekçe ve kuşkusu örnek vermemeye haklılık kazandırabilir mi?
    Bu tür ve benzeri konularda meslektaşlarımız ile yapılan değerlendirmelerde olumlu yada olumsuz fikir üretenler ve uygulamayı buna göre yerine getirenlerin azımsanmayacak sayıda olduğu görülmüştür. Anlaşılmaktadır ki uygulama birliği hakim değildir. Şahsen bu konuda örnek verilebilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum. Aksi halde gerek Medeni Kanunun gerekse Borçlar Kanununun bir çok konulardaki akit serbestliğini hem şekil hem de esas bakımdan ortadan kaldırmış oluruz. Aynı zamanda Noterlik Kanununun 89. maddesinin buna ilişkin diğer kanun maddelerini yürürlükten kaldırmış olacağını kabul etmiş oluruz ki buna bizim hakkımız yoktur. Böyle bir sonuç hem hukukun genel kurallarına uygun düşmez hem de yasama ve yargının yetkilerine karışma olur. kaldı ki Noterlik Kanunu ve Yönetmeliği sistematiği içinde, durum değerlendirildiğinde de olumlu cevap verilmesi kaçınılmaz olur sanırım.
    Bir miras taksim sözleşmesinin, bir kat karşılığı inşaat sözleşmesinin veya benzerlerinin noterden tanzimi istenmesi halinde N.K. İKİNCİ BÖLÜMÜ'nü oluşturan 84 ila 89. maddeleri çerçevesinde düzenleme şeklinde işlemin yapılması zorunluluğu vardır. Ancak bundan tamamen ayrı bir durum olan ÖRNEK isteme halinde ise N.K.'nun dördüncü bölümünü oluşturan 94 ila 99. ve özelliklede 96, 97, 98. madde hükümleri çerçevesinde işlem yerine getirilmelidir. Böylece verilen örnek işlemi o işlemin hukuki niteliğini, şeklini, geçerli yada geçersiz olmasını ve de sonuçlarını değiştirmez. Belge ve delil olarak kullanma olanağı verir. Sözgelimi haricen tanzim edilmiş kat karşılığı inşaat sözleşmesini düzenleme şekline sokmaz. Bu sözleşme ile üçüncü kişilere yapılan satış vaadi sonucu hakkına kavuşamayan şahıs, noterin sorumluluğunu isteyemez. Bilinmektedir ki satış vaadinde bulunan kişinin satmayı vaad ettiği taşınmazın sözleşme anında maliki olması şart değildir. Kazanmayı beklediği bir hakkı da buna konu edebilir.
    işte Noter burada çok dikkatli davranmak zorundadır. Sözleşmeyi düzenlerken tarafların özelliklede alıcının yanıltılmasın! Önleyecek açıklamaları yapmak ve işlemi de buna göre sonuçlandırmak durumundadır. Bununla birlikte alıcı da kendisinden beklenen özen ve dikkati gösterecektir. Kendisinin bile bile kabullendiği bir durumdan başkasını sorumlu tutamayacaktır. Aksi, hukuk ve hakkaniyet kurallarına uygun düşmez. Benzetmekte sakınca yoksa noter, düzenleme işlemi yaparken bir mimar-mühendis, örnek işlemini yerine getirirken ise bi, fotoğrafçı gibidir.
    Tekrar esas konuya dönecek olursak noterler, getirilen "HER TÜRLÜ KAĞIDIN" örneğini usulüne uygun olarak çıkartarak ilgilisine verir. Uygulanacak usul, örnek ile ilgili hükümlerde bellidir. Düzenleme şeklin örnek işleminde uygulanması gerekli olmadığı gibi mümkün de değildir. N.K. 53. maddesinin ruhu dahi bunu emreder. Zira noter, kanunların emredici hükümlerine aykırı işlem yapamaz. Örnek işleminin ne şekilde yapılacağı önceden de belirtildiği gibi kanun ve yönetmelikte açık olarak gösterilmiştir. Şekil yönünden sadece buradaki emirlere uyma gereği vardır.
    Ayrıca sözleşmenin gerektirdiği damga pulunun (vergisi) tam olarak yapıştırılıp yapıştırılmadığını aramak kaçınılmazdır. Yine N.K. 53. maddede; "Bu hüküm imza onaylanması yapılan işlemlerin münderecatı hakkında da uygulanır." direktifini vererek örnek işlemlerin münderecatını da 53. madde kapsamı dışında tutmuştur. Bu açıdan bakıldığında noter örneği istenen kağıdın münderecatının yasalara uyup uymadığını da araştırmayacaktır. Daha doğrusu belgenin geçersizliği veya geçerliliğine noter değil yargı karar verecektir. Noter çıkarılacak örneğin belge aslına uygunluğunu araştıracak ve sağlayacaktır. Bununla birlikte içeriği açıkça suç teşkil eden bir belgenin örneğinin istenmesi halinde ise bunu reddedecektir, zira görev nedeniyle öğrenilen bir suçu Adliyeye intikal ettirmek zorunda olan ve kamu görevi ifa eden noter, kamu hukukuna aykırı, suç teşkil eden bir işlemi her ne şekilde olursa olsun yerine getiremez.
    SONUÇ: Az evvel ileri sürdüğüm düşünce ve gerekçelere paralel olarak haricen akdedilmiş ve damga pulu (vergisi) tam olan, içeriği suç tekil etmeyen bir kat karşılığı inşaat sözleşmesi ve benzeri belgelerin ibraz edilerek örneği istenmesi halinde; Bu istem reddedilmeyerek usulüne uygun çıkarılan örneği ilgilisine verilmelidir kanaatini taşımakla birlikte, konunun Türkiye Noterler Birliğince ele alınarak yapılacak çalışma ve değerlendirme sonucuna göre tatbikat birliğinin sağlanmasının kaçınılmaz olduğunu sanıyorum

    ESKİŞEHİR NOTER ODASI HUKUK KOMİSYONU
    İMZA ONAYI BİÇİMLERİ



    1. İmza Onaylaması
    a. Kişiler İçin
    b. Kurumlar İçin



    İmza Beyannamesi (Tescil Talepnamesi)
    a. Kişiler İçin
    b. Kooperatif ve Şirketler İçin



    İmza Sirküleri (Tacirler İçin)
    a. Gerçek Kişiler İçin
    b. Tüzel Kişiler İçin







    TANIMLAR:



    İMZA: Her şeyden önce imza, kişinin kimliğini saptamaya yarayan ve bir irade, bir istek açıklayan bir işaret sayılır. İmza, Soyadı Kanununa göre (2.mad.) isim ve soyadı yazılmak suretiyle atılmalıdır. Gerçek imza, yasaya göre böyledir.



    SİRKÜLER: Genelge, tamim, yazılı çağrı anlamındadır. İngilizce, "circular" dan gelmedir.



    İMZA SİRKÜLERİ: Bir resmi daire veya ticari kuruluşlarda imza atmaya yetkili kimselerin imza örneklerini öncelik sırasına göre içeren imza belgesidir.



    1-İMZA ONAYLAMASI:



    a. Kişiler için: Gerçek kişilerin imza biçimlerini gösteren belgelerdir. Bankalarda, vergi dairelerinde, diğer bazı yerlerde kullanılmak üzere onaylatılır. Bu işlemlerde sadece kimlik tespiti yapılması yeterlidir. Herhangi bir sıfat ve unvan kullanılmaz, dayanak olarak bir belge eklenmez. Olabilecek bazı imza uyuşmazlıklarında imzanın daha iyi incelenebilmesini sağlamak için Adalet Bakanlığının genelgelerine göre, her kağıda yan yana üç imza alınmak suretiyle işlem yapılmalıdır. Bu tür işlemlerde imza sahibinin beyan ettiği bir unvanı ismine eklemek son derece sakıncalıdır. Zira tescil edilmemiş olan bir ticaret unvanını eklemek, hem şaşırtmacaya hem de çoğu zaman haksız rekabete yol açabilecektir.



    b. Kurumlar İçin: Ticari olmayan sosyal kurumların 3. kişilerle ilgili işlemlerinde kullanılmak üzere yapılan imza onaylamalarıdır. Apartman yöneticiliği, ticari olmayan dernekler, ticari olmayan vakıflar, sendika ve sandık gibi kurumların temsilindeki işlemlerde kullanılmak üzere yapılan imza örneklerinin onaylanma biçimidir. Burada temsil edilen sosyal kurumun yasal olup olmadığına ve temsile ilişkin kararlarının kurallara uygun olup olmadığına bakılmalı ve ona göre dayanak eklenmelidir. Uygulamada ise sirküler ile benzerliği olması ve bu konuda Türk Ticaret Kanununda açık bir hükmün de bulunmaması nedeniyle, uygulamada yanlış olarak imza sirküleri veya imza beyannamesi adı altında da yapılmaktadır.



    Ancak TTK18.maddeye göre, ticari işletme işleten dernekler veya kamu kurumları tarafından kurulan ticari işletmeler tacir sayılmasına rağmen; bu işletmeleri kuran tüzel kişiler tacir sayılmazlar. Ticari işletmelerinin kendisi tacir sayılırlar.



    DERNEKLER:



    Tanımı; 4721 sayılı Türk Medeni kanununun dernekleri ilgilendiren kısmının 56.maddesine göre, gerçek veya tüzel en az yedi kişinin kazanç paylaşımı dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip topluluklardır diye tarif edilmektedir.
    Tüzel kişiliğin kazanılması, dernekler kuruluş bildirimlerini, dernek tüzüklerini ve diğer belgelerini, o yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar. (TMK.59) Dernekler, dernek kütüğüne kayıt edilirler. (TMK.mad.60)
    Yönetim Kurulu, derneğin yürütme ve temsil organıdır. Bu görevlerini yasa ve tüzüğüne uygun olarak yürütür. Yönetim Kurulunun sayısı tüzüklerinde belirtilen sayıdadır ancak yasaya göre en az 5 asıl üyeden oluşur. Temsil görevi, yönetim kurulu üyelerinden birine veya tüzüklerinde varsa bir üçüncü kişiye de verilebilir. Bunun için yönetim kurulunun kararı gereklidir.



    Dernek Şubelerinin temsilleri de, aynen merkezlerdeki gibi usullerle çalışır ve yönetilirler.



    Dayanak olarak, Yönetim kurulu kararı, genel kurul kararı, duruma göre dernekler masasından alınacak kayıtlı bir dernek olduğunu gösterir bir yazı veya alındı belgesi eklenebilir. (5253 sayılı yeni Dernekler Yasası, 23.11.2004 tarihinde yürürlüğe girdi.)



    VAKIFLAR



    Tanımı: 4721 sayılı Türk Medeni Yasasının I0I. maddesinde, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal toplulukları olarak tarif edilmektedir. Vakıf kurma, tek taraflı bir işlemdir. Tek taraflı bir irade beyanıdır.



    Kuruluşu, ya resmi bir senetle ya da ölüme bağlı bir tasarrufla kurulur. Gerçek ya da tüzel kişiler tarafından kurulabilir.(TMK. md. 102)



    Vakfın tüzel kişilik kazanması, kurulan vakfın yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanırlar.



    Vakıf senedinde, vakfın amacı ve bu amaç için özgülenen mal ve haklar, vakfın örgütlenme ve yönetim şekli ile yerleşim yeri gösterilmelidir.



    Vakfın bir yönetim organı zorunludur. (TMK. mad.109)



    Dayanak olarak, vakıf senedinin temsille ilgili bölümü, gerekiyorsa karar defteri, duruma göre tescil edildiğini gösterir belge eklenebilir. (2762 sayılı Vakıflar Kanunu)



    APARTMAN YÖNETİMİ:



    Apartman Yöneticisi, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 34. maddesine göre, ana taşınmazın yönetim işlerini yürüten ve kat malikleri kurulu tarafından seçilen kişi veya kurul olarak tarif edilir.



    Yönetim, kat malikleri kendi aralarından veya dışarıdan bir kişiye veya üç kişilik bir kurula da verilebilir. (KMK.34)



    Yönetim, tek kişiye verilmişse "Yönetici",



    Yönetim, bir kurula verilmişse "Yönetim Kurulu" adı verilir.



    Yönetici, yasal yıllık genel kurul toplantısı ile seçilir. Atama 1 yıl için yapılır.



    Yöneticinin görev ve yetkileri, Apartman Yönetim Planında gösterilir. (KMK.35)



    Yönetici, genel yönetim işleri, defter tutma, belgeleri saklama, karar defteri tutma,
    işletme projesi yapma, bakım-onarım, sigorta, para ve avans toplama, tahsilat, borç ödeme, ana taşınmazın yönetimi ile ilgili konularda dava açabilme, icra takibi yapa-bilme, yasal ipotek hakkını kullanabilme, bankada hesap açtırma ve kapatma gibi yetkilere sahiptir. Yönetici, banka hesabını kendi adına ve fakat apartman yöneticisi sıfatıyla hesap açtırmalıdır. (KMK.35)



    Dayanak olarak, yönetim kurulu kararı, gerekiyorsa kat malikleri kurulu kararı eklenir.





    SENDİKA:



    Tanımı, 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 2.mad. göre, işçilerin veya işverenlerin çalışma ilişkilerinde ortak ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için meydana getirdikleri tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar olarak tanımlanır.
    Sendika veya Konfederasyon Tüzel kişiliğini, sendika kurucularının sendika merkezinin bulunduğu ilin valiliğine, sendika tüzüğünü ve diğer belgelerini verme ile birlikte kazanır.



    Sendika genel kurulu toplantısında yöne-tim kurulu belirlenir. Sendika ve sendika yönetim kurulları en az 3,en çok 9 üyeden; konfederasyonların yönetim kurulu ise en az 5, en çok 29üyeden oluşur.



    Yönetim Kurulu kendi arasında toplanarak, Konfederasyonu, sendikayı veya sendika şubesinin temsili için bir veya birkaçı üyesine temsil yetkisi verir. (SK. Md.16)



    Sendikaların, toplu iş sözleşmesi akdetmek, yargı organlarına başvurmak, kendilerini ilgilendiren konularda davacı-davalı olmak, grev ve lokavt kararları almak, faaliyetleri ile ilgili taşınır-taşınmaz mal satın almak, bankalara para yatırıp-çekmek, giderleri ödeyip alacakları tahsil etmek, sosyal faaliyetlerde bulunmak gibi tüzüklerinde yazılı görevleri yaparlar.



    Dayanak olarak, yönetim kurulu kararı, genel kurul kararı, gerekiyorsa mülki amirlikten alındı belgesi eklenebilir.



    SANDIK:



    Demeklerin kendi üyelerine yönelik olarak yiyecek-giyecek gibi zorunlu ihtiyaçlarını kısa vadeli krediler vererek karşılamak üzere kurdukları yan kuruluşlardır.



    Bunların tüzel kişilikleri yoktur (Dern.Kan mad.72)



    Sandıklarla ilgili bilgiler Dernekler Yasasında bulunabilir.



    Sandık kurulması için, dernek genel kurulunda bir karar alınmalı ve bu konuda tüzüklerinde açık bir hüküm olmalıdır.



    Sandıkların da ayrıca bir genel kurulu, yönetim kurulu ve denetim kurulu bulunur, (md.75) Sandık yönergesinin mülki idare amirliğine bildirilmesinden 6 ay içinde sandık genel kurulu toplanmalı ve organlarını oluşturmalıdır. Bu aşamaya kadar sandığı dernek yönetim kurulu temsil eder.



    Sandık yönetim kurulu; dernek yönetim kurulu tarafından verilecek yetkiye dayanarak sandığa izafeten her türlü hukuki tasarrufta bulunabilir, (md.78)





    OKUL AİLE BİRLİKLERİ:





    1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununa dayanılarak hazırlanan MEB Okul-Aile Birliği Yönetmeliğine göre oluşturulan ve tüzel kişiliği bulunmayan birliklerdir.



    Amacı, okul ile bu okula giden öğrencilerin aileleri arasında, öğrencilerin eğitim gerek-sinmelerine ve genel sorunlarının giderilmesine maddi-manevi katkılar yaparak okul ile aile arasında bir bağ ve uyum oluşturmaya çalışırlar.





    Okul-Aile Birlikleri, bağış kabul etmeye ve gelir getirici sosyal etkinliklerde bulunmaya yetkilidir.



    Okul-Aile Birlikleri, ilgili okulda öğrenim gören öğrencilerin velileri ile o okulda görev yapan öğretmenlerden oluşur. Buna "genel kurul" denir



    Tüm üyelerden oluşan genel kurul ile bu genel kurul üyeleri tarafından seçilerek olu-şan Yönetim Kurulu Okul-Aile Birliğinin yetkili organıdır.



    Okul-Aile Birlikleri bir araya gelerek belli okul gruplarını kapsayacak biçimde "Okul-Aile Birlikleri Federasyonları" oluşturabilirler Okul-Aile Birliklerinin ve Federasyonların çalışmaları bakanlığın gözetimi ve denetimi altında yapılır.



    Okul-Aile Birliğinin Yönetim Kurulu,



    genel kurul tarafından seçilen 5 asil ve 5 yedek, doğal yönetim kurulu üyesi sayılan okul müdürü ve öğretmenler kurulu tarafından seçilen bir öğretmenden oluşur. Yönetim Kurulu kendi arasında toplanarak bir başkan, bir başkan yardımcısı ve bir yazman seçer. (Yön.mad.



    1) Karar Defterleri vardır.
    Okul-Aile Birliği Başkanı birliğin temsilci-sidir.
    Dayanak olarak, karar defterinden yönetim kurulu kararı eklenir.





    2- İMZA BEYANNAMESİ:



    İmza Beyannamesi, ticaret siciline kayıt olacak gerçek kişilerle ticaret şirketlerini tem-silen imzaya yetkili olanların ticaret sicilinde tescil edilmek için yapacakları işlemdir.
    Diğer adı tescil talepnamesidir.



    Türk Ticaret Kanunu ve Ticaret Sicili Nizamnamesine göre tacir olan gerçek kişiler ve ticaret şirketleri ticaret siciline kayıt olmak zorundadırlar.



    Ticaret siciline kayıt için yapılacak olan bu başvurularda tescil talebinde bulunan kimselerin her kağıtta üçer tane imzalarının olması ve noterden onaylanması gereklidir.



    Bu tür işlemlerde sadece imza sahibinin kimliği ile onay yapılır ve dayanak eklenmez. Böylece beyannamede geçen isim, unvan ve temsil yetkisi ticaret sicilinde tescil ve ilan edilecektir.





    a. Kişiler İçin İmza Beyannamesi: TK 42/2 göre, gerçek kişi tacir, ticaret unvanının altına atacağı örnek imzalarını, bu unvan altındaki ticari faaliyetinden doğan işler için kullanacağını beyan ile imzasının onayını yaptırır.



    Yani sirküler niteliğinde değildir. Böylece her gerçek kişi tacir, adını-soyadını, adresini, iş adresini, ticaret unvanını, yapacağı işin konusunu, işe başlama tarihini ticaret siciline tescil ve ilanını Yaptırmakla görevlidir.



    Bu bilgileri ve imza örneklerini içeren tescil talepnamesi ile birlikte sicil memurluğuna başvuruda bulunur. Dayanak eklenmez, kimlik tespiti ile yetinilir.





    b. Kooperatif ve Şirketler İçin İmza Beyannamesi: Kooperatif ve şirket yetkilisi kişilerin imzalarının ticaret siciline onayı için yapılan işlemdir.





    Ticaret siciline tescil için başvuru niteliğindedir. Buradaki amaç, ilgi linin imza biçimini saptamaktır. Ana sözleşmeleri noterden onaylanmış olsa bile henüz kuruluşu tescil edilmemiş olabileceğinden, öncelikle tescil talepnamesi yapılmalıdır.



    Çünkü henüz tüzel kişilik kazanmamış bir kuruluş için imza sirküleri yapmış olma tehlikesi her zaman vardır. (TTK.42/2 )



    Örneğin kolektif ve adi komandit şirketlerde, şirket adına imzaya yetkili olan kişiler ana sözleşmede belirlenebilmekte; limitet şirketlerde ilk müdür veya müdürler, anonim şirketlerde ise ilk yönetim kurulu üyeleri şirket ana sözleşmesine konulan geçici bir madde ile tespit olunabilmektedir. Kooperatifler için de durum aynıdır. O halde çoğu zaman şirket sözleşmesinin onaylandığı anda, şirket adına imzaya yetkili olacak kişiler de bellidir.





    Dikkat edilmesi gereken konu, ancak henüz ana sözleşmeleri ticaret siciline tescil edilmediğinden tüzel kişilik kazanmayan kuruluşlara imza sirküleri yapmak yasalara aykırıdır. Bu aşamada imza beyannamesi yapılacaktır. Ancak bunu yaparken de sirküler anlamı çıkarılabilecek bir belge de düzenlenmemelidir.





    Örneğin, yetkililere imza yetkisini veren ana sözleşme hükmü dayanak alınmayacak, imza beyannamesinde yetkililerin şirketi ne şekilde temsil edecekleri belirtilmeyecektir.



    Zira yapılan imza beyannamesi işleminin amacı, yalnızca imza yetkililerinin imza biçimlerinin ticaret sicili dosyasında bulunmasını sağlamaktır.





    Hatta beyannamenin sağ üst köşesine 'bu belge imzaların ticaret siciline tescilini sağlamak için olup, sirküler niteliğinde değildir" diye yazmak daha sağlıklı olacaktır.



    Yine aynı şekilde, şirketler ve kooperatiflerde görev süreleri dolan yöneticilerin yerlerine yenileri seçildiğinde de, yeni yöneticiler için imza beyannamesi düzenlemek gerekmekte-zira yetkililerin ticaret siciline tescili zorunludur- imza beyannamesi ile birlikte ayrıca noterden onaylanan karar örneği tescil için ticaret siciline verilmektedir. Böylelikle imza sirkülerinin kesin olarak, şirketin tescilinden sonra yapılması esastır.





    Ayrıca tacir olan tüzel kişilerin veya tacir sıfatını kazanması mümkün olmayan devlet, vilayet, belediye ve kamu yararına kurulmuş dernek gibi tüzel kişilere ait işletmelerin
    unvanlarının tescilinde, bu işletmeler adına imzaya yetkili kimselerin ve tacir olan dernek temsilcilerinin imzaları da, noterden onaylanır ve ticaret siciline tescil için istekte bulunulur.





    Ticaret Sicil Nizamnamesinin 21/2 maddesi gereğince, notere onaylatılacak imzaların en az üç defa atılmış olması gerekir. Bu nedenle imzalar, yan yana üç kez artırılmalıdır.



    Tacir olan tüzel kişilerin veya tacir olmayan kurumların ticari işletmelerine ait imza sirkülerleri, aynen normal sirküler prosedürü izlenerek yapılmalıdır.





    3- İMZA SİRKÜLERİ:



    İmza sirküleri, hem imza örneğini ve hem de imza sahibinin ya da tüzel kişi adına imza kullanacakların yetkilerini ve tasarruflarını belirleyen bir belgedir.



    a) Kişiler için:



    Kişinin adı-soyadı ve unvanı ile kullanılmak üzere sirküler düzenlenir, imza beyannamesinden değişik olarak burada tacir olan gerçek kişiler için imza sirküleri yapılmaktadır. Burada önemli olan unsur ticaret unvanıdır.





    T.T.K.'nun 42/2 maddesi 'her tacir kullanacağı ticaret unvanını ve bunun altına ata-cağı imzayı notere tasdik ettirdikten sonra sicil memuruna tevdi etmeye mecburdur, -demektedir. O halde bir ticaret unvanının kullanılması onun ticaret siciline tescil edilmesine bağlıdır. Yani bir kimse Ticaret Siciline tescil ettirmediği bir unvanı kullanamaz. Aksine bir hareket notere sorumluluk yükler.



    Örneğin, Ahmet SOYCAN isimli kişi ticaret unvanının Mert Ticaret olduğunu beyan ederek bir imza sirküleri yaptırmak istediğinde, bu unvanını tescil ettirdiğini kanıtlayamazsa, sirkülerde bu unvana kesin olarak yer vermemelidir.



    Zira bu işlem, firmaya bankadan gelen paraları, bu firma ile hiç ilgisi olmayan bir kişinin alması sonucunu doğurabilir.



    Bu işlemlerde kimlik tespitinin yanında, ticaret unvanının tescil edildiğini gösteren ticaret sicili gazetesi veya sicil memurluğundan alınan tescil belgesi dayanak olarak eklenmelidir.



    b) Şirketler İçin:



    1- ANONİM ŞİRKETLER:



    Anonim Şirketlerde temsil yetkisi yönetim kurulundadır. Yönetim Kurulunca aksine bir karar alınmamışsa Türk Ticaret Kanunu'nun 321.maddesi gereği "Anonim Şirket adına tanzim edilecek evrakın muteber olması için aksine esas mukavelede hüküm olmadıkça temsile salahiyeti olanlardan ikisinin imzası kafidir." Buna göre Anonim Şirketlerde temsil genel anlamda iki imza ile olmaktadır.





    Anonim Şirketlerde ilk yönetim kurulu ana sözleşmede belirtilmiş olup karar olmasa dahi yönetim kurulunun tamamının katılımı ile idare, temsil ve ilzam ile ilgili açık hüküm var ve yetkililerde belirlenmiş ise ana sözleşmenin tescil edilmiş olması kaydıyla sirküler yapılması mümkündür. Daha sonraki dönemlerde ise ana sözleşme ile beraber Genel Kurul ve Yönetim Kurulu kararı gereklidir, imza sirküleri tanzim edilirken Ana Sözleşme Genel Kurul kararı ve Yönetim Kurulu kararı müstenit olarak alınmalıdır.





    Aynı şekilde ana sözleşmenin genel kurul kararının ve yönetim kurulu kararının ticaret siciline tescili şarttır. Ticaret sicil gazetesinde ilanın belli süre alması nedeniyle bunların ilan edilmek üzere tescil edildiklerine dair bir şerhte yeterli olur. (İlanı Derdesttir gibi.)





    Türk Ticaret Kanunun 314. maddesine göre Anonim şirketlerde yönetim kurulu üyelerinin ana sözleşmede daha kısa bir süre yok ise en çok üç yıl için seçilebileceği, belirtildiğinden imza sirküleri yapılırken bu süreye dikkat etmek gerekir. Türkiye Noterler Birliği'nin bununla ilgili 1993/12 numaralı genelgesinde; Anonim Şirketlerde Yönetim Kurulu Üyelerinin imza sirkülerinde görev süresinin belirtilmemesi ve şirket Ana Sözleşmesi ile de genel bir hüküm bulunmaması hallerinde görev süresinin üç yıl olarak kabulünün uygun olacağı açıklanmıştır.





    Bu süre Ana Sözleşme ile kısaltılabilir ancak uzatılmaları kanunen mümkün değildir. Bu sürelerin başlangıç tarihleri Genel Kurul tarihidir.





    Anonim şirkette temsilin en az iki imza ile olması ana kural olup bir imza ile sirküler yapılabilmesi için ana sözleşmede bu yönde bir hüküm bulunması gereklidir. TNB 1995/15 sayılı genelge.



    İlgi sayılı genelgeye göre Anonim Şirketlerde bir imza ile temsile yetki verilmesi istendiğinde, şirket Ana Sözleşmesinin istenmesi ve Ana Sözleşmenin bu konuda yetki veren maddesinin işleme mutlak suretle eklenmesi gerekir, imza sirküleri yapılırken Yönetim Kurulunca alınacak kararların Ana Sözleşmeye uygun olması gerekmektedir. Ana Sözleşmede en az iki kişinin birlikte şirketi temsil edeceği belirtilmişse bir kişiye münferit imza yetkisi veren Yönetim Kurulu Kararı tescil edilmiş olsa dahi sirküler yapılması için yeterli sayılamaz.





    Eski Yönetim Kurulu Üyeleri yeniden seçilirse tekrar imza sirkülerinin çıkarılması, tescil ve ilanı gerekir. Ana sözleşmede ibra edilmeyen Yönetim Kurulu Üyelerinin yeniden seçilemeyeceği kararlaştırılmış olabilir. Y.11. HD.13.09.1979, 3746/3901 Temsile yetkili kılınan ortaklık temsilcileri eski temsilciler olsa bile tescil sırasında yeniden tescil harcı alınır. Y.11.HD.18.05.1991, 2529/2472



    İmza sirkülerindeki imzaların noter huzurunda ve imzaların en az üç kez atılmış olması şarttır.



    Anonim ve limited şirket şubelerinin ayrı bir tüzel kişiliği bulunmadığından işlemlerinden doğan hak ve borçları merkeze aittir. Bu nedenle kural olarak bağlı bulundukları şirketi temsil edemezler. Ancak T. Ticaret Kanunu'nun 317, 319 ve 540. maddeleri itibarıyla ortaklardan birine ya da dışarıdan bir kimseye temsil yetkisi verilebilmesi mümkün olduğundan "şirket ana sözleşmesinde şubenin organ olduğu, şirketi temsil ve ilzam yetkisi bulunduğu belirtilmişse, tüzel kişiliği temsil etmesinde ve borç iltizam etmesinde" hukukî sakınca olmadığı kabul edilmelidir.





    Sanayi ve ticaret Bakanlığı İç Ticaret Genel Müdürlüğü'nün 16.8.1999 tarih ve 7166 sayılı yazılarındaki açıklamalar doğrultusunda; Şubelerin, bulundukları yerin ticaret siciline
    tescil ve ilân edilmeleri T. Ticaret Kanunu'nun 42, 50 ve Ticaret Sicili Tüzüğü'nün 52, 53, 54, 55. maddelerinde belirtilmiştir. Buna göre şube tescil talep dilekçesinin şirketi idare ve temsil ile mükellef bulunanlarca imzalanması ve şubeye temsilci tayin hakkında bir karar verilmesi öngörülmektedir. Bu karar anonim şirketlerde yönetim kurulunca, limited şirketlerde ortaklar kurulunca alınmaktadır. Buna göre şubelerin tescilinde Ticaret Sicili Tüzüğü'nde sayılan vesikalar yeterli olup, ayrıca şirket ana sözleşmesinde şubenin şirket organı olduğunun belirtilmesine gerek olmadığı mütalâa edilmektedir. (TNB 2003/19 sayılı genelge)



    İmza sirküleri tescilden önce çıkarılamaz, ama ilandan önce çıkarılabilir.



    2- LİMİTED ŞİRKET:



    TANIMI:



    iki veya daha fazla gerçek veya hükmi şahıs tarafından bir ticaret unvanı altında kurulup ortakların sorumluluğu koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile sınırlı ve esas sermayesi muayyen olan şirket limited şirkettir. (TTK. Md. 503) Ortak sayısı ikiden az ve elliden çok olamaz. (TTK. Md. 504/)



    ORGANLARI:



    1. Ortaklar Genel Kurulu: TTK Md 536'ya göre, Limited Şirket genel kurulu tüm ortakların davet edilmesinin zorunlu olduğu ve tümünün katılabildiği en yüksek irade ve karar organıdır Genel Kurul şirket ana sözleşmesini değiştirmeye, MÜDÜR TAYİN VE AZİL ETMEYE, kar ve zarar hesabını ve bilançoyu onaylamak gibi devri mümkün olmayan -hak ve yetkilere sahiptir.





    Genel kurulun toplanıp karar alma şekli, ortak sayısının yirmiden az ya da fazla olmasına göre değişmektedir. Ortak sayısı yirmiden fazla olan limited şirketlerde karar alınabilmesi için genel kurulun toplanması gerekli iken, ortak sayısı yirmiden az ise kararlar ortakların yazılı beyanları ile de verilebilir.





    Ortakların Oy Hakkı: T.T.K. Md. 537'ye göre, limited şirket ana sözleşmesinde aksine bir hüküm yoksa her ortağın oy hakkı koyduğu sermaye miktarına göre hesaplanır. Her yirmi beş YTL bir oy hakkı verir.



    2. Müdürler: Aksi kararlaştırılmış olmadıkça Limited şirket ortakları hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini idareye ve şirketi temsile mezun ve mecburdurlar. Şirket ana sözleşmesi ile veya umumi heyet (ortaklar kurulu) kararı ile şirketin idare ve temsili ortaklardan bir veya birkaçına bırakabilir. (TTK. Md.540)



    Limited şirket ana sözleşmesi veya ortaklar kurulu kararı ile şirketin idare ve temsili ortak olmayan kimselere de bırakılabilir. (TTK. Md.541)
    Müdürlük Sıfatının Kazanılması:



    1- Yasal Olarak Kazanma: Limited şirket kurucu ortakları, ana sözleşme veya ortaklar kurulu kararı ile içlerinden veya dışarıdan kişi yada kişileri müdür olarak atamamışlarsa, kurucu ortaklar hep birlikte müdür sıfatı ile şirketi temsil ve ilzam etmeye ve şirketi idareye yetkili ve zorunludurlar. (TTK. Md. 540)





    2- Ana Sözleşme ile Kazanma: Limited şirket ana sözleşmesi ile ortaklardan biri veya birkaçı müdür olarak atanabilir. Limited şirkete müdür olabilmek için T.T.K. Md. 541 'e göre ortak olmak zorunlu olmadığından, ana sözleşme ile ortak olmayan kişi ya da kişilerde müdür olarak atanabilir. Ortak olmayan müdürlerin yetki ve sorumlulukları ortak olan müdürlerinki gibidir.





    3- Genel Kurul (Ortaklar Kuruluk Kararı ile Kazanma: Şirket ana sözleşmesi ile müdür tayin edilmemişse, müdürler genel kurul kararı ile de atanabilirler. Genel kurul, müdür ya da müdürleri ortaklar içinden veya ortak olmayan kişilerden seçebilir.



    Müdürlerin Temsil Yetkisi Kapsamı:



    T.T.K. Md.542'ye göre, müdürlerin haiz oldukları temsil yetkilerinin içeriği ve sınırları hakkında, anonim şirketlerin yönetim kuruluna dair olan T.T.K. 321 madde hükmü tatbik olunur.



    Buna Göre;



    1- Limited Şirket Müdürü, şirketin amaç ve işletme konusu içine giren her türlü işleri ve hukuki işlemleri şirket adına yapmak ve şirket unvanını kullanmak hakkına sahiptir.





    2- Limited şirket müdürlerinin yetkileri belirli istisnai haller dışında sınırlandırılamaz, hatta sınırlandırılsa bile iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Sınırlama, tescil ve ilan edilmek kaydıyla, temsil yetkisinin sadece merkezin veya bir şubenin işlerine hasrolunduğuna veya müştereken kullanılmasına dair olabilir. (TTK. Md. 542/1-Md.321)





    3- Limited Şirket Müdürlerinin yaptıkları işlemlerin şirket sözleşmesine veya genel kurul kararlarına aykırı olması halinde, iyi niyetli kişiler o işlemler nedeni ile şirkete başvurabilirler. Şirket, söz konusu işlemlerin sonuçlarını yerine getirdikten sonra, işlemi yapan müdüre rücu edebilir.



    Yalnız, şirket ana sözleşmesi ve şirket ortaklar kurulu kararları Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan olduğunda üçüncü şahıslar iyi niyet iddiasında bulunamazlar.



    Müdürün, Müdürlük Görevinin Başlaması Zamanı:



    Limited şirket Müdürü, ana sözleşme ile belirlenebilir veya daha sonra ortaklar kurulu kararı ile seçilebilirler. Daha sonra tescil ve ilan olunur. Bu durumlarda müdürlerin görevleri hangi tarihte başlar; Seçildikleri zaman mı; Ticaret Siciline tescil edildikleri zaman mı; Yoksa Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde seçildiklerine dair kararın ilanı
    zamanında mı? (aynı durum anonim şirket içinde geçerlidir.) Bu sorunun cevabı biz noterler için çok önemlidir. Zira imza sirkülerine yetkinin süresini yani başlangıcını ve bitimini doğru olarak yazmak zorundayız. Yetkinin başlangıç anına dair T.T.K.'unda açık bir hüküm yoktur.





    Komisyonumuzca müdür veya müdürlerin yetkileri seçildikleri anda başlamaktadır. Yalnız şirket ana sözleşmesi içinde atanan müdürün yetkisi limited şirketin tüzel kişilik kazandığı anda başlamaktadır. Müdürün (anonim şirkette yönetim kurulunun) yet-kilerinin tescil ve/veya ilan ile başlayacağı kanunen kabul edilmiş olsaydı TTK. Md. 321/2'nin düzenlenmesine gerek yoktu.



    T.T.K. md. 32'ye göre, kanunda aksine hüküm olmadıkça, tescili talep müddeti on beş gündür. Ticaret Sicili Memurluğunun yetki çerçevesi dışında oturanlar için bu süre bir aydır. Müdürün seçildiği tarih ile sicile tescil tarihi arasında geçecek zaman içinde şirket tüzel kişiliği idarecisiz mi kalacaktır?
    Bu nedenlerle müdürlük sıfatı seçildiği anda başlamaktadır. Noterler açısından bunun önemi şuradadır;





    İmza Sirküleri Yapılırken:



    1- Müdür ana sözleşme ile atanmışsa müdürün yetki süresi ve sirkülerin süresi
    (şirketin tescil tarihi olan tarihinden itibaren yıldır) şeklinde ibare yazılmalıdır. Zira şirket tescil ile tüzel kişilik kazanmıştır.



    2- Müdür, ortaklar kurulu kararı ile atanmışsa yetki süresi ve sirkülerin süresi için (seçildiği tarihinden itibaren yıldır) şeklinde ibare yazılmalıdır.



    Aksi halde müdürün yetki süresi hususunda tescilden itibaren veya ilandan itibaren yıl veya sirküler metnine doğrudan yıl yazılırsa, kararların TTK. Md. 32'ye göre 15 gün sonra tescil edilebileceği veya ilgililerin tescile daha da geç gidebilecekleri veya tescil zamanında yapılsa bile ilanının yapılmasının zaman alabileceği için müdüre verilmeyen yetki zamanını vermiş oluruz.





    Limited Şirket İmza Sirküleri Yapımında Noterin Görevleri Ve İsteyeceği Belgeler



    1. Noterliğe limited şirket imza sirküsü tanzim ettirmek için gelen şirket müdürü
    ne önce ticaret siciline tescil için imza beyannamesi düzenlenir. (TTK. Md.42,





    Ticaret Sicili Tüzüğü md.21) Bu imza beyannamesinde kişi ya da kişilerin şirket yetkili kurullarının ataması gereği şirket müdürü olduğu belirtilir ve her nüshaya üçer imzası attırılır. Bu imza beyannamesine dayanak yazılmaz ve eklenmez.





    Beyannamenin metninde yetkililerin şirketi ne şekilde temsil edecekleri belirtilmez.
    Ayrıca sirküler intibaını önlemek için T.N.B. 1984/41 sayılı genelgesi gereği imza beyannamesinin sağ üst köşesine (BU BEYANNAME İMZALARIN TİCARET SİCİLİNE TESCİLİNİ SAĞLAMAK AMACI İLE ONAYLANMIŞ OLUP SİRKÜLER NİTELİĞİNDE DEĞİLDİR) ibaresinin yazılması gereklidir.





    2. Şirket ortaklar kurulunun müdür tayini kararının onaylı örnekleri çıkarılır, ilgililer, noter onaylı tescil imza beyanını, müdür atama kararını ve ticaret sicili memurluğunun isteyeceği diğer belgeleri ibraz eder ve ticaret sicili memurluğu belgeleri teslim alarak, kanuna ve şirket ana sözleşmesine aykırılık yoksa müdür atama kararını tescil eder ve ilgiliye bu hususta bir yazı verir.





    Sirküler Tanziminde Notere Gerekli Olan Belgeler



    A- Müdür Tayinin Ana Sözleşme Metninde Yapılması:



    Bu durumda ana sözleşme ticaret sicili memurluğunda tescil edilmişse ve bu husus
    ticaret sicili memurluğu yazısı ile belgelenmişse, dayanak olarak başka belge aramaya gerek olmadan sirküler çıkarılır. Yine aynı ana sözleşme Türk Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilmişse, bu ticaret sicili gazetesi de dayanak gösterilerek sirküler çıkarılabilir. Sirküler metnine işbu ana sözleşmenin ve ticaret sicili gazetesinin ve tescil yazısının ilgili kısımlarının fotokopileri eklenir.





    B- Müdür Tayini Şirketin Kuruluşundan Tüzel Kişilik Kazanmasından Sonra Ortaklar Kurulunca Yapılması:





    Ortaklar kurulunun müdür tayini kararının onaylı örneği olan ticaret sicili memurluğu, bu kararın arka sahifesine veya vereceği ayrı bir belge ile işbu ortaklar kurulu kararının tescil edildiğine dair yazı verir. Ticaret Sicilinin işbu yazısında tescilin hangi tarihte yapıldığı da belirtilir.



    Noter limited şirket imza sirkülerine, müdür atama kararını, şirket ana sözleşmesinin ilgili maddelerini ve ticaret sicili memurluğunun müdür tayini kararının tescil edildiğine dair verdiği yazıyı dayanak olarak yazar ve metinlerinin fotokopilerini sirkülere eklemesi gerekir.



    Noter, Ortaklar Kurulu kararının şirket ana sözleşmesine uygun olup olmadığına bakmak zorundadır. Bu nedenle, tescil edilmiş ortaklar kurulu kararı yanında şirket ana sözleşmesinin şirketin temsil ve idare maddesini dayanak olarak yazmak zorundadır. Ortaklar kurulu kararı şirket ana sözleşmesine aykırı ise sirkülerin yapılmayacağı tabiidir.



    Sirküler Metni:



    Sirküler metni de ana sözleşme ve tescil edilmiş karar metnine uygun olması gereklidir.



    KOLLEKTİF ŞİRKETLER:



    TTK.160.Md göre Şirket ana sözleşmesinde bellidir.



    Kolektif şirketlerde tek dayanak ticaret siciline tescil edilmiş ana sözleşme olmalıdır. Bu şirketlerde temsil ortaklara aittir. Ancak ana sözleşmede TTK.155.Md. göre ortakları münferit mi yoksa müştereken mi yetkili oldukları belirtilmelidir.Temsil için yasada bir süre öngörülmemiştir. Ancak sözleşme ile süre konulabilir.



    KOMANDİT ŞİRKETLER:



    TTK.257.Md. göre idare ve temsil yetkisi Komandite ortağa aittir.
    Bilindiği gibi komandit şirketler adi komandit şirket ve eshamlı komandit şirket olarak iki çeşittir. Her ikisinde de ortaklar gerçek kişi olup, sorumlulukları sınırsız olan komandite ortaklar şirketi temsil edebilir. Komanditte ortağın temsil yetkisi yoktur. Temsil yetkisi kolektif şirketlerdeki gibi kullanılır, süre söz konusu değildir. Ancak ana sözleşmede sınırlar konabilir.



    BANKALAR:



    Banka ilgilileri noterden tasdikli imza sirküleri veya ticaret sicil memurluğunun yetki belgesi ibrazı ile noterliklerde işlemlerini yaptırabilirler. (TNB. 1991/66 -1998/35 no' lu genelgeler.)





    KOOPERATİFLER:





    1163 Sayılı kanuna göre kooperatifleri en çok 4 yıl için seçilen yönetim kurulu temsil eder. Yetkilerin tespiti için kooperatif ana sözleşmesi ile yönetim kurulu kararlarına ve bunların ticaret siciline kayıtlı olup olmadığına bakmak gerekir. Ana sözleşme esas alınarak yönetim kurulunca belli kişilere yetki verilebileceği gibi hariçten kimselere de müdür sıfatı ile de yetki verilebilir. Bütün bunların ana sözleşmede yazılı olması gerekir.



    KAYNAK:



    GENELGELER:



    1980/02, Taahhüt altındaki imza sirkülerinin noterden onaylı olması gerektiği hk
    1980/24, imza onaylaması, beyanname ve sirküler tarifleri hk. 1984/41, Aynı konuda 1984/52, Aynı konuda 1988/42, Fotokopi ile örnek çıkarıldığında asıl harç alınacağı hk. 1988/74, Yetki sürelerinin belirlenmesi hk. 1989/40, İmza onaylaması,beyanname ve sirküler tarifleri hk. 1989/89, Aynı konuda 1991/54, Aynı konuda 1991/66, Banka yöneticilerinin sirküler veya tic.sicilinden onaylı yetki belgesi hk. 1992/25, A.Ş.lerde süre yoksa 1 yıl; görev süresinin başlangıcı şirket için gen. kurul; 3.şahıslar için tescil ve ilan tarihi olacağı hk. 1993/12, A.Ş.lerde yetki süresi yoksa, 3 yıl olacağı hk.
    1993/51, Şubelerin temsil yetkisi hk. 1995/15, AŞ.lerde tek kişiye imza yetkisi verilmişse, ana sözleşmenin sirkülere ekleneceği, böyle bir madde yoksa iki kişinin yetkili olacağı hk.
    1995/51, İmza sirküleri ve yetki belgesi hk. 1995/76, Şubelerin yetkilerinin, şube işlemleri ile sınırlı olacağı k. 1995/77, KİT.lerdeki yetkililerin yetkilerinin tescil ve ilanı hk.
    1997/77, Ltd. Şirket I erde imza sirküleri ve ekleri hk.
    1998/35, Banka yetkililerinin imza sirk. ve yetki belgeleri hk. 1999/25, AŞ.lerde yetki süresi hk. 1999/38, Şubelerin temsil yetkileri hk. 2003/19, imza sirküleri hakkında genel bilgiler



    TNB DERGİLERİ:



    1989/64, Noterliklerde imza beyannamesi
    ve sirküler tanzimi
    1990/65, İmza Sirküleri
    1992/76, imza onayı, imza beyannamesi,
    imza sirküleri
    1997/96, imza sirküleri



    Kaynak: Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi• Mayıs 2007 • Sayı 134

    VELAYET ALTINDAKİ ÇOCUKLARIN MALLARI HAKKINDA ANA BABANIN TASARRUFU
    Yrd. Doç. Dr. Aydın USTA



    1. Giriş



    Velayet kurumu, küçüklerin veya bazı durumlarda ergin kısıtlı çocukların kişiliklerinin ve mallarının korunması ile onların temsili konusunda ana babanın sahip oldukları hak ve yükümlülüklerin tümünü ifade eder. Velayet, ana baba olmanın doğal sonucudur. Velayet hakkı, ana babanın, kişilik haklarının bir parçasıdır ve ayrıca sıkı biçimde kişiliklerine bağlıdır. Bu nedenle velayet hakkı başkalarına devredilemez, bu haktan vazgeçilemez, anlaşmayla ortadan kaldırılamaz(Zevkliler ve Havutçu,2003:314).
    Velayet, ana babaya tanıdığı haklar yanında, yükümlülükler de yükler. Ana baba çocuğun kişiliği ve malları üzerinde bir takım yetkilere, fakat aynı zamanda bazı ödevlere de sahiptirler.





    Yasa koyucu velayet hakkını kullandıkları süre içinde ana babaya bu malların yönetiminden dolayı kimseye hesap ve güvence verme yükümlülüğü öngörmemiştir. Sadece ana babanın yükümlülüklerini yerine getirmedikleri durumlarda hâkim müdahale edebilmektedir (Özmen,2005:23).



    Ayrıca çocuğu temsil etme yönünden de velayet, bir yasal temsilcilik çeşidi olarak kabul edilmektedir.



    2. Velayete Sahip Olanlar
    Velayete sahip olma hak ve ödevi evlilik birliğinin olup olmamasına göre el değiştirebilmektedir. Bu çerçevede ana baba evli ise evlilik devam ettiği sürece ana baba velayeti birlikte kullanırlar (m.336). Ancak çocuğun mallarının durumuna göre bu hak ana babanın biri tarafından tek başına da kullanılabilir. Bunlardan birinin malların yönetiminde ihmali saptanmışsa yargıç yönetim hakkını ondan alarak diğer eşe verebilir(Özmen,2005:23).



    Evlilik birliği devam etmekle birlikte ortak hayata son verilmişse veya ayrılık hali gerçekleşmişse, yargıç velayeti eşlerden birine verebilir (Zevkliler ve Havutçu,2003:314).
    Ana babadan birinin ölümü halinde velayet sağ kalana, boşanmada ise yargıç tarafından çocuğun bırakıldığı tarafa aittir (m.336/III).





    Boşanma sonucu velayet hakkı kendisine verilen anne veya baba Sulh Hâkimine çocuğun mallarını ve gelirlerini gösterir bir defter sunmaya zorunludur (Özmen,2005:24).
    Ana baba evli değilse velayet anaya aittir (337/1). Babayla çocuk arasında tanıma veya babalık davası ile soybağı kurulmuş olsa bile, ana baba evli olmadığı sürece yani evlilik birliği gerçekleşmediği sürece velayet hakkı anadadır (m.3 3 7).





    -2-Ancak ananın küçük veya kısıtlı olması ya da velayetin anadan alınması halinde, yargıç çocuğun yararına göre velayeti babaya verebilir veya çocuğa vasi atama yoluna gidebilir (Zevkliler ve Havutçu,2003:315).





    Evlatlık ilişkisi de doğal kan bağına dayanmamakla birlikte, velayet hakkını doğurmaktadır. Bu bakımdan evlatlık da yasa gereği evlat edinenin velayeti altındadır (m.314).



    3. Çocuğun Mallarının Yönetimi



    Velayet devam ettiği sürece ana ve baba, çocuğun mallarını yönetme hakkına sahiptirler. Çocuğun mallarını yönetme hakkı aynı zamanda ana baba için bir yükümlülüktür. Ancak çocuğun mallarını başkasına bağışlayamaz, vakfedemez ve rehnedemezler (Özmen,2005:29).
    Ana ve baba çocuğun mallarını yönetmekte yeterince özen göstermezlerse yargıç malların korunması için uygun önlemleri alır (m.3 60). Yargıç özellikle malların yönetimi konusunda talimat verebilir. Belirli zamanlarda bilgi ve hesabı yeterli görmezse malların tevdi edilmesine veya güvence verilmesine karar verebilir.



    Çocuğun mallarının tehlikeye düşmesi başka biçimde önlenemiyorsa, yargıç çocuğun mallarının yönetiminin ana babadan alarak bir kayyıma devrine de karar verebilir (361/1) (Zevkliler ve Havutçu,2003:317).





    Ana ve baba tarafından bir meslek ve sanatın öğrenilmesi ve icrası için çocuğa verdikleri mallar üzerinde ana ve babanın yönetim hakkı bulunmamaktadır. Çocuklar aynı zamanda bu malların kullanımından elde ettikleri gelirleri de serbestçe kullanabilmektedirler.
    Çocuk adına faiz getiren yatırım hesaplarının açılması durumunda dolayısıyla elde edilen kazanç üzerinde ana babanın tasarruf hakkı bulunmamaktadır.





    Ana ve baba faiz gelirlerini kendi çıkar ve menfaatleri için harcayamazlar. Ancak ana baba bunlar üzerinde yönetim hakkına sahiptirler.Ana ve baba burada yönetim hakkına sahip olacak, bu kazandırmaların gelir ve yararlanma hakları ise çocuğa ait olacaktır (Özmen,2005:23).





    Ölüme bağlı tasarruf durumlarında çocuğun saklı payının yönetimi ana babanın yönetimi dışında bırakılabilir (m.358/1) (Zevkliler ve Havutçu,2003:317). Miras bırakan yönetimi bir üçüncü kişiye bırakmışsa malın tasarrufunda bu kişinin belirli zamanlarda sulh hâkimine hesap vermesi öngörülebilir. Saklı payın yönetimi ana babaya bırakılsa bile bunun gelirlerinden ana baba yararlanamaz (Özmen,2005:23).



    4. Çocuğun Mallarından Yararlanma:



    Ana ve baba, kusurları nedeniyle velayetleri kaldırılmadıkça, çocuğun mallarını kullanabilirler (m.354) (Zevkliler ve Havutçu,2003:318). Ana babanın bu kullanım hakları çocuk ergin oluncaya değin sürer. Ancak velayet ana babanın kusuruna dayanan bir nedenle kaldırılmışsa artık yararlanma hakkı da söz konusu olamaz.
    Ana ve baba ilke olarak çocuk mallarının gelirlerini öncelikle çocuğun bakımı, yetiştirilmesi, eğitim ve gözetilmesi için harcar; hakkaniyete uyduğu ölçüde de aile ihtiyaçlarını karşılamak üzere sarf edebilirler. Gelir fazlası hep çocuk mallarına katılır (Özmen,2005:24).



    -3-
    Çocuğun bakımı, yetiştirilmesi ve eğitimi için zorunluluk varsa hâkim ana ve babaya belirlediği miktarda çocuğun mallarını harcama ve kullanım yetkisini tanıyabilir (356). Karar olmadan bu tür harcamalar yapılamaz. Hâkim bu kararında çocuğun durumunu, yeteneklerini mal varlığını inceleyerek onun bakımı, yetiştirilmesi ve eğitimi için ana babaya çocuğun diğer mallarına kısmen başvurma yetkisi verip vermeyeceğini belirleyip karara bağlar. Bütün bu belirlemelerde ölçü, göz önünde tutulması gereken kıstas çocuğun menfaatleri olacaktır (Özmen,2005:25).





    Medeni Kanun velayet altındaki çocuğun mallarından bir bölümünü "serbest mallar" adı altında ana babanın yönetim ya da yararlanma hakkı dışında tutulmasını öngörmüştür. Bu kapsama giren mallar şunlardır (Özmen,2005:26):
    -Çocuğa yapılan koşullu bağışlar (Bir bankada faize yatırılan para bağışı)
    -Çocuğun çalışma ve emeğinin ürünü olan mallar -Çocuğa bir meslek ve sanatın icrası için verilen mallardır.





    5. Çocuğun Korunması
    Ana baba, çocuğun kişiliği ve malları yönünden sahip oldukları ödevleri hiç ya da gereği gibi yerine getirmezlerse, çocuk bundan önemli zarar görebilir. Bu nedenle çocuğun zarardan korunması için Medeni Kanunumuzda bazı düzenlemeler yer almıştır.
    Medeni Kanunun 346. maddesinde "Çocuğun menfaati ve gelişmesi tehlikeye düştüğü takdirde ana ve baba duruma çare bulamaz veya buna güçleri yetmezse yargıç, çocuğun korunması için uygun önlemleri alır" denilmektedir. Bu çerçevede yargıç, ana babaya yardımcı olacak birini de görevlendirebilir. Çocuğun bedensel ve zihinsel gelişmesi tehlikede bulunur veya çocuk manen terk edilmiş halde kalırsa yargıç, çocuğu ana babadan alarak bir aile yanma veya bir kuruma yerleştirebilir (347/1) (Zevkliler ve Havutçu,2003:318).





    Ana, baba ve çocuk bu önlemlerin gerektirdiği giderleri ödeyemeyecek durumda iseler, giderler Devletçe karşılanır (m. 347/III).





    Çocuğun korunmasına yönelik önlemlerden sonuç alınamazsa yargıç yasada belirlenen hallerde velayetin kaldırılmasına karar verebilir. Velayetin kaldırılması durumları şunlardır:
    -Ana babanın deneyimsizliği, hastalığı, özürlü olması, başka yerde bulunması ve benzeri sebeplerle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi,



    -Ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması gibi durumlar (Zevkliler ve Havutçu,2003:319),



    Velayet hakkının; ölüm, kısıtlanma, boşanma, ayrılık, acizlik ve velayet hakkının kötüye kullanılması durumlarında velayet hakkı eşlerden birine verilebilir. Bu durumda çocuğun mallarını yönetme hak ve yetkisi velayet verilen eşe geçer.



    Evlilik sona erince velayet kendisinde kalan ya da verilen eş, hâkime çocuğun mal varlığının dökümünü gösteren bir defter vermek ve bu mal varlığında veya yapılan yatırımlarla geçekleşen önemli değişiklikleri bildirmek zorundadır.



    -4-
    Velayet hakkı ve ödevi ana babanın her ikisi için de kaldırılınca çocuğa bir vasi atanır.
    Velayetin kaldırılmasını gerektiren nedenler ortadan kalkarsa, ana babanın istemi üzerine veya re'sen yargıç velayeti onlara geri verebilir.



    Çocuk mallarının korunmasında yargıcın başvuracağı yollar (Öztan,2004:465).



    -Ana, babaya talimat verir,



    -Belirli zamanlarda hesap ister,



    -Mallarının tevdiine veya güvence gösterilmesine karar verir,



    -Malların yönetimini bir kayyıma devreder. Bu kayyım ne temsilci ne de
    yöneticidir. Yalnızca ana babaya çocuğun mallarının yönetiminde yardımcı olur ve yol
    gösterir. Onları denetler.



    6. Malların Devri
    Ana ve baba velayetleri veya yönetim hakları sona erince çocuğun mallarını hesabıyla birlikte ergin çocuğa, vasisine veya kayyıma devrederler.
    Ana baba çocuk mallarının geri verilmesinde vekil gibi sorumludurlar (Özmen,2005:25).
    Ana baba yasaya uygun olarak çocuk veya aile için yaptıkları harcamalardan dolayı tazminatla yükümlü tutulamazlar.



    Ana baba dürüstlük kurallarına uygun olarak çocuğun bakımı yetiştirilmesi ve eğitimi için gerekli olan harcamaları çocuk mallarının gelirlerinden karşılayabilirler. Artan kısımdan da ailenin gereksinimlerini karşılamak için harcamalarda bulunabilirler. Bu tür harcamalardan dolayı ana baba sorumlu tutulup tazminatla yükümlendirilemez (Özmen,2005:25).
    Buna karşın ana baba dürüstlük kurallarına aykırı hareket ederek çocuğun mal ve gelirlerini başkalarına usulsüz olarak temlik ettikleri, bu hususta malların azalmasına sebebiyet verdikleri takdirde verdikleri bu zararlardan dolayı sorumlu tutulurlar. Bu malların değerlerini çocuğun mal varlığına geri ödemek durumundadırlar. Bu nedenle ana baba çocuğun mallarını yönetirken, gelirlerini harcarken çok dikkatli davranmak durumundadırlar. Aksi halde sorumlu olurlar (Özmen,2005:25).



    K A Y N A K C A
    1 - ZEVKLİLER, Aydın-Ayşe Havutçu (2003) Medeni Hukuk,Ankara: Seçkin Yayınları,
    2- ÖZTAN, Bilge (2002) Medeni Hukukun Temel Kavramları, Ankara: Turhan
    Kitapevi,
    3- ÖZMEN, İsmail (2005) "Çocuğun Malları", Hukuk Dergisi, Sayı: 127, Ankara:
    TNB Yayını, s:23-32.



    * İnönü Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi

    Şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar (Prof. Dr. Şeref ERTAŞ D.E.Ü. Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk E. Öğretim Üyesi)



    ANLATIM PLANI
    Tanım ve özellikleri
    Çeşitleri



    İlişkin olduğu hukuk alanına göre
    Nisbi ve mutlaklığıma göre
    3. Şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların kullanılması
    aa) Hukuki işlemle kullanma
    bb) Şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların dava yoluyla kullanımı
    cc) Şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların korunması
    4. Şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların iradi temsilci vasıtasıyla kullanılması
    İradi temsil yoluyla kullanım imkanı
    İradi temsil yetkisinin verilmesi işleminin şekli



    İradi temsil yetkisinin verilmesi işleminin şekli
    Kanuni temsil yoluyla kullanılması
    a) Sınırlı ehliyetsizlerde şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların kullanılmasında kanuni temsilin rolü
    b) Tam ehliyetsizlerin şahsa sıkı sıkıya bağlı hakları kullanımı ve kanuni temsilaa) Genel olarak
    bb) Şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların mutlal ve nisbiliğinden hareket eden görüş
    cc) Sezgin olmayan kişilerin çıkarını esas alan görüş
    dd) MK 16.m.2.c.den hareket eden görüş
    Türk Hukuk Uygulamasında durum
    İsviçre Hukuk Uygulamasında durum
    1. TANIM VE ÖZELLİKLERİ
    Şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar (höchstper-sönliche Rechte) ancak hak sahibi tarafından kullanılabilen, kural olarak temsil yoluyla kullanılamayan mutlak haklardır1.
    Bu hakların temel özellikleri, başkalarına devir edilememesi, mirasçılara intikal edememesi ve şahıs varlığı haklarından olmasıdır2.
    Bu haklar malvarlığı haklarından değildir. Yani bunların değerleri para ile ölçülemez. Bu özellikleri dolayısıyla başkalarına devir ve intikali, rehini ve haczi söz konusu değildir3.
    Bu haklar mutlak haklardan sayıldıkları için herkese karşı ileri sürülebilir. Ancak bazı şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar sadece tek taraflı irade beyanı ile kullanılabilen yenilik doğrucu hak teşkil ederler. Örneğin nişanlanmanın feshi, evlilik dışı çocuğun tanınması bu kabildendir.
    Bu haklar temsil kabul etmeyen haklardandır (vertrettungfeindich). Fakat bu hakların bazılarının hukuki işlem yoluyla kullanmasında ve dava yoluyla korunmasında aşağıda belirteceğimiz gibi temsil mümkündür. Bu bakımdan bu hakların bazı hallerde temsil yoluyla kullanılabilmesi sebebiyle temsil yasağı bu hakların kesin ayırıcı özellikleri değildir. Yargıtay'ın bazı şahsa sıkı sıkıya bağlı haklara ilişkin davaların C.Savcılığının da açabileceği gerekçesi ile bunları şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan saymamış olmasını aşağıda ayıca belirteceğimiz üzere doğru bulmuyoruz.
    2. ÇEŞİTLERİ
    Medeni Kanunumuzda şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların, tanımı yapılmış, nelerin bu nitelikte haklardan olduğu sayılmış değildir. Dolayısıyla bir hakkın sahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olup olmadığı, bu hakkın özelliklerine bakılarak tespit edilebilir. Bir hakkın şahsa sıkı sıkıya bağlı hak sayılabilmesi yukarda belirtilen özellikleri taşımasına bağlıdır.
    Bu hakların iki önemli ortak özelliği sahibinin şahsından ayrılmazlığı ve malvarlığı haklarından olmaması yani şahıs varlığı haklarından olmasıdır. Bu bakımdan bir hak sahibinin şahsına bağlı olsa bile, eğer malvarlığı haklarından ise şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar listesi dışındadır. Örneğin ayni haklardan intifa ve sükna hakları malvarlığı hakları içinde olduklarından sahibinin şahsına sıkı sıkıya bağlılığına rağmen şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan sayılmazlar.
    Kişiler ancak kanun koyucu tarafından bir kanunla tanınıp, düzenlenmiş şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların sahibi olabilirler. Başka bir deyişle kişiler sözleşme özgürlüğü çerçevesinde hukuki işlemlerle kanunda öngörülmeyen bir şahsa sıkı sıkıya bağlı hakkı yaratamazlar. Bu özellik şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların mutlak haklar içinde yer almasından kaynaklanmaktadır. Kişiler hukuki işlemler ile ancak nispi haklar yaratabilirler mutlak haklar yaratamazlar. Çünkü sınırsız etkisi nedeniyle bunu yaratma kanunun koyuların tekelinde sayılmaktadır.
    MK 16.m.2.c.de sınırlı ehliyetsiz kişiler için sadece bu kişilerin "münhasıran şahsa merbut" hakları tek başlarına kullanabilecekleri yolunda bir hüküm yer almaktadır.
    Kanunlarda düzenlenip öğretide şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan sayılan hakları incelediğimizde .bunların değişik bakımlardan alt türleri ayrıldığını görmekteyiz.
    a) İlişkin olduğu hukuk alanına göre
    İlişkin olduğu hukuk alanına göre şahsa sıkı sıkıya bağlı hakları dört gruba ayırabilir..
    * Şahsın Hukuku alanında şu haklar4, şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar olarak kabul edilmektedir. Hak ehliyeti (MK 8), Kazai rüşt talep hakkı (MK 12),Kişilik hakları ve bunların ihlalinden doğan davalar (MK23,24,24.a ,BK 47,49), ad üzerindeki haklar (MK 26) ve adın değiştirilmesini talep hakkı (MK 27), cinsiyet değişikliği nedeniyle nüfus sicilinde değişiklik isteme hakkı (MK 29.m.2.f), dernek kurma (MK 53, derneğe üye olma, üyelikten çıkma hakkı (mk 63), Vakıf kurma (MK 74,392,473), organ bağışında bulunmak (MK 23 m.S.f ve 2238 sayılı ODASNHK).
    *Aile Hukukunda ise şu haklar bu nitelikte sayılmaktadır: .Nişanlanma ve nişanı bozma (MK 82, 84), nişanın bozulması nedeniyle manevi tazminat talebi (MK85), evlenme (MK 88,97), evliliğin iptali (MK114 m.2.f, 115-119) ve boşanma (MK 129-135) davaları, boşanma nedeni zina ve pek fena muamele ise eşin affı (MK 129.m.3.f, 130.m.3.f), boşanmada manevi tazminat talebi (MK 143), ayrılık talebi (MK 135), boşanma halinde anne-babanın çocuklarla şahsi ilişki hakkı (MK 148 ,313), koca ve karının evlilik birliğini temsil hakkı (MK 154,155), eşlerin evlilik birliğini koruyucu tedbir isteme hakkı (MK 161), karının ayrı ikametgah isteme hakkı (MK 162), evlenme mal mukavelesi yapma hakkı (MK 171, 172,) soy bağının reddi hakkı (MK 242) ve soy bağının düzeltilmesini talep hakkı (MK 249), evlat edinme hakkı (MK253), anne-babanın velayet hakkı (MK 262), evlilik dışı çocuğu tanıma hakkı (MK 291), babalık davası açma hakkı (MK 295,310), annenin manevi tazminat hakkı (MK 305), kısıtlının vasinin işlemlerine itiraz hakkı ve vesayetin kaldırılmasını isteme hakkı (MK 404,416).
    * Miras Hukukuna ilişkin sahsa sıkı sıkıya bağlı haklar.
    Miras Hukukunda ise şahsa sıkı sıkıya bağlı hak olarak, ölüme bağlı tasaruf yapma hakkı (MK 449, 450, 457, 473, 478, 480, 486, 492), tenkis davası açma hakkı (MK 502), mirastan mahrumiyete af hakkı (520).
    * Fikir ve Sanat Eserleri hukukunda da eser sahibinin FSEK.14-16.m.lerdeki manevi hakları.
    Buna mukabil uygulamada, ikametgah seçimi (MK 19), kişilik haklarının ihlalinden doğan maddi tazminat hakkı (MK24,24.a)5, akrabalar arasında nafaka talebi (MK 315), eşin mülkiyet veya intifa hakkı konusunda seçim hakkı (MK 444, 3678 S.K.ile kaldırıldı), mirası red hakkı (MK 545) şahsa sıkı sikaya bağlı haklardan sayılmamaktadır6.
    b) Nispi ve mutlaklığına göre
    Şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar, nisbilik ve mutlaklıklarına göre de ikiye ayrılmaktadır. Yanlış anlamaya meydan vermemek için belirtelim ki bu ayrım mutlak nispi hak ayrımı ile ilgili değildir.
    Çünkü esasen nispi şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar da mutlak haklar içinde yer alır.
    Grossen7 tarafından yapılan bu ayrıma göre mutlak şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar (absolute höchstpersönliche Rechte) temsilci vasıtasıyla kullanılması mümkün olmayan şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar olarak tanımlanmaktadır. Evlat edinme, ölüme bağlı tasarrufta bulunma, vakıf kurma bunlara örnek olarak gösterilmektedir. Buna karşılık kanuni ve iradi temsilin mümkün olduğu kabul edilen şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar ise nispi şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar sayılmaktadır.
    Bunlar da ehliyetsizler8 bakımından kendi içinde üçe ayrılmaktadır. Bunların birinci türü nişanlanma ve evlenme gibi ancak kanuni temsilcilerin rızasıyla kullanılabilir, ikinci türü ise, kişiliğin korunmasında olduğu gibi temyiz kudreti varsa hak sahibi tarafından tek başına, yoksa kanuni temsilci tarafından kullanılabilirler, üçüncü türleri ise kazai rüşt talebi ve evlat edinmede olduğu gibi ancak hak sahibi ve kanuni temsilci birlikte kullanabilirler.
    Bu konuda yapılan benzer başka bir ayrımda9 bu hakların kullanılması için kanunun hak sahibinin temyiz kudretine sahip olup olmadığını arayıp aramamasıdır. Örneğin evlenme (MK 89), ölüme bağlı tasarruf yapmada(MK 449) kanun bu hakların kullanılmasında hak sahibinin temyiz kudretine sahip olmasını açık bir şekilde aramakta, buna mukabil kişilik haklarının (MK 24) ve adın korunmasında (MK 25) bunu aramamaktadır.
    Bu ayrım özellikle bu hakların kanuni temsil yoluyla kullanılmasında önem kazanmaktadır. Bunun tartışmaları aşağıda izah olunacaktır.
    3. ŞAHSA SIKI SIKIYA BAĞLI HAKLARIN KULLANILMASI
    MK 16.m.2.c.de bu hakların sınırlı ehliyetsizler tarafından "kullanılmasından" söz edilmektedir. Şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların başkalarına devri, yani bu haklar üzerinde tasarruf mümkün olmadığına göre bu hakların kullanılmasından ne anlaşılacaktır ?
    Bu hakların kullanılmasından kasıt hak sahibinin bu hakları hukuki işlemlere konu edebilmesi ve bu haklar ihlal edildiğinde koruyucu davalar açabilmesidir.
    aa) Hukuki işlemle kullanma
    Şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar iki taraflı veya tek taraflı hukuki işlemlerle kullanılabilir. Kişilik haklarının hukuki işlemlerle kullanımı ve bunun sınırları (MK 23 ve BK 19) düzenlenmektedir. Bunun tipik uygulaması hak sahibinin kişilik haklarının sınırlanmasına veya başkaları tarafından kullanılmasına (örneğin resim, görüntü, hayat hikayesi gibi) veya bu hakların ihlaline rıza gösterilmesi (örneğin tıbbi müdahaleye) şeklinde olabilir. Evlenme hakkı, resmi memur huzurunda evlenme hususunda irade beyanının açıklanması ile kullanılmaktadır.
    Nişanlanma, evlat edinme iki taraflı hukuki işlemle kullanılabilen şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Buna mukabil nişanın bozulması, boşanma hakkı, ölüme bağlı tasarruf hakkı, evlilik dışı çocuğun tanınması ancak tek taraflı işlemle kullanılabilen haklardır.
    Şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların hukuki işlemler yoluyla kullanımı emredici kurallara özellikle MK 23 ve MK 19.m. uygun olmalıdır.
    Bu hakların kullanım şekli konusun da da BK 11.m.geçerlidir. Evlenme(MK 97), evlilik dışı çocuğun tanınması (MK 291), ölüme bağlı tasarruflar (MK 478-492) gibi bazı şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar dışında bu hakların kullanımı bir şekle tabi tutulmamıştır.
    bb) Şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların dava yoluyla kullanımı
    Bazı şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar ancak dava yoluyla kullanılabilir. Örneğin Erken rüşt talebi (MK
    NK 12), ismin korunması ve değiştirilmesi davası (MK 25,26) evlenme izin (MK 88.m.2.f), evlenmenin feshi davası (MK 115-119), boşanma (MK 129 vd), nesebin reddi (MK 242), evlilik dışı çocuğun babayla soy bağı kurulması hakkı (Mk 295,310). Bu şahsa sıkı sıkıya bağlı haklarda hak, sahibine ancak dava yoluyla kullanılabilen haklar tanınmıştır.
    Bu davalar ancak hak sahiplen tarafından açılabilir. Bu dava haklarını hak sahipleri temyiz kudretine sahip iseler bizzat kullanabilirler10. Temyiz kudretine sahip değilseler kanuni temsilin mümkün olup olmadığı aşağıda ayrıca incelenmiştir.
    Şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların dava yoluyla kullanılması ya yenilik doğurucu dava şeklinde ya da ifa davası şeklinde olabilir. Boşanma, evliliğin feshi, nesebin reddi gibi davalar yenilik doğurucu davalar olduğu halde kişiliğin ve ismin korunmasına ilişkin davalar ifa davası niteliğindedir.
    cc) Şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların korunması
    Şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar mutlak haklardan sayıldığı için ihlal eden herkese karşı hak sahibi bunun önlenmesi ve zarar söz konusu ise bunun tazmini için davalar açabilir. Bu hakların dava yoluyla kullanımı ile ihlali halinde açılabilecek davaları biri birinden ayırmak gerekir.
    Kanun bazı şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar için bu hakların ihlalinden doğan davaları çok açık bir şekilde tanıdığı halde (MK 24,Bk 49,MK 25), bir çok şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar için böyle bir düzenleme yoktur. Böyle bir durumda kişilik haklarının korunması için kanunda öngörülen dava haklarını (MK 24,24.a, BK 47,49) bu hakların ihlali halinde de kıyasen uygulamak gerekir. Aynı durum sınırlı ayni haklar için söz konusudur ve MK 618.m.sinde mülkiyet hakkı için yer alan dava hakları, diğer sınırlı haklar için kıyasen uygulanmaktadır. Nasıl mülkiyet hakkı ayni hakların anası ise, kişilik hakkı da şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların anası durumundadır.
    Yalnız belirtelim ki bazı şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların niteliği itibarı ile üçüncü şahıslarca ihlali mümkün değildir. Örneğin erken rüşt talebi, nişanlanma, evlenme, evlilik dışı çocuğun tanınması gibi.
    Bu hakların ihlali halinde açılabilecek davalar ,bu hakların bir fer'i olarak yine şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların özelliklerini taşır. Ancak buradaki bağlılık asıl hakların şahsa bağımlılığı ölçüsünde mutlak değildir11. Çünkü bu dava haklarının içeriği maddi-manevi tazminat davası şeklinde, çoğunlukla mali niteliktedir. Bu sebeple kanun koyucular bu dava haklarının devrinin ve mirasçılara intikalinin yasaklanması konusunda açık bir hüküm koymamış bilakis aksine düzenlemeler yapmıştır.
    Örneğin kişilik haklarının ihlalinden doğan manevi tazminat hakkı mirasçılara geçebileceği ve borçlu tarafından tanınmış ise devir dahi edilebileceği MK 24.a m.4.f. tarafından açıkça öngörülmektedir. Mirasçılara intikal bakımından benzer bir düzenleme nişanın bozulmasından kaynaklanan manevi tazminat davası için MK 85.m.2.f.da yer almaktadır. Kişilik haklarının ihlali dolayısıyla açılacak maddi tazminat haklarının devir ve intikali için ise engelleyici bir yasal düzenlemenin olmaması da dikkat çekicidir.
    Bu hakların ihlalinden doğan talep hakların devri ancak dava hakkı doğduktan sonra mümkündür. Hak sahibinin daha hakkı ihlal olunmadan "kişilik haklarımın ihlalinden doğacak tüm dava haklarımı bay ....ya devrettim" şeklinde temlik işlemi MK 23 ve BK 19.m.ye aykırı olduğundan hükümsüzdür.
    Bir kişi öldürüldüğü takdirde, ölünün yakınlarına BK 45 maddi tazminat ve 47.rn.de manevi tazminat hakkı tanımaktadır. Manevi nitelikte fikri hakların hak sahibinin ölümünden sonra belli bir tertip içinde mirasçılar tarafından kullanılması konusunda FSEK..19.m.de haklar tanımaktadır.
    Kanunun şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların korunmasından doğan talep haklarında şahsa bağlılık ilkesinden vazgeçmesi bu hakların temlikini, mirasçılara intikalini kabul etmesinin sebebi, bu haklar doğduktan sonra mutlak hak olmaktan çıkması ve çoğunlukla mali içerikli bir alacak hakkına dönüşmesidir. Ayrıca bu hakların önemi dolayısıyla, hak sahibinin ölümünden sonra korumasız kalmaması düşüncesi de yine bunda etken olmuştur.
    4. ŞAHSA SIKI SIKIYA BAĞLI HAKLARIN TEMSİLCİ VASITASIYLA KULLANILMASI
    Bu hakların hak sahibi dışındaki kişilerce kullanılması bu hakların nitelikleri ile bağdaştırılma-maktadır. Bu hakların temsilci vasıtasıyla kullanılması da bu bakımdan doğru görülmemekte ve bu haklar temsil kabul etmez haklar olarak nitelendirilmektedir. Ancak bu temsil yasağı bütün şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar için mutlak bir şekilde kabulü söz konusu değildir. Bu durumu iradi ve kanuni temsilde ayrı ayrı değerlendirmek istiyoruz.
    a) İradi temsil yoluyla kullanım imkânı
    Bazı şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların niteliği gereği gerçekten ne iradi ne de kanuni temsil yoluyla kullanımı mümkün değildir, bunların bizzat hak sahibi tarafından kullanılması zorunludur. Bu tür şahsa sıkı sıkıya bağlı haklara yukarda belirtildiği gibi mutlak şahsa bağlı haklar denilmektedir. Nişanlanma, evlenme, boşanma, ölüme bağlı tasarruf yapma bunlara örnek olarak verilmektedir Sınırlı ehliyetsizlerde bunlardan bazılarına kanuni temsilcilerin onay verme veya katılması zorunluluğu bu hakların bu niteliklerini etkilememektedir. Çünkü bu hakların kullanılması konusunda irade açıklamasında ancak hak sahipleri bulunabilir. Kanuni temsilcilerin onlar
    yerine irade beyanında bulunmaları mümkün değildir. Kanuni temsilcilerin onayı veya katılımı, açıklanmış olan bu irade beyanını tamamlayıcı bir işlevi vardır. Hak sahiplerinin bu haklan kullanma konusunda iradesi olmadıkça kanuni temsilcilerin onlar adına bu işlemleri yapabilmesi mümkün değildir.
    Buna mukabil nispi nitelikte sayılan bazı şahsa sıkı sıkıya bağlı haklarda ise iradi temsil mümkün sayılmaktadır. Bunlara örnek olarak kişiliğin korunması için dava hakkı (MK24.BK 47,49), adın korunması ve değiştirilmesi (MK25,26) için dava hakkı, kazai rüşt talebi, tanımaya itiraz (MK 293) bu nitelikte şahsa sıkı sıkıya bağlı haklara örnek verilmektedir12. Yalnız bu hakları kullanma kararı, her halükarda hak sahibi tarafından verilmekte daha sonra bunun icarası, özellikle dava yoluyla kullanımı için bir temsilci atanmaktadır. Bu hakları kullanmaya karar verme yetkisinin temsilciye bırakılması mümkün değildir.
    Kanımızca şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar konusunda nisbilik ve mutlak kriterine göre yapılan ayrım her zaman doğru sonuçlar verememektedir. Hangi şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar mutlak hangilerinin nispi sayılacağı hususunda bir görüş birliği yoktur. Ayrıca mutlak şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan sayılan boşanma hakkında da, bu hususta hak sahibi karar verdikten sonra boşanma davası için bir avukatı temsilci ataması mümkündür.
    Bu sebeple biz, iradi temsil bakımından şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların, yasanın açıkça bu hakların kullanılması için irade beyanının bizzat hak sahibi tarafından açıklanmasını şart koştuğu şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar hariç, diğerlerinde iradi temsilin mümkün olduğu kanaatindeyiz. Örneğin
    -Evlenme hususunda evlendirme memuru önünde beyan (MK 97,109) ,
    Evlilik dışı çocuğun tanınması beyanı (MK291),
    Ölüme bağlı tasarrufta bulunma beyanı (MK 480, 485,486)
    Yasaya göre bizzat hak sahibi tarafından yapılmış olması zorunludur. Bu beyanların temsilci vasıtasıyla açıklanması mümkün değildir.
    Kanımızca evlat edinme (MK 255 ve evlat edinilmeye rıza beyanı (MK 254) da, bizzat ilgili şahıs tarafından kullanılması gereken şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olmalıdır13. Fakat bu konuda kanunda açık bir ifade yoktur. MK 406.m.1 .bendi bu konularda Asliye Hukuk Mahkemesinin izni ile vasiye temsil yetkisi vermektedir. Bu durumda tam ehliyetsiz biri adına vasisi bu mahkemenin izni ile evlat edinme işlemini yapabilmektedir14. Yargıtay 2.HD.Sİ de eski bir içtihadında evlat edinmenin iradi temsilci vasıtasıyla yapılabileceğini kabul etmiştir15.
    Evlatlık ilişkisinin kaldırılmasını dava etme hakkı (MK 258) da mutlak şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan sayılmaz. Hak sahibi sağlığında bu dava hakkını kullanmış ve dava devam derken ölmüş ise mirasçıları davaya devam edebilir. Fakat hak sahibi sağlığında dava açmamış ise ölümünde sonra mirasçıları onun halefi olarak bu davaları açamazlar16.
    Yasada açıkça hakkın kullanılması için gerekli irade beyanının bizzat hak sahibi tarafından açıklanacağı belirtilmemişse, hak sahibi bu hakların kullanılması hususunda karar verdikten sonra icrası için, örneğin dava açılması için kendisine iradi temsilci atayabilir. Örneğin nişanın bozulması hususunda irade açıklamasında sadece nişanlılar bulunabilir ancak bu irade açıklandıktan sonra ortaya çıkan hakların kullanılması için temsilci atanmasına mani bir durum yoktur. Nişanın bozulmasından doğan manevi tazminat hakkının şahsa sıkı sıkıya bağlığı hususunda bir tereddüt yoktur. Nişan bozulduktan sonra bu hakkın vekil yoluyla kullanılması imkanı da aynı şekilde tereddütsüz kabul edilmektedir.
    5. İRADİ TEMSİL YETKİSİNİN VERİLMESİİŞLEMİNİN ŞEKLİ
    Temsil yetkisinin verilmesi işlemi hukukumuzda bir şekle tabi tutulmamıştır(BK 32,386). Ayrıca şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların temsilci vasıtasıyla kullanılmasında, özel bir temsil yetkisinin aranması zorunluluğu da yine hukukumuzda aranmamıştır. Uygulama Noterlik Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin 93. m.sinden hareketle vakıf senedi, evlenme mal mukavelesi, evlat edinme mukavelesi düzenlenmesinde, evlilik dışı çocuğun tanınmasında ve boşanma davası için verilecek vekaletnamelerde, vekaletnamenin resimli ve özel yetkili olması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Bunun anlamı ya hak sahibi bu şahsa sıkı sıkıya bağlı haklarını bizzat kullanacak veya resimli ve özel yetki içeren vekaletnameler ile temsilci vasıtasıyla kullanabileceklerdir.
    Kanımızca bu hakların hak sahibi tarafından verilmiş özel bir yetki olmadıkça temsilci vasıtasıyla genel temsil yetkisiyle kullanılması bu hakların mahiyetiyle bağdaşmaz. Bu sebeple özel yetki zorunluluğunu düzenleyen BK 388 m.3.f.ya "şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların iradi vekil yoluyla kullanımı da eklenmesi isabetli olacaktır.
    6. KANUNİ TEMSİL YOLUYLA KULLANILMASI
    Yukarda belirttiğimiz gibi şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların temsilci vasıtasıyla kullanımı bu hakların niteliği ile bağdaşmamaktadır. Bununla birlikte bu hakların bazı hallerde kanuni temsilci vasıtasıyla kullanımı fiili ehliyetine sahip olmayan kişiler bakımından hukuki bir zorunluluk taşıyabilir. Meseleyi sınırlı ehliyetsiz sezgin küçük ve kısıtlılar ile sezgin olmayan tam ehliyetsizler için ayrı ayrı değerlendireceğiz.
    Veli ve vasinin kanuni temsil yetkisi, şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların yarattığı ayrık durumlar hariç küçük ve kısıtlıyı mahkemelerde aktif ve pasif olarak temsil yetkisini de kapsar. Veli küçüğü mahkemede temsil için yargıçtan izin almaya muhtaç değilse de, vasi ivedi haller dışında kısıtlıyı temsilen ancak sulh yargıcının izniyle dava açabilir
    (MK 405/8). Vasi yine ancak bu yargıcın onayı ile davadan feragat veya davayı kabul edebilir17.
    Şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların kullanımında, sezgin küçük ve kısıtlılar tek başlarına aktif dava hakkına sahiptirler (MK 16.2.c). Fakat pasif dava ehliyeti bakımından bu kişileri, dava sebebi ne olursa olsun mahkemede daima veli veya vasi temsil eder.
    a) Sınırlı ehliyetsizlerde şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların kullanılmasında kanuni temsilin rolü
    MK 16.m.2.c. sezgin küçük ve kısıtlıların şahsa sıkı sıkıya bağlı hakları kullanırken kanuni temsilcilerin rızasına muhtaç olmadığını belirtmektedir. Bunun anlamı bu kişiler bu hakları bizzat kendileri kullanacaklar, bunlar adına kanuni temsilciler kullanamayacaklardır. Burada kanun koyucu sınırlı ehliyetsiz sezgin bu kişilerin ehliyetsizliğini ve kanuni temsilcilerin temsil yetkisini sınırlamak istemiştir18.
    Bazı şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların kullanımında MK kanuni temsilcilerin onay veya katılımını aramaktadır. Örneğin Kazai rüşt talebi (MK 12), nişanlanma (MK 82), evlenme (MK 88,97), evlat edinilme (MK 254), evlenme mal mukavelesinde (MK 172) bu kabilden şahsa bağlı haklardandır19. Bu bakımdan bu gruptaki şahsa bağlı haklar borçlandırıcı işlemlere benzemektedir. Çünkü sezgin küçük ve kısıtlıların borçlandırıcı işlemleri yapması da kanuni temsilcilerin rızasıyla mümkündür. Bu kişiler bu grup şahsa sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmaları ile borçlandırıcı işlem ehliyetleri biri birinden farklıdır. Çünkü borçlandırıcı işlemlerin yapılmasında bu kişilerin kanuni temsilcilere karşı tekel hakkı yoktur. Borçlandırıcı işlemleri kanuni temsilciler doğrudan doğruya bu kişiler adına temsilen yapabilirler. Fakat şahsa sıkı sıkıya bağlı hakları kanuni temsilcilerin bu kişiler adına doğrudan kullanmaları mümkün değildir. Onlar sezgin bu kişilerin kullandığı bu haklara onay verir veya vermezler, onlar adına yapmaları mümkün değildir. Vasinin durumu veliye göre biraz daha zayıftır. Çünkü anne babanın rızasının şart olduğu bazı hallerde vasi sadece dinlenir, örneğin kazai rüştte böyledir, veya vasi izin vermezse, buna karşı kısıtlıya mahkemeye itiraz hakkı tanınmıştır, örneğin evlenmede(91) durum böyledir.
    Kanunun açıkça kanuni temsilcilerin izin veya katılımını aramadığı bütün şahsa sıkı sıkıya bağlı hakları sezgin küçük ve kısıtlı doğrudan kullanabilirler. Bu özellikle kişilik haklarının ihlalinden doğan davalar, adın korunması, değiştirilmesi için açılacak davalar ve tıbbi müdahalelere rıza göstermede önem kazanmaktadır. Kişilik haklarının (MK23.24) sınırlı ehliyetsizler tarafından kullanılması üç şekilde olabilir. Kişilik haklarının başkalarını müdahalesine izin verme, kişilik hakları ihlal edildiğinde men ve tazminat davaları açma, bunlar için gereken yargılama işlemlerini yapabilme20. Sezgin küçük ve kısıtlıların bu tür hakları doğrudan kanuni temsilcilerin müdahalesi olmaksızın kullanabilecekleri, koruyucu davaları açabilecekleri gibi kendilerine vekil de atayabilirler.
    Kişilik haklarını, koruyucu davaların açılması, kaybedilmesi halinde bu kişileri yargılama giderlerini ödemek gibi bir sorumluluk altına sokmaktadır. Aynı şekilde tıbbi müdahalelerde bu kişileri bu müdahalelerin masraflarını ödeme borcu altına sokacaktı r21. MK 16.m. göre ise sezgin küçük ve kısıtlılar borçlandırıcı işlemleri ancak kanuni temsilcilerin rızasıyla yapabilirler. Bundan hareketle bu kişilerin kişiliğin ,adın korunması için açılacak davaları, tıbbi müdahalelere muvafakati ancak kanuni temsilcilerin izin veya onayı ile yapabileceği sonucuna varılmamalıdır. Aksi takdirde Bucher'in22 haklı olarak belirttiği gibi bu kişilerin bu hakları tek başına kullanabileceği kuralı sadece illüzyondan ibaret kalır. Bu kişilerin bu işlemleri tek başına yapabileceğini kabul ediyorsak, bu işlemlere bağlı zorunlu borçlandırıcı işlemleri de yine tek başlarına yapma ehliyetlerinin olduğunu da kabul etmeliyiz. Bu kişilerin kişilik haklarının ihlalinden doğan davaları tek başına açabileceğini kabul ettiğimize göre bu davalarla ilgili yargısal, dava kabul, davadan feragat,sulh gibi işlemleri de tek başına yapabileceğini hatta bu davalara bağlı maddi ve manevi tazminat hakları üzerinde serbestçe tasarruf edebileceklerini de kabul etmek gerekir23.
    Kişilik haklarının ihlalinden doğan maddi tazminat talep hakkı malvarlığı haklarından sayıldığından maddi tazminat davası açma hakkını bu kişilerin tek başlarına kullanamayacakları, kanuni temsilci vasıtasıyla veya onların izin ve onayı ile kullanabilecekleri sonucuna varılmaktadır24. Bir defa her iki hak yani maddi ve manevi tazminat talebi, çoğu zaman aynı fiilden kaynaklandığından iki talebi birbirinden ayırmak mümkün değildir ve biri için sezgin küçük ve kısıtlıyı ehil diğeri için ehliyetsiz saymak ne derece işin niteliğine uygun olacaktır ?.. Ayrıca unutulmamalıdır ki kişiliğin ihlalinden kaynaklanan maddi tazminat bu kişiler açısından ivazsız iktisap teşkil etmektedir ve MK 16.m.2.c.ye göre sezgin küçük ve kısıtlılar şahsa sıkı sıkıya bağlı hakları tek başlarına kullandıkları gibi ivazsız hukuki işlemleri de tek başlarına yapabilirler.
    Bununla birlikte bazı tıbbi müdahaleler, bu kişiler için hayati tehlike oluşturabilir. Bu sebeple hayati tehlike yaratabilecek tıbbi müdahalelerde kanuni temsilcilerin onayının alınması doğru olacaktır Kanuni temsilcilerin sınırlı ehliyetsizlere yapılacak tıbbi müdahalelere izninin alınma zorunluluğu hakkında MK.da bir hüküm yoksa da Zevkliler'in25 belirttiği gibi 1219 say il ı Tababet ve Şua batı Sanatların Tarzı İcrasına dair Kanunun 70.m.sinde "sezgin küçük ve kısıtlılara yapılacak her çeşit ameliyat için" vasi ve velinin izninin önceden alınması zorunludur.
    b)Tam ehliyetsizlerin şahsa sıkı sıkıya bağlı hakları kullanımı ve kanuni temsil
    MK 16.m.2.c. şahsa sıkı sıkıya bağlı hakları sezgin küçük ve kısıtlının tek başına kullanabileceğini kabul etmiş olması bu hakların kişilerin his dünyasıyla ilgili olması ve bu dünyadan kanuni temsilcileri uzak tutmak istemesinden kaynaklanmaktadır.
    Buna mukabil sezgin olmayan kişilerce şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların nasıl kullanılabileceği hakkında MK.da hüküm yoktur. MK 15.m.ye göre sezgin olmayanlar hukuken geçerli hiç bir işlemde bulunamayacaklarına göre bunların şahsa sıkı sıkıya bağlı hakları da kullanamayacakları sonucuna varılmaktadır26. Bu hakların kanuni temsil yoluyla bu kişiler adına kullanımı da bu hakların niteliklerine aykırıdır.
    Bununla birlikte hemen hemen bütün müelliflerce vurgulandığı üzere, bu haklarda kanuni temsil düşmanlığını katı bir şekilde uygulamak, bir çok halde sezgin olmayan bu kişilerin çıkarlarına ters düşmekte ve bu haklar bakımından bu kişilerin hak ehliyetsizliğine yol açmaktadır.
    Kanun koyucu iki halde bu durumun mahzurlarını görerek, bu hakların başkaları tarafından da kullanılmasına izin vererek, temsil yasağını yumuşatmıştır.
    Bunlardan birincisi kocanın daimi suretle temyiz gücünü kaybetmesi halinde nesebin reddi yetkisini kocadan başkasına da tanımasıdır (MK 245). İkincisi ise babanın yine daimi olarak temyiz gücünü kaybetmesi halinde tanıma yetkisinin babanın babasına tanınmış olmasıdır (MK 291)
    Tam ehliyetsizlerin vasi vasıtasıyla evlat edinebileceklerini (MK 253,256,406), bu müessesenin niteliği ile bağdaşmasa da yukarda belirtmiştik.
    Temyiz gücünün daimi yokluğu nedeniyle bu hakların hak sahibi tarafından kullanılamamasının bu kişiler aleyhine sonuçlar doğurması karşısında iki görüş ileri sürülmüştür.
    Azınlıkla kalan birinci görüşün sahipleri, bu hakların temsilci vasıtasıyla kullanılamamasını bu hakların vazgeçilmez özelliği olarak görerek, tam ehliyetsizlerde, bu kişiler aleyhine istenmeyen sonuçlar yaratsa dahi, bu hakların kanuni temsilciler vasıtasıyla istisnai hallerde kullanımını dahi hukuka uygun saymamaktadırlar27.
    Buna karşılık öğretide çoğunluğun görüşü, bu haklarda kanuni temsil düşmanlığının sezgin olmayanlar aleyhine, adalet hislerine ters düşen, bu kişilerin hak ehliyetsizliğine neden sonuçlar doğurduğu hallerde, kanuni temsil yasağını yumuşatıcı çözümler önermektedirler. Bu hususta da farklı gerekçeler ileri sürülmektedir.
    aa) Şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların mutlak ve nisailiğinden hareket eden görüş.
    Bazı hukukçular, şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların yukarda açıklanan mutlaklık ve nisbilik ayrımından hareket ederek, mutlak surette şahsa sıkı sıkıya bağlı hakları ancak hak sahiplerinin kullanabileceğini, bunların kanuni temsil yoluyla kullanımının mümkün olmadığını, nispi olarak şahsa sıkı sıkıya bağlı hakları ise hak sahibi sezgin değilse kanuni temsilcileri de kullanabileceğini ileri sürmektedirler.
    Ancak bu görüşü savunan yazarlar arasında hangi hakların nispi hangilerinin mutlak şahsa sıkı sıkıya bağlı olduğu hususunda görüş birliği yoktur.
    Jaccard'a28 göre hakkın kullanılması için temyiz kudretinin varlığı şart bulunuyorsa, ki evlenme (MK 89), ölüme bağlı tasarrufta bulunma (MK 449) durum böyledir, bu haklar mutlak surette şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Buna mukabil hakkın kullanılması için hak sahibinin temyiz kudretine sahip olması aranmıyorsa, bu haklar nispi şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardandır ve kanuni temsil mümkündür. Kısacası sezgin olmamanın bu hakların varlığı üzerinde olumsuz etkisi olmadıkça bu haklar kanuni temsilciler vasıtasıyla kullanılabilir.
    Ataay'ın29 haklı olarak belirttiği gibi Jaccard'ın bu görüşünü olduğu gibi kabul edersek, boşanma, zina halinde af yetkisini kanuni temsilcilere tanımak gerekir. Çünkü zina halinde af, eşin sezgin olmasına bağlı tutulmamıştır, bu sebeple nispi şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan sayılabilecektir ve bu da bu hakların nitelikleri ile asla bağdaşmaz.
    Grossen30, şahsa sıkı sıkıya bağlı hakları, kişinin tek basına veya ancak kanuni temsilcinin izin veya onayı ile kullanıp kullanmadığı ölçütüne göre nispi ve mutlak olarak ikiye ayırmaktadır. Küçük ve kısıtlının tek başına kullanabildikleri haklar, örneğin ölüme bağlı tasarrufta bulunma (MK 449), nişan bozma (MK 84) zina yapan eşin affı (MK 129), mutlak surette şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğundan kanuni temsilciler bu hakları sezgin olmayan kişiler adına kullanmaları mümkün değildir. Bu nitelikte olmayan şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar kanuni temsilciler tarafından sezgin olmayanlar adına kullanılabilir.
    Bu görüşü doğru sayarsak, nişanlanmayı nispi şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan kabul edip, bu hakkın kanuni temsilciler vasıtasıyla kullanılmasına icazet vermemiz gerekir. Çünkü sezgin küçük ve kısıtlının nişanlanabilmesi için kanuni temsilcilerinin onayı şarttır (MK 82 II). Böyle bir çözümü ne bu hakların niteliği ile ne de, vesayet altındakilerin çıkarı ile bağdaştırabiliriz.
    Kişinin his dünyasına yakınlığına göre şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar, nispi ve mutlak diye ikiye ayrılmaya çalışılmış ise de, his dünyasına yakınlığın ölçüsü bakımından objektif bir kıstas bulunamamıştır.
    bb) Sezgin olmayan kişilerin çıkarını esas alan görüş
    Şahsa sıkı sıkıya bağlı haklarda kanuni temsil düşmanlığının yumuşatılmasını isteyen bazı yazarlar31 ise, sezgin olmayan şahısların çıkarlarını korumak düşüncesinden hareket etmektedir. Bunlara göre kanuni temsilciler, sezgin olmayan bu kişileri gözetip korumaları için bu temsil yetkisi kendilerine verilmiştir. Şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların kanuni temsil yoluyla kullanılamaması açıkça bu kişilerin çıkarına ters düştüğü hallerde, kanuni temsilcilere bu haklar için de temsil yetkisi tanınmalıdır. Bunun en açık örneği sezgin olmayanın kişilik haklarına saldırılardan doğan davalar, yapılması zorunlu bir ameliyata izin verme, zina.pek fena muamele, cana kast sebebiyle boşanma davası açma sayılabilir. Bu hallerde sezgin olmayan kişi adına kanuni temsilcilerin dava açamaması bu kişilerin çıkarlarına açıkça ters düşmektedir. Aksine çözüm, bu kişiler bu hallerde bizzat kendileri dava açamayacaklarından, bu kişilerin mutlak hak ehliyetsizliğine neden olacaktır.
    c) Medeni Kanunun 16 II. m. Sinin Yorumun-dan Hareket Eden Görüş
    Türk Hukukunda çoğunluğun katıldığı32 ve bizimde paylaştığımız görüş, sezgin olmayanların çıkarlarından hareketle MK 16.m.2.f.nın yorumundan çıkarılan görüştür. Buna göre MK 16 H de sezgin küçük ve kısıtlıların şahsa sıkı sıkıya bağlı hakları tek başlarına kullanabileceklerinin belirtilmesi, bu kişiler sezgin iseler yalnızca onlar tarafından bu hakların kullanılmasını sağlamak içindir. Çünkü bu haklar, kişinin kişilik ve duygu dünyasının ayrılmaz bir parçasını teşkil etmektedir. Yalnız sezgin sınırlı ehliyetsizler için konmuş bu kuralın sezgin olmayan tam ehliyetsizler için de geçerli olduğu söylenemez. Bunların ehliyet durumu MK 15.m. ile ayrıca düzenlenmiş olduğu gibi, MK 392.m.de de kanuni temsilcilerin yapamayacakları hukuki işlemler arasında şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların kullanılması sayılmamıştır. Aksine bir yorum tarzı bizi sezgin olmayanların bu haklar bakımından hak ehliyetsizliğine götürecektir. Ancak bununla kanuni temsilcilerin sezgin olmayanlar adına her türlü şahsa sıkı sıkıya bağlı hakları istisnasız kullanabilecekleri söylenmek istenmemektedir. Buna bu hakların nitelikleri engeldir. Bu hakları kanuni temsilcilerin kullanmaması kural, kullanması ise istisnadır.
    Şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların ne zaman kanuni temsilciler tarafından kullanılabileceği hususunda ölçü, bu hakların kanuni temsilciler tarafından kullanılmasında yasal bir zorunluluk halinin mevcudiyetidir. Bu zorunluluk ise, kanuni temsilcilerin bu hakları kullanmasında sezgin olmayan kişinin açık bir menfaatinin olması veya bu hakların kanuni temsiler tarafından kullanılamayacağını ileri sürmenin dürüstlük kurallarına ters düşmesi halleridir.
    d) Türk Hukuk Uygulamasında Durum
    Uygulamamızda kişilik haklarına tecavüzden doğan davaları kanuni temsilcinin sezgin olmayanlar adına açabileceği33, yine sezgin olmayan kişilere gerekli olan tıbbi müdahale için kanuni temsilcilerin izin verebileceği34 tartışmasız kabul edilmekle birlikte, aile hukukundan doğan kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar konusunda görüş birliği yoktur.
    Yargıtay 2.HD.Sİ3.3.1974 ve 3.3.1947 tarihli .kararlarında35 cana kast, pek fena muamele ,haysiyetsiz hayat sürme ve zina sebebiyle sezgin olmayan eş için kanuni temsilcinin dava açmasında zorunluluk hali bulunduğuna karar vererek soruna olumlu bir yaklaşım göstermiştir. Yine Yargıtay HGK36 yaş düzeltme davasının kanuni temsilciler tarafından da açılabileceğine karar vermiştir. Ancak bu son kararda "yaş düzeltme davasının" C.Savcılığınca da açılabileceği gerekçesi ile bu davanın şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan saymama görüşüne katılmıyoruz. Aksi takdirde yine C.Savcılığınca açılabilen nesebin reddi davasını da (MK 345) şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan saymamak icap edecektir.
    ff) İsviçre Uygulaması
    Bu konuda isviçre'de önce sezginliğin varlığı daha hafif koşullara bağlanarak, şahsa sıkı sıkıya bağlı haklarda kanuni temsil düşmanlığının mahsurları giderilmeye çalışılmıştır.
    Her ne kadar sezginlik akla uygun davranabilme ölçütüne göre belirlenmekteyse de kişinin duygu dünyası, kişinin korunması, kendisini yönetme ile ilgili şahsa sıkı sıkıya bağlı haklarda bu "akla uygunluk" ölçütü yerine37 kişide sadece bu hakların varlığının bilinci olması, sezgin sayılabilmek için yeterli sayılmıştır. Ayrıca MK 11 .m.de şahsa bağlı hakların kullanılmasında ergin olma koşulundan vazgeçilmiş olması da bu hakların olanak olduğu ölçüde sahibi tarafından bizzat kullanılmasının istenildiğini göstermektedir38.
    İsviçre uygulamasında sezginliğin tespitinde hafif koşulların arandığı durumlara şu örnekler verilmektedir:
    Vesayet altına alınmaya itiraz39
    Evlenme yasağı kararına itiraz40.
    Boşanma davalarında :
    Şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların kullanılmasında sezginliğin varlığını daha hafif koşullara bağlanması gereğinden hareket eden İsviçre Federal Mahkemesi41 kısıtlı bir kişi bir boşanma davasının davacısı olması hallerinde, eğer kısıtlı davanın konusunu kavrayabilecek durumdaysa ve bir aile birliğini devam ettirebilecek veya dağıtılmasına karar verebilecek bir algılama gücüne sahip ise, aktif dava ehliyeti bakımından sezgin sayılmaktadır.



    Buna karşılık Federal Mahkeme42 kısıtlının davasında, davalı olması halinde sezginliğin varlığının, maddi hukuktaki, yani ağırlaştırılmış sezginlik koşuluna göre belirtilmesi gerektiğini, çünkü boşanma davacısı için konan ilkelerin boşanma davalısı için geçerli olamayacağını boşanmaya karar vermede mevcut bir durumun değiştirilmesi ve genel olarak bütün hayat boyu sürdürülmesi düşünülen ortakyaşarının kaldırılması söz konusu olmaktadır. Burada davalı kısıtlının dava ehliyeti MK 13 (Art.16 ZGB) anlamında tam sezginliğin mevcudiyeti aranmalıdır43.
    Bir boşanma davasında kanuni temsilcilerin, sezgin olmayan kişileri temsil edebilme yetkisine gelince; Federal Mahkeme sezgin olmayan kişi aleyhine açılan boşanma davasında kanuni temsilcinin temsil yetkisini, hatta bunu kanuni bir hukuki zorunluluk olarak tartışmasız kabul ederken44, Türk Yargıtay ın aksine bazı kararlarında, boşanma sebepleri hakkında bir ayrım yapmaksızın sezgin olmayan kişi adına temsilcisinin açtığı boşanma davasında, kanuni temsili kabul etmemektedir45.
    Kanımızca şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların kısıtlılar tarafından dava yoluyla kullanılması halinde sezginliğin varlığının tespitinin daha hafif koşullara bağlanmasındaki İsviçre'deki hakim görüş Türk Hukukunda da geçerli olmalıdır. Çünkü şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların dava yoluyla kullanılması kişinin, kişiliğinin korunması, gelişmesi ve kişinin duygu dünyası ile ilgilidir. Bunlarla ilgili hakların bizzat hak sahibi tarafından kullanılması mümkün olduğu ölçüde kolaylaştırılmalı, kanuni temsil mümkün olduğu ölçüde bazı istisnai zorunluluk halleri dışında yasaklanmalıdır. Bu istisnai zorunluluk halleri ise, kanuni temsil yasağının açıkça sezgin olmayan kişi yararına ve dürüstlük kuralına ters düşmesi, kısıtlının o konuda mutlak hak ehliyetsizliğine neden olması halleridir.
    Buna karşılık şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların hukuki işlemler yoluyla kullanılmasında, ölüme bağlı tasarruflar, (MK 449), evlilik dışı çocuğun tanınması (MK 291), sezgin olmanın tam unsurları aranmalı ve kanunda çok açık bir izin olmadıkça bunlara kanuni temsil yolu kapatılmalıdır.



    * İzmir Noter Odasının 29 Ekim 1998 tarihinde Bodrum'da düzenlemiş olduğu bilimsel etkinlikte sunulmuştur.
    1 Bkz. Dural ,Türk Medeni Hukukunda Gerçek kişiler,s.86 vd
    2 Bucher, Art.19N.214
    3 Bunun bir istisnası manevi tazminat alacaklarının bazı koşullarla temlik edilebilmesidir (MK 24.a,85)
    4 Bucher, Berner Kommentar, Art.19 ZGB. N.221 vd
    5 Ancak bu konuda bkz aşağıda eleştiriler
    6 Bkz. Bucher, Art. 19 N.319-326)
    7 Grossen, Schvveizerisches Privatrecht, II 329 vd
    8 Bkz.Dural s.89; Zevkliler,s.346
    9 J.Akipek, Şahsın Hukuku, s.84
    10 Yargıtay, değiştirilesine ilişkin davaları bir şahsa sıkı sıkıya bağlı dava olarak ancak hak sahipleri tarafından açılabileceğini, bu bakımdan hak sahipleri dışındaki kişilerce, örneğin C.Savcılığınca bu davaların açılamayacağı içtihadında bulunurken (3.HD.7.4.1987 gün 1768/3765 sayı ve 18.HD.13.3.1992E.1351 K sayılı Kararları), yaş tashihine ilişkin davaların N.K.46.m.uyarınca C.Savcılığınca da açılabileceği gerekçesi ile bu davaları şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan saymamaktadır (HGK 13.1.1954 gün 3/1 E.1 K.)
    11 Bkz. Bucher, Art. 19 N.214
    12 Bkz.Dural, s.86
    13 Karş.Zevkliler, Medeni Hukuk 255,365 6.bası (1999)
    14 Akıntürk, Aile Hukuku,s.324,329 S.bası 1998
    15 Y.HD.27.6.1963,2679 74061 İKİK 1964,2945 (Akıntürk age)
    16 2.HD.18.1.1988,9964/391:8.6.1987,3494/509 (Dalamanlı /Kazancı Md.258,s.628 TMK Şerhi)
    17 "MK 405/8 hükmü kısıtlının yararını korumak amacıyla konulmuş olup hakim tarafından resen dikkate alınır"4.HD.21.1.1980 t 8150. E.512 K
    18 Bucher,Art.19 N.190, 208 ; BGE 41 II 556
    19 Bucher Art.19N.218
    20 Bucer,Ar.19 N.22-226
    21 Bkz. Althof, Der Honararanspruch deş Arztes bei Behandlung Minderjaehriger
    22 Bucher, Art.19 N.219vd
    23 5.CD.9.3.1981 t.599 E.585 K (İKİD 1981,396) sezgin olanlar şahsa sıkı sıkıya bağlı hakları tek başlarına kullanabileceğinden bu haklardan doğan doğan davalardan kanuni temsilciler ancak sezgin küçüğün muvafakati ile feragat edebilirler.
    24 Bkz.Bucher Art.19 N.227
    25 Zevkliler, Medeni Hukuk, Başlangıç Hükümleri .Kişiler ve Aile Hukuku s.461 (5.bası); Bkz.Bayraktar, Hekimin tedavi Nedeniyle Cazi Sorumluluğu, s.133-137; Ayan, Tıbbi müdahalelerden Doğan Hukuki Sorumluluk s.11, 82
    26 Ölüme bağlı tasarruf yapmak şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğundan temsilci yoluyla yapılması mümkün değildir" 2.HD. 4.4.1978 t 3444 E.358 K (YKD 1979,779)
    27 Bkz.Cosman.la capacite en droit.Geneve 1933; BGE 78 II101 ;85 II221,2.HD 20.10.198414595 K;Tekinay, Aile H.s.232.
    28 Jaccard, La Representetio deş ınccaales de discernement danzlexecice de leurs droiys strşctemert personnels sn.21,Lausanne1955
    29 Ataay, sh.118
    30 Grossen, Schvveizerisches Privatrecht s.359.
    31 Bkz. Seymen, içtihat Eleştirisi, Balta Armağanı 1952,90
    32 Bkz.Dural,s.92; Ataay, s.188
    33 Bkz.3.HD.29.12.1961,8613/6779 (AD 1961,503-5)
    34 2.HD.3.3.1947 ,5923/1229 (Zevklilr s.103 not 556)
    35 2.HD.3.6.1964 ,2642 E.3059 K (İKİD 1964,3276-46)
    36 HGK 13.1.1954,3/1 E.1.K (Zevkliler sh.191 not 548
    37 Bkz.Bucher ,Art.16 Anm.ll.8 ; Binder, Urteilfaehigkeit s.137
    38 Bkz.BGE 77 II 12
    39 BGE 31 II 99
    40 BGE42 II 423
    41 BGE 77 II 11 ve 85 II 224
    42 BGE78II 110,
    43 Merz bu kararı eleştirerek (BZJW 96,369 yıl 1960)" Bir kimsebir evlilikten kurtulmak istiyorsa ona boşanma davasıyla böyle bir hakkı olup olmadığının tespitine hak tanınmalıdır. Aile hakkında tam bir fikir sahibi olmasa da veya boşanma sebebi bize çılgınca gelse de "
    44 BGE 85 II 224
    45 BGE 78 II 110; bkz. Bucher Anm.lV.2.a; Zevkliler sh 191

    Yabancı Resmi Belgelerle Noterlik İşlemleri (Şaban SÖNMEZ - Büyükçekmece 5. Noteri)



    Yabancı ülkelerde yaşayan yabancı özel ve tüzel kişilerce gerek Türk Vatandaşlarınca ve gerek Türk Uyruklu Tüzel kişilerce, yabancı ülkelerde usulü uyarınca yapılmış noterlik işlemlerine dayanarak noterliklerimizde işlem yaptırmak isteyen ilgililerin başvurularıyla sık sık karşılaşmaktayız.



    Bu gibi durumlarda yapılacak işlem 1512 sayılı Noterlik Kanunu'nun 191-195 . Maddelerinde düzenlenmiştir.



    Noterlik Kanunu'nun 195. Maddesi "Yabancı memleketlerde usulü uyarınca yapılan Noterlik işlemlerinin altındaki o memleketin yetkili merciinin imza ve mühürü konsolos tarafından onanır. Özel kanun hükümleri saklıdır, "hükmünü koymuştur.



    Noterin önüne yabancı bir noterlikten yapılmış bir işleme dayanarak işlem yapılmak istenirse, noterin nasıl hareket edeceğini göstermektedir.
    Bu durumlarda notere yabancı bir ülkedeki noter tarafından düzenlenmiş bir belge gösterilerek işlem yapılmak istendiğinde öncelikle işlem yeminli tercüman tarafından noterlikçe yabancı dilden Türkçe'ye çevriltilecektir.
    A) İşlemin yapıldığı ülkedeki Türkiye Cumhuriyeti Konsoloslukları'nca, belgedeki mühür ve imza o belgeyi düzenleyen ülkedeki yetkili mercilere ait olduğu, onanıp onanmadığı aranacaktır. İşlemin yapıldığı yer noterinin imza ve mühürü, işlemi yapan makama ait olduğunu Türk Konsolosluğunca onaylanmışsa, yabancı ülkedeki o ülkenin noterince yapılan işlem Türkiye'de yapılmış resmi belge gibi işlem görecektir. Konsolosluk onayı yoksa yabancı ülkedeki noterin yaptığı noterlik işlemiyle HİÇBİR İŞLEM yapılamayacaktır.
    Yabancı ülkedeki noterlikçe yapılan noterlik işlemi Türkçe'ye çevrildikten sonra Türk Konsolosluğunca onaylanmadığı görülürse,, bu çeviri işlemiyle noterlerin hiçbir işlem yapması mümkün değildir. Yapıldığı taktirde geçersiz belgeye dayanılarak işlem yapılmış olur ki bu da noterin hukuki ve cezai sorumluluğunu doğurur.
    B) 1512 sayılı Noterlik Kanunu'nun 195. Maddesinde " özel kanun hükümleri saklıdır" demekle özel yasalarla, konsolosluk onayı gerektirmeyen, ancak bazı onay şekilleriyle işlemin resmi belge geçerliliği kazandırmaktadır.
    1961 tarihli LAHEY DEVLETLER ÖZEL HUKUKU konferansında " Yabancı Resmi Belgelerin tastiki mecburiyetinin kaldırılması sözleşmesi" akdedilmiştir. Bu sözleşmeyi devletimiz kabul etmiş ve sözleşmeyi imzalamıştır. 08.05.1962 tarihinde imzalamış 20.06.1984 tarih ve 3028 sayılı kanunla onaylanmıştır. Yabancı resmi belgelerin tasdiki mecburiyetinin kaldırılması sözleşmenin tarafı olmuştur.
    Bu sözleşmeye taraf ülkelerden birinde yapılan noterlik işlemi, sözleşmedeki prosedüre uymak şartıyla artık Türk Konsolosluklarımın onayına gerek kalmayacaktır.
    Bu sözleşmeye göre, sözleşmeyi imzalayan devletler yabancı resmi belgelerin diploması veya konsolosluk temsilciliklerince tastik mecburiyetini kaldırmışlardır.
    1962 tarihli LAHEY DEVLETLER ÖZEL HUKUKU konferansında sözleşmeyi imzalayan taraflar bu konuda bir sözleşme yapmayı kararlaştırmışlar ve aşağıdaki hükümler üzerinde anlaşmışlardır.
    Sözleşmenin 1. maddesine göre işbu sözleşme, Akit Devletlerden birinin ülkesinde düzenlenmiş olupta diğer bir akit devlet ülkesinde kullanılacak olan resmi belgelere uygulanır hükmünü koymuştur.
    Sözleşmeye göre aşağıdaki belgeler resmi belge sayılır
    A) Savcı, zabıt katibi veya adliye memuru tarafından verilmiş belgelerde dahil olmak üzere, devletin bir yargı organına veya mahkemesine bağlı bir makam veya görevli memur tarafından düzenlenmiş olan belgeler,
    İdari belgeler,
    Noter senetleri,
    D) Kişilerce özel sıfatla imzalanmış belgeler üzerine konulmuş olup belgenin kaydının veya belirli bir tarihte mevcut olduğunu ve imzaların doğruluğunu resmi makam ve noterlerce onayı gibi resmi beyanlardır.
    Sözleşmenin 1. maddesinde sayılan resmi belgeler yabancı ülkenin noterlerince onaylanması ve bu yabancı belge ile sözleşmeye taraf başka bir yabancı ülkede işlem yapılması halinde akit devletlerden her biri bu sözleşmenin uygulama alanına giren ve kendi ülkesinde kullanılacak olan belgeleri tastik işleminden bağışık tutacaktır. Bu sözleşmenin amaçları bakımından, tastik işleminde, yalnız belgenin kullanıldığı ülkenin diplomasi veya konsolosluk memurları tarafından belgedeki imzanın doğruluğunu , belgeyi imzalayan kişinin hangi sıfatla imzaladığını veya gerekirse üzerindeki mühür veya damganın aslı ile aynı olduğunun teyidi işlemi anlaşılır.
    Yabancı ülkede noterlikçe düzenlenen belgenin altındaki imza ve mühürün bunu koyan makamın resmi dilinde yazılabilir. Bu tasdik şerhinde yapılan kayıtlar 2. Bir dilde yazılabilir. Yabancı belgeyi düzenleyen makamın imza ve mühürünün tastik şerhinin "apostille conventıon de la haye du 5 octobre 1961) başlığı Fransızca olarak yazılması gerekmektedir.
    Tastik şerhi , belgede imzası bulunan veya belgeyi getiren kişinin isteği üzerine verilmektedir.
    Usulüne uygun biçimde doldurulan tastik şerhi, imzanın doğruluğunu, belgeyi imza eden kişinin hangi sıfatla imzaladığını ve gerektiğinde, belge üzerindeki mühür veya damganın aslı ile aynı olduğunu teyid eder.
    ... Tastik şerhi üzerindeki imza, mühür veya damga her türlü doğrulama işleminden bağışık tutulmuştur.
    Yabancı ülkede ve yabancı noterlikçe düzenlenmiş bir evrak noterliklerimize ibraz edildiğinde öncelikle Türkçe'ye çevirisi yapılacaktır. Çevirisi yapıldıktan sonra şu iki husus aranacaktı r.
    1- Resmi belge Türk Kon s o l os l u ğ u'nca onaylanıp onaylanmadığına bakılacaktır.
    2 - Resmi belge Türk Konsolosluğu'nca onaylanmamışsa yabancı resmi belgeyi düzenleyen ülkenin yetkili mercilerince APOSTİLLE yapılmış olup olmadığına bakılacaktır.
    Türk Kon s o l o s l u ğ u n ' ca onaylanmamışsa veya APOSTİLLE yapılmamışsa bu belgeye dayanılarak HİÇBİR İŞLEM YAPILAMAYACAKTIR.
    Türk Konsolosluğu'nca onaylanmışsa APOSTİLLE yapılıp yapılmadığına bakılmayacaktır.
    APOSTİLLE yapılmışsa Türk konsolosluğumun onayı aranmayacaktır.
    Her iki halde de yabancı resmi belge Türkiye'deki resmi mercilerce yapılmış belge gibi işleme esas alınacaktır.
    Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 12.10.1993 tarih ve 1993/5631 esas 1993/7554 karar sayılı kararında; YABANCI ÜLKEDE DÜZENLENEN VEKALETNAMENİN İSPAT GÜCÜ BAKIMINDAN; Kural olarak; Yabancı bir ülkede, o ülkenin yetkili makamı tarafından doğrudan düzenlenen veya onanan senetler, o yabancı ülkedeki Türk Konsolos veya Siyasi memurlarınca onaylanmış olmadıkça bu senetlerin Türkiye'de resmi senet olarak kabulü mümkün değildir. Yabancı otoritenin düzenlediği resmi senetlerde şeklen geçerlidir. Ancak Türkiye'de ispat gücü bakımından Türk Kanunlarına tabidir. Yabancı ülkede o ülkenin noterliğince düzenlenen vekaletnamenin geçerli olup olmadığının tesbiti için yabancı belgenin düzenlendiği devletin " Yabancı Resmi Belgelerin Tastiki mecburiyetinin kaldırılması hakkındaki LA HAYE SÖZLEŞMESİ'nde akit devlet olup olmadığı, akit devlet ise sözleşmenin 3. maddesinin 2. fıkrasında belirtildiği gibi Türkiye ile karşılıklı uygulama gerekse iki veya çok taraflı sözleşmelerle tastik şerhi işleminin kaldırılması, basitleştirilmesi, tümden bağışık tutulma durumunun olup olmadığı; Adalet Bakanlığı'ndan sorulup tespit edilmek ve belirlenecek sonuca göre işlem yapmak gerektiğine karar verilmiştir.
    Yabancı ülkelerde yetkili mercilerce düzenlenen resmi belgelere dayanılarak noterlik işlemleri nasıl yapılacağı yukarıda açıklanmıştır.
    Yukarıda anlatılan usule uyularak işlem yapılması gerekmektedir.

    VELAYET, VESAYET VE KAYYIMLIK



    Bursa Noter Odası Hukuk Komisyonu



    BAŞKAN
    Cengiz SABANCI Bursa 3.Noteri
    ÜYELER
    Göksel NUR Bursa 15.Noteri
    Selahattin ŞAHİN Bursa 14.Noteri
    Nihat KÜNEFECİ Yalova 1.Noteri
    Nuran KÖSEMEN İnegöl 3.Noteri





    1512 Sayılı Noterlik Kanunun 72.maddesi, Noterlerin ilgililerin istemi üzerine, hukuki işlemleri belgelendirdiklerini; ilgilinin, belgelendirme isteminde bulunan kişi olduğunu; Noterlerin, iş yaptıracak kimselerin kimlik ve yeteneğini araştırıp öğrenmekle yükümlü olduğunu; 85.maddede, ilgilinin kişiliği hakkında kanı sahibi olması gerektiğini ve yine aynı yasanın 79 .maddesi de, veli, vasi ve kayyım sıfatıyla işlem yaptırmak isteyen kişilerin sıfat ve yetkilerini, işlem yapmaya izinli olduklarını belirtir belge göstermekle yükümlü olduklarını; Noterin de, bu belgenin gösterildiğini iş kağıdına yazmakla birlikte, bir örneğini de işleme eklemek zorunda olduğunu, hükme bağlamıştır. Keza, Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 90.Maddesi, kimlik tesbitinde hangi belgelerin kabul göreceğini ve bu konuda izlenecek yolu belirledikten sonra; 91.Maddesinin 1.fıkrası aynen " Noterin ilgilinin yeteneği hakkında bir kanı sahibi olması gereklidir. Temyiz kudretine sahip bulunan ve işlemin niteliğine göre gerekli yaşa girdiği anlaşılan herkes hukuki işlemleri yapmaya ehil olup, bu yaş resmi belge ile saptanır. Tanık veya kanı ile yaş tesbit edilemez" esasını getirmiştir. 92.maddesi ise, başkaları adına iş ve işlem yaptıracaklardan istenilecek belgelerin nelerden ibaret olduğunu tek tek saymıştır.



    Görüldüğü gibi Yönetmelik, 1512 Sayılı Yasa paralelinde düzenlemeler içermektedir.



    Tüm insanlar hukuk düzeni sınırları içerisinde haklara ve borçlara ehil olmada eşit olup ,buna hak ehliyeti denilmektedir. (TMK Md 8)



    Ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlı olmayan her ergin kişi ise, kendi fiilleri ile hak edinmekte ve borç altına girebilmektedir. Buna da fiil ehliyeti diyoruz (TMK Md 9.10). O halde, ayırt etme gücü bulunmayan, küçük ve kısıtlıların fiil ehliyeti de bulunmamaktadır (TMK Md 14).



    Erginlik, 18 yaşın doldurulmasına bağlıdır. Evlilik, evlenen kişiyi ergin hale getirir
    (TMK.Md.11).



    Velisinin rızasıyla 15 yaşını dolduran küçük, Mahkemece hükmen ergin kılınabilir (TMK Md 12).



    T.M.K. nun 13.maddesinde, ayırt etme gücü "Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir" şeklinde anlatılmıştır.



    Keza, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin, yasada gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, fiillerinin hukuki sonuç doğurmayacağı, aynı Kanunun 15.maddesinde vurgulanmıştır.



    Bunun aksine, ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası ile kendi işlemleri ile borç altına girerler.



    Yasal temsilcisinin rızası yoksa, kendi işlemleriyle borç altına girmeleri mümkün değildir.



    Kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanma ve karşılıksız kazanmada , yasal temsilcisinin rızasına gerek yoktur.



    Ayrıca, ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlılar haksız fiillerinden sorumlu tutulmaktadırlar (TMK Md 16).



    Bu genel mahiyetteki açıklamalardan sonra velayet, vesayet ve kayyımlık konularını, aşağıdaki ana başlıklar halinde inceleyebiliriz:



    I- VELAYET



    T.Medeni Kanunun muhtelif bölümlerinde değinilen velayet, 335-351. maddeler arasında düzenlenmiştir. Evli ana ve babanın:
    - Ergin olmayan çocukları,
    - Kısıtlanan ve ancak hakim tarafından vasi atanmasına gerek görülmeyen ergin çocukları, velayetleri altındadır.



    Kanuni birsebep olmadıkça, velayet ana ve babadan alınamaz. (TMK.Md 335).



    1- Velayetin Kullanma Şekli:



    Evlilik süresince ana ve baba, velayeti birlikte kullanırlar (TMK.Md 336) ve çocuklarını 3. kişilere karşı birlikte temsil ederler (TMK.Md 342).



    Velayet hakkının ana ve baba tarafından birlikte kullanılması, irade birliğini ifade etmektedir. Ancak, fiili imkansızlık söz konusu olduğunda ve dolayısıyla, eşlerin gerek yurt içinde ayrı ayrı yerlerde ve gerekse birisinin yurt dışında bulunması, yada askerde olması veya eşlerden birinin hasta olması, işlemin tamamlanmasında zaman darlığı gibi haller ile diğer haklı sebeplerin varlığında, eşlerden birisinin işlemi tek başına yapabileceği; gerektiğinde, işlemi yapacak olan eşe diğer eşin vekalet veya muvafakat verebileceği; belli bir iş için velayetin kullanılmasında, konusu da belirtilerek, eşlerin 3. kişiye vekalet verebileceği; tüm bu gibi durumlarda, Noterin engel ve imkansızlığı tesbit ve araştırmasına gerek olmadığı; velinin beyanıyla yetinilerek işlemi yapabileceği kabul edilmelidir. (T.Noterler Birliği'nin 11/6/2002 ve 54 sayılı Genel Yazısındaki Adalet Bakanlığı Hukuk işleri Genel Müdürlüğünün 3/6/2002 gün ve 12071 sayılı yazısı).



    Esasen TMK.nun 342.maddesinin 2.fıkrasında da " İyi niyetli 3.kişiler, eşlerden her birinin diğerinin rızasıyla işlem yapıldığını var sayabilirler" hükmüne yer verilmiştir. Keza aynı maddenin 3.fıkrası, kısıtlıların temsiline ilişkin hükümlerin velayetteki temsilde de uygulanacağını öngörmüştür (TMK.Md 342).





    Ortak hayat sona ermiş veya ayrılık hali varsa; velayet hakim tarafından eşlerden hangisine verilmişse, o eş tarafından kullanılır. Ana babadan birisinin vefatı halinde velayet sağ kalan eşe; boşanmada ise, çocuk kime bırakılmışsa, o eşe aittir (TMK. Md. 336)



    Şayet ana baba evli değilse velayet anaya aittir (TMK Md 337). Ancak ana:
    - Küçükse,
    - Kısıtlı ise,
    - Ölmüşse,
    - Velayet kendisinden alınmışsa,
    çocuğun çıkarı göz önüne alınarak, hakim tarafından vasi atanır veya velayet babaya verilir (TMK Md 337).



    Boşanmada velayet hakkı, mahkeme kararı ile ana veya babadan birisine verilmişse, bu hakkın verildiği tarafın ölümü halinde velayet, sağ kalana kendiliğinden geçmez; Mahkeme tarafından sağ kalana velayetin verilmesi veya bir başkasının vasi atanması gerekir (TMK Md. 183-366).



    Ana ve baba, çocuğun bakım ve eğitimi konusunda gereken kararları alıp uygulamak zorundadır (TMK Md 339-340-341);



    16 yaşını dolduran kadın ve erkek ancak hakimin izni ile evlenebildiği halde; 17 yaşını tamamlayan erkek veya kadın velinin, veli yoksa vasi veya vesayet mahkemesinin izni ile evlenebilir. 17 yaşından küçüklerin evlenmesi için yasal temsilcinin izin ve muvafakati alınamaz (TMK Md124-126



    Evlendirme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 14.Maddesini değiştiren 1.Maddesi).
    Mal rejimi sözleşmesi, ayırt etme gücüne sahip olanlar tarafından yapılabileceğinden; küçük veya kısıtlılar ancak yasal temsilcilerinin rızasını almak suretiyle böyle bir işlemi yapabilirler (TMK Md 204).



    TMK nun 19 maddesinin 1.fıkrası yerleşim yerini, bir kimsenin sürekli kalmak amacıyla oturduğu yer olarak tanımlamıştır.



    Aynı yasının 21.maddesi ise, velayet altında bulunan çocuğun yerleşim yerinin ana ve babasının; böyle bir ortak yerleşim yeri yoksa, küçüğün velayetinin bırakıldığı ana ve ya babanın yerleşim yeri olduğunu; vesayet altındaki kişinin yerleşim yerinin de, bağlı olduğu vesayet makamının bulunduğu yer olduğunu belirtmiştir.



    Türk Medeni Kanununun 342. maddesinin 3.fıkrası ile velilerin çocukları temsil etmelerinde vesayetteki temsile ilişkin hükümlere yollama yapılmış ise de, bu yollama yapılırken vesayet makamlarının iznine tabi hususlar hariç tutulmuştur. Buna göre, velilerin çocuklarını temsilde, vasilerin vesayet makamının iznine tabi olduklarına ilişkin hüküm uygulanmayacaktır.



    Bu durumda da, velilerin çocuklarına ait motorlu araç niteliğindeki taşınır mallar ile taşınmaz malları satmasında hakimden izin almasına gerek olmadığı gibi, TMK nun 462.Maddesinde yazılı diğer hallerde de hakimin iznine ihtiyaç olmadığı sonucuna varılmaktadır (Yargıtay 2.HD.nin 24/05/2002 Gün ve E.2002/ 5872,K.2002/6444 sayılı kararı).



    Medeni Kanunun 327 ve 356.maddeleri uyanırca, çocuk taşınmaz mallarının sarfına ilişkin tasarrufi işlemlerde hakim izninin alınması zorunludur.



    Çocuğun bakımı, yetiştirilmesi ve eğitimi için zorunluluk varsa hakim, ana ve babaya belirlediği miktarda çocuğun diğer mallarına (taşınmazlarına) da başvurma yetkisi tanıyabilir (TMK Md 356).



    Ana ve baba, yoksul oldukları veya çocuğun özel durumu olağan üstü harcamalar yapabilmesini gerektirdiği takdirde ya da olağandışı herhangi bir sebebin varlığı halinde, hakimin izniyle çocuğun mallarından (taşınmazlarından ) onun bakım ve eğitimine yetecek belli bir miktarı sarf edebilirler (MK Md 327).



    Tapu Kadastra Genel Müdürlüğünün 11/06/2002 tarih 2002/7 sayılı Genelgesinde " çocuk mallarına ilişkin tasarrufi işlemlerde velayet hakkını kullananlar tarafından yapılacak işlemin TMK 327 ve 356 .
    maddelerdeki amaca ilişkin olmadığı beyan edilmiş ise, buna ilişkin beyanların yazılı olarak alınması gerekir " denmiştir.



    Bu nedenle ana ve babanın Noterliklerde bu konuya ilişkin olarak verecekleri beyanname - taahhütnamenin yapılabileceği, TNB nin 2003/ 29 sayılı Genelgesinde belirtilmiştir.



    2) Velinin Temsilen Yapamayacağı İşlemler ve Kayyım Atanmasını Gerektiren Haller:



    Yukarıda da değinildiği üzere, Medeni Kanunun 342.Maddesinde vasiler hakkındaki hükümlerin veli hakkında da uygulanacağı belirtilmiş, sadece velinin hakimden izin almasına gerek bulunmadığına dikkat çekilmiştir. Bu maddenin yaptığı yollama gereği T.Medeni Kanununun 449.maddesi veliler hakkında da uygulanmaktadır.



    Buna göre;
    - Veli velayeti altındaki kişi adına kefil olamaz, kefalet ipoteği yapamaz,
    - Vakıf kuramaz,
    - Taşınmaz mal bağışlayamaz, küçük aleyhine bedelsiz ayni veya şahsi hak kuramaz.



    Medeni Kanunun 345.Maddesine göre "Çocuk ile ana baba arasında ya da ana ve babanın menfaatine olarak çocuk ile 3.kişi arasında yapılacak bir hukuki işlemle çocuğun borç altına girebilmesi, bir kayyımın katılmasına ve hakimin onayına bağlıdır".



    Bu hükümle ana babanın çıkarlarıyla çocuğun çıkarlarının çatışması halinde ana babanın veli sıfatı ile çocuğu temsil etmeleri sakıncalı bulunmuş ve çocuk korunmak istenmiştir. Çocuk ile ana ve baba arasında her hukuki işlemde kayyım tayini gerekmez.



    Kayyım tayini için şu hususların mevcut olması gerekir.



    - Hukuki işlem çocuk ile ana baba arasında,
    - Hukuki işlem çocuk ile 3. kişi arasında, olmalıdır.



    Keza hukuki işlem;



    - Ana baba yararına olmalıdır,
    - Çocuk bu işlemle borç altına girmelidir.



    Bu iki unsur bir arada mevcut ise kayyım tayini gerekir.



    Ana veya baba tarafından çocuğa yapılacak satış işlemlerinde, işleme kayyımın katılması ve hakimin onayı aranmalıdır.



    Yine, çocuğun malı ana veya baba, yada müştereken her ikisi tarafından satın alınacaksa , çocuğu temsilen işleme kayyımın katılması gerekmektedir.



    Veli çocuğun alacağı kredi için çocuğun malını hakimden izin almadan ipotek edebilir.



    Ancak kendisi veya başkasının alacağı kredi için çocuğun malını ipotek edemez. Böyle bir işlem kefalet ipoteği sayılır. Ve çocuğun kefaleti de TMK 342.Maddesinde yasaklanmıştır.







    Çocuğun şirkete ortak olması ve sermaye koyması durumunda sermaye olarak konacak mallar bakımından ana babada şirket ortağı ise, ya da çocuğun hissesini ana babaya satışında menfaat çatışması olabileceğinden kayyım katılması ve hakimin onayı gerekir.



    Miras taksim sözleşmelerinde çocukla mirasçı olan ana baba arasında bir sözleşme akdedildiği için bu tür işlemler için kayyım tayini ve hakim onayı aranmalıdır.



    Yukarıda da belirtildiği üzere, kısıtlanan ergin çocuklar için hakim tarafından vasi atanmamış ise, ana ve babalarının velayetleri altında kalırlar ( MK.335).



    Ergin çocuğun kısıtlanmasına karar veren hakim bu kimseye bir vasi tayin edebilir.Ancak vasi tayin edilmemiş ise ergin, ana babanın velayeti altında sayılır.



    Bu kimse için artık vesayet değil velayet hükümleri uygulanır. Reşit çocuğun kısıtlanmasında, asıl olan çocuğun vesayet altında değil velayet altına alınması olduğundan, yapacağı işler için Mahkemelerin izin ve onayına ihtiyacı olmayan velinin, yanlışlıkla vasi olarak atanması, yaptığı işlerin Mahkemece onayını gerektirmez. (Y.1.HD. 10.1988 T.1988/ 6695 E.1988/10273 Sy.K)



    Ergin olmayan çocukların yurt dışına çıkışlarında, velisi durumundaki ana ve babanın Noterliklerde verecekleri muvafakatnamelerde, çocukları olduklarını kanıtlayan belge, boşanma, velayet kararı ve benzeri belgeler dayanak olarak işleme yazılıp, eklenmelidir.
    (T.Noterler Birliğinin 1980/ 23 Sayılı Genelgesi)



    3) Küçüğün Velisinden İzin Almaksızın Yapabileceği İşler:



    T.M.Kanunun 16.Maddesinde, ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlıların, yasal temsilcinin rızası olmadan yaptıkları işlem sonucu borç altına giremeyecekleri ve ancak, karşılıksız kazanım ve şahsa sıkı sıkıya bağlı ( münhasıran şahsa merbut) hakları kullanmada böyle bir rızanın gerekli olmadığı ifade edilmiştir. T.Noterler Birliğinin 1984/ 38 Sayılı Genelgesinde, kişiye bağlı hakların neler olabileceği genel olarak sayılmıştır.



    Keza Prof.Dr. Şeref Ertaş'ın Hukuk Dergisinin 106.sayfasında yer alan " Şahsa Sıkı Sıkıya Bağlı Haklar" makalesinde, konu ayrıntıları ile incelenmiştir. Bu durumlarla ilgili olarak, ayırt etme gücüne sahip küçüğün ve kısıtlıların yasal temsilcinin izinini almadan avukata ve başkalarına vekalet verebileceği sonucu çıkmaktadır (TNB nin 1992/45 Sayılı Genelgesi



    Yine TMK nun 359. maddesi uyarınca çocuğa bir meslek veya sanatla uğraşması için velisi tarafından muvafakat verilmişse, çocuğun, uğraş konusu bu işle ilgili vekaletname verebileceği öngörülmüştür (TNB 1992/ 45 Sayılı Genelgesi).



    Ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlı, tasarruf hakkı kendisine bırakılan mal ve alacaklarla kendi kişisel kazancının yönetimi ve bunlardan yararlanma hakkına sahip olup, bu durumlarda da avukata veya bir başkasına vekalet verebilir (TNB 1992/ 45 Sayılı Genelgesi - TMK Mad 359- 455).



    Ceza davasındaki sanık mümeyyiz küçükse, kendisini savunmak üzere, yasal temsilcisinin izini aranmaksızın avukata vekaletname vermesinin mümkün olacağı, T.Noterler Birliğinin 1992/45 sayılı Genelgesinde vurgulanmıştır.



    Ayırt etme gücüne sahip ve 15 yaşını doldurmuş küçük vasiyetname yapabilir ( TMK Md 502).



    Ancak, miras sözleşmesi yapamazlar (TMK.Md 503).



    Evlenmeye izin davası açabilir ( TMK Md 128) , evlilik dışı doğan çocuklarını tanıyabilirler (TMK Md 295)







    4) Evlatlıkta Velayet:



    Ergin olmayan küçüğün evlat edinilmesi halinde Türk Medeni Kanunun 314. Maddesine göre " Ana babaya ait olan haklar ve yükümlülükler evlat edinene geçer.



    Evlatlık, evlat edinenin mirasçısı olur ve soyadını alır....
    Eşler tarafından birlikte evlat edinilen ve ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklerin nüfus kaydına ana ve baba adı olarak evlat edinen eşlerin adları yazılır...."



    Bu maddeden de anlaşılacağı üzere, küçüklerin evlat edinilmesi halinde velayet hakkı evlat edinene geçmektedir. Eşler birlikte evlat edinmiş ise, velayet hakkını birlikte kullanırlar.



    Evlat edinen evli değilse velayet hakkını yine tek başına kullanacaktır. Evlatlık verme ile gerçek ana ve babanın velayet hakkı sona erer.



    Küçük evlatlığın velisi durumundaki birlikte evlat edinen eşlerden her ikisinin veya tek başına evlat edinenin vefatı halinde velayet hakkı evlatlığın ana ve babasına dönmez, vasi tayin edilmelidir.



    5) Velayetin Kaldırılması:



    Çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınmaz yada bu önlemlerin yetersiz olacağı önceden anlaşılırsa, hakim velayetin kaldırılmasına karar verir.



    Velayet ana ve babanın her ikisinden kaldırılırsa, çocuğa bir vasi atanır.



    Kararda aksi belirtilmedikçe, velayetin kaldırılması mevcut ve doğacak bütün çocukları kapsar (TMK Md 348).



    Velayete sahip ana ve babanın yeniden evlenmesi, velayetin kaldırılmasını gerektirmez. Ancak çocuğun çıkarı gerektirdiğinde velayet sahibi değiştirilebileceği gibi; durum ve koşullara göre; velayet kaldırılarak çocuğa vasi de atanabilir (TMK 349).



    II- VESAYET:



    Vesayete ilişkin hükümler, TMK nun 396-425. maddeleriyle 438- 494. Maddeleri arasında yer almış olup; 426- 437.maddeleri arasında ise,kayyımlık ve yasal danışmanlık konuları işlenmiştir.



    Vesayet, kamu vesayeti ve özel vesayet şeklinde ikiye ayrılmaktadır.



    Vesayet Organları:



    1) Kamu Vesayeti:



    Özel Vesayet dışındaki hallerde kamu vesayeti ve buna ilişkin hükümler uygulanır. TMK. nun 397. Maddesine göre kamu vesayeti vesayet makamı ve denetim maka mından oluşan vesayet daireleri tarafından yürütülmektedir.







    Vesayet organları:
    - Vesayet daireleri,
    - Vasi ve kayyımdan, ibarettir (TMK.396)



    Vesayet daireleri ise:
    - Kamu vesayeti,
    - Özel vesayet
    şeklinde ayrıma tabi tutulmuştur ( TMK 397).



    Kamu vesayeti de :
    - Vesayet makamı,
    - Denetim makamı,
    olup; vesayet makamı Sulh Hukuk Mahkemesi,
    denetim makamı ise, Asliye Hukuk Mahkemesidir (TMK 397).



    2) Özel Vesayet:



    Özel vesayet koşulları, TMK nun 398 .Maddesinde " Vesayet altındaki kişinin menfaatinin haklı gösterdiği, özellikle bir işletmenin, bir ortaklığın veya benzeri işlerin sürdürülmesi gerektiği takdirde vesayet istisnai olarak bir aileye verilebilir.



    Bu durumda vesayet makamının yetki, görev ve sorumluluğu kurulacak aile meclisine geçer" şeklinde ifadesini bulmuştur.



    Özel vesayet, vesayet altına alınacak kişinin fiil ehliyetine sahip:



    - iki yakın hısımının
    - Bir hısım ile eşinin istemi üzerine,



    denetim makamı olan Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından kurulur (TMK 399 Md).



    Vesayet altındaki kişinin vasi olmaya ehil, 4 yıl için denetim makamı tarafından atanan en az üç hısımın katılımı ile oluşan bu kurul, "Aile Meclisi" olarak adlandırılmıştır (TMK 400 Md)



    Denetim makamı Asliye Hukuk Mahkemesi



    - Aile meclisinin görevini yapmadığı veya
    - Vesayet altındaki kişinin çıkarı gerektirdiği takdirde, aile meclisini her zaman değiştirebileceği gibi, özel vasiyete de son verebilir (TMK 402 Md).



    3) Vesayet Gerektiren Haller:



    TMK da vesayeti gerektiren haller:
    - Küçüklük
    - Kısıtlama
    olmak üzere, iki başlık halinde sayılmıştır.



    a) Küçüklük:



    Eğer küçük velayet altında değilse, vesayet altına alınır. Görevi sırasında vesayeti gerektiren böyle bir halin varlığını öğrenen belli makamlar ile Noterler keyfiyeti, yetkili vesayet makamına bildirmekle yükümlüdürler (TMK 404).



    b) Kısıtlama:



    aa- Akıl Hastalığı veya Akıl Zayıflığı:



    - Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle işlerini göremeyen,
    - Korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken,
    - Başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan, her ergin kişinin kısıtlanacağı; görev sırasında Noterlerin bu durumda olanları yetkili vesayet makamına bildirmesi gerektiği TMK. nun 405.Maddesinde öngörülmüştür.



    bb- Savurganlık Alkol veya Uyuşturucu Madde bağımlılığı. Kötü Yaşama Tarzı. Kötü Yönetim:



    - Savurganlığı,
    - Alkol veya Uyuşturucu madde bağımlılığı,
    - Kötü yaşama tarzı,
    - Mal varlığını kötü yönetme, gibi nedenlerden dolayı Kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan ve bundan dolayı sürekli korunma ve bakıma muhtaç olan,
    - Başkalarının güvenliğini tehdit eden,
    ergin kişiye vasi atanacağı TMK nun 406. maddesinde hükme bağlanmıştır.



    cc- Özgürlüğü Bağlayıcı Ceza:
    Kesinleşmiş Mahkeme ilamı ile bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkum olan ergin kişiye vasi tayini zorunludur. Cezayı yerine getiren makam bu durumu yetkili vesayet makamına bildirmek durumundadır (TMK 407).



    dd- İstek Üzerine Vesayet:



    T.Medeni Kanunun 408 .maddesi "Yaşlılığı sakatlığı, deneyimsizliği veya ağır hastalığı sebebiyle işlerini gerektiği gibi yönetemediğini ispat eden her ergin kısıtlanmasını isteyebilir" hükmünü getirmek suretiyle istek üzerine de vesayet altına alınma mümkün hale getirilmiştir.



    4) Vesayette Yetki ve Atama:



    Vesayet altındaki küçüklerin yerleşim yeri, bağlı oldukları vesayet makamının bulunduğu yer olduğundan (TMK Md 21); vesayet işlerinde yetki de, bu yer vesayet dairelerine aittir (TMK 411 Md). Dolayısıyla, vesayet altındaki kişi vesayet makamının izini olmadan yerleşim yerini değiştiremez (TMK Md 412).



    Yetkili vesayet makamı, ergin bir kişiyi vasi olarak atayabileceği gibi; rızaları bulunduğu takdirde, görevi birlikte veya belirlenen yetkiler dahilinde ayrı ayrı yerine getirmek üzere, birden fazla vasi atayabilir. Rızaları yoksa, birden fazla vasi atanamaz (TMK Mad 413)





    Vesayet makamı, gecikmeksizin vasi atamakla yükümlü olup (TMK 419.Md); kısıtlama ve vasi atanmasına ilişkin Sulh Hukuk Mahkemesi kararı, kısıtlının yerleşim yerinde ve nüfusa kayıtlı olduğu yerde ilan olunur ve ayrıca karar vasiye hemen tebliğ edilir, ilandan önce kısıtlama 3. kişileri etkilemez (TMK Md 410- 421). Vasi atanmasına ilişkin kararın kesinleşmesi ve dolayısıyla kesinleşme şerhi taşıması gerekir (TMK Md 410-425-438).



    Vasi 2 yıl için atanmakla birlikte, vesayet makamı bu süreyi her defasında ikişer yıl uzatabilir.Ancak vasi 4 yılın dolması halinde vasilikten kaçınma hakkını kullanabilir (TMK Md 456).



    Vesayet ataması ile ilgili kararda, bu sürelere dikkat edilmelidir.



    Vesayet makamı tarafından atanan ve atanma kararı kesinleşen vasi, gerek vesayet altındaki küçüğün ve gerekse kısıtlının mal varlığı ve kişiliği ile ilgili çıkarlarını korumak, vesayet dairelerinin yetkilerine ait hükümler saklı kalmak üzere, hukuki işlemlerde onu temsil etmekle yükümlü kılınmıştır (TMK Md 403- 448).



    5) Vasinin Yapamayacağı İşler:



    Vasi.vesayet altındaki kişi adına:



    - Kefil olamaz,
    - Vakıf kuramaz,
    - Önemli nitelikte bağışta,
    bulunamaz (TMK Md 449). Bunlar yasak işlemlerdir.
    Şayet vesayet altındaki kişi, ayırt etme yeteneğine sahipse, vasinin açık veya kapalı izini yahut sonradan buna muvafakat etmesi halinde yükümlülük altına girebileceği gibi, bir haktan da vazgeçebilir (MK Md 451).



    Yine, vesayet altındaki kişiye vesayet makamı tarafından bir meslek veya sanatın yürütülmesi için izin verilmişse; bu meslek veya sanatla ilgili olağan mahiyetteki her türlü işlemi yapabilir, bundan dolayı da tüm mal varlığı ile sorumlu durumundadır (TM Md 453).



    6) Vasinin Vesayet Makamından İzin Alması Gereken Haller:



    T.Medeni Kanunun 462.maddesi aşağıda belirtilen hukuki işlemlerin vasi tarafından yapılabilmesi için vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemesinin izinini şart koşmuştur.



    Bu haller şunlardır:



    1- Taşınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka bir ayni hak kurulması,



    2- Olağan yönetim ve işletme ihtiyaçları dışında kalan taşınır veya diğer hak ve değerlerin alımı, satımı devri ve rehnedilmesi,



    3- Olağan yönetim sınırlarını aşan yapı işleri,



    4- Ödünç verme ve alma,



    5- Kambiyo taahhüdü altına girme,



    6- Bir yıl veya daha uzun süreli ürün ve üç yıl veya daha uzun süreli taşınmaz kirası sözleşmeleri yapılması,



    7- Vesayet altındaki kişinin bir sanat veya meslekle uğraşması,



    8- Acele hallerde vasinin geçici önlemler alma yetkisi saklı kalmak üzere, dava açma sulh olma, tahkim ve konkordato yapılması,



    9- Mal rejimi sözleşmeleri, miras paylaştırılması ve miras payının devri sözleşmeleri yapılması,



    10- Borç ödemeden aciz beyanı



    11- Vesayet altındaki kişi hakkında hayat sigortası yapılması,



    12- Çıraklık sözleşmesi yapılması,



    13- Vesayet altındaki kişinin bir eğitim, bakım ve sağlık kurumuna yerleştirilmesi,



    14- Vesayet altındaki kişinin yerleşim yerinin değiştirilmesi.
    Vasinin.TMK. nun 462 ve 463. Maddelerinde belirtilen işlemleri yapabilmesi için Mahkemeden izin alması zorunlu bulunmakla birlikte, izni takiben veya Yasada sıralanan haller dışında yapılacak işler için avukata vekalet verilmesi gerektiğinde Mahkemeden izin alınmasına gerek yoktur (TNB 2002/ 51 Sayılı Genelge).



    7) Vasinin Denetim Makamından İzin Alması Gereken Haller:



    T.Medeni Kanunun 463.Maddesi, vesayet makamı Sulh Hukuk Mahkemesinin izninden sonra, denetim makamı olan Asliye Hukuk Mahkemesinin de iznini gerekli gördüğü halleri aşağıdaki şekilde belirlemiştir:



    1- Vesayet altındaki kişinin evlat edinmesi veya evlat edinilmesi;



    2- Vesayet altındaki kişinin vatandaşlığa girmesi ve çıkması;



    3- Bir işletmenin devralınması veya tasfiyesi, kişisel sorumluğu gerektiren bir ortaklığa girilmesi veya önemli bir sermaye ile bir şirkete ortak olunması,



    4- Ömür boyu aylık veya gelir bağlama veya ölünceye kadar bakma sözleşmeleri yapılması;



    5- Mirasın kabulü, reddi veya miras sözleşmesi yapılması,



    6- Küçüğün ergin kılınması,







    Vesayet altındaki kişi ile vasi arasında sözleşme yapılması



    15- Vesayet altındaki kişi hakkında hayat sigortası yapılması,



    16- Çıraklık sözleşmesi yapılması,



    17- Vesayet altındaki kişinin bir eğitim, bakım ve sağlık kurumuna yerleştirilmesi,



    18- Vesayet altındaki kişinin yerleşim yerinin değiştirilmesi.



    Vasinin.TMK. nun 462 ve 463. Maddelerinde belirtilen işlemleri yapabilmesi için Mahkemeden izin alması zorunlu bulunmakla birlikte, izni takiben veya Yasada sıralanan haller dışında yapılacak işler için avukata vekalet verilmesi gerektiğinde Mahkemeden izin alınmasına gerek yoktur (TNB 2002/ 51 Sayılı Genelge).







    7) Vasinin Denetim Makamından İzin Alması Gereken Haller:



    T.Medeni Kanunun 463.Maddesi, vesayet makamı Sulh Hukuk Mahkemesinin izninden sonra, denetim makamı olan Asliye Hukuk Mahkemesinin de iznini gerekli gördüğü halleri aşağıdaki şekilde belirlemiştir:



    7- Vesayet altındaki kişinin evlat edinmesi veya evlat edinilmesi;



    8- Vesayet altındaki kişinin vatandaşlığa girmesi ve çıkması;



    9- Bir işletmenin devralınması veya tasfiyesi, kişisel sorumluğu
    gerektiren bir ortaklığa girilmesi veya önemli bir sermaye ile bir şirkete ortak olunması,



    10- Ömür boyu aylık veya gelir bağlama veya ölünceye kadar bakma sözleşmeleri yapılması;



    11- Mirasın kabulü, reddi veya miras sözleşmesi yapılması,



    12- Küçüğün ergin kılınması,



    Vesayet altındaki kişi ile vasi arasında sözleşme yapılması



    1) Temsil Kayyımlığı:



    T.Medeni Kanunun 426.Maddesinde ifadesini bulmuş olup; vesayet makamının, ilgilinin isteği veya doğrudan doğruya maddede sıralanan haller ile yasada gösterilen diğer hallerde temsil kayyımı atayacağını öngörmüştür.Temsil kayyımı atanmasını gerektiren haller, 426.Maddede şu şekilde sıralanmıştır:



    1- Ergin bir kişi, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri bir sebeple ivedi bir işini kendisi görebilecek veya bir temsilci atayabilecek durumda değilse,



    2- Bir işte yasal temsilcinin menfaati ile küçüğün veya kısıtlının menfaati çatışıyorsa;



    3- Yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel varsa.
    2) Yönetim Kayyımlığı:



    Vesayet makamı, yasa gereği veya istek üzerine kayyım atar. Vesayet makamı, yönetimi kimseye ait olmayan mallar hakkında gerekli önlemleri almak durumunda olup; mal yönetimi için kayyım atar.



    Vesayet makamı tarafından yönetim kayyımı atanacak haller,



    T.Medeni Kanunun 427 .maddesinde belirlenmiştir:



    1- Bir kimse uzun süreden beri bulunamaz ve oturduğu yer de bilinemezse,



    2- Vesayet altına alınması için yeterli bir sebep bulunmamakla beraber, bir kişi mal varlığını kendi başına yönetmek veya bunun için temsilci atamak gücünden yoksunsa,



    3- Bir terekede mirasçılık hakları henüz belli değilse veya ceninin menfaatleri gerekli kılarsa



    4- Bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlana-mamışsa,



    5- Bir hayır işi veya genel yarar amacı güden başka bir iş için halktan toplanan para ve sair yardımı yönetme veya harcama yolu sağlanamamışsa.



    3) İsteğe Bağlı Kayyımlık:



    Yaşlılık, sakatlık, deneyimsizlik veya ağır hastalık nedenlerinden birinin varlığı halinde ergin kişiye isteği üzerine bir kayyım atanır (TMK 408- 428 Md).



    Soy bağı davasının reddi ile ilgili dava açmak üzere, ergin olmayan çocuğa, TMK 291 maddesi uyarınca kayyım atanır.



    Çocuk ile ana veya baba arasında ya da ana babanın çıkarına çocuk ile 3. kişi arasındaki hukuki işlemle çocuğun borç altına girebilmesi yine bir kayyımın atanmasına bağlıdır (TMK Md 345).



    Çocuk mallarının tehlikeye düşmesi halinde, yönetim bir kayyıma devredilir (TMK 361. Md.).



    Şirket kuruluşunda velilerle birlikte çocuk da ortaklar arasında bulunuyorsa, kuruluş işlemleri esnasında çocuğa kayyım tayin edilmelidir.



    4) Kayyım Atanması:



    Kayyım, bir vesayet organıdır (TMK Md 396). ve belirli işleri görmek ya da mal varlığını yönetmek üzere vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından atanır (TMK Md 403). Vasi hakkındaki TMK. hükümleri, aksi belirtilmedikçe, kayyım hakkında da uygulanır (TMK 403).



    Kayyım atama kararının kesinleşmesi gerekir ve karar da kesinleşme şerhi aranmalıdır.



    Temsil kayyımı, kayyım atanacak kişinin yerleşim yeri; yönetim kayyımı ise, mal varlığının büyük bölümünün yönetildiği veya temsil edilenin payına düşen malların bulunduğu yer vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından atanır (TMK Md 430).



    Vasinin atanmasına ilişkin kurallar, kayyım atanmasında da uygulanır (TMK Kd 431).



    5) Kayyımlığın Sona Ermesi:



    Temsil Kayyımlığı, Kayyımın yapmakla görevlendirildiği işin bitirilmesi ile Yönetim Kayyımlığı, Kayyımın atanmasını gerektiren nedenin ortadan kalkması ya da kayyımın görevden alınması ile;
    isteğe bağlı kayyımlıkta ise, vesayet makamının kararı ile;
    sona erer (TMK Md 477).



    Kayyım ataması ilan edilmişse veya vesayet makamı gerekli görürse, kayyımlığın sona erdiği de aynı şekilde ilan olunur (TMK Md 478). 13/ 09/ 2005.



    Kaynak: Türkiye Noterler Birliği • Şubat 2006 • Sayı : 129

    TEMSİL YETKİSİ VE TEMSİL BELGELERİNİN NOTERLİK KANUN VE MEVZUATI İLE TAPU İŞLEMLERİ BAKIMINDAN İNCELENMESİ





    Temsil, bir şahsın, bir başkası adına ve hesabına hukuki bir işlem yapma yetkisidir. Bu yetki kanundan (kanuni temsil yetkisi) veya temsil olunanın irade beyanından (yetki verme, yetkili kılma) doğar.
    Temsilci başkası adına veya hesabına işlem yaptığında meydana gelen sonuç, temsil edilen kimseye ait olur.
    Temsil yetkisi, tek taraflı ve karşı tarafa yöneltilmesi gerekli bir irade beyanıyla verilebilecek olup bir şekle bağlı olmasa da temsilci olduğunu iddia eden kimse bu sıfatını karşı tarafa, temsil olunandan aldığı bir belge ile ispat edecektir ki, bu belge yetki belgesidir.
    Bütün hukuki işlemler gibi, temsil yetkisi vermenin de geçerli sayılabilmesi için, yetkiyi veren ehliyet sahibi olmalıdır.
    Bir noterlik işleminin yapılmasını isteyen kişinin veya temsilcinin gerçekte, ibraz ettiği kimlikteki veya vekâlette vekil tayin edilen kişi olduğuna veya temsilcinin temsil ettiğini söylediği kişinin gerçek temsilcisi olduğuna kanaat getirilmesi zorunludur (NK.72. md.). Ayrıca tapuda işlem yapmak isteyen kişinin veya vekâlet veren müvekkilin tapuda kayıtlı kişi olduğuna da tapu sicil memurluğunca kanaat getirilmesi zorunludur.
    NK. 79. maddesi, “vekil, veli, vasi, kayyım, mümessil ve mirasçı sıfatıyla veya şirket ve dernek gibi tüzel kişiler adlarına noterlik işlemi yaptırmak isteyenler, sıfat ve yetkilerini ve işlemi yapmaya izinli olduklarını bildirir belge göstermekle yükümlüdürler” diyerek bazı temsil durumlarını saymış olup, maddenin 2. fıkrası da işleme esas alınan temsil belgesinin, noterlik işlemine nasıl geçirileceğini ve ekleneceğini göstermiştir.
    NK. 72, 79. maddeleri ve NK. Y. 92. maddelerini anlayabilmek ve buna uygun uygulamalar yapabilmek için gerçek ve tüzel kişilerin temsil durumlarını, temsilcilerin ve temsil belgelerinin hukuki niteliklerini ve hukukun temel kavramlarından olup NK.’da yer alan hukuki tanım ve müesseseleri kısa ve öz anlayışı ile inceleyeceğiz.



    I- GERÇEK KİŞİLERİN TEMSİLİ



    Gerçek kişiler, bizzat veya temsilcileri vasıtasıyla noterlikte işlem yapmak isteyebilirler.
    Noterde işlem yaptırmak isteyen kişilerin öncellikle kimlik belgesi ibraz etmesi gerekir. Noterde kabul edilebilecek kimlikler ve kimlik tespitinde izlenecek yol NK. Y. 90. maddesinde ve 1973/10 sayılı genelgede gösterilmiş olup tapuda işlem yapılmasına yetki veren işlemlerde ise yalnızca nüfus cüzdanı, pasaport (TST.13) ile avukatlık kimlik kartı ile işlem yapılabilecektir (2006/49 g.).



    A- HAK EHLİYETİ ( MEDENİ HAKLARDAN YARARLANMA
    EHLİYETİ) VE HAK SAHİBİ OLMAK (TASARRUF YETKİSİ)



    M.K. nun “gerçek kişiler” başlıklı 1. kısımda yer alan 8. maddesinde “her insanın hak ehliyeti vardır” denilmek suretiyle gerçek kişilerde hak ehliyetini haiz olanların, ‘ insanlar’ olduğu belirtilmiştir
    Tasarruf yetkisi ise istemde bulunduğu konuda (araç satışı, araç veya taşınmazı kiraya verme, ticari plakayı devir, ticari işletme hakkını devir, menkul mal satışı gibi) işlem yapabilme yetkisidir.
    Tapu siciline göre hak sahibi olan kişiler (malik, ipotek alacaklısı, şerh lehtarı v.s.) istemde bulunabilirler. Sicilden önce hak sahibi olunmuşsa (örn. Miras, cebri satış vs.) bu halde istemde bulunmak için bu hususun ayrıca belgelenmesi gerekecektir. (1)
    Noterde işlem yaptırmak isteyen kişiler de, yapmak istedikleri işlem türüne göre hak sahibi olduklarını ispat eden belgelerini (tapu, satış vadi sözleşmesi, araç tescil belgesi, ticari araç tahsis belgesi (2001/35 g.), ticarethane işletme ruhsatı, malik olduğunu gösteren sözleşme, fatura, sahiplik belgesi gibi) göstermek durumundadırlar (MK.705, TST. 12).



    B- FİİL EHLİYETİ (MEDENİ HAKLARI KULLANMA
    YETERLİLİĞİNE SAHİP OLMAK)



    M.K. md. 9’a göre, fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi
    fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir.
    Gerçek kişiler doğar doğmaz hak ehliyetine sahip olmakla
    beraber fiil ehliyetine sahip olabilmesi için kanunun aradığı üç şart vardır; bunlar M.K. 9 ve 10. maddelerde yer almakta olup şöyledir:
    1- Ergin olma:
    Kanunumuza göre ergin olma yaşa bağlı bir husustur. Gerçek
    kişiler on sekiz yaşını doldurmakla ergin olurlar. Bu yaş dolmadan önce evlenmek kişiyi ergin kılar. (M.K.11). Ayrıca on beş yaşını doldurmuş küçük, kendi isteği veya velisinin rızası ile mahkemece ergin kılınabilir.(M.K.12).
    2- Ayırt etme gücüne (temyiz kudretine) sahip olma:
    Fiil ehliyetinin en önemli şartıdır. Ayırt etme gücü, “ eylem ve işlem ehliyeti” olarak tanımlanan temyiz kudreti, M.K. 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırt etme gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir (Y.İ.B.K. 11.06.1941 T. 4/21 K.).
    Ayırt etme gücü, kişinin yaptığı işlemin sonucunu öngörebilmesi, neyi neden yaptığını bilen zihinsel yeteneğe malik olmasıdır.
    3-Kısıtlı olmama:
    Hacir altına alınmamış olma halidir.
    Kısıtlama halleri, akıl hastalığı veya akıl zayıflığına dair M.K. 405’de, savurganlık, alkol, uyuşturucu, kötü yaşam tarzı, kötü yönetim gibi hallere dair M.K. 406’da, özgürlüğü bağlayıcı cezaya dair ( ki, bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan her ergin kısıtlanır) M.K. 407’de hükme bağlanmıştır.
    Medeni Kanun, akıl hastalığı, akıl zayıflığı ve benzer hallerin tanımını yapmamış, bunu tıp bilimine bırakmıştır.
    Ehliyet bakımından gerçek kişiler dört gruba ayrılır: Tam ehliyetliler, sınırlı ehliyetliler, tam ehliyetsizler, sınırlı ehliyetsizler.
    a- Tam ehliyetliler: Ayırt etme gücüne sahip( mümeyyiz-temyiz kudretine sahip olma), ergin olan ve mahcur olmayan kişiler tam ehliyetlidir.
    b- Tam ehliyetsizler: Ergin olsun veya olmasın, ayırt etme gücüne sahip olmayan (temyiz kudreti bulunmayan - mümeyyiz olmayan) kişilerdir. Fiil ehliyetleri, hukuki işlem ve tasarruf ehliyetleri mutlak surette yoktur.
    Kural olarak tam ehliyetsiz adına hukuki işlemleri kanuni temsilcisi yapar, üçüncü kişilere karşı temsil eder. Bu kişiler velayet veya vesayet altında olup temsilcileri, velileri veya vasileridir.
    Kanuni temsilcisinin rızası ile de olsa tam ehliyetsizin bir hukuki işlem yapması söz konusu olamaz.
    Temsilci, kısıtlının malını bağışlayamaz, vakfedemez ve onun adına kefil olamaz (MK.342/3, 449). Bu hüküm noterler için önemlidir, işlem adı ne olursa olsun hukuki niteliği bağış olan işlemlerden kaçınılması gerekir. Miras payının devri bedelli ise satış, bedelsiz ise bağış suretiyle devir sayılır. (tapu.gov.tr).
    c- Sınırlı ehliyetsizler: Ayırt etme gücüne sahip küçükler (temyiz kudreti olan, mümeyyiz küçükler) ya da ayırt etme gücüne sahip kısıtlılar olup ( mümeyyiz kısıtlılar) bunlar kural olarak fiil ehliyetsizdirler.
    Sınırlı ehliyetsizler, kendi tasarrufları ile borç altına giremezler. Kendi menfaatlerine aykırı veya onları yükümlülük altına sokacak her türlü hukuki işlem ve tasarruflar, kanuni temsilcileri tarafından veya kanuni temsilcinin izni ile sınırlı ehliyetli tarafından yapılmalıdır (MK.16, 451).
    Sınırlı ehliyetsizlerin bizzat yapabileceği işlemler:
    Karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada temsilcinin rızası gerekli değildir. (MK.16).
    Serbest malları ile ilgili işlemler:
    Kanun veya kanuni temsilcisi tarafından kendi yönetimine bırakılmış veya vasinin veya velinin izniyle çalışarak kazandığı malları yönetir ve kullanır; bir meslek ve sanatla uğraşmasına izin verilmişse bununla ilgili olağan işleri bizzat yapabilir; bu işlerden dolayı tüm mal varlığı ile sorumludur(MK.357.358.359.453, 455).
    Küçüğe ana ve babası tarafından aileyi temsil yetkisi verilmişse küçük, aile adına hukuki işlemler yapabilir; bu işlemlerden dolayı ana ve baba borç altına girer (MK.344).
    Şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar (münhasıran şahsa bağlı haklar) bakımından temsil:
    Şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar, başkalarına devredilmeyen ve miras yolu ile intikal etmeyen haklardır. Bu hakların kullanılması, irade beyanını gerektirdiğinden ayırt etme gücüne (temyiz kudretine) sahip olmayan kişilerce kullanılması söz konusu değildir; bizzat şahıs tarafından kullanılması gerektiğinden, kanuni temsilcisi tarafından kullanılması da mümkün değildir; kanun koyucu, bu tür hakları kullanmada kanuni temsilcilerin temsil yetkisini sınırlamıştır. Kanunun izin aradığı hallerde bile ana-baba veya kanuni temsilcinin durumu, onay vermek veya vermemekten ibaret olup kişi adına bu hakları kullanmaları mümkün değildir.
    İntifa, sükna gibi bazı mal varlığı hakları da şahsa bağlı haklar arasında yer alır ancak bu tür hakların kurulması aşamasında rızai temsil yolundan faydalanmaya herhangi bir mani yoktur. Noterler diğer kanuni gerekler varsa, bu hususta vekâletname düzenleyebilirler (1994/38 g.).
    Sınırlı ehliyetsiz kişi, şahsa sıkı sıkıya bağlı haklarına ilişkin olarak dava yetkisine ve şikâyet hakkına sahiptir.
    Haklarında ceza mahkemelerinde sanık sıfatıyla dava açılan mümeyyiz küçükler, kanuni mümessillerinin rızası olmadan, kendilerini bir vekil marifetiyle savunmak üzere bizzat vekâletname düzenletebileceklerdir (1995/23 g.).
    İşlem ilgilisini borç ve yükümlülük altına sokacak nitelikte bulunmayan diploma veya nüfus cüzdanından örnek çıkartma işlemini noterlikte, temyiz kudretine sahip küçükler yaptırabilir (1995/23 g.).
    d- Sınırlı ehliyetliler:
    MK.429. maddesine göre, kendilerine kanuni müşavir tayin edilenlerdir. Bunlar ergin, ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan kişilerdir. Ancak bazı ergin kişilerin korunması için, kendi menfaatleri icabı bazı işlemleri yapabilmesi bakımından ehliyetlerine sınır konulmuş olabilir. İşlem, müşavir tayin edilen kişinin iznini aldıktan sonra kişinin kendisi tarafından bizzat yapılır. Kanuni müşavir, kanuni temsilci olmadığı için, işlemleri tek başına, kısıtlanan kişinin nam ve hesabına yapamaz.



    NOTERLİK HUKUKUNDA EHLİYET TESPİTİ VE TASARRUF YETKİSİNİN BELİRLENMESİ:
    Hukuki işlerin belgelendirilmesi anında ilgili, iradesini serbestçe,açık ve net olarak beyan etmelidir. Noter ilgilinin iradesini tam olarak anladığından emin olduktan sonra işleme geçmeli ve ilgilinin beyan ettiği iradesi aynen, tam ve eksiksiz olarak işleme yazmalıdır.
    NK. Y. 91. maddeye göre noterin, ilgilinin yeteneği hakkında kanı sahibi olması gereklidir. Tanık veya kanı ile yaş tespit edilemez. Talepte bulunanın fiil ehliyeti hususunda şüpheye düşülürse, yaptırmak istediği işlem ve konuyla ilgili olarak hükümet tabipliğinden rapor istenebilecektir. Ancak bu hallerin varlığının, konusunda uzman psikiyatrist veya nörolog doktorlarca tetkikinin gerekeceğine dair resmi görüşler vardır.(2) Bu nedenle öncelikle tapu işlemleri, ölüme bağlı tasarruflar gibi işlemler söz konusu olduğunda, uzman doktorlarca düzenlenecek raporlara dayanılarak işlem yapılması, işleme sıhhat, notere güvence getirecektir. Raporun işleme nasıl geçirileceği ve ekleneceği hususu da aynı maddede açıklanmıştır.
    Kimlik tespitinde izlenecek yol NK. Y. 90. maddede açıklanmıştır.
    Nitelik bakımından tapuda işlem yapılmasını gerektirecek işlemler, gerçek kişilerde ehliyet kısmında açıklandığı üzere TST. 13 ve 2006/49 genelgeye uygun kimliklerle yapılmalıdır.
    2006/ 66 sayılı genelgeye göre, basın kartı, tapuda işlem yapmayı gerektirecek işlemler dışındaki noterlik işlemlerinde resmi kimlik olarak kabul edilecektir.
    İşleme katılan kişiler reşit, mümeyyiz olmalı, kısıtlı olmamalıdır.(MK. 10, 11, 12, 13, 14, 15)
    Vesayet altındakilerin noterlik işlemlerini vasisi yapabilir ancak vasi de sulh veya asliye hâkiminin izni gereken durumlarda bu izinlere dayanarak işlem yapabilir.
    Veli veya vasi, kısıtlı kişinin malını vakfetmek, bağışlamak, kefalet vermek gibi işlemleri yapamaz.
    Menfaat çatışması bulunan durumlarda işleme, mahkemece atanmış bir kayyımın katılması gerekir.
    Vekil veya temsilci ancak kendisine verilen yetkileri kullanabilir; bunun dışında tasarruf yetkisi yoktur.
    Tapuda tasarruf işlemleri yapılırken ( tapu idaresinde), ihtiyati tedbir, kamu haczi, iflas, kamulaştırma, vakıf şerhi gibi tasarruf yetkisini yasaklayan hususların da olup olmadığına bakılmalıdır.
    Kısıtlılık hallerinden olan ve MK. 407 ‘de düzenlenmiş olan bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir ceza ile mahkûm olanlar ceza müddetince noterlik ve tapu işlemi yapamazlar. Ayrıca vekâletname ile de temsil edilemezler. Bu süre içerisinde mahkemece vasi atanmasına gerek görülmedikçe bu kişileri, anne ve babaları velayet hükümlerine göre temsil edecektir ( MK. 335/2, 407). Temsil için cezanın kesinleşmiş olması gerekir. Bu durumun söz konusu olması halinde tapu sicil müdürlüğü, cezanın kesinleşme durumunu bir yazı ile C. Savcılığına soracak, cevaba göre işlemi yönlendirecektir. (3)



    Evlilikte eşlerin taşınmaz tasarrufları:
    Yeni Medeni Kanun, eşlerin taşınmaz tasarruflarında bazı yenilik ve sınırlamalar getirmiştir. Bu değişiklikler aşağıdaki gibidir:
    a-Edinilmiş malların tasarrufu: Medeni Kanunumuz, edinilmiş
    mallara katılma rejimini, yasal mal rejimi olarak kabul etmiştir (MK. 202). Bu rejimde her eş, yasal sınırlar içerisinde kişisel malları ile edinilmiş malları yönetme, bunlardan yararlanma ve tasarrufta bulunma hakkına sahiptir. Bu nedenle eşlerin adlarına kayıtlı olan taşınmazlarında tasarruf için (satış, ipotek, trampa v.b) bazı istisnalar dışında diğer eşin rızasına ihtiyaç bulunmamaktadır. Malik eş, taşınmazları ile ilgili tapu işlemlerini rahatça yapabilecektir.
    b- Eşlerin taşınmaz tasarruflarının sınırlandırılması:
    Kural, eşlerin kısıtlanmaması olduğu halde, bazı durumlarda
    eşlerin taşınmaz mal tasarrufuna sınırlama getirilmiş olup şöyledir:
    b.1. Aile konutu üzerindeki tasarruflar: Aile konutu üzerindeki tasarruflar:
    Medeni Kanuna göre aile konutu olarak özgülenen taşınmazlar,
    diğer eşin açık rızası olmadan devredilememekte, üzerine hak tesis edilememektedir. Malik olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili olarak şerhin verilmesini isteyebilecek, diğer eşin aile konutunun tasarrufuna rıza göstermemesi halinde, bu konuda mahkeme kararı alınması gerekecektir (MK.194).
    Malik eşin istemi veya eşlerin birlikte müracaatı halinde aile konutu şerhi verilmesi her zaman mümkündür. Aile konutu şerhi için, ayrıca nüfus idaresinden alınacak nüfus kayıt örneği ile evliliğin devam ettiği, tapu sicil müdürlüğünce belgelenecektir.
    Aile konutunun tasarrufunda malik olmayan eşin rızası, tapu sicil müdürlüğüne bu yönde beyanda bulunması veya noterden bu hususta muvafakat vermesi şeklinde olacaktır.
    Ayrıca, eşlerden birisinin ölümü halinde tereke malları arasında eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa, sağ kalan eş bunlar üzerinde kendisine miras hakkının karşılığı olarak mülkiyet hakkı veya mülkiyet hakkı yerine intifa veya sükna (oturma) hakkı verilmesini isteyebilmektedir (MK. 240, 652).
    b.2. Malik eşin tasarruf yetkisinin mahkemece sınırlandırılması:
    Ailenin ekonomik varlığının korunması veya evlilik birliğinden doğan mali bir yükümlülüğün yerine getirilmesinin gerektirdiği ölçüde eşlerden birinin istemi ile mahkemece belirlenen taşınmazlarda malik eşin tasarruf yetkisi kaldırılabilmektedir. Mahkemenin tapu sicil müdürlüğüne bildirmesi halinde tapu kütüğüne bu hususta şerh verilecektir. Tedbir olan bu kararın kesinleşme şartı yoktur. (MK. 199).
    b.3. Paylı mülkiyet konusu taşınmazlar:
    Aksine anlaşma olmadıkça eşlerden her biri, diğerinin rızasını almadan
    paylı mülkiyet konusu maldaki payı üzerinde tasarrufta bulunamamaktadır. (MK. 223). (4)



    HUKUKİ İŞLEMLERDE TEMSİL



    İlgililerin hukuki işlemler yapmak üzere notere, tapu sicil
    müdürlüğüne, bankalara ve diğer tüm resmi- özel kuruluş ve yerlere bizzat kendilerinin gitmeleri gerekmediğinden, tayin ettikleri(vekil) veya kendilerine yasa gereği tayin edilen (veli, vasi, kayyım gibi) temsilcileri eliyle de işlemler yapabileceklerdir.



    AA- KANUNİ TEMSİL VE KANUNİ TEMSİLCİLER



    aa- VELAYET VE VELİNİN TASARRUFLARI



    Ergin olmayan çocuk ve kısıtlanan ergin çocuklar (hâkim vasi atanmasına gerek görmedikçe) ana babanın velayeti altındadırlar. Yasal bir sebep olmaksızın velayet ana babadan alınamaz (MK.335). Yaşı küçük, evlat edinilmişse onu evlat edinen temsil eder (MK.314 ve Y. 14. HD.1987/5039 K. 11.6.1987 T.). Velayet hakkı evlilik süresince anne baba tarafından birlikte kullanılır. Ancak birisinin ölümü halinde bu hak sağ kalana geçer. Ortak hayata son verilmesi, ayrılık hallerinde hâkimin bu hak ve yetkiyi verdiği eş, boşanma halinde de çocuğun bırakıldığı taraf bu hakkı kullanır (MK.336).
    Küçük, on sekiz yaşını doldurmakla, evlenmekle, on beş yaşını
    doldurduktan sonra mahkeme kararı ile ergin olur (MK.11).
    Okula karşı veli olmak, teknik anlamda velayet hakkına sahip olmak
    değildir. (5)
    Anne ve baba evli değilse velayet anaya aittir. Ana küçük, kısıtlı veya
    ölmüş ya da velayet kendisinden alınmışsa hakim, çocuğun menfaatine göre, vasi atar veya velayeti babaya verir (MK. 337).
    Ana babanın menfaati ile küçük çocuğun menfaati çatıştığında MK. 426/2 gereğince küçüğe mahkemece kayyım atanmalı ve işleme kayyım katılmalıdır. Ayrıca MK. 345. maddesi gereğince mahkeme izni de gerekebilir.
    Velâyet hakkı şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Yani, hukuki işlemle ile başkalarına devredilmez ve miras yolu ile intikal ettirilemez. Velâyet hakkından feragat edilemez ve bir hukukî işlemle sınırlandırılamaz. Ancak bu tür hakları kullanmak için rızai temsil yolundan faydalanmaya herhangi bir mani yoktur. Noterler bu hususta vekâletname düzenleyebilirler (1984/38 g.) .
    Anne ve baba isterse velayet hakkını biri diğerine veya başkasına vekâlet vermek suretiyle kullanabilir. Velâyet hakkının ana ve baba tarafından birlikte kullanılması, irade birliğini ifade eder. Asıl olan eşlerin velayet hakkını birlikte kullanmasıdır. Velâyetin kullanılmasıyla ilgili bir işlemin yapılmasında ikisinin imzalarının aynı anda olmasına her zaman olanak bulunmayabilir, böyle bir durumda hangi konuda velâyet hakkı kullanılacak ise velayete konu hususlarda iradesini açıkça beyan ederek diğer eşe vekâlet verebilir veya beyanda bulunabilir (2002/ 13 ve 2002/ 54 g.y.) .
    Fiilî imkânsızlığın varlığı halinde (örneğin, ana babadan birinin yurt dışında olması, hasta olması veya askerde bulunması gibi) diğeri velâyet hakkını tek başına kullanabilir, fiili imkânsızlığın varlığının noterce saptanması gerekmez, velinin beyanı ile noter işlemi, bu beyanı da alarak yapabilir (2002/ 54 g.y.).
    Okullara verilecek taahhüt ve muvafakat namelerde, süre engeli olduğunda eşlerden biri, diğerinin rızasını aramaksızın işlem yapabilir.
    Evlat edinenin ölümü halinde velayet hakkı kendiliğinden anne ya da babaya geçmez. Bu gibi hallerde küçüğe bir vasi tayini gerekir ( Y.İ.B.G.K. 1954/24 K. 10.11.1954 T.).
    Kendisine velayet tevdi edilmiş eşin, başkası ile evlenmiş bulunması veya yeni eşinin görevi nedeniyle başka bir yere gitmiş olması, velayetin kendisinden alınıp diğer tarafa tevdiini veya çocuğa vasi tayinini gerektirmez (MK.349).
    Velinin yapamayacağı işlemler:
    Çocuk mallarını bağışlama, vakıf kurma, çocuk aleyhine kefalet, kefalet ipoteği, bedelsiz ayni veya şahsi hak kurmak (MK. 449,342) velinin yapamayacağı işlerdir.
    VELİNİN TEMSİL BELGESİ: Velinin temsil belgesi, çocuğun ve kendinin nüfus cüzdanları NK.Y. 92), nüfus idaresinden verilme nüfus kayıt örneği, gerektiğinde boşanma ilamı veya kanuna göre verilmiş mahkeme kararları, usulüne uygun vekâletname, muvafakat name olabilir.
    bb- VESAYET (KANUNİ TEMSİL) VE VASİNİN TASARRUFLARI
    Vasi, kısıtlı reşit kişilere ( MK.405.406.407, 408) ve velayet altında
    bulunmayan küçüklere (MK.404), onların malvarlığı ile ilgili bütün menfaatlerini korumak ve hukuki işlemlerde onları temsil etmek üzere (MK.403) , kural olarak iki yıl için (devamında ikişer yıl uzatılarak) (MK.456), sulh hukuk mahkemesince (MK:397) vesayet kurularak atanan kanuni temsilcidir.
    MK.423. madde nazara alındığında, vesayet kararlarında kesinleşme şerhi aramaya gerek olmadığı görülmektedir. Ancak vasinin atandığı iki yıllık sürenin hesabı, vasi atama kararının kesinleşmesinden itibaren hesaplanacağından, hukuki işlem yapılmak istendiğinde (noterde, tapu sicil müdürlüğünde vb.) sürenin geçip geçmediği hususu incelenmelidir.



    Sulh Hâkiminin İznini Gerektiren İşlemler:
    Vesayet altındaki kişi ile ilgili olarak, taşınmazların alımı, satımı, rehini, bunlar üzerinde başka bir ayni hak(ipotek, intifa vb.) kurulması, diğer hak ve değerlerin alımı, satımı, rehin edilmesi, yapı işleri, ödünç verme ve alma, kambiyo taahhüdü altına girme, üç yıl ve daha uzun süreli kiralama, bir sanat veya meslekle uğraşma, dava açma, sulh olma, tahkim ve iflâs anlaşması yapılması, mal rejimi, miras ve ölüme bağlı sözleşmeler yapılması, hayat sigortası yapılması, çıraklık sözleşmesi yapılması, bir eğitim, bakım, sağlık kurumuna yerleştirilmesi, oturma yerinin değiştirilmesi işlemlerinin yapılabilmesi için vesayet makamının izni gereklidir (MK.462).
    Denetim Makamının (Asliye Hukuk Mahkemesi) Tasdikini Gerektiren İşlemler:
    Vesayet altındaki kişi ile ilgili olarak, evlat edinmesi veya edinilmesi, vatandaşlığa girmesi ve çıkması, bir işletmenin devralınması veya tasfiyesi, kişisel sorumluluğu gerektiren bir ortaklığa girilmesi veya önemli bir sermaye ile şirkete ortak olunması, ömür boyu aylık veya gelir bağlama veya ölünceye kadar bakma sözleşmeleri yapılması, mirasın kabulü, reddi, miras sözleşmeleri yapılması, küçüğün ergin kılınması, vasisi ile arasında sözleşme yapılması (MK.463).
    Vasinin, İzin Almaksızın Yapabileceği İşlemler:
    Vesayet altındaki kişinin devir, ayni hak tesisi gerektirmeyen intikal, cins değişikliği, ifraz gibi işlemleri hâkimin izni olmaksızın yapılabilir.
    Vesayet Altındaki Kişinin, Kendinin Yapabileceği İşlemler:
    Serbest mallarını serbestçe yönetir ve kullanır (MK.455).
    Vasinin Hiç Yapamayacağı İşlemler:
    Vesayet altındaki kişinin taşınmazını ipotek edemez, önemli bağışta bulunamaz, adına kefil olamaz, vakıf kuramaz (MK.449).
    Vesayetin Sona Ermesi:
    Vesayeti gerektiren sebebi sona eren kişi, hukuki işlem yapabilmek için,
    -Akıl zayıflığı, hastalığı, ayyaşlık vb. gibi nedenlerden kısıtlandıysa mahkeme kararı,
    - Yaş küçüklüğünde 18 yaşını doldurması veya evlenmesi halinde nüfus kaydı,
    - Ceza mahkumiyeti sebebiyle kısıtlandıysa mahkumiyetin sona erdiğine dair savcılık yazısı ibraz etmelidir.
    VASİNİN TEMSİL BELGESİ: Vasinin temsil belgesi, vesayet makamından alınmış vasilik kararı, yapılacak iş gereğine göre sulh mahkemesi izin kararı ve asliye hukuk mahkemesi onayı, nüfus cüzdanları, nüfus kayıt örnekleri olabilir.



    cc-KAYYIM (KANUNİ TEMSİL) VE TASARRUFLARI



    Kayyım gerçek veya tüzel kişilere, belirli işleri görmek ve mal
    varlığını yönetmek üzere sulh hukuk mahkemesince atanır (MK.403) ; veli, vasi gibi genel anlamda bir temsilci değildir.
    Kayyım atanacak haller şöyledir (MK.426):
    a- Ergin bir kişi, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya
    benzeri bir sebeple kendisi işini görebilecek veya temsilci atayabilecek durumda değilse,
    b- Bir işte yasal temsilcinin menfaati ile küçüğün veya kısıtlının
    menfaati çatışıyorsa,
    c- Yasal temsilcinin görevini yapmasına bir engel varsa.
    KAYYIMIN TEMSİL BELGESİ: Kayyımın temsil belgesi, sulh hukuk mahkemesinin kayyım atama kararı, nüfus cüzdanları olabilir.







    cc- YASAL DANIŞMAN (KANUNİ MÜŞAVİR) TEMSİL VE
    TASARRUFLARI



    Ergin olup, kısıtlanması için yeterli sebep olmayan ancak menfaatlerinin korunması gereken birine gerektiğinde bu amaçla, fiil ehliyetini sınırlandırarak kanunun belirttiği konularda görüşü alınmak üzere sulh hukuk mahkemesince bir yasal danışman atanır.
    Yasal danışmanın (kanuni temsilci) temsil yetkisi bütün hukuki işlemler için olmayıp, kanunun belirttiği konularda görüş bildirmek, işlemi onaylamak şeklindedir.
    Görüşü alınacak konu ve işlemler şöyledir (MK.429):
    —Dava açma ve sulh olma,
    —Taşınmaz alımı, satımı, rehin edilmesi, bunlar üzerinde başka bir ayni hak kurulması,
    —Kıymetli evrakın alımı, satımı, rehin edilmesi,
    —Olağan yönetim sınırları dışında kalan yapı işleri,
    —Ödünç verme ve alma,
    —Anaparayı alma,
    —Bağışlama,
    —Kambiyo taahhüdü altına girme,
    —Kefil olma.
    Kanuna göre, aynı şartlar altında bir kimsenin mal varlığını yönetme yetkisi, gelirlerinden dilediği gibi tasarruf hakkı saklı kalarak kaldırılabilir (MK.429).
    Yasal danışmanın görevi onay mahiyetinde olduğundan, kendisine danışman tayin olunmuş kişi işlemlere bizzat katılır. Danışman muvafakatini sonra ve noterden de verebilir. Tapu işlemleri bakımından yasal danışmanın onayı şu işlemler için gereklidir:
    —Satış,
    —İpotek,
    —Bağış,
    —Ayni hak tesis edici diğer işlemler (irtifak hakkı tesisi gb.)
    YASAL DANIŞMANIN YETKİ BELGESİ: Yasal danışmanın yetki belgesi, sulh hukuk mahkemesinin yasal danışman atama kararı, buna dayanarak noterden vermiş olabileceği muvafakat belgesi, nüfus cüzdanları olabilir.



    BB-VEKÂLET (İRADİ TEMSİL), VEKÂLETNAME VE VEKİLİN
    TASARRUFLARI
    Kişilerin hukuksal işlemlerini bizzat yapmaları yerine, bir başkası
    aracılığıyla yapmaları bir ihtiyaç olabilir. Bu durumda hukuksal işlemin tarafları ile bunu yapanlar farklı kişilerdir. Hukuki işlem temsilci tarafından yapıldığı halde, hüküm ve sonuçları temsil olunana ait olacaktır.
    Temsil kurumu hukuksal işlemlerde özellikle sözleşmelerde büyük bir önem taşımaktadır. Bu nedenle BK.32–40. maddeleri arasında temsil kurumunu düzenlemiş bulunmaktadır.
    Borçlar Kanunumuzun temsil ile ilgili hükümleri TMK. md. 5’deki yollama nedeniyle tüm Medeni Hukuk alanındaki iradi temsil halleri için uygulama bulabilir.(6)
    Vekâletname bir kimsenin kendisi adına hukuki işlemler yapmak üzere tayin ettiği vekilini ve o vekilin yapabileceği işleri gösteren resmi belgedir.
    Noterlik işlemlerimizin büyük kısmını oluşturan ve çağdaş yaşamın her alanında vazgeçilmez olan vekâletname BK.386–398 de ‘akit’ olarak yer almıştır.
    İlgilinin gerçek arzusunun öğrenilmesi:
    Noter, NK. Md. 1 gereğince hukuki güvenliği sağlama ve anlaşmazlıkları önleme görevini yerine getirirken, vekâletname tanzimi için noterliğe gelen ilgilinin gerçek iradesini öğrenmek zorundadır.
    Temsil olunan kişi temsilciye vereceği genel yetkiyi yer, miktar, süre, kişi, konu ve buna benzer diğer bakımlardan sınırlandırabilir. Yasa koyuca bazı hukuksal işlemler için temsilciye özel yetkiler verilmesini öngörmüş olduğundan, yapılmak istenen vekâletnameye göre özel yetkileri ve yetkilerin mahiyetlerini açıklamalı, yukarıda belirtilen sınırlandırmalar konusundaki isteklerini öğrenmelidir. İlgilinin gerçek irade ve arzusu kesin olarak öğrenildikten sonra, vekâletname şeklini tespit ederek, isteğe uygun vekâletnameyi hazırlamalıdır (NK.72).
    İlgilinin kimlik ve adresinin tespiti:
    NK. Y. 90. maddesine göre, noter, ilgili ile işleme katılanların kimliklerini tespit için nüfus hüviyet cüzdanı, buna dayalı olarak resmi mercilerce verilmiş olan pasaport, sürücü belgesi, fotoğraflı kimlik kartı ve sair kimlik belirten belgeleri aramak zorundadır. Bu belgelerin gösterilmemesi veya noterin gerekli görmesi halinde, tanık dinlemek yoluyla da kimlik tespit olunabilinir.
    İlgili, okuryazar, kör, sağır dilsiz ise, bu işlemin tanık ve gerekirse tercüman huzurunda yapılması gerekir. Onaylama vekâletnamelerde okuryazar olmayan ilgilinin işleminin tanıksız yapılabileceği Adalet Bakanlığı’nca onaylanan işlem formülleri ile zımnen kabul edilmişse de düzenleme işlemlerde, bu durumda tanık zorunludur. İlgili Türkçe bilmiyorsa, işlemin düzenlenmesi sırasında yeminli bir tercüman da bulundurulmalı ve işleme katılmalıdır.
    İlgilinin adresinin de eksiksiz bir biçimde belirlenip, vekâletnameye yazılması gerekir (NK.72).
    Avukat vekâletnamelerinde vekâlet verenin T.C. kimlik numarasının yazılması, TNB’nin 2005/ 15 no’lu genelgesiyle zorunlu hale gelmekle birlikte, tüm vekâletnamelerde kimlik numarasının yazılması kimlik tespitini tamamlayıcı bir öğe işlevi görecektir.
    TNB. nin 11.05.2006 t. Huk. 7687 sayılı genel yazısı ile “vekâletnamelerde vekâleti veren kişinin anne adına da yer verilmesi” gerektiği bildirilmiştir.



    Vekâletnamelerde özel yetki gerektiren işler:
    Vekâletname verenin gerçek iradesi esas alınarak genel yetkiler yanında istediği özel yetkiler de yazılmalıdır.
    Yasalarda yer alan özel yetkiler:
    Dava açmak, bağışlamada bulunmak, taşınmazların devri ve ayni haklarla sınırlandırılması (Tapu Sicil Tüzüğü md. 13/4’ e göre tescil talebi için özel yetki şart.) , kambiyo taahhüdünde bulunmak, sulh olmak, tahkim sözleşmesi yapmak, ibra, davadan feragat, davayı kabul, yemin kabulü ya da karşı tarafa reddi, ahzu kabz, haczin fekki, hâkimin reddi (HUMK md.33/2), tevkil ( alt vekâlet verme) (BK md.390/3, Av.K.171), Anayasa Mahkemesi’nde dava açmak (2949 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun md.32), mirasın reddi olarak sayılabilir (BK.388/3, HUMK.63 ve özel yasalar).
    Yargısal, bilimsel içtihatlara göre özel yetkiler:
    Hâkimlere karşı tazminat davası açmak, yargılamanın iadesi, davanın ıslahı, iflâs anlaşması teklif etmek ve iflas anlaşmasına muvafakat etmek olarak sayılabilir. (7)
    Vekâletnamede Şekil:
    Doktrinde kabul gören görüş, vekâletin hiçbir hukuki şekle tabi olmadığı, temsil yetkisinin yazılı olarak verilmesinin usul hukuku açısından bir ispat aracı olduğudur. Buna karşın bazı özel yasalarda ve NK.’da özel ve yazılı şekil öngörülmüştür (TST.13/ 4, NK. 84,89, TKGM. 1294 s.G. ). Noterlik Kanununa göre, tapuda işlem yapılmasını gerektiren vekâletname ile sayılan diğer işlemlerde resmi şekil şartı öngörülmüş, bu işlemlerin düzenleme şeklinde yapılacağı belirtilmiştir.
    N.K., noter tarafından yapılacak işlemlerin şekil şartlarını 84. ve devamı maddelerinde ‘düzenleme’ , 90. ve devamında da ‘onaylama’ olarak tespit etmiş ve göstermiştir.
    Onaylama biçiminde yapılan her vekâletname (işlem) düzenleme şeklinde de yapılabilir; oysa düzenleme şeklinde yapılması zorunlu olan vekâletnameler ( işlemler) için bu durum mümkün değildir.
    Her iki şekilde de işlem yaparken noter, öncelikle NK.79, NK. Y. 90–92, MK.8-9. maddelerin gerektirdiği öncelikli koşulları, varsa her türlü belgeyi isteyecek ve inceleyecektir.



    Düzenleme Şeklinde Vekâletname Tanzimi (NK.84-89):



    Genel olarak düzenleme işlem, işlemi tanzim eden makamın (noterin) de işleme katılmasını gerektirmekte olup, bir tutanak şeklinde yapılır; tutanağın, kanunun öngördüğü unsurları taşıması zorunludur. İşlemi isteyen kişinin okuryazar, kör, sağır, dilsiz olup olmadığı, Türkçe bilip bilmediği durumları öncelikle tespit edilerek gerekiyorsa işleme tanık veya tercüman da katılır.
    Düzenleme şeklinde yapılan vekâletnamenin (tüm düzenleme işlemlerde) işlemi yapan kişinin imzasını taşıyan aslı noterlik dairesinde saklanır ve aslına uygunluğu onanmış diğer örnekleri (noterin imza ve mührünü taşır) ilgilisine verilir. Ancak 1999/24 s. Genelgeye göre ilgilisi istediği takdirde, bir’den çok sayıda asıl (ilgilinin imzasını taşıyan) düzenlenebileceği, ilgilisine de imzalısından verilebileceği belirtilmiştir; ne var ki, bu durumda her imzalı kâğıt ayrı bir işlem kabul edilerek ayrı harç alınması gerekecektir.
    Tapuda işlem yapmaya yetki veren vekâletnamede bulunması gereken özellikler şöyledir:
    —Yetkili makamlarca düzenlenmiş olması,
    —Düzenleme şeklinde tanzimi (NK.84, T.K.G.M.1294 s.g.),
    —Vekâlet verenin fotoğrafının bulunması (fotoğrafın zımba teliyle tespiti yeterli olmayıp, yapıştırılması gerekir (T.K.G.M.1487 s.g.).
    —Kimlik tespitinin, nüfus hüviyet cüzdanı veya pasaporta göre yapılması (T.K.G.M. 24.1.1979 t. 31,5186–3193 s.g.y.),
    —İşleme yetkinin tam olması,
    —Şekli noksanlıkların olmaması (imza, mühür, tarih, yevmiye g.b) çıkıntı ve düzeltmeler varsa noter imzası ve mührüyle onanması, ayrıca suret vekâletnamelerde, tanzim eden makam tarafından alıkonulan aslının aynı olduğunun belirtilmesi,
    —Vekilin bir başkasını vekil tayini halinde ilk vekâletnamenin ibrazı,(TST.13/d),
    —İşleme konu taşınmaz belirtilmemişse, taşınmazın ada, parsel, mahalle, köy gibi bilgilerinin açık ve anlaşılır olması,





    Onaylama Şeklinde Vekâletname Tanzimi ( NK.90–93):
    Onaylama işlem şeklinde noter işleme katılmaz, sadece işlem sahibinin imzasını onaylar, şerhle belgelendirir.
    İşlemin tarihi rakam ve yazı ile yapıldığı yer, ilgilisinin adresi, kimliği ve adresi, kimliğinin ispat belgesi, imzanın huzurda veya dışarıda atılıp da huzurda ilgili kabul etmişse beyanı, işleme katılanların imzalarını ve noterin imza ve mührünü taşımalıdır. İmza yerine geçen el işaret veya parmak izi kullanılmışsa aynı şekilde şerhte yer alması zorunludur.
    Vekil ve mümessillerin temsil ettikleri kişiler birden çok ise, temsil ettikleri
    tüm kişilerin ad ve soyadlarının vekaletnameye yazılması ve dayanak olarak ibraz edilecek belge ya da belgelerin bu kişilerin tamamını kapsaması şarttır.
    NK. Y. md. 92’de dayanak olarak kullanılacak belgeler sıralanmıştır:
    1. Vekil için, vekâletname.
    2. Veli için, kendisinin veya velayeti altında bulunan küçüğün nüfus hüviyet cüzdanı.
    3. Vasi ve kayyım için, mahkeme kararı ve nüfus cüzdanları.
    4. Mirasçı için, veraset belgesi ve nüfus hüviyet cüzdanı.
    5. Mümessiller için, temsil veya izin kâğıdı
    6. Köy tüzel kişiliğini temsil yetkisini haiz muhtarlar için, yetkili idari makamların usulüne uygun verecekleri, yetki belgeleri.
    NK. md. 79 / 2 gereğince sözü edilen belgelerin gösterildiği, vekaletnameye yazılır, işlemle ilgili kısımları ve nereden, hangi tarih ve sırayla verilmiş olduğunu gösteren birer örneği, harçsız ve vergisiz olarak gerek ilgilisine verilecek, gerek dairede saklanacak asıl ve örneklerine bağlanır.
    Vekâletname verilemeyecek haller:
    Vekâlet ya da temsil yetkisi ancak hukuki işlem ya da hukuki işlem benzeri fiillerin icrası için verilir. Maddi fiillerin icrası için vekâlet verilemez. Haksız eylemde temsil olmadığı gibi, hukuka ve ahlaka aykırı konularda da temsil mümkün değildir.
    Şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların kullanılmasına karar verme yetkisi vekâlet vermek suretiyle bir başkasına bırakılamaz (Örneğin nişanlanma, evlenme, evlat edinme, vasiyetname yapma gibi). Fakat hak sahibi, hakkını kullanmaya karar verdikten sonra, yasal yönlerin tamamlanması için hakkın kullanımıyla ilgili işlemleri yapmak üzere vekil tayin edebilir.
    Bu bağlamda, kendisinden vekâletname düzenlenmesi istenen noter, öncelikle, vekâlet yoluyla gördürülmesi istenen işin nitelik itibariyle bu yolla icrasının mümkün olup olmadığını gözetmek ve iş nitelik itibariyle vekâletin caiz olduğu bir alana ilişkin değilse, vekâletname düzenlemekten kaçınmak zorundadır.
    Vekâletname tanzim ve tasdik yetkisi:
    Hukukumuzda yurt içinde vekâletname tanzim ve tasdik yetkisi noterlere verilmiş olmakla birlikte, dava vekâleti ile asker şahıslar açısından durum farklılık göstermektedir.
    A. Dava vekâleti tanzim mercileri:
    a. HUMK md.65’e göre:
    1. Noterlikler.
    2. Sulh hâkimleri huzurunda görülecek davalar için verilecek olan vekâletnamelerin, nahiye meclisi, ihtiyar heyeti veya sulh hâkimi tarafından tasdiki yeterlidir.
    3. Resmi dairelerin vekillerine, mensup oldukları daire amiri tarafından usulüne uygun olarak verilen vekâletnameler geçerlidir. (8)
    b. Av.K. 56’ya göre:
    Avukatlı Kanunu madde 56/1 deki düzenlemesiyle, avukatlara noterliklerce tanzim ve tasdik kılınan vekâletnamelerin örneğini tasdik yetkisi vermiştir. Aynı maddeye 2001 yılında beşinci fıkra eklenerek, noterliklerce tanzim ve tasdik edilmiş vekâletnamelerde tevkil yetkisi bulunması halinde, avukata, başka bir avukatı görevlendirmek için, vekâletname tanzim ve tasdik yetkisi verilmiştir.
    B. Askerlik K. md. 61’e göre vekâlet:
    Hazarda ve seferde silâhaltına çağrılan muvazzaf ve ihtiyat eratın kıtaya katıldıktan sonra verecekleri vekâletnameler, askeri adli hâkimler, bölük komutanları veya bulundukları müessese amirleri tarafından düzenlenir ve onaylanır. Bu vekâletnameler hiçbir harca tabi değildir. Bu vekâletnameler, terhisten iki ay sonrasına kadar geçerlidir. Muvazzaf veya yedek erbaş ve erler noterlikte vekâletname tanzim ve tasdik ettirmeleri halinde de TNB’nin 2003 / 8 no.lu genelgesi gereğince bu vekâletnamelerin harçtan istisna edilmesi gerekmektedir.



    Yabancı Ülkelerde Düzenlenen Vekâletnameler (NK. Md. 191, 192):
    Yabancı ülkelerde bulunan Türk’lere o ülkedeki Türk konsoloslukları ile o ülkenin vekâlet tanzimine yetkili makamlarınca düzenlenen vekâletnameler kural olarak geçerlidir. Yabancı uyrukluların vekâletnamelerini de Türkiye’de noterlere, ya da bulundukları ülke makamlarına tanzim ettirmeleri mümkündür. Vekaletin, Türk konsolosluğunca tanzimi halinde yeni bir işlem uygulamak gerekmez; fakat eğer yabancı ülke makamlarınca tanzim edilmişse bunlara bazı işlemlerin tatbiki gerekir ve bunlar; (T.K.G.M. Yabancı İşl.D. Bşkl.2.2.1996 t.1369-3/890 s.g.y)
    —Vekâletnamede “Apostille” şerhinin bulunması halinde vekâletname kabul edilebilir durumdadır; şerh yoksa vekâletname o yer Türk konsolosluğunca onaylanması gerekir.(Söz konusu tasdik, vekâletnamenin düzenlendiği ülkenin Türkiye’deki konsolosluğunca yapılamamaktadır.)
    — Vekâletname Türkçe değilse Türkiye’de noter tarafından (yurt dışında Türk konsolosluğunda) tercümesinin yapılarak aslına uygun olduğu tasdikinin yapılması gerekir.
    Yurt dışında tanzim edilmiş vekâletnamenin, ülkemiz şekil kurallarına uyması beklenemeyeceğinden, şekil nedeniyle reddedilemeyecek ancak ilgilisinin kimlik tespitinin şüpheye yer bırakmayacak şekilde yapılmış olması aranmalıdır.
    Temsilci sayısı bakımından vekâlet türleri:
    Temsil yetkisi yalnızca bir kişiye verilmişse münferit vekâletten, birden çok kişiye verilmişse toplu vekâletten söz edilir. Toplu vekâlet de kendi içerisinde müşterek veya müteselsil vekâlet niteliğinde olabilir. Müteselsil vekâlette vekillerden her biri diğerlerinden bağımsız olarak hukuki işlemi gerçekleştirebildiği halde müşterek vekâlette hukuki işleminin sonuçlanması birlikte harekete ya da her birinin irade beyanının ikmaliyle tamamlanır. ( 8 a),(8 b) Müteselsil vekâlet bir bakıma münferit vekâleti andırmaktadır. Müteselsil vekâlette vekilleler birbirlerine alt vekâlet veremezler. (8 c)
    Dava vekâletnamelerinde HUMK md. 64 nedeniyle özel bir durum vardır. Müşterek vekâletname tanzim edilmiş olsa bile her bir vekil münferiden yetkili olup yalnız başlarına vekâlet edebilirler. (9)
    Genel ve Özel Vekâlet Türleri:
    Bu ayrım vekâletnamenin taşıdığı yetkilerin kapsamı ile ilgilidir. Bir iş veya bir konuda bir veya birkaç hukuki işlemi gerçekleştirmek üzere verilmiş ise özel vekâletten, birden çok konuda verilmişse genel vekâletten söz edilebilir. Bu ayrım, alınacak harcın farklı olması nedeniyledir.
    Noterlik mevzuatındaki görüş, “münhasıran bir işin yapılması ve sonuçlandırılması için düzenlenen yetki belgesinin, özel vekâlet sayılacağı dikkate alınarak, buna göre harç tahsil edilmesi.” şeklindedir.
    Süreli Vekâlet – Süresiz Vekâlet:
    Vekâlet ya da temsil yetkisi belirli bir süreyle sınırlı olarak verilebileceği gibi süresiz olarak da verilebilinir. Yine vekâletin, belirli bir tarihten sonra hüküm ifade etmek üzere ya da belirli bir şartın gerçekleşmesine bağlı olarak da verilmesi mümkündür. Süreli vekâletnameler hukuken geçerlidir ve öngörülen sürenin dolmasıyla birlikte de geçerliliklerini kendiliğinden yitirirler.
    Vekâlet veren süreyle ilgili herhangi bir kayıt getirmediği sürece, vekâletname, düzenleme tarihinden İtibaren on yıl geçmiş olsa bile, ilke olarak, vekâlet verenin ölümüne kadar hukuken geçerliliğini koruyacak ve yapılacak olan hukuki işlemlere de temel teşkil edebilecektir. Borçlar Kanunu 125. maddedeki on yıllık genel zaman aşımı burada uygulanmaz.
    Vekilin Vekili (Alt Vekâlet):
    Vekilin, kendisine verilmiş vekâletnameyle ilgili olarak bir başkasını vekil tayin etmesi ile alt vekâlet ilişkisinin kurulabilmesi, ilk vekile, vekâletnamede bu yetkinin (tevkil yetkisinin) tereddütsüz bir biçimde verilmiş olması koşuluna bağlıdır.
    Alt vekâletin kapsamı, kısmi ya da tamamı için olabileceği gibi; tevkil iradesinin vekâletnamede açıklandığı yere (metin içerisindeki yerine) bakmalı, hangi yetkiler için verilmiş olduğunu anlamalıdır. Tevkil yetkisinin yazılmasından önce yer alan işlemleri kapsadığı sonucuna karine olarak varmalı, tevkil yetkisinden sonra yazılmış yetkileri kapsamadığını düşünmelidir. Asıl iş sahibi, alt vekili azledebilir. Alt vekâlet vermiş olan vekil de azil yetkisi varsa alt vekili azledebilir. Alt vekil, kendisine vekâlet vermiş olan vekili (asıl iş sahibi yeni bir yetki vermezse) azledemez, yani azil yetkisi yoktur. Alt vekil istifa yoluyla ilişkiyi sonlandırabilir. Zincirleme alt vekâlet ilişkilerinin varlığı halinde, alt vekâlet verenlerden birisinin ölümü, alt vekâlet ilişkisinin de sona ermesi sonucunu doğurmaz. Çünkü alt vekil, alt vekâlet veren(ler)in değil, müvekkilin yani asıl iş sahibinin vekili konumundadır. (10)
    Harç tahakkuku açısından dikkat edilmesi gereken nokta vekâlet, tevkile dayanarak aynı iş için verilmişse Harçlar K. 44/1 gereğince harcı, temsil edilen sayısı kadar artırmaya gerek yoktur.
    Ancak tevkile dayanarak devredilen vekâletlerde yeni vekil aynı kişi olsa bile devredilen vekâletler ayrı işler için verilmişse, müvekkil ya da vekâlet sayısınca harca esas imzanın varlığı kabul edilmelidir.( Bu durum daha çok avukatların devam eden işlerine ait vekâletleri, başka bir avukata devretmesi halinde görülmektedir ).(11)
    Ölümden Sonra da Geçerli Olmak Üzere Verilen Vekâletnameler (Mandatum post mortem):
    Vekâlet verenin ölümü ile vekâlet akdi sona erer. (BK.35) . Ancak vekâletnamede ölümden sonra da geçerli olacağı yazılmış ise kendiliğinden sona ermez; ancak ölenin mirasçıları tarafından azledilmekle sona erer. (BK.397,T.K.G.M.1002 s.g.)



    Vekâletnamelere Fotoğraf Yapıştırılması:
    NK.80, NK.Y.93. md.ler noterlik işlemlerine fotoğraf yapıştırılması hakkındaki maddeler olup buna göre fotoğraf yapıştırılması zorunlu işlemler yönetmelikte gösterilmiş olup noter gerekli görürse, zorunlu işlemlerin dışındaki işlemlere de ilgilinin fotoğrafını yapıştırabilir.
    NK. Y. 93/b ve k, 93/III gereği tapuda işlem yapılmasını gerektiren düzenleme vekâletnameler ile boşanma davası için yetki veren vekâletnamelere (genellikle onaylama) fotoğraf yapıştırılması zorunludur. Taşıt satışına yetki veren vekâletnamelere de fotoğraf yapıştırılacaktır. (1993/81 s.g.)
    Özellik gösteren bir konu da, T.C. Merkez Bankasınca verilen kredi mektuplarına ilişkin vekâletnamelere ilgilinin pasaportunun ve kredi mektubunun tarih ve numarasının yazılarak fotokopisinin de eklenmesi, fotoğraf yapıştırılması gerektiğidir.(1985/90 s.g.)



    Vekâletname İle İlgili Hatırlanması Gereken Diğer Notlar:
    — intifa hakkı sahibinin intifa hakkından, çıplak mülkiyet sahibi veya mirasçısı lehine bedelli veya bedelsiz feragat etme beyanının açıkça yazılması gerekmektedir.(1990/1 ve 24 g.)
    —Evlatlık muamelesi yapılması konusunda vekilin yetkili olduğunun ve evlat edinenle evlatlığın açık künyelerinin vekâletnamede gösterilmiş olması gereklidir.(1987/ 25 g.)
    —Bir şahıs aynı vekâletnamede farklı işler için ayrı şahısları
    Vekil tayin edebilir. Ancak bu işlemler “birbiriyle ilgili işler” olarak kabul edilemez.(2006/10 g.)
    —4708 sayılı yasa kapsamındaki vekâletnamelerde yapı sahibi, yapım işi için anlaşma yaptığı yapı müteahhidini hiçbir şekilde vekil tayin edemez.(2005/ 34 g.)
    —Yapılacak tapu işlemi bir den fazla veya birbirine bağımlı olsa dahi, yapılacak işlemler vekâletnamede ayrı ayrı yer almalıdır.
    —Genel anlamda, vekilin tapu sicil müdürlüğündeki bütün
    tapu işlemlerini yapabileceğine dair bir yetki ile işlem yapması mümkün değildir. Özellikle yapılması istenen tapu işlemi, vekâletnamede açıkça belirtilmelidir. Bu nedenle satış için verilmiş vekâletname ile taksim, taksim için verilmiş vekâletname ile satış işleminin yapılması mümkün değildir (BK.388). Ancak maddenin 2. fıkrası, verilen yetkinin kullanılabilmesi için, önceden yapılması zorunlu işlemler varsa (aynı taşınmazla ilgili olarak, satıştan önce intikal işlemini yapmak veya isim yanlışını düzeltmek gibi), vekil bunları da yapmaya yetkili sayılır ve vekâletnamede yazmasa bile yapabilir (BK.388/2,TKGM.1021 s.g.).
    —Yine intikalden edinilen taşınmazlarda, ölümle iktisap söz konusu olduğundan, ölümden sonra verilmiş vekâletnamelerde, satış yetkisinin bulunması halinde intikal yetkisi aranmaksızın işlem yapılabileceği düşünülmektedir. Bu husus tescilsiz iktisabın söz konusu olduğu diğer durumlarda da aynıdır (cebri icra gb.)
    —Vekâletname verenin, kendi borcuna karşılık taşınmazının ipotek edilmesinde, söz konusu işlemin vekâletnamede belirtilmesi yeterli olmaktadır. Ancak; taşınmazın üçüncü bir kişinin veya vekilin borcuna karşılık ipotek edilmesinde ise, bu hususun vekâletnamede açıkça yer alması gerekecektir.(Y.H.G.K.’nun 4.4.1962 t.1/127–136 s.k.)
    —Vekâletnamede bir’den fazla kişi vekil tayin edilmişse, vekillerin temsil yetkilerinin, birlikte veya ayrı kullanılacağı hususunun belirtilmesi gerekir. Belirtilmemişse, tüm vekillerin birlikte temsile yetkili oldukları anlaşılır.
    —Vekâletnamede “dilediğine dilediği bedel ve şartlarla satmaya” şeklinde yetkilendirilmiş bir vekilin, vekâlete konu taşınmazı kendisinin satın alabilmesi için, vekâletnamede tevkil yetkisi olması ve ayrıca söz konusu taşınmazın vekil tarafından da satın alınabileceği hususunun vekâletnamede belirtilmesi lazımdır. Bu durumda satış için tanzim edilecek resmi senedin bir tarafını alıcı sıfatıyla vekil, diğer tarafını da satıcı sıfatıyla vekile vekil oluşturacaktır (TST.13).(12)
    —Bir vekâlette iki ayrı vekil bulunup münferiden satış yapmaya ve “ dilediğine dilediği bedel ve şartlarla satmaya” şeklinde geniş yetkilendirilmişse, vekillerden biri diğer vekile satış yapabilir.(13)
    —Vekâletnamede kayıt, şart ve mükellefiyet bulunması halinde, talebin karşılanabilmesi için o kayıt, şart veya mükellefiyetin yerine getirildiği yazılı olarak belgelenmelidir.(14)
    —Vekâletnamede başka bir vekâlet, veraset senedi veya belgeye atıf yapılmışsa o belge de talebe eklenmelidir.(15)
    —Vekâletnamede bulunan taşınmaz satış yetkisi, kamulaştırmayı da kapsar; kamulaştırma suretiyle ferağ verebilmek için başkaca yetki aramaya gerek yoktur.(16)
    —Vekâletnamedeki tapu işlemlerini yapabilme yetkisi, bilgi, belge alabilme ve aplikasyonu da kapsar.(17)
    —Avukatların tapu idaresine ibraz ettikleri vekâletnamelerde TBB. nin bastırdığı pulun yapıştırılmış olması aranmalıdır (Av.K.27).(18)
    —Vekâletname tarihinin çok eski olması veya vekâletname verenin öldüğüne dair emare olması durumunda nüfus idaresinden, şahsın yaşayıp yaşamadığı hususu sorulmalıdır.(19)
    —Vekâletnamede “sahibi bulunduğum taşınmaz mallarımı satmaya” yetkisi verilmişse ve vekâlet verenin miras bırakanı bu tarihten önce ölmüşse, bu yetki, miras mallarının satışını da kapsar; çünkü vekâlet tarihinde tescilsiz olarak kazanılmış durumdadır.(20)
    —Vekâletnamedeki yetki, “vekâletin verildiği tarihten sonra edinilecek mallar için “de verilmişse vekil, müvekkilinin sonradan edindiği mallar için de yetkili olacaktır.(21)



    Temsil Yetkisinin Sona Ermesi:



    1- Azil (yetkiyi geri alma)
    Borçlar Kanunu md. 34’e göre, vekâlet vermiş olan kimse, vekâlet ilişkisini (temsil yetkisini) , her zaman kısmen veya tamamen geri almak suretiyle sona erdirebilir.
    Vekâlet vermiş olanın, vekiline vermiş olduğu yetkiyi kısmen geri almasına, yetkinin tahdidi (sınırlandırılması), bütünüyle geri alması ise azildir.
    Azil hakkı, müvekkile ait olup eğer yetki ölümden sonra da geçerli olmak üzere verilmişse, azil hakkı onun külli haleflerine ait olup buna istedikleri zaman (her zaman) başvurabilirler.(22)
    Vekilin vekilinin (alt vekil) azli için iradenin alt vekil için de açıklanması gerekir.
    Azlin geçerliliği hakkında yasada bir şekil öngörülmemiştir. Temsil yetkisinin şekle tabi olduğu hallerde bile, azil şekle tabi değildir. (23)
    Doktrinde NK.81’den hareketle azlin, vekâletnamenin tanzimi şekilde yapılması gerekeceği görüşleri de vardır.
    Azil, vekile ulaştığı anda, temsilci bunu öğrendiği anda hüküm ve sonuç doğurur; üçüncü kişiler için hüküm doğurması, bundan haberdar olup olmadıklarına bağlıdır.
    Azil, yetkiler bakımından ya da vekiller bakımından kısmi veya genel olabilir. Bu durumda azledilmeyen yetkiler ve azledilmeyen vekiller bakımından yetkiler devam eder.
    Müşterek vekillerden birinin azlinin, diğer vekillerin de azli anlamına geleceği yolunda görüşler olduğu gibi tam tersi düşünceyle, kalan vekiller yönünden vekâletin devam edeceği görüşleri de vardır. (23 a)
    Azil süreli de olabilir, bir süre için yetkilendirme durdurulur, süre bittikten sonra temsil yetkisi yeniden geçerli olur. (24)
    Azil keyfiyetinin bir yere kaydı veya tescili gerekmez. Ancak “ ticari temsilciler” için böyle bir zorunluluk vardır. Ticari temsilciye yetki verilmiş olduğu hususu ticaret siciline kaydedilmemiş olsa bile azlin kaydı zorunludur. Azil ticaret siciline kayıt ve ilan edilmedikçe üçüncü kişileri etkilemez (BK.452). (25)
    Temsil olunanın temsilciyi azletmekle yetinmemesi, üçüncü kişilerin iyi niyetini ortadan kaldıracak önlemleri de alması gerekir. Bu konuda alabileceği önlemler şöyledir: Temsilcinin işlem yapacağı üçüncü kişiler belirli ve az sayıda ise ve azil işlemi noterden yapıldıysa, bu yer ve kişilere de tebligat yapılmasını isteyebilir. İşlem yeri ve kişileri belirsiz ve çok sayıdaysa ilan yoluyla bildirebilir. Son olarak BK. Md. 36 hükmü gereğince temsilciye daha önce verilmiş olan yetki belgesinin geri alınması yoludur ki, bu hüküm temsil yetkisinin azil ile son bulmasını da kapsar. (26)
    Vekâlet veren, bu konudaki ihmali sonucu zarar gören iyi niyetli üçüncü kişilere karşı sorumludur (BK.36/2).
    İspat açısından azlin noterlikçe düzenlenmesinde yarar vardır.
    HUMK md. 68’de davaya vekâlette, vekâletten azil için özel şart getirilmiş, vekile bildirilse bile, azlin mahkemeye ve karşı tarafa bildirilmediği sürece mahkeme ve karşı taraf için bir hüküm ifade etmeyeceği, hüküm altına alınmıştır.
    Vekâletnamenin müvekkilce kısmen ya da tümüyle geri alınmayacağı yönünde, önceden sınırlama ya da tümüyle bu haktan vazgeçme, feragat mümkün değildir (BK.34/2).
    Bununla beraber vekâlet veren, feragat beyanının yazılmasında ısrar ederse, noter bu beyanın hukuken geçersiz olduğunu ilgiliye anlattığı halde ısrar üzerine yazıldığı hususunu vekâletnameye yazarak belirttiği takdirde, NK.’nun 162. maddesi çerçevesinde doğabilecek olan sorumluluğundan kurtulabilir.
    Azil halinde cezai şart ödeneceği gibi koşul ve düzenlemeler de hukuken mümkün değildir.
    Noterlik Kanunu 81. madde gereğince ‘azil’ işleminde noterin yapacağı işler:
    Noter, azil işlemiyle iki şekilde karşılaşabilir:
    1. Azle konu vekâlet kendi noterliğindedir; yine kendi
    noterliğinde bununla ilgili azil işlemi yapılmaktadır veya başka noterden azil name gönderilmiştir. (Bu durumda azil keyfiyeti, tarih, yevmiye, tanzim edildiği noterlik belirtilmek suretiyle, azle konu vekâletname üzerine yazılacak, şerh düşülecektir).
    2. Azle konu vekâlet bir başka noterlikte tanzim
    edilmiştir, azil kendi noterliğinden yapılmaktadır. (Bu durumda azlin bir nüshasını gerekli açıklamayı yaparak ilgili noterliğe gönderecektir).
    İlgili azil yapacağı vekâletnamenin tanzim edildiği noterliği, tarih ve yevmiyesini hatırlamıyorsa, bu husus belirtilerek, vekile tebliğ edilmek (azleden istiyorsa ayrıca, vekâletname ile iş yapılabilecek yerlere- tapu sicil müdürlüğü, banka- gb. Yerlere de gönderilmek üzere genel anlamda bir azil name tanzim edilecektir.
    2- İstifa:
    Vekâlet ilişkisinin, vekil tarafından, sona erdirilmesine istifa denir; azil hükümleri geçerlidir.
    3- Diğer Sona Erme Halleri:
    a. Vekâlet, münhasır bir işlemin icrası için verilmiş ve o işlem icra edilip tamamlanmış ya da işlemin icra edilmesi imkânsız hale gelmişse, vekâlet konusuz kalması nedeniyle sona erer.
    b. Vekalet, süreli olarak verilmişse, vekaletnamede belirtilen sürenin dolmuş olması ya da bozucu şarta bağlı olarak verilmişse, her iki halde de vekalet sona erer.
    c. Ölümden sonra da geçerli vekalet verilmemiş olmak kaydıyla, vekalet verenin ölümü halinde, vekalet sona erer.(BK. 35/1)
    ç. Vekilin ölümü halinde de vekalet sona erer.(BK.35/1)
    d. İlke olarak, müvekkilin veya vekilin iflası, hacir altına alınmışlarsa hacir kararının ya da haklarındaki gaiplik kararının ilanı ile de vekalet sona erer. (BK.35/1)
    e. Davanın takibi için vekâlet verilmesi halinde, kendisine vekâlet verilen avukatın Avukatlık Kanunu uyarınca barodan kaydının silinmesi halinde de vekâlet son bulur. (Av.K.71-72)
    f. Tüzel kişilerce verilen vekaletnamelerde, tüzel kişiliğin son bulması halinde de vekalet son bulur.( BK.35/2)
    g. Vekil yada müvekkilin temyiz kudretini kaybetmesiyle de vekalet son bulur. (BK. 397/1)
    VEKİLİN TEMSİL BELGESİ: Vekilin temsil belgesi, vekil sıfatıyla yapacağı işlemin yasalara göre gerektirdiği koşulları taşıyan, vekaletname düzenlemeye yetkili hakim veya noterde onanmış vekaletname (NK.Y.92) ve nüfus cüzdanı olabilir.





    CC- MİRASÇI, MİRASÇILIK BELGESİ



    1- Mirasçı:
    Miras bırakanın ölümü üzerine terekenin bir bütün halinde
    (elbirliği, iştirak) geçtiği kişi veya kişiler mirasçıdır. Gerek gerçek, gerek tüzel kişiler mirasçı olabilirler. Mirasçılıkları elbirliği halindeyken bireysel tasarruf yetkileri bulunmaz.
    Ancak mirasçıların, mirasçılık belgelerinde yazılı olan paylarının tapu kütüğüne tescili (intikal) ile paylı (müşterek) mülkiyete geçildiğinde mirasçıların bireysel tasarruf yetkileri olacaktır.
    İki çeşit mirasçı vardır; birincisi yasal mirasçı olup, kanun gereğince mirasçı olan ve kanunda gösterilen kişilerdir. İkincisi atanmış mirasçıdır. Atanmış mirasçı miras bırakanın ölüme bağla tasarrufu ile (Vasiyetname veya miras sözleşmesi ile) tayin ettiği mirasçıdır. (26 a)
    Yasal mirasçılar alt soy (çocuklar), ana baba, büyük ana büyük baba, ‘baba yönünden’ evlilik dışı hısımlar, sağ kalan eş, evlatlık ve devlettir
    (MK.495- 501).
    Bir kişinin vasiyet yapabilmesi için, ayırt etme gücüne sahip olması ve on beş yaşını bitirmiş olması gerekir (MK.502). Kanuni mirasçıların saklı paylarına(mahfuz hisse) isabet eden malvarlığı için vasiyet yapılmamalıdır. Saklı paylar şöyledir:
    -Alt soy için kanuni miras hakkının 1/2’ si,
    -Ana babadan her biri için kanuni miras hakkının 1/4 ‘ü,
    -Sağ kalan eş için, alt soy veya ana baba zümresi ile mirasçı olması halinde kanuni miras hakkının tamamı, diğer hallerde 3/4 ‘üdür.
    Bir kişinin miras sözleşmesi yapabilmesi için, ayırt etme gücüne sahip ve ergin olması, kısıtlı bulunmaması gerekir (MK.503).
    Ölüme bağlı tasarrufta, miras bırakanın istek ve iradesinin, gerçek arzusunun kesin ve doğru tespit edilmesi çok önemlidir.(MK.504).



    Mirasçılık Belgesi (veraset ilamı):
    Noterlik Kanunu’nun 79. Maddesi, “ başkaları adına işlem
    yaptıracaklardan aranılacak belgeler” başlığı altında yaptığı düzenlemeden mirasçı sıfatı ile işlem yaptıracakların sıfat ve yetkilerini ve işlemi yapmaya izinli olduklarını gösterir belge ibraz etmelerini istemiştir. Mirasçıların sıfat ve yetkilerini gösterir belge, nüfus cüzdanları ile birlikte ibraz edecekleri mirasçılık (veraset) belgesidir.
    Mirasçılık belgesi, bir kişinin mirasçı olduğunu gösteren ve ispat eden bir belgedir ve lehine düzenlenen kişi bakımından bir mirasçılık karinesi teşkil eder. Aksi ispat edilinceye kadar bu kişi mirasçı sayılır.
    Mirasçılık belgesi alan mirasçının tereke malları üzerindeki zilyetliğine bağlı olarak bunun tereke alacaklarını talep ve tahsil etmek, terekedeki taşınmazların tapuya tescil işlemlerini ve bunun gibi diğer işlemleri yapma yetkisi vardır. Yargıtay’ın bir kararında dendiği gibi miras bırakandan geçen hakları kullanabilmek için mirasçının mirasçılık belgesini ibraz etmesi lazımdır. Bizdeki banka uygulaması da bu yoldadır. Miras bırakanın parasının yatırdığı banka bunu mirasçıya teslim edebilmek için veraset belgesi aramaktadır.
    Mirasçılık belgesi sulh hukuk mahkemesinden verilen, ölenin
    mirasçısı olduklarını ve miras pay oranlarını gösteren, iptalinin istenmesi her zaman mümkün olan (MK.598), kesinleşme şartı aranmayan (fakat birbirini yalanlayan veraset belgeleri bulunduğu takdirde, çelişkiyi giderecek son ve yeni bir mirasçılık belgesinin kesinleşmesi gerekir), miras paylarının intikal ve tescili için esas alınan belgedir.
    M.K. m.598 gereğince atanmış mirasçı, mirasçılığın kendisine tebliğ tarihinden itibaren bir ay geçtikten sonra, bir veraset senedi (mirasçılık belgesi) verilmesini talep edebilir.
    Mirasçılık belgesinde miras bırakanın nüfus kaydı mutlaka yer
    almalıdır; intikal işleminden önce tapu kütüğündeki malik ile miras bırakanın aynı kişi olduğuna kanaat getirilmelidir.
    Yargıtay Kararlarına göre miras bırakanın alacaklıları, mirasçılar
    namına mirasçılık belgesi alabilirler. Alacaklarının temini bakımından mirasçıların tespitini sağlayabilirler. Mirasçı namına alacaklının mirasçılık belgesi isteyebilmesi İcra ve İflas Kanunu m. 94 hükmüne ve icra memurunun bu konuda vereceği yetkiye bağlıdır. Yargıtay içtihatları uyarınca miras bırakanın alacaklılarına verilen belge mirasçılık belgesi değildir ve onun fonksiyonlarını taşımaz. Zira mirasçılık belgesinde mirasçının tereke malları üzerinde zilyetliğinin düzenlenmesi amacı güdülmektedir. Hâlbuki alacaklılara verilen bu belgede bu nitelik yoktur; sadece tereke alacaklılarının haklarının teminat altına alınması amacı izlenmektedir.



    Mirası Ret:
    Mirasçılar mirası reddedebilir. Kanuni mirasçılar ölümü öğrendikten itibaren ve atanmış mirasçılar kendilerine mirasçılıkları bildirildiği tarihten itibaren 3 ay içinde sulh hukuk mahkemesine başvurarak reddedebilirler. Ret olunan miras payı diğer yasal mirasçılara geçecektir.(MK.611).
    Miras Payından Feragat:
    Miras bırakan, mirasçılarından biriyle karşılıksız veya karşılık sağlayarak mirastan feragat sözleşmesi yapabilir. Feragat eden, mirasçılık sıfatını kaybeder. Karşılık sağlanarak yapılan feragat, aksi öngörülmemişse, mirasçının alt soyu için de bağlayıcıdır.
    Miras Payının Temliki:
    Mirasçılar miras paylarını birbirlerine veya üçüncü kişilere bedelli veya bedelsiz olarak temlik edebilirler. Kendi aralarında yaptıkları temlik sözleşmesinin yazılı olması yeterli iken ( ki, imzaları noter tarafından onaylı olmalıdır; aksi durumda tüm mirasçıların tapu sicil müdürlüğüne tescil başvurusunda bulunmaları gerekir, TST.21/c) ; eğer üçüncü kişiye temlik yapılmışsa sözleşmenin noter tarafından tanzimi gerekir. (MK.677/son)
    MİRASÇININ TEMSİL (VE HAK EDİŞ) BELGESİ: Mirasçılık belgesi (NK.Y.92), nüfus cüzdanı ve nüfus kayıtları olabilir.



    GÜNCEL KONU HAKKINDA:
    Son günlerde ülkemizde kanun taslağı ile de gündeme gelen noterlerin işlevinin değiştirilmesi ve genişletilmesi, çekişmesiz yargı alanına giren bazı iş ve işlemlerin noterler tarafından yapılması tartışmalarına Hukuk Dergimizde yer alan Prof. Dr. Süha Tanrıver’in bir yazısından yapılan bir alıntı ile bu konuyu bitiriyorum.



    Noterlerin işlevleri alanında önemli bir başka yenilik de, onların, artık, çekişmesiz yargının bir organı olarak görülmeye başlanmış bulunmalarıdır. Almanya, Avusturya ve İsviçre'de, mahkemelerin yanı sıra, noterler de, çekişmesiz yargının bir kuruluşu olarak nitelendirilmektedirler. Özellikle, Avusturya hukukunda, noter, mahkemece yapılan görevlendirme çerçevesinde,"mahkeme komiseri" sıfatıyla, miras hukuku kapsamına giren pek çok çekişmesiz yargı işini (örneğin, mirasçılık belgesi verilmesi, terekenin defterinin yapılması ve mühürlenmesi, vasiyetnamenin açılması gibi) üstlenmiş durumdadır. Hukuk yargısı, çekişmeli yargı ve çekişmesiz yargı olmak üzere, kendi içerisinde, ikili bir ayrıma tabi tutulmaktadır. Çekişmesiz yargıdan maksat, ortada herhangi bir uyuşmazlığın ve hasmın bulunmadığı hukuk yargısı türüdür. Bu yargı türünde, çekişmeli yargıdan farklı olarak, ortada herhangi bir uyuşmazlık ve dolayısıyla husumetin kendisine yöneltilebileceği bir karşı taraf mevcut değildir. Bu durumda, çekişmesiz yargıda, bir davadan değil, ancak, "talep" yahut "iş"ten söz edilebilir. Çekişmesiz yargıda, ilgili, mahkemeden, ya bir talepte bulunur ya da bir işi yapmasını ister. Hukukumuzda, çekişmesiz yargı usulünü düzenleyen ayrı bir yargılama usulü kanunumuz bulunmadığı için, esas itibarıyla çekişmeli yargı işlerini temel almak suretiyle hazırlanmış olan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri, çekişmesiz yargı işlerinde de uygulanmaktadır. Bu nedenle, uygulamada, çekişmesiz yargı işleri bir dava kalıbı içerisinde formüle edilip, mahkemeler önüne getirilmekte; mahkemelerde bir dava biçiminde, bu tür işleri görüp karara bağlamaktadırlar. Bu durum ise, yargının iş yükünü artırmakta ve yargılamanın gecikmesine (usul ekonomisi ilkesinin ihlâline) neden olmaktadır. Mümkün olan en kısa süre içerisinde, tüm çekişmesiz yargı işlerinde uygulanacak olan yargılama usulünü belirleyen bir Çekişmesiz Yargılama Usulü Kanunu'nun çıkartılması ve bu bağlamda, özellikle, bugün için, sulh hukuk mahkemelerince, tereke hâkimliği sıfatıyla üstlenilmiş olan çekişmesiz yargı işlerinin büyük çoğunluğunun (örneğin, terekenin tespiti, terekenin mühürlenmesi, terekenin resmen tasfiyesi, tereke yöneticisinin tayini ve görevden alınması, vasiyeti tenfiz memuru tayini ve görevden alınması, mirasçılık belgesi verme ve mirasın reddi beyanının kabulü ile tescili işleri gibi), noterlere bırakılıp; bu suretle onlara yargının işleyişine doğrudan katılan bir görevli, bir çekişmesiz yargı kuruluşu olma niteliğinin kazandırılması son derece uygun bir davranış teşkil eder. Ayrıca, ilgiliye, noterlerin yapmış olduğu çekişmesiz yargı işlerine karşı, sulh hukuk mahkemesine müracaat olanağının tanınması ve onların bu konuda vereceği kararlara kesin bir nitelik atfedilmesi, işaret edilen düzenlemeyi, daha da işlevsel hale getirir. Noterler, objektif, tarafsız, güvenilir ve hukuken de yetkin bir konumda bulunmaları sebebiyle, çekişmesiz yargı işlerinde işlev üstlenebilecek en uygun görevli kategorisini oluşturmaktadır. (Noterlerin işlevleri alanındaki yeni gelişmeler Prof. Dr. Süha Tanrıver)







    II- TÜZEL KİŞİLERİN HUKUKİ TASARRUFLARI VE
    TEMSİLİ



    Tüzel kişi: Ortak bir amacın sürekli olarak gerçekleşmesini sağlayacak örgütlenmeye sahip kişi veya mal toplulukları “tüzel kişiler” diye tanımlanmıştır.
    Tüzel kişiler, yaradılış itibariyle insana özgü olanlar dışındaki bütün hak ve borçlara ehildir (MK.48). Ancak yine de yetki alanlarını özel yasalar belirler.
    Tüzel kişilik adına hukuki bir işlem yapmak isteyen temsilci, temsil ettiğini iddia ettiği kuruluşun, tüzel kişiliğe sahip olduğunu, kendisinin de bu tüzel kişi adına hukuki işlem yapmaya izinli temsilcisi olduğunu bir belge ile kanıtlamak zorundadır.
    Tüzel kişiler, kamu tüzel kişileri (kanunla veya kanun hükmünde
    kararnameyle ‘KHK’ kurulmuş tüzel kişiler) ya da özel hukuk tüzel kişileri (dolayısıyla kanunla kurulmuş, tüzükle kurulmuş veya ana sözleşme ile kurulmuş tüzel kişiler) statüsündedir.
    Hukuki esaslar bakımından özel hukuk tüzel kişileri ile kamu(idare) tüzel kişileri arasında bir fark bulunmaz; ancak hukuki yapıları, faaliyet konuları, yetkileri ve bağlı oldukları hukuk kuralları bakımından önemli farklar vardır.
    Kamu Tüzel Kişileri: (1)
    Kamu tüzel kişiliklerinin ortak noktaları, faaliyet konularının kamu hizmeti olması, zorunlu kuruluşlar olup tüzel kişiliğe sahip olmalarıdır.
    Hukuki işlem (ve tapu işlemleri) yaparken, tüzel kişiliklerini
    belgelendirmelerine ihtiyaç bulunmamaktadır. Hangi kanun veya K.H.K. ile kurulduklarını bildirmeleri gerekir. İşlem kabul edilmeden önce kanunlarından şu hususlar incelenmelidir:
    — Tüzel kişilikleri var mı?
    — Yapılmak istenen tasarrufa yetkileri var mı?
    — Tüzel kişiyi temsile kim yetkili kılınmış?
    — Birden çok yetkili varsa, birlikte mi, ayrı ayrı mı temsile yetkili kılınmışlar?
    Kuruluş kanunların göre temsilcileri genellikle en üst amirleridir (genel müdür, başkan, genel sekreter vb.).
    Bu kişiler hukuki işlem yapmaya bizzat geldiklerinde kuruluş kanunları dışında bir belge aranmaksızın, ( temsilcinin doğru kişi olduğunu bilebilmek için atanma kararı gibi görevini kanıtlayan bir belge ibraz etmeleri yeterlidir) istekleri karşılanmalıdır.
    Kendileri bizzat gelmeyerek başka bir memuru görevlendirmeleri halinde gelen temsilcinin, imzalı, mühürlü yetki belgesi veya noterden verilmiş vekâletname ibraz etmesi aranır; bundan başka belgenin hasredildiği işin türü, sınırları, tarihi de incelenmelidir.
    Tapu sicil müdürlüğü işlemi talep eden kamu
    kuruluşunun ve temsilcilerinin işleme yetkilerinin olup olmadığını araştırır. Kamu tüzel kişi temsilcilerinin, işleme bizzat iştirakleri zorunlu değildir. Temsil yetkilerini yardımcılara veya diğer memurlara devredebilirler. Temsil yetkisinin devri için noterden vekâletname tanzimi zorunlu olmayıp, işlem için yetkilendirdikleri görevliyi bir yazı ile tapu sicil müdürlüğüne bildirmeleri yeterli olacaktır. Söz konusu yazıda, işlemi yapacak görevlinin kimliğinin yanında, imza örneği ve mümkünse fotoğrafının yer alması gerekecektir.
    A- a-Doğrudan Kanunla Veya K.H.K. İle Kurulmuş Kamu Tüzel Kişileri:
    1- Devlet (Hazine):
    Temsilci: Defterdar, mal müdürü.
    Temsil belgesi: Atanma kararı veya benzeri resmi yazı, nüfus cüzdanı.
    Devlet idaresi, yerel yönetimler ve kamu kurumları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları dışında kalıp, idari faaliyetler ve kamu hizmetleri ifa eden bütün kamusal örgütlerdir.
    T.C. Devleti, Anayasa ile kurulmuş en büyük kamu tüzel kişisidir. Devletin tüzel kişiliği “Maliye Hazinesi” bünyesinde toplanmıştır. Tapu işlemlerinde Hazine’yi kimin temsil edeceği Tapu. K.2. maddesinde gösterilmiş olup illerde defterdar, ilçelerde mal müdürü temsil eder. Başkaca temsil belgesi aranmaz; yetkilerini bir başka memura devretmeleri halinde resmi yetki belgesi aranır.(Yetki belgesinin nitelikleri aşağıda ayrıca açıklanacaktır).
    2- Köy:
    Temsilci:Muhtar
    Temsilci belgesi: Yetkili idari makamların usulüne göre verecekleri yetki belgesi (NK. Y.m.92), işleme göre köy ihtiyar heyeti kararı ve hatta mülki amir onay yazısı, nüfus cüzdanı olabilir.
    442 s. Köy Kanuna göre köy, tüzel kişiliğe sahip olup, taşınır ve taşınmaz mallar edinebilir ve harç ve vergiden muaftır. Mera, yaylak, kışlak gibi köy orta malları üzerindeki hak ve yetkisi intifa hakkından ibarettir; bunlar Kamu Orta Malları Siciline kaydedilir. Köye ait taşınmaz mallar, köy tüzel kişiliği adına tapu siciline tescil edilir.
    Köy tüzel kişiliğini, hukuki işlemlerinde muhtar temsil eder. Avukata vekâlet verebilir.
    Köy ihtiyar heyeti kararıyla muhtarın,köy içinde taşınmaz alabilir, satabilir şeklinde bir genel yazı varsa da bu çeşit işlemlerde alınacak olan ihtiyar heyeti kararının, mülki amir onayından geçmesi gerektiğine dair Yargıtay Kararı mevcuttur (7.H.D. 21.2.2000 T. 2000/729 E.,795 K.).
    Tapu K.1. maddesine göre köye ait taşınmazların tapu işlemlerinde ve tüm hukuki işlemlerde köy tüzel kişiliğini köy muhtarı temsil eder.
    Muhtarın temsil belgesi, “idare makamlarının usulüne göre verecekleri yetki belgesidir” (NK. Y.92).
    3- Bankalar (Kamu Bankaları):
    Temsilci:Genel Müdür
    Kamu kurum ve kuruluşları temsilen işlem yaptıracak kişilerden; kendi kimlikleri ile beraber sıfat ve yetkisini gösteren kimlik veya belge aranır. Bir kanunla kurulurlar ve kanunlarında hangi işlemlere yetkili oldukları ve temsilcilerinin kim olduğu açıklanmıştır, bu nedenle tapuda ayrıca belge aranmaz. Kanunda gösterilmiş temsilcinin vereceği resmi bir yazı veya vekâletnameye (imza sirkülerine) göre işlemin yapılması gerekir.
    4- Belediyeler:
    Temsilci: Belediye Başkanı
    Temsil belgesi: Bizzat geldiğinde başkaca belge aranmasa da belediye başkanı olduğunu gösteren resmi bir kanıt ibraz etmelidir; işlem gerektirdiğinde belediye meclisi veya encümen kararı.
    Belediyeler, kamu hizmetlerini gerçekleştirebilmek için birçok hukuki işlem ve tapu işlemleri yapmak durumundadırlar. Taşınmazlar alır, satar, kiraya verir, kiracı olur, bağış kabul eder, trampa eder ve kamulaştırma yaparlar.



    Bir yerel yönetim birimi olan belediyelerin üç temel organı bulunmaktadır. Belediye meclisi, belediye encümeni, belediye başkanı.



    BELEDİYE MECLİSİ:
    Belediyenin genel karar organı olup yürürlükteki 2972 s. Kanun ve diğer mevzuata göre halk tarafından seçilir. Belediye meclisinin görev ve yetkileri 5393 s. Belediye Kanunu'nun 18.md sayılmıştır. Borçlanmaya karar vermek, taşınmaz mal alımına, satımına, takasına, tahsisine, tahsis şeklinin değiştirilmesine veya tahsisli bir taşınmazın kamu hizmetinde ihtiyaç duyulmaması halinde tahsisin kaldırılmasına, üç yıldan fazla kiralanmasına ve süresi otuz yılı geçmemek kaydıyla bunlar üzerinde sınırlı ayni hak tesisine karar vermek, şartlı bağışları kabul etmek, TTK tabi ortaklıklar kurulmasına veya bu ortaklıklardan ayrılmaya, sermaye artışına, gayrimenkul yatırım ortaklığı kurulmasına karar vermek gibi yetkileri vardır.
    Bu yetkilerin kullanıldığı işlemlerin yapılması söz konusu olduğunda, belediye meclis kararı aranmalıdır.



    BELEDİYE ENCÜMENİ:
    Belediye meclisi üyeleri arasından seçilir. Belediye başkanının başkanlığında toplanır, belediyenin karar ve yürütme yetkisine sahip organıdır. Belediye encümeninin görev ve yetkileri 5393 s. Belediye Kanununun 34.md gösterilmiştir.



    BELEDİYE BAŞKANI:
    Belediye başkanının görev ve yetkileri 5393 s.K.’un 38.maddesinde gösterilmiş olup, belediyenin karar organı olan belediye meclisi ve yürütme organı olan belediye encümeninin kararlarını uygular. Kanunlarla belediyeye verilen belediye meclis veya encümen kararı gerektirmeyen görevleri yapar yetkilerini kullanır.
    Belediyenin yürütme organı olan belediye başkanı belediye idaresinin başı ve belediye tüzel kişiliğinin temsilcisidir. Belediye başkanı, görev ve yetkilerinden bir kısmını uygun gördüğü takdirde, yöneticilik sıfatı bulunan belediye görevlilerine devredebilir. Eğer diğer bir belediye görevlisini yetkili kılıyorsa bunu resmi bir yetki belgesi ile yapabildiği halde eğer belediye dışından bir kimseye yetki veriyorsa ancak noterden vekâletname vererek yetkilendirebilir.(1a)
    Belediyeler tapu tasarrufuna yetkilidir. Belediyeleri tapu işlerinde belediye başkanı temsil eder. Belediye başkanının bizzat tapu dairesine gelmesi halinde başkaca belge aranmaksızın talep edilen işlem gerçekleştirilir. Ancak belediye başkanı belediye meclisi veya encümen kararları doğrultusuna belediyeyi temsil edebildiğinden uygulamada talep edilen işin yapılacağı yönünde bir meclis veya encümen kararının varlığı da aranmaktadır.(1b)
    Belediyeler tapu işlemleri bakımından vergi ve harçtan muaftır.(Harçlar K.m.59, Damga Vergisi K.).(1c)
    Belediyenin kamu hizmetine ayrılan veya kamunun yararlanmasına açık, gelir getirmeyen taşınmazları ile bunların inşa ve kullanımları her türlü vergi, resim, harç, katılma ve katkı paylarından muaftır. (Belediye K.m.16)





    BAŞKAN VEKİLİ:
    Belediye başkanının izin, hastalık veya başka bir sebeple görev başında bulunmadığı hallerde bu süre içinde, kendisine vekâlet etmek üzere belediye meclisi üyeleri arasından birini başkan vekili olarak görevlendirir. Başkan vekili başkanın görev ve yetkilerine sahiptir.
    Başkan görev ve yetkilerinden bir kısmını uygun gördüğü takdirde, yöneticilik sıfatı bulunan belediye görevlilerine devredebilir.
    Belediye başkanlığının herhangi bir sebeple boşalması durumunda belediye başkanı veya başkan vekili belediye meclisi üyeleri arasından ve gizli oyla seçilir. Yeni seçilen belediye başkanının görev süresi; yerine seçildiği başkanın görev süresi ile sınırlıdır. Başkan vekili; yeni başkan seçilinceye veya görevinden uzaklaştırılmış ya da tutuklanmış olan başkan göreve dönünceye kadar görev yapar.
    Belediye başkanı veya başkan vekili seçilinceye kadar belediye başkanlığı görevi, meclis birinci başkan vekili onun da bulunmaması durumunda vali tarafından görevlendirilecek bir kamu görevlisi tarafından yürütülür. Belediye başkan veya başkan vekili seçimi en geç 15 gün içinde tamamlanmadığı takdirde belediye meclisinin feshine ait hükümler uygulanır.





    BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ:



    BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE MECLİSİ: Büyükşehir belediyesinin karar organıdır. Büyükşehir belediye başkanı Büyükşehir belediye meclisinin başkanı olup Büyükşehir içindeki diğer belediyelerin başkanları, Büyükşehir belediye meclisinin doğal üyesidir.



    BÜYÜKŞEHİR ENCÜMENİ: Büyükşehir belediye encümeni, belediye başkanının başkanlığında belediye meclisinin kendi üyeleri arasından bir yıl için gizli oyla seçeceği beş üye ile biri genel sekreter biri mali hizmetler birim amiri olmak üzere belediye başkanının her yıl birim amirleri içinden seçeceği beş üyeden oluşur. Büyük şehir belediye başkanının katılmadığı toplantılarda encümene genel sekreter başkanlık eder.



    BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI:
    Büyükşehir belediye idaresinin başı ve tüzel kişiliğinin temsilcisidir.
    Büyükşehir başkan vekili, Belediye Kanunundaki usule göre belirlenir.
    Çeşitli yasalarla belediyeye devri yapılan taşınmazların tasarrufu:
    Belediyelerin 6188, 775, 7367, 6785, 2981 sayılı yasalar gibi, çeşitli yasalar gereği edindikleri taşınmazlar, sadece söz konusu yasalarda belirtilen amaca uygun olarak tasarruf edilebilmektedir. Belediyelerin söz konusu yasalarda belirtilen amaçlar dışında, devri yapılan taşınmazları satmaları veya üzerine ayni veya şahsi haklar tesis etmeleri mümkün değildir.(1d)



    —Büyükşehir Belediyeleri:
    Temsilci: Büyükşehir Belediyesi Başkanı.
    Büyükşehir Belediye Kanunu, Büyükşehir belediyesiyle
    Büyükşehir sınırları içindeki belediyeleri kapsar.
    Büyükşehir belediyeleri, idari ve mali özerkliğe sahip ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişisidir. 1984 tarih 3030 sayılı kanuna göre kurulmuşlardır. Büyükşehir belediye meclisi, Büyükşehir belediyesinin karar organıdır ve kanuna göre seçilen üyelerden oluşur.
    Büyükşehir belediye başkanı, Büyükşehir belediye idaresinin başı ve tüzel kişiliğin temsilcisidir (md.14).
    Büyükşehir ve ilçe belediyeleri, belediyelere tanınan hak ve muafiyetlerde aynen yararlanırlar, harç ve vergi muafiyetleri vardır(md.8).
    6- İl Özel İdareleri:
    Temsilci: Vali
    İl özel idarelerinin tüzel kişiliği vardır ve o ilin valisi temsil eder (İl Öz. İ.K.75). Başka kimsenin ( vali yardımcısı, kaymakam, özel idare müdürü ) temsil yetkisi yoktur. Vali tarafından yapılan hukuki işleme ve tapu işlemine “ (Ankara) Valisi” yazılmaz, “(Ankara) İl Özel İdaresi” şeklinde yazılır, ( çünkü valiliğin tüzel kişiliği yoktur). Valilerin imza yetkilerinin devrinde belge aranacaktır (1982/92s.g).
    7- Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü:
    Temsilci : A.O.Ç.müdürü
    A.O.Ç., Tarım Bakanlığına bağlı, tüzel kişiliği haiz, tüm malları Devlet malı olan, Müdürlük adına tapuya tescil edilmiş bir kuruluştur (5659 S.K.). Gayrimenkullerinin gerçek veya tüzel kişilere devri ve kamulaştırılması özel bir kanunla izin alınmasına bağlıdır. Her türlü vergi ve harçtan muaftır. Müdürlüğün temsilcisi müdürdür.
    8- Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu:
    Temsilci: Başkan
    Atatürk’ün manevi himayelerinde kurulmuş, Başbakanlığa bağlı bir kamu tüzel kişisidir. Kurumu temsil Başkana aittir (2876 S.K.).
    Kuruma yapılacak bağış ve vasiyetler vergi ve harçtan muaftır(101 m.).
    9- Arsa Ofisi genel Müdürlüğü:
    Temsilci: Genel Müdür
    Arsalar üzerine alış ve satışlar yapmak, sağlık ve turizm yatırımları yapmak, kamu tesislerine arsa sağlamak gibi işleri yapmak üzere kurulmuş kamu tüzel kişisidir (1164 s.K.). Temsilcisi Genel Müdürdür.
    10- Bağ-Kur:
    Temsilci: Genel Müdür
    Esnaf ve sanatkârların sosyal güvence kururumudur. Mali ve idari bakımdan bağımsız bir kamu tüzel kişisidir. Merkezi Ankara’dadır. Kurumu genel müdür temsil eder. Kurum işlemleri her türlü harç ve vergiden muaftır.
    11- Bankacılık Düzenleme Ve Denetleme Kurumu (BDDK):
    Temsilci: Başkan
    Bankacılık sektörünü düzenlemek üzere, kamu tüzel kişiliği haiz, idari ve mali özerkliğe sahip bir kurumdur ( 4389 s. Bankalar K.). Merkezi Ankara’dadır. Kurumun karar organı, başkan ve ikinci başkan ile birlikte yedi üyeden oluşan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruludur. Kurul başkanı, Kurumun da Başkanıdır.
    12- Basın İlan Kurumu:
    Temsilci: Genel Müdür
    Resmi ilanların yayınlanmasına aracı olmak üzere kurulmuş kamu tüzel kişiliğini haiz bir kamu kurumudur (195 s.K.). Temsilcisi Genel Müdürdür. Genel kurul kararı ile kredi verebilir, borç alabilir, taşınmaz edinebilir temliki tasarruflarda bulunabilir, ipotek alabilir ve verebilir.
    13- Birlikler ( İl Özel İdaresi, Belediye ve Köylerce Kurulan Birlikler):
    Temsilci: Birlik Reisi
    İl özel idaresi, belediye ve köyler kanunun kendilerine verdiği görevlerin yerine getirilebilmesi için birlikler kurabilirler.(1580 s. belediyeler K.). Bu birlikler tüzel kişiliği haizdir. Görevlerini yerine getirdikleri mahalli idarelerin sahip oldukları hak ve yetkilere sahiptirler. Birliğin kurulması için belediye, köy ve özel idare meclislerinin oy çokluğuyla kabul ettikleri birlik esas nizamnamesi valinin, birlik bir kaç ili kapsıyorsa İç İşleri Bakanlığının onayı ile kesinleşir. Birliği birlik reisi temsil eder.
    14- BOTAŞ:
    Temsilci: Genel Müdür
    233 s. Kanun Hükmünde Kararnameye göre Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş. i TPAO ‘na bağlı ortaklıklar arasında bulunup, bir kamu iktisadi kuruluşu anonim şirketidir. Temsilcisi genel müdürdür, şirketi münferiden temsil edebildiğinden, genel müdürün veya yetki verdiği vekillerinin taşınmaz mala ilişkin akit ve tescil işlemlerinde, ayrıca ticaret sicil memurluğundan belge istenmesine gerek bulunmamaktadır (TKGM.14.6.1987 T.3048 sy. Bölgeler arası Genelge).
    15- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü:
    Temsilci: Genel Müdür
    Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı, tüzel kişiliği haiz bir kuruluştur (6200 s.K.).
    DSİ Genel Müdürlüğü, kuruluş amacına uygun taşınmaz tasarrufları yapabilmektedir. Temsilcisi Genel Müdürdür, ancak yetkilerini astlarına devredebilir; bu takdirde görevliler, resmi yetki belgesi ibraz etmelidirler. İşlemleri her türlü harç ve vergiden muaftır.



    16- Devlet Yatırım Bankası (Türkiye İhracat ve Kredi Bankası A.Ş.)
    Temsilci: Genel Müdür
    Tüzel kişiliği vardır; ticaret siciline tescil ve ilan edilmiştir (3332 s.K.).Taşınmaz tasarrufuna yetkilidir.
    17- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü:
    Temsilci: Genel Müdür
    Milli Eğitim Bakanlığına bağlı, Ankara’da, tüzel kişiliği haiz bir kamu kuruluşu olup, temsilcisi Genel Müdürdür (1309 s.K.).
    18- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü:
    Temsilci: Genel Müdür
    Ankara’da Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı tüzel kişiliği haiz bir kamu kuruluşudur. Genel Müdür tarafından temsil edilir (5441s.K.). İşlemleri harç ve vergiden muaftır.
    19- Elektrik İşleri Etüt İdaresi:
    Temsilci: Genel Müdür
    Merkezi Ankara’da bulunan EİE. İdaresi tüzel kişiliği haiz bir kamu kuruluşudur. Ülkenin her tarafına ucuz ve bol elektrik vermeyi temin için araştırma yapar (2819 s.K.).
    20- Ereğli Demir Çelik Fabrikaları Türk A.Ş.:
    Temsilci: Genel Müdür
    Ticaret sicile kayıtlı, tüzel kişiliği haiz bir A.Ş.’dir.
    21- GAP İdaresi Başkanlığı:
    Temsilci: Başkan
    Bölgeyi kalkındırmak amacıyla Başbakanlığa bağlı tüzel kişiliği haiz olarak kurulmuştur (1989T.388 s.KHK).
    22- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü:
    Temsilci: Genel Müdür
    Başbakanlığa bağlı, tüzel kişiliğe sahip bir kamu kuruluşudur. Genel Müdürlük taşınmaz tasarrufuna da yetkilidir.
    23- Hazine Müsteşarlığı:
    Temsilci: Müsteşar
    Hazine Müsteşarlığının tüzel kişiliği bulunmamakla beraber 1959 tarih 7397 s.Sigorta Murakabe Kanununun 12. maddesinde sigorta şirketlerinin, sigorta sözleşmelerinden doğan taahhütlerine karşılık olmak üzere, sigorta primleri ile orantılı olarak teminat göstermek zorunda oldukları belirtilmiştir.
    Teminat gösterilecek taşınmazlar, teminat gösterilecek miktar için Müsteşarlık lehine birinci derecede ve sırada ipotek edilir.
    H.Müsteşarlığını müsteşar tarafından görevlendirilmiş kişi temsil eder. Görevlendirme yetki yazısı ile olur.
    24- İller Bankası:
    Temsilci: Genel Müdür
    İl, belediye ve köylerin imar işleriyle uğraşmak üzere, tüzel kişiliği haiz olarak kurulmuştur (4759 s.K.).
    Belediye, il vb. kuracakları birliklere kredi veriri, karşılığında ipotek tesis edebilir. Bankayı temsil görevi Genel Müdüre aittir. Banka vergi ve harçtan muaftır.
    24- İslam Kalkınma Bankası:
    Temsilci: Başkan
    Bankanın her türlü mal iktisapları, devir, temlik ve her türlü işlemleri vergi ve harçtan muaftır. (3259 s.K).
    25- İş ve İşçi bulma Kurumu (Türkiye İş Kurumu):
    Temsilci: Genel Müdür
    Kurumun temsilcisi kurum başkanıdır, malları devlet malıdır, bağış veya vasiyet kabul edebilir (4837 s.K.).
    27. Karayolları Genel Müdürlüğü (TCK):
    Temsilci: Genel Müdür
    Bayındırlık Bakanlığına bağlı, tüzel kişiliğe sahip olup kurumu genel müdür temsil eder (5539 s.K.). Görevleriyle ilgili işleri yapabilmek için her türlü taşınmazı, araziyi, binayı kamulaştırmak, satın almak, kiralamak yetkilerine sahiptir. Her türlü harçtan muaftır (m.22, geç.2).
    28- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü:
    Temsilci : Genel Müdür
    Tüzel kişiliği haiz bir kamu kuruluşudur (3202 Sy. KHGM). Kurumun temsilcisi genel müdürdür. Gayrimenkul tasarruflarına yetkilidir.
    29- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB):
    Temsilci: Başkan
    Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile ilgili, tüzel kişiliği haiz bir kamu kuruluşudur (3624 s.K.). Başkanlığın hukuki temsilcisi İdare Başkanıdır. Her türlü gayrimenkul tasarrufuna yetkilidir; satma işleminde genel kurulun tasvibinden sonra karar verme yetkisi İcra Komitesine aittir.
    30- Menkul Kıymetler Borsaları:
    Temsilci:Başkan
    Menkul kıymetlerin güven ve istikrar içinde işlem görmesi için menkul kıymetle borsaları kurulabilir ( 1983 T.91 s.KHK). İstanbul Menkul Kıymetler Borsası bu şekilde kurulmuştur. Bu borsalar tüzel kişiliği haiz kamu kurumlarıdır. Her türlü hukuki işlem ve gayrimenkul tasarrufuna yetkileri vardır.
    31- Milli Piyango İdaresi Kefalet Sandığı:
    Temsilci: Maliye Bakanınca seçilecek üç kişilik idare heyeti.
    Tüzel kişiliği haiz, 2489 s. Kefalet Kanunu hükümlerine tabi olup, Milli piyango İdaresinin denetimi altındadır.
    32- Milli Prodüktivite Merkezi:
    Temsilci:Başkan
    Tüzel kişiliği haiz kamu kurumudur (580 s.K.).Görevi resmi ve özel sektördeki işyerlerinde verimi artırıcı çalışmalar yapmaktır. Gayrimenkul tasarrufuna yetkili olup bunun kararını vermeye Genel Kurul yetkilidir.
    33- Organize Sanayi Bölgeleri:
    Temsilci: Başkan
    Sanayinin, uygun görülen yerlerde yapılması için kurulmuş,
    kamulaştırma yapan veya yaptırabilen özel hukuk tüzel kişisidir. OSB’ler yönetim kurulu başkanı veya başkan vekili tarafından temsil edilir (4562 s.K.).
    34- Orman Genel Müdürlüğü:
    Temsilci: Başkan
    Orman Bakanlığına bağlı, tüzel kişiliği haiz bir kamu kuruluşudur (3234. K.). Arsa, arazi, bina, tesis satın almak, kiralamak konularında yetkilidir. Kurumu hukuki, idari, mali bakımlardan genel müdür temsil eder. Bölge müdürleri, genel müdürlüğün taşra temsilcileridir.
    35- Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK):
    Temsilci: Genel Müdür
    Milli Savunma Bakanlığına bağlı, kamu tüzel kişiliğini haiz, özel hukuk hükümlerine tabidir ( 205 s.K.). Her türlü hukuki işleme ve gayrimenkul tasarruflarına yetkilidir. OYAK Yönetim Kurulu tarafından temsil edilir. Damga vergisinden muaftır.
    36. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı:
    Temsilci: Başkan
    Başbakana bağlı kamu tüzel kişisidir (4046 s. K.). Her türlü hukuki işleme ve tapu işlemlerine yetkilidir. Kurumu başkan temsil eder.
    36- Petrol İşletmeleri Genel Müdürlüğü:
    Temsilci: Genel Müdür
    Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı, tüzel kişiliği haiz bir kamu kuruluşudur (6326 s.K). Kuruluşu genel müdür temsil eder.
    37- İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ):
    Temsilci: Genel Müdür
    İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı tüzel kişiliği haiz bir kuruluştur (2560 s.K.).İşlemleri her türlü vergi ve harçtan muaftır. Her türlü hukuki işleme ve tapu işlemlerine yetkili olup bu kararlara İSKİ Genel Kurulu yetkilidir.
    38- Polis Bakım ve Yardım Sandığı:
    Temsilci: Başkan
    Emn. Gen. Müdürlüğüne bağlı olarak kurulan sandığın tüzel kişiliği ve hukuki işlem ve gayrimenkul tasarruflarına yetkisi vardır (3201 s.K.).Sandığı yönetim kurulu başkanı temsil eder. Başkan, tapu işlemlerine bizzat katılmazsa temsilci, kimin temsil edeceğine dair yönetim kurulu kararını ibraz etmelidir.
    39- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu:
    Temsilci: Başkan
    Bir kamu tüzel kişisidir (3984 s.K.).Özel radyo ve televizyon kuruluşları anonim şirket şeklinde kurulurlar. Kurulun görevi bu şirketleri denetlemektir.
    40- Rekabet Kurumu:
    Temsilci: Başkan



    Mal ve hizmet piyasalarının serbest ve sağlıklı bir rekabet ortamı içinde teşekkülünü ve gelişimini temin için kurulmuş, kamu tüzel kişiliğini haiz bir kuruluştur ( 4054 s.K.). Kurul hukuki işlemlere ve tapu işlemlerine yetkilidir. Kurumu başkan temsil eder. Tapu işlemleri her türlü vergi ve harçtan muaftır.
    41- Savunma Sanayi Müsteşarlığı:
    Temsilci:Müsteşar
    Milli Savunma Bakanlığına bağlı tüzel kişiliği haiz bir müsteşarlıktır (3238 s.K.).
    42- Sermaye Piyasası Kurulu (SPK):
    Temsilci: Başkan
    Sermaye Piyasası Kanunu ile verilen görevleri yapmak üzere kurulmuş, tüzel kişiliği haiz bir kuruluştur (2499 s.K.).
    43- Sosyal Yardım ve Dayanışmayı Teşvik Vakıfları (FAK-FUK-FON):
    Temsilci:Başkan
    Mülki idare amiri (Vali, kaymakam) vakfın tabii başkanıdır. Vakıflar Kanununa (3294 s.K.) dayalı olarak kurulmalarına karşın Medeni Kanun hükümlerine tabidir. Vakfın kuruluş amacı, fonda toplanan kaynağın ülke genelinde ihtiyaç sahiplerine dağıtmaktır. (Ek ikinci fıkra: 16/6/1989 - 3582/4 md.; Mülga: 7/12/2004-5272/87 md.)
    Muafiyetler:
    Madde 9 – Bu Kanunla kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları;
    a) Kurumlar Vergisinden, (iktisadi işletmeler hariç),
    b) Yapılacak bağış ve yardımlar sebebiyle Veraset ve İntikal Vergisinden,
    c) (Değişik: 1/12/2004 – 5263/20 md.) Sahip oldukları taşınır ve taşınmaz mallar ve yapacakları tüm muameleler dolayısıyla her türlü vergi, resim, harç ve fonlardan,
    d) (Ek: 1/12/2004 – 5263/20 md.) Vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğünce vakıflardan tahsil edilen teftiş ve denetleme masraflarına katılma paylarından,
    Muaftır.





    44- Sosyal Sigortalar Kanunu (SSK):
    Temsilci: Genel Müdür
    Kamu kurum ve kuruluşları temsilen işlem yaptıracak kişilerden; kendi kimlikleri ile beraber sıfat ve yetkisini gösteren kimlik veya belge aranır.
    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı, tüzel kişiliği bulunan bir devlet kurumudur (4792 s.K.). Kurumu Genel Müdür temsil eder. Kurum adına gayrimenkul alım, satımına karar yetkisi yönetim kuruluna aittir. Her türlü vergi ve harçtan muaftır.



    45- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK):
    Temsilci: Genel Müdür
    Başbakanlığa bağlı kamu tüzel kişiliği bulunan bir kuruluştur (2828 s.K.). Kuruma yapılacak bağış ve vasiyetler vergi ve harçtan muaftır. Kuruma ait taşınmaz tasarrufları, Devlet İhale Kanununa göre yapılır.
    46- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü:
    Temsilci: Genel Müdür
    Tarım Bakanlığına bağlı, kamu tüzel kişiliğine sahip bir kuruluştur ( 3155 s.K.). Kurumu Genel Müdür temsil eder. Kurum hukuki işlemlere ve tapu işlemlerine yetkilidir.
    48-Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM):
    Temsilci: Genel Müdür
    Tüzel kişiliği haiz bir kamu kuruluşudur; Genel Müdür temsil eder (3646 s.K.).
    49- Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu:
    Temsilci: Genel Müdür
    Bankalarda tasarruf mevduatını sigorta etmek amacıyla, 4389 s. Bankalar Kanunu ile kurulmuş kamu tüzel kişisidir.
    50- T.C. Devlet Demiryolları Gn. Md. (TCDD):
    Temsilci: Genel Müdür
    KİT statüsünde kamu tüzel kişisidir. Kurumu Genel Müdür temsil eder. Hukuki işlemlere ve tapu işlemlerine yetkilidir, harç ve vergi muafiyeti yoktur.
    51-TEAŞ ve TEDAŞ:
    Temsilci: Genel Müdür
    15 Eylül 1993 gün 21699 sayılı Resmi Gazetede Genel Müdür veya vekâletname ile yetki vereceği kişi ya da şirkete ait imza sirküleri ile imzaya yetkili kişi tarafından işlem isteminde bulunulduğunda, ticaret sicil belgesi istenmeksizin talepleri karşılanmalıdır.
    52- Telekomünikasyon Kurumu:
    Temsilci:Başkan
    Her türlü teknik haberleşmenin kurulması, kullanılması ve gelişmesi için kurulmuş, kamu tüzel kişiliğini haiz bir kuruluştur. İlişkili olduğu bakanlık Ulaştırma Bakanlığıdır. Kurumu, Kurul Başkanı temsil eder (2813 s.Telsiz Kanunu değiştiren 4502 s.K.).
    53- Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı:
    Temsilci:Başkan
    3388 s. K.la kurulmuşsa da Medeni Kanun’a tabi bir vakıftır. Vakıflar Genel Müdürlüğü nezareti altındadır. Vergi ve harçtan muaftır. Hukuki işlem ve tapu işlemleri yetkisine sahiptir.
    54- Türk Patent Enstitüsü:
    Temsilci: Başkan
    Tüzel kişiliğe sahip, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı kamu kuruluşudur (544 s.KHK.). Temsil yetkisi Başkandadır. Hukuki tasarruflara yetkilidir.
    55- Türk Standartları Enstitüsü (TSE):
    Temsilci: Başkan
    Her türlü madde, mamul, usul ve hizmet standartlarını belirlemek amacıyla kurulmuş, tüzel kişiliği bulunan enstitünün gayrimenkul tasarruflarında bulunması için Genel Kurul, Yönetim Kuruluna yetki verir (132 s.K.). İşlemleri ve sahip olduğu taşınmazları, her türlü vergi ve harçtan muaftır.
    56- Türk Telekomünikasyon A.Ş.
    Temsilci:Genel Müdür
    Türkiye’de telefon hizmetlerinin yürütülmesi için 406 s. Telgraf ve Telefon Kanunu değiştiren 4000 s. K. 1. maddesi gereğince kurulmuştur. Şirket ana sözleşmesi, Ulaşım Bakanlığınca onaylanmıştır.
    Şirketi yönetim kurulu kararları doğrultusunda genel müdür temsil eder.
    Türk Telekomünikasyon A.Ş., kuruluş ve tescilde T. Ticaret kanununa, bunun dışında özel hukuk hükümlerine tabi bir kuruluştur. Özelleştirmeye tabi olduğundan, özelleştirilinceye kadar tapu ve diğer hukuki işlemlerinde yetki belgesi aranmaksızın, imza sirkülerine istinaden kanundaki yetkilerinin veya vekâlet verilen kişinin yetkileri dâhilindeki işlemlerinin yapılması gerekir. Şirket özelleştikten sonra diğer şirketler statüsüne tabi olacağından Tapu K. 2. maddesinde öngörülen yetki belgesinin aranması gerekir.
    57- Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş.:
    Temsilci: Genel Müdür
    Başbakanlığa bağlı, tüzel kişiliğe sahip, anonim şirket teşebbüslere kredi vererek, Türkiye’nin kalkınmasına hizmet etmek amacıyla kurulmuş bir kamu bankasıdır. Bankayı temsil görevi, Genel Müdüre aittir. Banka her türlü hukuki işlem ve tapu işlemlerine yetkilidir, harç ve damga vergisi muafiyeti vardır (165 s. KHK.).
    58- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı:
    Temsilci: Genel Müdürü
    5434 sayılı Kanunla Maliye Bakanlığına bağlı olarak kurulmuş, tüzel kişiliği haiz bir kamu kuruluşudur. Emekli Sandığını Genel Müdür temsil eder. Her çeşit harç ve vergiden muaftır.
    59- T.C. Merkez Bankası:
    Temsilci: Başkan
    Türkiye’de banknot ihracı imtiyazına sahip olmak üzere anonim şirket olarak kurulmuş bir kamu tüzel kişisidir (1211 s.K.). Bankanın ihtiyacı için gayrimenkul alınması veya iktisabı ve Bankanın maliki bulunduğu gayrimenkullerin gerektiğinde satılması kararı alınması Banka Meclisinin görev ve yetkileri arasında sayılmıştır. Merkez Bankasını Başkan temsil eder. Banka her türlü vergi ve harçtan muaftır.
    60- Türkiye ve Orta-Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE):
    Temsilci: Genel Müdür
    Tüzel kişiliği haiz olup hukuki temsilci Genel Müdürdür (7163 s. K.). Enstitüye yapılan bağış ve vasiyetler vergi ve harçtan muaftır.
    61- Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT):
    Temsilci: Genel Müdür
    Kamu tüzel kişiliğine sahip, tarafsız, hukuki işlemlere ve tapu işlemlerine yetkili, Genel Müdür tarafından temsil edilen emlak vergisi ve tapu harçlarından muaf bir kuruluştur (2954 s.K.).
    62- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu:
    Temsilci: Başkan
    Nükleer alanda barışçı amaçlarla araştırmalar yapılması için kurulmuş tüzel kişiliği haiz bir kurumdur. Kurumu Başkan temsil eder, vergi ve harçlardan muaftır.
    63- Türkiye Vakıflar Bankası A.O.:
    Temsilci: Genel Müdür
    Vakıflar Genel Müdürlüğünce kurulan özel hukuk hükümlerine tabi bir kamu bankasıdır. Bankayı Genel Müdür temsil eder. Bankanın süresi kuruluş yılı olan 1954 yılından itibaren 99 yıldır; bu süreyi aşacak haklar edinemez.



    64- Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı:
    Temsilci: Başkan
    TPAO 6433 sayılı kanunla kurulan bir kamu kuruluşu olup, ilk işlemde ibraz edilecek ticaret odası belgesinde belirtilen ortaklığı temsile yetkili kılınan kimselerin yetkilerinin devam ettiği hususu, ibraz edecekleri yeni imza sirkülerinden anlaşıldığı takdirde, her işlem için yeni bir belge aranmaksızın istenen işin yapılması uygun görülmüştür (TKGM.1966 t. 480 s. Bölgelerarası Genelge)
    65- Türkiye Bilimsel ve teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK):
    Temsilci: Başkan
    Türkiye’de pozitif bilimlerde inceleme, araştırma, geliştirme amaçlı, 278 s. K.’la kurulmuş, tüzel kişiliği haiz, özerk bir kuruluştur. Kurumu başkan temsil eder. Kurum hukuki işlemlere ve tapu işlemlerine yetkilidir; bağış, vasiyet kabul edebilir. Tüm işlemleri vergi ve harçtan muaftır.
    66- Türkiye Futbol Federasyonu:
    Temsilci. Başkan
    Futbol faaliyetlerini geliştirmek için kurulmuş olup tüzel kişiliği
    vardır (3813 s. K.). Federasyonu başkan temsil eder. Yönetim kurulunun tesis kiralama yetkisi vardır. Futbol kulüpleri federasyona bağlıdır.
    66- Üniversiteler:
    Temsilci: Rektör
    Üniversiteler, tüzel kişiliği haiz kurumlardır (2547 s.K.). Özel üniversiteler vakıflar tarafından kurulmuş olup, kamu tüzel kişisi sayılmışlardır. Üniversiteyi temsile rektör yetkilidir. Her türlü hukuki işleme ve tapu işlemlerine yetkili olup harç ve vergiden muaftırlar.
    67- Vakıflar Genel Müdürlüğü:
    Temsilci: Genel Müdür
    Vakıf mallarını korumak ve ekonomik bir şekilde işletmek için 1984 t. 227 s. KHK. İle Başbakanlığa bağlı ve tüzel kişiliği bulunan bir kamu kuruluşudur. Hukuki işlemlere ve tapu işlemlerine yetkilidir. Genel Müdürlüğün organlarından biri Vakıflar Meclisi olup, bu meclisin başkanı Vakıflar Genel Müdürüdür. Vakıflara ait taşınmazları almak- satmak kararını vakıflar meclisi verir; bu itibarla taşınmaz işlemlerini yapmak üzere verilecek yetki belgeleri, meclisin kararı doğrultusunda Vakıflar Genel Müdürlüğünce verilmektedir. Uygulamada bu yetkinin genelde vakıflar bölge müdürlüklerine devredildiği görülmektedir.
    68- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu:
    Temsilci: Genel Müdür
    Tüzel kişiliği bulunan, özel hukuk hükümlerine bağlı bir kamu kuruluşudur (351 s. K.). Kurumu genel müdür temsil eder. Kuruma yapılacak bağış ve vasiyetler vergi ve harçtan, kurumca yapılacak parasız tahsis, temlik ve tescil işlemlerine ilişkin tüm tapu işlemleri harçtan muaftır.
    69- Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK):
    Temsilci: Başkan
    Tüm Yüksek öğrenimi düzenleyen ve yüksek öğrenim kurumlarının faaliyetlerine yön veren, özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip bir kuruluştur. Gayrimenkul tasarrufuna yetkilidir. Kurumu başkan temsil eder. Bağış ve vasiyet kabul edebilir. Vergi ve harçtan muaftır (2547 s.K.).





    A-b- Kanunla Kurulmuş Meslek Odaları:
    1- Esnaf ve Sanatkâr Odaları:
    507 s. Kanunla, esnaf ve küçük sanat sahiplerinin ve yanlarında çalışanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kurulmuş bir meslek kuruluşudur. Odalar, hukuki işlem ve taşınmaz tasarrufuna yetkilidir ancak, mensubu olduğu birliğin muvafakatini almak şartıyla taşınmaz alım ve satımına, ipotek karşılığı veya başka şekilde borç para almalarına karar vermek yetkisi oda genel kurulunun yetkisindedir. Odanın hukuki temsilcisi başkandır. Bu odalar tapu işlemi yapabilmek için bağlı oldukları birliğin iznini alarak, bulundukları yerin sanayi ve ticaret il müdürlüğünden yetki yazısı getirmelidirler.
    a. Esnaf ve Sanatkar Odaları Birliği:
    Esnaf ve Sanatkârlar Odalarının bir araya gelerek, aralarında birlik ve dayanışma olması amacıyla kurdukları, tüzel kişiliği bulunan bir üst birliktir (m.42,43). Her il merkezinde bir tane kurulur. Birlik taşınmaz alım satımına yetkilidir; bağlı olduğu konfederasyonun iznini alarak, genel kurul kararıyla borç para alabilir. Birliğin hukuki temsilcisi yönetim kurulu başkanıdır.
    b. Esnaf ve Sanatkarlar Federasyonu:
    Esnaf ve sanatkâr odalarının sadece mesleki yönden ihtiyaçlarını sağlamak amacıyla kurdukları tüzel kişiliğe sahip bir meslek kuruluşudur (m.65). Federasyon yönetim kurulu yönetir.
    c. Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu (TESK):
    507 sayılı Kanuna tabi birlik ve federasyonlar arasında işbirliği sağlamak, memleket tararını gözetmek amacıyla kurulmuş, tüzel kişiliği bulunan bir kamu kurumudur. Yönetim Kurulu üyeleri 4 yıl için seçilir. Hukuki temsilci yönetim kurulu başkanıdır. Konfederasyon taşınmaz tasarrufuna yetkili olup, alım ve satıma, borçlanmaya karar vermek, birliklerin, federasyonların borçlanma isteklerini sonuçlandırmak yönetim kurulunun işidir.
    Oda, birlik, federasyon ve konfederasyonun kuruluş amaçlarına uygun kullanılmak üzere iktisap ettikleri (edecekleri) taşınmazlar her türlü vergi ve harçtan muaftır.
    Yetki Belgeleri Hakkında Not: Esnaf ve Sanatkârlar Odaları ve üst kuruluşları, Genel Kurullarında alınan karara dayalı olarak Yönetim Kurullarına yetki vermem suretiyle, taşınmaz mal alıp satabilirler.
    Esnaf ve Sanatkâr Odaları ve Birliklerinin taşınmaz alıma ve satma işlemlerini yapabilmeleri için ibraz etmeleri gereken yetki belgelerinin:
    - Odalar ve Odalar Birlikleri için: İlgili Sanayi ve Ticaret
    Müdürlükleri tarafından verileceği,
    - Federasyonlar ile TESK için ise, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca
    tanzim edileceği genelge edilmiştir (TESK 5.1.1998 t. 02 s. G.).
    2- Fikir ve Sanat Eserleri ile İlgili Birlikler:
    5844 s. Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa göre eser sahipleri bir tüzükle meslek birlikleri kurabilirler. Meslek birlikleri ve federasyon özel hukuka tabi tüzel kişiler olup, dernek statüsündedir.
    3- Seyahat Acenteleri Birliği:
    Turizm acenteleri tarafından kurulan, tüzel kişiliği bulunan birliktir. Birliği başkan temsil eder. Bağış kabul edebilir.
    4-Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB):
    6235 s. Kanunla kurulmuş bir meslek üst kuruluşu olup, tüzel kişiliğe sahiptir. Bu üst birliğe bağlı odalar vardır (Makine Müh. Odası, Harita Müh. Odası, İnşaat Müh. Odası. vb.).Hem TMMOB ham de Odalar kendi genel kurul kararlarıyla taşınmaz tasarrufunda bulunabilir; ancak, Odalar kanunla değil, tüzükle kurulmuş olduğundan Odaların genel kurul karar tutanakları TMMOB’ne gönderilir, taşınmaz tasarrufu yapacaklarına dair aldıkları karar Birliğin onaylamasından sonra geçerlidir.
    Birliğin tapu işlemleri Birlik Yönetim Kurulunun noterden onaylanmış kararı ile bu kararda yetkili tayin edilmişse vekilinin, tayin edilmemişse Birlik Merkez Yönetim kurulunun veya vekâletname ile tayin edecekleri vekillerinin istemde bulunması ile tapu işlemleri yapılabilir.
    5- Türk Eczacılar Birliği:
    Eczacılık mesleğinin, tüzel kişiliğe sahip bir kuruluşudur (6643s.K). Merkezi Ankara’da” olup taşınmaz tasarruflarında yetki Birlik Merkez Heyetinindir.
    Eczacı Odaları:Tüzel kişilikleri vardır. Temsilciyi, oda yönetim kurulu atar.
    6-Türk Veteriner Hekimleri Birliği:
    6343 s. Kanunla, mesleki dayanışma amaçlı kurulmuş, tüzel kişiliği bulunan kamu kurumu niteliğinde bir kuruluştur. Hukuki ve taşınmaz işlemlerine yetkilidir. Merkezi Ankara’dadır.
    Veteriner Odaları: Tüzel kişiliğe sahip, kamu kurumu niteliğinde kuruluşlardır. Taşınmaz tasarruflarına yetkileri vardır.
    7- Türk Tabipleri Birliği:
    6023 s. Kanunla, mesleki dayanışmayı sağlamak, hak ve menfaatleri korumak amacıyla kurulmuş, tüzel kişiliğe sahip, kamu kuruluşu niteliğinde kuruluştur. Taşınmaz tasarrufu yetkisi vardır. Temsilcisi Birlik Başkanıdır.
    Tabip Odaları: TTB ne bağlı olarak il bazında kurulurlar, tüzel kişiliğe sahip olup taşınmaz tasarrufuna yetkilidirler. Temsilcisi Oda başkanıdır.
    8- Türk Diş Hekimleri Birliği:
    Tüm Diş Hekimleri Odalarının birleşerek kurdukları, tüzel kişiliği haiz kamu kuruluşudur ( 3224 s.K.).Birlik Genel Kurulunun kararı ile taşınmaz tasarruflarına yetkili olup Birliği, Birlik Merkez Yönetim Kurulu temsil eder.
    Diş Hekimleri Odaları: İl bazında kurulan odaların tüzel kişiliği vardır. Oda genel kurulunun kararı ile oda yönetim kurulu taşınmaz tasarrufunda bulunabilir, odayı oda başkanı veya bir yönetim kurulu üyesi temsil edebilir.
    9- Türkiye Ziraat Odaları Birliği:
    Tüm Ziraat Odalarının birleşerek kurdukları, tüzel kişiliğe sahip, temsilcisi Birlik Başkanı olan bir kamu kuruluşudur.
    Ziraat Odaları: Tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır. Oda başkanı temsil eder (6964 s.K.).
    10- Türkiye Noterler Birliği:
    Noterler arasındaki birlik, mesleki dayanışma ve gelişimi sağlamak için 1512 s. Kanunla kurulmuş, tüzel kişiliği haiz bir kamu kuruluşudur. Birlik adına borçlanma ve kazanma hususlarında başkana yetki verme görevi yönetim kurulunundur. Birliğin hukuki temsilci birlik başkanıdır. Noter Odalarının tüzel kişiliği yoktur.



    11-Türkiye Barolar Birliği:
    Bütün baroların katılımıyla, tüzel kişiliği haiz, kamu kuruluşudur (1136 s.K.). Birliğin taşınmaz tasarrufuna yetkisi bulunup, birlik başkanına bu konularda yetkiyi yönetim kurulu verir. Bu yetkiyi gösterir yetki belgesi aranır.
    Barolar: Tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur. Hukuki temsilcisi baro başkanıdır. Baro yönetim kurulunun yetki vermesi ile baro başkanı, tapu işlemlerini yapabilir. İşlemlerde yetki belgesine gerek olmayıp, yönetim kurulu kararının tasdikli örneği yeterlidir.
    Avukatlık Ortaklıkları: Avukatlık ortaklığı, aynı baroya kayıtlı birden çok avukatın mesleklerini icra etmek üzere kurdukları ve tüzel kişiliği olan ortaklıktır. Tüzel kişiliğini, ana sözleşmesinin, baro ortaklık siciline yazılmasıyla kazanır. Vekâletnameler ortaklık adına düzenlenir. Ortaklık, iş veya davayı takip edecek avukata yetki belgesi verir. Amacına uygun taşınmaz ve hakları edinebilir. Ortaklık payı, avukat olamayanlara devredilemez. Tüzel kişiliği payı satın alınamaz. Taşınmaz işinin amacına uygun olduğu ve temsilciyi gösteren yetki belgesi barodan verilir; tescil tüzel kişilik adına yapılır.
    12-Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği:
    Birlik bu konudaki tüm odaların katılımı ile oluşmuştur. Tüzel kişiliği haizdir( 3568 s.K.). Birlik genel kurulunun yetki vermesiyle birik yönetim kurulu, taşınmaz alıp satabilir. Birlik yönetim kurulu, ipotek yapmaya, ayni haklar tesisine ve kaldırmaya yetkilidir. Hukuki temsilcisi yönetim kurulu başkanıdır.
    Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları: Tüzel kişiliğe ve kamu kurumu niteliğine sahiptir. Taşınmaz tasarrufu yetkisi vardır, bu konuda genel kurul karar verir. Oda yönetim kurulunun, ipotek ve diğer ayni haklar tesis ve kaldırmaya yetkisi vardır.



    13- Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB):
    5590 s. Kanunla, tüzel kişiliğe ve kamu kurumu niteliğine sahip olarak kurulmuştur. Hukuki temsilcisi yönetim kurulu başkanıdır. Birlik taşınmaz almaya, satmaya, rehin etmeye, ödünç para almaya, vakıf kurmaya ve kurulanlara iştirak etmeye yetkilidir. Kanunla kurulmuş olduklarından, tapu işlemlerinde yetki belgesi getirmeleri gerekmez. Birlik başkanı olduğunu kanıtlayan veya başkasına yazılı yetki verdiyse bu kişiler işlem yapabilir.
    TOBB ‘ ne Bağlı Odalar:
    —Ticaret ve Sanayi Odaları,
    —Ticaret Odaları,
    —Sanayi Odaları,
    —Deniz Ticaret Odaları,
    —Ticaret Borsaları
    Bu odaların her biri tüzel kişiliğe sahip ve kamu kurumu niteliğindedir. Tapu işlerinde temsile oda başkanı yetkilidir. Odalar taşınmaz alımı, satımı, rehini, ödünç para almaya yetkilidir. Yetki belgesine gerek olmayıp, oda başkanına yetki veren yönetim kurulu kararının tasdikli bir örneği yeterlidir.
    Ticaret Borsaları da il veya ilçelerde kurulabilir, tüzel kişiliği vardır, taşınmaz, borç alma, rehin, bağışta bulunmaya yetkilidirler. Oda başkanına yetki veren yönetim kurulu kararının tasdikli bir örneği yeterlidir.



    B- Tüzükle Kurulmuş Tüzel Kişiler: Özel hukuk tüzel kişileri
    Burada söz konusu olan “tüzük”, kuruluş belgesi anlamı
    taşımaktadır. Tüzükle kurulabilen bazı tüzel kişiler aşağıdadır:
    —Dernekler,
    —Sendikalar,
    —Federasyonlar,
    —Konfederasyonlar,
    —Vakıflar,
    —Siyasi partiler



    Bu kuruluşların yetki belgelerini vermeye yetkili makamlar, kuruluşlarına izin veren, vermiş olan makamlardır. Buna göre:
    —Dernekler, sendikalar ve federasyonlar için bu makam, mahalli mülki amirliktir.
    —Vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğünden,
    —Siyasi partiler, İç İşleri Bakanlığından,
    Bu kuruluşların yetki belgeleri genellikle –bir iş için- verilir. O iş bitince geçersiz olur. Belgeden aksi anlaşılmıyorsa, her iş için yeni yetki belgesi gerekir.
    1-Dernekler:
    Kuruluş ve tüzel kişilik kazanmaları, tüzüklerini, bulundukları yerin mülki amirine vermekle gerçekleştiğinden, yetki belgelerini veren makam da yine aynı mülki amirliktir. Şubelerinin tüzel kişiliği yoktur.
    Merkezi Yurt Dışında Olan Dernekler:
    Türkiye’de şube açmasına, Bakanlar kurulunca izin verilmeyenler faaliyette bulunamazlar.
    Dernek Sandıkları: Tüzel kişilikleri yoktur.
    Gençlik ve Spor Kulüpleri: Bunlar da Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğündeki kütüğe tescil edilmek kaydıyla dernek’tirler. Kuruluş bildirimlerini mülki amirliğe vererek tüzel kişilik kazanırlar.
    Dernek Statüsündeki Kurumlar: Bazı kurumlar, dernek statüsündedir. Kuruluş kanunu ibraz edilemiyorsa, tüzükle kurulduğu anlaşılıyorsa hukuki ve tapu işlemlerini yapabilmeleri için, mülki amirden yetki belgesi getirmeleri gerekir. Örneğin, Türkiye Ekonomi Kurumu, Hacettepe Bilim Merkezi, Türk Parlamenterler Birliği, …(Bursa) Gazeteciler Cemiyeti vb.
    Kamu Yararına Çalışan Dernekler: Bir derneğe, çalışmalarının nitelik ve kapsamı göz önüne alınarak, Bakanlar kurulu kararı ile kamuya yararlı dernek niteliği verilebilir. Bunların edinecekleri taşınmazlarla ve ayni haklarla ilgili olarak tapu harçlarından muaftırlar. Kızılay, Yeşilay, THK, Türkiye Yardım Sevenler Dernekleri, Daruşşafaka Cemiyeti kendileri ile ilişkili vergi, harç, resimden muaftır
    2. Dernek Federasyon ve Konfederasyonları:
    Federasyon,kuruluş amaçları aynı olan en az üç derneğin bir araya gelmesi ile kurulur, tüzel kişiliği vardır. Konfederasyon, kuruluş amaçları aynı olan en az üç federasyonun bir araya gelmesiyle kurulur.
    Amaçlarına uygun taşınmazlar ve ayni haklar edinebilirler, taşınmazlarını satabilirler; ancak bunların amaçlarına uygun olup olmadığı tespitini mahallin en büyük mülki amiri yapabilir. Derneklerde taşınmaz tasarrufunda karar verme yetkisi genel kurulun olduğundan yönetim kuruluna bu konuda yetki verilmişse, yetki belgesinde bu konunun açıkça görülüyor olması gerekir. Federasyon ve konfederasyonlar, faaliyet merkezleri dışında taşınmaz mal edinemezler.
    3. Sendikalar:
    Tüzel kişiliğe sahip, işçi veya işveren kuruluşlarıdır. Konfederasyon, değişik iş kollarında en az beş sendikanın bir araya gelmesiyle kurulmuş, tüzel kişiliğe sahip üst kuruluşlardır. Taşınmaz edinmede amaçları ile sınırlıdırlar. Sendikalar tapu işlemlerinde, derneklerde olduğu gibi istenen işi yapabileceklerine dair ve temsilcilerini gösteren ve merkez veya şubelerinin bulunduğu mülki amirden yetki belgesi getirmelidir. Taşınmaz tasarrufu için karar yetkisi genel kurulda olduğundan, bu husus yetki belgesinde açıkça görülmelidir.



    4. Vakıflar:
    903 sayılı Kanuna göre kurulmuş, özel hukuk tüzel kişisi olan vakıflar hukuki işlem yapmaya yetkilidir. Taşınmaz edinmeleri, amaç ve faaliyetleri ile sınırlıdır.
    Vakıf resmi senetle veya ölüme bağlı tasarrufla (vasiyet) kurulur. Vakfedenin ikamet yeri mahkemesince tutulan sicile kaydedilmesi ile tüzel kişilik kazanır (MK.102). Ayrıca Vakıflar genel Müdürlüğü siciline kaydedilir; Resmi Gazetede ilan edilir.
    Hukuki işlemlerde ve tapu işlemlerinde, genel müdürlükten alınma bir yetki belgesinin ibrazı gerekir ki, bu belgede yapılacak iş, temsilci açıkça gösterilmelidir; tarihi işlemin yapılacağı yıla ait olmalıdır ( yetki belgelerinin bir yıllık olduğu düşünülür).Vergi bağışıklıkları varsa bunu belgelemeleri gerekir.



    5. Siyasi Partiler:
    2820 s. Kanunla kurulmuş siyasi partiler, kuruluş belgelerini İç İşleri Bakanlığına vermekle tüzel kişilik kazanır. Merkezleri Ankara’dadır. İkametgâhları ile amaç ve faaliyetleri ile sınırlı olarak taşınmaz edinebilir ve faaliyette bulunabilirler. Hukuki işlemlerinde ve tapu işlemlerinde İç İşleri Bakanlığından, tüzüklerine uygun taşınmaz işlemine izinli olduklarını ve temsilciyi gösteren yetki belgesi getirmelidir.



    C- ANA SÖZLEŞME İLE KURULMUŞ TÜZEL KİŞİLER:



    Ana sözleşme ile kurulan tüzel kişiler, şirketler, kooperatifler, özel banka ve finans kurumlarıdır. Bunların temsilcilerinden ticaret sicil memurluğundan verilme yetki belgesi istenir. Bu belge işlemin yapılacağı yıl içinde verilmiş olmalıdır. Yetki belgesinde yapılacak işlerin sayılmış olması gerekmez, taşınmaz tasarrufları için “gayrimenkul tasarruflarına yetkili” olduğunun belirtilmesi yeterli olup, temsile yetkili kılınanlar gösterilmeli, süresinin geçmiş olup olmadığı da incelenmelidir.



    1- ŞİRKETLERDE TEMSİL VE TEMSİL BELGELERİ:
    Şirket; İki veya daha çok kişinin bir araya gelerek, emek veya mallarını ortak bir amaca ulaşmak için sözleşme ile birleştirmeleri olarak tanımlanmaktadır.
    Şirket BK 520/1, TTK14/3 fk, 136, 138, 156 maddeleri ile TMK 53. maddesinde düzenlenmiştir.
    Şirketler işletme konuları ile sınırlı olmak üzere, bütün hakları iktisap edebilir ve borçları yüklenebilirler. Bunu yönetim ve temsil organları aracılığı ile yaparlar (MK 46). Yapabilecekleri işler şirket ana sözleşmelerinde belirlenmiştir.
    Tapu işlemleri yapabilmeleri için, ana sözleşmelerine göre gayrimenkul tasarrufuna izinli olduklarına ve tescil işini yapacak temsilcinin yetkisine dair ticaret sicil müdürlüğünden, yetki belgesi getirmesi gerekmektedir (TK.2).
    Şirket sözleşmesinde ipotek tesis edilebileceği yazılı olmasa bile ortaklığın alacağı krediler için taşınmazlarını ipotek etmesi olağan işlerden olmakla ipotek geçerlidir.( Y. 11. HD.24.9.1990 E. 5383/K. 5771).
    Yetki belgesinde birden çok kişi temsilci tayin edilmişse, bunların birlikte mi, ayrı ayrı mı yetkili olduklarına dikkat edilmelidir. Hukuki tasarrufları vekâletname ile yapmaları da mümkün olup, birlikte veya münferiden yetkilendirmeye dikkat edilmelidir. (2)
    Yetki Belgelerinin Geçerlilik Süresi:
    TTK.md. 364’e göre, şirket genel kurullarının adi toplantılarının her hesap devresi sonundan itibaren üç ay içinde en az bir defa toplanacağı ifade edilmiştir.
    Ticaret Sicili Nizamnamesinin 104. maddesine göre verilen tasdiknamenin (yetki belgesi) geçerliliği ise verildiği tarihten itibaren bir yıldır. Uygulamada şirketi temsil eden kişilerin temsil sürelerinin devam ettiğini anlamak için her yıl yeni bir temsil belgesi almaları ve yetkilerini belgelendirmeleri istenmektedir. Bu belgenin geçerliliği her ne kadar bir yıl olsa da bunun genel kuruldan, diğer genel kurula kadar devam ettiğini kabul etmek gerekir. Ancak bir yıl dolmadan da olağanüstü genel kurul ile temsilcileri değişmiş olabileceğinden, yetki belgesinde genel kurul tarihi belirtilmişse bu tarihten itibaren, belirtilmemişse verildiği tarihten itibaren bir yıl hesaplamak gerekir. Şüphe halinde yetkisini belgelendirmesi, yeni bir yetki belgesi getirmesi istenebilir (TST 13).
    Şirketlerin temsili - Ortakların sorumluluğu yönünden;
    Adi şirketlerin tüzel kişiliği olmadığından, ortaklar şirket alacaklılarına karşı doğrudan ve sınırsız olarak sorumludurlar. BK.534
    Tüzel kişiliğe sahip şirketlerde ise, ortakların sorumluluğu farklı olabilir. Esas olan malvarlığı ile sorumlu olunmasıdır. Kollektif şirketlerde ortakların ve adi komandit şirketlerde de komandite ortakların sorumlulukları sınırsızdır. Öte yandan Anonim, Limited, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde ortakların adi komandit şirketlerde de komanditer ortakların sorumlulukları sınırlıdır. Tüzel kişiliği olan şirketlerin yaşaması, ortakların kişiliklerine bağlı değildir. Bu tür şirketlerin kendilerine ait malvarlıkları ve kanuni organları vardır. Bu organlar şirketin kanuni mümesilleri olup , şirket adına yaptıkları işlemlerle şirketi İLZAM ederler.
    Ticaret şirketlerinde temsile, imzaya yetkili olan kişiler: Kollektif ve Adi komandit şirketlerde ana sözleşmede belirlenmektedir. ‘’Limited şirketlerde ilk müdür veya müdürler, Anonim şirketlerde ise ilk yönetim kurulu üyeleri şirket ana sözleşmesine konulan geçici bir madde ile tespit olunmaktadır.



    TİCARET SİCİLİ



    Değişen ve gelişen toplumsal ve ekonomik hayatın içinde yer alan ticari işletmelerin, tacirlerin mali güçleri, temsil ilişkileri ve ortaklık konumları hakkında diğer kişilerinde bilgi sahibi olmalarını sağlayan bir hukuki kurum olarak tanımlayabiliriz.
    Ticaret sicili aleniyet prensibinin geçerli olduğu sicillerden olup MK m.7 doğrultusunda resmi sicil niteliğindedir. Dolayısıyla sicilin yanlış, ya da yanıltıcı tutulmasından doğacak zararlardan resmi kurumlar da sorumludurlar.
    Ticaret Sicilinin İşlevlerini kısaca özetlersek;
    a)Aleniyeti,
    b)Ticari hayata güveni,
    c)Bilgi İşlem merkezi olmayı,
    d)Yasaya aykırılıkları önlemeyi,
    e)Bazı haklar üzerinde tekel hakkı sahibi olabilmeyi
    sağlar.
    TESCİL
    Kısaca ‘Bir vakıanın sicile geçirilmesi’ şeklinde tanımlanmaktadır. (TST.m 9) Tescil; Yetkili memurlar tarafından, ticari nitelik taşıyan hukuki işlemlerin ticaret sicilindeki ilgili defter, belge ve sütunlara yazılmasıdır.
    TESCİL TALEPNAMESİ
    Ticaret siciline tescili sağlamak amacıyla yapılan imza beyannamelerine tescil talepnamesi denir. Tescil talepnameleri imza sirkülerinden önce düzenlenen beyannameler olması nedeniyle, yanlış anlaşılmalara neden olmamak için dikkat edilmesi gereken işlemlerdendir. Noterin onaylayacağı imza beyannamesinin sirküler izlenimini vermeyecek biçimde hazırlamaya özen göstermesi gerekecek, örneğin yetkililere imza yetkisini veren ana sözleşme hükmünü müstenit olarak almayacak, beyannamenin metninde yetkililerin şirketi ne şekilde temsil edeceklerini belirtmeyecektir.



    TEMSİL BELGESİ (İMZA SİRKÜLERİ)



    İmza sirkülerini; Ticari hayat içinde şirket temsilcisinin ya da temsilcilerinin kim ya da kimler olduğunu, yetkilerini, yetki süresini, şirket bilgilerini özet olarak gösteren ve böylelikle şirketlerin ticari hayat içinde gereksinimi olan işlerin hızla ve kolaylıkla sonuçlandırılmasına katkı sağlayan yazılı belge olarak tanımlayabiliriz.
    TTK 544.madde şirket namına yapılacak yazılı beyanlarda, şirketin unvanıyla beraber müdürlerin kendi imzalarının da bulunması lazımdır demektedir.
    Bu maddeden de yola çıkarak imza sirkülerini kullanan şirket temsilcisi şirket unvanı altında atacağı imza ile şirketi temsil ederken, imza sirkülerini kullanarak o şirketin temsilcisi olduğunun dayanağını da belgelemiş olmaktadır.
    Bu belgenin, tüzel kişiliği olan şirketlerin şirket bilgilerini kısaca taşıması, ana sözleşmeye de uygun yazılması zorunludur. Ana sözleşmede müşterek yetki verilmiş iken yönetim kurulunun ya da ortakların daha sonra karar defterine münferit imza yetkisi üzerine karar almaları üçüncü kişileri bağlamaz. Uygulamada tescil ve ilan edilmiş ana sözleşme ile ya da ortakların almış olduğu kararın onaylı suretinin yanında tescil talepnamesi ile ticaret sicil memurluğuna gidilmekte ve bu yazılar üzerine, tescil edilip ilanı derdesttir şerhi düşülmüş ticaret sicil memurluğunun yazılı belgesi üzerine imza sirkülerleri yapılmaktadır. Türkiye Noterler Birliği tarafından noterlere yardımcı olması ve uygulama birliğinin sağlanabilmesi için çeşitli yıllarda bir çok genelge çıkartılmıştır. Sırasıyla 1980/2, 1980/24, 1984/41, 1984/52, 1988/42, 1988/74, 1989/40, 1989/89, 1991/54, 1991/66, 1992/25, 1993/12, 1993/51, 1995/15, 1995/76, 1995/77, 1997/77, 1998/35, 1999/25, 1999/38, 2003/19
    1984/41 sayılı genelgede ‘‘Kural olarak şirketler için imza sirküleri Ticaret Sicil Gazetesine dayanarak onaylanır. Ancak ilan işleminin çok uzun sürmesi nedeniyle sirkülerin yapılmasına dayanak teşkil eden ana sözleşme veya ortaklar kurulu ya da yönetim kurulu kararının tescil edildiğine dair bir belgenin mevcudiyeti halinde dahi sirküler düzenlenebilir. Kollektif ve adi komandit şirketlerde temsilcinin kimliği ve temsil biçimi ana sözleşmede belirtilmektedir. Limited şirketlerde ilk müdür veya müdürler, Anonim şirket ve kooperatiflerde ilk yönetim kurulu ana sözleşmeye konulan bir madde ile açıklanmaktadır. Anonim şirketlerde şirketi yönetim kurulu temsil edeceğine göre, yönetim kurulunca aksine bir karar alınmamışsa şirket yönetim kurulu şirket ana sözleşmesinin kendisine verdiği yetkiyi kullanarak imza yetkilerini ve bunların şirketi hangi biçimde temsil ve ilzam edeceğini belirleyebilir. Nitekim TTK.’nun 321. maddesinde de ‘Anonim şirket adına tanzim edilecek evrakın muteber olması için aksine esas mukavelede hüküm olmadıkça temsile salahiyetli olanlardan ikisinin imzası kafidir’’denilmektedir.
    Demek oluyor ki şirketler için imza sirküleri onaylarken kollektif ve adi komandit şirketlerde ana sözleşmeden, limited şirketlerde ana sözleşme ve ortaklar kurulu kararından, anonim şirketlerle kooperatiflerde ana sözleşme, genel kurul kararı ve yönetim kurulu kararından müstenit alınmalı, bunların tescil ve ilan ya da hiç değilse tescil edilmiş olmasına dikkat olunmalıdır’’ şeklinde detaylı açıklama getirilmiştir. Ayrıca aynı genelgede ‘’imza sirküleri onaylarken müstenit olarak gösterilen ana sözleşme ya da genel kurul kararında gösterilen sürenin sirküler metninde ve müstenidinde belirtilmesi gerekecektir’’ denilerek süre açısından da geniş açıklama getirilmiştir.





    a-ADİ ŞİRKETTE TEMSİL:
    İki veya daha fazla gerçek veya tüzel kişinin iktisadi bir amaca ulaşmak için, bir kısım mal, hak veya emeklerini, elde edilecek kar veya zararı paylaşmak arzu ve iradesiyle birleştirmek hususunda yaptıkları bir sözleşmedir.
    Borçlar Kanunu 520–541. maddelerine göre kurulan adi şirketlerin, tüzel kişiliği yoktur. Bu nedenle bu tür şirketlerin mal varlıkları da yoktur. Ortaklar ayrıca sözleşme ile müşterek mülkiyet şeklini benimsemedikçe, malları iştirak halinde mülkiyet şeklindedir. Adi şirketin edineceği malların ortaklar adına tapuya iştirak halinde mülkiyet olarak tescili ve iştiraki doğuran neden olarak da (tüm ortak isimleri bir paranteze alınarak) “Adi Şirket” yazılması gerekir. Bu tescilde aksi belirtilmemişse ortakların payları birbirine eşit kabul edilir (BK.521). Adi şirketin mallarında tasarruf yapmak gerektiğinde iştirak halinde mülkiyet hükümlerine göre hareket olunması lazımdır. (3)
    Bir ticari işletme adi ortaklık şeklinde işletiliyorsa şu hususlara uymak zorundadır:
    Bir ticari işletme adi ortaklık şeklinde işletiliyorsa, bir ticari unvanlarının olması ve hatta ticaret siciline tescil ettirmeleri gerekir (TTK 20/1, Y.2. HD.9.5.1985, E.l985/2291, K.1985/2818 s.k.). Adi şirketin ikametgâhı olmadığından, işletmenin merkezi, ikametgâh olarak kabul edilebilir. Adi şirketin iflası istenemez fakat adi şirket bir ticari işletme şeklinde işletilip, ortakların da ticaret siciline kaydedilmeleri durumunda, ortaklar tacir sayılacakları için iflası istenebilir. (4)
    Şirketin idaresi: İdare yetkisi sözleşme ile bir veya birkaç ortağa verilmemişse bütün ortaklar şirketi idare ile yükümlüdürler. İdare münhasıran bazı kişilere verilmiş olsa bile olağanüstü işlemlerin yapılmasında bütün ortakların oy kullanması, yani işleme katılması gerekir (BK.524,525. 3.cümle). (5)
    Şirketin temsili: Bir temsilci tayin edilmemişse, her ortak şirketi üçüncü kişilere karşı temsil hakkına sahip sayılır (BK 533. son cümle). Olağan işlerde her ortağın temsil yetkisi olup, olağanüstü işlerde ise tek kişinin temsil etmesi mümkün değildir.
    Adi şirketi temsil yetkisi sözleşme veya ortaklar kararı ile bir ortağa veya üçüncü bir kişiye verilmiş (doğrudan temsil) ve temsilci ortaklık adına ve hesabına hareket etmiş ise diğer ortaklar, kendisiyle işlem yapılan üçüncü kişinin alacaklısı ve borçlusu olurlar (BK 533/2, 32).
    Adi şirket ortaklarından birinin kendi adına, şirket hesabına hukuki bir işlem yapması sonucunda ne üçüncü kişi şirkete ne de şirket ortaklarının, kendisiyle iş yapılan üçüncü kişiye müracaatı mümkündür. Yapılan işlemle sadece işlemi yapan ortak ve işlem yaptığı üçüncü kişi bağlıdır.
    Temsil yetkisinin sona ermesi: Temsil yetkisinin sona ermesi değişik şekillerde gerçekleşerek; ortakların azil kararı, temsilcinin istifası, ölmesi, fiil ehliyetini yitirmesi, iflas etmesi ile olabilir. Temsilci ile şirket arasındaki ilişki, Borçlar Kanunundaki vekâlet hükümlerine tabidir (BK397). (6)
    Bu nedenle temsilcinin temsil belgesi, vekâletname olabileceği gibi BK. md.36 anlamında bir “ temsil belgesi- yetki belgesi” de olabilir. Temsil sona erdiğinde bu belgenin temsil edilene veya mahkemeye tevdi edilmesi (BK 36), keyfiyetin iyi niyetliüçüncü şahıslara duyurulması gerekir. (7)



    b- KOLLEKTİF ŞİRKETLERDE TEMSİL:
    Kollektif şirket ticaret siciline tescil olup, tüzel kişilik kazandıktan sonra üçüncü kişilerle ilişkilere girişilebilmesi, bu işle görevli temsilcilere sahip olunması ile mümkün olabilecektir.
    Kollektif şirket temsilcileri yaptıkları hukuki işler ve haksız fiillerinden dolayı şirketi sorumluluk altına sokarlar. (TTK md.177)
    Şirket sözleşmesinde, yukarıda değinildiği gibi mutlaka temsil yetkisinin kim ya da kimlerde olduğu ve ne şekilde olduğu (münferit-müşterek)belirtilmelidir. Şirket sözleşmesinde şirket ortaklarının tümü yetkili kılınabileceği gibi, dışarıdan bir kişi de temsilci olarak atanabilir. Önemli olan sözleşmede açıkça yetkinin ve şeklinin belirlenmesi ve yazılmasıdır.
    Şirketi temsile yetkili ortak, kanunda ya da şirket sözleşmesinde açıkça belirtilmedikçe temsil yetkisini başkasına devredemez.
    Kollektif şirketlerde, şirket temsilcilerinin kanunen belirlenmiş bir süreleri yoktur. Bu süre ana sözleşme ile belirlenebilir.
    Tasfiye halinde ortaklığın temsilcileri tasfiye memurlarıdır Tasfiyenin tescil ve ilanından sonra ticaret sicil gazetesi müstenit alınarak tasfiye halindeki şirketin temsilcileri için imza sirküleri hazırlanabilir. (8)



    c- KOMANDİT ŞİRKETLERDE TEMSİL:



    Komandit şirketler Türk Ticaret Kanununda 243 ila 268. maddeler arası düzenlenmiş olup bu özel hükümler saklı kalmak kaydıyla kollektif şirketlere ait hükümler komandit şirketler için de uygulanır.
    İki veya daha çok kimse tarafından, bir ticari işletmeyi müşterek ticaret unvanı altında işletmek amacıyla bir akitle kurulan ve şirket alacaklılarına karşı ortaklardan bir kısmının sorumluluğu sınırlanmamış ve diğer bir kısım ortaklarının sorumluluğu belirli bir miktar ile sınırlanmış olan hak ehliyeti işletme konusu ile sınırlı, tüzel kişiliğe sahip bir şirkettir
    Komandit şirketlerde sorumlulukları sınırlı komanditer ortak ve sorumlulukları sınırsız komandite ortak olmak üzere iki tip ortak vardır.Tüzel kişiler komanditer ortak olabilirler
    Komandit şirketlerde şirketi komandite ortak temsil edebilir. Sadece gerçek kişiler komandite ortak olabilir. Komandite ortağın adı ve soyadı şirket unvanına yazılabilir. Komanditer ortağın adı unvana yazılırsa üçüncü kişilere karşı sınırsız sorumlu olur.
    Şirket temsili, şirket sözleşmesinde belirlenecek hükümlere göre mümkün olabilir. Sözleşmede bulunmayan ya da açık olan konularda kollektif şirketlere ait hükümler uygulanır.
    Komanditer ortağın temsil yetkisi olmasa da ortaklar kararı ile ticari mümessil, ticari vekil veya ticari memur olarak tayin edilerek temsil yetkisi sahibi olabilirler. İradi temsil halinde komanditerlik sıfatları etkilenmez. Tasfiye halinde de tasfiye halindeki kollektif şirkete yapılan prosedür geçerlidir.



    d- LİMİTED ŞİRKETLERDE TEMSİL:



    İki veya daha fazla gerçek veya tüzel kişinin belli bir iktisadi maksat ve konu ile uğraşmak üzere bir ünvan altında bir akitle kurdukları, esas sermayesi muayyen, borçlarından dolayı yalnız mameleki ile sorumlu ve ortakların sorumluluğu sınırlı bulunan hak ehliyeti işletme konusu ile sınırlı tüzel kişiliğe sahip bir ticaret şirketidir
    Temsile yetkili olanlar şirketin maksat ve konusuna dair tüm işleri ve hukuki işlemleri şirket unvanı altında yapmak yetkisine sahiptirler. Limited Şirketlerde idare ve temsil yetkisi şirket müdürlerince kullanılır. Birden fazla müdür var ise müdürler kurulundan bahsedilebilinir. Müdürler şirketin kanuni temsilcileridir(TTK:542).
    Limited şirketlerde müdürlerin görev süresi bakımından bir sınırlama getirilmemiştir. Şirket sözleşmesine bu konuda hüküm konulabilineceği gibi ortaklar kurulu da seçim sırasında süre belirtebilir. Süre belirtilmemişse şirketin süresi kadar müdürün de yetkisi vardır diyebiliriz (TTK. M. 5429).
    Dışarıya karşı şirketin iradesini belirten ve eylemlerde bulunan müdürün temsilci olduğunu gösteren imza sirküleri hazırlamak için temsilci olduğunun da tescil ve ilan edilmesi gerekir. Limited Şirketlerde imza sirkülerlerine ait 1997/77 sayılı genelgede açıklama getirilmiş olup şu şekildedir. ‘‘Limited Şirketlerde temsil yetkisi TTK 540. maddesine göre şirket ana sözleşmesi veya genel kurul kararıyla bir veya birkaç ortağa bırakılmadığı sürece ortakların tümüne aittir ve tüm ortaklar müdür sıfatını taşır.(9)
    e-ANONİM ŞİRKETLERDE TEMSİL:
    Anonim şirket, bir unvana sahip, esas sermayesi muayyen ve paylara bölünmüş olan ve borçlarından dolayı yalnız mamelekiyle mesul bulunan şirkettir. Ortakların mesuliyeti, taahhüt etmiş oldukları sermaye paylarıyla sınırlıdır (TTK.m.269). Anonim şirketler de ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır. Anonim şirketin temsil organı yönetim kuruludur (TTKm.317).Yönetim kurulu, genel kurulun kararlarını uygulamak suretiyle, yönetim hakkını genel kurul ile paylaşır, dış ilişkilerde etkili olur.
    Temsil yetkisi, temsilcilerin belgeleri şirket unvanı altında imzalamaları suretiyle kullanılır. TK.m.322, 42/2 uyarınca temsilcilerin göreve başlarken imza örneklerini notere onaylattırmaları gerekmektedir. “İmza Beyannamesi” adlı bu belge Ticaret Siciline tevdi olunur. (10
    TK.m.321/3 birlikte temsil kuralını kabul etmiştir. Bütün yönetim kurulu üyeleri tarafından birlikte değil, çift imza ilkesini benimsemiştir. Sözleşme ile temsil hususunda başka bir düzenleme getirilebilir; ferdi temsil, bazı yönetim kurulu üyelerinin temsil yetkilerinin tamamen alınması veya ikiden çok imza şartı konabilir. Tecil ve ilanı şarttır (TK 39/1). (11)
    Konusu kamu hizmeti olan ve yönetim kuruluna konulmak kaydıyla devlet, vilayet, belediye gibi kamu tüzel kişilerinden birisine temsilci bulundurma hakkı verilmişse bu temsilci kamu tüzel kişisi tarafından atanmaktadır (TTK m. 275).
    İdare meclisinin görev süresi en fazla üç yıldır. TTK m.314, 1992/25 ve 1993/12 sayılı genelgelerimiz ‘’Yönetim kurulu üyelerinin en fazla üç yıl müddetle seçilebileceğini ancak ana sözleşme ve genel kurul kararında süre belirtilmemişse görev süresinin bir faaliyet yılı olarak kabul edilmesinin uygun olacağını ifade etmektedir. Bir faaliyet yılının da TTK 314. maddesinin sarahati karşısında en çok üç yıl ile sınırlı olacağının kabulü gerekmektedir.
    Anonim şirketleri idare meclisi üyeleri, murahhas üyeler,veya ticari mümessil durumunda olan müdürler temsil ederler.
    Ana sözleşmede şirketi temsil eden kişilerin, temsil yetkisinin kullanma usullerinin belirlenmesi ve açıklanması gereklidir.
    Yönetim kurulu, görev dönemi başında şirket temsilcilerinin imza yetkilerinin kapsam ve derecesini gösteren noterce onaylı bir ‘ imza sirküleri’ düzenler (12), kimin hangi işlemlerde ve hangi ölçüde yetkili oldukları gösterilir.



    ŞİRKETLERİN ŞUBELERİNDE TEMSİL



    Şubelerin de temsil yetkisi vardır ancak bu temsil sadece şube ile sınırlı olup merkezi kapsamaz. Şubeler için de imza sirküleri düzenlenebilir. Bu konu 1993/51, 1995/76 ve 1999/38 sayılı genelgelerle açıklanmış olup özü itibariyle şu açıklama yapılmıştır: ‘’Şirket şubeleri merkeze bağlı olarak çalışan, ticari muameleler yapabilen yerlerdir. Şubenin bağlı bulunduğu merkezden ayrı bir tüzel kişiliği yoktur. Şube kendi başına işlemler yapsa da bu işlemlerden doğan hak ve borçlar merkeze ait olmaktadır. Bu sebeple kural olarak, şubeler şirketlerini temsil edemezler. Onlar adına borç yüklenemezler ancak şirket ana sözleşmesinde şubelerin organ oldukları ve şirketi temsil edebilecekleri kabul edilmiş olabilir. Gerek Yargıtay uygulamasında, gerek doktrinde bu tür bir uygulamanın mümkün olduğu kabul edilmektedir. Bu itibarla şirket sözleşmesinde şubenin organ olduğu, şirketi temsil ve ilzam yetkisi bulunduğu kabul edilmişse, tüzel kişiliği temsil etmesinde ve borç iltizam etmesinde hukuki bir sakınca olmadığı düşünülmektedir.’’
    TASFİYE HALİNDEKİ ŞİRKETLERDE TEMSİL
    Tasfiye halindeki şirketi tasfiye memurları temsil eder. Tasfiye halindeki şirketin temsil belgesinin hazırlanması için tescil ve ilan edilmesi şarttır. Bu durumda dayanak olarak mutlaka ticaret sicil gazetesi alınmalıdır. 1984/41 sayılı genelgenin son paragrafında konu ifade edilmiştir.
    2- KOOPERATİFLERDE TEMSİL VE TEMSİL BELGELERİ



    TEMSİLCİ: Yönetim Kurulu (m.55) veya usulüne uygun şekilde görevlendirilmiş müdür veya yönetim kurulu üyeleri (m.56,58); veya ortak olan tüzel kişiler olup bu halde tüzel kişiyi temsile yetkili olan kişi, kooperatifi de temsile yetkili olur (m.55).



    TEMSİL BELGESİ: Ticaret sicil müdürlüğünden alınacak yetki belgesi olup ana sözleşme, genel kurul kararları, ticaret sicilden alınma temsil belgeleri dayanak alınarak yapılmış olan imza sirküleri (m.61).



    Tanım: Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklara kooperatif denir (1163 s.K.’da 5146 s. kanunun 1. m. ile yapılan değişiklikle).



    TEMSİL VE TEMSİL BELGESİ:



    Kooperatiflerde ve birliklerde temsil yetkisinin kimler tarafından ve ne şekilde kullanılacağı kooperatif ana sözleşmesinde gösterilir. Ancak, bu kuruluşları taahhüt altına koyabilmek için; kooperatiflerde varsa müdür, birliklerde genel müdür veya bunların vekilleri ile yönetim kurulu başkan veya üyelerinden ya da kuruluş adına imzaya yetkili olanlardan birinin müştereken imzaları şarttır. Müdür bulunmayan kooperatiflerde ise, yönetim kurulu başkanı ile üyelerden birinin müşterek imzası yeterlidir.
    Temsile yetkili kişiler, ticaret siciline tescil ve ilan olunacaktır (m.3,61).
    Tapu Kanunu 2. maddesine göre ise (şirketler için yazılsa da kooperatifler için de uygulanır) kooperatiflerin tapu işlemlerinde ticaret sicil müdürlüğünden yetki belgesi almaları ve bu yetki belgesinde ana sözleşmelerine göre gayrimenkul tasarrufuna izinli olduklarını ve tapu işi yaptıracak temsilcinin yetkisinin gösterilmesi aranmıştır.
    Temsilciler gerçek kişi olabileceği gibi, ortak olan bir tüzel kişi de olabilir; bu durumda tüzel kişinin temsilcisi kooperatifi de temsil edebilir (m.55).
    Temsilciler, kooperatifin amaçları içinde temsilde bulunabilirler; asıl olan ticaret sicile tescil edilmiş kayıtlardır (m.59).
    Kooperatifi temsile yetkili kılınan kişiler imzalarını ancak kooperatifin unvanı altına koymak suretiyle kooperatifi bağlarlar (m.60).
    Kooperatiflerce alınması kararlaştırılan gayrimenkullerin alımının, tapu devri veya tapuya şerh verdirecek bir satış vaadi sözleşmesi ile yapılması şarttır ( m. 59’a ek m.).
    Yönetim kurulu üyeleri ve temsile yetkili şahıslar, genel kurulun devredemeyeceği yetkilerini kullanamaz (m.59’a ek m.).





    NOTERLİK İŞLEMLERİ YÖNÜNDEN BİLGİ VE NOTLAR:







    Bir kooperatif en az 7 ortak tarafından imzalanacak ana sözleşme ile kurulur. Ana sözleşmedeki imzaların noterce onaylanması gerekir (M.2).
    Kooperatif ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır. Tescilden önce kooperatif namına işlerini yapanlar bunlardan şahsen ve zincirleme olarak sorumludur (m.7).
    Yönetim kurulu, ana sözleşmeye uygun olarak yapılacak isteğe rağmen, bir ortağın kooperatiften istifasını kabulden kaçınacak olursa, ortak çıkma dileğini noter aracılığı ile kooperatife bildirir. Bildiri tarihinden itibaren çıkma gerçekleşir (m.13).
    Kooperatif ortaklığından çıkarılmayı gerektiren sebepler ana sözleşmede açıkça gösterilir. Ortaklar ana sözleşmede açıkça gösterilmeyen sebeplerle ortaklıktan çıkarılamazlar.
    Çıkarılma kararı gerekçeli olarak tutanağa geçirileceği gibi, ortaklar defterinde de yazılır. Kararın onaylı örneği, çıkarılan ortağa tebliğ edilmek üzere, on gün içinde notere tevdi edilir.
    Bu ortak tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde itiraz davası açabilir. Tebliğ edilen karar, yönetim kurulunca verilmiş ise ortak, üç aylık süre içinde genel kurula da itiraz edebilir. Bu itiraz, ilk toplanacak genel kurula sunulmak üzere, yönetim kuruluna noter aracılığı ile tebliğ ettirilecek bir yazı ile yapılır.



    TARIM KREDİ KOOPERATİFLERİ TARIM SATIŞ KOOPERATİF VE BİRLİKLERİ (4572 s. K.)
    Kanunun amacı; tarım satış kooperatif ve birliklerine ilişkin hükümleri düzenlemek ve bu kuruluşların yeniden yapılanması için yasal bir çerçeve oluşturarak, tarım satış kooperatif ve birliklerini etkin ve sürdürülebilir bir şekilde özerk ve malî yönden bağımsız kılmaktır.
    Üreticiler; karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle meslekî faaliyetleri ile ilgili ihtiyaçlarını sağlamak, ürünlerini daha iyi şartlarla değerlendirmek ve ekonomik menfaatlerini korumak amacıyla, aralarında sınırlı sorumlu, değişir sayıda ortaklı ve değişir sermayeli, tüzel kişiliği haiz tarım satış kooperatifleri kurabilirler.
    Bir tarım satış kooperatifinin kurulabilmesi için en az otuz üreticinin, bir tarım satış kooperatifleri birliğinin kurulabilmesi için en az üç tarım satış kooperatifinin bir araya gelmesi şarttır.
    TEMSİL :
    Kooperatif ve birliklerde temsil yetkisinin kimler tarafından ve ne şekilde kullanılacağı örnek ana sözleşmelerde gösterilir. Ancak, bu kuruluşları taahhüt altına koyabilmek için; kooperatiflerde varsa müdür, birliklerde genel müdür veya bunların vekilleri ile yönetim kurulu başkan veya üyelerinden ya da kuruluş adına imzaya yetkili olanlardan birinin müştereken imzaları şarttır. Müdür bulunmayan kooperatiflerde ise, yönetim kurulu başkanı ile üyelerden birinin müşterek imzası yeterlidir.
    Kooperatif ve anonim şirketleri temsil edeceklerin imza sirküleri onaylanırken müstenit olarak gösterilen ana sözleşme veya genel kurul kararları ile belirlenen görev sürelerinin gösterilmesi gerekir. (1988/74 s.g.).
    Kamu kurum ve kuruluşları temsilen işlem yaptıracak kişilerden; kendi kimlikleri ile beraber sıfat ve yetkisini gösteren kimlik veya belge aranır.
    3-ÖZEL BANKA VE FİNANS KURUMLARI:
    Özel Bankalar, Türk Ticaret kanunu hükümlerine göre kurulabilir; ( kamu bankalarının ise özel bir kanunla kurulduklarını yukarıda görmüştük). Ancak özel veya kamu bankası olsun tüm bankaların anonim şirket şeklinde kurulma mecburiyeti vardır ve tümü Bankalar Kanunu hükümlerine tabidir (Bankalar K.m.1,2). Yabancı bankalar ancak Bakanlar Kurulunun izni ile Türkiye’de şube açabilirler ve Hazine Müsteşarlığının izni ile Türkiye’de bankacılık işlemleri yapabilirler (m.4,6,10). Tüm bankalar, ticaret siciline tescil ve ilan olurlar (m.20).T.C. Merkez Bankasınca alınan kararlara uygun olarak bankacılık işlerini yürütebilmek için ihtiyaç duydukları sayı ve büyüklüğün üstünde herhangi bir şekilde gayrimenkul edinemezler. Yasalara uygun olarak Türkiye’de şube açarak faaliyette bulunan yabancı bankaların faaliyetlerini sürdürebilmek için gayrimenkul satın almaları mümkündür. Bu nedenle bu durumda öncelikle bu bankanın faaliyetine Bakanlar Kurulunca izin verilip verilmediği hususunun incelenmesi gerekir.
    Özel bankaların gayrimenkul tasarruflarında kural olarak ticaret sicilinden getirilecek yetki belgesine göre hareket edilmelidir; (kamu bankaları için yetki belgesi aramaya gerek olmayıp, bankayı kimlerin temsil ettiğinin resmi bir yazı ile bildirilmesi yeterlidir).
    Özel Finans Kurumları da Bakanlar Kurulunca izin verilerek Bankalar Kanunu çerçevesinde faaliyet gösterdiklerinden tapu işlemleri açısından bankalar gibi değerlendirilmektedir. Gayrimenkul tasarruflarına yetkileri vardır. Ticaret siciline tescil edilirler.(13)





    İLGİ VE KAYNAKÇA:
    Metin YEŞİL- Tapu İşlemleri –ilgi: (1,3,4,12)
    Doç.Dr. Bilge ÖZTAN-Şahsın Hukuku-ilgi: (2)
    Prof.Dr.Turgut AKINTÜRK- Prof.Dr.Jale G. AKIPEK- Türk Medeni
    Hukuku –Kişiler Hukuku –ilgi5)
    Prof.Dr.Ahmet KILIÇOĞLu- Borçlar Hukuk Genel Hükümleri- ilgi: (6, 23,25, 26)
    Prof.Dr. Süha TANRIVER- Noterlik Açısında Vekalet (Temsil)- ilgi ( 7,8,
    8b,8c,9,10,21)
    Ziya GÖKÇE- Noterlik Tavsiyeleri El Kitabı- ilgi 11)
    Gürsel Öcal GÖKGÖZ-Tapu İşlemleri- ilgi 13,14,15,16,17,18,19,20,23a,24)
    Prof.Dr. Kemal OĞUZMAN-Prof.Dr.M.Turgut ÖZ-Borçlar hukuku
    GenelHükümler-İlgi8a, 22)
    Prof.Dr.Turgut AKINTÜRK-Aile Hukuku İnternet
    http://www.malihaber.com
    Av.Cevat Edege-Borçlar Hukuku Umumi-Yarg.Y.1983 (çeviri)
    Lütfi Dalamanlı/Faruk Kazancı/Muharrem Kazancı-İlmi Kazai İçtihatlarla Açıklamalı
    B.K.cilt:4 – Kazancı Y.
    Doç.Şebnem Akipek-Alt Vekalet-Yetkin Y.2004
    Prof.Dr.Şahin Akıncı-Vekalet Sözleşmesinin Sona Ermesi-Sayram Y.
    Prof.Dr.Aydın Zevkliler-Borçlar hukuku Özel Borç İlişkileri- Seçkin Y.2004
    Gürsel Öcal Dörtgöz-Tapu İşlemleri-ilgi: (1,1a, 1b,1c,2,3,13)
    Prof.Dr.Hasan Pulaşlı-Şirketler Hukuku-ilgi: (4,5,6,7)
    Metin Yeşil- Tapu İşlemleri- ilgi: (1d)
    (TTK 321. maddeye ilintili HD 03 E 2002/414 K 2002/1200, HD 03 E 1990/12165 K 1990/12683, HD 11 E 1974/132 K 1974/126, HD 11 E 1999/8298 K 2000/19, HD 11 E 2004/1953 K 2004/11442, HD E 2000/8209 K2000/8946, HD 12 2002/3171 K 3973, HD12 E 2003/314 K 2003/2307, HD19 E 1996/3017 K 1996/9768, HD 19 E 2001/6502 K 2002/2582, HD 19 E 2002/2473 K 2002/3294, HG00 E 2002/12-58 K 2002/92 sayılı Yargıtay kararları.) (2a)



    (TTK m.175’ e ilişkin örnek Yargıtay kararları; CD 09 E 1990/2353 K 1990/1326, CD 09 E 1995/1414 K 1995/5564, HD 11 E 1974/934 K 1974/1590, HD 12 E 2002/3171 K/3973 ve TTK m 177’e ait örnek kararlar; HD 10 E 2002/3171, HD 19 E 2001/2387 K 2001/6608, HG E 1947/2) ilgi: (8)



    (TTK m.433’e ilişkin Yargıtay Kararları HD 11 E 1974/3523 K 1975/31, HD 11 E 1996/5907 K 1996/6859 ve TTK m 540 ile ilgili karar örnekleri CD 09 E 1990/2353 K 1990/3216, CD 11 E 2001/11409 K 2002/135, CD 11 E 2001/3907 K 2001/5039, CD 11 E 2002/8501 K 2002/9268, HD 11 E 2004/10695 K 2004/14195, HD 12 E 2005/23038 K 2005/26043, HD 16 E 2004/3142 K 2004/6188 ve TTK m. 542 ye ilişkin örneklerse HD 11 E 1999/8298 K 2000/19, HD 11 E 2004/1953 K 2004/11442, HD 11 E 2005/1362 K 2006/1253, HD12 E 2005/23038 K 2005/26043, HD12 E 2005/400 K 2005/2118) -ilgi: (9)



    Poroy/Tekinalp/Çamoğlu:ilgi: (10,11,12)



    -----3.4.1930 tarihli 1580 Sy Belediye Kn.
    ----3.7.2005 tarihli 5393 Sy Belediye Kn.
    ----10.7.2004 tarihli 5216 Sy Büyükşehir Belediyesi Kn
    ----26.6.1984 tarih 30030 Sy Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında KHK’nin Değiştirilerek Kabulü Hakkındaki Kn.
    ----12.12.1984 tarih 18603 Sy Resmi Gazete de yayımlanmış Büyükşehir belediyelerinin Yönetimi hakkında 3030 Sy Kanunun Uygulaması İle İlgili Yönetmelik.
    ----18.1.1984 tarih 2972 Sy Mahalli İdareler İle Mahalle Muhtarları Ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kn.
    ----504 Sy 7 İlde Büyükşehir Belediyesi Kurulması Hakkında KHK.
    ----.3.2007 tarih 5594 Sy Büyükşehir Belediye Kanunu,Belediye Kanunu,İl Özel İdareleri Kanunu,Ve Mahalli İdare Birlikleri Kanunun da Değişiklik Yapılması Hakkında Kn,
    ----Büyükşehir Belediyelerinin Hukuki Statülerini Yeniden Düzenleyen “Büyükşehir Belediyeleri Kanunu Tasarısı”3.3.2004 tarihinde 59.( Erdoğan Hükümeti”tarafından TBMM’ne sunulan Büyükşehir Belediyesi Kanununu genel gerekçesi ile madde gerekçeleri TBMM Genel Kurulu görüşmeleri.
    ---Dr Ahmet Figen Balıkesir Üni. Yerel Yönetimler Programı Öğretim Gör
    Büyükkent Belediyeleri Ve Yerel Hizmetler adlı makalesi.
    ---Dr Ramazan Yıldırım Diyarbakır’daki İlçesiz İlçe Belediyeleri Ya da Alt Kademe Belediyeleri adlı makalesi.
    ---Yüksek Lisans Tezi www.ekitapyayin.com
    ---Büyükşehir Belediyelerinin Hukuki Statülerini Yeniden düzenleyen “Büyükşehir Belediyeleri Kanunu Tasarısı “ Belgenet.com’da 2004 BELGEnet.
    ---Yrd Doç Dr Gürsel Kaplan, 5216 Sy Büyükşehir Belediye Kanunu İle 5393 Sy Belediye Kanununa Göre Belediye Meclisi Kararları Üzerindeki Denetim makalesi.
    ---Kemal Gözler,”Yönetmelikler”http://www.anayasa.gen.tr/yönetmelik.htm (erişim tarihi )
    —TNB Hukuk Dergileri
    *İlgi notlarında alıntı yapılmış ve “genel olarak” bu eserlerden yararlanılmıştır.



    Bu çalışma Noter Forumu adlı site üzerinden internet ortamında yapılmıştır. Çalışmaya katılmış olan noterler:



    Hülya ÖZDEMİR (ANKARA 8. NOTERİ)
    Şükran TÜFEKÇİOĞLU (GEMLİK 2. NOTERİ)
    Ferah TÜREL (KIRIKKALE 2.NOTERİ)
    Emine SEVEN (EZİNE NOTERİ)
    Emine Eren GEDİK (DÜZCE 5. NOTERİ)
    Halis Sadık UNUTMAZ (HAKKARİ NOTERİ)
    Melahat ENGİN (ŞİRVAN NOTERİ )
    Sait DOĞAN (ERZİNCAN 3. NOTERİ)

    VEKÂLETNAME



    1-TARİFİ:
    B.K. 386. maddesine göre vekâlet bir akittir ki onunla vekil sözleşme ile kendine yüklenen işin idaresi veya kabul ettiği bir hizmetin yapılması borcu altına girer.



    Vekâlet akdinin belgesi olan vekâletname ise tek taraflı bir hukuki işlemdir. Vekil olan kişinin bunu kabul ve kullanması ile hüküm ifade eder.



    2-VEKÂLETİN ŞEKLİ:



    B.K. 387 maddesinden anlaşılacağı üzere vekâlet akdi şekle bağlı değildir. Ancak bu kural kesin olmayıp istisnaları içermektedir. Özel kanunlardaki hükümlere göre bazı vekâlet sözleşmelerinin geçerliliği ve vekâletnameler şekil şartına bağlanmıştır. Avukatlık Kanunu madde 163/5, Tapu Sicil Nizamnamesi madde 17, Noterlik Kanunu madde 80, Noterlik Kanunu madde 89, Noterlik Kanunu Yönetmeliği madde 93, HUMK madde 67 gibi.



    Düzenleme vekâletnamelerde N.K. 84. maddesinde, onaylama vekâletnamelerde ise N.K 92. maddesinde belirtilen hususların bulundurulması zorunludur.



    N.K. 89. maddesine göre niteliği bakımından tapuda işlem yapılmasını gerektiren vekâletnamelerin düzenleme şeklinde yapılması zorunludur.



    Yine Noterlik Kanunu Yönetmeliği 93. maddesine göre niteliği bakımından tapuda işlem yapılmasını gerektiren vekâletnameler ile boşanma davaları için düzenlenecek olan vekâletnamelerin hem aslına hem de çıkarılacak olan örneklerine fotoğraf yapıştırılması zorunludur.



    Bunun dışında genelgelerle de bazı vekâletnameler için belirli şekil şartlarına uyulması zorunlu kılınmıştır. Bunların bazılarını şöyle sıralayabiliriz:



    Avukat vekâletnamelerinde, vekâletnamelerde bulunması gereken bilgilerin yanı sıra; Vekâletname verenin adı, soyadı, unvanı, adresi, Vekâletname verenin varsa, gelir veya kurumlar vergisi yönünden bağlı bulunduğu vergi dairesi ile vergi dairesi sicil (hesap) numarası, vekâletname verilenin adı, soyadı, unvanı, adresi, vergi dairesi, vergi dairesi sicil (hesap) numarası, bağlı bulunduğu baro ile ilgili bilgilerin de vekâletnamelerde bulunması gerektiği hk. TNB 1990/3 - 1995/44 sayılı genelgeler.



    T.C. kimlik numarasının vergi numarası olarak kullanılması ve tek numara ile işleme geçilmesi sonucu avukat vekâletnamelerinde, vekâlet verenin T.C kimlik numarasının yazılması gerektiği hk. TNB 2005/15 sayılı genelge.



    Avukat vekâletnamelerine yapıştırılacak pul hk. TNB. 04.02.2008 tarih 3965 sayılı genel yazı. 15.2.2006 T. 2002/48 E, 2006/22 K sayılı Anayasa Mahkemesi Kararı.



    Avukat ortaklığı veya aynı büroda çalışan avukatlar için düzenlenecek vekâletnameler hk. TNB 2002/25 sayılı genelge.
    Taşıt satışı, bankadan para çekme ve gayrimenkul satışına yetki veren vekâletnamelere ilgilinin kimliğinin dayanak olarak eklenmesi hk. TNB 1996/1 sayılı genelge.



    Taşıt satışı ile ilgili vekâletnamelerde bandrol uygulaması hk. TNB 1990/1 - 24 - 26 sayılı genelgeler.



    Taşıt satışına yetki veren vekâletnamelere ilgilinin fotoğrafının yapıştırılması hk. TNB 1993/81 sayılı genelge.
    Taşıt alımı ile ilgili vekâletlere ilgilinin kimlik fotokopisinin eklenmesi hk. TNB 1997/44 sayılı genelge.



    Tapu dairelerinde işlem görecek vekâletnamelerin tanzimi aşamasında ilgililerin kimlik tespitinin nüfus cüzdanı veya pasaporta istinaden yapılması, Ayrıca, vekilin tevkil yetkisine dayalı olarak bir başkasını vekil tayin etmesi halinde ise, vekâletnameye müstenidat vekâletnamenin aslı veya onaylı bir suretinin (fotokopi) bağlanması hk. TNB 1989/10 - 1994/58 - 1998/43 sayılı genelgeler.



    Avukat kimliklerinin tapu İdaresi işlemlerinde resmi kimlik olarak kabul edileceği hk. TNB 2006/49 sayılı genelge.
    Tapuda işlem yaptırılmasını gerektiren noterlik işlemlerine yapıştırılacak fotoğrafların tel zımba ile tutturulmadan önce yapıştırıcı bir madde ile yapıştırılmaları ve fotoğrafların üzerine Darphaneden sağlanmış noterlik mührünün okunaklı bir şekilde basılması hk. TNB 1990/78 sayılı genelge.



    Tapuda işlem yaptırmaya yönelik düzenlenecek vekâletnamelere tüzel kişi temsilcisinin fotoğrafının yapıştırılması hk. TNB 1993/88 sayılı genelge.



    Tapuda işlem yaptırılacak vekâletnamelerin tanzimi sırasında Ticaret Sicil Nizamnamesinin 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca ticaret sicil memurluklarınca verilmiş yetki belgelerinin esas alınması ya da imza sirküleri yetki belgesine istinaden düzenlenmiş ise vekâletnamede bu yetki belgesinden de bahsedilmesi gerektiği hk. TNB 1995/51 sayılı genelge.



    Tapuda işlem yaptırılacak bir noterlik işleminin yapılması sırasında, bu işleme katılacak tanık kimliklerinin nüfus hüviyet cüzdanlarına dayanılmasının zorunlu olmayacağı hk. TNB 1992/6 sayılı genelge.



    Tapuda kullanılacak vekâletnamelere yapıştırılan fotoğraflar hk. TNB 10.11.2008 tarih 21312 sayılı genel yazı.
    T.C.Merkez Bankasında hesabı bulunan şahıslar tarafından verilen vekâletnameler hk. TNB 1985/90 - 1999/1 - 2005/14 sayılı genelgeler.



    Tevkil yetkisine dayanarak vekilin verdiği vekâletnamelerde; devredilen yetkilerin yeni yapılan vekâletname metninde aynen yazılmasının ve fotoğraf yapıştırılmasının gerekli olmadığı hk. TNB 1996/5 - 2003/11 sayılı genelgeler.



    Vekâletnamelerde, vekil tayin edilen kişinin kimlik bilgilerine de yer verilmesi hk. TNB 28.07.2008 tarih 14944 sayılı genel yazı.
    SSK işlemlerine ilişkin vekâletnameler hk. TNB 07.05.2004 tarih 7155 sayılı genel yazı.



    Türk vatandaşlığından izinle ayrılanların, tapu işlemlerinde vekâlet yoluyla işlem yapmaları halinde, vekâletnamelerini çıkartırken (Yurtdışında bir noterden, Başkonsolosluk veya Türkiye'de bir Noterden) yeni vatandaşlığını kazandıkları ülkenin resmi kimlik kartını kullanacakları ve vekâlet verdikleri şahsa 4112 Sayılı Kanun uygulaması ile ilgili belgenin tasdikli bir suretini de vermeleri gerektiği hk. TNB 1998/49 -2006/40 sayılı genelgeler.



    Noterlerce bastırılan matbu vekâletnamelerin kullanımı hk. TNB 1988/80 sayılı genelge.
    Mülkiyeti muhafazalı, hacizli ve rehinli taşıtlara ilişkin bazı vekâletnameler hk. TNB 1995/6 sayılı genelge.

    3-VEKALETNAMENİN KAPSAMI: GENEL-ÖZEL VEKÂLET:
    B.K. ve Noterlik Kanununda özel ve genel vekâlet ayrımı bulunmamaktadır. Ancak, Harçlar Kanunu'nun Noter Harçlan ile ilgili 2 sayılı tarifesinde özel-genel vekâlet ayrımı yapılmıştır. Bu nedenle, özel-genel vekâlet ayrımının kesin bir şekilde tarifini yapmak mümkün değildir. Uygulamada, vekâlet belli bir işin yapılması ve sonlandırılması için verilirse özel, birden fazla iş ve/veya işin kapsamının geniş tutulması halinde genel olur. Bir iş yerinin idaresi veya maaş çekmeye ilişkin vekâletnameleri genel vekâletname olarak değerlendirmek gerekir. TNB 'nin 25.12.2007 tarih 145 sayılı genel yazısı.



    Öte yandan özel yetkilerin verilmesi ile özel-genel vekâlet verilmesini de birbirine karıştırmamak lazımdır. Vekâlet verenin vekiline özel yetkilerin bir kısmını veya tamamını vermesiyle vekâletnamenin genel ve özel olmasının herhangi bir ilgisi yoktur.
    Bu konuda vurgulanması gereken bir nokta da genel vekâlet şeklinde düzenlenmesi gereken bir vekâletnamenin özel ya da özel vekâlet şeklinde düzenlenmesi gereken bir vekâletnamenin genel şeklinde düzenlenmesinin vekâletnamenin geçerliliği üzerinde bir etkisinin olmadığıdır. Bu belirleme tahsil edilecek harç bakımından önemlidir.



    VEKÂLETNAMEDE BULUNMASI GEREKEN ÖZEL YETKİLER:
    BK 388. maddesine göre vekâlet sözleşmesinin kapsamı, yani vekilin işi nasıl, hangi kapsamda ve koşullar altında yürüteceği, taraflar arasındaki sözleşmeyle belirlenir. Ancak taraflar sözleşmede bunu belirlememişlerse, o zaman yasa gereği vekâletin kapsamı, yapılacak işin niteliğine göre tespit edilir. Ancak vekil özel yetkilendirilmedikçe bazı işlemleri yapamaz.



    Vekile özel yetki verilmesi gerektiren haller BK.388. maddesinde sayılanlarla sınırlı değildir.HUMK, Avukatlık Kanunu , Anayasa mahkemesinin Kuruluşuna dair Kanun ve İİK. da bu konuda açık hükümler mevcuttur. Bunun dışında da içtihat ve doktrin ile getirilmiş sınırlamalar bulunmaktadır. Bunlar:



    Dava açmak,
    - Sulh olmak,
    Tahkim etmek,
    Kambiyo taahhüdünde bulunmak, Bağışlamak,
    Bir gayrimenkulu temlik veya bir hak ile takyit etmek, îbra,
    Davadan feragat, Davayı kabul, Teklif olunan yemini kabul veya karşı tarafa ret, Hükmolunan şeyi kabz,
    Hakimin reddi, Başkasını tevkil,
    Hakim aleyhine tazminat davası açmak, Anayasa Mahkemesinde dava açmak,
    Şahsa bağlı haklara ilişkin dava açmak olarak sayılabilir.



    Özel yetki aranan işlem türlerine baktığımızda, bunların vekâlet verenin mal varlığını azaltan ya da önemli ölçüde risk altına sokan işlemler olduğunu görüyoruz.O halde hukuki düzenlemelerde açıkça sayılanlar dışında belirli bir iş veya işlem bakımından özel yetki verilmesine gerek bulunup bulunmadığı somut olayın koşullan özellikleri vekâlet verenin yaran gözetilerek tayin edilmelidir.
    Bir aracın alıcıya devrine yetki veren vekâletname ile aracın motor, şasi veya benzer bir bölümünün satılamayacağı, böyle bir satış için vekaletnamede açık yetki bulunması gerekeceği hk. TNB 1992/14 sayılı genelge.



    Vekillerin adlî sicil kaydı çıkarabilmeleri için vekâletnamelerde bu yetkinin verildiğinin belirtilmesi gerektiği hk. TNB 16.10.2007 tarih 20237 sayılı genel yazı.



    Resmi senetle vakıf kurma işleminin temsilci aracılığı ile yapılması halinde, noterlikçe düzenlenecek temsil belgesinde vakfın amacı ile özgülenecek (tahsis edilecek) mal ve hakların da belirlenip gösterilmesi hk. TNB 16.06.2004 tarih 9340 sayılı genel yazı.



    Genel vekâletnamesi bulunan vekilin kira sözleşmesi yapabileceği hk. Y.13.HD.03.02.1986 T.7835 E.500 K.
    Özel vekâletnameye dayanılarak kira sözleşmesi yapılamayacağı hk. YHGK. 25.1.989 T.6-828 E.20 K.
    Satış yetkili vekâletname ile satış vaadi sözleşmesinin yapılabileceği hk. Y.13. HD. 23.12.1991 T.7818 E.11668 K.
    Ahzu-kabza yetkili olmanın, ibraname verme yetkisini kapsamayacağı hk. YHGK. 23.12.1992 T. 2-659 E. 768 K.
    Ahzu-kabz yetkisinin vekâletnamenin ilişkin olduğu işten başka işlerde hüküm ifade etmeyeceği hk. YHGK. 10.10.2001 T. 11-662 E. 697 K.
    - Vekaletin Şümulü, YHGK,4.4.1962t,1961/l-127 E.1962/32 K



    VEKÂLET VERİLEMİYECEK HALLER:



    Hukuka, ahlâka ve adaba aykırı her türlü işlem ve sözleşmenin yapılması için vekâlet verilemez. Çünkü bu tür girişimlerde bulunan kimse, bunun sonuçlarına şahsen katlanmalıdır.
    Vekâlet ancak hukuki bir işlem ya da hukuki işlem benzeri fiillerin icrası için verilebilir. Maddi fiillerin icrası için vekâlet verilmesi mümkün değildir.
    Yine şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların temsilci vekil vasıtasıyla kullanılması, bu hakların nitelikleri ile bağdaşmadığından mümkün değildir. 2008/1 sayılı genelge.



    Ancak bu kuralın bütün şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar için mutlak bir şekilde kabulü söz konusu değildir.



    A) Noterlerin Temsil Yetkisi Verilmesini Kapsayan Vekâletname Düzenleyebilecekleri Kişiye
    Sıkı Sıkıya Bağlı Haklar:
    Kazai rüştü talep hakkı (MK. m. 12)
    Şahsiyet haklarına tecavüzün men'ini talep hakkı (MK. m. 24/25)
    Adının kullanılması çekişmeli olan kişiye tanınan "korumayı" talep hakkı (MK. 26)
    Adın değiştirilmesini isteme hakkı (MK. m. 27)
    Evlenmenin iptalini talep hakkı (MK. m. 148 vd.)
    Boşanma davası açma hakkı (MK. m. 161 vd.)
    -Soy bağının reddi (MK. m. 286)
    Evlenme yoluyla soy bağının kurulmasına itiraz hakkı (MK. m. 294)
    -Evlat edinme (MK. m. 305 vd.)
    Evlatlık ilişkisinin kaldırılması (MK. m. 317/318)
    Tanıma (MK. m. 295) (Bu konu doktrinde tartışmalı olmakla birlikte, Yönetim Kurulunca önceki genelgede olduğu gibi bu kısımda belirtilmesine karar verilmiştir.)
    -Tanımanın iptalini dava hakkı (MK. m. 297/298) Babalık davası açma hakkı (MK. m. 301)
    Genellikle kanuni temsilciye tanınan izin veya icazet verme haklan (Nişanlanma, evlenme, evlat edinme gibi hususlar)
    -İstek üzerine kısıtlama talebi (MK. m. 408)
    -Manevi tazminat talep hakkı (BK. m. 47/49, MK. m. 25, MK. m. 121)
    -Bağışı iptal hakkı (BK. m. 244)
    Eşlerden birinin aile konutu ile ilgili kira sözleşmesinin feshedilmesine, aile konutunun devredilmesine veya aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılmasına ilişkin nzası (MK. m. 194)
    Ancak yukarıda belirtilen işlemlerin yapılabilmesi için vekâletnamede özel yetki verilmesi
    gerekir.
    B) İradi Temsil Yoluyla Yapılamayacak İşlemler :
    Nişanlanma (MK. m. 118) ve nişanı bozma hakkı (MK. m. 119 vd.)
    Evlenme (MK. m. 124 vd.)
    Zina yapan, hayata kast eden, pek kötü veya onur kinci davranışta bulunan eşin affı (MK. m. 161 ve m. 162)
    Eşlerin oturacakları konutu birlikte seçme hakkı (MK. m. 186)
    Eşlere tanınan evlilik birliğini temsil hakkı (MK. m. 188) Velayet hakkının kullanılması (MK. m. 335 vd.) - Ölüme bağlı tasarruf yapma hakkı (MK. m. 502/503; m. 531 vd.) Mirastan yoksunlukta miras bırakanın affı (MK. m. 578)
    Suriye uyrukluların, Hazinece el konulmuş mal, hak ve menfaatleriyle ilgili olarak vekil sıfatıyla temsil edilmelerinin mümkün olmadığı hk. TNB 2006/55 sayılı genelge.



    Silah teslim alımı taşıma ve bulundurma yetkilerini taşıyan vekâletnamenin yapılmaması hk. TNB 1999/20 sayılı genelge.



    VEKALETNAMEDE SÜRE:
    Vekâlet belirli bir süreyle sınırlı olarak verilebileceği gibi süresiz olarak da verilebilir. Yine vekâletin belirli bir tarihten sonra hüküm ifade etmek üzere ya da belirli bir şartın gerçekleşmesine bağlı olarak da verilmesi mümkündür. Ancak burada önemli olan sürenin kesin olarak tespiti ve tereddüde yer vermeyecek şekilde belirlenmesidir. Ayrıca sürenin sonunun tatil gününe gelmesi halinde sürenin tatilin ertesi gününe uzayacağı şeklinde anlaşılmaması gerekmektedir.
    İlgilinin iradesinin kesin olarak tespiti ile yazılan tarihin (mesai saati sonuna kadar) denmek suretiyle tarihteki tereddüdün önlenmesi keza tarihin hem rakamla ve hem de yazı ile yazılması suretiyle muhtemel sahteciliklerin önlenmesinin mümkün ve yerinde olacağı hk. 1990/53 sayılı genelge.
    Herhangi bir yanlışlık veya hataya sebebiyet verilmemesi bakımından vekâletin süreli olduğunun işlemin en başına ve derhal dikkati çekebilecek bir şekilde yazılmasının yerinde olacağı hk. 1991/65 sayılı genelge.
    Süreyle ilgili başka bir husus da düzenlenme tarihinden itibaren on yıl (genel zamanaşımı süresi) geçen vekâletnamelerin geçerliliklerini koruyup korumadığıdır. Ne Borçlar Kanununda ne de diğer bir kanunda vekâletnamelerin geçerliliğini ya da yürürlülüğünü belirli bir süre ile kayıtlayan herhangi bir düzenleme mevcut değildir. Dolayısıyla vekâlet veren süreyle ilgili herhangi bir kayıt getirmediği sürece vekâletname düzenlenme tarihinden itibaren on yıl geçmiş olsa bile hukuki geçerliliğini koruyacaktır.



    4-VEKÂLETİN SONA ERMESİ:
    1. Azil, İstifa (BK. 396-1)
    Vekâletten azil ve istifa her zaman yapılabilir. Vekalet verenin vekaletten azil etmeyeceğine dair koşul geçersizdir (BK. 34-2). Bu nedenle böyle bir ibarenin vekâletnameye yazılmaması gerekir.
    Önemli olan hususta, azil halinin mutlaka vekâletnamenin noterlikteki nüshasına işlenmesidir.
    Noterlik Kanununun 81-2 maddesine göre, düzenleme şeklinde yapılan vekaletnameden azil ve istifanın da düzenleme şeklinde yapılması gerekir
    2. Ölüm, Ehliyetsizlik, İflas (BK. 397-1)
    Aksi sözleşmeden veya işin niteliğinden anlaşılmadıkça vekâlet taraflardan birinin ölümü ile veya ehliyetinin son bulması veya iflası ile sona erer. Burada üzerinde durmamız gereken konu, vekâletin ölümden somada devam edip etmeyeceğidir. Vekâletin ölümden sonrada devam edeceğinin vekâlete yazılması halinde, vekalet müvekkilinin ölümünden sonrada devam eder. Ancak şu hususta
    Unutulmamalıdır ki, ölümden sonra, ölenin tüm hakları mirası reddetmediği sürece, mirasçılarına geçer. Mirasçılar her zaman vekili azil etme hakkına sahiptirler.



    Ölümden sonra geçerli olacağı kaydı ile vekâletname düzenlenebileceği hk. TNB 1995/28 sayılı genelge.
    3. Diğer haller
    Vekâlet münhasıran bir işlemin icrası için verilmişse ve o işlem icra edilip tamamlanmış ya da işlemin icrası imkansız hale gelmiş ise,
    Vekâlet süreli olarak verilmiş vekâletnamede belirtilen süre dolmuş ise de vekâlet ilişkisi sona erecektir.
    Borçlar Kanununda vekâlet sözleşmesinin sona erme sebepleri sayılırken reşit olma hali öngörülmemiştir Bu nedenle, küçüğe velayeten yapılan vekâlet sözleşmesi küçüğün reşit olması ile kendiliğinden ortadan kalkmaz. Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatları da bu yöndedir.
    Küçüğe atanan vekilin yetkilerinin, küçüğün reşit olması ile sona ermeyeceği hk. TNB 1991/28 sayılı genelge.



    5- VEKİLİN KENDİ KENDİSİYLE İŞLEM YAPMASI:
    Bir kimsenin bir hukuki işlemi hem bir tarafın vekili hem de karşı taraf olarak gerçekleştirmesi haline, vekilin kendi kendisiyle işlem yapması denir. Hukuk sistemimizde, kural, temsilcinin akdi kendisiyle yapmaması ise de; istisna en yapılabileceği düşünülmektedir. Ortada belirli kişi ve kişilerle hukuki işlemde bulunulması için verilmiş olan vekâlet varsa, vekil bu durumda ancak müvekkil tarafından belirtilmiş olan kişi ya da kişilerle hukuki işleme girişebileceğinden kendi kendisiyle işlem yapamaz. Bunun dışında kalan hallerde temsil olunanın temsilciye bizzat kendisiyle sözleşme yapması için açıkça temsil yetkisi vermesi ya da temsil olunan için temsilcinin kendi kendisiyle sözleşme yapmasında hiçbir tehlike bulunmaması durumunda temsilcinin bizzat kendisiyle sözleşme yapabileceği kabul edilmektedir.
    Aynı kişinin hem işlem alacaklısı, hem işlem borçlusu olarak işlem kağıdını imzalayamayacağı hakkındaki 1994/16 sayılı genelgeden sonra bu konuda 2008/23 sayılı genelge çıkartılmıştır. 1994/16 sayılı genelgenin 2008/23 sayılı genelgedeki açıklamalar doğrultusunda düşünülmesi gerekmektedir.



    6- TOPLU VEKÂLET
    Hukuki işlemin icrası için vekâlet birden fazla kişiye verilmişse toplu vekâletten söz edilir. Aynı vekâletname ile birden fazla kişiye vekâlet verilmiş ve kendisine vekâlet verilenlerin tamamının hukuki işlemin icrasına katılımı zorunlu hale getirilmişse müşterek vekâletten söz edilir.
    Buna karşılık kendisine vekâlet verilenlerden her biri vekâlet veren adına diğerlerinden bağımsız bir biçimde yani tek başına hareket etmek suretiyle hukuki işlemi gerçekleştirebiliyorsa müteselsil vekâletten söz edilir. Doktrinde aynı vekâletname ile birden fazla kişiye vekâlet verilmesi halinde ilke olarak müşterek vekâletin varlığı kabul edilmektedir.



    9- VEKALETNAMELERDE DEĞER: HARÇ- DAMGA - DEĞERLİ KAĞIT:
    Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı 2 sayılı tarifenin II-Maktu Harçlar bölümünün 3 üncü fıkrasının a ve b pozisyonlarında, özel ve genel vekâletnamelerden hangi miktarlarda harç alınacağı belirtilmiş, 488 sayılı Damga Vergisi Kanununda da vekâletnameler damga vergisine tabi kağıtlar arasında sayılmamıştır.



    Vekâletnameler 210 sayılı Kanuna ekli tablonun l/c bendine göre değerli kağıt bedeline tabi tutulurlar.
    Vekâletnameye ekli belgelerden alınacak değerli kağıt bedeli hk. 1996/47 sayılı genelge.



    "Vekaletin, belirli bir tarihten sonra hüküm ifade etmek üzere ya da belirli bir şartın gerçekleşmesine bağlı olarak verilmesi mümkündür. Bu durumda kendisine vekalet verilenin, sürenin başlangıç tarihinden veya şartın gerçekleşmesinden önce yaptığı hukuki işlemler vekalet vereni bağlamaz"
    Doç. Dr. Süha Tanrıver. (Noterlik Açısından Vekalet-Temsil. Sayfa:24)

    Noterlik Açısından Vekalet (Temsil)- Doç.Dr. Süha Tanrıver



    NOTERLİK AÇISINDAN VEKALET (TEMSİL )
    DOÇ .DR. SÜHA TANRIVER



    BİRİNCİ BÖLÜM
    VEKÂLET KAVRAMI, VEKÂLET SÖZLEŞMESİ İLE FARKLILAŞTIĞI NOKTALAR, TANIMI, CAİZ OLMADIĞI HALLER VE TÜRLERİ



    1- VEKÂLET KAVRAMI, VEKÂLET SÖZLEŞMESİ İLE FARKLILAŞTIĞI NOKTALAR VE TANIMI



    A- Vekâlet Kavramı



    Genel çerçevesi itibariyle, vekâlet, temsil edilen kimse tarafından yapılan hukukî işlemden kaynaklanan temsil yetkisini ; vekâletname ise, bir kimseye verilen temsil yetkisini ve bunun kapsamını belirten yazıyı ifade eder . Bu tanımlama dikkate alındığında, "vekâlet" ile kastedilenin "temsil yetkisi"; "vekâletname" ile kastedilenin ise, "temsil belgesi" olduğu söylenebilir.



    Gerçekten hem hukuk doktrininde hem de hukuk uygulamasında, çoğunlukla, "temsil yetkisi" teriminin karşılığı olarak "vekâlet"; "temsil belgesi" teriminin karşılığı olarak da "vekâletname" terimi kullanılmaktadır.



    Bunun temel nedenini, çoğu kere, temsil yetkisi ile vekâlet sözleşmesinin aynı zamanda bir arada bulunması oluşturmaktadır; ancak, bu bir zorunluluk değildir .



    B- Vekâletin, Vekâlet Sözleşmesi İle Farklılaştığı Noktalar ve Tanımı
    Temsil yetkisinin (vekâletin), genelde, vekâlet sözleşmesi ile birlikle anılması, her iki kavramın özdeş olduğunu göstermez.



    Her şeyden önce, vekâlet sözleşmesi, adından da anlaşılacağı üzere, bir akittir; iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanı ile vücut bulur ve sonuçlarını vekil ile müvekkil arasında meydana getirir.



    Borçlar Kanunu'nun 386 ncı maddesine göre, vekâlet akdi ile, vekil, kendisine verilen işi veya hizmeti sözleşmeye uygun olarak görmeyi taahhüt etmekte; müvekkil de, yapılan işlemin hüküm ve sonuçlarını kabul etmeyi ve vekili borçlarından kurtarmayı üstlenmektedir .





    Buna karşılık, vekâlet (temsil yetkisi) verilmesi, tek taraflı bir hukukî işlemdir ; varması gerekli ve tek taraflı bir irade beyanı aracılığıyla gerçekleştirilir.



    Kendisinden beklenen etkiyi doğurabilmesi için muhataba yani vekil ya da mümessil olarak tâyin edilmek istenen kişiye ulaşmış olması yeterlidir ve ayrıca, onun kabulüne (rızasının varlığına) ihtiyaç göstermez.





    Zira, temsilci tâyini, tek taraflı bir işlem olduğundan, mümessil bu sıfatı reddederek temsil yetkisinin kazanılmasını engelleyemez; onun yapabileceği tek şey, bu yetkiyi kullanmamaktan ibarettir .



    Bir başka ifade ile, vekâlet verilmesi, tek taraflı bir hukukî ilişki olduğu için, vekil aleyhine, hiç bir borç ya da ifa edilecek bir edim doğmaz; yani ona herhangi bir külfet yüklemez.



    Vekâlet ilişkisinin varlığı için, vekâlet veren ile verilen arasında bir akdî ilişkinin bulunması da şart değildir.



    Bununla birlikte, vekâlet (temsil yetkisi), genelde, vekâlet sözleşmesi ile birlikte verilir; ancak bu durumda dahi, vekâlet yani temsil yetkisi, vekâlet sözleşmesinden tümüyle ayni ve bağımsız bir ilişkidir.
    Dolayısıyla vekâlet sözleşmesinin herhangi bir nedenle geçersizliği, o akit içerisinde verilmiş olan temsil yetkisinin de geçersizliği sonucunu doğurmaz ; çünkü, temsil ya da vekâlet ilişkisi, vekâlet sözleşmesinden müstakil bir hüviyete sahiptir ve tümüyle soyut bir nitelik taşır.



    Kaldı ki, temsil yetkisi, vekâlet sözleşmesinin zorunlu bir unsuru, bir cüz'ü olsaydı, mutlak surette ona dayanması gerekirdi; oysa ki, vekâlet akdi, temsil yetkisinin dayanabileceği tek iç ilişki değildir .
    Vekâlet ya da temsil yetkisi, vekâlet akdinden başka, hizmet, şirket, istisna ve satım akdi gibi diğer bir sözleşmeye de dayanabilir.



    Öte yandan, buradan hareketle, temsil yetkisinin, mutlaka bir sözleşme ya da temel işlemle verilmesi gerektiği sonucuna da varılamaz. Kaldı ki, ortada vekâlet sözleşmesi olmadan da temsil yetkisi bulunabileceği gibi, temsil yetkisini içermeyen bir vekâlet sözleşmesinin bulunması da mümkündür.



    Örneğin, mümeyyiz küçük veya mahcura bir vekâlet akdi zımnında temsil yetkisi verilmişse, küçük veya mahcur, kanunî mümessilin rızası olmadıkça tasarruflarıyla kendisini borç altına sokamayacağından vekâlet akdi geçersiz olacak; ancak, bu akdin ifası bağlamında verilmiş olan temsil yetkisi, mümessili borç altına sokmadığından geçerliliğini devam ettirecek; yani vekâlet sözleşmesinin geçersiz olması, verilmiş olan temsil yetkisinin de geçersizliği sonucunu doğurmayacaktır.



    Temsil yetkisi, sadece kapsamı bakımından değil, doğumu bakımından da, temsil olunan kimse ile mümessil arasındaki akdî ilişkiden mücerret bir işlemdir.



    Kanun koyucu, temsil yetkisinin geçerliliğini, temel ilişkinin geçerliliğine bağlı kılmak isteseydi, buna açıkça bir düzenleme getirmek suretiyle işaret edebilirdi" .



    Yine, vekâlet akdi ile bir hukukî yükümün yaratılması sağlandığı halde, temsil yetkisi ile temsil olunan adına hareket edilebilmesi için, bir hukukî imkân bahşedilmiş olur.



    Öte yandan, temsil yetkisi ya da vekâlet verilmesi, hukukî işlem (örneğin, satış yahut kira sözleşmesi, alacağın temliki gibi) veya hukukî işlem benzeri fiiller (ihtar, mehil tayini gibi) bakımından söz konusu olur.



    Maddî fiillerin, temsil yetkisi ya da vekâlet verilmesi suretiyle icrası caiz değildir ; maddî fiillerin bir başkası aracılığıyla icrası amaçlanıyorsa, bu durumda, vekâlet sözleşmesinin yapılması gerekir .



    Yapmış olduğumuz bu karşılaştırma, temsil yetkisi ya da vekâlet verilmesinin, vekâlet sözleşmesinden tümüyle farklı bir nitelik taşıdığını açıkça ortaya koymaktadır. Noterlik Hukuku bağlamında da, kavramsal olarak, "vekâlet" sözcüğünden, "temsil yetkisi"; "vekâletname" sözcüğünden de, "temsil belgesi"nin anlaşılması gerekir.



    Ancak, bu tespit, hiç bir zaman, noterlerin huzurunda vekâlet sözleşmesi yapılamayacağı anlamına gelmez. Kaldı ki, genellikle, temsil yetkisi ya da vekâlet verilmesi, vekâlet sözleşmesi ile birlikte gerçekleştirilir. Ancak, daha önceden de vurgulandığı üzere , bu halde de, vekâlet ya da temsil yetkisi, vekâlet sözleşmesinden tümüyle ayrı ve bağımsız bir kimliğe sahiptir.



    Noterlik Hukuku disiplini bağlamında da, vekâlet, bir kimseye, hüküm ve sonuçlan başka bir şahsın hukuk alanında doğmak üzere, o şahsın ad ve hesabına hukukî işlem yapma yetkisinin tanınmasını; vekâletname de bu yetkiyi içeren belgeyi ifade eder.



    § 2- VEKÂLETİN CAİZ OLMADIĞI HALLER VE TÜRLERİ



    A- Vekâlet Verilmesinin Caiz Olmadığı Haller



    Vekâlet ya da temsil yetkisi, ancak hukukî işlem ya da hukukî işlem benzeri fiillerin icrası için verilebilir.



    Maddî fiillerin icrası için, vekâlet verilmesi mümkün değildir.



    Yine, şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların (örneğin, nişanlanma, evlenme, evlât edinme, vasiyetname yapma gibi) kullanılmasına karar verme yetkisi, vekâlet vermek suretiyle bir başkasına bırakılamaz .



    Fakat hak sahibi, hakkını kullanmaya karar verdikten sonra, hakkın kullanımı ile ilgili işlemleri yapmak üzere, bir vekil yani temsilci tayin edebilir . Örneğin, boşanmaya karar veren kimse, boşanma davasını açıp yürütmek üzere, bir avukata vekâlet verebilir.



    Yine, bir kimse evlât edinmeye karar verip evlât edineceği kişiyi belirledikten sonra, evlât edinmeyle ilgili yasal prosedürün tekemmül ettirilebilmesi için bir avukatı vekâlet vermek suretiyle görevlendirebilir. Yine, hukuka, ahlâka ve adaba aykırı sözleşmelerin yapılması ve haksız fiillerin icrası için de, vekâlet verilemez .



    Bu bağlamda, kendisinden vekâletname düzenlenmesi istenen noter, öncelikle, vekâlet yoluyla gördürülmesi istenen işin, nitelik itibariyle bu yolla icrasının mümkün olup olmadığını gözetmek ve iş nitelik itibariyle vekâletin caiz olduğu bir alana ilişkin değilse, vekâletname düzenlemekten kaçınmak zorundadır.



    B- Vekâletin (Temsilin) Türleri



    I- Doğrudan Doğruya Vekâlet (Temsil)-Dolaylı Vekâlet (Temsil)
    Yapılan hukukî işlemin hüküm ve sonuçlarının, doğrudan doğruya vekâlet ya da temsil yetkisi verenin hukuk alanında doğup doğmamasına göre, vekâlet, doğrudan doğruya vekâlet (temsil) ve dolaylı vekâlet (temsil) olmak üzere ikiye ayrılır :



    Vekâlet vermek suretiyle yaptırılan hukukî işlemin hüküm ve sonuçlan, ikinci bir işlemin yapılmasına gerek olmaksızın ilgilinin (temsil olunanın, müvekkilin) hukuk alanında doğuyorsa; yani, kendisine vekâlet verilen, başkası ad ve hesabına hukukî işlemi gerçekleştiriyorsa, bu durumda, doğrudan doğruya vekâlet veya temsilden söz edilir .



    Buna karşılık, vekâlet verilmek suretiyle gerçekleştirilen hukukî işlemin hüküm ve sonuçlan, doğrudan doğruya ilgilinin hukuk alanında doğmuyor; ikinci bir işlemin yapılmasını gerektiriyorsa, bir başka ifade ile, kendisine vekâlet verilen kimse, hukukî işlemi yaparken kendisi adına ve fakat bir başkası hesabına hareket ediyorsa, dolaylı vekâlet veya dolaylı temsilden bahsetmek gerekir . Dolaylı vekâlet, özellikle, inançlı işlemlerin icrası bağlamında ortaya çıkar .



    Verilen vekâletin dolaylı mı; yoksa dolaysız mı olacağı, vekâlet verenin iradesine göre belirlilik kazanacaktır. Vekâlet verenin bu konudaki iradesinin yorumunda, vekâletname; vekâlet bir temel işlemle (örneğin, vekâlet sözleşmesiyle) verilmişse, bu temel işlemin içeriği baz alınacaktır. Şüphe halinde, karine dolaysız vekâlet verildiği yönündedir; çünkü yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesinde esas alınan temsil ya da vekâlet türü, dolaysız temsil ya da vekâlettir .





    Noterlik Hukuku bağlamında da, vekâletname denince, akla doğrudan doğruya temsili içeren yazılı belge gelir. Kendisinden vekâletname düzenlenmesi istenen noter, ilgilinin gerçek iradesini araştırmak bağlamında, çağdaş toplumlarda yalnızca belgelendirmekle sınırlı kalmayan, danışmanlığı, deyiş yerinde ise hukuk mühendisliğini de içeren işlevine uygun olarak, vekâlet yoluyla gerçekleştirilmek istenen hukukî işlemin nitelik ve özelliklerini de gözeterek, verilmesi arzu edilen vekâletin dolaylı mı, dolaysız mı olması gerektiği konusunda ilgiliyi de yönlendirebilmelidir.



    II- Münferit Vekâlet (Temsil)-Toplu Vekâlet (Temsil)
    Kendisine vekâlet verilecek olanların sayısına göre, vekâlet, münferit vekâlet ve toplu vekâlet olmak üzere ikiye ayrılır.
    Hukukî işlemin icrası için, vekâlet ya da temsil yetkisi yalnızca bir kişiye verilmişse, münferit vekâlet ya da temsilden söz edilir . Uygulamada, bir karışıklığa meydan vermemek için, genelde, münferit vekâletten yararlanılmaktadır.
    Hukukî işlemin icrası için, vekâlet, birden ziyade kişiye verilmişse, toplu vekâletten söz edilir . Toplu vekâlet de, kendi içerisinde, müşterek vekâlet (temsil) ve müteselsil vekâlet (temsil) olmak üzere ikiye ayrılır. Aynı vekâletname ile birden ziyade kişiye vekâlet verilmiş ve kendisine vekâlet verilenlerin tamamının hukukî işlemin icrasına katılımı zorunluluğu getirilmişse, müşterek vekâlet ya da müşterek temsilden söz edilir .



    Müşterek vekâlette, kendisine vekâlet verilenlerin birlikte hareket edip hukukî işlemi birlikte yapmaları şarttır; aksi halde, yapılan hukukî işlem vekâlet vereni bağlamaz. Burada sözü edilen birlikte hareketten maksat, kendisine vekâlet verilenlerin hep birlikte aynı anda hareket etmeleri değildir; kendisine vekâlet verilenler zaman itibariyle aynı anda hareket edebilecekleri gibi, birbiri ardına da hareket edebilirler. Bu son halde, kendisine vekâlet verilenlerden en sonuncusunun irade beyanı ile
    hukukî işlem tamamlanır . Müşterek vekâlette, kendisine vekâlet verilmiş olanlar, birbirlerine alt vekâlet veremeyecekleri gibi, bir hukukî işlemi tek başına yapma yetkisini de veremezler; zira, aksine bir anlayışın kabulü, müşterek vekâletten beklenen yaran ortadan kaldırır .





    Buna karşılık, kendisine vekâlet verilenlerden her biri, vekâlet veren adına, diğerlerinden bağımsız bir biçimde yani tek başına hareket etmek suretiyle, istenilen sözleşmeyi ya da hukukî işlemi gerçekleştirebiliyorsa, müteselsil vekâletten söz edilir . Bu vekâlet türünde, kendisine vekâlet verilenlerden her biri, vekâlet veren adına tek başına hukukî işlemi yapma yetkisine sahip bulunduğundan, burada aslında, özü itibariyle bir münferit vekâlet ilişkisinin bulunduğu dahi söylenebilir .



    Toplu vekâlet ilişkisinin varlığı halinde, ortada bir müşterek vekâletin mi; yoksa müteselsil vekâletin mi bulunduğu, vekâletnamenin (temsil belgesinin); vekâlet bir temel işlemle (örneğin, vekâlet sözleşmesiyle) verilmişse, bu işlemin incelenmesi ve yorumlanması suretiyle belirlenir . Aynı vekâletname ile birden ziyade kişiye vekâlet verilmiş olması halinde, ilke olarak, müşterek vekâletin varlığını kabul etmek gerekir . Ancak, bu kural, dava vekâletnameleri bakımından işlemez. Çünkü, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 64 üncü maddesi uyarınca, aynı davanın yürütümü için, birden ziyade kişiye vekâlet verilmişse , ister aynı vekâletname ile isterse ayrı ayrı vekâletname ile gerçekleştirilmiş olsun, müteselsil vekâletin varlığını kabul etmek gerekir. Kaldı ki, bunun aksini öngören bir düzenlemeye vekâletnamede yer verilmiş olsa bile, bu durum, hasım bakımından herhangi bir etki doğurmaz; sözü edilen kayıt, onun bakımından geçersiz sayılır.





    Dava vekâletnameleri dışında, ayrı ayrı vekâletnamelerle birden ziyade kişiye vekâlet verilmişse, şüphe halinde, karine, müteselsil vekâlet verilmiş olduğu yönündedir .
    Bu konuda karışıklıklara meydan vermemek için, dava vekâletnameleri dışındaki vekâletnameler bakımından düzenlemeyi yapacak olan noterin, işlemin ilgilisine, birden ziyade kişiye vekâlet vermek istemesi durumunda, müşterek vekâlet mi; yoksa müteselsil vekâlet mi vermek istediğini, ilgilinin gerçek iradesinin araştırılması (NK.m.72) ve danışmanlık işlevleri bağlamında sorması uygun olur.



    III- Genel Vekâlet-Özel Vekâlet



    Vekâlet kapsam itibariyle, genel vekâlet (temsil) ve özel vekâlet (temsil) olmak üzere, ikiye ayrılır:



    1- Maddî Hukuk İle Usul Hukuku Açısından
    Maddî hukuk bağlamında, vekâlet, hiç bir sınırlama yapılmadan hukuk düzeninin elverdiği her türlü hukukî işlemi herkesle yapmak üzere verilmiş ise, genel vekâlet ya da temsil yetkisinden; belirli bir ya da bir kaç hukukî işlemi gerçekleştirmek üzere verilmişse, özel vekâlet ya da temsil yetkisinden söz edilir.



    Vekâlet, yalnızca bir konuda verilmekle beraber, kapsam son derece geniş tutulmuşsa, yine genel vekâletten bahsetmek gerekir. Örneğin, bir çiftliğin ya da malvarlığının bir kısmının



    idaresi için verilen vekâlette olduğu gibi . Bu bağlamda; Bir kimse, vekiline, örneğin, "adıma her türlü menkul ve gayrimenkul mallan satın almaya; her türlü mallarımı satmaya, bankalara para yatırmaya ve çekmeye, tapu dairesi gibi her türlü resmî ve özel kurum ve kuruluşlara başvurmaya ve benzeri işlemleri icra etmeye" şeklinde bir vekâletname vermişse, ortada bir genel vekâletnamenin (umumî vekâletnamenin)





    bulunduğundan; buna karşılık, bir, kimse, vekiline, "adıma kayıtlı bulunan Ankara İli, Çankaya ilçesi, 5,Bölge, tapuda 7440 ada, 12 pafta ve 3 parselde kâin taşınmazımı satmaya" ya da "66 AO 321 plâkalı taksimi satmaya, bedelini almaya ve devir için gereken işlemleri icra etmeye" şeklinde bir vekâletname vermişse» ortada bir özel vekâletnamenin bulunduğundan söz edilir .



    Maddî hukuktaki bu ayrım baz alınmak suretiyle, dava vekâletnameleri bakımından, medenî yargılama hukuku alanında, genel dava vekâletnamesi-özel dava vekâletnamesi ayrımı yapılmaktadır.





    Bu çerçevede, bir kimse, diğer bir kimseye , açtığı ve açacağı tüm davalarla, kendisine karşı açılmış ve açılacak olan tüm davaların takibi için vekâletname veriyorsa, genel dava vekâletnamesinden; buna karşılık yalnızca belirli bir veya birkaç davanın takibi için vekâletname veriyorsa, özel dava vekâletnamesinden bahsetmek gerekir . Bu durumda, iş sahibi sadece açacağı boşanma davası için, avukata vekâletname vermişse, avukat bu özel vekâletnameyle müvekkili adına sadece boşanma davası açıp yürütebilir; başka işlemlere girişemez; örneğin, onun adına tahliye davası açamaz veya icra takibinde bulunamaz.



    Bir Yargıtay kararında da veciz bir biçimde ifade edildiği üzere, genel dava vekâletnamesi verilmesi ile güdülen amaç, her dava veya işlem için, yeni bir vekâletname vermek külfetinden kişiyi kurtarmaktır . Dava vekâletnamesi ile vekile verilen yetki, icra ve iflâs takiplerini de kapsar; çünkü davaya vekâletin kanunî (olağan) kapsamı içerisinde, alınan hükmün icraya koyulması da yer alır (HUMK.m.62) .



    Öte yandan, özel yetkilerin verilmesi ile özel vekâletname verilmesini de birbirine karıştırmamak gerekir . Vekâlet verenin, vekiline, özel yetkilerin bir kısmını veya tamamını vermesiyle, vekâletnamenin genel veya özel olmasının herhangi bir ilgisi yoktur. Yani, vekil tüm özel yetkilere (BK.m.388, III; HUMK.m.63) sahip olsa bile, elindeki vekâletname yalnızca somutlaştırılmış tek bir iş ya da işlemle ilgili ise, o vekâletname özel vekâletnamedir; buna karşılık, hiç bir özel yetki verilmese dahi, vekil müvekkili adına, her türlü hukukî işlemi icra etmek ya da her türlü davayf yürütmek veya savunmayı yapmak üzere yetkilendirilmişse, elindeki vekâletname, yine genel vekâletname olarak kalmaya devam eder .



    Bir başka ifade ile, genel vekâletnamede, özel yetkilerden hiç birine yer verilmemiş olması, o vekâletnamenin nitelik değiştirip özel vekâletname konumuna gelmesini sağlamayacağı gibi, özel vekâletnamelerde de bütün özel yetki hallerine yer verilmiş olması, o vekâletnamenin, nitelik değiştirip genel vekâletname konumuna gelmesi
    sonucunu sağlamaz .



    Vekâletname düzenlemek için notere müracaat edilmesi durumunda, tanzimi istenilen vekâletnamenin, ilgilinin arzusuna uygun ve doğru olabilmesi için, noterin kendisine müracaat eden ilgiliden, özel mi, yoksa genel vekâletname mi istediğini sorması, onun bu konudaki görüşünü alması gerekir .



    ilgilinin bu konuda görüş açıklaması halinde, noter vekâlet yoluyla icra edilmek istenen işlemin niteliğini de gözeterek, yapılmış olan tercihin isabetliliğini araştırmalı; genel vekâletnamenin kapsamına giren bir işlemin özel vekâletname ya da özel vekâletname kapsamına giren bir işlemin, genel vekâletname şeklinde tanziminin istenmesi halinde, o, bu hususta ilgiliyi uyarmalıdır .



    İlgilinin düzenlenecek olan vekâletnamenin genel mi, yoksa özel vekâletname mi olacağı konusunda, herhangi bir görüş açıklamaması durumunda, noter, vekâlet verilmek suretiyle gerçekleştirilmek istenen işlemin niteliğini gözeterek, vekâletnameyi, genel ya da özel vekâletname şeklinde tanzim etmelidir .





    2- Noterlik Hukuku Açısından
    Genel vekâletname-özel vekâletname ayrımı, noterler için, iki bakımdan önem arzeder:
    a) Noterler, vekâletname tanzim ederken ilgilinin gerçek iradesini araştırmak şeklinde beliren temel işlevinin gereği olarak (NK.m.72) ilgilinin arzusunun gerçekleştirilmesine en uygun düşen vekâletname formunu bulmak ve bunu düzenleyecekleri vekâletnameye yansıtmak zorundadır .
    b) Alınacak olan noter harcı, tutar itibariyle genel vekâletnameler ile özel vekâletnameler bakımından farklılık gösterir .
    Özellikle son işaret edilen nokta dikkate alındığında, noterlik hukuku alanında, genel vekâletname-özel vekâletname ayrımından şunun anlaşılması gerekir:
    Somut herhangi bir belirleme yapmadan (ferdileştirmeye gidilmeden) her türlü hukukî işlemlerin vekâlet yoluyla gerçekleştirilmesini öngören vekâletnamelere, genel vekâletname denir.



    Vekâletnameyle, vekâlet, birden çok konuda, ferdileştirmeye, somutlaştırmaya gidilmeden birden çok hukukî işlemin icrası için verilmişse (her türlü mallarımı satmaya veya rehnetmeye gibi) ya da kapsam itibariyle belirli bir alan hasredilmiş olmakla beraber, yapılacak olan hukukî işlemler ferdileştirmeye gidilmek suretiyle somutlaştırılmamış, kategorik olarak genel bir ifadeyle belirtilmişse (örneğin, sahibi bulunduğum her türlü menkul mallarımı satmaya gibi) yani aynı konuda birden fazla kullanılacak olup bu durum da az çok süreklilik gösteriyorsa, ortada yine bir genel vekâletnamenin bulunduğundan söz edilir .



    Bu bağlamda, ayrıca, "T.C.hudutları dahilinde bulunan ve murislerimden intikal edecek her türlü mallarımı satmaya, benim adıma her türlü malları satın almaya, ilgili makam ve merciiler ile idareler, kurum ve kuruluşlarda işlemler yapmaya, her türlü belgeleri imzalamaya ....."; "şirketimizin başkaları aleyhine açtığı ve açacağı; başkalarının da şirketimize karşı açtıkları ve açacakları davalar ve icra takiplerinden dolayı T.C. mahkemelerinde, daire ve müesseselerinde, her sıfat târik ve surette bizi temsile hak ve menfaatlerimizi müdafaa ve muhafazaya ...."; T.C. gümrüklerine adıma gelecek olan malları çekmeye, gümrük resimlerini ödemeye, ordino, konişmento, beyanname ve diğer belgeleri imzalamaya, icabında ithalat formalitesi sırasında ortaya çıkacak olan uyuşmazlıklara itiraz etmeye, eksper tayinine, harçlarını ödemeye, geri istemeye" şeklinde düzenlemeler içeren vekâletnameler de, genel vekâletname örnekleri olarak zikredilebilir .



    Buna karşılık, nitelik ve özellikleri belirtilmek suretiyle somutlaştırılmış bulunan bir ya da bir kaç hukukî işlemin gerçekleştirilmesi için verilen, o işlem ya da işlemlerin icra edilip tamamlanması ile birlikte geçerliliğini yitiren ve ilgilisine belirtilen işlem ya da işlemler dışında herhangi bir tasarruf hakkı tanımayan vekâletnamelere, özel vekâletname denir. Bu bağlamda, "34 UC 725 plâkalı taksimi satmaya "; " tapuda adıma kayıtlı bulunan Yozgat ili, Sorgun ilçesi, 12 Ada, 4 Pafta, 3 Parselde kâin taşınır izimi satmaya"; Ankara ili, Haymana ilçesi, 34 ada, 12 parselde kayıtlı bulunan taşınmazım üzerinde ipotek tesis etmeye ...."; Ankara 4.Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhime açılmış bulunan 1998/16 esas numaralı davamı takip etmeye" gibi yetkilendirmeler içeren vekâletnameler, özel vekâletname örneği olarak gösterilebilir.



    Genel vekâletname-özel vekâletname ayrımında baz alınacak ölçüt, vekâlet yoluyla gerçekleştirilmesi îstenen işlemlerin, sınırlan, nitelikleri ve özellikleri belirtilmek suretiyle (örneğin, Ankara ili, Haymana ilçesi, 12 ada ve 3 parselde kayıtlı taşınmazımı satmaya gibi) yeterli bir biçimde ferdileştirilip ferdileştirilmediğidir (somutlaştırılıp somutlaştırılmadığıdır); bu bağlamda yapılacak olan işlemlerin her türlü menkul mallarımı satmaya örneğinde olduğu gibi genel bir ifade ile belirtilmiş olması halinde genel vekâletnameden; nitelik ve özellikleri zikredilmek suretiyle ferdileştirilmiş olması halinde ise, özel vekâletnameden söz edilecektir.



    Doktrinde, aynı vekâletname içerisinde, iki ayrı konuda, somutlaştırılmış yani nitelik ve özelliklerine işaret edilmek suretiyle belirli hale getirilmiş iki ayrı hukukî işlemin yapılmasının öngörülmesi halinde, özellikle alınacak olan noter harçlarının tutarı gözetilerek, bu durumda, genel vekâletnamenin varlığının kabul edilmesi gerektiği ileri sürülmektedir . Bu görüş kabul edildiği takdirde, aynı vekâletname içerisinde, "sahibi bulunduğum 06 UC 24 plâkalı arabamın satımı ile Yozgat ili, Sorgun ilçesi, 10 ada, 4 parselde kayıtlı taşınmazım üzerinde ipotek tesisi şeklinde" bir yetkilendirmeyi öngören bir düzenlemeye yer verilmişse, ortada bir genel vekâletnamenin bulunduğundan söz etmek gerekecektir.





    Kanımca, aynı vekâletname içerisinde, iki ayrı konuda somutlaştırılmış iki ayrı hukukî işlem için vekâlet verilmiş olması halinde, özellikle alınacak olan noter harçlarını gözeterek, genel vekâletnamenin varlığını kabul etmek sağlıklı bir yaklaşım biçimi olmaz.



    Çünkü sözü edilen durumda da ferdileştirme yapıldığına, işlemler somutlaştırılıp belirli hale getirildiğine göre, ancak özel vekâletnameden bahsedilebilir; aksine bir anlayışın kabulü, genel vekâletname-özel vekâletname ayrımında baz alınan ölçütün işlerliğini yitirmesine neden olur; bu konuda bir kargaşa yaratılmasına yol açar.



    Öte yandan, bu hukukî işlemler için, ayrı ayrı vekâlet verilmek istenseydi, noter bunu iki ayrı özel vekâletname düzenlemek suretiyle gerçekleştirmek durumundaydı.



    Dolayısıyla sözü edilen işlemler için vekâlet verilmesinin, görünüş itibariyle tek bir vekâletnamede yani aynı vekâletnamede gerçekleştirilmiş olması, görünüş itibariyle tek, fakat gerçekte ise, iki ayrı özel vekâlet halinin bulunduğu olgusunun göz ardı edilmesi sonucunu doğurmamalıdır.



    Burada son olarak vurgulanması gereken bir nokta da, genel vekâlet şeklinde düzenlenmesi gereken bir vekâletnamenin, özel ya da özel vekalet şeklinde düzenlenmesi gereken bir vekâletnamenin genel şekilde düzenlenmesinin, vekâletnamenin geçerliliği üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığıdır; meğer ki, Noterlik Kanunu'nda öngörülen şekil koşullarına aykırı olarak bu işlem gerçekleştirilmesin.



    Ancak, sözü edilen durum, bir yandan noterin ilgilinin gerçek iradesinin araştırılması ve belgeye yansıtılması, diğer yandan ise, danışmanlık deyiş yerindeyse hukuk mühendisliği işlevini, gereklerine uygun bir biçimde yerine getirememesi sonucunu doğurur; ayrıca, ilgiliden eksik ya da fazla noter harcı alınmasına da sebebiyet verir. O nedenle, bu belirlemeyi, noterin özenle yapması uygun bir davranış biçimi teşkil eder.



    IV- Süreli Vekâlet-Süresiz Vekâlet (Temsil Yetkisi)



    Vekâlet ya da temsil yetkisi, belirli bir süreyle sınırlı olarak (belirli bir tarihe kadar geçerliliğini devam ettirecek şekilde) verilebileceği gibi; herhangi bir süre kaydına tâbi tutulmadan yani süresiz olarak da verilebilir . Birinci halde, süreli; ikinci halde ise, süreli olmayan vekâletten söz edilir.



    Ne Borçlar Kanunu'nda ne de diğer kanunlarda, vekâlet verilmesinin ya da temsil yetkisinin kullanımının, belirli bir süreye bağlanmasını yasaklayan herhangi bir düzenleme bulunmaktadır.



    Bu durum karşısında, verilecek olan vekâletin, süreli olup olmadığının tayininde, yegane irade sahibi, getirilecek olan diğer sınırlamalar bakımından olduğu gibi yine vekâlet veren olacaktır.



    Vekâletin süreli olarak verilebilmesi, onu vekâlet sözleşmesinden ayıran diğer bir hususu teşkil eder. Zira, vekâlet sözleşmesinde iş görme borcunu üstlenmiş olan kimse, işçi gibi belli bir süreye bağlı olarak faaliyet göstermez .



    Zaten vekâlet sözleşmesi de, vekile, müvekkilin menfaatine ve iradesine uygun bir sonuca yönelen bir iş görmeyi bir zaman kaydına tabi olmaksızın ve nispeten bağımsız bir biçimde yapma borcunu, sonucun elde edilememe rizikosu ona ait olmamak üzere, yükleyen akit biçimde tanımlanmaktadır . Bu durum karşısında, vekâletin süreli olarak verilemeyeceği yönündeki yanılgının, onun tümüyle vekâlet akdi ile karıştırılmasından kaynaklandığı söylenebilir. Vekâlet verilmesinde aslolan, herhangi bir süre kaydının getirilmemesidir.



    Ancak, bu durum hiç bir zaman süreli vekalet verilemeyeceği anlamına da gelmez. Vekâlet, herhangi bir süreye tâbi tutulmadan verilmiş olsa bile, vekâlet veren bu ilişkiyi her zaman sona erdirebilir. Uygulamada, özel vekâletnameler (örneğin, araç satışını konu
    alan vekâletnameler) bakımından, süre kaydının getirildiği gözlenmektedir; sözü edilen vekâletnameler hukuken geçerlidir ve öngörülen sürenin dolmasıyla birlikte de geçerliliklerini kendiliğinden yitirirler. Buna karşılık, genel vekâletnameler ise, herhangi bir süre kaydı getirilmeden verilmektedir.



    Yine, vekâletin, belirli bir tarihten sonra hüküm ifade etmek üzere ya da belirli bir şartın gerçekleşmesine bağlı olarak da verilmesi mümkündür . Bu durumda, kendisine vekâlet verilenin, sürenin başlangıç tarihinden veya şartın gerçekleşmesinden önce yaptığı hukukî işlemler, vekâlet vereni bağlamaz; işlemleri yapan yetkisiz temsilci konumundadır; yapılan işlemler, ancak ona icazet vermesi kaydıyla, vekâlet vereni de bağlar bir hale gelir .



    Son olarak, bu bağlamda, üzerinde tartışılması gereken diğer bir hususu, düzenlenme tarihinden itibaren on yıl geçen vekâletnamelerin, geçerliliklerini hâla koruyup korumadığı teşkil etmektedir.



    Uygulamada, bazı noterlerin ve tapu dairelerinin düzenlenme tarihinden itibaren on yıl geçen vekâletnamelere dayalı olarak, işlem yapmaktan kaçındıkları gözlemlenmektedir. Bunun temelinde, on yıllık genel zamanaşımı süresini öngören Borçlar Kanunu'nun 125 inci maddesindeki kuralın, bu alanda da geçerli olacağı düşüncesi yatmaktadır. Bu yanlış düşüncenin oluşumunda, Yargıtay 2 nci Hukuk Dairesi'nin 14.01.1988 günlü ve 9971/153 sayılı kararı da etkili olmuştur. Karara konu olan mirasçılık belgesinin iptali ile ilgili davada, hazine vekili, vekâletnamenin düzenlenmesinden bu yana on yıldan fazla bir zaman geçmesi sebebiyle, davalı vekilinin, davalıları temsil edemeyeceğini; duruşmadan çıkartılması gerektiğini ileri sürmüş; davalı' vekilinin yeni vekâletnameye gerek bulunmadığı, temsil yetkilerinin hala devam ettiği yönündeki savunması, mahkemece reddedilip; davalı vekilinin duruşma salonundan çıkartılmasına karar verilmiş; sözü edilen ilk derece mahkemesi karan bu noktadan davalı vekilince temyiz edilmiş; Yargıtay 2 nci Hukuk Dairesi de yukarıda gün ve sayısı belirtilen kararıyla "hükmün davalı asillere tebliğine" işaret etmek suretiyle dava dosyasının mahalline iadesine karar vermiştir .





    Ne Borçlar Kanunu'nda ne de diğer bir kanunda (örneğin, Avukatlık Kanunu'nda) vekâletnamelerin geçerliliğini ya da yürürlüğünü belirli bir süre ile kayıtlayan herhangi bir düzenleme mevcuttur.



    Vekâlet verilmesi, tek taraflı bir hukukî işlemdir; iki taraflı bir hukukî işlem konumunda bulunan sözleşmeden doğan talep haklan bakımından süreyle ilgili genel bir düzenleme öngören Borçlar Kanunu'nun 125 inci maddesi, bu alanda uygulanamaz.





    Aynı durum, vekâlet ya da temsil yetkisi, vekâlet sözleşmesi içinde verilmiş olsa bile, sözü edilen yetki, vekâlet sözleşmesinden tümüyle ayrı ve bağımsız (soyut) bir işlem olma niteliğini hâla koruduğundan, yine geçerli olacaktır.



    Kaldı ki, vekâlet sözleşmesinde, hizmet sözleşmesine benzer şekilde on yıllık bir süre sınırlaması da yoktur. Öte yan dan, vekâlet verilmesi suretiyle sadece temsilciye tek taraflı bir yetki bahsedilmekte olup ', herhangi bir alacak ya da talep hakkının doğumu sağlanmadığına göre, zaten işin niteliği gereği, talep haklarının tâbi olduğu zamanaşımına ilişkin düzenlemenin, burada uygulanma imkânı da yoktur .



    Dolayısıyla, sonuç olarak, vekâlet veren süreyle ilgili herhangi bir kayıt getirmediği sürece, vekâletname, düzenlenme tarihinden itibaren on yıl geçmiş olsa bile, ilke olarak, vekalet verenin ölümüne kadar hukuken geçerliliğini koruyacak ve yapılacak olan hukukî işlemlere de temel teşkil edebilecektir .



    V- Alt Vekâlet (Alt Temsil)



    Kendisine vekâlet verilenin, üstlenmiş olduğu işlemin icrasını başka bir kimseye bırakması; kendisi yerine bir başkasını ikâme etmesi halinde, alt vekâlet ya da temsilden söz edilir .



    Alt vekâlet ilişkisinin kurulabilmesi, vekile, vekâletnamede bu yetkinin verilmiş olması koşuluna bağlıdır . Alt vekâlet verme yetkisinin, mutlaka "başkasını tevkil" şeklinde bir ibareye yer vermek suretiyle açıklanması şart değildir; önemli olan müvekkilin bu konuya ilişkin iradesinin varlığının tereddütsüz bir biçimde anlaşılır olmasıdır. "Vekâletname tanzimi ve imzaya" şeklinde bir yetkilendirmeyi içeren ibare de, vekile, alt vekâlet verme yetkisinin tanındığı anlamına gelir.



    Böyle bir yetkilendirme yapılmadığı sürece, alt vekâlet ya da temsil ilişkisi kurulamaz. Bunun nedenini, vekâlet ilişkisinin güven temeli üzerine kurulu bir ilişki konumunda bulunması ve bir iş için kime vekâlet verilmişse, kim o güvene mazhâr kılınmışsa, işin onun tarafından görülmesinin, kural olması teşkil eder.



    (BK.m.390, I) . Nitekim, noterler de, bu bağlamda, alt vekâlet vermek için, belge düzenlemeleri talebiyle kendilerine başvuran kimselerin, ibraz ettikleri vekâletnamede, bu tür bir ilişki kurmaya açıkça izinli olup olmadıklarını özenle araştırmalı ve başkasını tevkile (alt vekâlet vermeye) ilişkin bir kayda vekâletnamede rastlanmaması durumunda da, alt vekâlet kurmaya yönelik belge düzenleme taleplerini, ilke olarak, geri çevirmelidirler.



    Bu bağlamda önemli olan diğer bir noktayı da, alt vekâlet verme yetkisinin hangi kapsamda verildiği hususu teşkil eder.



    Bunun belirlenmesinde, müvekkilin iradesi baz alınacaktır. Müvekkil, alt vekâlet verme yetkisinin kapsamını da, başkasını tevkil iradesini açıklarken, vekâletnamede belirtmeli; noter de, başkasını tevkil iradesinin vekâletname tanzimi evresinde açıklanması halinde, hangi işlemleri ve yetkileri, alt vekâletin kapsayacağı konusunda, ilgilinin gerçek arzusunun öğrenilmesi bağlamında vekâlet verenin görüşlerini alıp vekâletnameye geçirmeye özen göstermelidir.



    Bu konuda herhangi bir açıklık yoksa, vekâletnamede başkasını tevkil iradesinin açıklandığı yere (metin içerisindeki yerine) bakmalı ve sözü edilen yetkinin kendisinin açıklanmasından önce yer alan işlem ya da işlemleri kapsadığı sonucuna bir karine olarak varılmalıdır.





    Öte yandan, vekâlet yoluyla gördürülmesi istenen iş, o alanda geçerlilik kazanmış âdetler uyarınca, alt vekâlete elverişli bir nitelik taşıyorsa ya da halin icapları zorunlu kılmışsa, açıkça başkasını tevkil yetkisi verilmemiş olsa bile, vekil, alt vekâlet ilişkisi kurabilir .



    Nitekim, Borçlar Kanunu'nun 390 inci maddesinin üçüncü fıkrasında, vekâlet akdi yönünden bu durum açıkça hükme bağlanmıştır. Sözü edilen yasal düzenlemeye göre, "Vekil başkasını tevkile mezun veya hal icabına göre mecbur olmadıkça veya âdet başkasını yerine ikameye müsait bulunmadıkça, vekâlet konusu iş ve hizmeti kendisi yapmaya mecburdur" .





    Alt vekâlette, vekil kendisi yerine bir başkasını geçirmekle, kendi temsil yetkisini kaybetmemekte; onun temsil yetkisi halâ varlığını devam ettirmektedir.





    Çünkü, burada sözü edilen ikame, temsil yetkisinin ya da vekâletin devri değil; sadece onun kullanımının bir başkasına bırakılması anlamını taşımaktadır . Alt vekâlette, vekil, sahip olduğu yetkiye dayalı olarak, sadece üçüncü bir kişiyi daha yetkilendirmektedir. Bu durumun doğal sonucu olarak, alt vekilin ya da temsilcinin sahip olduğu yetki, kapsam itibariyle, hiçbir zaman kendisine alt vekâlet vereninkinden fazla olamaz ; ama daha az olabilir.





    Ayrıca, kendisine başkasını tevkil yetkisi verilmiş olan, sahip olduğu temsil yetkisinin kullanımını kısmen veya tamamen verilmiş olan özel yetkilerden âri (soyutlanmış) bir biçimde de alt vekile bırakabilir.



    Vekil, bir başkasını tevkil ettiği takdirde, onunla müvekkili arasında bir hukukî ilişki doğar; yani bir müteselsil vekâlet ilişkisi yaratılmış olur ve müvekkil yani asıl iş sahibi vekiline karşı haiz olduğu bütün hakları, vekilin tevkil ettiği şahsa karşı da doğrudan doğruya ileri sürebilir.



    Dolayısıyla asıl iş sahibinin, kendisine alt vekâlet verilenin, bu yetkisini, her zaman kısmen ya da tamamen geri alması hakkı da saklıdır . Vekil, kendisine verilen başkasını tevkil yetkisine dayanarak bir alt vekil atamışsa, bu durumdan, vekâletin güven temeline dayalı bir ilişki olması ve gereğinde azil hakkının kullanımına uygun ortamın yaratılmasını temin amacıyla, asıl iş sahibini (yani müvekkilini) haberdar etmeli; hatta bu onun için yerine getirilmesi gereken bir külfet teşkil etmelidir.





    Bu bağlamda asıl tartışılması gereken hususlardan birini de, asıl iş sahibinin, alt vekilden, kendisine alt vekâlet vermiş olanın azledilmesini isteyip isteyemeyeceği oluşturur.



    Alt vekâlette, alt vekilin sahip olduğu yetki, kapsam itibariyle kendisine alt vekâlet vermiş olanınkiyle sınırlı olup; bu iç vekâlet ilişkisini de alt vekâlet vermiş olan (vekil) kurduğuna göre, söz konusu hukukî bağı, kurulan ilişkinin doğası gereği azil yoluyla sona erdirme hakkı, ancak alt vekâlet vermiş olana (vekile) ait bulunacaktır ; alt vekil ise, bu iç vekâlet ilişkisinde üstlenmiş olduğu rolün gereği, ancak ilişkiyi istifa yoluyla sona erdirebilir; onun azil hakkının bulunduğundan söz edilemez.



    Fakat, asıl iş sahibinin, alt başkalarını tevkile açıkça yetkilendirilmiş olmaları koşuluna bağlıdır;



    Avukatların teamül gereğince başkalarını tevkile yetkili oldukları kabul edilemez



    Vekilden, kendisine alt vekâlet vereni azletmesini istemesi, yeni bir işlemin icrası için alt vekile yeni bir temsil yetkisi ya da vekâlet vermesi anlamına geleceğinden; alt vekil, bu çerçevede asıl iş sahibi ile kendisi arasında kurulan yeni vekâlet ilişkisi bağlamında, iş sahibi adına, bu azil işlemini (yani, kendisine alt vekâlet vermiş olanın azli işlemini) gerçekleştirebilecektir,



    Zincirleme alt vekâlet ilişkilerinin varlığı halinde, alt vekâlet verenlerden birisinin ölümü, ölen alt vekilin daha önceden kurmuş olduğu alt vekâlet ilişkisinin de sona ermesi sonucunu doğurmaz; çünkü kendisine alt vekâlet verilmiş olanlar alt vekâlet verenlerin değil; müvekkilin (asıl iş sahibinin) vekili konumundadırlar .



    VI- Ölüm Sonrası Vekâlet (Temsil) (Mandatum Post Mortem)



    Vekâlet verenin (temsil olunanın) ölümü ile birlikte, ilke olarak, vekâlet ilişkisi son bulur. Ancak, bir kimsenin ölümünden sonra yapılacak olan iş ve işlemler için, bir başka kimseye vekâlet vermesi mümkündür. Bir kimsenin, hüküm ve sonuçlarını kendi ölümünden sonra meydana getirecek şekilde, hukukî işlemlerin icrası bağlamında, bir başka kimseye vekâlet vermesi ya da ona temsil yetkisi bahşetmesi durumunda, ölüm sonrası vekâletten ya da ölüm sonrası temsil yetkisinden (post mortem temsilden) söz edilir.



    Genelde, bu tür bir vekâletle, ölüm sonrası kazandırmada bulunmak amacıyla bir görevlendirme yapılır . Hukuken bu tür bir vekâlet ya da temsil yetkisi verilmesi caizdir . Borçlar Kanunu'nun konuyu temsil açısından düzenleyen 35 inci maddesiyle, konuyu vekâlet sözleşmeleri açısından düzenleyen 397 nci maddesi, ölüm sonrası temsil veya vekâlet verilmesinin hukuken mümkün bulunduğunun açık kanıtlarını teşkil etmektedir.
    Temsil yetkisi ya da vekâlet verilmesi, tek taraflı bir hukukî işlem olduğuna göre, temsil yetkisi ya da vekâlet veren, temsil yetkisinin veya vekâletin, ölümünden sonra da devam edeceğini tek taraflı bir beyanla bildirmiş olabilir; bunun hukuk alanında sonuç doğurabilmesi, kendisine vekâlet verilenin ya da mümessilin kabulüne ihtiyaç göstermez.



    Bu sebeple, konuyu temsil bağlamında düzenleyen Borçlar Kanunu'nun 35 inci maddesinde yer alan "hilafı iki tarafça kararlaştırılmadıkça" şeklindeki ibareyi, "aksi vekâlet verence belirtilmedikçe" şeklinde algılamak gerekir.



    Temsil yetkisi, vekâlet sözleşmesinin içinde verilmiş olsa bile, bu durumda sözü edilen yetkinin verilmesi, vekâlet akdinden ayrı ve bağımsız bir hukukî işlem konumunda bulunduğundan, bu yetkinin ölüm sonrasını kapsayıp kapsamadığı, temsil edilenin bu konuya ilişkin iradesi baz alınarak belirlenecektir; sözü edilen temel işlemde bu belirlemede yardımcı bir unsur olarak dikkate alınacaktır.



    Bazen verilmiş olan vekaletin, ölümden sonraki hukukî işlemler bakımından geçerlilik taşıdığı, vekâletnamede bu konuda açıklık olmasa bile, vekâlet yoluyla gerçekleştirilmesi istenen işlemlerin niteliğinden de anlaşılabilir .



    Post mortem vekâlet verilmesi ile güdülen amaç, vekilin, vekâlet verenin ölümünden sonra terekeye dahil bulunan mallar üzerinde tasarruf edebilmesine imkân sağlamaktır .



    İşaret edilen pozitif hukuk kurallarının varlığına rağmen, post mortem vekâletin caiz olup olmadığı hususunda, uygulamada tereddütler hasıl olmuş ve sonuçta Yargıtay vermiş olduğu bir içtihadı birleştirme kararıyla, duruma açıklık getirmiş ve bu kararında post mortem vekâlet verilmesinin hukuken mümkün olduğunu, bir kez daha vurgulamıştır.





    Sözü edilen içtihadı birleştirme kararında; aynen şöyle " BK.m.397 de gerek vekilin gerek müvekkilin ölümüyle ve ehliyetinin zevaliyle veya iflasıyla vekâletin nihayet bulması hakkındaki hüküm , hilafının mukaveleden veya işin mahiyetinden anlaşılamaması kaydıyla takyid edilmiş olmasına göre , tevhidi içtihadı mucip olan hadiselerde olduğu gibi , müvekkilin ölümünden sonra dahi mutasarrıf olduğu gayrimenkul malını tapu dairesinde şahsı ahara bey ve ferağa dair vuku bulan vekâletin devam edeceği iki taraf arasında muteber surette mukavele edilmiş ise , müvekkil öldükten sonra da vekilin salahiyetleri devam edeceğine, fakat azil hakkı ölünün kanuni haleflerine intikal etmiş olacağından mirası reddetmemiş olan mirasçılar tarafından azlolunabileceğine " denmektedir. Aynı yönde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay özel dairelerince verilmiş olan başka kararlarda bulunmaktadır .





    Post mortem vekâlet verilmesi halinde, vekâlet verenin ölümünden sonra, vekil, öleni değil; onun mirasçılarını temsil edeceğinden, ölenin mirasçılarının vekili sıfatını kazanacağından, mirasçılar tarafından her zaman Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde vekâletten azledilebilecektir . Sözü edilen azil yetkisi, aynı zamanda, vekilin terekeden sorumsuzca kazandırmada bulunması rizikosunun varlığı karşısında, bir emniyet sübabı olarak da işlev görecektir .



    Post mortem vekâlet ilişkisi , hukukî niteliği itibariyle , ölüme bağlı tasarruf değil; sağlar arası bir hukuki işlemdir ; dolayısıyla şekil itibariyle, ölüme bağlı tasarrufların tâbi olduğu şekle (vasiyetnameler için öngörülen şekle ) tâbi değildir ; ayrıca kendisine bu tür bir vekâlet verilmiş olan kişi de, üstlenmiş olduğu işlev itibariyle, vasiyeti tenfiz memuruna benzese dahi, ondan farklı bir konumda bulunmaktadır .







    İKİNCİ BÖLÜM
    VEKALETTE ÖZEL YETKİ VERİLMESİNİ GEREKTİREN İŞLEMLER İLE VEKÂLETİN VERİLMESİ, ŞEKLİ VE SONA ERMESİ



    3- VEKÂLETTE ÖZEL YETKİ VERİLMESİNİ GEREKTİREN İŞLEMLER



    A- Genel Olarak
    Verilmiş olan vekâlet, ister genel ister özel vekâlet olsun, vekil, özel surette yetkilendirilmedikçe, bazı işlemleri yapamaz. Özel yetki verilmesini gerektiren işlemlerin neler olduğu, esas itibariyle, Borçlar Kanunu'nun 388 inci maddesiyle Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 63 üncü maddesinde belirtilmiştir.





    Bunların dışında, başka hukukî düzenlemelerde de, belirli işlemler için özel yetki verilmesi gerektiğini öngören hükümler bulunmaktadır. Bu hukukî düzenlemelerde, özel yetki verilmesini gerektiren işlemlere ilişkin olarak yapılmış bulunan saymanın, sınırlayıcı olup olmadığı hususu doktrinde tartışmalıdır.



    Bir görüş, vekâlet verenin yanısıra, vekil ile ilişkiye giren üçüncü kişilerin menfaatlerini korumaya ve işlem güvenliği ile hukukî güvenliği sağlamaya yönelmiş bulunmasını gerekçe göstererek, hukukî düzenlemelerde özel yetki verilmesini gerektiren işlemlere ilişkin olarak yapılmış bulunan saymanın, ilke bazında tahdidî olduğu; ancak bu haller ile çok yakın benzerliği bulunan ve somut olayın koşullarına göre iş sahibi açısından olağanüstü önem taşıyan bazı iş ve işlemler için de, sınırlı sayma kuralından aynlınması gerektiği yönündedir .





    Doktrindeki diğer görüşe göre ise, hukukî düzenlemelerde özel yetki verilmesini gerektiren işlemlere ilişkin olarak yapılmış bulunan sayma, tahdidî değil; tadadîdir; somut olayın koşullan gözetilmek suretiyle belirli bir durumda özel yetkinin aranıp aranmayacağı hususunda bir yargıya ulaşılmalıdır .



    Kanımızca da, özel yetki verilmesini gerektiren işlemlere ilişkin olarak hukukî düzenlemelerde yapılmış bulunan saymanın, tahdidî değil de; tadadî olduğunun kabul edilmesi, daha sağlıklı bir yaklaşım biçimi olur.





    Her şeyden önce, sözü edilen saymanın sınırlayıcı olduğunun kabul edilmesi, somut olayın koşulları ve özelliklerine göre vekâlet veren açısından son derece önem taşıyan ve fakat açıkça hukukî düzenlemelerde özel yetki verilmesi gereğine işaret edilmemiş olan belli bazı işlemlerin kapsam dışı kalması yani özel yetkiye gerek olmadan gerçekleştirilmesi sonucunu doğurur ki; bunu da, vekâletin güven temeline dayalı olarak vekâlet verenin belirleyeceği sınırlar dahilinde kullanılması gereğiyle bağdaştırmak mümkün değildir.



    Öte yandan, sınırlı saymanın hâkim olduğu hukukî düzenlemelerde, bu tür bir yasama tekniğinin izlenmesinin doğal sonucu olarak, belli iş ya da işlemlerin kapsam dışı kalması tehlikesi (riski) her zaman vardır.



    Kaldı ki; özel yetki verilmesini gerektiren işlemlere ilişkin olarak hukukî düzenlemelerde yapılmış bulunan saymanın sınırlayıcı olduğunu savunanlar bile, öngörmüş oldukları çözümlemenin katılığını yumuşatmak için, somut olayın koşulları ve durumun icaplarına göre, bu ilkeden zaman zaman ayrılması gerektiğini belirtme ihtiyacını duymuşlardır.





    O halde, işaret edilen gerekçeler bağlamında, hukukî düzenlemelerde açıkça işaret edilenler dışında, belirli bir iş veya işlem bakımından özel yetki verilmesine gerek bulunup bulunmadığı, somut olayın koşulları, özellikleri, vekâlet verenin yararı, onunla vekili arasındaki güven ilişkisinin derecesi gözetilerek tayin edilmelidir; ancak, böyle bir yöntem benimsendiği takdirde, bu hususta sağlıklı bir yargıya ulaşılabilir.





    Özel yetki verilmesini gerektiren işlemlerin bütününe bir göz atıldığında, bunlann geneli itibariyle vekâlet verenin mal varlığını azaltan ya da onu önemli ölçüde risk altına sokan işlemler olduğu
    s.449-451), s.451; Yavuz s.586; "...BK.'nın 388 ve HUMK'un 63 üncü maddelerinde özel yetkiyi gerektiren haller olarak sayılan hususların tahdidî olup olmadığını değerlendirilmesinin yapılmasında, tahdidî olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. İşlemin müvekkil bakımından arzettiği önemden dolayı o işlem için de özel yetki verilmesi gerektiği sonucuna varılabilir. Nitekim, anılan yasa maddelerinde sayılan tüm haller, müvekkil açısından işlemin niteliği nazara alındığında önem arzeden hususlardır. Öneminden dolayı özel yetkiyi gerektiren hallere benzerliği dolayısıyla vekilin müvekkili adına yargılamanın iadesini isteyebilmesi, konkordato teklif ve kabul edebilmesi, iflâsını isteyebilmesi, kişiye bağlı haklara ilişkin dava veya taleplerde bulunabilmesi için özel yetki gerektiği doktrinde ve bazı özel hükümler taşıyan yasalarda kabul edildiği gibi; uygulamada hâkimler aleyhine tazminat davası açabilmesi için, vekilin vekâletnamesinde bu konuda özel yetkisi aranmaktadır." (13.HD.,05.06.1992, 1902/5282, Özkaya s.325).
    görülmektedir . Dolayısıyla, özel yetki verilmesi gereken durumlarda bu yetkinin açıkça verilmiş olması aranmalı; onun zımnen verilmiş bulunduğu iddiası kabul edilmemelidir . Burada yeri gelmişken, özel yetkilerin verilmesiyle, özel vekâlet verilmesinin tümüyle birbirinden farklı kavramlar olduğuna bir kez daha işaret edilmesinde, büyük yarar vardır. Zira, vekâlet verenin, vekiline, özel yetkilerin bir kısmını ya da tamamını vermesiyle, vekâletin genel veya özel olmasının herhangi bir ilişkisi yoktur .



    B- Özel Yetki Verilmesini Gerektiren İşlemler
    I- Kanun ya da Diğer Bir Mevzuat Hükmü Uyarınca



    1- Dava Açmak



    Borçlar Kanunu'nun 388 nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre, vekilin, vekâlet veren adına dava açabilmesi için, kendisine bu konuda özel bir yetki verilmiş olması gerekir. Verilen vekâletname, genel dava vekâletnamesi dışındaki bir genel vekâletname ise, vekilin müvekkili adına dava açabilmesi için, bu konuda açıkça yetkilendirilmiş olması aranır; yoksa kendisine genel dava vekâletnamesi verilmiş olan vekilin, vekâlet veren adına dava açabilmesi için, özel olarak bu konuda yetkilendirilmiş bulunmasına ihtiyaç yoktur. Çünkü, genel dava vekâletnamesi, zaten vekilin, müvekkili adına tüm davaları açması ve yürütmesi ile müvekkiline karşı açılmış ya da açılacak olan tüm davalarda onu temsil etmesi yetkilerini içerir . Ancak, kendisine genel dava vekâletnamesi verilmiş olan kimse de, vekâlet verenin şahsî haklarını dava yoluyla kullanmaya karar vermesi durumunda, onun adına, ayrıca yetki verilmedikçe, dava (örneğin, boşanma davası, babalık davası gibi) açamaz .



    Yine, kendisine özel dava vekâletnamesi verilmiş olan kimse de, hangi hususlara ilişkin davalarla yetkilendirilmişse, ancak o hususlarla sınırlı olarak, ayrıca yetki verilmesine gerek duymadan dava açabilir. Buradaki "dava açmak" tabirini, sadece müvekkil adına dava açmak ya da açılmış bulunan bir davayı takip etmek şeklinde değil; bunun yanısıra müvekkili aleyhine açılmış bulunan bir davada onun adına savunma yapmayı da kapsar şekilde anlamlandırmak gerekir.
    Bu bağlamda son olarak, hukukumuzda dava takip tekeline, ilke olarak, yalnızca baroya kayıtlı avukatların sahip olduğunun (Av.K.m.35), davaya vekâlet ehliyetiyle geçerli bir vekâletnamenin varlığının ve bu vekâletnamenin mahkemeye ibrazının bir dava şartı konumunda bulunduğunun vurgulanmasında da büyük yarar vardır.
    Öte yandan, vekilin, müvekkil adına takip yapabilmesi veya ona karşı başlatılmış olan bir takipte savunmada bulunabilmesi için, iç ilişki bağlamında özel yetki verilmesine ihtiyaç yoktur . Ancak, hukukumuzda, dava takip tekeline yalnızca baroya kayıtlı avukatlann sahip olması nedeniyle, kendisine vekâlet verilenin baroya kayıtlı bir avukat olması ve geçerli bir vekâletnamesinin bulunup bunu icra mercilerine ibraz etmesi zorunluluğu da mevcuttur.



    2- Bağışlamada Bulunmak



    Vekilin, müvekkili adına bağışlamada bulunabilmesi, ona bu konuda, özel yetki verilmiş olması koşuluna bağlanmıştır (BK.m.388, III). Burada açıkça yetkilendirmenin aranmasında yatan temel gerekçe, yapılacak olan bağışlamanın müvekkilin mal varlığında karşılıksız bir eksilmeye yol açacak olması ve vekilin bu tutumuna karşı müvekkili korumak düşüncesidir . Ancak, verilmesi âdet olup vekâlet verenin mal varlığında önemli ölçüde eksilmeye yol açmayacak olan hediyeler ile bahşişler için ise, özel yetki verilmesine ihtiyaç yoktur . Buna karşılık, eksik borçların ifası, bağışlama kavramı içerisinde mütalâa edilir ve bu sebeple, vekilin böyle bir borcu ifa etmesi için, bu konuda özel olarak yetkilendirilmesi gereklidir .



    3- Taşınmazların Devri ve Aynî Haklarla Sınırlandırılması



    Taşınmazların mülkiyetinin devredilmesi, irtifak, rehin, taşınmaz mükellefiyeti gibi bir aynî hakla sınırlandırılmasına ilişkin tescil talebinin, vekil tarafından yapılabilmesi, Tapu Sicili Tüzüğü'nün 13 üncü maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca, onun bu konuda açıkça
    yetkilendirilmiş olması koşuluna bağlıdır . Sadece sözü edilen tescil talepleri için değil; bunun yanısıra, taşınmaz mülkiyetinin devri ile taşınmaz üzerinde diğer aynî hakların (sınırlı aynî hakların) kurulmasını sağlamaya yönelik borç doğurucu sözleşmelerin, vekâlet veren adına, vekil tarafından yapılabilmesi için de, özel yetkinin varlığı gereklidir (BK.m.388, III). Burada özel yetkinin aranması, taşınmazların elden çıkarılması veya sınırlandırılması olgusunun, vekâlet veren bakımından önemli ve ağır sonuçlar doğurabilecek olmasından kaynaklanmaktadır .



    Bunlara karşılık, genel vekilin, taşınmazları adî kiraya veya hasılat kirasına verebilmesi için, bu konuda açıkça (özel olarak) yetkilendirilmiş bulunmasına ihtiyaç yoktur ; ancak, taşınmazlara ilişkin kira sözleşmelerinin tapu siciline şerh verdirilmesi, müvekkilin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması sonucunu doğuracağından, vekilin şerh verdirme hususunda özel bir yetkisinin bulunması şarttır .



    4- Kambiyo Taahhüdünde Bulunmak



    Kambiyo taahhüdünde bulunmaktan, kambiyo senedi imzalamak suretiyle borç altına girmek anlaşılırı6. Vekilin, vekâlet veren adına bu çerçevede kambiyo taahhüdü altına girebilmesi için, özel olarak yetkilendirilmiş olması şarttır. (BK.m.388, 111)17. Bir başka ifade ile vekil, açıkça yetkilendirilmediği sürece, vekâlet veren adına, kambiyo senedi düzenleyemez; kabul beyanında bulunamaz; senedi ciro edemez; aval veremez ve araya girme suretiyle ödeme yapamaz ; yani borç ve sorumluluk doğurucu bir biçimde irade açıklayamaz. Kambiyo taahhüdünde bulunabilmek açısından, vekile, özel yetki verilmesinin aranmasının temel nedeni, kambiyo taahhütlerinin, takip hukuku, defılerin sınırlanması ve sorumluluk gibi çeşitli yönlerden daha farklı ve daha katı bir hukukî rejime tabi tutulmuş olmalarıdır .



    Bono hükmünde sayılan emre yazılı ödeme vaatleri (TK.m.736) ve poliçe hükmünde olduğu kabul edilen emre yazılı havaleler (TK.m.738), kambiyo senedi niteliği taşımayıp; kambiyo senetlerine benzer senetler arasında gösterildiğinden, bu tür senetlerle taahhüt altına girilebilmesi Kendisine açıkça sulh olma yetkisi verilmiş olan vekilin, davaya vekâlet ehliyeti yoksa, bu durumda o, ancak mahkeme dışı sulh işlemini yapabilir .





    Öte yandan, sulh işlemini gerçekleştirmek konusunda verilmiş bulunan özel yetki, sulhun konusunu bir gayrimenkulun devredilmesi teşkil etse bile, geçerliliğini ve etkisini korur . Yine, mahkeme içi sulhu gerçekleştirme konusunda verilmiş bulunan yetkinin, icra daireleri önünde gerçekleştirecek olan sulhu yapma yetkisini de, içerdiğinin kabul edilmesi daha doğru bir yaklaşım biçimi olur .



    Bunların dışında, vekâletnamesinde, açıkça sulh yetkisi bulunmayan vekil, davadan feragat ve davayı kabul konularında özel olarak yetkilendirilmişse, o vekâleten mahkeme içi sulh de yapabilir; çünkü, mahkeme içi sulh, genelde kısmî feragat ve kısmî kabulle gerçekleştirilir.



    6- Tahkim Sözleşmesi Yapmak



    Kişilerin, aralarındaki hukukî ilişkiden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünü, devlet mahkemeleri yerine hakem denen özel kişilere bırakmalarını öngören sözleşme, tahkim sözleşmesi olarak adlandırılır . Sözü edilen sözleşme, müstakil bir biçimde yapılabileceği gibi mevcut bir sözleşmeye uyuşmazlıkların çözümünde tahkime başvurulacağını öngören bir kaydın konulması suretiyle de gerçekleştirilebilir. Vekilin, müvekkili adına, gerek müstakil bir tahkim sözleşmesi yapabilmesi gerekse bir sözleşmeye tahkim kaydını koyabilmesi, onun bu konuda açıkça yetkilendirilmiş olmasına bağlıdır (HUMK.m.63; BK.m.388 III).



    Bu tür bir yetkilendirme, doğal olarak tahkim süresinin uzatılmasına muvafakat etme, tahkim şartlarını kararlaştırma ve hakem sözleşmesini yapma yetkilerini de içerir . Tahkim için, vekile özel yetki verilmiş olmasını öngören hükümler, kamu düzenindendirler;



    Dolayısıyla bu hükümlere uygun hareket edilip edilmediğinin gerek hakemler gerekse mahkeme tarafından re'sen gözetilmesi şarttır; çünkü, hakemlerce verilmiş olan hükmün, geçersiz bir tahkim sözleşmesine dayanması, bir bozma sebebi teşkil eder (HUMK.m.533/3) .





    Hatta, hakem kararının temyizi için öngörülen süre geçmiş olsa bile, mahkemenin, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 536 ncı maddesi uyarınca, tasdik şerhi verirken, bu hususu re'sen araştırması ve taraf vekillerinin tahkim yetkisi yoksa, tasdikten kaçınması gerekir .



    7- İbra



    İbra, alacaklının, borçluyla yaptığı bir sözleşme ile alacağından kısmen ya da tamamen vazgeçerek, borçluyu, bu suretle borcundan kurtarmasıdır . Vekilin, müvekkili adına ibrada bulunabilmesi de, onun bu konuda açıkça yetkilendirilmiş olmasına bağlıdır (HUMK.m.63).



    8- Davadan Feragat



    Davadan feragat, görülmekte olan bir davanın davacısının, mahkemeye yönelik tek taraflı bir irade açıklaması ile talep sonucundan kısmen ya da tamamen vazgeçmesidir (HUMK.m.91)3.



    Vekilin, müvekkili adına davadan feragat edebilmesi için, ona, vekâletnamesinde davadan feragat yetkisinin açıkça tanınmış olması şarttır (HUMK.m.63). Bu bağlamda, feragatin, talep sonucunun tamamına ya da bir kısmına ilişkin bulunması herhangi bir önemi yoktur ; her ikisi için de, vekile bu konuda özel yetkinin verilmiş olması aranır.



    Davadan feragattan tümüyle farklı bir kurum olan davayı geri alma için, vekile, bu konuda açıkça yetki verilmiş olması gerekmez .



    9- Davayı Kabul



    Davayı kabul, görülmekte olşn bir davanın davalısının, mahkemeye yönelik tek taraflı bir irade açıklaması ile davacının talep sonucuna kısmen ya da tamamen rıza göstermesidir .



    Vekilin, müvekkili adına davayı kabul edebilmesi için, onun bu konuda açıkça yetkilendirilmiş olması şarttır (HUMK.m.63); kabulün davacının talep sonucunu bir kısmına ya da tamamına ilişkin bulunmasının, bu açıdan herhangi bir önemi yoktur .





    Öte yandan, vekilin müvekkili adına açılmış bulunan iflâs davasını kabul edebilmesi için, ona vekâletnamede genel nitelikte kabul yetkisinin tanınmış olması yetmez; onun, ayrıca ve açıkça "iflâs davasını kabul etmeye" şeklinde yetkilendirilmiş olması da gerekir .





    Yine, davacının ileri sürdüğü vakıaların tamamının doğruluğunun bildirilmesi yani davalının bu bağlamdaki ikrarı , davayı kabul anlamı taşıyacağından, bu kapsamda bir ikrarda bulunma konusunda da, vekilin özel olarak yetkilendirilmiş bulunması aranır .



    10- Teklif Olunan Yeminin Kabulü ya da Karşı Tarafa Reddi



    Vekilin, müvekkili adına, teklif olunan yemini kabul veya reddedebilmesi, bu konuda özel olarak yetkilendirilmiş bulunmasına bağlıdır (HUMK.m.63). Ancak, onun, müvekkili adına yemin teklif edebilmesi için, vekâletnamesinde, bu konuda bir özel yetkisinin bulunmasına gerek olup olmadığı hususu, doktrinde tartışmalıdır. Bu durum, vekile özel yetki verilmesini gerektiren işlemleri belirten ve yemine ilişkin olarak da bu bağlamda bir düzenleme getiren Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 63 üncü maddesinde, sadece yeminin kabul ve reddinden sözedilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.





    Diğer görüş ise, vekilin, müvekkili adına ikrarda bulunabilmesi için, ona özel yetki verilmesine ihtiyaç olmadığı yönündedir. (Ansay s.226; Postacıoğlu-Usul, s.324; Gürdoğan s. 159; Üstündağ, S.: Medenî Yargılama Hukuku, C.I-II, 6.B., İstanbul 1997, s.403; Berkin, N.: Tatbikatçılara Medenî Usul Hukuk Rehberi, İstanbul 1980, s.441).



    Mahkeme içi ikrar ile davayı kabul arasında, ne içerik ne de işlev itibariyle herhangi bir paralellik mevcuttur; kanun sadece davayı kabul için özel yetki verilmesini öngörmüştür; bu düzenlemeyi mahkeme içi ikrara da teşmil etmek mümkün değildir. Dolayısıyla, davacının ileri sürdüğü tüm vakıalann ikrarı hali ayrık olmak üzere, vekilin, müvekkili adına ikrarda bulunabilmesi için, ona özel yetki verilmesine gerek yoktur.
    Bilge/Önen s.241; Postacıoğlu-Usul, s.324; Gürdoğan s.159.



    Doktrinde ileri sürülmüş bulunan bir görüşe göre , vekilin, müvekkili adına yemin teklif edebilmesi için, onun bu konuda özel olarak yetkilendirilmiş bulunmasına gerek yoktur; çünkü Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 63 üncü maddesinde, yalnızca teklif olunan yemini kabul veya ret için özel yetki verilmesi gerektiği belirtilmiş; buna karşılık, yemin teklif etmek için özel yetki verilmesine ihtiyaç bulunduğu yolunda herhangi bir düzenleme getirilmemiştir.



    Bizim de katıldığımız diğer görüşe göre , vekilin, müvekkili adına yemin teklif edebilmesi için de, bu konuda özel olarak yetkilendirilmiş bulunmasına ihtiyaç vardır; çünkü, yemin teklifi ile yeminin reddi arasında hiç bir fark yoktur ve yeminin reddi de özel yetki verilmesini gerektiren işlemler arasında yer alır (HUMK.m.63). Dolayısıyla özel yetki verilmesi hususu bağlamında, yeminin reddi ile yemin teklif edilmesi arasında bir ayrım gözetilmemesi, daha sağlıklı bir yaklaşım biçimi oluşturur.



    Burada son olarak, yemini kabul veya reddini beyan yetkisinin, ancak yemin edecek kimse tarafından, yemin teklif olunan konunun öğrenilmesinden sonra mümkün olduğunun vurgulanmasında da yarar vardır (HUMK.m.63, son c.)45. ,



    11- Mahkûmunbihi Kabz



    Uygulamada, "ahzü kabz" yetkisi olarak da adlandırılan "mahkû-munbihi (hükmolunam) kabz" yetkisi esas itibariyle, vekil olarak tayin edilen avukatın, yargılama sonucunda müvekkili lehine hükmedilen şeyi alabilmesi için gerekli olan yetkidir.





    Avukatın, dava sonucunda müvekkili lehine hükmolunan şeyi teslim alabilmesi veya tahsil edebilmesi için bu konuda özel olarak yetkilendirilmiş bulunması şarttır (HUMK.m.63). Kendisine bu yetki tanınmış olan avukat, müvekkili lehine hükmolunan şeyi cebri icra yoluyla tahsil edip tesellüm edebileceği gibi; haricen de mahkeme dışında kabz veya tahsil edip karşılığında makbuz verebilir .



    Bu bağlamda, avukatın, müvekkili lehine hükmedilen yargılama giderleriyle vekâlet ücretini tahsil edip; karşılığında makbuz düzenleyip verebilmesi için, ahzü kabz yetkisine sahip olmasına gerek bulunmadığının belirtilmesinde de yarar vardır. Çünkü, sözü edilen husus, zaten vekâletin olağan kanunî kapsamı içerisinde yer alır (HUMK.m.62).





    Davaya ilişkin olmayan genel vekâletnamesi bulunan kimsenin, müvekkili adına para çekebilmesi için, özel bir yetkiye sahip olması gereği Borçlar Kanunu'nun 388 inci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilmemiştir. Hukuk Usulü , Muhakemeleri Kanunu'nun 63 üncü maddesinde, dava vekâletnameleri bakımından öngörülmüş bulunan düzenlemenin, genel vekâletnameler bakımından da geçerlilik taşıyacağı düşüncesinden hareketle, genel vekilin, müvekkili adına para çekebilmesinin, ona ahzü kabz yetkisinin tanınmış olmasına bağlı tutulması gerektiği doktrinde haklı olarak kaydedilmektedir .



    12- Haczin Fekki (Kaldırılması)



    Haciz konulmasının istenebilmesi için, vekile özel bir yetkinin verilmiş olması aranmadığı halde; konulmuş olan haczin kaldırtılabilmesinin istenebilmesi için bu tür bir özel yetkilendirmenin varlığı aranır (HUMK.m.63). Bu açıdan, konulmuş olan haczin, ihtiyatî haciz veya kesin haciz olmasının herhangi bir önemi yoktur .



    13- Hâkimin Reddi



    Vekilin, müvekkili adına hâkimin reddini isteyebilmesi için, bu konuda açıkça yetkilendirilmiş olması şarttır (HUMK.m.33, II). Buna karşılık, vekile, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 28 inci maddesi uyarınca, davaya bakmaktan yasaklı olan bir hâkimin davadan çekilmesini isteyebilmesi için, özel bir yetki verilmiş olmasına gerek yoktur. Zira, ret hallerinden farklı olarak, yasaklılık hallerinde, kanun koyucu hâkimin tarafsız davranamayacağını mutlak bir biçimde varsaymıştır.



    14- Başkasını Tevkil (Alt Vekâlet Verme)



    Kendisine vekâlet verilenin, üstlenmiş olduğu işlemin icrasını başka bir kimseye bırakması; kendisi yerine bir başkasını ikame etmesi halinde, alt vekâletten söz edilir . Alt vekâlet ilişkisinin kurulabilmesi, ilke olarak, vekile, bu yetkinin yani başkasını tevkil yetkisinin açıkça verilmiş bulunmasına bağlıdır (BK.m.390, 111). Bunun nedenini, vekâlet ilişkisinin güven temeli üzerine kurulu bir ilişki konumunda bulunması ve bir iş için kime vekâlet verilmiş ise, kim o güvene mazhar kılınmışsa, işin onun tarafından görülmesinin kural olması teşkil eder (BK.m.390, I). Ancak, vekâlet yoluyla gördürülmesi istenen iş, o alanda geçerlilik kazanmış olan âdetler uyannca alt vekâlete elverişli bir nitelik taşıyorsa ya da halin icaplan zorunlu kılmışsa, vekilin, alt vekâlet ilişkisi kurabilmesi, ona açıkça başkasını tevkil yetkisini tanımış olmasına bağlı değildir; açıkça yetkilendirme yapılmamış olsa bile, vekil sözü edilen türde ilişki kurabilir (BK.m.390,
    III).



    Ancak, Borçlar Kanunu'nun aksine, Avukatlık Kanunu, avukatın alt vekâlet ilişkisi kurabilmesini, bu konuda vekâletnamede açıkça yetkilendirilmiş olması haliyle sınırlandırmıştır . Zira, sözü edilen Kanun'un 171 nci maddesinin ikinci fıkrasında, açıkça "Avukata verilen vekâletnamede başkasını tevkile, yetki tanınmış ise, yazılı sözleşmede aksine açık bir hüküm olmadıkça, işi bir başka avukatla birlikte veya bir başka avukata vererek takip ettirebilir.





    Vekâletnamede, bunun düzenlendiği tarihten sonra açılacak veya takip edilecek bütün dava ve işlerde vekâlete ve başkasını tevkile genel şekilde yetki verilmişse, avukat bu tarihten sonraki dava ve işlerden müvekkilden aynca vekâlet almaya lüzum kalmaksızın işi bir başka avukatla birlikte veya başka bir avukata vererek takip ettirebilir" denilmektedir.



    Bu durumda, birden fazla avukatın ortak çalıştığı bir büroda, bu avukatlardan birine iş verilmesi, aksi açıkça belirtilmedikçe, diğer ortakların da "teamül gereği" yetkili olduğunu kabule imkân tanımaz. Zira, Avukatlık Kanunu'nun 171 inci maddesinin ikinci fıkrası, Borçlar Kanunu'nun 390 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aksine, "teamül gereğince tevkile yetkili olma durumunu" bilinçli olarak kapsam dışı bırakmış; buna cevaz vermek istememiştir .



    O halde, sözü edilen yasal düzenlemenin metninin açıklığı karşısında, avukatın ortak çalıştığı meslekdaşına üstlendiği işin bazı aşamalarını bırakabilmesi dahi, vekâletnamesinde başkasını tevkile yetkili olduğuna açıkça işaret edilmiş olması koşuluna bağlıdır; ayrıca avukatla müvekkil arasındaki sözleşmede de bu konuda aksine bir hüküm bulunmaması gerekir (Av.K.m.171, II).



    15- Anayasa Mahkemesinde Dava Açmak



    Anayasa Mahkemesinde, vekil aracılığıyla dava açılabilmesi de, vekile bu konuda açıkça yetki verilmiş olması koşuluna bağlanmıştır. 2949 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun'un 32 nci maddesine göre, Anayasa Mahkemesi'ne başvurma hakkını haiz olanlar, bu mahkeme önünde kendilerini noterden tasdikli özel vekâletnameli bir veya birkaç avukat aracılığıyla temsil ettirebilme imkânına sahiptirler.



    16- Mirasın Reddi



    Türk Medeni Kanunu'nun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına Dair Tüzüğün 40 inci maddesi uyarınca, vekilin, müvekkili adına mirası reddedebilmesi için, bu konuda açıkça yetkilendirilmiş olması şarttır.
    II- Yargısal ve Bilimsel İçtihatlar Uyarınca Özel Yetki Verilmesini Gerektiren İşlemler
    1- Hâkimlere Karşı Tazminat Davası Açmak
    Vekilin, müvekkili adına, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 573 ve devamı maddelerine göre hâkimlere karşı tazminat davası açabilmesi, bu konuda özel olarak yetkilendirilmiş olması koşuluna bağlı tutulmuştur . Bunun temelinde, sözü edilen davanın reddedilecek olması



    durumunda, vekâlet vermiş olanın hem para cezasına hem de talebi dahi* bulunmasa, hâkime, maddî ve manevî tazminat ödemeye çarptırılacak olması yatmaktadır (HUMK.m.576, II).



    2- Yargılamanın İadesi



    Vekilin, müvekkili adına, yargılamanın iadesini isteyebilmesi için, bu konuda özel olarak yetkilendirilmiş olması gerekir . Çünkü, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 62 nci maddesi uyarınca, vekilin davaya vekâlet yetkisi, hükmün kesinleşmesine kadar devam eder ve davanın takibi ile ilgili işlemleri yapmayla sınırlıdır. Hükmün kesinleşmesinden sonraki bir evreyi ilgilendiren ve bu nedenle de olağanüstü bir nitelik taşıyan yargılamanın iadesi yoluna başvuracak olan vekilin, bu konuda açıkça yetkilendirilmiş olması şarttır .



    3- Davanın Islahı



    Islah, karşı tarafın muvafakatine ve hâkimin kararma ihtiyaç olmaksızın, bir tarafın usule ilişkin olarak yaptığı işlemleri, gerekli giderleri karşılamak koşuluyla, kanunda öngörülen süre ve yöntem çerçevesinde, tamamen veya kısmen düzeltmesine imkân veren hukuksal çaredir .



    Dava, bir vekil (avukat) aracılığıyla takip ediliyorsa, vekilin, müvekkili adına ıslahta bulunabilmesi için, ona özel yetki verilmesine gerek olup olmadığı hususu, doktrinde tartışmalıdır :



    Bir görüşe göre , özel yetki verilmesine gerek olmadan, vekil, iddiasını ya da savunmasını ıslah edebilir. Çünkü, vekil, davamn takibi için, hükmün kesinleşmesine kadar gereken her türlü işlemi yapabilir, bu çerçevede ıslah da vekâletin olağan (kanunî) kapsamı içerisinde yer alır (HUMK.,m.62).



    Doktrindeki diğer görüşe göre , Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 63 üncü maddesinde, davadan feragat için, vekile özel yetki verilmesi arandığında ve davanın tamamında ıslah da, feragat sonucunu doğurabileceğinden, vekilin, bu tür bir ıslahla bulunabilmesi için, özel olarak yetkilendirilmesi gerekir. Buna karşılık, davanın kısmî ıslahı için, vekile özel yetki verilmesine ihtiyaç yoktur.



    Kanımızca da, davanın tamamında ıslah için, vekile, özel yetki verilmiş olması gerekir.



    Zira, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 88 ve 89 uncu maddeleri uyarınca, davanın tamamen ıslahı halinde, üç gün içinde yeni bir dava dilekçesi verilmesi gerekir; verilmezse, dava iptal edilir ve iptalden itibaren üç ay içinde yeni bir dava açılmazsa, davacı, ilk davasından feragat etmiş sayılır. Davadan feragatin özel yetkiyi gerektirmesi (HUMK., m.63) ve davanın tamamında ıslahın, davadan feragat edilmiş olması sonucunu doğurabileceği hususu gözetildiğinde, vekilin, bu tür bir ıslahı gerçekleştirebilmesi de, doğal olarak, onun bu konuda açıkça yetkilendirilmiş olması koşuluna bağlı bulunacaktır. Aynı durum, davanın kısmen ıslahı bakımından geçerlilik taşımayacaktır. Zira, kısmî ıslah, davanın yürürümü için gereken ve davaya vekâletin olağan (kanunî) kapsamı içinde yer alan işlemler grubuna dahildir.



    4- Konkordato Teklif Etmek ve Konkordatoya Muvafakat Etmek



    Konkordato, dürüst bir borçlunun talebinin, kanunda öngörülen nitelikli çoğunlukla kabul edilmesi ve yetkili makamca tasdik edilmesi sonucunda oluşan ve borçluya süre verilmesi ya da kararlaştırılan oranda, bütün adî borçlarında indirim yapılmasını sağlamaya yönelmiş bulunan bir hukukî kurumdur . Vekilin, borçlu adına konkordato teklif edebilmesi ya da müvekkili alacaklı adına konkordatoya muvafakat verebilmesi için, ona bu konuda özel bir yetkinin verilmiş bulunması gerekir . Bu durum, konkordatonun, iflâsa benzeyen, ancak ona nazaran daha hafifletilmiş olan özel bir cebrî icra türü yani koUektif bir tasfiye şekli olmasının doğal bir sonucudur .





    Özel yetki verilmesini gerektiren işlemleri, vekil, bu yetkiyi almadan yapmış ise, sözü edilen işlemlerin vekâlet vereni bağlaması, ancak onun bu işlemlere icazet vermesiyle mümkün olur (BK.m.38; HUMK.m.60). Burada sözü edilen icazet, işlem adına yapılmış olan kişi tarafından belirtilen işlemleri yapma yetkisini açıkça öngören yeni bir vekâletname verilmesi ya da ilgili kişi, kurum, kuruluş veya yargı mercii önünde adına işlem yapıldığı belirtilen kimsenin, bu işlemle bağlı kalmak istediğine ilişkin iradesini açıklaması suretiyle gerçekleştirilir .



    Vekâletnamede kullanılan terimlerin ve ibarelerin anlamlandırılması ve bu suretle vekâletnamenin kapsamının belirlenmesinde, vekâlet verenin iradesi esas alınmalı ; sözü edilen iradenin yorumu da güven ilkesi (teorisi) temeline dayalı olarak gerçekleştirilmelidir .





    Yine, bu bağlamda, "çok'un içinde az da vardır (evleviyet İlkesi)" gibi temel mantık kuralları da ihmâl edilmemelidir. Örneğin, bu mantık kuralı çerçevesinde, taşınmaz satımı için verilen vekâlette, bu yetkilendirmenin kapsamında, sözü edilen taşınmazla ilgili satış vaadi sözleşmesi yapmanın da yer aldığı sonucuna v anim alıdır . Aynı şekilde, satış için yetki verilen vekilin bu yetkisi, alıcıyla cezaî şart kararlaştırılmasını da kapsayıcı şekilde yorumlanmak; bu durum satış işleminin koşullarını kararlaştırma kapsamında algılanmalıdır.



    Vekâletname düzenlenmesi için notere müracaat edilmesi durumunda, ilgilinin gerçek arzusunun öğrenilmesi ve belgeye yansıtılması bağlamında (NK.m.72), noter, hangi özel yetkilerin vekâletnameye dercedilmesini istediğini ilgiliye sormalı, hatta vekâlet yoluyla yaptırılması amaçlanan işlemin niteliğini de gözeterek, verilecek olan özel yetkiler konusunda onu yönlendirmelidir.













    4- VEKÂLET VERİLMESİ VE ŞEKLİ





    A- Vekâlet Verilmesi



    Daha önceden de vurgulandığı üzere , vekâlet verilmesi, tek taraflı bir hukukî işlemdir; varması gerekli ve tek taraflı bir irade beyanı ile gerçekleştirilir ve kendisinden beklenen etkiyi gerçekleştirebilmesi için, muhataba yani vekil ya da mümessil olarak görevlendirilmek istenen kişiye ulaşmış olması yeterlidir; ayrıca onun kabulüne ihtiyaç göstermez. Vekil atanması, tek taraflı bir yetkilendirme olduğundan, vekil, bu sıfatı reddederek, temsil yetkisini kazanmayı engelleyemez; onun yapabileceği tek şey, bu yetkiyi kullanmamaktan ibarettir .



    B- Şekli



    I-Genel Olarak
    Vekâlet verilmesi, ilke olarak, hiç bir şekle tâbi değildir . Sözü edilen yetkilendirmenin bir şekle tâbi tutulması, onun her zaman geri alınabilir olma niteliği ile de bağdaştırılamaz . Zira, vekâlet verilmesi bir şekle bağlı kılınacak olursa, onun geri alınmasının da aynı şekle uyulmak suretiyle gerçekleştirilmesi gerekir. Halbuki, güven temeline dayalı olarak verilen vekâletin, genel karakterine uygun olarak, hiç bir şekle bağlı bulunmaksızın, her zaman geri alınabilir olmasının sağlanması zorunluluğu vardır .



    Vekâlet, sözlü olarak verilebileceği gibi, yazılı olarak da verilebilir . Vekâlet yoluyla gerçekleştirilmesi arzulanan hukukî işlem, özel bir şekle bağlı bulunsa bile, bu hukukî işlemin gerçekleştirilmesini konu alan vekâletin, bu özel şekle bağlı bir biçimde verilmesi şart değildir .
    Ancak, ispat güvenliği açısından, vekâlet verilmesi işleminin, hiç olmazsa yazılı şekilde gerçekleştirilmesi gerekir. Bunun dışında, Noterlik Kanunu "nun 89 uncu maddesi uyarınca, niteliği bakımından tapuda işlem yaptırılmasını
    gerektiren vekâletnamelerin, uygulamada karşılaşılabilecek oları risklerin bertaraf edilebilmesi açısından, daha emin bir yol olması gözetilerek, noterlikçe "düzenleme" şeklinde gerçekleştirilmesi şarttır . Tapu Sicili Tüzüğü'nün 13 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında, yer alan kural da, bu düzenlemeyi doğrulamaktadır' .



    Yine, dava vekâletnameleri açısından, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 65 inci maddesinde, bir şekil koşulu getirilmiştir. Sözü edilen şekil koşulu, dava vekâletnameleri açısından geçerlilik değil; ispat koşuludur . Yukarıda anılan kanun hükmü uyarınca, dava vekâletnameleri, şu merciiler tarafından düzenlenebilir:





    a-Noterlikler, sözü edilen mercilerce tanzim edilecek olan vekâletnamelerin, mutlaka düzenleme biçiminde gerçekleştirilmiş olması şart değildir; onaylama biçiminde de dava vekâletnamesi verilebilir; bu tür vekâletnameler, tüm mahkemelerdeki davalar açısından geçerlidir.





    b-Sulh hâkimleri huzurunda görülecek davalar için verilecek olan vekâletnamelerin, nahiye meclisi, ihtiyar heyeti veya sulh hâkimi tarafından tasdik edilmiş olması yeterlidir. Ancak, bu bağlamda düzenlenecek olan vekâletnamelerin, noterlerce re'sen düzenleme ya da onaylama biçiminde yapılabileceği konusunda da, herhangi bir kuşku yoktur .



    c-Resmî dairelerin vekillerine, mensup oldukları daire âmiri tarafından usulüne uygun olarak verilen vekâletnameler geçerlidir; bunların ayrıca noter tarafından onaylanmasına gerek yoktur (HUMK m.65 son. c) .



    Yine, hazarda ve seferde silah altına çağrılan muvazzaf ve ihtiyat eratın kıtaya katıldıktan sonra verecekleri vekâletnameler, askerî adlî hâkimler, bölük komutanları veya bulundukları müessese âmirleri tarafından düzenlenir ve onaylanır. Bu vekâletnameler, hiç bir harca ve resme tâbi değildir. Bu vekâletnamelerin hükümleri, eratın terhisinden iki ay sonrasına kadar devam eder (1111 sayılı Askerlik Kanunu m.61).
    Bilge/Önen s.238; Kuru s.280; Kuru/Arslan/Yılmaz s.239; Vura! -Temsil, s. 166.
    Bilge / Önen s.238. Sulh mahkemesi dışındaki mahkemelerde (Örneğin , Asliye Hukuk Mahkemesi , Danıştay, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesinde) görülecek olan davalar için verilecek vekâletnamelerin yalnızca noterce tasdiki şarttır (Vural-Temsil , Sİ66; Bilge/Önen s.238). Ancak, kadastro işlerinde, kadastro hâkimi veya sulh hukuk hâkimi tarafından onaylanmış olan vekâletnameler de geçerlidir. (Kadastro Kanunu m.31,1, c.2). Krş.4353 sayılı Kanun m. 19. Avukaüar da, daha önceden kendilerine verilmiş olan vekâletnamelerin, bir örneğini çıkanp, aslına uygunluğunu imzaları ile onaylamak suretiyle kullanabilirler. Avukatlann, bu suretle çıkarmış olduklan vekâletname örnekleri, bütün yargı mercileri , resmî daire ve kurumlar ile gerçek ve tüzel kişiler için resmî örnek hükmündedir.( Av.K.m.56,1).





    II-Noterlerce Vekâletname Düzenlenmesi



    1- Genel Olarak



    Uygulamada ispat güvenliği açısından sağladığı avantajlar dolayısıyla , vekâletname tanzimi için, genelde, noterlere müracaat edilmektedir. Zaten, vekâletname tanzimi de, noterlerin mutad olarak yapacakları işlemler arasında yer almaktadır .





    Tapuda işlem yaptırılmasını gerektiren vekâletnameler haricinde, noter talepte bulunanın yani ilgilinin arzusuna göre, vekâletnameyi, ya düzenleme biçiminde ya da onaylama biçiminde yapacaktır .





    Tapuda işlem yaptırılmasını gerektiren bir vekâletname tanzimi istenmiş ise, noter, bu durumda, ilglinin talebini dikkate almadan Noterlik Kanunu*nun 89 uncu maddesindeki kural uyarınca, vekâletnameyi düzenleme biçiminde gerçekleştirecektir; çünkü, sözü edilen durumda, vekâletnamenin onaylama biçiminde yapılmış olması, öngördüğü işlemin vekâleten gerçekleştirilememesi sonucunu doğurur .





    2- Vekâletname Türleri



    a- Düzenleme Biçimindeki Vekâletnameler



    Düzenleme biçimindeki vekâletnameler, noterlikçe bir tutanak şeklinde yapılır (NK.m.84). Bu tutanakta, noterin adı ve soyadı ile noterliğin ismi, rakam ve yazıkla işlemin yapıldığı yer ve tarih, ilgilinin ve varsa tercüman, tanık ve bilirkişinin kimlik ve adresleri, ilgilinin hakiki arzusu hakkındaki beyanı, işleme katılanların imzalan ile noterin imzası ve mühürii yer almalıdır. Bu şekil şartlarından herhangi birisinin, özellikle noter imzasının eksikliği , düzenlenmiş olan vekâletnamenin ve buna dayalı olarak gerçekleştirilmiş bulunan işlemin geçersizliği sonucunu doğurur . Noter, bu şekilde, ilgilinin beyanına göre tutanağı düzenledikten sonra, okuması İçin ona verin İlgili tutanağı okur, içindeki gerçek iradesine uygunsa, bu nokta da tutanağa yazılmak suretiyle tutanak kendisine imza ettirilir (NK.m.86). İlgili yani vekâletname tanzimini isteyen kişi, okuma ve yazma bilmiyorsa, sözü edilen işlemler iki tanık huzurunda yapılır (NK m.87).





    Aynı kural, ilgilinin sağır, kör veya dilsiz olması durumunda da geçerlidir (MK.rn.73). Yine, ilgilinin Türkçe bilmemesi halinde, yeminli (andlı) bir tercüman bulundurulur (NK.m.75). Bu gibi durumlarda, düzenleme biçiminde vekâletnamenin gerçekleştirilmesi sırasında, noter huzurunda tanık ve yeminli tercüman bulundurulması, vekâletnamenin yani işlemin geçerlilik kazanabilmesi için şarttır.





    İlgili, beyanında bir belgeye dayanır ve bu tutanağa bağlanırsa, o belge, tutanağın ayrılmaz bir parçası sayılır, Ancak, düzenleme şeklinde yapılan noter işleminin aslı, noterde kalıp, ilgiliye sadece noter imzalı bir örneği verildiğinden, ilgili talep ettiği takdirde, belgenin örneği de çıkarılıp, ona verilecek olan örneğe eklenebilecektir (NK.m.88). İşaret edilen şekil koşullarına uygun olarak düzenlenen ve en son evrede noterce imzalanan ve mühürlenen vekâletnamenin, ilgilinin imzasını da taşıyan aslı, noterlik dairesinde saklanır ve aslına uygunluğu onanmış örnek veya örnekleri ilgilisine verilir (NK.m.84 son a).



    b- Onaylama Biçimindeki Vekâletnameler



    Tapuda işlem yaptırılmasını gerektirenler dışında kalan vekâletnamelerin, noterlikçe onaylama biçiminde de yapılması mümkündür. Onaylama biçimindeki vekâletname, vekâletname altındaki imzanın, imzayı atan şahsa ait olduğunun noterlikçe verilen bir şerhle belgelendirilmesi suretiyle gerçekleştirilir (NK.m.90, I). Ancak, sözü edilen vekâletnamenin, onaylama biçiminde vekâletname niteliği kazanabilmesi için, onaylama şerhinin, Noterlik Kanunu'mın 92 nci maddesinde öngörülen unsurları içermesi şarttır . Onaylama şerhinde yer alması gereken unsurlar şunlardır :



    — Rakam ve yazı ile işlemin yapıldığı yer ve tarih,



    — İlgilinin kimliği ve adresi,



    — Noter ilgiliyi tanımıyorsa, kimliği hakkında gösterilen ispat belgesi,



    — İmza huzurda atılmışsa bu hususu, imza dışarda atılıp da huzurda ilgili imzanın
    kendisine ait olduğunu beyan etmişse, bu husustaki beyan,



    —İşleme katılanların imzalan ile noterin imzası ve mühürü.
    İmza onaylaması için notere getirilen vekâletname metninin, mutlaka noterde yazılması şart değildir; bu metin, noterlik dışında da yazdırılmış olabilir. İlgili, vekâletname metnini, isterse noterlik dışında yazar veya yazdırır; imzasını atar ve notere onaylaması için ibraz eder; isterse noterliğe gelip noter kâtibine yazdırır, imzasını noter huzurunda atar ve onaylama talebinde bulunur . Bu durum, imza onaylaması bağlamında noterden istemde bulunulması açısından, alınacak olan noter ücreti dışında, herhangi bir farklılık yaratmaz .





    Ayrıca, noterden imza onaylaması talebinde bulunulabilmesi için, onaylanması istenen imzanın mutlaka noter huzurunda atılmış olması da şart değildir. İmza, noterlik dışında atılmışsa, bu durumda, onaylama şerhinde ilgilinin vekâletname altındaki imzanın kendisine ait olduğunu beyan ettiğinin belirtilmesi gerekir (NK.m.91; 92/4).
    Onaylama, yalnız imza için yapılmaz; tarih, mühür, parmak izi veya imza yerine geçen el işaretinin de onaylanması mümkündür (NK.m.93).



    Noterlik Kanunu Yönetmeliği uyarınca, niteliği bakımından tapuda işlem yaptırılmasını gerektiren vekâletnameler ile boşanma davaları için düzenlenecek olan vekâletnamelerin, hem aslına hem de çıkanlacak olan örneklerine, fotoğraf yapıştırılması zorunludur (m.93/b ve k; m.93, III). Bunun dışında, noter, vekâlet yoluyla yaptınlması istenen işlemin niteliği ve ilgilinin durumuna göre, gerekli gördüğü takdirde ya da ilgili bizzat istemde bulunacak olursa, yine düzenlenecek olan vekâletnameye fotoğraf yapıştırabilir (NK.m.93,11). Yine, noterler, uygulamada, yönetmelik bazında açık bir hukukî dayanağının bulunmamasına rağmen, Türkiye Noterler Birliğimin 15.10.1993 gün ve 12787/81 no.lu genelgesi uyarınca, taşıt satışına yetki verilmesini konu alan vekâletnamelere fotoğraf yapıştırmaktadırlar . Fotoğraf yapıştırılması ile güdülen amaç, sahtekârlık olaylarım olabildiğince önlemektir.



    3- Noterlerin Vekâletname Düzenlenmesinde (Tanziminde) Uymak Zorunda Oldukları Genel Esaslar
    Kendisine vekâletname tanzimi için müracaat edilen noterin, öncelikle yapması gereken iş, vekâletname ile yetki verilmek suretiyle gerçekleştirilmek istenen işlemin, nitelik itibariyle, vekâlet yoluyla gördürebilecek olan işler arasında , yer alıp almadığını belirlemektir. Noter, vekâlet yoluyla yaptırılması arzulanan işlemin, nitelik itibariyle vekâlet vermek suretiyle yaptırılacak olan işler arasında yer aldığını saptadıktan sonra, Noterlik Kanunu'nun 72 nci maddesi uyarınca, kendisine vekâletname tanzimi için müracaat etmiş olan kişinin, kimlik, adres ve yeteneği ile gerçek iradesini tümüyle araştırıp tespit etmek ve düzenleyeceği vekâletnameye yansıtmak zorundadır.





    a- İlgilinin Kimlik ve Adresinin Tespiti



    Noterlik Kanunu'nun 72 nci maddesi bağlamında, noterin yapacağı ilk iş, kendisinden vekâletname tanzim etmesini isteyen kişinin, açık bir biçimde kimliğini ve adresini belirlemektir. Kimlik tespitinde izlenecek olan yolun ne olduğu, Noterlik Kanunu Yönetmeliği'nin 90 inci maddesinde gösterilmiştir. Sözü edilen hüküm uyarınca, noter, belgelendirme isteminde bulunan ilgili ile işleme katılan kimselerin kimliklerini tespit için, nüfus hüviyet cüzdanı, buna dayalı olarak resmi mercilerde verilmiş olan pasaport, ehliyet, fotoğraflı kimlik kartı ve sair kimlik belirten belgeleri aramak zorundadır. Bu belgelerin gösterilememesi veya noterin gerekli görmesi halinde, tanık dinlemek yolu ile de kimlik tespit olunabilir.



    Vekâletname tanzimi talebinde bulunan kişi, okur-yazar ise, noterce, kimlik tespiti nüfus hüviyet cüzdanı baz alınmak suretiyle yapılır. Nüfus hüviyet cüzdanı resimsiz ya da resim eski olduğu için, ilgilinin kişiliği hakkında bir kanaat uyandıracak yeterlilikte değil ve noter de ilgiliyi tanımıyorsa , bu durumda, kimlik tespiti bağlamında, noter, ilgiliden nüfus hüviyet cüzdanının yanısıra resmî merciilerden alınmış pasaport, ehliyet veya diğer bir fotoğraflı kimlik kartının ibrazını isteyecek; ilgili böyle bir ibrazda bulunmazsa, vekâletname tanziminden kaçınacaktır. Ancak, ilgili, bu durumun varlığına rağmen, vekâletname tanziminde ısrar edecek olursa, noter, nüfus hüviyet cüzdanından kimlik tespitini yaptıktan sonra, ilgilinin başka bir belge ve tanık gösteremediğini, sözü edilen işlemin yapılmasını istediğini de işaret etmek suretiyle, vekâletnameyi düzenleyecektir .





    ilgili, okur ve yazar değilse ya da sağır veya kör yahut dilsiz ise, bu işlemin de, tanık huzurunda yapılması gerekir; ilgili Türkçe bilmiyorsa, bu işlemin icrası sırasında, yeminli bir tercüman da bulundurulmalıdır .





    Noterlik Kanunu'nun 85 inci maddesi uyarınca, düzenleme şeklindeki noter işlemlerinde, tutanakta, noterin ilgiliyi tanıyıp tanımadığı, tanımıyorsa, ilgilinin kişiliği hakkında ne yoldan kanı sahibi olduğunu gösterir kayıtlar da bulunur. Noter, böyle bir kanıya ulaşamaz ve işlemin yapılması da istenirse, keyfiyet ve kimliğin tespiti için, getirilen ispat vasıtası tutanağa yazılır. Vural-Temsil, s. 173.
    Vural-Temsil, s. 173; İlgilinin, dilsiz ve yazı ile anlaşma olanağının mevcut olmaması durumunda da, yeminli tercüman bulundurulması zorunludur (NK.m.73).





    Kimlik tespitini tamamlayan bir öğe olması sebebiyle, noter, vekâletname tanzimi talebinde bulunan kişinin, eksiksiz bir biçimde adresini belirleyip, vekâletnameye kaydetmelidir.
    Yine, taşınmaz alımı ve/veya satımı için vekâletname verilmek istenmesi durumunda, tapuda nihaî işlem olan tescil işleminin yaptırılması evresinde tapu memurunca aranacak olması sebebiyle, vekâlet vermek isteyenin, vergi kimlik numarasının vekâletnamede belirtilmesinde pratik açıdan büyük yarar vardır.





    Öte yandan, ilgili, vergi kimlik numarasının vekâletnameye yazılmasını istemişse, noter bu beyanı vekâletnameye geçirmek durumundadır. Aynı durum, lehine ipotek tesisi işlemini vekâlet vermek suretiyle gerçekleştirmek isteyenler için de geçerlidir. Ayrıca, taşıt alım vergisine tâbi motorlu taşıt araçlarının alımı ve satımı işlemlerini vekâlet yoluyla icra etmeyi arzulayanlar da, vekâlet verirken nihaî evrede aracın devri aşamasında istenecek olması sebebiyle, pratik açıdan vekâlet verme evresinde, noterde vergi kimlik numaralarını belirtmeliler ve noterden kaydetmesini istemelidirler . Vergi kimlik numarası, bu bağlamda, noterin yapacağı kimlik tespitini tamamlayıcı bir öğe işlevi de görmektedir.





    b- İlgilinin Yeteneğinin (Ehliyetinin) Tespiti



    Vekâletname tanzimi için kendisine müracaat edilen noter, ikinci olarak, ilgilinin ehliyetini yani vekâletname tanzimi talebinde bulunmaya yetkili olup olmadığını araştırmak ve tespit etmek zorundadır . Noterlik Kanunu Yönetmeliği'nin 91 inci maddesinde, ehliyet tespiti hususu düzenlenmiştir. Sözü edilen hükümde aynen şöyle denmektedir: "Noterin, ilgilinin yeteneği hakkında bir kanı sahibi olması gereklidir. Temyiz kudretine sahip bulunan ve işlemin niteliğine göre gerekli yaşa girdiği anlaşılan herkes hukukî işlemleri yapmaya ehil olup, bu yaş resmî belge ile saptanır. Tanık veya kam ile yaş tespit edilemez. İlgilinin yaşlılık, hastalık ve dış görünüşü itibariyle yeteneğinden şüphe edilmesi veya bu konuda ihbar ve şikayet bulunması hallerinde temyiz kudretinin varlığı doktor raporu ile saptanır.





    Bu takdirde, metnin içinde tarih ve numarasıyla rapordan bahsedilir; raporun aslı işlemin noterde kalan nüshasına eklenir".



    Bu bağlamda, noterin öncelikle gözeteceği husus, vekâlet vermek isteyenin, vekâlet yoluyla yapılmasını arzuladığı hukukî işlemi, ehliyet itibariyle, bizzat yapabilecek bir konumda bulunup bulunmadığıdır.





    Özellikle, gerçek kişilerin vekâlet vermek istemesi halinde, ehliyete yönelik araştırma bağlamında, bu hususun irdelenmesi özel bir önem taşır ve bunun tayininde ölçüt olarak, vekâlet vermek isteyen kişinin, fiil ehliyetine ilişkin olarak Medeni Kanun'un yapmış olduğu sınıflandırmada yer aldığı kategori esas alınacaktır. Örneğin, mümeyyiz küçük ve mahcurlar, bağış yapamazlar; kefil olamazlar ve vakıf kuramazlar (MK.m.392). Sözü edilen işlemleri, onların, kanunî mümessillerinin izni ya da icazeti ile de yapmalan mümkün değildir. Çünkü, bu işlemler, kanunda sayılan yasak işlemler arasında yer alırlar.



    Dolayısıyla, mümeyyiz küçük ve mahcurlar, kanunda belirtilen bu yasak işlemler bakımından ehliyetsiz konumundadırlar. Bu durum karşısında, onların, bu işlemlerin gerçekleştirilmesine yönelik olarak vekâletname tanzimi talebinde bulunmaları mümkün değildir; bulunmuşlarsa da böyle bir talep, noterce ehliyet bağlamında yapılacak olan inceleme çerçevesinde geri çevrilecektir.





    Noterin kendisine vekâletname tanzimi talebiyle müracaat eden kişinin, bir başka kimse adına vekâletname tanzimini istemesi durumunda, vekâletname konusu işlemi, adına vekâletname düzenlettirilecek olan kişinin yapacak ehliyette olup olmadığını da
    araştırması gerekmektedir .



    Ayrıca, gerek düzenleme gerek onaylama şeklinde yapılan vekâletnamelerde, noterin, vekâletnameyi başkası adına tanzim ettirecek kişilerin buna yetkili olduklarını gösterir belgeleri, ibraz etmesini istemesi zorunludur .



    Bu zorunluluk, Noterlik Kanunu'nun 79 uncu maddesi ve Noterlik Kanunu Yönetmeliği'nin 92 nci maddesinde açıkça hükme bağlanmıştır. Noterlik Kanunu Yönetmeliği'nin 92 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca, vekil, veli, vasi, kayyım, mümessil ve mirasçı sıfatıyla veya şirket ve dernek gibi tüzel kişiler adına başkalarına vekâletname vermek isteyenler, sıfat ve yetkilerini ve bu işlemi yapmaya izinli olduklarını gösterir belge ibrazıyla yükümlüdürler. Vekil ve mümessillerin temsil ettikleri kişiler birden çok ise, temsil ettikleri bütün kişilerin ad ve soyadlarının işleme (vekâletnameye) tek tek yazılması ve dayanak olarak ibraz edilecek belge ya da belgelerin bu kişilerin tamamını kapsaması şarttır.





    Yetki iznini gösteren ve uygulamada yerleşmiş adıyla "müstenidat" olarak kullanılabilecek olan belgeler şunlardır (NK.Yön.m.92,11):



    - Vekil için, vekâletname düzenlemeye yetkili hâkim veya noterce onanmış vekâletname. Bu bağlamda, özellikle noterin, müstenit (dayanak) olarak gösterilen vekâletnamede, vekilin başkasını tevkil yetkisinin bulunup bulunmadığını özenle incelemesi gerekir. Zira, vekile,
    vekâletnamede açıkça başkasını tevkil yetkisi verilmemişse, o müvekkili adına başkasına vekâlet veremez. Vekilin, müstenit olarak, noterden tasdikli vekâletname ibraz etmesi ilkedir. Ancak, noter dışında vekâletname tanziminde kanunen yetkili kılınmış olan mercilerce onaylanmış bulunan vekâletnameler de müstenidat olarak kullanılabilir .





    Yine, Avukatlık vekâletnamenin bir örneğini çıkanp, aslına uygunluğunu imzası ile onaylayarak, bu örneği müvekkili adına başkasına vekâletname verme evresinde, müstenidat olarak sunabilirler .Kanunu'nun 56 ncı maddesi uyarınca, avukatlar kendilerine verilmiş olan



    - Veli için, kendisinin veya velayeti altında bulunan küçüğün nüfus hüviyet cüzdanı.
    - Vasi ve kayyım için, mahkeme karan ve nüfus cüzdanı. Burada sözü edilen mahkeme kararından maksat, vasi ya da kayyım tayinine ilişkin mahkeme kararıdır. Vasi, vesayeti altında bulunan kişi adına, bazı işlemleri sulh hukuk mahkemesinden (MK.m.405), bazı işlemleri de hem sulh hem de asliye hukuk mahkemelerinden izin alarak (MK.m.406) yapmak zorundadır. Mahkemeden izin alınmasını gerektiren işlemlerin icrası bağlamında, vesayet altına alınmış bulunan kişi adına başkasına vekâlet verilebilmesi için, müstenidat olarak vasi tayinine ilişkin mahkeme kararının yanı sıra, söz konusu işlemle ilgili olarak mahkemeden alınmış olan izni içeren kararın da ibraz edilmesi zorunluluğu vardır.



    - Mirasçı için, veraset belgesi ve nüfus hüviyet cüzdanı.



    - Mümessiller için temsil veya izin kağıdı. Şirketlerde, şirket adına hareket eden ortakların, imza sirküleri göstermesi gerekir. Yapılması istenen işlem için, şirket temsilcisinin yetkisinin bulunup bulunmadığı sirkülerden anlaşılamıyorsa, bu durumda notere, statünün veya yetkili kurulların verdiği kararın da müstenit olarak sunulması zorunluluğu doğar .



    - Köy tüzel kişiliğini temsil yetkisini haiz muhtarlar için, yetkili idarî makamların usulüne göre verecekleri yetki belgeleri.
    Sözü edilen belgelerin gösterildiği, iş kâğıdına yazılır; işlemle ilgili kısımları ve nereden, hangi tarih ve sırayla verilmiş olduğunu gösteren birer örneği, harçsız ve vergisiz olarak gerek ilgilisine verilecek gerek dairede saklanacak asıl ve örneklerine bağlanır (NK.m.79 II).





    c- İlgilinin Gerçek Arzusunun Öğrenilmesi



    Noter, vekâletname tanzimi için kendisine müracaat eden kimsenin, Noterlik Kanunu'nun 72 nci maddesi uyarınca, gerçek isteğinin ne olduğunu tüm boyutlarıyla öğrenmek ve bunu düzenleyeceği vekâletnameye yansıtmak zorundadır. Bu bağlamda, noterce tanzim edilmesi istenen vekâletnamenin, ilgilinin arzusuna uygun olabilmesi ve gerçeği yansıtabilmesi için, noterin kendisine başvuran ilgiliden, ne gibi bir vekâletname düzenlenmesini istediğini, genel vekâletname mi; yoksa, özel vekâletname mi vereceğini, vekili olacak kişiye özel yetkiler bahşedip bahşetmeyeceğini öğrenmesi ve hatta seçilecek olan vekâletname formu ve özel yetki bahsedilmesini gerektiren bir işlemin icrası söz konusu ise, bu özel yetkilerin neler olabileceği, süre kaydının getirilmesinin uygun olup olmayacağı, birden ziyade vekil atanacaksa duyulan güvenin derecesine göre birlikte hareket zorunluluğu mu; yoksa ayrı ayrı hareket etme yetkisinin tanınmasının mı uygun olacağı hususunda, Noterlik Kanunu'nun 1 inci maddesinde işaret edilen hukukî güvenliği sağlama ve anlaşmazlıkları önleme şeklinde beliren görevinin temel gereğinin bir uzantısı konumunda bulunan danışmanlık işlevi uyarınca, ilgiliyi uyarması, yönlendirmesi ve kanalize etmesi gerekir.





    Noterin, ilgiliyi kanalize edebilmesi için, öncelikle, ilgiliye iradesini serbestçe ve istediği bir biçimde beyan etmesine imkân veren bir ortamı yaratması, iradesinin ne olduğunun tam olarak kavranması bağlamında, ona sorular sorması, yapılacak olan işlemin sonuçlan konusunda dikkatini çekmesi ve doğabilecek muhtemel problemlerin şimdiden önlenebilmesi için, ne gibi düzenlemelere yer verilmesinin uygun olacağı hususunda aydınlatıcı bilgileri, ilgiliye sunması gerekir (Krş.NK.Yön.m.91, III).



    4- Yabancı Ülkelerde Düzenlenen (Tanzim Edilen) Vekâletnameler



    a- Yabancı Ülkelerde Türk Konsoloslarınca Yapılan Vekâletnameler
    Noterlik Kanunu 'nun 191 inci maddesi uyarınca, yabancı ülkelerde bulunan Türklerin noterlik işleri, oradaki Türk Konsolosları tarafından görülür. Bu bağlamda, yabancı ülkede bulunan ve vekâletname tanzim ettirmek isteyen Türk vatandaşı, bulunduğu yabancı ülkedeki Türk Konsolosluğu'na başvuracaktır. İlgilinin başvurusu üzerine ve onun arzusuna göre, Türk Konsolosu, Türkiye'de bulunan noterlerin vekâletname tanzimi evresinde uymak zorunda olduğu kurallar çerçevesinde (NK.m.192, 193) , düzenleme veya onaylama biçiminde vekâletnameyi gerçekleştirecektir.





    Sözü edilen vekâletnameler, Noterlik Kanunu'nun öngördüğü sıkı biçim koşullarına uygun bir biçimde yapılmışsa, aynen Türkiye'de bulunan noterlerce usulüne uygun bir biçimde yapılmış olan vekâletnameler hükmündedir; aynen onlar gibi Türkiye'de yapılacak olan işlemlere dayanak teşkil edebilirler.



    b- Yabancı Ülke Noterle^rince Yapılan Vekâletnameler



    Yabancı ülke noterince yapılmış olan vekâletnamelerin, Türkiye'de de resmî bir kimlik kazanabilmesi ve bir hukukî işlemin icrasında kullanılabilmesi için, vekâletnameyi düzenleyen noterin bulunduğu devletin, Türkiye'nin de onaylayıp iç hukukunun bir parçası haline getirdiği "Yabancı Resmî Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Hakkındaki Milletlerarası Sözleşme'nin" tarafı olup olmadığına bakmak gerekir.





    Vekâletnamenin düzenlendiği yabancı ülke, bu Milletlerarası Sözleşme'ye taraf ise, vekâletnamenin, Türk noterince yapılmış olan vekâletnameler gibi, Türkiye'de gerçekleştirilecek olan işlemlere temel oluşturabilmesi ve resmî bir kimlik kazanabilmesi için, üzerine sözü edilen belgenin düzenlendiği ülkenin yetkili makamının Milletlerarası Sözleşme'nin öngördüğü hususları konu alan bir onay şerhini vermiş Ulukapı/Atalı s. 153. Ancak, konsoloslar sözü edilen vekâletnamenin tanziminden ötürü, noterlik ücreti almazlar (NK.m.194). Bu Milletlerarası Sözleşme (RG., 16.09.1984, sa.18517) kapsamına giren belgelere (bu kapsama noter işlemleri de dahildir) verilmesi gereken onayın içeriğini ve onayı verecek olan makamı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 296 ncı maddesinde öngörülenden, farklı bir biçimde belirlemiştir. Bu düzenlemede yabancı noterce düzenlenen belgelerin, belgenin kullanılacağı olması yeterlidir ; Ayrıca, bu vekâletnamenin, tanzim edildiği ülkede bulunan Türk Konsolosu tarafından, o ülke kanunlarına göre, yetkili ülkede de resmî bir kimlik kazanabilmesi için, belgedeki imzanın doğruluğu, belgeyi imzalayan kişinin sıfatı ya da belge üzerindeki mühür ve damganın aslıyla aynı olup olmadığı konusunda ortaya çıkabilecek tereddütlerin giderilmesi amacıyla, belgenin düzenlendiği devlet tarafından, o devleün yetkili makamlarınca belge üzerine bir onay şerhinin verilmesini öngörmüştür. - "....Yanlar arasındaki uyuşmazlık, Almanya Hanau Noterliğinde düzenlenen vekâletnamenin Türkiye'de bir hukukî işlemde kullanılabilmesi için, Türk konsolos veya siyasi memurlarınca onaylanmış olmasının gerekip gerekmediği ile vekâletnamede ibra yetkisinin vekile verilip verilmediği, vekilin ibra karşılığı bir meblağ alıp almamasının ibraya etkisi ve ibranamenin gerçekten vekil tarafından verilip vermediği noktalarında toplanmaktadır. Öyleyse sağlıklı bir çözüm için, yabancı bir ülkede düzenlenen vekâletnamenin, Türkiye'de, Türk hukuku açısından geçerlilik durumu ile ispat gücü üzerinde öncelikle durulmalıdır. Kural olarak, yabancı bir ülkede, o ülkenin yetkili makamı tarafından doğrudan doğruya düzenlenen veya tasdik edilen senetler, o yabancı ülkedeki Türk Konsolos veya siyasi memurlarınca onaylanmış olmadıkça, bu senetlerin Türkiye'de resmî senet olarak kabulü mümkün değildir. Türk Konsolos veya siyasi memuru tarafından onaylanmamış olması, o senedin geçerliliğini hiçbir zaman etkilemez; sadece isbat kuvvetine etkili olur Ne
    var ki Türkiye 05.10.1961 tarihli "Yabancı Resmî Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Hakkında La Haye Sözleşmesini" 1984 yılında onaylamış, sözleşme Türkiye için 1985 yılında yürürlüğe girmiştir



    Almanya'nın anılan sözleşmede âkit devlet olması durumunda, uyuşmazlığa özel nitelikteki bu sözleşme hükümlerini uygulanması gerektiğinde duraksanmamalıdır. Bu durumda ise davalı, Almanya Hanau Noteri Dr.Lind tarafından onaylanan vekâletname ile Bayan Monica'yı vekil tayin ettiğini kabul etmektedir İbranamede sözü edilen vekâletname, sözleşmenin 3 ve 4
    üncü maddeleri gereğince Almanya yetkili makamınca tasdik şerhi verilmişse Türkiye'de de resmi belge niteliğindedir. Bu nitelikteki bir belge, ancak sahtelik iddia veya davasının sübutu ile hükümden düşürülebilir.



    Mahkemece anılan sözleşme ve bu sözleşmenin açıklanan hükümleri yönünden hiç bir inceleme yapılmamıştır....Öyleyse Mahkemece yapılacak iş; Almanya devletinin "Yabancı Resmi Belgeleri Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Hakkındaki La Haye Sözleşmesinde" âkit devlet olup olmadığı, âkit devlet ise sözleşmenin üçüncü maddesinin 2 nci fıkrasında belirtildiği gibi aramızda gerek karşılıklı uygulamalar veya gerekse iki ya da çok taraflı ayn sözleşmelerle tasdik şerhi işleminin kaldırılması, basitleştirilmesi veya tümden bağışık tutulma durumunun olup olmadığının, Adalet Bakanlığı'ndan sorulup tespit edilmek, bu tespite göre Almanya'da, Almanya yetkili noteri tarafından düzenlenen vekâletnamenin Türkiye'de resmî vekâletname olarak kabul edilip edilmeyeceğini değerlendirmek*, resmî vekâletname olarak kabulü halinde vekilin 05.01.1991 tarihli ibranameyi verme yetkisinin olup olmadığı, ibranamenin vekil tarafından düzenlenip düzenlenmediği üzerinde durulmak,
    makamca usulüne uygun bir biçimde gerçekleştirilmiş olduğunu belgeleyen bir tasdik işlemine tâbi tutulmasına yani Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 296 ncı maddesi ile ona paralel bir düzenleme öngören Noterlik Kanunu'nun 195 inci maddesinin uygulanmasına gerek yoktur. Buna karşılık, vekâletnamenin düzenlendiği yabancı ülke, Yabancı Resmî Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Hakkındaki Milletlerarası Sözleşme'ye taraf değilse, bu vekâletnamenin, Türk noterince yapılmış olan vekâletnameler gibi Türkiye'de gerçekleştirilen işlemlere temel oluşturabilmesi ve resmî bir kimlik kazanabilmesi için, düzenlendiği ülkede bulunan Türk Konsolosu tarafından o ülke kanunlarına göre, yetkili makamca usulüne uygun bir biçimde gerçekleştirildiğini konu alan onayı içeren bir şerhin verilmesi şarttır (HUMK.m.296, NK.m.195).





    5- VEKÂLETİN (TEMSİL YETKİSİNİN) SONA ERMESİ



    A- Vekâletin (Temsil Yetkisinin) Kısmen veya Tamamen Geri Alınması
    Vekâlet vermiş olan kimse, vekâlet ilişkisini, vekile bu suretle vermiş olduğu yetkiyi (temsil yetkisini), her zaman kısmen veya tamamen geri almak suretiyle sona erdirebilir (BK.m.34). Vekâletin, kısmen veya tamamen geri alınması, vekile verilen yetkinin sonradan sınırlandırılması veya ortadan kaldırılması anlamına gelir .



    Bu hakkın kullanımı açısından, vekâletin, süreli va da süresiz bir biçimde verilmiş olmasının, herhangi bir önemi yoktur .



    Vekâlet vermiş olanın bu hakkını, yani temsil yetkisini geri alma hakkını, önceden sınırlaması ya da onun kullanımından tümüyle vazgeçmesi mümkün değildir; böyle bir vazgeçme bâtıldır (BK.m.34,



    gerekirse bu konuda tarafların delil ve karşı delillerini toplamak ve böylece hasıl olacak sonuca uygun bir karar vermekten ibarettir" (13.HD., 12.10.1993, 5631/7554, YKD.,1993/12, s.1836-1840) Eren s.537. Feyzioğlu s.427.



    II) . Zira, aksi hâlin kabulü, fiil ehliyetinden kısmen veya tamamen feragat edilmesi anlamına gelir ki, bunu da Medenî Kanun'un 23 üncü maddesinde öngörülen düzenlemeyle bağdaştırmak mümkün değildir . Varılan bu sonuç, Borçlar Kanunu'nun 19 uncu maddesinin ikinci fıkrasında ve 20 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenlemelere de uygundur.Vekâlet,vekilin menfaatine olarak verilmiş bulunsa bile, vekâlet veren bunu her zaman geri alabilir. Örneğin, vekâlet veren, vekile, bir alacağını tahsil yetkisi verse ve bununla başka bir ilişkiden ona karşı olan borcunu ödeme niyetinde olsa bile, vekâlet yine geri alınabilir .





    İlgili, vekâletin geri alınmasından feragatini içeren beyanının vekâletnamede yazılmasında ısrar ederse, noter bu vazgeçmenin hukuken bir anlam taşımadığını ilgiliye hatırlatıldığını; buna rağmen ilgilice yapılan ısrar üzerine böyle bir ibareye vekâletnamede yer verildiğini belirttiği takdirde, Noterlik Kanunu'nun 162 nci maddesi çerçevesinde doğabilecek olan sorumluluğundan kurtulabilir. Yine, vekâletin geri alınması, hakkının kullanımını güçleştiren sınırlamalara (örneğin, azil halinde cezaî şart ödenmesini ya da bu hakkın ancak belirli bir sürenin dolmasından sonra kullanılabileceğini öngören düzenlemeler gibi) da vekâletnamede yer verilmesi hukuken caiz değildir .



    Vekâlet vermiş olanın, vekilinden sahip olduğu yetkiyi, bütünüyle geri alması halinde azilden sözedilir . Vekâlet ilişkisi, güven temeline dayalı bir ilişkidir ve bu ilişkinin devam etmesi de vekâlet verenin vekiline duymuş olduğu güvenin devamlılığına bağlıdır; bu duygunun zayıflaması veya ortadan kalkması halinde, vekilin azledilebilmesi tabii bir olaydır . Azil hakkı, müvekkile aittir; post mortem vekâlet verilmişse, bu durumda kendisine vekâlet verilmiş olan, mirasçıların vekili konumuna geleceğinden, azil hakkı da mirasçılara ait bir hak olacaktır . Bir vekâletname ile, birden çok kişi vekil olarak tayin edilmişse, bu durumda azil hakkının kullanımı bakımından, vekâletin niteliğine bakmak gerekir. Eğer ortada bir müşterek vekâlet hali varsa, müşterek vekillerden birinin azli, diğerlerinin de azli anlamına gelir; buna karşılık müteselsil vekâlet hali varsa, sadece azil iradesine ilişkin beyanın kendisine yöneltildiği bir olayın vukuunda azlin hakli olarak yapıldığı kabul edilmelidir. Mersin'deki dosyanın davacının hatası sonucu müracaata bırakıldığı ve davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği sonucuna varılırsa, davalının haklı olarak davacıyı takip etmekte olduğu davalardaki vekâletinden azlettiği kabul edilmelidir. Artık bu dosyalar için ücret talebine hakkı yoktur. Bu nedenle, mahkemece, Mersin 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 1984/918 sayılı dosyasının ne sebeple müracaata bırakıldığı davacıya açıklattırılmak, davanın haklı bir sebeple takip edilmediği kanıtlanmadığı takdirde azlin haklılığı kabul edilerek uyuşmazlık çözümlenmelidir. Bu yönler gözetilerek davalının karar düzeltme isteği kabul edilmeli, Dairemizin onama kararı kaldırılarak, temyiz edilen yerel mahkeme kararı açıklanan nedenlerle davalı yararına bozulmalıdır (13.HD., 28.03.1989, 1687/2109, 1993/3, Özkaya s.514-516).Eren s.538;



    kişinin (vekilin), vekâletten kaynaklanan yetkisinin sona erdiğini kabul etmek gerekir .
    Yine, burada müvekkilin, kendisine başkasını tevkil yetkisi vermiş olduğu, vekilini azletmesi, kendisine başkasını tevkil yetkisi verilmiş olan vekilin, bu yetkisine dayanarak önceden atamış olduğu alt vekilin de azli anlamına gelmez; onun da azli arzulanıyorsa buna ilişkin iradenin ayrıca açıklanması gerekir .



    Vekâletin kısmen veya tamamen geri alınması, vekâlet verenin vekiline yönelteceği tek taraflı ve varması gerekli bir irade açıklamasıyla gerçekleştirilir; bu hakkın kullanımı, bozucu yenilik doğurucu bir hakkın kullanımı niteliğindedir ve vekile ulaştığı anda etkilerini meydana getirir. Vekâletin verilmesi gibi, geri alınması da, ilke olarak, özel bir şekil şartına tâbi değildir; hatta vekâlet yazılı veya resmî şekilde verilmiş olsa bile, geri almanın da aynı şekilde yapılması gerekmez . İspat bağlamında sorunların ortaya çıkmasının önlenebilmesi açısından, vekâletten azil işleminin, noterlikçe düzenlenecek olan azilname ile gerçekleştirilmesinde büyük yararlar bulunduğunu da vurgulamakta yarar vardır . Hatta, tapuda işlem yaptırılmasını gerektiren vekâletinin sona erdiğini öğrenmesinden önce, vekilin iyi niyetli üçüncü şahıslarla yapmış olduğu hukukî işlemler, vekâlet ilişkisi devam ediyormuş gibi vekâlet vereni bağlar (BK.m.37; ayrıca bu konuda bilgi için bkz.: Oğuzman/Öz s.169-170). Vekilin azledildiği üçüncü şahıslara bildirilmişse, vekil bu durumu henüz öğrenmemiş olsa bile, vekille hukukî işlem yapan üçüncü şahıslar, vekâlet ilişkisinin hâla devam ettiğini iddia edemezler. (Esener-Temsil, s.188; Oğuzman/Öz s.169-170). Esener-Temsil s.188; Feyzioğlu s.427; Eren s.538; Koller s.326; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop s.192; Demirkır s.76; Giesen s.240.
    Doktrinde, Noterlik Kanunu'nun 81 inci maddesinin ikinci fıkrasından hareketle, vekâletten azil işleminin de, mutlaka vekâletnamenin yapıldığı şekilde gerçekleştirilmesi gerektiği ileri sürülmekte ve vekâletname düzenleme şeklinde tanzim edilmişse, azilnamenin de mutlaka düzenleme şeklinde yapılmasının zorunlu olduğuna işaret edilmekte (Vural-Temsil s.198-199; Tanju s.271) ve bu durumun uygulamada da kabul gördüğü gözlenmektedir (Demirkır s.76). Buna göre, vekâletten azil talebi ile karşılaşan noter, vekâletnamenin bir nüshasını isteyecek, kendi noterliğinde yapılmışsa, vekâletnameler açısından bunda bir zorunluluk bulunduğu dahi söylenebilir. Yine, davaya vekâlette, vekâletten azil için, özel bir düzenleme getirilmiştir (HUMKlm.68). Buna göre, müvekkil, vekilini azlettiğini kendisine bildirmiş olsa bile, bu azil işlemini, dava zaptına kayıt veya tebliğ ettirtmek suretiyle, mahkemeye ve karşı tarafa bildirmediği sürece, mahkeme ve karşı taraf için bu işlem hüküm ifade etmez; mahkeme ve karşı taraf usul işlemlerini azledilmiş olan vekile karşı yapmaya devam ederler; meselâ, vekil duruşmaya kabul edilir; tebligat vekile yapılır ve süreler bu tebligat ile işlemeye başlar .



    B- İstifa



    Vekâlet ilişkisinin, vekil tarafından sona erdirilmesi halinde, istifadan söz edilir. Borçlar Kanunu'nun temsili sona erdiren haller arasında açıkça istifayı zikretmemesine rağmen, işin niteliği gereği, istifayı da vekâlet ilişkisini sona erdiren haller arasında saymak gerekir . İstifa, azlin karşısında yer alır ve onu dengeleyici bir işlev görür. İstifa da, vekilin, müvekkiline yönelik varması gerekli ve tek taraflı bir irade beyanı ile gerçekleştirilir; ilke olarak, herhangi bir şekle tâbi değildir ve vekâlet verene ulaşması ile birlikte hükümlerini meydana getirir yani vekâlet ilişkisini sona erdirir . Ancak, davaya vekâlet halinde, vekâlet ilişkisi, vekilin, vekâlet verene istifasının ulaştığı anda hemen sona ermez; durumun müvekkile tebliğinden itibaren onbeş gün süre ile daha devam cilbendindeki asıl nüshaya azil tarihini not edecek, vekâletname başka bir noterlikçe gönderilmişse azlin bir suretini vekâletnameyi düzenlemiş olan noterliğe gönderecektir (Vural-Temsil, s. 169).Kuru/Arslan/Yılmaz, s.248; Kuru, s.294; Bilge/Önen, s.245.Koller s.324.Esener-Temsil, s. 198.



    İstifaya ilişkin iradelerin de, mutlaka Noterlik Kanunu'nun 81 inci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen kural uyarınca açıklanmasının zorunlu olduğu, vekâletname düzenleme şeklinde yapılmışsa düzenleme, onaylama şeklinde yapılmışsa yine aynı şekilde açıklanmasının gerekli olduğu hakkındaki görüş için, bkz.: Vural-Temsil, s.198-199; Tanju
    s.271.



    VEKÂLETİN SONA ERMESİ



    eder (Av.K.m.41,I) . Böyle bir süre getirilmesinin nedeni, müvekkilin başka bir vekil tutmasına ve işini ayarlamasına imkân vermektir Ayrıca, sözü edilen istifa, dava zaptına kayıt veya tebliğ ettirilmek suretiyle, mahkemeye ve karşı tarafa bildirilmedikçe, mahkeme ve karşı taraf bakımından da hüküm ifade etmez (HUMK m.68). Yine, davaya vekâlet etmekten kendi isteği ile haklı bir sebep olmaksızın ayrılan vekil (avukat), hiç bir ücret isteyemez ve peşin aldığı ücreti geri vermek zorundadır (Av.K.m.174, I). Sözü edilen düzenleme, davaya vekâlette istifanın haklı bir nedene dayandırılması gereğine işaret etmekte ve bu tür ilişkilerde istifa hakkının kullanımı bakımından bir sınırlama getirmektedir.



    Vekilin, istifa edemeyeceğine dair vekâletnamede yer alan kayıt hükümsüzdür (BK.m.396). Zaten, bu tür bir kaydı, Medenî Kanun'un 23 üncü maddesinde öngörülen düzenlemeyle de bağdaştırmak mümkün değildir.
    Yine, alt vekâlet verenin istifası; kendisine alt vekâlet verilmiş olanın da, istifa etmiş olması sonucunu doğurmaz



    C- Diğer Sona Erme Halleri



    Vekâlet ilişkisini sona erdiren diğer halleri, şu şekilde sıralamak mümkündür :



    — Vekâlet, münhasıran bir işlemin icrası için verilmiş ve o işlem icra edilip tamamlanmış ya da işlemin icra edilmesi imkânsız hale gelmiş ise(örneğin, satışına yetki verilen bir tablonun yanması gibi) ;
    Vekâlet, süreli olarak verilmişse, vekâletnamede belirtilen sürenin dolmuş olması ya da bozucu şarta bağlı olarak verilmişse, şartın gerçekleşmesi ;



    — Post mortem vekâlet verilmemiş olmamak kaydıyla, vekâlet
    verenin ölümü veya vekilin ölümü (BK.m.35, I);



    — İlke olarak, müvekkilin veya vekilin iflâsı, hacir altına alınmışlarsa hacir kararının ya da haklarındaki gaiplik kararının ilânı (BK.m.35,1);



    — Davanın takibi için vekâlet verilmesi halinde, kendisine vekâlet verilen avukatın Avukatlık Kanunu uyannca barodan kaydının silinmesi (m.71,74)125;



    — Tüzel kişilerce verilen vekâletnamelerde tüzel kişiliğin son bulması (BK.m.35,II)



    Ancak, tüzel kişiliğin sona erme sebebinin ortaya çıkmasından tasfiyenin tamamlanmasına kadar, tasfiye amacıyla sınırlı olarak hak ve fiil ehliyeti devam edeceğinden, vekâlet ya da temsil yetkisi, tasfiyenin gerçekleşmesi için gerekli işlemleri kapsamak koşuluyla, bunlar tamamlanıncaya kadar devam edecektir (Oğuzman/Öz s.170-171 dn.627).





    SONUÇ







    İnceleme konumuzu "Noterlik Açısından Vekâlet (Temsil)" oluşturmaktadır. Birinci bölümde, vekâlet kavramı, vekâlet sözleşmesiyle farklılaştığı noktalar, tanımı, caiz olmadığı haller ile vekâletin türleri üzerinde durulmuştur.





    Bu bağlamda, terminolojik bazda "vekâlet kavramından "temsil"; "vekâletname" kavramından ise, "temsil belgesi"nin anlaşılması gerektiği belirtilmiş; vekâletin, genelde vekâlet sözleşmesi ile birlikte veriliyor olsa bile, ondan tümüyle ayrı ve bağımsız bir hukukî kimlik taşıdığı; akdi bir temele dayanma zorunluluğu bulunmadığı; tek taraflı bir hukukî işlem niteliği taşıdığı, varması gerekli ve tek taraflı bir irade beyanı aracılığıyla gerçekleştirildiği, kendisinden beklenen etkiyi doğurabilmeğinin muhatabın kabulüne ihtiyaç göstermediği; ancak hukukî işlem ya da hukukî işlem benzeri fiiller açısından işlerlik kazanabileceği, dinamik bir hukuk disiplini olan Noterlik Hukuku açısından da, vekâletin, bir kimseye hüküm ve sonuçları başka bir şahsın hukuk alanında doğmak üzere, o şahsın ad ve hesabına hukukî işlem yapma yetkisinin tanınmasının; vekâletnameden de, bu yetkiyi içeren belgenin anlaşılması gerektiği vurgulanmış; ayrıca vekâlet türleri tek tek ele alınmış ve Noterlik Hukuku açısından irdelenmiştir.







    Bu irdeleme çerçevesinde, Noterlik Hukuku alanında da doğrudan doğruya vekâlet-dolaylı vekâlet ayırımında baz almanın, doğrudan doğruya vekâlet olduğuna işaret edilmiş; münferit vekâlet-toplu vekâlet ayırımı, özellikleri de belirtilmek suretiyle açıklandıktan sonra, toplu vekâlet ilişkisinin varlığı halinde ortada bir müşterek vekâletin mi; yoksa, müteselsil vekâletin mi bulunduğu hususunun, vekâletnamenin; vekâlet, bir temel işlem verilmişse, bu temel işlemin incelenmesi ve yorumlanması suretiyle belirleneceği ortaya konulmuş ve dava vekâletnamelerinde ise, birden ziyade kişiye vekâlet verilmesi durumunda, daima müteselsil vekâletin işlerlik kazanacağı saptanmıştır (HUMK.m.64).



    Yine, noterler açısından, özellikle alınacak olan harçlann tutannın farklılık göstermesi nedeniyle, büyük bir önem arzeden genel vekâlet-özel vekâlet ayrımı üzerinde durulmuş; ayınmda baz alınacak olan ölçütün, vekâlet yoluyla gerçekleştirilmesi istenen işlemlerin, sınırlan, nitelikleri ve özellikleri belirtilmek suretiyle yeterince ferdileştirilip ferdileştirilmediğinin (somutlaştınlıp somutlaştırılmadığının) olduğu ortaya konulmuş ve bu ölçüt çerçevesinde, yapılacak olan işlemlerin, genel ve kategorik bir ifade ile belirtilmiş olması halinde, genel vekâletten; nitelik ve özellikleri zikredilmek suretiyle ferdileştirilmiş olması halinde ise, özel vekâletten sözedilebileceği sonucuna varılmış ve kanunlarda öngörülmüş olan özel yetkilerin (BK.m.388, III; HUMK.m.63) bir kısmının veya tamamının, vekâlet veren tarafından, vekile verilmiş olmasıyla, vekâletnamenin, genel veya özel olmasının herhangi bir ilişkisi bulunmadığı hususunun da özenle altı çizilmiştir.
    Ayrıca, bu bölümde, süreli vekâletin caiz olduğu vurgulanmış ve uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir durum olan alt vekâlet kavramı üzerinde durulmuş; bu tür bir ilişkinin kurulmasının, ilke olarak, vekilin, başkasını tevkile açıkça yetkilendirilmiş olması koşuluna bağlı bulunduğu belirtilmiş; vekil olarak tayin edilen avukatın, bu tür ilişkileri ise, ancak özel olarak yetkilendirilmiş ise kurabileceği; teamül gereği buna yetkili olamayacağına işaret edilmiştir (Av.K.nı.174, II).





    Alt vekâlet ilişkisinin kurulması halinde, alt vekilin, alt vekâlet verenin değil, asıl iş sahibinin vekili olduğu; yani, bu suretle ancak müteselsil vekâlet ilişkisinin yaratılabileceği belirtilmiş; vekilin, alt vekâlet ilişkisine girmekle temsil yetkisini kaybetmeyeceği; alt vekilin sahip olacağı yetkilerin, kapsam itibariyle, hiç bir zaman kendisine alt vekâlet vereninkinden daha fazla olmayacağı ortaya konulmuştur.





    Öte yandan, uygulamada duraksamalara yol açan bir vekâlet türü olan ölüm sonrası vekâletin (post mortem vekâletinin), hukuken caiz olduğu; dolayısıyla noterlerce yapılmasında da hiç bir sakınca bulun-madığı hususuna açıklık kazandırılmıştır.



    İkinci bölümde, vekâlette, özel yetki verilmesini gerektiren işlemler ile vekâletin verilmesi, şekli ve sona ermesi ayrı ayrı ele alınıp incelen-miştir.



    Bu bağlamda, hukukî düzenlemelerde, özel yetki verilmesini gerektiren işlemlere ilişkin olarak yapılmış bulunan saymanın, tahdidi değil; tadadi olduğu vurgulanmış; kanun veya diğer bir mevzuat hükmü uyarınca özel yetki verilmesini gerektiren işlemler ile yargısal ve bilimsel içtihatlar uyarınca özel yetki verilmesini gerektiren işlemler, tek tek saptanmış ve açıklanmıştır. Yine, bu bölümde».vekâletin verilmesinin, ilke olarak, hiç bir şekle bağlı bulunmadığı; varması gerekli ve tek taraflı bir irade beyanı ile gerçekleştirilebileceği kaydedildikten sonra, ispat güvenliği açısından, sözü edilen işlemlerin, noterliklerde yapılmasının daha doğru bir davranış biçimi teşkil edeceği belirtilmiş ve vekâletname düzenlemek için noterlere müracaat edilmesi halinde de, noterlerin, Noterlik Kanunu'nun 72 nci maddesi uyarınca, düzenleyeceği vekâletnamenin, ilgilinin gerçek iradesini ve arzusunu yansıtabilmesi için, ilgiliden, ne tür bir vekâletname düzenlenmesini istediğini, genel vekâletname mi yoksa özel vekâletname mi vereceğini, vekili olacak kişiye özel yetkiler bahşedip bahşetmeyeceğini sorması hatta bu bağlamda, seçilecek olan vekâletname formu ve özel yetki bahsedilmesini gerektiren bir hukukî işlemin icrası söz konusu ise, bu özel yetkilerin neler olabileceği; süre kaydının getirilmesinin somut duruma uygun düşüp düşmeyeceği; birden ziyade vekil atanacaksa duyulan güvenin derecesine göre, birlikte hareket zorunluluğunun getirilmesinin mi, yoksa ayrı ayrı hareket etme yetkisinin tanınmasının mı uygun olacağı hususunda, Noterlik Kanunu'nun 1 inci maddesinde işaret edilen hukukî güvenliği sağlama ve anlaşmazlıkları önleme şeklinde beliren görevinin temel gereğinin bir uzantısı konumunda bulunan danışmanlık (hukuk mühendisliği) işlevi uyarınca, ilgiliyi, uyarması, yönlendirmesi ve kanalize etmesi gerektiğinin özenle altı çizilmiş ve ayrıca bu çerçevede noterin, ilgiliyi kanalize edebilmesi için, öncelikle, ilgiliye, iradesini serbestçe ve istediği biçimde beyan etmesine imkân veren bir ortamı yaratmasının ve yapılacak olan işlemin sonuçları ile doğabilecek muhtemel problemler hususunda, ilgilinin dikkatini çekmek suretiyle, ona aydınlatıcı bilgiler sunmasının, bir görev olduğu hususuna açıklık getirilmiştir.



    Ayrıca, bu bölümde, son olarak, yabancı ülkelerde tanzim edilen vekâletnamelerin, Türkiye'de işlemlere temel teşkil edebilmeleri ve resmî bir kimlik kazanabilmeleri açısından, durumunun ne olacağı, mevzuat çerçevesinde incelenmiş ve temsil yetkisini sona erdiren hallerin her biri, özellikleri de gözetilmek suretiyle ayrı ayrı açıklanmıştır.
    Bu çerçevede, yabancı ülkelerde bulunan Türk Konsoloslarınca düzenlenen vekâletnamelerin, Noterlik Kanunu'nun öngördüğü sıkı biçim koşullarına uygun bir biçimde gerçekleştirilmiş olmaları kaydıyla, aynen Türkiye'de bulunan noterlerce düzenlenen vekâletnameler gibi, resmî bir kimlik kazanabileceği ve hukukî işlemlere temel oluşturabileceği belirtilmiş; buna karşılık, yabancı ülke noterlerince yapılan vekâletnamelerin, Türkiye'de resmî bir kimlik kazanabilmesi ve bir hukuki işlemin icrasında kullanılabilmesi için, vekâletnameyi düzenleyen noterin bulunduğu devletin, Yabancı Resmî Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Hakkındaki Milletlerarası Sözleşme 'nin tarafı olup olmadığına bakılması gerektiği; eğer bu devlet, sözü edilen Milletlerarası Sözleşme'nin tarafı ise, onun yetkili makamının, bu Sözleşme'nin öngördüğü hususları konu alan bir onay şerhini vermesinin yeterli olduğu; taraf değilse, bu vekâletnamenin, Türk noterlerince yapılmış olan vekâletnameler gibi, Türkiye'de gerçekleştirilen işlemlere temel oluşturabilmesinin ve resmî bir kimlik kazana-bilmesinin, Türk Konsolosunca, o ülke kanunlarına göre yetkili makamca usulüne uygun bir biçimde gerçekleştirildiğini konu alan bir onayı içeren şerhin verilmesine bağlı bulunduğu vurgulanmıştır.(HUMK m.195).



    Öte yandan, bu bölümde vekaleti sona erdiren en önemli haller olan azil ve istifanın özelliklerine de işaret edilmiş, azil ve istifadan önceden vazgeçilmesini öngören ya da bu yetkilerin kullanılmasını güçleştiren kayıtların geçersiz olduğu hususunun da altı özenle altı çizilmiştir.







    ************************************************** ************************************







    DOÇ .DR. SÜHA TANRIVER
    NOTERLİK AÇISINDAN VEKALET (TEMSİL )
    NOTEV-(NOTERLİK HUKUKU ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ)
    ANKARA-2000





    Yayın No : 4
    ISBN: 975 - 94601 -3-0
    Nisan - 2000
    Dizgi - Baskı YENİ SERDAR MATBAASI
    324 07 86 ANKARA
    ISBN: 975 - 94601 -3-0



    Kendisinden çok şey öğrendiğim sevgili dayım Dr.Ruhiddin Dağıstanlıoğlu nun aziz hatırasına.



    ÖNSÖZ
    Vekâletnameler, noterlerin, hemen her gün yoğun bir biçimde gerçekleştirdikleri işlem grupları arasında yer alır. Bu durumun doğal sonucu olarak, vekâlet kurumu, Noterlik Hukuku bağlamında da, ister istemez sorunların yoğun bir biçimde ortaya çıktığı ve bir takım tereddütlerin hasıl olduğu bir alan haline gelmiştir.
    İşte bu sorunlara çözüm aranması ve tereddütlerin giderilmesi sürecine bir nebze de olsa katkıda bulunmak amacıyla, ağırlıklı olarak Noterlik Hukuku boyutu dikkate alınmak suretiyle, işbu monografik çalışma hazırlanmıştır.
    Bu bilimsel çalışmanın diğerlerinden farklılaşan bir yönü de, Noterlik Hukuku alanında monografik bazda yapılan ilk bilimsel inceleme konumunda bulunuşudur. Ümit ederim ki, Noterlik Hukuku alanında ilerde yapılacak olan monografik çalışmalar sayı itibariyle çoğalır ve hu eserde bu alanda çalışmak isteyenleri cesaretlendirmek suretiyle motive edici bir işlev görür.
    Son olarak, sözü edilen eserin metne dönüştürülmesini, büyük bir titizlikle ve özenle gerçekleştirilen değerli kardeşim Yeşim ONARICI'ya yürek dolusu teşekkürlerimi sunuyorum.
    Ankara, Nisan 2000.



    GİRİŞ
    Vekâlet (temsil), modern hayattan kaynaklanan zarurî ihtiyaçların karşılanmasına hizmet eden bir hukukî kurum olup; sosyal hayatta etkin ve geniş kapsamlı bir rol oynar. Bir taraftan ekonomik ilişkilerde ve ticarî hayatta meydana gelen gelişmeler ve değişmeler diğer taraftan bu gelişmelerin ve değişimlerin bir gereği olan uzmanlaşma, günümüzde, vekâlet kurumunun, öneminin ve ağırlığının daha da iyi bir biçimde kavranmasını sağlamıştır.
    Özellikle, ticarî ilişkilerin yoğunluğu, çeşitliliği ve karmaşıklığı, artık bir kimsenin bütün hukukî işlemlerini tek başına gerçekleştirmesini son derece güçleştirmiş; bu durumda vekâlet kurumunun etkin bir biçimde işlerlik kazanmasına neden olmuştur. Gerçekten, bir kimsenin, işlerinin yoğunluğu ve karmaşık bir nitelik arzetmesi, muhtelif ülkeler ve hatta kıtalar arası ticarî ilişkiler kurmuş olması, hastalık, yaşlılık gibi hukukî veya maddî engeller sebebiyle, bir hukukî işlemi bizzat yapamayacak bir konumda bulunması hallerinde, vekâlet kurumu devreye girmek suretiyle, işlemlerin hem güvenlik içerisinde ve kolaylıkla hem de seri biçimde gerçekleştirilmesini sağlamaktadır. Vekâlet görevini üstlenmiş olanların, bu bağlamda, kendilerine bu görevi vermiş olanlar adına üçüncü kişilerle hukukî işlemlere girişebilmesi ve işlem güvenliği açısından, bu sıfatlarını ortaya koyan bir belgeye ihtiyaçları vardır. Sözü edilen belge, doktrinde ve uygulamada "vekâletname" ya da "temsil belgesi" olarak adlandırılıp, noterlerin hemen her gün sıklıkla düzenlemiş oldukları işlem grupları arasında yer alır.



    Çağdaş ve modern hayatın kaçınılmaz bir gereği olan vekâletnamelerin, uygulamada bir çok hukukî işleme temel teşkil etmesi ve sıkça düzenleniyor olması, sözü edilen kurumu, ister istemez sorunların yoğunluk kazandığı, bir çok tereddütlerin hasıl olduğu bir alan haline getirmiştir. Bu durum, şüphesiz, maddî hukuk bağlamında vekâlete (temsile) ilişkin bir çok bilimsel incelemenin yapılmasına neden olmuş; sözü edilen kurumla ilgili olarak doktriner niteliği ağır basan monografık bazda çalışmalar da gerçekleştirilmiştir. Ancak, halâ vekâlet kurumu ile ilgili sorunların ve tereddütlerin tümüyle giderildiği söylenemez. Yapılan bu tespitin en önemli kanıtını, günümüzde dahi, vekâletin (temsil), vekâlet sözleşmesi karış tınlıyor; onunla birlikte mütalâa ediliyor ve sözü edilen akitten ayrı ve bağımsız bir kimliğinin bulunduğu konusunda şüphe duyuluyor olması teşkil etmektedir.
    İşbu bu bilimsel çalışmada, ağırlıklı olarak maddî hukuk boyutu itibariyle değil; usul hukuku ve özellikle dinamik ve gelişmeye açık bir hukuk alanı olan Noterlik Hukuku boyutu itibariyle, vekâlet ve vekâletname kurumlan, uygulamada ortaya çıkan konu ile ilgili sorunlara temas edilmesi ve bunlara çözüm aranması sürecine katkıda bulunmayı sağlayacak bir temele bağlı kalınmak suretiyle ele alınıp incelenecektir.
    İşaret edilen bu temele bağlı kalınmak suretiyle gerçekleştirilecek olan ve "Noterlik Açısından Vekâlet (Temsil)" başlığını taşıyan bu monografık çalışmamız, iki bölümden oluşacaktır.



    Birinci bölümde, vekâlet kavramı, vekâlet sözleşmesi ile farklılaştığı noktalar, vekâletin tanımı, caiz olmadığı haller ve türleri ele alınıp incelenecektir.
    İkinci bölümde ise, vekâlette özel yetki verilmesini gerektiren işlemler, vekâletin, verilmesi, şekli ve sona ermesi üzerinde durulacaktır.



    Çalışmamız, noterlik açısından vekâlet (temsil) hakkında yapacağımız genel bir değerlendirme ile (sonuçla) sona erecektir.







    İÇİNDEKİLER
    SAYFA
    ÖNSÖZ 5
    İÇİNDEKİLER 7
    BİBLİYOGRAFYA 11
    KISALTMALAR CETVELİ 19
    GİRİŞ 21
    BİRİNCİ BÖLÜM
    VEKÂLET KAVRAMI, VEKÂLET SÖZLEŞMESİ İLE
    FARKLILAŞTIĞI NOKTALAR, TANIMI, CAİZ
    OLMADIĞI HALLER VE TÜRLERİ
    § 1- VEKÂLET KAVRAMI, VEKÂLET SÖZLEŞMESİ
    İLE FARKLILAŞTIĞI NOKTALAR VE T ANIMI...23
    A- Vekâlet Kavramı 23
    B- Vekâlet Sözleşmesi ile Farklılaştığı Noktalar ve Tanımı 24
    § 2- VEKÂLETİN CAİZ OLMADIĞI HALLER VE TÜRLERİ... 2 8
    A- Caiz Olmadığı Haller 28
    B- Türleri 29
    I- Doğrudan Doğruya Vekâlet-Dolaylı Vekâlet 29
    II- Münferit Vekâlet-Toplu Vekâlet 30
    III- Genel Vekâlet- Özel Vekâlet 32



    1- Maddî Hukuk ile Usul Hukuku Açısından 32
    2- Noterlik Hukuku Açısından 35
    IV- Süreli Vekâlet-Süresiz Vekâlet 38
    V- Alt Vekâlet 40
    VI- Ölüm Sonrası Vekâlet (Mandatum Post Mortem) 43
    İÇİNDEKİLER
    İKİNCİ BÖLÜM
    VEKÂLETTE ÖZEL YETKİ VERİLMESİNİ GEREKTİREN
    İŞLEMLER, VERİLMESİ, ŞEKLİ VE SONA ERMESİ
    SAYFA
    § 3 - VEKÂLETTE ÖZEL YETKİ VERİLMESİNİ GEREK -
    TİREN İŞLEMLER 47
    A- Genel Olarak 47
    B- Özel Yetki Verilmesini Gerektiren İşlemler 49
    I- Kanun Ya da Diğer Bir Mevzuat Hükmü Uyarınca 49
    1- Dava Açmak 49
    2- Bağışlamada Bulunmak 50
    3- Taşınmazların Devri ve Aynî Haklarla Sınırlandırılması ..51
    4- Kambiyo Taahhüdünde Bulunmak 52
    5- Sulh Olmak 53
    6- Tahkim Sözleşmesi Yapmak 54
    7- İbra 55
    8- Davadan Feragat 56
    9- Davayı Kabul 56
    10- Teklif Olunan Yeminin Kabulü Ya da Karşı
    Tarafa Reddi 58
    11- Mahkûmunbihi Kabz 59
    12- Haczin Fekki (Kaldırılması) 60
    13- Hâkimin Reddi 60
    14- Başkasını Tevkil (Alt Vekâlet Verme) 61
    15- Anayasa Mahkemesinde Dava Açmak 62
    16- Mirasın Reddi 62
    II- Yargısal ve Bilimsel İçtihatlar Uyarınca 62
    1- Hâkimlere Karşı Tazminat Davası Açmak 62
    2- Yargılamanın İadesi 63



    İÇİNDEKİLER y
    SAYFA
    3- Davanın Islahı 63
    4- Konkordato Teklif Etmek ve Konkordatoya
    Muvafakat Etmek .... 64
    § 4-VEKÂLET VERİLMESİ VE ŞEKLİ ........66
    A- Verilmesi ......66
    B- Şekli 66
    I- Genel Olarak. 66
    II- Noterlerce Vekâletname Düzenlenmesi ...................69
    1- Genel Olarak.... 69
    2- Türleri.................... , 69



    a) Düzenleme Biçiminde..... 69
    b) Onaylama Biçiminde 71
    3- Vekâletname Düzenlenmesinde (Tanziminde)
    Uyulması Zorunlu Genel Esaslar 72
    a) İlgilinin Kimlik ve Adresinin Tespiti 73
    b) İlgilinin Yeteneğinin (Ehliyetinin) Tespiti 74
    c) İlgilinin Gerçek Arzusunun Öğrenilmesi 77
    4- Yabancı Ülkelerde Düzenlenen (Tanzim Edilen)
    Vekâletnameler 78
    a) Yabancı Ülkelerde Türk Konsoloslarınca
    Yapılanlar ...78
    b) Yabancı Ülke Noterlerince Yapılanlar 78
    § 5- VEKÂLETİN SONA ERMESİ 80
    A- Vekâletin Kısmen veya Tamamen Geri Alınması 80
    B- İstifa 84
    C- Diğer Sona Erme Halleri 85
    SONUÇ 87



    Aday, N. Ansay, S.Ş. Aral, F.
    Arens, P.
    Arslan, R.
    Belgesay, M.R. Berki, A.H. Berkin, N.
    Bilge, N./ Önen, E.
    Bilgin, İ.
    Bucher, E.
    Dalamanlı, L./ Kazancı, F./ Kazancı, M.
    Demirci, R.
    Demirkır, S.



    BİBLİYOGRAFYA1, 2
    Avukatlık Hukukunun Genel Esaslan, İstanbul 1994.
    Hukuk Yargılama Usulleri, 7.B., Ankara 1960.
    Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 2.B., Ankara 1999.
    Zivilprozessrecht, 4.überarbeitete Auflage, München 1988.
    Medenî Usul Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi, Ankara 1977.
    Hukukî Muamelelerde Temsil, İstanbul 1941.
    Sulh ve İbra (AD, 1962/12, s.753-756).
    Tatbikatçılara Medenî Usul Hukuku Rehberi, İstanbul 1981.
    Medenî Yargılama Hukuku, 3.B., Ankara 1978.
    Noterlik Kanunu ve Tatbikatı, Ankara 1980.
    Schweizerisches Obligationenrecht, AUgemeiner Teil Ohne Deliktsrecht, 2.Aufl., Zürich 1988.
    İlmî ve Kazaî İçtihatlarla Açıklamalı Borçlar Kanunu, C.IV, İstanbul 1990.
    Noterlik Açısından Vekâletname (TNBHD., 1984/44, s.22-40).
    Vekâletnameler (TNBHD., 1995/86, s.69-77).



    1 Bibliyografyada kısaltılmış şekilleri aynca gösterilmemiş olan eserler, metinde
    yalnızca yazarlarının soyadı ile anılmıştır.
    2 Yollama yapılırken kullanılan kısaltmalar, parantez içerisinde belirtilmiştir.
    12 Eren, F.
    Ersöz, Ş.
    Esener, T.
    Esener, T.
    Fasching, H. Fellmann, W.
    Feyzioğlu, N.
    Gauch, P./ Schluep, W.R.
    Giesen, D.
    Gürdoğan, B.
    Gürsoy, K.T.



    BİBLİYOGRAFYA
    Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. I, 4.B. jstanbul 1991.
    Noterlik Kanunu'rıdaki Şekil Şartlarına Uyulmazsa Ne Olur? (TNBHD., 1976/9 s.82-84).
    Borçlar Hukuku I, Akitlerin Kuruluşu ve Geçerliliği, Ankara 1969 (Esener- Borçlar).
    Mukayeseli Hukuk ve Hususiyle Türk-İsviçre Borçlar Hukuku Bakımından Salâhiyete Müstenit Temsil, Ankara 1961 (Esener-Temsil).
    Zivilprozessrecht, Lehr-und Handbuch, 2.AufL, Wien 1990.
    Schvveizerisches Zivilgesetzbuch, Das Obligationen-recht, Band IV, 2.Abteilung,4.Teilband, Der einfache Auftrag, Art.394-406 OR, Bern 1982.
    Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.I, İstanbul 1976.
    Schweizerisohes Obligationenrecht, Allgemeiner Teil, ö.Auflage, Zürich 1995.
    BGB, Allgemeiner Teil: Rechtsgeschaeftslehre, Berlin New York 1991.
    Davaya Vekâlette Özel Mezuniyeti Gerektiren Haller (Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum, 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s. 147-161).
    Vekâlet Akdinin Ölüm Nedeniyle Sona Ermesi ve Sonuçları (Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum, 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s.1-34).



    BİBLİYOGRAFYA
    13
    Hatemi, H.
    Honsell, H.
    Jauerning, O.
    Keller, M./ Schöbi, C.
    Kırca, İ. Koller, A,
    Tartışmalar (Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum, 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s.370).
    Schweizerisches Obligationenrecht Besonderer Teil, 3. neue Auflage, Bern 1995.
    Zivilprozessrecht, 24 völlig neubearbeitete Auflage, München 1993.
    Das schweizerische Schuldrecht, Band I, Allgemeine Lehren des Vertragsrecht, 3.Aufl., Basel und Frankfurt am Main 1988.
    Ticarî Mümessillik, Ankara 1996.
    Schweizerisches Obligationenrecht Allgemeiner Teil, Grundriss des allgemeinen Schuldrecht ohne Deliktsrecht, Band I, Bern 1996.
    Koziol, H./ Welser, R.
    Kuntman, O,
    Kuru, B. Kuru, B. Kuru, B.
    Grundriss des bürgerlichen Rechts, Band I, Allgemeiner Teil und Schuldrecht, 9.Aufl., Wien 1992.
    Düzenlenmesinden İtibaren On Yıl Geçince Vekâletname Hükümsüz Hale Gelir mi? (İBD, 1989/4-5-6, s.185-189).
    Hukuk Muhakemeleri Usulü El Kitabı, İstanbul 1995.
    Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.III, 5.B., İstanbul 1991(Kuru-Usul III).
    Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.IV, 5.B.İstanbul 1991 (Kuru-Usul IV).
    lH BİBLİYOGRAFYA
    Kuru, BVArslan,
    R/Yılmaz, E : Medenî Usul Hukuku, Ders Kitabı, 11.B., Ankara 1999.
    Künzle, H.R. : Der direkte Anwendungsbereich des
    Stellvertretungsrechts, Bern und Stuttgart 1986.
    Larenz, K. : Allgemeıner Teil des deutschen bürgeriichen Rechts,
    6.Aufl., München 1983.
    Medicus, D. : Allgemeiner Teil des BGB., 5.Aufl., Heidelberg 1992.
    Müderrisoğlu, F.: Avukatlıkta Vekâlet ve Ücret Sözleşmesi, Ankara 1974.
    Oğuzman, M.KJ
    Öz.T. : Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1995.
    Oğuzman, M.K./
    Seliçi, Ö. : Eşya Hukuku, İstanbul 1997.
    Orfanides, G. : Die Berücksichtigung von Willensmaengeln im Zivilprozess, Köln Berlin Bonn München 1982.
    Özdemir, O. : Taşıt Satış Vekâletnamelerine Fotoğraf Yapıştınlma-masına Ait Genelge ve Düşündürdükleri (TNBHD., 1993/8, s.51-53)
    Özkan-
    Sungurtekin, M. : Avukatlık Mesleği Avukatın Hak ve Yükümlülükleri, 2.B., İzmir 1999.
    Özkaya, E. : Vekâlet Sözleşmesi ve Kötüye Kullanılması, Ankara 1997.
    Postacıoğlu, 1. : Medenî Usul Hukuku Dersleri, 6.B., İstanbul 1975 (Postacıoğlu-Usul).
    Postacıoğlu, t. : Konkordato, 2.B., İstanbul 1965.
    Reisoğlu, S.
    BİBLİYOGRAFYA
    Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 9.B., İstanbul 1993.
    15
    Rosenberg, L./ Schwab,
    K.H./GottwaId, P.: Zivilprozessrecht, fünfzehnte neubearbeitete Auflage, München 1993.
    Schiken, E. : Zivilprozessrecht, Köln Berlin Bonn München 1995.
    Serozan, R. : Sağlararası İşlem Yoluyla Ölüme Bağlı Kazandırma, İstanbul 1979.
    Sınmaz, B7
    Karataş, İ. : İçtihatlarla Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve
    İlgili Mevzuat, Ankara 1987.
    Soner, L. : Sulh, Kabul ve Feragata Dair Bazı Sorunlar (ABD.,
    1977/3, s.439-448).
    Şenocak, Z. : Yargıtay'ın Verdiği Bir Karar Dolayısıyla (AÜHFD., 1996/1-4, s.449-451).
    Tandoğan, H. : Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, C.II, Ankara 1987.
    Tanju, F. : Hukukumuzda Noterlik, 1983.
    Tanrıver, S. : Genel Vekâlçt (Temsil)-Özel Vekâlet (Temsil) Ayırımı (GÜHFD., 199S/IM, 2, Prof.Dr.İhsan Tarakçıoğlu'na Armağan, Ankara 1999, s.45-50).
    Tanrıver, S. : Konkordato Komiseri, Ankara 1993 (Tanrıver-Konkordato Komiseri).
    Tanrıver, S. : Türk Medenî Yargılama Hukukunda İkrarın
    Bölünüp Bölünemeyeceği Sorunu (TBBD., 1993/2, s.212-243) (Tanrıver-İkrar).
    Tanrıver, S. : İlamlı İcra Takibinin Dayanakları ve İcranın İadesi, Ankara 1996 (Tanrıver- İlamlı İcra).



    16 Tekinalp, Ü.



    BİBLİYOGRAFYA
    Kambiyo Senetlerinde Temsile İlişkin Bazı Sorunlar Temsil ve Vçkâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum, 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s.35-48).
    Tekinay, S/Akman, SVBurcuoğlu, H./
    Altop, A.
    v.Tuhr, A./ Peter, H.
    Tunçomağ, K.
    Tunçomağ, K.
    Ulukapı, ÖJ Atalı, M.
    Üstün dağ, S. Vural, P.
    Vural, P.
    Walder, H.U. Yavuz, C.



    Tekînay Borçlar Hukuku Genel HükümlerJ.B., İstanbul 1993.
    Allgemeiner Teil des schweizerischen Obligationen-rechts, Erster Band, 3.Aufl., Zürich 1979.
    Tartışmalar (Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum, 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s.370-371).
    Türk Borçlar Hukuku, C.I, Genel Hükümler, 6.B., İstanbul 1976 (Tunçomağ-Borçlar).
    Noterlik Hukuku Konya 1994.
    Medenî Yargılama Hukuku, C.I-II, 6 B., İstanbul 1997.
    İcra ve İflâs Kanunu ve Noterlik Kanunu Açısından Noter Senetleri (İcra-İflas Kanunu Uygulamasında Güncel Sorunlar Sempozyumu, İstanbul 1977, s.97-112).
    Noterler Yönünden Temsil ve Vekâlet (Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum, 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s.163-201). (Vural-Temsil).
    Prozesserledigung ohne Anspruchsprüfung nach zürcherischem Recht, Zürich 1960.
    Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 5.B., İstanbul 1997.
    BİBLİYOGRAFYA
    17
    Yıldız, Ş.
    Yılmaz. E
    Yılmaz, E*
    Yılmaz, E,
    Zaech, R.
    Zevkliler, A./ Aydoğdu, M./ Petek, H.



    Doğrudan Doğruya İradi Temsilde Özel Temsil Yetkisini Gerektiren Haller (İBD., 1991/1-2-3, s. 18-
    45)..
    Hukuk Sözlüğü., SJs., Ankara 1996.
    Medenî Yargılama. Hukukunda Yemin, Ankara
    1989.
    Medenî Yargılama Hukukunda Lsîah, Ankara Î989. (Yılmaz-Islah).
    "Genel Vckâletname-Özel Vekâletname" Ayırımı (TNBHD., 1995/86, s. 12- 18) (Yılmaz-Vekaletna-me).
    Noterlik İşlemlerinin Hukuk Davalanndaki ve İcra-İflâs Takiplerindeki Önemi (Noterlik Hukuku Sempozyumu MI, Ankara 1997, s.40-62) (Yılmaz-Noterlik İşlemleri).
    Berner Kommentar, Band V/I/2-2, Bern 1990.
    Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 6.B., Ankara 1998.



    KISALTMALAR CETVELİ
    Ankara Barosu Dergisi.
    Adalet Dergisi.
    Artikel (madde).
    Aşağı.
    Auflage (Bası).
    Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi.
    Avukatlık Kanunu.
    Bası.
    Entscheidungen des schweizerischen Bundesgerichts, amtliche Sammlung (İsviçre Federal Mahkemesi Kararlan Dergisi).
    Türk Borçlar Kanunu
    Bakınız.
    Cilt.
    cümle.
    dipnot.
    Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi.
    Yargıtay Hukuk Dairesi.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu.
    Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu.
    İstanbul Barosu Dergisi.
    İçtihadı Birleştirme Karan.
    Kadastro Kanunu.
    karşılaştırınız.
    madde.
    Türk Medenî Kanunu.
    KISALTMALAR CETVELİ
    Noterlik Kanunu.
    Noterlik Kanunu Yönetmeliği.
    Numara.
    Nummcr (Numara).
    Resmî Gazete.
    Resmî Kararlar Dergisi.
    sayfa.
    sayı.
    sayılı Kanun.
    Türkiye Barolar Birliği Dergisi.
    Türkiye Cumhuriyeti.
    Yargıtay Ticaret Dairesi.
    Türk Ticaret Kanunu.
    Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi.
    Yargıtay Kararları Dergisi.
    yukarı



    1 Vural, P.Noterler Yönünden Temsil ve Vekâlet, (Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s.163-201), s.164; Müderrisoğlu.F.: Avukatlıkta Vekâlet ve Ücret Sözleşmesi, Ankara 1974, s. 15; von Tuhr, A./Peter, H.: Allgemeiner Teil des schvveizerischen Obligationenrechts, Erster Band, 3.Aufl.,Zürich 1979, s.354.
    2 Yılmaz,E.: Hukuk Sözlüğü, 5.B, Ankara 1996, s.860; Yılmaz, E.:"Genel
    Vekâletname-Özel Vekâletname" Ayrımı (TNBHD., 1995/86,s.l2-18), s.14.
    3 Tekinay,S./Akman,S./BurcuoğIu,H./AItop,A.:Tekinay Borçlar
    Hukuku Genel HükümlerJ.B, İstanbul 1993, s. 176; Oğuzman, M.K./Öz,
    Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1995, s. 157 dn.569; Kuru.B.:
    Hukuk Muhakemeleri Usulü El Kitabı, istanbul 1995,s.278,279; Kuru,B./
    Arslan,R./YıImaz,E.: Medenî Usul Hukuku Ders Kitabı, H.B.,Ankara
    1999, s.238,239; Yı!maz-Vekâletname,s.l2; Tanju,F.: Hukukumuzda
    Noterlik, 1983,s.267; Kırca, l.:Ticarî Mümessillik, Ankara 1996, s.44, 45.
    Oğuzman/Öz s. 157 dn.569; KünzIe,H.R: Der direkte Anwendungsbereich
    des Stellvertretungsrechts, Bern und Stuttgart 1986, s. 16; Reisoğlu, S.:
    Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 9.B.,İstanbul 1993, s.115.
    Esener,T.: Mukayeseli Hukuk ve Hususiyle Türk-lsviçre Borçlar Hukuku Bakımından Salâhiyete Müstenit Temsil, Ankara 1961, s.62. Esener,T.: Borçlar Hukuku I, Akitlerin Kuruluşu ve Geçerliliği, Ankara 1969, s.247; Eren,F.:Borçlar Hpkuku, Genel Hükümler, C.I, 4.B., Ankara 1991, s.529.
    Cauch,P./Schluep.W,R.: Schweizerisches Obligationenrecht, Allgemeiner Teil, 6.Auflage, Zürich 1995,s.260; von Tuhr/Peter: s.354; Honsell,H.: Schweizerisches Obligationenrecht Besonderer Teil, 3.neue Auflage, Bern 1995, s.273;BGE 78 III 372; Eren s.529; Esener-Temsil,s. 176; Feyzioğlu, N.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.I, İstanbul 1976,s.386; Kuru s.279; Müderrisoğlu s. 14; Tunçomağ, K.: Türk Borçlar Hukuku, C.I, Genel Hükümler, 6.B., İstanbul 1976, s.410; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/ Altop s.174,175; Kırca s.45-46; Reisoğlu s.115; Zevkliler, A./Aydoğdu, M./Petek,H.: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 6.B., Ankara 1998, s.360.; Giesen, D.: BGB Allgemeiner Teil: Rechtsgeschaeftslehre, Berlin New York ,1991, s.235; Larenz, K.: Allgemeiner Teil des deutschen bürgerlichen Rechts, 6.Aufl.,München, 1983, s.605; Keller, M./Schöbi, C: Das schweizerische Schuldrecht, Band I, Allgemeine Lehren des Vertragsrechts, 3.Aufl., Basel und Frankfurt am Main 1988, s.79, 80; Koller, A.: Schvveizerisches Obligationenrecht Allgemeiner Teil, Grundriss des allgemeinen Schuldrechts ohne Deliktsrecht, Band I, Bern 1996, s.321, 324; Fellmann, W.: Schweizerisches Zivilgesetzbuch, Das Obligationenrecht, Band VI, 2.Abteilung, 4.Teilband, Der einfache Auftrag Art. 394-406 OR, Bern 1992, s.86, 277.; "...Davaya vekâlet, temsil yetkisi verilmesidir ve tek taraflı bir hukuki işlemdir ve vekâlet verenin tek taraflı bir irade beyanı ile olur. Davaya vekâlet verilmesi yalnız başına bir sözleşme değildir. Vekâletname vekilin müvekkilini temsil etmeye yetkili olduğunu gösterir."
    (2.HD.,20.01.1998, 97-13242/98-533, yayımlanmamıştır).







    8 Gauch/Schluep s.260; ;v.Tuhr/Peter s.355; BGE 100 II 119; Feyzioğlu s.386; Eren s.522; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/AItop s.172; Oğuzman/ Öz s.159; Esener-Temsil, s.26; Müderrisoğlu s.14; Bucher, E.: Schweizerisches Obligationenrecht Allgemeiner Teil ohne Deliktsrecht, 2.Aufl., Zürich 1988 s.601, dn.17; Giesen s.235, 237; Zaech, R.: Berner Kommentar, Band. V/ 1/ 2-2, Bern 1990, Art. 33 Nr. 28; Kırca 85; Vural-Temsil, s.164.; Tunçomağ-Borçlar, s.410-411; Keller/Schöbi s.79; KoIIer s.324; v.Tuhr/Peter s.355; Fellmann s.285. Oğuzman/Öz s. 160.; Koziol, HAVelser, R.:Grundriss des bürgerlichen Rechts, Band I, Allgemeiner Teil und Schuldrecht, 9.Aufl., Wien 1992, s. 168; Bucher s.601.
    10 Esener-Temsil, s.61; Eren s.529.
    11 Esener-Borçlar, s.247; Eren s.529; Tekinay/ Akman/ Burcuoğlu/
    Altop s.174-175; Bucher s.615; Reisoğlu s.114-115.
    Esener-Borçlar, s.249; Eren s.529; Tekinay/ Akman/ Burcuoğlu/
    Altop s.174-176; Esener-Temsil, s.68; Feyzioğlu s.388; Oğuzman/Öz
    s.158; Künzle s.51; Gauch/Schluep s.261; Bucher s.616; Giesen s.238;
    Reisoğlu s.115; Kırca s.45-46; Tunçomağ-Borçlar, s.411; Koller s.321.
    13 Eren s.529; Esener-Temsil,s.68; Feyzioğlu, s.392; Oğuzman/Öz sl58; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/AItop s.176; Giesen s.238.
    Künzle s.51; Gauch/Schluep s.261. Esener-Temsil,s.58; Oğuzman/Öz sl58; Eren s.529; Honsell s.273; Tekinay/ Akman/ Burcuoğlu/ Altop s.176; Feyzioğlu s.388; Aral.F.: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 2.B., Ankara 1999,s.411; Tunçomağ-Borçlar, s.411; Keller/Schöbi s.80.
    Esener-Temsil,s.63; Esener-Borçlar,s.248; Eren s.529; Yavuz,C.rTürk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 5.B.,İstanbul 1997,s.569; Tunçomağ-Borçlar s.411.
    Oğuzman/Öz s.158; Esener-Temsil,s.63; Esener-Borçlar,s.248; Eren s.529; Feyzioğlu, s.392; Müderrisoğlu s.15; Yavuz,s.569; Tandoğan, H.: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkilerindi, Ankara 1987, s.357; Gauch/ Schluep s.261; v.Tuhr/Peter s.359; Kırca s.44; Tunçomağ-Borçlar s.411; "...Şuna işaret etmek gerekir ki, davaya vekâlet ile Borçlar Kanunu'ndaki vekâlet sözleşmesi (BK.m.386) aynı şeyler değildir. Zira vekil ile müvekkil (iş sahibi) ilişkisi, vekâlet sözleşmesi olabileceği gibi başka bir ilişki (hizmet akdi) de olabilir. Keza vekâletname ile vekâlet sözleşmesi de aynı şeyler değildir..." (2.HD.,20.01.1998, 97-13242/98-533, yayımlanmamıştır). 17 Eren s.528.
    18
    Künzle s.50; Yavuz s.568; Esener-Temsil,s.62-63; Eren s.529; Feyzioğlu s.392; Keller/Schöbi s.80; Fellmann s.86, 277. Esener-Borçlar,s.247-248; -Müderrisoğlu s. 15; Reisoğlu s. 115. Oğuzman/Öz Sİ58-159; Esener-Temsil,s.68; Feyzioğlu, s.388.



    Esener-Temsil,s.68. Esener-Temsil,s.68.
    KozioIAVelser s.167; Honsell s.273; Fellmann s.86; Zevkliler/ Aydoğdu/ Petek s.360; Esener-Borçlar,s.247; Esener-Temsil,s.61; Aral s.411.
    Esener-Temsil,s.70-71; Eren s.510-511; Feyzioğlu, s.382-383; Tandoğan s.356; Keller/Schöbi s.69; Fellmann s.277. Keller/Schöbi s.69 Bucher s.600; Feyzioğlu s.383; Esener-Temsil, s.71. Temsil yetkisi ya da vekâlet, işgörme yetkisinin bir parçasıdır; ona nazaran kapsam itibariyle daha dar bir kavramdır ve ancak işgörenin, iş sahibi adına bir hukukî işlem yapma yetkisini haiz olduğu hallerde varlık kazanır (Esener-Temsil, s.60).
    Tandoğan s.356; Aral s.410; Yavuz s.567; Honsell s.266. Oğuzman/Öz s.157 dn.569; Yılmaz-Vekâletname, s.12; Kuru s.279; Kuru/Arslan/Yılmaz s.238,239. Bkz.yuk.s.26-27.



    Esener-Temsil,s.70-71; Eren s.510-511; Oğuzman/Öz sl57; Yavuz s.570; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop s.169; Demirkır, S.: Vekâletnameler (TNBHD., 1995/86, s.69-77), s.70; Tandoğan s.359. "Ölüme bağlı tasarruflar, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olup, doğrudan doğruya kullanılması zorunludur. Bu konuda temsil hükümleri işlemez... Vekil, küçük adına ölüme bağlı tasarruflarda bulunamayacağından..." (2.HD., 04.05.1978, 3444/3580, YKD., 1979/6, s.779).
    Oğuzman/Öz s.153-154; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop s.169. Bucher s.599; Esener-Temsil, s.72; Eren s.511; Tekinay/ Akman/ Burcuoğlu/ Altop s. 170. ".... Haksız eylemlerde temsil olmaz. Çünkü, ana ilke olarak, bir haksız eylem işleyen kimse, bunun hukukî sonuçlarına bizzat
    katlanmak zorundadır Mevzuu hukuka aykırı olan bir sözleşmenin
    yapılması hususunda geçerli bir surette temsil yetkisi verilemez; verilirse bu yetki mutlak surette bâtıl sayılır"(4.HD., 13.04.1978, 1977-1845/1978-4946, YKD.,1981/l,s.28-29).
    31 Esener-Temsil s.12; Eren s.513; Feyzioğlu s.378-379; Keller/Schöbi
    s.64.
    32
    Esener-Temsil,s.13; Eren s.516; Feyzioğlu s.379; Tekinay/ Akman/ Burcuoğlu/Altop s. 167; Keller/Schöbi s.63.
    33 Tandoğan s.358.
    34 Müderrisoğlu s.14; Feyzioğlu s. 380; Eren s.516; Tandoğan s.395;
    Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop s. 168.



    Eren s.532.
    Eren s.532.
    Esener-Temsil, s.74; Esener-Borçlar, s.250; Feyzioğlu s.414; Gauch/
    Schluep s.274; Koziol/Welser s.175.; v.Tuhr/Peter s.375.
    v.Tuhr/Peter s.375; Gauch/Schluep s.274; Esener-Borçlar, s.250;
    Esener-Temsil, s.74-75; Eren s.532; Feyzioğlu s.414.
    Eren, s.532.
    Esener-Temsil, s.73; Eren s.532; Feyzioğlu s.414; Gauch/Schluep
    s.274; v.Tuhr/Peter s.375.
    Eren, s.532; Esener-Temsil, s.73; KoIIer s.322; v.Tuhr/Peter s.375.
    Esener-Temsil, s.75; Eren s.532; Demirci,R.: Noterlik Açısından
    Vekâletname (TNBHD., 1984/44, s.22-40), s.38.
    Esener-Temsil, s.75; Reisoğlu s. 119; v.Tuhr/Peter s.375.
    Başlangıçta davayı yalnız bir avukata vermiş olan müvekkilin, o davada başka
    bir avukata da vekâlet verebilmesi için, vekili olan birinci avukatın yazılı
    muvafakatini alması gerekir. Birinci avukat, ikinci avukatın atandığını
    öğrenmesinden itibaren uygun bir süre içerisinde buna muvafakati olmadığını
    müvekkile bildirebilir; bunu yapmaz; bilâkis ikinci avukatla birlikte işi (davayı)
    takibe devam ederse, ikinci avukatın atanmasına zımnen muvafakat etmiş
    sayılır. (Av.K.m.172; ayrıca bkz. Kuru s.959.)
    v.Tuhr/Peter s.375; Esener-Temsil, s.75.
    Feyzioğlu, s.411; Esener-Temsil, s.77; Oğuzman/Öz s. 163;: Eren s.530-531; Yılmaz-Vekâletname, s. 14; Yıldız,Ş.: Doğrudan Doğruya İradi Temsilde Özel Temsil Yetkisini Gerektiren Haller, (İBD., 1991/1-2-3, 18-45),s.22; Koziol/WeIser s.173; Reisoğlu s.117; Tunçomağ-Borçlar, s.414; Keller/Schöbi s.84; v.Tuhr/Peter s.361; Tanrıver,S.: Genel Vekâlet-Özel Vekâlet aynmı (GÜHFD., 1998/11-1, 2, Prof. Dr. İhsan Tarakçı-oğlu'na Armağan, Ankara 1999, s.45-50). Yıldız s.22-23; v.Tuhr/Peter s.361. dn.38.



    Yılmaz-Vekâletname, s. 14.



    4 Gürdoğan,B.: Davaya Vekâlette»Özel Mezuniyeti Gerektiren Haller, (Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, 147-161), s.149; Kuru s.279; Kuru/Arslan/Yılmaz s.239; Yılmaz-Vekâletname, s. 16; Aday, N.: Avukatlık Hukukunun Genel Esasları, istanbul 1994 s. 112; Yıldız s.40.
    Hukukumuzda, ilke olarak, vekil aracılığıyla davayı takip zorunluluğu yoktur (HUMK.m.59,1). Ancak, vekil aracılığıyla dava takip edilmek isteniyorsa, ilke olarak, bir avukata vekâletname vermek gerekir. Çünkü, dava takip tekeli kural olarak avukatlara aittir (Av.K.m.35,I). Kadastro işleri ile sınırlı olmak ve menfaatleri birbiriyle çelişmemek kaydıyla, kan ve koca birbirlerine vekâlet verebilirler (Kad.K.m.31,1).
    51 Kuru s.279; Gürdoğan s. 149; Kuru/Arslan/Yılmaz s.239; Yılmaz-Vekâletname, s. 16; Yılmaz,E.: Noterlik işlemlerinin Hukuk Davalanndaki ve Icra-Iflâs Takiplerindeki Önemi (Noterlik Hukuku Sempozyumu, I-II, Ankara 1997, s.40-62), s.44. Vekâletin kanuni kapsamı her iki vekâlet türünde de aynıdır (Gürdoğan s.150; Yılmaz-Noter işlemleri, s.44) Davaya vekâlet, özel yetki verilmesini gerektiren işlemler (HUMK.m.63) ayrık olmak üzere, hüküm kesinleşinceye kadar, davanın takibi için maddî hukuk işlemleri (akdin feshi, takas, dönme gibi) dahil her türlü hukukî işlemleri (Gürdoğan, s. 150) yapma, hükmü icraya koyma, yargılama giderlerini tahsil etme ve bundan dolayı makbuz verme ve kendisine karşı da söz konusu işlemlerin yapılabilmesi yetkilerini verir (HUMK.m.62).
    52 53 54 55 56 57 58 59
    2.HD., 7.6.1971, 377/3698 (Dalamanlı.L/ Kazancı.F/ Kazancı.M.:
    İlmi ve Kazaî İçtihatlarla Açıklamalı Borçlar Kanunu, C.IV, istanbul 1990,
    s.70.
    Kuru s.287.
    Bkz. aşa. s. 47 vd.
    Vural-Temsil s.197; Yılmaz-Vekâletname s. 14,16; Yılmaz-Noter işlemleri,
    s.45; Tanju s.267.
    Yılmaz-Vekâletname, s. 14; Tanju s.265.
    Yılmaz-Noter işlemleri, s.45; Yılmaz-Vekâletname, s. 16; Tanju s.265.
    ayrıca bunun içerisine ne gibi özel yetkilerin dercedilmesini istediğini.
    Vural, s.196; Yılmaz-Vekâletname, s.17.
    Vural-Temsil, s. 196.
    Vural-Temsil, s. 196; Yılmaz-Vekâletname, s. 17.
    Vural-Temsil, s. 196.
    Yılmaz-Vekâletname, s. 17; Vural-Temsil, s. 197.Özel vekâletnamelerde,
    beher imza için alınacak noter harcı 620.000.-TL; genel vekâletnamelerde beher
    imza için alınacak olan noter harcı 920.000.-TL/dır [Harçlar Kanunu (2) sayılı
    Tarife].
    Yılmaz-Vekâletname, s. 18; Giesen s.234.
    Demirkır s. 76; Demirci s.36; Vural-Temsil, s.196; Yılmaz-Vekâletna-me, s.18; Keller/Schöbi s.84. Yılmaz-Vekâletname, s. 18.
    Esener-Temsil s.76; Oğuzman/Öz s.165,160; Feyzioğlu s.413; Demirci s.40; Demirkır s.75,77; Bucher, s.605; Medicus, D.: Allgemeiner Teil des BGB., 5.AufL, Heidelberg, 1992, s.350; Tunçomağ-Borçlar, s.414; Keller/Schöbi s.84; Fellmann s.284. Zevkliler/Aydoğdu/Petek s.360. Yavuz s.566; Tandoğan s.356.
    Esener-Temsil, s.76; Feyzioğlu s.413; Larenz s.605; Medicus s.350;
    v.Tuhr/Peter s.360.
    Esener-Temsil, s.76; Eren s.530 v.Tuhr/Peter s.360-361.
    Sözü edilen karar için, bkz.Kuntman, O. üzenlemesinden İtibaren On Yıl
    Geçince Vekâletname Hükümsüz Hale Gelir mi? (İBD.,1989/4-5-6, s. 185-189).
    Oğuzman/Öz s. 160.
    Hatemi, H.:Tartışmalar (Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum
    14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977), s.370.; Tunçomağ, K.: Tartışmalar
    (Temsil ve Vekâlete ilişkin Sorunlar, Sempozyum 14-16 Haziran 1976,
    istanbul 1977)s.370-371.
    Hatemi s.370; Tunçomağ-Tartışmalar, s. 370-371; Kuntman s. 187-189.
    Gauch/Schluep s.277; Eren s.533 Feyzioğlu s.421.
    Oğuzman/Öz s. 168; Larenz s.603; Ayrıca, bkz.aşa.s. 61.
    Feyzioğlu s.421; v.Tuhr/Peter s.373.
    Oğuzman/Öz s. 168; Eren s.533; Feyzioğlu s.422; v.Tuhr/Peter s.373. Vekâlet akdi ile ilgili bu kuralın sözü edilen sözleşmeye dayalı olarak verilmemiş bulunan temsil yetkileri bakımından da uygulanacağı hakkında Bkz.:Oğuzman/Öz s. 168 dn.615. Avukatların, alt vekâlet ilişkisi kurmaları,
    (Av.K.m.171,11; bkz.aşa.s.62).
    Esener-Temsil, s.91; Feyzioğlu s.422; v.Tuhr/Peter s.374.
    Larenz s.604.
    Eren s.533; Bucher s.635.
    Eren s 533.
    Koziol/WeIser s.175; Larenz s.603-604.
    Esener-Temsil s. 176 Gürsoy, K.T.: Vekâlet Akdinin Ölüm Nedeniyle Sona Ermesi ve Sonuçları (Temsil ve Vekâlete ilişkin Sorunlar, Sempozyum 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s. 1-34), s.22; Serozan, R.: Sağlararası İşlem Yoluyla Ölüme Bağlı Kazandırma, İstanbul 1979, s. 162; Eren s.540; Oğuzrnan/Öz s.165; Feyzioğlu s.424; Demirci s.36; Tandoğan s.650; Tunçomağ-Borçlar s.418; v.Tuhr/Peter s.369. Bunu, ölüm öncesinde belirli işleri ve işlemleri gerçekleştirmekle görevlendirmiş olan vekilin, bu görevinin ölüm sonrasında da sürmesine ilişkin hal ile karıştırmamak gerekir. Yine, bu hal de ölüm sonrası yetkilendirme içinde yer alır. Borçlar Kanunu'nun 397 nci maddesinde sözü edilen ölümle son bulmayacak vekâletten asıl anlaşılması gereken budur (Serozan s. 168). Serozan s.168; v.Tuhr/Peter s.369.
    Serozan s.162; Gürsoy s.21; Feyzioğlu s.424; Tandoğan s.650;
    Demirci s.36; Tunçomağ-Borçlar, s.418.
    Gürsoy s.21; Feyzioğlu s.424; Esener-Temsil s.180; Kırca s.188 dn 23.
    v.Tuhr/Peter s.370; Fellmann s.291-292; ayrıca bkz.dn. 93 de anılan
    Yargıtay kararlan.
    Serozan s.169.
    07.12.1940 günlü ve 1938-20/1940-87 sayılı içt.bir.kar.(Yargıtay İçtihadı
    Birleştirme Kararları, Hukuk Bölümü, C.I, Ankara 1978, s.542-561);
    "...Özellikle, miras bırakan, noterden vermiş olduğu 12.11.1984 tarihli re'sen
    gayrimenkul satış vaadini havi hususi vekâletnamede satışa konu taşınmazın
    satış parasını peşin aldığını ve vekâletnamenin ölümden sonra da geçerli



    olacağını belirtmiş olmasına göre, vekâletnamenin ölümden sonra da bu konuda hükmünü icra edeceğinin kabulü gerekir..." (HGK., 18.04.1986, 1985-1/66/1986-441, Özkaya, E.: Vekâlet Sözleşmesi ve Kötüye Kullanıl-ması, Ankara 1997, s.721); "...Dava açılmadan evvel ölmüş bulunan kiracı aleyhine dava açılamayacağından davanın reddi yerindedir. Ancak, ölen şahsın vekili olarak davaya gelen Av.İhsan Koksal 14.09.1979 tarihli vekâletnamesinde ölümden sonra vekâletin devam edeceğine dair bir sarahat olmadığından vekilin vekâleti ölümle son bulmuştur. Yargılamaya iştirak eden vekil, mirasçıların vekili bulunmamaktadır. Vekâleti son bulmuş olan vekilin yargılamada bulunması nedeniyle vekâlet ücretinin taraflar lehine hükmedileceği nazara alınarak ölen kimse lehine ücreti vekâlet takdir olunması yerinde değildir..." (6.HD.,01.10.1980, 8385/4046, Özkaya s.731).
    " .... Satış vaadi sözleşmesi usulüne göre satıcı ve alıcının beyanlarını kapsamakla beraber satıcının akit gereğini yerine getirecek vekilinin yetkilerine de yer vermekte ve hatta satıcının ölümünden sonra da muteber olmak ve azledilmemek kayıtlarını ihtiva etmektedir.Bu nitelikte olan bir vekâletname , BK. m.397 f.I in " hilafı sözleşmeden veya işin niteliğinden anlaşılmadıkça , vekâlet gerek vekilin gerek müvekkilin ölümü ile veya ehliyetinin zevali veya iflâsı ile son bulur" hükmüne ve bu konuyu öngören İçtihadı Birleştirme Kararına uygundur ( HGK., 20.12.1952 , 19/89, Tandoğan s.649-650 dn.187); " BK. m.397 gereğince müvekkilin ölüm veya herhangi bir surette ehliyetinin zevali halinde dahi , devam etmek üzere tanzim edilmiş vekâletname, müvekkilin vefatından sonra dahi mirasçılarına ihbar ve tebliğ edilmesine luzüm olmaksızın hüküm ifade eder. Temlike vekâlet, tescile vekâleti de tazammun eder (2.HD .,23.3.1973, 963/1829, ABD ., 1973, s.559 ; RKD.,1973 /9-11, s. 331-332). Taşınmazı geçerli bir şekilde üçüncü kişiye satıp teslim eden , satış bedelini alan ve satış tarihinden itibaren tarh ve tahakkuk eden vergilerin alıcıya aidiyetini bir sözleşme hükmü ile kararlaştıran ve özellikle de satışa müteferri işlemleri ve bu arada tapu memuru huzurunda ferağ işlemini yapmak üzere verilen vekâlet işin niteliği gereği müvekkilin ölümünden sonrada devam eder." (HGK., 25.9.1981, 1980-7-2406/1981 -641, YKD., 1982/1, s.9-13).
    95 96 97 98 99
    Esener-TemsiK s.181; Serozan s. 169; Feyzioğlu s.425; Tekinay/ Akman/Burcuoğiu/Aitop s.194; Eren s.540; Gürsoy s.21; Fellmann s.291.
    Serozan s.169.
    Serozan s.169; Gürsoy s.22; Esener -Temsil, s.180; Buna karşılık, doktrinde, özellikle üçüncü kişiye karşılıksız kazandırmada bulunmak amacıyla ölümden sonrasına etkili vekâlet verilmesinin , Borçlar Kanunu'nun 240 inci maddesinin ikinci fıkrası yani tenfizi bağışlayanın ölümüne bağlı bağışlamaları , ölüme bağlı tasarruf hükümlerine tâbi tutan kural uyarınca , ölüme bağlı tasarruf sayılacağı, vasiyetname şeklinde gerçekleştirilmesi gerektiği ve vekâlet verenin ölümünden sonra mirasçıları tarafından vekâletin geri alınamayacağı yani post mortem vekilin vasiyeti lenfiz memuru konumunda bulunduğu yönündedir (Oğuzman, K.: Tartışmalar , Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum, 14-16 Haziran 1976 , İstanbul 1977 , s.286 .Halemi, H.: Tartışmalar , Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum, 14-16 Haziran 1976 , İstanbul 1977, s.286; Eren s.540; v.Tuhr/Peter s.370). Gürsoy s.22; ayrıca, krş.dn. 97'de anılan yazarlar.
    Vasiyeti tenfiz memuru , mümessilin iradesi hilâfına mirasçılar tarafından azledilemez ve ölenin arzusunu , mirasçıların arzusuna aykırı olsa dahi, yerine getirmekle yükümlüdür ve hatta o durumun gereklerine göre mirasçılar aleyhine dava dahi açabilir.Bundan başka , vasiyeti tenfiz memurunun görevleri, vasiyetname ve kanunla belirlendiği halde , post mortem vekile hiç bir yükümlülük yüklenmemiştir.Yine, vasiyeti tenfiz memuru bir denetime tabi olduğu halde; post mortem vekil açısından böyle bir denetim sözkonusu değildir ( Bkz.bu konuda ayrıntılı bilgi için: Esener-Temsil , s.180-181).
    1 Tandoğan s.397-398.
    2 Müderrisoğlu s.48-49; Gürdoğan s. 150-151; Kuru s.287; Özkaya s.290;
    Şenocak, Z.: Yargıtay'ın Verdiği Bir Karar Dolayısıyla (AÜHFD.,1996/1-4,
    Şenocak s.451.
    4 Tandoğan s.398-399; Özkaya s.290; Yavuz s.586.
    5 Bkz.yuk.s.34.
    6 Bkz.yuk.s.33.
    7 Gürdogan s.160-161; Kuru s.290; Yıldız s.43; Aday s.126-127. "...Evlât
    edinme işlemi şahsa bağlı haklardandır. Vekilin bu konuda dava açabilmesi için
    özel yetkiye sahip olması gerekmektedir. Avukat Kezban'ın genel
    vekâletnameyle Fatma adına bu davayı açmasına imkân bulunmamaktadır.
    Mahkemece, davacı vekilinden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 67 nci
    maddesi uyarınca özel yetkili vekâletname istenilmesi, bunun ibrazı halinde
    davanın esasına girip incelenmesi, ibraz edilmemesi halinde, aynı madde uyarınca işlem yapılması gerekir. Bu yönün üzerinde durulmaması usul ve yasaya aykırıdır..." (2.HD.,19.06.1998, 6444/7815, yayımlanmamıştır); "...Evlât edinme münhasıran şahsa bağlı haklardan olup müteveffa Fatma tarafından verilen vekâletnamede vekil Cemil'in bu hususta kendisini temsile yetkili olduğu açıklanmamışken, vekili mumaileyhin vaki müracaatına binaen evlât edinmeye izin verilmesi yolsuz ve itirazlar bu bakımdan varit olduğundan kararın bozulmasına..." (2.HD., 23.01.1946, 45/451, yayımlanmamıştır). Fellmann s.302.
    y Tandoğan s.399; Yavuz s.587; Yıldız s.32.
    10 Fellmann s.306; Tandoğan s.399; Yavuz s.587; Yıldız s.32; Özkaya
    s.292.
    11 Fellmann s.307; Özkaya s.292.
    Kaldı ki; niteliği bakımından tapuda işlem yapılmasını gerektiren vekâletnamelerin, Noterlik Kanunu'nun 89 uncu maddesi uyarınca, Noter tarafından düzenleme biçiminde gerçekleştirilmiş olması şarttır (Bkz.aşa.s.67). Tandoğan s.401; Yıldız s.34. Ticarî mümessil bakımından bile, taşınmazların temliki için özel yetki aranmaktadır. (BK.m.450, II).
    14 Fellmann s.305-306; Tandoğan s.401; Yıldız s.37.
    15 Fellmann s.306; Tandoğan s.401; Yıldız s.37.
    Kırca s. 108. Kambiyo senedi ibaresinden, poliçe, bono ve çek anlaşılır (TK.m.582).
    Aynı durum, bağımlı tacir yardımcılarından olan ticarî vekil açısından da geçerlidir (BK.m.453, II). "...Bir vekilin, müvekkili adına kambiyo taahhüdünde bulunması, bu konuda özel bir yetkinin verilmiş olmasına bağlıdır. 26607 sayılı vekâletnamede böyle bir açıklık mevcut değildir. Bu durumda, borçlu attığı imzadan şahsen sorumludur...." (12.HD.,08.12.1998, 3300/15159, yayımlanmamıştır); "...Senedi veren Celal Demir ve Mevlüt Berk'e şirket tarafından verilen 18.08.1983 tarihli vekâletnamede BK/nun 388 nci maddesinde açıklandığı gibi müvekkili şirket adına kambiyo senedi tanzime yetkili bulunmadığı düşünülmeden, TTK.'nun 590 ncı maddesi nazara alınmadan itirazın reddolunması isabetsiz, temyiz itirazları yerinde görüldüğünden...." (12.HD., 14.11.1985, 4006/9595, yayımlanmamıştır); "... Çeki vekâleten düzenleyen Mehmet Benli'ye muteriz adına kambiyo senedi düzenlenmesi için yetki verildiğinin kanıtlanmamasına, mübrez vekâletnamede bu hususta yetki olmamasına ve tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarını dayandırdıkları belgelere, temyiz olunan kararda yazılı gerekçelere göre yerinde bulunmayan temyiz sebeplerinin reddi ile.." (12.HD., 25.04.1985, 1984-14236/1985-3915, yayımlanmamıştır).
    Tandoğan s.402; Yıldız s.38; Tekinalp, Ü.: Kambiyo Senetlerinde Temsile İlişkin Bazı Sorunlar (Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum, 14-16 Haziran 1976, istanbul 1977, s.35-48) s.37. Tandoğan s.402; Yıldız s.38-39.
    Tanrıver-Konkordato Komiseri, s.7.
    Gürdoğan s.161; Yavuz s.586; Bilge/Önen s.243; Aday s.128. Keller/schöbi s.83; Koller s.322. v.Tuhr/Peter s.361 dn.39; Fellmann s.285.
    "Davalıların, davacıyla satış vaadi sözleşmesini yapan İbrahim Bostan'a Karadeniz Ereğlisi l.Noterliğince düzenlenen 27.04.1978 gün ve 15810 sayılı vekâletname verdiği anlaşılmakta olup, örnek ise dosyaya sunulmuştur. Vekilin, satış vaadi sözleşmesinin konusunu oluşturan taşınmazlardaki hak ve payların tümünü ya da bir bölümünü dilediğine veya dilediklerine dilediği bedel ve koşullar dairesinde satmaya yetkili olduğu vekâletnamede açıklık ve seçildikle yazılıdır. Nesnel hak olan mülkiyeti geçirmeye yetkili kılınan vekilin kişisel hak doğuran satış vaadi sözleşmesi yapabileceğinden herhangi bir duraksama söz konusu değildir. Yeğlik (evleviyet) kuralı, bu sonucu apaçık destekler..." (13.HD., 09.12.1981, 7521/8506, Özkaya s.343).
    24 25 26 27
    Tandoğan s.404; Aday s. 119.
    Gürdoğan s. 152; Özkaya s.291; Tandoğan s.404.
    Gürdoğan s. 152; Aday s. 119.
    Kuru s.287; Ansay, S.Ş.: Hukuk Yargılama Usulleri, 7.B., Ankara 1960,
    s.119.
    Felimann s. 304; Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.IV, 5.B.,
    İstanbul 1991, s.3998.
    Gürdoğan s.153; Aday s.121; Kuru s.287; Tandoğan s.404-405; Özkaya
    s.291 "Vekilin, müvekkili ile üçüncü kişi arasında gerçekleşen veya
    gerçekleşecek nitelikte uyuşmazlıkların çözümlenmesi konusunda hâkem
    sözleşmesi (tahkim sözleşmesi) yapabilmesi için, Usulün 62 nci maddesi ile Borçlar Kanunu'nun 388 inci maddesi hükmünce, vekâletnamesinde açık yetkinin tanınmış olması şarttır. Bu yetki tanınmayan bir genel vekâletname ile vekil kılınan kimse, Usulün 516 ncı maddesi hükmünce müvekkili adına tahkim sözleşmesi yapamaz. Yaptığı sözleşme hukukça geçersiz sayılır. Hâkimin bu yönü kamu düzenine ilişkin bulunması itibariyle re'sen araştırması gerekir. Davalı vekâletnamesinde kocasını temsilci seçerek bu konuda yetkili kılmamıştır. O halde vekil koca tarafından yapılan tarihsiz tahkim sözleşmesi geçersizdir..." (4.HD., 13.09.1965, 6614/4089, Özkaya s.357-358).
    30 Gürdoğan s.153; Aday s.121; Özkaya s.291.
    31 Gürdoğan s.153; Aday s.121 dn.405.
    Oğuzman/Oz s.410. İbra, sulhden tümüyle farklı bir kurumdur. Sulhte, taraflar arasında çözüme kavuşturulması gereken bir hukukî uyuşmazlık bulunduğu halde; ibrada, taraflar arasında herhangi bir hukukî uyuşmazlık bulunmamakta; bilâkis o borcun sona erdirilmesini sağlamak amacıyla yapılmaktadır. Yine, sulhte, taraflar karşılıklı olarak fedakârlıkta bulunmak suretiyle uyuşmazlığı sona erdirdilcleri halde; ibrada, alacaklı, borçlu ile yapacağı bir sözleşme ile onu herhangi bir fedakârlıkta bulunmasına gerek olmaksızın borcundan kurtarmaktadır [Tanrıver-llâmlı İcra, s.84; Berki, A.H.: Sulh ve İbra (AD., 1962/12, s.753-756) s.754].
    Rosenberg, L./Schwab, K.H./Gottwald, P.: Zivilprozessrecht, fünfzehnte neubearbeitete Auflage, München, 1993, s.798; Jauerning, O.: Zivilprozessrecht, 24. völlig neubearbeitete Auflage, München, 1993, s. 172; Arens, P.: Zivilprozessrecht, 4.überarbeitete Auflage, München, 1988, s. 164; Fasching, H.: Zivilprozessrecht, Lehr-und Handbuch, 2. Aufl., Wien 1990, s.668; Tanrıver-llâmlı icra, s.115; Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.IIl, 5.B.,lstanbul 1991, s.2555. Gürdoğan s. 154.
    Davacının, ilerde tekrar dava açma hakkını saklı tutarak şimdilik davasından vazgeçmesi, davanın geri alınması olarak adlandırılır (HUMK., m.185, I). Davadan feragatta, davacı dava konusu yaptığı haktan vazgeçtiği halde; davayı geri almada, davacı dava konusu yaptığı haktan (talep sonucundan) vazgeçmemekte; sadece davasını şimdilik geri alarak, onu ilerde açma hakkını saklı tutmaktadır. Bundan başka, davadan feragat, davalının rızasına bağlı olmadığı halde; davanın geri alınabilmesi için, davalının açık nzası şarttır (Tanrıver- Hâmli icra, s.115 dn.103; Kuru-Usul, III, s.2557-2558). Gürdoğan s. 154; Aday s. 122.
    Bkz.benzer tanımlar için: Rosenberg/Schwab/Gottwald s.791; Schilken, E.: Zivilprozessrecht, Köln-Berlin-Bonn-München 1995, s.333; Orfanides, G.: Die Berücksichtigung von Willensmaengeln im Zivilprozess, Köln-Berlin-Bonn-München 1982, s.45; Fasching s.661; Waîder? H.U.: Prozesserledigung ohne Anspruchsprüfung nach zürcherischem Recht, Zürich 1960, s. 162; Kuru s.606; Kuru- Usul III, 2621.
    " Gürdoğan s.154; Aday s. 122.
    Kuru s.288 dn.!6a. "...Depo kararının tebliğ edilmemesini kabul eden vekilin bu beyanı iflâs karan verilmesine intaç ettiğinden vekilin müvekkili adına iflâsı kabul etmesi özel yeikî bulunmasıyla mümkündür. İflâsı kabul, özel yetki bulunmadıkça vekilin vekâleti cümlesinden değildir... Borçlunun kendi iflâsını istemesi halinde, vekilin vekâletnamesinde özel yetki aranırken borçlu aleyhine açılan iflâs davasında borçluyu temsil eden vekilin iflâs davasını kabul etmesinde depo emri çıkartılmasından vazgeçmesinde iflâsın kamu düzeniyle ilgili ağır sonuçları, kısıtlamalar nazara alınarak vekâletnamesinde özel yetkisinin bulunması gerekir..." (12.HD., 13.02.1985, 1984-14166/1985-1215, Özkaya s.339).
    Hemen burada davayı kabul ile mahkeme içi ikrarın birbirinden farklı kavramlar olduğuna işaret edilmesinde yarar vardır. Bu farklılıklar, şu şekilde sıralanabilir:
    - İkrarın konusunu, sadece vakıalar oluşturduğu halde; davayı kabulün konusunu, davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu talep sonucu oluşturur (Rosenberg/Schwab/GottwaId s.791-792; Orfanides s.45; Sebilken s,334; Arens s. 164; Jauerning s. 173; Kuru s,606; Kuru-Usul III, s.2624).
    - İkrarın, davanın her iki tarafınca yapılması mümkün olduğu halde; davanın kabulü, ancak davalı tarafından yapılabilir [Sebilken s.334; Rosenberg/ Schwab/Gottwald s.792; Tanrıver, S,: Türk Medenî Yargılama Hukukunda ikrarın Bölünüp Bölünemeyeceği Sorunu (TBBD., 1993/2 s.212-243} s.215; Kuru-Usul III, s.2624].
    - Yine, ikrarla dava sona ermez; sadece ikrar edilen vakıa, çekişmeli olmaktan çıkar; arak o vakıanın ispatına gerek kalmaz; oysa davayı kabulle birlikte, kabulün içeriğine göre, dava kısmen ya da tamamen sona erer (Tanrıver-lkrar, s.242; Tanrıver İlamlı İcra, s. 104; Kuru-Usul III, s.2624).
    Vekilin, müvekkili adına ikrarda bulunabilmesi için, ona bu konuda özel bir yetkinin verilmiş olmasının gerekip gerekmediği hususu doktrinde tartışmalıdır: Doktrinde bir görüş, ikrarın kabul ile olan benzerliğini gerekçe göstermek Küreliyle, vekilin, müvekkili adına ikrarda bulunabilmesini, ona bu konuda özel yetki verilmiş olmasına bağlı tutmaktadır (Belgesay, M.R.: Hukuki Muamelelerde Temsil, istanbul 1941, s.70).
    58
    Tandoğan s.405; Yıldız s.41.
    Yemin teklifinin kabulü ile yeminin edası birbirine karıştırılmamalıdır. Özel
    yetkisi bulunan vekil (avukat), yemin teklifini kabul edebileceği halde; yeminin
    asil (müvekkil) tarafından eda edilmesi gerekir.
    Berkin s.440; Postacıoğlu-Usul, s.322-323; Bilge/Önen s.242;
    Gürdoğan s. 158; Yılmaz, E.: Medenî Yargılama Hukukunda Yemin, Ankara
    1989, s.65; Esener-Temsil, s.78; Aday s.122-123; Üstündağ s.403.
    Bu konuda önceden verilmiş bir yetki varsa, yemin konusunun belirlilik
    kazanmasından sonra, bu yetkinin kullanımı için, izin verilmesi yeterlidir
    (Gürdoğan s.154-155; Aday s.122 dn.416).
    Gürdoğan s.155; Kuru s.288; Aday s.123. Burada, davaya genel vekâletteki ahzü kabz yetkisinin, vekili, müvekkilin davayla veya takiple ilişkisi bulunmayan alacaklarını tahsil veya bankadaki hesabından para çekmesi hususunda yetkili kılmayacağını da vurgulamak gerekir (Tandoğan s.406; Aday s.123). Yine, avukatın almış olduğu ilâmı icraya kayabilmesi için de, kendisine özel yetki verilmesine gerek yoktur (HUMK.m.62). Esener- Temsil s.78; Yavuz s. 587. Gürdoğan s. 155; Aday s.123.



    Alt vekil, kendisine vekâlet verenin değil; asıl iş sahibinin vekili konumundadır; yani böylelikle bir müteselsil vekâlet ilişkisi yaratılmış olur (Aday s. 125; ayrıca, bkz.yuk. s.42).
    Özkan-Sungurtekin, M.: Avukatlık Mesleği Avukatın Hak ve Yükümlülükleri, 2.B., İzmir 1999, s.328.
    51 Özkan-Sungurtekin s.328.
    52 04.02.1959 günlü ve 1957-14/1959-6 sayılı içt.bir.kar. (RG., 29.04.1959, sa.
    10194).
    Arslan, R.: Medenî Usul Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi, Ankara
    1977, s.137; Gürdoğan s.157; Bilge/Önen s.243; Tandoğan s.406; Aday
    s.126; Kuru s.289; Özkaya s.294; Yavuz s.587; Postacıoğlu-Usul,
    s.325; Kuru-Usul IV, s.3640; Berkin s.438.
    Arslan s.137; Gürdoğan s.157.
    Yılmaz, E.: Medenî Yargılama Hukukunda Islah, Ankara 1982, s.27.
    Postacıoğlu-Usul, s.321.
    Bilge/Önen s.243; Yılmaz-Islah, s.228; Gürdoğan s.158; Ansay s.124; Kuru s.289; Aday s. 126; Tandoğan s.406; Özkaya s.294; Berkin s.440. Tanrıver, S*: Konkordato Komiseri, Ankara 1993, s.4; Postacıoğlu L: Konkordato, 2.B.,İstanbul 1965, s. 12.
    Kuru s.289-290: Gürdoğan s. 160; A dav S.Î27; Tandoğan s.406; Özkaya s.294-295; Bilge/Önen s.243; Tan rı ver -Konkordato Komiseri, s.30, 185,
    Bkz.yuk.s.24-25.
    Oğuzman /Öz s. 160.
    Eren s.525.v.Tuhr/Peter s.355; Gauch/Schîuep s.260 Feyzioğlu
    s.389; Oğuzman / Öz s.162 ; Tekinay /Akman/Burcuoğlu/Altop
    s.173; Kırca s.87; Bucher s.602; KoziolAVelser s.169; Tunçomağ-
    Borçlar, s.412; Keller/Schöbi, s.81; v.Tuhr/Peter s.355; Fellmann
    s.283, 288; Koller s.324.
    Esener-Temsil, s.35.
    Esener-Temsil, s.35.
    Fellmann s.283: Eren s.525; Kırca s.87. n Feltmann s.283; Gauch / Schluep s.260 ; v.Tuhr/ Peter s.355; Eren s,525; Oğuzman/Öz s.162; Tekinay / Akman / Burcuoğlu / Altop
    s.173; Bucher s.602; Glesen s.235; Medicus s.348; Tunçomağ-Borçlar, s.412; v.Tuhr/ Peter s.355; KoIIer s.324. " »Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün, özellikle, 21.1.1958 günlü 1294 sayılı genelgesinde aynen".... noter tarafından , iş yaptıracak (temsiledilecek) kimselerin hüviyet ve ehliyetinin ve hakiki arzularının etraflıca ve hiç bir nokta ihmal edilmeden öğrenilmesi ve vekâletnamenin iki şahit huzurunda noter tarafından tanzim edilmesi ve alâkalılar ile şahit ve varsa tercümanlarının öz ve soyadı i\c adreslerinin tespiti, tanzim ve tasdik günleri, hem rakam ve hemde yazı ile yazıldıktan sonra vekâletnamenin okunarak alâkalılar ile hazır olanlar tarafından imza edilmesi ve noterce tasdik olunması icap eder" denmektedir. Sözü edilen genelge uyarınca, tapuda vekâleten işlem yaptırılmak istenmesi halinde, tapu memuru noterce tasdikli vekâletname arayacak ; noterler ise , Noterlik Kanunu'nun 89 uncu maddesinin son derece açık metni uyarınca , düzenleme biçiminde gerçekleştirilmiş vekâletname vereceklerdir. (Oğuzman , K./Seiiçı, (hı Eşya Hukuku , İstanbul 1997, s.290).
    Sözü edilen Tüzük hükmü uyarınca, talep vekâleten yapılıyorsa, vekilden " Noterlik Kanunu na göre düzenlenmiş " ve talep konusu işleri yapmaya yetkili olduğunu içerir vekâletname istenecektir.Burada sözü edilen tk Noterlik Kanununa göre düzenlenmiş vekâletnameden ise, aynı Kanun'un 89 uncu maddesinde öngörülen zorunluluk çerçevesinde, noterlikçe düzenleme biçiminde gerçekleştirilmiş olan vekâletnamenin anlaşılması gerekir. Noterlik Kanunu'nun 89 uncu maddesinde öngörülen kural , tapu dairesince onaylama biçiminde gerçekleştirilmiş vekâletname ibrazını imkânsızlaştırmaktadır (Oğuzman/ Seliçi s;290).
    77 78 79 80 81
    Noterlikçe düzenleme biçiminde yapılan hukukî işlemler, sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil teşkil eder (NK.m.82, II; HUMK. m.295,1). Onay-lama biçiminde yapılan noterlik işlemlerinde belgelendirme, kapsam itibariyle sadece imza ve tarihle sınırlıdır.Bu gibi işlemlerde onaylanan imza ve tarih, sah-teliği ispat edilinceye kadar geçerlidir.( NK.m.82, III.).
    Yılmaz-Vekâletname, s. 17 Ulukapı , Ö./Atah, M.rNoterlik Hukuku , Konya 1994 , s. 114; Bilgin, t.: Noterlik Kanunu ve Tatbikatı, Ankara 1980 s.80; ayrıca, bkz.NK.m.89). Yılmaz-Vekâletname, s. 17. Demirci s.25.
    İlgiliden maksat, noterden belgelendirme işleminde bulunan kişi ( NK .m.72, II,); somut durumda vekâletname tanzimini isteyen kimsedir.
    70
    Vural -Temsil , s. 171; Ersöz, Ş.rNoterlik Kanunu'ndaki Şekil Şartlarına Uyulmazsa Ne Olur? (TNBHD., 1976 /9, s„82~84), s 84. Tanrıver-İlâmh İcra, s.120 dn.115; Vural, P.: İcra ve İflas Kanunu ve Noterlik Kanunu Açısından Noter Senetleri, (İcra - İflâs Kanunu Uygulamasında Güncel Sorunlar Sempozyumu, İstanbul 1977, s.97 -112) s. 101. "...Noterlik Kanunu'nun 73.maddesi, noterin işlem yapan kişinin kör olduğunu anlaması halinde, muameleyi iki tanık" huzurunda yapmak zorunda olduğunu öngörmüştür. Leipzig Başkonsolosluğu tarafından düzenlenen vekâletnamede vekâlet verenin ama olduğu belirtilmiştir, Vekâletnamenin yapılmasına tanıklar iştirak etmediğinden geçersizdir. Bu vekâlet esas alınarak dava açılmayacağı gibi vargılamaya da devam edilemez. Açıklanan yön üzerinde durulmaması İsabetsizdir" (2HD., 28.10.1997, 8926/11476, yayımlanmamıştır). "...Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektiriri sebeplere ve özellikle evlât edinenin ileri derecede sağır olduğu Şişli Etlal Hastanesi ile Adli Tıp raporuyla anlaşılmış olmasına, vekâleten yapılan sözleşmenin dayanağı vekâletin Noterlik Yasasının 73.maddesine uygun bulunmadığına, sağırlar için yapılacak vekâletin iki tanık huzurunda yapılmasına ilişkin hükmünün geçerlik koşulu olmasına ve evlât edinilen iîc evlât edinen arasında benimsenmiş bir evlâtlık ilişkisinin kurulduğu hakkında yeterli delil bulunmamasına, davalının mektuplarında evlâ; edinene anne yerine teyze sözcüğünü kullandığı gerçekleşmiş bulunmasına göre yerinde olmayan temyiz isteğinin reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına..." (2.HD., 17.09.1996, 6469/8702, yayımlanmamıştır).
    Ersöz s.84.
    Vural-Temsil, s. 170.
    Vural-Temsil, s. 170. Noterlik Ücret Tarifesi uyarınca, vekâletname metni,
    noterde yazılmışsa, yazı ücreti; dışarda yazılmışsa, ondan tutar iübariyle daha az
    bulunan karşılaştırma ücreti alınır.
    72
    Esener-Temsil, s. 192; Kırca s.184-185; Koller/Schöbi s.81; BGE 98, III, 309; v.Tuhr/Peter s.367, 368.
    Esener-Temsil, s.188-189; Eren s.537; Gauch/Schluep s.263 "Vekâletten azil hakkı mutlak olup, bunu takyid eden sözleşme muteber değildir. Bu itibarla, davacının vekiline verdiği vekâletnamede azil hakkını tahdit eden şart hüküm ifade etmez (2.HD.,26.05.1972, 3257/3370, İBD., 1972/9-10, s.947). v.Tuhr/Peter s.368; Eren s.532; Esener-Temsil, s. 193. Eren s.537; Kırca s.180; KoIIer s. 325; Fellmann s.294. Kendisine davaya vekâlet yetkisi tanınan avukatın haksız azli halinde ise avukatlık ücretinin tamamının, ona müvekkil tarafından ödenmesi gerekir. Ancak, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmişse, ona herhangi bir ücret ödenmesine gerek yoktur (Av.K.m.174, II). Haksız olarak azledilen avukatın talep edeceği ücret, taraflar arasında bir ücret sözleşmesinin bulunup bulunmamasına göre değişecektir. Haksız olarak azledilen avukata, ücret sözleşmesinde kararlaştırılan ücretin tamamının ödenmesi gerekir. Ancak, taraflar, ücret sözleşmesi yapmamışlarsa bu durumda, avukat asgarî ücret tarifesinde yazılı olan ücreti talep edebilecektir. Azilnamede, avukatın azil nedenlerinin gösterilmesi gerekir ve hiç bir neden göstermeden soyut bir temele dayalı olarak gerçekleştirilmiş bulunan azil, haklı bir azil olarak nitelendirilemez. İşaret edilen bu yasal düzenleme, kendisine davaya vekâlet yetkisi tanınan avukatın azlinin haklı nedenlere dayandırılması gereğine işaret etmek suretiyle, bir anlamda azil hakkının kullanımına bir sınırlama getirmektedir. "Vekâlet ilişkisi güvene dayanmaktadır. Müvekkilin güveninin sarsılmasını gerektiren
    82 Demirkır s.76; Özkaya s.667. Demirkır s.76; Özkaya s.666.
    KoIIer s.326; v.Tuhr/Peter s.366-367; Gauch/Schluep s.262; Zaech Art. 34 Nr.l; Giesen, s.240; Kırca s.187; Esener-Temsil, s.188; Feyzioğlu s.427; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop s.192; Eren s.538; Oğuzman/Öz s. 169.

    RESMİ VASİYETNAME



    Ali Raşit CINGIL
    Kayseri Beşinci Noteri



    I. GENEL OLARAK



    Ölüme bağlı bir tasarruf olan vasiyetnamenin noterlik hizmetlerinde önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu çalışmamızda resmi vasiyetnamenin daha çok noterleri ilgilendiren yönleri üzerinde duracağız.



    Sözlük anlamı, bir kimsenin öldükten sonra yapılmasını istediği şey olan vasiyet, sözlü vasiyet dışında vasiyetname yolu ile yapılmak gerekir.



    Vasiyetname, bir gerçek kişinin ölümünden sonra hukuksal sonuçlar doğurmak koşuluyla yaptığı tek taraflı hukuksal bir işlemdir.



    Ölüme bağlı tasarrufun diğer çeşidi olan miras sözleşmesi ise iki taraflıdır.



    Hukuksal bir sonuç doğurmaya yönelmiş irade beyanı veya beyanları demek olan hukuksal işlemler; hüküm ve sonuçlarını meydana getirdikleri zaman açısından ölüme bağlı hukuki işlemler ve sağlararası hukuki işlemler olarak iki kısma ayrılmaktadır. Bu bağlamda ölüme bağlı tasarruf; hukuki hüküm ve sonuçların o işlemi yapanın ölümünden sonra meydana geldiği hukuki işlem olarak tanımlanabilir. Ölüme bağlı tasarruf kavramı, geniş ve dar olmak üzere iki anlamda kullanılmaktadır. Geniş anlamda ki aynı zamanda şekli anlamdır, ölüme bağlı tasarrufun yapılmış olduğu işlemi veya şekli ifade eder, bunlar da vasiyetname ve miras sözleşmesi şeklinde ortaya çıkar. Dar (maddi) anlamda ölüme bağlı tasarruf, vasiyetname ve miras sözleşmesinin içinde bulunan tasarruf veya işlem (vasiyetçinin son ve gerçek istekleri) demektir. Yani maddi anlamdaki bir ölüme bağlı tasarruf, şekli anlamdaki bir ölüme bağlı tasarrufun içeriğini oluşturmaktadır.



    Vasiyet karşılıksız bir ölüme bağlı tasarruftur. Miras bırakanın sağlığında hüküm ve sonuçlarını doğurmaz, ancak ölümünden sonra doğurabilir. Vasiyetçi vasiyetnamesi ile bağlı değildir. Ölünceye kadar her zaman dönebilir, değiştirebilir.



    Vasiyetnameyi ancak bir insan yapabilir. Tüzel kişinin yapması olanaklı değildir. Tüzel kişilerin varlıklarının sona ermesi, miras hukuku kurallarına bağlı değildir.



    Vasiyetnamenin iki veya daha çok taraflı olması, miras sözleşmesinin de tek taraflı olması olanaklı değildir. Vasiyetname tek taraflı, miras sözleşmesi ise iki taraflı ölüme bağlı işlemlerdir.
    Ölüme bağlı tasarruf yapma vaadi geçerli değildir. Vasiyet yapma vaadi ve taahhüdü yapılamaz, geçerli değildir, yerine getirilmesi istenemez.(1)



    Vasiyetçi, mirasçılarının saklı pay kurallarına uymak suretiyle serbestçe vasiyetname yapabilir.(TMY.514) Uymadığı taktirde ölümünden sonra, saklı payına el atılan mirasçı tenkis davası açabilir.



    Vasiyetname, yasaya, ahlaka aykırı olsa, irade sakatlıkları ile eksik bulunsa, ehliyet ve şekil kurallarına uyulmadan yapılmış da olsa kendiliğinden geçersiz olmamakta, ancak işlemin iptali için dava açılıp mahkemece iptaline karar verildiğinde hükümsüz hale gelmektedir.(2)Vasiyet konusu TMY.nın 531-544 ncü maddelerinde düzenlenmiştir.





    ÇEŞİTLERİ





    Yasamız iki çeşit resmi vasiyetname şekli kabul etmiştir.



    Birincisi TMY.nın 533-534 ncü maddelerinde okuma yazma bilenler için düzenlenmiş olan normal şekildir.



    ikincisi okuma yazma bilmeyenler hakkındaki şekildir.(TMY.535)Resmi vasiyetnamenin şekil koşullarını belirleyen bu maddeler özel maddeler olduğundan, Noterlik Yasası karşısında öncelikle uygulanması gerekir.(3)



    OKUMA YAZMA BİLENLERİN YAPACAĞI VASİYETNAME



    Vasiyetçi, vasiyetini yazılı veya sözlü olarak notere bildirebilir. Kendisi önceden bir taslak hazırlamış olabilir. Vasiyetçinin notere gelmeden, vasiyet edeceği hususları bir kağıda not ettirmiş olması, noterlik dairesinde düzenlenen vasiyetnamenin geçerliliğine engel teşkil etmez.(4) Bu taslaktan da yararlanmak suretiyle vasiyetnameyi yazacak, düzenleyecek olan noter veya katibidir. Vasiyetçinin isteğinde yasaya aykırılıklar varsa bunları düzeltmek, bilgi vermek, aydınlatmak biz noterlerin görevidir.



    TNB.nin 2004 yılında 58 yayın numarası ile yayımlamış olduğu İŞLEM FORMÜLLERİ kitabının 26 ve 27. sayfalarındaki 8a numaralı formül, yasa kurallarına uygun olup olduğu gibi uygulanmalıdır. Vasiyetnamenin içerik kısmına hazırlamış olduğumuz örnekler aşağıdadır.



    Yazılan vasiyetnamenin okuması için vasiyetçiye verilmesi TMY.nın 533. maddesine göre zorunludur. Bunun yapılmaması bir şekil eksikliği ve iptal nedenidir. Vasiyetçinin vasiyetnameyi el yazısı ile imzalaması zorunludur. Parmak basmak veya mühür kullanmak geçerli değildir. Vasiyetnameye ekler yapılmışsa, bunların da vasiyetçi ve noter tarafından imzalanması gerekir.



    Vasiyetçinin vasiyetnameyi okuduğunu, bunun son isteklerini içerdiğini memur huzurunda iki tanığa söylemesi, tanıkların da vasiyetçinin kendi önlerinde vasiyetnameyi okuduğunu, son isteklerine uygun olduğunu bildirdiğini ve kendisini işlemi yapmaya yeterli gördüklerini yazdırarak altını imza etmeleri gerekmektedir. (TMY.534)
    Okuma yazma bilenlerin yapacağı vasiyetnamede, vasiyetnamenin içeriğinin tanıklara bildirilmesi zorunlu değildir. (TMY.534/3) Vasiyetnamenin içeriğini vasiyetçi tanıklara bildirebilir de, bir engel yoktur.



    Tanıklar her durumda bir vasiyetname yapıldığını ve vasiyetnameyi tanık olarak imza ettiklerini ve ilgilinin bir vasiyetçi olduğunu bileceklerdir. Vasiyetçi dilerse vasiyetnameyi sesli bir şekilde okur ve tanıklara duyurur, dilerse sessiz bir şekilde okuyarak vasiyetin konusunu tanıklardan gizlemiş olur.



    OKUMA YAZMA BİLMEYENLERİN YAPACAĞI VASİYETNAME



    Okuma yazma bilmeyenler veya okuma yazma gücünden yoksun olanlar hakkındaki resmi vasiyetname TMY.nın 535 nci maddesinde düzenlenmiştir.



    26.3.1962 günlü 23/3 sayılı içtihatları birleştirme kararı, Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin bir çok kararına göre, okuma yazma bilenler de hiçbir neden göstermeden okuma yazma bilmeyenlerle ilgili kurallara göre resmi vasiyetname düzenletebilirler.(5)



    Okur yazar olmayanlar için resmi vasiyetname formülü, TNB.nin 58 yayın numaralı işlem formülleri kitabının 28 ve 29 sayfalarında 8b numarasında bulunmaktadır. Bilgisayar yazım programlarındaki formülün de buna uygun olması gerekir, işlem formülleri kitabındaki formüllere uyulması ve yazılı olanların gerçekten yapılması, uygulanması biz noterler için zorunludur.



    Bu çeşit vasiyetnamenin diğerinden farkı, vasiyetnamenin noter veya katibi tarafından iki tanığın önünde vasiyetçiye okunmasıdır. Yargıtay 2.HD.nin 31.5.1973 günlü kararına göre, "Vasiyetnamenin tetkikinden anlaşıldığı gibi, noter okuma yazma bilmeyen vasiyetçiye vasiyetnameyi okumadığı, vasiyetnamenin son arzularına uygun olduğunu yazarak kendisine tasdik ettirmemiş, böylece vasiyetname geçerlik şartından yoksun kalmıştır. Her ne kadar tanıkların ifadelerinde vasiyetnamenin vasiyetçiye okunduğu ve son arzularına uygun olduğunu huzurlarında açıkladığı ifade edilmiş ise de, kanun koyucu resmi memurun vasiyetnameyi okuduğuna ve vasiyetçinin son arzusuna uygun vasiyet düzenlendiğini beyan ettiğine dair sözleri vasiyetçiye tasdik ettirmesi icap eder. Oysa yazılı şekilde bir işlem yapılmadığı açıkça anlaşılmaktadır. O halde vasiyetnamenin iptali gerekirken..."(6) Yani, vasiyetname, tanıkların önünde vasiyetçiye resmi memur tarafından okunacak, böylece vasiyetçi ve tanıklar vasiyetin içeriğini öğrenmiş olacaklardır.
    Tanıklar, vasiyetçiyi vasiyetname yapmaya yeterli gördüklerini, vasiyetnamenin kendi önlerinde vasiyetçiye okunduğunu ve onun vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan ettiğini vasiyetnameye yazarak veya yazdırarak altını imza etmeleri gerekir.
    (TM Y. 535/2)



    Öbür vasiyetnameden diğer bir farkı da, vasiyetçinin imza atamayıp sol el başparmak veya mührünü kullanmasıdır. Mühür kullanıldığında parmak izi alınması-varsa sol el başparmak, yoksa her hangi bir parmak zorunludur.(NY.75)



    Bununla beraber, okuma yazma bilmeyenlere özgü vasiyetname yolunu seçen kimsenin ' ayrıca vasiyetnameyi imzalamış olması şekil bozukluğu ve eksikliği sayılmaz.(7)



    RESMİ VASİYETNAME YAPMA EHLİYETİ



    TMY.nın 502. maddesine göre; "Vasiyet yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve onbeş yaşını doldurmuş olmak gerekir."



    Ayırt etme gücü, Medeni Yasanın 13.maddesinde, akla uygun biçimde davranma yeteneği olarak genel anlamda tanımlanmıştır.



    Bu yetenekten, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk veya buna benzer nedenlerle yoksun olmamak gerekir. Ayırt etme gücü somut olarak, bir kişinin hareketlerini, bunların neden ve sonuçlarını takdir edebilme ve buna göre davranma gücü olarak açıklanabilir.



    işlemi yapan kimse, bunun önemini ve değerini, hüküm ve sonuçlarını anlayabiliyorsa ayırt etme gücüne sahip demektir, işlemin yapıldığı anda vasiyetçinin ayırt etme gücüne sahip olduğu bir karine olarak kabul edildiği için, bunun aksini ileri süren kanıtlamakla yükümlüdür. (8)



    Noterde vasiyetname yaptıran her vasiyet-çiden sağlık raporu istemek doğru değildir.



    Nitekim Yargıtay 2.HD. 18.11,1974 tarihli bir kararında, vasiyetname düzenlenirken tabip raporu alınması zorunluluğu bulunmadığını belirtmiştir.(9)



    Bununla beraber, ilgilinin yaşının ilerlemiş olması, tutum ve davranışlarının güven vermemesi, hakkında ihbar ve şikayet bulunması, dış görünüşü, şüphe uyandırması gibi durumlarda sağlık raporu ile ayırtım gücünün saptanmasında yarar vardır.(NY. Yont.91)



    İşlemde tarih ve numarası ile rapordan söz edilir ve raporun aslı işlemin noterde kalan nüshasına, diğerlerine fotokopisi eklenir. Vasiyetnamenin düzenlendiği zaman alınan sağlık raporu, aksi sabit oluncaya kadar ehliyetin varlığına delil teşkil eder.



    Yaş koşulu, on altı yaşından gün almakla gerçekleşmiş olur.



    Hakim kararı ile ergin kılınmak için on beş (TMY.12), yine hakim kararı ile evlenmeye izin için on altı yaşını doldurmak zorunlu olduğundan (TMY. 124/2) bunların vasiyetname yapmak için yaş yönünden sorunları bulunmamaktadır.



    Vasiyetname yapmak için vasiyetçinin onbeş yaşını doldurmuş ve ayırt etme gücüne sahip olması koşullarının vasiyetnamenin düzenlendiği anda gerçekleşmiş olması gerekir.



    Bu iki koşul, vasiyet ehliyetinin koşullarıdır ve vasiyetname yapılırken bu iki koşula da sahip olmak zorunludur.



    Vasiyetnamenin düzenlendiği anda ayırt etme gücüne sahip olmayan vasiyetçinin, tasarruftan sonra ayırt etme gücüne sahip olması vasiyetnameye geçerlilik kazandırmaz.





    Ayırt etme gücüne sahip ama onbeş yaşını doldurmamış kimsenin yaptığı vasiyetname geçersizdir, Onbeş yaşını doldurmakla geçerli hale gelmez, iptal edilebilir bir tasarruf durumdadır. (TMY.557/1. bent) Onbeş yaşından önce yapmış olduğu vasiyetnameden bir vasiyetname ile dönerek yeni bir vasiyetname yapması gerekir. Vasiyetnameyi yaparken ayırt etme gücüne sahip olan bir kimsenin sonradan ayırtım gücünü kaybetmesi vasiyetnameyi geçersiz hale getirmez.(10)





    KÖRLER, SAĞIR VE DİLSİZLER



    Okuma yazma bilen işitme ve konuşma özürlülerin vasiyetname yapabilecekleri kabul edilmektedir.



    Görme özürlüler, TMY.nın 535. maddesine göre, okur yazar olmayanlara ait olan şekille resmi vasiyetname yapabilirler, işitme ve konuşma özürlü okuma yazma biliyorsa, okur yazarlara ilişkin şekille (TMY.533) resmi vasiyetname düzenlettirebilir. Noter ve tanıklarla anlaşması, yazı ile sağlanacaktır. Doğaldır ki okuma yazma bilmeyenlere ait olan TMY.m.535 e göre de vasiyetname düzenlettirebilirler.



    Okuma ve yazma bilmeyen işitme ve konuşma özürlü için, tercüman aracılığı ile okuma yazma bilmeyenlere ilişkin şekilden başka resmi vasiyetname düzenleme olanağı yoktur.



    Hem görme, hem işitme ve hem konuşma özürlü olanlar için öğretideki baskın görüş, resmi vasiyetname düzenlettiremeyecekleri yönündedir. (11)





    KISITLILAR



    Ayırtım gücüne sahip olmak koşulu ile vasiyetname yapabilirler. Akıl hastalığı ve akıl zayıflığı nedeniyle kısıtlanmış olanlar esas itibariyle vasiyet yapma ehliyetinden yoksundurlar, bunlarda çoğu zaman ayırtım gücü yoktur. Bu da kesin değildir.(12) Akıl hastalarının geçici iyileşme dönemlerinde yaptıkları vasiyetnameler geçerlidir, hukuksal sonuç doğururlar.(13)
    Kısıtlanması için yeterli neden bulunmayan, fiil ehliyetinden kısmen yoksun edilmeleri kendi yararlarına olan kişiler de kendilerine atanan yasal danışmanın görüşü alınmadan vasiyetname yapabilirler.(TMY.429)



    Medeni Yasanın 407 nci maddesine göre, bir yıl veya uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya hüküm giyen her ergin kısıtlanır. Ayırt etme gücüne sahip hükümlü, vasisinin iznine gerek kalmadan kendisi vasiyetname yapabilir.(TNB.1998/22 s.genelge)



    Ehliyetsizlik vasiyetnameyi kendiliğinden geçersiz hale getirmez. Vasiyetçinin ölümünden sonra TMY.nın 557 nci maddesinin 1.bendine göre iptali için dava açılabilir. Dava olunmazsa vasiyetname geçerli olarak kalır. Vasiyetçi, sağlığında kendisi vasiyetnamesinden her zaman dönebilir ama sağlığında iptali için kimse dava açamaz.





    TEMSİL





    Yasal bir açıklık olmamasına rağmen Yargıtay uygulaması ve öğretide ölüme bağlı tasarrufların kişiye sıkı surette bağlı haklardan olduğu kabul edilmektedir.



    Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar; kişiyi, duygu ve düşüncelerini yakından ilgilendiren haklardır. Temsilci veya vekilin, vasiyetçinin istek ve iradesinden ayrılma tehlikesi bulunduğu için vasiyetnamenin şahsen vasiyetçi tarafından yapılması zorunludur. Daha açık ifade ile, vasiyetin konusu ve kapsamı vasiyetçi tarafından belirlenmeli ve bu konuda karar onun tarafından verilmelidir. Vasiyetçinin çevirmen kullanması, bir hukukçudan bilgi alması, istek ve iradesini bir üçüncü kişiye yazdırıp elinde bir vasiyetname taslağı ile notere gelmesi hakkın özü ve niteliği ile çelişmez.



    Bir kimse adına yasal ve atanmış temsilcisi (veli, vasi, kayyım ve vekil) vasiyetname yapamaz.



    (14) Bu kural, sonradan vasiyetnameye yapılacak düzeltme ve değişiklik, ekler ve vasiyetnameden dönme konusunda da geçerlidir. Temsilci veya vekil bu işlemleri de yapamaz.



    YABANCI VE VATANSIZLARIN VASİYETNAMESİ



    Ülkemizde bulunan yabancı uyruklu bir kişi de noterde resmi vasiyetname yaptırabilir.
    Vasiyetname yaptıracak olan yabancı, ehliyet yönünden kendi ulusal hukukuna bağlıdır.
    (Yeni 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Yasa, m.9 ve 20/5)
    Şekil yönünden ise, aynı yasanın 7 nci ve 20/4 ncü maddesine göre, yapıldığı yer yani bizim TMY.sına veya o hukuki işlemin esası hakkında yetkili olan hukukun öngördüğü şekle uyulacaktır. Söz konusu yasanın 20/4 ncü maddesine göre, vasiyetçinin ulusal hukukuna uygun şekilde yapılan vasiyetname de geçerlidir.
    Yabancı-her ne kadar kendi dilinde okuma yazma biliyorsa da Türkçe okuma yazma olanağından yoksundur. Okuma yazma bilenlere ait resmi vasiyetnamenin, yazıldıktan sonra okuması için vasiyetçiye verilmesi yasal bir zorunluluktur. Yabancı da Türkçe yazılmış vasiyetnameyi okuyamayacağına göre, yabancı için uygulanması gereken, okuma yazma bilmeyenlere ait şekil olmalıdır. Yukarıda açıklandığı gibi, okuma yazma bilenler bir neden göstermeden, okuma yazma bilmeyenlere ait şekilde de vasiyetname yaptırabilirler.
    Yabancının isteği çevirmen tarafından Türkçe'ye çevrilerek vasiyetname düzenlenecektir. Yazılan vasiyetname tanıklar önünde çevirmen tarafından yabancıya kendi dilinde okunacaktır. Yabancı yazılan vasiyetnamenin son ve gerçek isteklerini kapsadığını tanıkların önünde çevirmen aracılığı ile söyleyecektir.Tanıklar da önlerinde yabancıya çevirmen tarafından okunduğunu, yabancının son ve gerçek isteklerine uygun olduğunu çevirmen aracılığı ile beyan ettiğini ve kendisini bu işlemi yapmaya yeterli gördüklerini bildirerek imza edeceklerdir.Vasiyetçi ile tanıklar ve noter (veya katibi) arasında çevirmen, konuşup anlaşma vasıtası olduğu için tanık imzasının ve özellikle de vasiyetçinin imzasının yanında çevirmenin de imzasının bulunması zorunludur. Çevirmenin, işlem tamamlandıktan sonra vasiyetnamenin altında şerh vermiş olması yeterli değildir, bir şekil eksikliğidir. Şekil eksikliği nedeniyle iptal edilebilir.(15)
    TNB.nin 1994/59 sayılı genelgesine göre, noterin yabancının vasiyetnamesini, kayıtlı olduğu nüfus idaresine bildirme yükümlülüğü yoktur.TNB. den tescil talebinde bulunma yükümlülüğümüz vardır
    TNB.ne gönderilecek tescil talebinde, yabancının adı soyadı (varsa kızlık soyadı), doğum tarihi ve yeri (bilinmiyorsa doğduğu memleket), adresi veya beyan ettiği ikametgahı, tescili istenen belgenin niteliği ve tarihi, belgeyi teslim eden ya da belgenin tevdi olunduğu noter, kamu mercii veya kişinin adı ve adresi bulunacaktır. Yabancının öldüğü resmi bir belge ile bildirildiğinde, son ikametgahı Sulh Hakimince açılmak üzere vasiyetnamenin noterlikçe C.Başsavcılığına gönderilmesi gerekir.





    VATANSIZ (HAYMATLOS)



    Vatandaşlık bağı ile her hangi bir devlete bağlı olmayan kişidir. TNB.nin 1993/70 sayılı genelgesine göre, yabancılarla eşit statüde olan vatansızların ulusal bir hukuku bulunmadığından, ülkemizde Türk Hukukuna uygun olarak vasiyetname yapabilirler. Vatansız kişinin nüfus kaydı bulunmadığından vasiyetnamesi nüfus idaresi veya başka bir yere bildirilmeyecektir.
    Yabancılar için vasiyetname örneği aşağıdadır.



    DÜZENLENMESİ





    TMY:nın 532. maddesine göre resmi vasiyetname, sulh hakimi, noter veya yasayla bu yetki verilmiş diğer bir görevli tarafından düzenlenir.
    Uygulamada vasiyetnameler daha çok noterler tarafından düzenlenmektedir.
    Vasiyetnamenin düzenleme şeklinde yapılması (NY.89) ve fotoğraflı olması zorunludur. (NY.yönt. m.93)



    Yasada noterden söz edilmesi, noterlik makamının hedef alınmasındandır. Noter yetkilisi İmza yetkisine sahip yeminli Başkatibin düzenlediği vasiyetname ile yeminli katibin düzenlediği vasiyetname Yargıtay'ca geçerli kabul edilmistir. Nitekim Yargıtay 2.HD. si 20.5.1975 tarihli kararında, "(Önceki) Medeni Kanunun 479. maddesinde, noterden söz edilmesi noterlik makamını amaç tutmaktadır. Bu bakımdan aynı yetkiyi taşıyan noter vekilinin özellikle başkatibin düzenlediği vasiyetname bu yönden geçerlidir." diyerek bu noktayı belirtmiştir. (16)



    Noterler tatil günlerinde ve iş günlerinin tatil saatlerinde vasiyetname düzenleyebilirler. Nedeni işlemde gösterilmeli ve tatilden sonraki ilk numara verilmelidir. (NY. m.52)



    Yine Noterlik Yasasının 83 ncü maddesine göre, işlemin dairede yapılması gecikmeye neden olur veya başka bir zorluk çıkarsa, nedeni işlemde gösterilmek suretiyle daire dışında da işlem yapılabilir. Daire dışında düzenlenen vasiyetnamenin, daire dışına çıkan imzaya yetkili katip tarafından düzenlenmesi ve imzalanması gerekir. Noter tarafından imzalanması işlemi geçersiz kılar. Yargıtay 2.HD. nin 16.11.1970 tarihli kararı bu konuya aittir. "Vasiyetnameyi yeminli noter katibi (K) köye giderek düzenlemiş olduğu halde, vasiyetnamenin altında (K) nın değil, bizzat noterin imzası mevcuttur. Oysa takriri kim almışsa vasiyetnameyi de onun imzalaması gerekir. Bu şekilde işlem yapılmamış olması vasiyetnameyi hukuki değerden yoksun kılar." (17) Zaten Noterlik Yasasının 83 ncü maddesinin son fıkrası ve Adalet Bakanlığının genelgeleri de, daire dışında yapılacak işler için, imza yetkisine sahip katiplerin gönderilebileceğini ve işlemin onlar tarafından imzalanması gerektiğini belirtmektedir.(18)



    Noterlik Yasasının 83 ncü maddesine göre, işlemin dairede yapılması gecikmeye neden olur veya başka bir zorluk çıkarsa, nedeni de açıklanarak vasiyetnamenin daire dışında düzenlenebileceğini yukarıda yazmıştık.



    Vasiyetnamede, işlemin daire dışında düzenlenme nedeninin açıklanmamış olması vasiyetnameyi geçersiz hale getirmez. Noterlik dairesinde düzenlendiği halde, yanlışlıkla dışarıda düzenlenmiş gibi yazılması veya dışarıda düzenlendiği halde Noterlik dairesinde düzenlendiğinin yazılması da vasiyetnameyi geçersiz kılmaz.



    Yasada, düzenleme yeri bakımından bir geçerlilik koşulu yoktur. Medeni Yasada yazılı bulunan şekil eksiklikleri dışında bir nedenle vasiyetname geçersiz sayılamaz. Yargıtay 2.HD.10.11.1977 tarihli kararında bu konuyu dile getirmiştir."1512 sayılı Noterlik Kanununun 83. maddesi gereğine göre Noter, zorunluluk hallerinde sebebini açıklayarak, noterlik dairesi dışında vasiyetname düzenleyebilir. Ne var ki sebebin belirtilmemiş olması vasiyetnameyi geçersiz kılmayacağı gibi, vasiyetname noterlik dairesinde düzenlenmiş iken, yanlışlıkla başka yerde düzenlendiğinin yazılması veya vasiyet edenin bulunduğu yerde düzenlenen vasiyetnamenin noterlikte düzenlendiğine işaret edilmiş bulunması da geçersizlik sebebi değildir.



    Çünkü; MK.nun 480-482 . maddelerinde düzenleme yeri bakımından bir geçerlik şartı öngörülmemiştir. MK.nun bu hükümleri, Noterlik Kanununa göre özel hüküm niteliğinde bulunduğundan, MK.da yazılı şekil eksikliği dışındaki bir sebeple vasiyetname geçersiz sayılamaz"(19)



    Vasiyetnamenin düzenlenmesinde, özel olması nedeniyle Medeni Yasanın vasiyetnameye ilişkin kuralları öncelikle ve önemle uygulanacaktır. Noterlik Yasasının, Medeni Yasaya aykırı olmayan kurallarına uymak da bizlerin görevidir. Noterlik Yasasında bulunan şekle ilişkin kurallara uymamanın yaptırımı, geçersizlik ve iptal edilme değildir. Yani Noterlik Yasasındaki nedenlerle vasiyetname geçersiz hale gelmez. (20)



    Vasiyetnamenin baştan sonuna kadar aynı memur tarafından düzenlenmesi ve onun tarafından gerekli yerlerin imzalanması zorunludur. Vasiyetnameyi düzenleyenin Noter olduğu yazılı olmasına rağmen, imzanın başkatibe ait olduğunun anlaşılması, isim ve imzanın birbirini tutmaması nedeniyle vasiyetname mahkemece geçersiz sayılmıştır. (21) Yargıtay 2.HD. 28.11.199tarihli diğer bir kararında, "Resmi vasiyetname düzenlenmesine iştirak eden kişilerin kimliği önem taşıdığı gibi, kanun bazı işlemlerin de bizzat resmi memur tarafından yapılmasını emretmiştir. Söz konusu kişinin bu işle vazifeli resmi memur olup olmadığı, engelinin (MK.483) bulunup bulunmadığı kimliğinin tereddüt yaratmayacak bir biçimde belli olmasına bağlıdır. Resmi memurun yaptığı işlemler tevsik işlemi olduğu için baştan itibaren aynı memur tarafından yapılması ve son imza işleminin de takriri alan, okuyan ve vasiyetçi ile şahit sözlerini dinleyen, yazdıran memur tarafından yapılması zorunludur..."(22)



    Vasiyetname, başlıklı (antetli) veya başlıksız kağıda yazılabilir. Başlıklı kağıda yazılması zorunlu değildir. Yazılan vasiyetnameye ilişkin bildirimin, vasiyetçi başka yer nüfus kütüğüne kayıtlı olsa bile, noterin bulunduğu yerdeki nüfus müdürlüğüne bildirilmesi gerekir.(2003/45 sayılı genelge) Yine TNB. nin 1985/56 sayılı genelgesine göre, nüfus idaresine iki nüsha yazı göndermek gerekmektedir. Bildirim yazı ücreti de alınacaktır. (23)



    1976/2ve 1985/57 sayılı genelgelere göre, vasiyetnamede değer göstermek zorunlu değildir. Vasiyetnamede değer varsa, harç ve damga vergisi nisbi olarak bu değer üzerinden alınacaktır. Değer yoksa harcı, 492 sayılı Harçlar Yasasına bağlı (2) sayılı Noter Harçlarının II. Maktu harçlar bölümünün 11. bendine göre, 2008 yılı için 28.90 YTL. maktu harç alınacak, maktu damga vergisi ise alınmayacaktır.





    Değer içermeyen, birden çok kişinin birlikte yaptıkları aynı yevmiye numaralı vasiyetnamede, imza sayısınca harç alınması yanlış olup bir maktu harç alınması gerekir.



    Burada harç için imza sayısı dikkate alınmayıp, bir işlem yapılmasından dolayı yani işlem başına bir maktu harç alınması gerekmektedir, işlemin değer taşıması halinde ise, imza başına değer üzerinden nisbi harç alınmalıdır.(24)



    Vasiyetname yazmamızdan dolayı Noterlik Ücret Tarifesinin 2. maddesine göre düzenleme ücreti alınacaktır. Düzenleme ücreti, yalnız vasiyetname ve vakıf senedi yazılmasından dolayı alınmaktadır. Düzenleme ücreti, noter ücretini karşılamaktadır. Düzenleme ücretinin yanında ayrıca noter ücreti de almak işlem değerli de olsa olanaklı değildir. Vasiyetname gibi yazılması zorunlu olan diğer ölüme bağlı işlemlerin hiçbirisinden düzenleme ücreti alınamaz. Diğer ölüme bağlı işlemlerden, değer taşıyıp taşımamasına göre noter ücreti alınacaktır. (25) Aynı vasiyetname birden fazla kişi tarafından yapılsa da, düzenleme ücreti işlem başına olduğu için bir düzenleme ücreti alınacaktır. Ayrıca harç üzerinden noter ücreti alınmaması gerekir. (26)



    Noterlik Yasasında ve Yönetmeliğinde vasiyetnamenin tescilinden söz edilmediği için tescil edilmeyecek ve tescil ücreti de alınmayacaktır. Noterlik Yasası yönetmeliğinin 49/ son maddesi, noterlerin dairelerinde yapılan vasiyetnameyi, vasiyetçinin soyadına göre tutulacak bir fihrist defterine, işlemin tarih ve numarasını da belirtmek suretiyle yazmamız gerektiğini belirtmektedir.



    Vasiyetnamenin düzenlenmesinden sonra vasiyetçinin, bu işlemi fesih, iptal ve değiştirmesi veya işlemden vazgeçmesi halinde düzenleme ücretinin üçte biri alınacaktır. Hesap edilecek noter ücreti ile düzenleme ücretinden hangisi fazla ise o ücret alınacaktır.(Noterlik ücret tarifesi, 2/son) Bu durum ancak vasiyetnamenin değer taşıması halinde gerçekleşebilir. Değer üzerinden nisbi alınan harcın yüzde otuzu oranında hesaplanacak noter ücretinin, düzenleme ücretinin üçte birini aşması halinde noter ücreti miktarı alınacak, düzenleme ücretinin üçte biri alınmayacaktır. Aksi durumda, sadece düzenleme ücretinin üçte biri alınacaktır.





    TANIKLAR





    Tanıkların durumunu Türk Medeni Yasası 536 ncı maddede "düzenlemeye katılma yasağı" başlığı ile belirlemiştir.



    Vasiyetnamenin düzenlenmesine tanık olarak katılamayacak olan kimseler:



    1. Fiil ehliyeti bulunmayanlar.



    TMY.nın 10 ncu maddesine göre fiil ehliyetine sahip olmak için; ayırt etme gücüne sahip olmak, kısıtlı olmamak ve ergin olmak gerekmektedir.



    Yani, 18 yaşından küçük olanlar, vesayet altında bulunanlar ve ayırtım gücünden yoksun olanlar vasiyetname düzenlenmesine tanık olarak katılamayacaklardır.



    2. Bir ceza mahkemesi kararıyla kamu hizmetlerinden yasaklılar.



    3. Okur yazar olmayanlar.



    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.2.1993 tarihli kararına göre,"...tanığın okuma yazma bilmediğinin açık seçik, duraksamaya yer vermeyecek biçimde kanıtlanması gerekir...Okur yazar kabul edilmek için okul bitirip diplomalı olmaya da gerek yoktur. "(27)



    4. Vasiyetçinin eşi, üstsoy ve altsoy kan hısımları, kardeşleri ve bu kişilerin eşleri.



    Bunlar tanık olamadıkları gibi aynı maddeye göre resmi vasiyetnamenin düzenlenmesine memur olarak da katılamazlar.



    Vasiyetnamenin düzenlenmesine katılan memura ve tanıklara, bunların üstsoy ve altsoy kan hısımlarına, kardeşlerine ve bu kişilerin eşlerine o vasiyetname ile kazandırmada bulunulamaz. (TMY.536/2)



    Bunlara vasiyetnamede bir kazandırmada bulunulmuş ise, sadece bu kazandırma iptal edilir, işlemin tamamı değil.(TMY.558/3) Eğer vasiyetnamede başkası yararına bir kazandırma yoksa ve tamamen yukarıda yazılı olanlara kazandırma yapılmışsa, dava üzerine vasiyetnamenin tümünün iptaline karar verilir.(28)



    Türkiye Noterler Birliğinin 2002/9 sayılı genelgesine göre, tanıklara tanıklığa engel hallerin neler olduğunu söyledikten sonra tanıkların beyanlarına göre işlem yapmamız ve tanıklığa engel hallerinin bulunmadığı beyanlarının içine "bizlerin TMY.nın 536 ncı maddesinin ve 2 nci fıkralarındaki yasaklı hallerimizin bulunmadığını kabul ve beyan ederiz." cümlesinin de eklenmesi gerekmektedir.



    VASİYETNAME İLE NELER YAPILABİLİR





    Türk Medeni Yasasına göre ölüme bağlı tasarruflar, vasiyetname ve miras sözleşmesi şeklinde olabilirler. Bunların dışında, başka bir ölüme bağlı tasarruf şekline başvurulamaz.



    Vasiyetname ile ya terekedeki mallar üzerinde ölüme bağlı işlemler yapılır yahut da tereke ile doğrudan ilişkisi bulunmayan konularda ölüme bağlı işlemler yapılabilir.



    Doğrudan tereke ile ilişkisi bulunmayan vasiyetname ile aile hukukuna ait bazı işlemler yapılabilir. Vasiyetçinin evlilik dışı çocuğunu tanıması (TMY.295), ölümünden sonra çocuğuna kimin vasi olmasını istediğini bildirmesi gibi.(TMY.415)





    Tereke ile ilgili vasiyetnameler: Mirasçı ataması (TMY.516), belirli mal vasiyetinde bulunma (TMY.517), yedek mirasçı ataması (TMY.520), artmirasçı ataması (TMY.525), vakıf kurma (TMY.526), vasiyetnameden dönme (TMY.542), vasiyeti yerine getirme görevlisini atama (TMY.550-556), mirasçılık-tan çıkarma TMY.510), mirasın paylaşılması için kurallar koyma (TMY.647), koşullar ve yüklemeler gösterme (TMY.515) Sırası ile bunları inceleyelim.



    1. MİRASÇI ATAMASI





    Vasiyetçi, mirasının tamamı veya belli bir oranı için bir veya birden çok kişiyi mirasçı atayabilir. Bir kişinin, mirasın tamamı veya belli bir oranını almasını içeren her tasarruf mirasçı ataması sayılır.(TMY.516)



    Vasiyetçinin vasiyetnamede, terekesinin tamamını veya 1/2, 2/5 gibi bir oranını bir veya birden fazla kişiye bırakması mirasçı atamasıdır. Bir tarlası ve otomobili bulunan vasiyetçinin, tarlasının M hissesini (A) ya bırakması, mirasçı ataması sayılmaz.





    Çünkü; mirasının belli bir oranını değil, belirli bir taşınmazının belli bir oranını vasiyet etmektedir. Bütün malvarlığı bir otomobilden ibaret olan vasiyetçinin, otomobilinin tamamını veya Vz hissesi gibi belli bir oranını (A) ya vasiyet etmesi, mirasçı atamasıdır.



    Yasal bir mirasçı, vasiyetname ile mirasın tamamı veya belli bir oranı için mirasçı atanabilir.



    Mirasçı atanan, gerçek veya tüzel kişi olabilir. Mirasçı atandıklarının kendilerine bildirildiği tarihten itibaren üç ay içinde mirası reddedebilirler.(TMY.606)
    Mirasçı ataması ve belirli mal vasiyeti ayrımının önemi vardır.



    Atanan mirasçı, vasiyetçinin külli halefidir. Vasiyetçinin ölümü ile yasal mirasçılar gibi terekesinde mirasçı olduğu gibi miras ortaklığına da dahil olur.



    Tereke bütün olarak aktifi ve pasifi ile mirasçıya geçer. Mirasçı atanan, vasiyetçinin borçlarından dolayı hem tereke malları hem de kendi kişisel malları ile sorumludur. Vasiyetçinin ölümü ile, mirasçı atanan kişi, terekedeki mallar üzerinde kendiliğinden ve doğrudan doğruya mülkiyet hakkını kazanır. (TMY.599)



    Atanan mirasçının, vasiyetçiden önce ölümü halinde, aksine bir açıklama yoksa vasiyetname kendiliğinden ortadan kalkar.(TMY.548) Vasiyetçi vasiyetnamede, mirasçı atadığı (A) nın kendisinden önce ölümü halinde (B) yi mirasçı atadığını bildirebilir. Bu yedek mirasçı atamasıdır. (TMY.520)





    2. BELİRLİ MAL VASİYETİ





    Vasiyetname ile en çok yapılan işlemdir. TMY.nın 517 nci maddesinde düzenlenmiştir. Yasa, "belirli mal bırakma" terimini kullanmaktadır. Öğretide ise, "muayyen mal vasiyeti, mal vasiyeti, vasiyet" gibi terimler kullanılmaktadır.



    Vasiyetçi, mirasçı atamaksızın, belirli bir mal bırakarak kazandırmada bulunmaktadır.
    Belirli mal vasiyetinin konusu, genellikle parasal değeri bulunan malvarlığıdır.



    Belirli bir miktar para, alacak hakkı, irat ve intifa ' hakkı da olabilir. Parasal değeri bulunmayan hatıra defteri veya fotoğraf da olabilir.



    Noter olarak, intifa hakkı, oturma hakkı, inşaat hakkı ve kaynak hakkını sağlararası bir işlem olarak yapma yetkimiz bulunmamakla beraber, miras sözleşmesi veya vasiyetname olarak yapmamız olanaklıdır.(29)



    Belirli mal vasiyeti ile vasiyetçi, belirli malvarlığı değerini alacak hakkı niteliğinde bir veya birkaç kişiye bırakmaktadır. Belirli mal vasiyetini vasiyetçi, birden çok kişiye de yapabilir. Vasiyetçi, paylarını belirlememişse eşit paylarla vasiyet ettiği kabul edilir. Vasiyetçi, payları da belirleyebilir.



    Yararlarına mal vasiyet edilenler gerçek kişi, tüzel kişi veya tüzel kişiliği olmamakla beraber bir hedefe yönelen insan topluluğu da olabilir.(30)



    Belirli mal vasiyetinde, vasiyetnamede, malın belli olması veya hiç olmazsa belli edilebilir olması gerekir. Örneğin; vasiyetnamede, "Çanakkale ili Ayvacık ilçesindeki taşınmazımı (A) ya vasiyet ediyorum. "Veya" Ankara ili Çankaya ilçesi Emek mahallesi. 10 ncu cadde Saruhan apartmanı A Blok No.78 kat.6, daire 17 adresinde bulunan dairemi (B) ye vasiyet ediyorum" denmişse vasiyetçinin Ayvacık'ta başka taşınmazı bulunmadığı vasiyetnameyi açan mahkemece tapu araştırması yaptırılarak açıklığa kavuşturulabilir.



    Belli bir adres gösterilmişse, o adresteki taşınmazın pafta, ada ve parsel numarası Kadastro Müdürlüğünce belirlendikten sonra vasiyetname yerine getirilebilir.



    Bu netleştirme mahkemece yapılmamışsa, Tapu Sicil Müdürlüğü de Kadastro Müdürlüğünden bilgi alarak yapabilir.



    Elbirliği mülkiyetinde paydaşlardan birisi de payını vasiyet edebilir.(31)



    Henüz kat mülkiyeti veya kat irtifakı kurulmamış taşınmazın belli bir dairesinin vasiyeti olanaklı görülmektedir. Yeter ki kat irtifakı veya kat mülkiyeti kurulabilsin.(32)



    Atanan mirasçının aksine, kendisine belirli mal vasiyet edilen kimse, vasiyetçinin ölümü ile kendiliğinden mal kazanamaz, ancak alacak ve talep hakkı kazanır. Malın kendisine verilmesini, kişisel bir hak olarak mirasçılardan isteyebilir. Yine atanan mirasçının aksine tereke borçlarından, sadece terekeden eline geçen değerle sınırlı olarak sorumludur. Kendisi bir cüzi haleftir, hakkı; bir alacak hakkından ibaret, kişisel bir haktır. (TMY.600/1)



    Yararına belirli mal vasiyet edilen kişi, vasiyeti reddetmek hakkına sahiptir.(TMY.616)
    Vasiyet edilen belirli mal, vasiyetçinin ölümü tarihinde terekede bulunmazsa, vasiyetnameden aksi anlaşılmadıkça mirasçılar borçtan kurtulurlar.(TMY.517/son) Fakat vasiyetçi, mal bulunmadığı taktirde yerine getirilmesini vasiyetnamede koşul olarak koyabilir.



    Belirli mal vasiyetlerinde, vasiyetname, vasiyetçinin yerleşim yeri Sulh Hakimi tarafından açılmadan (TMY.596), doğrudan doğruya Tapu Sicil Müdürlüğüne götürülerek tapuda intikal sağlanamaz. Her nasılsa intikal yapılmış ise, her zaman iptali istenebilir.(33)



    Kendisine belirli mal bırakılan kişi vasiyet-çiden önce ölürse, aksi vasiyetnameden anlaşılmadıkça vasiyet olunan mal terekeye döner, vasiyetname kendiliğinden ortadan kalkar. (TMY.548)



    Ancak vasiyetçi, vasiyet edilenin kendisinden önce ölümü halinde, vasiyet ettiği malın vasiyet edilenin mirasçılarına kalacağını açıklayabilir. Bu yedek mirasçılıktır.



    3. YEDEK MİRASÇI ATAMASI



    Gerek belirli mal bırakmada ve gerekse atanan mirasçı yerine geçmek üzere yedek mirasçı atanabilir. (TMY.520)



    Vasiyetçi, atadığı mirasçının veya yararına belirli mal vasiyet ettiği kişinin, kendisinden önce ölmesi, mirası reddetmesi veya mirastan yoksunluk gibi nedenlerle mirasa hak kazanamaması halinde yerine geçmek üzere bir veya birkaç kişiyi gösterebilir, işte bu yedek mirasçıdır. Önceki Medeni Yasa buna alelade ikame diyordu. Yedek mirasçı atamada bir sınır sayısı yoktur. Örneğin;



    plakalı vasıtamı (A) ya vasiyet ediyorum. (A) benden önce ölürse vasıtam (B) ye verilsin. (B) de ölmüş olursa (C) ye verilsin..." şeklinde uzayabilir.
    4. ARTMİRASCI ATAMASI



    Vasiyetçi, vasiyetname ile atadığı mirasçı veya yararına mal vasiyet ettiği kişiyi, mirası veya vasiyet olunan malı bir üçüncü kişiye devir etmekle yükümlü kılabilir.
    Yasa, atanan mirasçı veya yararına mal vasiyet edilene "ÖNMİRASCI", bunun devir edeceği kimseye de "ARTMİRASCI" demektedir. Önceki Medeni Yasa bunu fevkalade ikame ismiyle tanımlamıştı.



    Artmirasçılık TMY.nın 521-525 nci maddelerinde düzenlenmiştir.



    Artmirasçı önmirasçının değil, vasiyetçinin mirasçısıdır.



    Yedek mirasçılığın aksine, artmirasçının artmirasçısına yasamız izin vermemiştir. Vasiyetçi tarafından atanan veya belirli mal vasiyet edilen önmirasçıya yüklenen artmi-rasçıya devretme yükümlülüğü artmirasçı-ya yüklenemez. Yani, artmirasçıdan artmi-rasçıya mirasın geçmesi olanaklı değildir.



    (TMY.521/2) Miras ancak iki kez geçebilir. Miras önmirasçıya, bundan da artmirasçı-ya geçebilir. Devam ederek silsile şeklinde başkalarına geçemez. TMY.nın 521/2 nci maddesi buna bir ayrık getirmiştir. Vasiyetnamede mirasın artmirasçıya geçişi için bir süre konmuş olup da bu süre dolmadan önmirasçı ölürse, teminat vermek koşuluyla miras önmirasçının mirasçılarına geçer, süre dolunca da artmirasçıya geçer.
    Önmirasçıdan sonra gelecek olan artmirasçı birden fazla kişi de olabilir, bunlar ortak mirasçıdırlar.(34)





    Artmirasçılık, hem mirasçı atamasında hem de belirli mal vasiyetinde uygulanabilir. (TMY.521/son)



    Yedek mirasçı atamada mirasçı mirası hiç alamamakta idi. Artmirasçılıkta ise, önmirasçı mirası alacak ve bir süre sonra bu miras vasiyetçinin gösterdiği başka birisine geçecektir.
    Vasiyetçi vasiyetnamede, mirasın veya belirli malın artmirasçıya geçiş anını belirtmemişse, önmirasçının ölümüyle geçer. (TMY.522/1) Örneğin; vasiyetçi, ön mirasçı olarak gösterdiği eşi (E)nin ölümünden sonra mirasının yeğeni (A) ya verilmesini isteyebilir. (E) nin ölümünden sonra, artmirasçı (A) ya geçecek olan (E) nin saklı payı dışındaki vasiyetçinin terekesidir.(35) Mirasın önmirasçıdan artmirasçıya geçmesi bir koşula veya bir süreye de bağlanabilir. Örneğin; bir torununun dünyaya gelmesi halinde veya 29 Ekim 2023 tarihinde ya da ölümünden on yıl sonra mirasın gösterdiği artmirasçıya geçmesini isteyebilir.



    Mirasın veya belirli malın artmirasçıya geçme anından önce artmirasçı ölmüş olursa, miras önmirasçıda kalır. Fakat vasiyetçi vasiyetnamede bunun aksini isteyebilir. (TMY.525/2) Örneğin; vasiyetçi, artmirasçım önmirasçımdan önce ölürse mirasım, artmi-rasçımın mirasçılarına geçsin diyebilir.(36)



    Mirasın artmirasçıya geçmesine herhangi bir nedenle olanak kalmadığı anda miras önmirasçıya, önmirasçı da ölmüşse bunun mirasçılarına kesin olarak kalır.(TMY.522/3)
    Önmirasçı, vasiyetçiden önce ölmüş ise veya mirası reddetmiş ya da mirastan yoksun kalmışsa miras, artmirasçıya geçer.(37)



    Vasiyetçi, vasiyetnamenin yapıldığı anda hayatta bulunmayan bir kişiyi de artmirasçı olarak atayabilir. Önemli olan artmirasçının vasiyetnamede aksi belirtilmemişse, önmirasçının ölümü anında hayatta olması veya hiç olmazsa cenin durumunda bulunmasıdır. Cenin sonradan sağ doğmak koşuluyla, artmirasçı sıtatı ile mirası kazanır.(TMY.583)



    Önmirasçıya geçen mirasın Sulh Mahkemesince defteri tutulur.(TMY.523/1) Bu emredici bir kuraldır. Vasiyetçi vasiyetnamede önmirasçıyı bu yükümlülükten kurtaramaz. Sulh Mahkemesi bir istem olmadan kendiliğinden defter tutacaktır.



    Vasiyetçi aksini istememişse, önmirasçı güvence vermekle yükümlüdür. Taşınmazlarda bu güvence, yeterli görüldüğü taktirde, mirası geçirme yükümlülüğünün tapu kütüğüne şerh verilmesiyle de sağlanabilir. (TMY.523/2) Önmirasçı güvence göstermez veya artmirasçının haklarını tehlikeye düşürürse, mirasın resmen tasfiyesine karar verilir.(TMY.523/son)



    Vasiyetçi vasiyetnamede önmirasçı atama-mışsa, yasal mirasçılar önmirasçı sayılır. (TMY.583/son)
    Önmirasçı dilerse mirası reddedebilir. (TMY.605,606)



    5. VAKIF KURMA



    Vasiyetçi, terekesinin saklı paylar dışında kalan kısmının tamamını veya bir bölümünü özgülemek suretiyle, vasiyetname yoluyla vakıf kurabilir.(TMY.526) Vakfın kurulma olayı, vasiyetçinin ölümünden sonra gerçekleşecektir.



    Vasiyetçinin, var olan vakfı mirasçı olarak ataması veya yararına mal vasiyetinde bulunması vakıf kurma anlamına gelmemektedir. Yargıtay 6.HD.Sİ 16.9.1974 gün ve 3559/3755 sayılı kararında, " Vasiyetçinin sahip olduğu evdeki hissenin, ölümünden sonra satılarak, satış bedelinin caminin onarım, mefruşat ve bakımına tahsis edilmesi amacı ile bir vakıf kurulmasına ilişkin ölüme bağlı tasarruf, bir defa için yapılması istenen bir hukuki işlemi kapsadığından ve vakfın devamlı bir gayeye tahsisini göstermediğinden vasiyet yolu ile kurulan bir vakıf olarak kabul edilemez." demek suretiyle açıklığa kavuşturmuştur.(38)
    Vasiyetname ile kurulan vakıf, vakfa özgülenen gelir, hak ve malvarlığına, vasiyetçinin ölümü anında sahip olur.



    Vakıf, ancak yasa kurallarına uyulmak koşuluyla tüzel kişilik kazanır.(TMY.526/2)
    Vakıf sonuçta, vasiyetçinin yerleşim yeri Asliye Hukuk Mahkemesinde tutulan sicile yazılmakla tüzel kişilik kazanacaktır.



    Vakıf, vakfedenin mirasçısı veya vakfedence görevlendirilen vasiyeti yerine getirme görevlisi tarafından ya da vasiyetnameyi açan Sulh Hukuk Mahkemesince yapılan bildirim üzerine dava açılıp tescil ettirilebilir.



    Vakıflar konusu TMY.nın 101-117 nci maddelerinde düzenlenmiştir.



    6. VASİYETDEN DÖNME



    Vasiyetnamenin en önemli özelliği, tek taraflı bir hukuksal işlem olmasıdır. Bunun sonucu olarak da vasiyetçinin vasiyetnamesinden istediği zaman dönebilmesidir. Vasiyetnamesinden dönme hakkından vazgeçtiğini bildirmesinin bir değeri yoktur. Vasiyetnameye yazılan böyle bir kayıt geçersizdir. (TMY.23, 542) Vasiyetçi, hiçbir zaman vasiyetnamesinden kısmen veya tamamen dönmeyeceğini bildirmiş olsa dahi vasiyetnamesinden dönmek, değiştirmek hakkına sahiptir. (38-A)
    Vasiyetçi yapmış olduğu vasiyetnameden, sonradan yapacağı bir vasiyetname veya miras sözleşmesi ile açıkça belirterek tamamından veya bir kısmından dönebilir. (TMY.542) Bu dönme de bir vasiyetname olduğu için şekil kurallarına uyulacaktır. Dönmenin önceki vasiyetnamenin yapıldığı şekilde olması zorunlu değildir. Yani, resmi vasiyetnameden el yazılı veya sözlü vasiyetname ile de dönülebilir. Kısmen dönülmesi halinde, dönülmeyen kısımlar değerini ve geçerliliğini devam ettirirler.



    Vasiyetnameden dönmeden dönme de olanaklıdır. Vasiyetçi dönmeden dönme vasiyetnamesinde, ilk vasiyetnamenin yeniden geçerli olması iradesini açıklamışsa ilk vasiyetname geçerlilik kazanacaktır.(39)



    Vasiyetçi, örtülü olarak da vasiyetnamesinden dönebilir. Örtülü dönme, vasiyetçinin dönme iradesini açık bir şekilde belirtmeden, sonradan yaptığı ikinci vasiyetname veya miras sözleşmesinin önceki vasiyetnamesi ile çelişmesi nedeniyle dönmesidir. (TMY.544) Kuşkuya yer bırakmayacak surette önceki vasiyetnameyi tamamlamadıkça sonraki vasiyetname öncekinin yerini alır. Yasa koyucu, sonraki vasiyetname ile öncekinden dönüldüğünü varsaymıştır. Burada önceki vasiyetname ortadan kaldırılmamak-ta fakat sonraki vasiyetname ile çelişmesi nedeniyle örtülü olarak dönüldüğü yasaca kabul edilmektedir.



    Vasiyetçi belirli bir mal vasiyeti yaptıktan sonra sağlararası bir işlemle bu vasiyetnamesini ortadan kaldırabilir. (TMY.544/2) Örneğin; 06 VUS 39 plakalı aracını (A) ya vasiyet ettikten sonra, söz konusu aracı (B) ye satabilir. Böylece sağlararası bir işlemle vasiyetnameden dönülmüş olur. Bu şekilde dönme sadece FERDEN belirlenmiş belirli mal vasiyetlerinde olabilir.



    Mirasçı atama ve cinsiyle belirlenmiş mal vasiyetlerinde dönme kuralı uygulanmaz. Örneğin; plakası ve diğer özellikleri belirtilmeksizin bir otomobilin vasiyet edilmesi halinde, vasiyetçinin mirasçısı bunu vasiyet alacaklısına vermekle veya terekede bulunmuyorsa bunu sağlamakla yükümlüdür. (40)



    Vasiyetçi vasiyetnamesini yok etme iradesiyle yırtarak, yakarak, okunmaz hale getirerek yani yok ederek bundan dönebilir. (TMY.543/1) Yok ederek dönme el yazılı vasiyetnamede olabilir ama resmi vasiyetnamede olması olanaklı değildir. Resmi vasiyetnameden, ancak yeni bir vasiyetname ile, açıkça veya örtülü bir şekilde dönülebilir.
    Vasiyetden dönme ile ilgili ücretlendirme, düzenlenmesi başlığının son kısmında anlatılmıştır.



    7. VASİYETİ YERİNE GETİRME GÖREVLİSİ





    Vasiyetçi vasiyetnamesinde, bir veya birden fazla vasiyeti yerine getirme görevlisi atayabilir. (TMY.500/1) Atama yetkisi yalnız vasiyetçiye aittir. Vasiyeti yerine getirme görevlisi bir gerçek kişi veya tüzel kişi olabilir.(41) Vasiyeti yerine getirme görevlisinin, göreve başladığı zaman fiil ehliyetine sahip olması gerekir. (TMY.550/2) Sulh hakimi tarafından bu görevin kendisine bildirilmesinden itibaren onbeş gün içinde görevi kabul etmediğini bildirmezse görevi kabul etmiş sayılır. Görevi karşılığında ücret isteyebilir. (TMY.550/3-4)



    Vasiyeti yerine getirme görevlisi, tereke mallarını yönetme yetkisine sahip olup, terekenin alacaklarını tahsil eder, borçlarını öder, mal vasiyetini yerine getirir, tereke ile ilgili ' dava ve takiplerde miras ortaklığını temsil eder.(TMY.552)
    Vasiyeti yerine getirme görevlisi ile ilgili kurallar TMY.nın 550-556 ncı maddelerinde düzenlenmiştir.





    8. MİRAŞÇILIKTAN ÇIKARMA







    Ailedeki ilgi ve sıcaklığı koruyan ve kuvvetlendiren mirasçılıktan çıkarma, yalnız saklı paylı mirasçılar için başvurulan bir yoldur. Saklı payı bulunmayan bir mirasçı için bu yola başvurmaya gerek yoktur. Vasiyetçi saklı pay dışında kalan serbest kısımda dilediği gibi işlem yapabilir. Örneğin; vasiyetçinin, yeğenini veya amcasını mirasçılıktan çıkarmasına gerek yoktur. Bunların zaten saklı payları bulunmamaktadır.



    Evlatlık ve evlatlığın altsoyu kan hısımı gibi evlat edinene mirasçı olduğundan (TMY.500), saklı pay sahibi olması nedeniyle mirasçılıktan çıkarılabilir.



    Mirasçılıktan çıkarma, ölüme bağlı tasarrufla yapılır.(TMY.510). Başka türlü yapılamaz.
    Vasiyetçi dilerse, saklı payın tamamı veya bir kısmı için mirasçılıktan çıkarabilir.



    Mirasçılıktan çıkarma nedenlerinde vasiyet-çinin de kusuru varsa, mirasçı ile aynı derecede veya daha fazla kusurlu ise, mirasçılıktan çıkarma nedeni gerçekleşmiş sayılamaz. Mirasçılıktan çıkarma kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğundan mirasçıya geçmez, vasiyetçi tarafından kullanılmalıdır.



    Vasiyetnamede mirasçılıktan çıkarma nedeni belirtilmelidir. (TMY.512/1) Mirasçılıktan çıkarma nedeni açık olmalı, belirli bir eyleme, davranışa veya işleme dayanmalıdır. "Aile yükümlülüklerini yerine getirmedi", "Ailesine bağlı değildi", "Hakaret ve küfür etti", "Dövdü", "bana ilgi göstermedi", "mirasçılıktan çıkardım" gibi genel ifadeler yeterli değildir. SOMUT OLAYLAR anlatılmalıdır. Vasiyetçi, saklı paylı mirasçısını niçin mirasçılıktan çıkardığını bildirmek zorundadır.
    Mirasçılıktan çıkarma ile mirasçının mirasçılık sıfatı sona erer. Tamamen çıkarılmışsa
    mirastan pay alamayacağı gibi tenkis davası da açamaz.(TMY.511/1) Kısmen çıkarılmışsa, çıkarma dışında kalan pay oranında mirasçı sıfatı devam eder.
    Mirasçılıktan çıkarma kişiseldir.(42)



    Miras bırakan, başka türlü işlem yapmamışsa, mirasçılıktan çıkarılanın miras payı, kendisi miras bırakandan önce ölmüş gibi varsa kendi altsoyuna, yoksa miras bırakanın yasal mirasçılarına kalır. Mirasçılıktan çıkarılanın altsoyu, o kimsenin (yani mirasçılıktan çıkarılanın) MİRAS PAYININ TAMAMINI DEĞİL ancak saklı payını isteyebilir.(TMY.511/son)



    Çıkarılan mirasçının altsoyu yoksa; Vasiyetçi, çıkarılan mirasçının saklı payı üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir tasarrufta bulunmamış ise çıkarılan mirasçının miras payı diğer mirasçılar arasında pay edilir. (TMY.511/2)



    TMY.nın 510 ncu maddesi mirasçılıktan çıkarmak için iki neden göstermiştir.



    1-Mirasçının miras bırakana veya miras bırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemesi.



    Ağır suçtan dolayı mirasçının ceza alması gerekmediği gibi, koğuşturma yapılmamış olması, aftan, ertelemeden yararlanması, şikayetten vazgeçilmesi veya şikayet yoluna başvurulmaması, zaman aşımına uğraması, eylemin mirasçılıktan çıkarma nedeni oluşturmasına engel teşkil etmez. Suçun ağırlığı ceza hukukuna göre değil, aile hukukuna göre, aile bağlarına olan etkisine göre belirlenir.
    Suçun vasiyetçiye veya yakınlarına karşı işlenmesi gerekir. Yakınları kavramı aile kavramından daha geniştir. Aile kavramını kapsadığı gibi vasiyetçinin kuvvetli sevgi ve bağlılık gösterdiği yakın dostları, evde çalışanlar, öğretmeni ve öğrencisi gibi sevinç ve kederini paylaştığı kişiler de olabilir.
    Ağır bir suçun, ceza hukukundaki anlamda olmadığı, kanıtlı ve kanıtsız suçlama, kötü davranışta ve soruşturma yapacak makamlara asılsız şikayette bulunma, şükran borcuna aykırı düşen tutum içine girme ve sürdürme, onur ve gurur kırıcı, küçük düşürücü söz ve davranışta bulunma gibi hukuka, toplumun ve bireylerin objektif ahlak ölçülerine ve geleneklerine ters düşen benzeri olgu ve eylemler olabileceği belirtilmiştir. (43)



    Mirasçının suçu işlediği anda ayırt etme gücüne sahip bulunması gerekir. Küçükler mirasçılıktan çıkarılamazlar. Ancak, ayırt etme gücüne sahip küçükler ve isteğiyle kısıtlananlar mirasçılıktan çıkarılabilir.



    2-Mirasçının, miras bırakan veya miras bırakanın aile üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi.
    Mirasçının, vasiyetçi veya vasiyetçinin aile üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlerini önemli ölçüde yerine getirmeme eylemi, objektif olarak aile bağlarını koparacak nitelikte olmalı ve aile bağlarını da koparmalıdır. Aile kavramı, yakın kavramına göre daha dar anlam taşır. Aileden maksat; eş, alt ve üstsoy, kardeşler ve birlikte yaşayan yakın kan ve kayın ilişkisi olan kişilerdir.



    Yargıtay; mirasçıların huzurevinde bulunan annelerini uzun süre aramamalarını, ziyaret etmemelerini, eşlerden birinin zina yaparak aile birliğine sadakatsizliğini, kötü yaşantısı ile eşi ve çocuklarının bakım ve geçimini ihmal etmesini, ahlaksızca yaşam sürerek aile isim ve onurunu lekelemesini, "sen kiliseye git", "gebermedi gitti", "haram yediğini", "genel ev işlettiğini","işyerinde fuhuş yaptırdığım'Vb. söylemenin, kasıtlı olarak babasına çarpmayı, babasını dövmeyi, gereği yokken miras bırakanının tıbben gözlem altına alınmasını istemenin, evlatlığın evlat edinenin parasını çalmasını mirasçılıktan çıkarma nedeni kabul etmiştir. (45)
    isviçre Federal mahkemesi de, mirasçının mirasbırakana hırsızlık suçu yakıştırmasını, mirasbırakanın kızının, kocasını ve çocuklarını terk ederek başka bir adama kaçmasını, bir kimsenin kardeşine hırsızlık suçu yüklemesini, vasiyetçi aleyhine ağır suçlamalarda bulunarak onun aleyhine cezai takip yapılması için başvurulmasını mirasçılıktan çıkarma nedeni kabul etmiştir. (46)



    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 27.9.1972 tarihli kararında, mirasbırakanın kızının yıllardan beri onu arayıp sormamasını, bayramlarda gelip bayramını kutlamamış olmasını, hastalığında ziyaretine gelmemesini mirasçılıktan çıkarmak için yeterli görmemiştir. Buna karşılık 2.HD. si 15.12.194tarihli kararında, mirasçının mirasbırakana karşı kötü muamele yapmasını, ona bakmamasını mirasçılıktan çıkarma nedeni saymıştır.(47)





    Yine Yargıtay çeşitli kararlarında, eşlerin neden varken birbiri hakkında boşanma davası açıp boşanmayı sağlayamamalarını, miras bırakanla birlikte oturmamayı, eşler, ana baba ve çocuklar arasındaki nafaka davası açılmasını, iş hayatındaki rekabeti mirasçılıktan çıkarma nedeni kabul etmemiştir. (48)



    Vasiyetçinin vasiyetname ile mirasçılıktan çıkardığı mirasçısını sonra affetmesi halinde, mirasçılıktan çıkarmanın ortadan kalkmayacağı kabul edilmektedir. (49) Yargıtay 2.HD. 7.1.1997 gün ve E.7414 ve K.10276 sayılı kararında , "Mirasçılıktan çıkarmada şekil koşuluna uyulmadan, yani ölüme bağlı bir tasarrufla yapılmayan af hukuki sonuç doğurmaz. "(50) demek suretiyle affın ancak yeni bir vasiyetname veya miras sözleşmesi ile yapılabileceğini, böylece mirasçılıktan çıkarmanın ortadan kaldırılabileceğini belirtmiştir.



    Vasiyetçinin ölümünden sonra mirasçılıktan çıkarılan, çıkarmayı haksız bularak itiraz edebilir. Çıkarmadan yararlanan diğer mirasçıları davalı göstererek açacağı davada, çıkarma nedenlerini kanıtlamak davalılara aittir.(TMY.512/2) Çıkarmanın iptali halinde, mirasçılıktan çıkarılan yalnız saklı payını alabilir, yasal miras hakkının tamamını alamaz. (TMY.512/3)



    Mirasçılıktan çıkarma vasiyetnamesinde çıkarma nedenleri somut bir şekilde gösterilmemişse, yine çıkarılan yalnız saklı payını alır.



    Vasiyetçi, mirasçılıktan çıkarmayı açık bir yanılma yüzünden yapmışsa, açılan itiraz davasının olumlu sonuçlanması halinde çıkarma geçersiz hale gelir ve çıkarılan tam miras hakkını alır. (TMY.512/3) Çıkarılan mirasçı, mirasçılıktan çıkarma vasiyetnamesini, şekil bozukluğu, vasiyetçinin ehliyetsizliği, yanılma, aldatma ve korkutma nedeniyle iptal ettirmesi durumunda, miras hakkının tamamını elde eder.(51)





    ÖDEME GÜÇSÜZLÜĞÜ NEDENİYLE MİRASÇILIKTAN ÇIKARMA







    Miras bırakan, ödeme güçsüzlüğü belgesi bulunan altsoyunu, saklı payının yarısı için mirasçılıktan çıkarabilir. Bu yarıyı mirasçılıktan çıkardığı mirasçısının doğmuş ve doğacak çocuklarına özgülemesi koşuldur. (TMY.513/1)



    Ödeme güçsüzlüğü belgesi, icra hukukundaki "Aciz vesikasıdır.(icra ve iflas Yasası m. 105,143) Bu belgenin, mirasçılıktan çıkarma vasiyetnamesinin yapıldığı anda bulunması zorunlu değildir. Vasiyetçinin ölümünde bulunması erteleyici koşuluna bağlı olarak mirasçılıktan çıkarma yapılabilir.(52)



    Ödeme güçsüzlüğü nedeniyle mirasçılıktan çıkarma yalnız altsoy için yapılabilir. Altsoyu
    olmayan yapamaz. Mirasçılıktan çıkarılanın da altsoyu bulunmalı veya sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düşmüş olmalıdır.



    Vasiyetçi mirasçılıktan çıkarmayı, ancak ödeme güçsüzlüğü içinde bulunan evlilik içi ve evlilik dışı çocukları, torunları, torun çocukları ve devamı için ya da evlatlık için yapabilir. Başka saklı paylı mirasçısı için yapması olanaklı değildir. Saklı payın yarısı mirasçılıktan çıkarılan altsoyun çocuklarına vasiyet edilecek, diğer yarısı ise mirasçılıktan çıkarılana ait olacaktır.



    Bu da bir mirasçılıktan çıkarma olduğu için ölüme bağlı tasarruf şekillerinden biriyle yapılmak gerekir. Genellikle vasiyetname ile yapılmaktadır. Vasiyetnamede, mirasçılıktan çıkarma nedeni olarak, ödeme güçsüzlüğü gösterilmelidir.



    Miras açıldığı zaman ödeme güçsüzlüğü belgesinin hükmü kalmamışsa veya belgenin kapsadığı borç tutarı mirasçılıktan çıkarılanın miras payının yarısını aşmıyorsa, çıkarılanın istemi üzerine çıkarma iptal olunur. (TMY.513/2) Çıkarılan mirasçı da saklı payının tamamını alır. Şekil noksanlığı, ehliyetsizlik, yanılma, aldatma ve korkutma gibi nedenlerle veya vasiyetçinin ölümü anında mirasçılıktan çıkarılanın ödeme güçsüzlüğü ortadan kalkmışsa, çıkarılanın dava etmesi üzerine vasiyetname iptal edilebilir.





    9. PAYLAŞMA KURALLARI KONMASI







    Vasiyetçi vasiyetnamede, paylaşmanın nasıl yapılacağı ve payların nasıl oluşturulacağı hakkında kurallar koyabilir. (TMY.647/1)



    Paylaşma kuralları koyarken saklı payların zedelenmemesi asıldır. Mirasbırakanın vasiyetname ile koymuş olduğu taksim kurallarına mirasçılar uymakla yükümlüdürler.



    Mirasbırakan, mirasın taksimini bir süre erteleyebilir fakat tamamen yasaklayamaz.



    Mirasçılar-anlaşarak ve birlikte karar vererek, mirasbırakanın göstermiş olduğu taksim şeklini ve kurallarını değiştirebilirler.(52) Nitekim Yargıtay 2.HD.Sİ de 7.6.1977 tarihli kararında "Mirasbırakan taksim kuralları koyabilir ise de mirasçılar oybirliğiyle bunu değiştirebilirler." demek suretiyle belirtmiştir. (53)



    Vasiyetnamede vasiyetçinin taksim kuralları mı koyduğu yoksa mal vasiyeti mi yaptığı kesin olarak anlaşılamazsa, paylaşma kuralları koyduğunun kabulü gerekir.(TMY.647/3)
    Mirasbırakanın vasiyetname ile taksim kuralları koyması, her bir mirasçısına kalmasını istediği eşyayı belirtmesi, ölümünden sonra eşyanın mülkiyetinin mirasçılara geçmesini sağlamaz. Tüm mirasçıların yapıp imzalayacakları bir taksim sözleşmesiyle mülkiyet geçebilir.



    1. KOŞULLAR VE YÜKLEMELER





    Vasiyetçi, vasiyetnameyi koşullara ve yüklemelere bağlayabilir. Koşullar ve yüklemeler TMY.nın 515. maddesinde düzenlenmiştir.



    KOŞUL, gelecekte gerçekleşmesi beklenen fakat gerçekleşip gerçekleşmeyeceği kuşkulu bir olaydır.



    Koşulun gerçekleşmesi, vasiyetnamenin hükümlerini doğurmasını sağlıyorsa erteleyici koşul, (örneğin, vasiyetçi hukuk kitaplarını, Hukuk Fakültesini bitirmesi koşuluyla torunu (A)'ya vasiyet ederse bu geciktirici bir vasiyetnamedir. Geciktirici koşul gerçekleştiğinde yani (A) Hukuk Fakültesini bitirdiğinde Hukuk kitaplarını isteyebilecektir. Daha önce istemesi olanaklı değildir. Mirasçı olması, koşulun gerçekleşmesi ile olmaktadır, vasiyetçinin ölümü ile değil) vasiyetnamenin hükümlerinin sona ermesini gerektiriyorsa bozucu koşul söz konusu olur.



    (Örneğin, Vasiyetçi aracını torunu (A)'ya vasiyet etmiş, ancak 90 km.den fazla sürat yaptığının Trafikçe saptanması halinde aracın geri alınacağını koşul koymuş ise, torunu (A)'nın aracı 90 km.den fazla hızla kullandığının Trafikçe saptanması halinde araç geri alınacaktır. Vasiyetçinin ölümü ile torunu (A) mirasçı olmaktadır. (A) ön mirasçı, vasiyetçinin yasal mirasçıları da art mirasçı durumundadırlar.) Burada Borçlar Yasasının koşula ilişkin kuralları uygulanır. Erteleyici koşullu vasiyetnameden yararlanacak olanın, erteleyici koşulun gerçekleştiği anda sağ olması gerekir.



    YÜKLEME, Vasiyetçinin, yasal ve atanmış mirasçıları ile yararına belirli mal vasiyet ettiklerine, bir şey yapmak veya yapmamak görevini vermesidir. Yükleme, vasiyetçinin kendisi veya üçüncü kişiler yararına alacak hakkı doğurmayan istekleridir. Yani, yüklemeden yararlanacak olanın bir alacak hakkı ve yüklemenin yerine getirilmemesi halinde bir tazminat hakkı bulunmamaktadır, ancak yüklemenin yerine getirilmesini isteme hakkı vardır. Bu hak, kişiye bağlı bir haktır, başkasını devredilemez, haczedilemez ve zaman aşımına bağlı değildir.(55)



    Koşul yalnız başına vasiyetnamenin konusu olamadığı halde yükleme olmaktadır. Burada vasiyet olarak yalnız yükleme vardır, mirasçı ataması veya belirli mal vasiyeti bulunmamaktadır. (56)



    Yüklemeden yararlanacak olan bir gerçek kişi, tüzel kişi veya tüzel kişiliği bulunmayan insan toplulukları, hayvanlar olabilir. Yargıtay 2.HD.Sİ, cami yaptırma yükümlülüğünü geçerli kabul etmiştir.(57)



    Yargıtay 2.HD. si 14.6.2005 gün ve 4530/9190 E.ve K.sayılı kararında, "...Mirasbırakan vasiyetnamesinde, hissedarı bulunduğu 113 ada, parsel sayılı taşınmazını ileride imar uygulaması sonucu, parselasyon yapıldığında oluşacak parsellerden bir parselini (bir ev yerini) davalı Necdet'e vasiyet etmiştir. Vasiyet geciktirici şarta bağlanmıştır..." diyerek koşulu geçerli kabul etmiştir. (58)



    Yine Yargıtay 2.HD.Sİ 2.12.199tarihli E. 12407 ve K. 14857 sayılı kararı ile, vasi-yetçinin taşınmazın satılmaması koşulu ile yaptığı vasiyetnameyi geçerli kabul etmiştir.



    Şöyle ki: "Kanuna, ahlaka aykırı olmadıkça, ifası imkansız olmadıkça, faydasız ve sıkıcı olmadıkça vasiyetnamede yer alan şart ve mükellefiyetlerin iptali istenemez. Şart ve mükellefiyetlerin mülkiyet hakkını takyidi bu müesseselerin tabii sonucudur. Murisin vasiyetnamesinde; bütün taşınmazlarının satılmadan kullanılmasını arzuluyorum, satılması halinde gelirinin TEV. ve TSK.Güçlendirme Vakfına verilmesini arzu ediyorum.' biçiminde yer verdiği hüküm, kanuna, ahlâka aykırı olmadığı gibi, ifası imkansız ve manasız ve sıkıcı olarak da kabul olunamaz."(58-A)



    Vasiyetçi vasiyetnamesini ceza koşuluna da bağlayabilir. Vasiyetçi bu koşulla yararına vasiyet yaptığı kişinin vasiyetnameden yararlanabilmesini, vasiyetnameyi iptal ettirmemesi koşuluna bağlamaktadır.



    Örneğin; Vasiyetçi terekesindeki saklı paylar dışındaki serbest kısmın yarısını yasal mirasçı olmayan (A) ya, diğer yarısını da yasal mirasçısı olan kızı (B) ye vasiyet eder, fakat kızı (B) nin (A) ya yapılan vasiyeti iptal ettirmesi halinde sadece saklı payı ile kalmasını, yetinmesini isteyebilir. Böyle bir ceza koşulunun geçerli olması, ilgili olduğu vasiyetnamenin hukuka ve ahlaka uygun olmasına bağlıdır. Asıl tasarruf yani vasiyetname hukuka ya da ahlaka aykırı ise, ceza koşulu da geçersiz olur ve yararına vasiyetname yapılan kişinin bunun geçersizliğini ileri sürmesi vasiyetname konusunu elde etmesini engellemez.



    Koşul ve yüklemenin, hukuka ve ahlaka aykırı olmaması gerekir. Aksi halde vasiyetnameyi
    geçersiz kılar.(TMY.515/2) Bu geçersizlik kendiliğinden değildir. Açılacak bir dava ile vasiyetnamenin iptal ettirilmesi sonucu meydana gelecektir. (59)



    Ahlaka aykırılık, vasiyetnamenin yapıldığı andaki anlayışa göre değil, yerine getirilme zamanındaki anlayışa göre değerlendirilmelidir.



    Öldükten sonra gömülmeyi istemediğinden söz ederek, ölümünden sonra cesedinin açık denize atılması veya yakılması şeklindeki istekle vasiyetname düzenlenmesinin çeşitli yasalara aykırı olduğu ve noterlerce düzenlenmemesi gerektiği 1996/20 sayılı genelge ile bizlere bildirilmiştir.



    Seçimlere seçmen veya aday olarak katılmamak, dernek, sendika ve partilere üye olmamak, memuriyeti kabul etmemek gibi koşul ve yükümlülükler, anayasal ve kişisel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması ve vazgeçilmesi niteliği taşıdığı için geçersizdir. Kişilik haklarının çiğnenmesi de hukuka aykırılık kavramı içine girer ve bu da çoğu zaman ahlaka aykırılıkla birleşir.



    TMY.nın 23 ncü maddesine göre "Kimse özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları hukuka ya da ahlaka aykırı olarak sınırla-yamaz." Kişilik haklarında sınırlama ve vazgeçmeler, gerek sağlararası gerekse ölüme bağlı işlemlerin konusu olamaz. Belirli bir dini veya devlet vatandaşlığını kabul etmek veya çıkmak, evlenmek, boşanmak, bir meslek seçmek, evlat edinmek, tanımak gibi koşul ve yükümlülükler örnek olarak gösterilebilir. (60)



    Yargıtay 2.HD.Sİ velayet hakkının kullanılmasını sınırlayan koşulu geçersiz saymıştır.



    "Olayda vasiyetçi, mirasçıların miras paylarına düşen tereke üzerindeki kullanım hakları bakımından bir kısıtlama meydana getirmiş, üç torunun reşit olmaları gününe kadar paranın bankada kalmasını öngörmüştür ki bu arzu kanuna aykırıdır.



    Çünkü bu durumda çocukların rüşte ermelerine kadar veli veya gerektiğinde vasilerinin bankadaki para üzerinde onlar adına tasarruf hakkı ortadan kaldırılmış olmaktadır ki bu tür bir yükümlülük Medeni Kanunun 264,278,382-388,304,408. maddeleri ve Medeni Kanunun bu konu ile ilgili buyurucu öteki hükümlerine ters düşer. Öyle ise (N), (G) ve (T) ye vasiyet edilen paraların, reşit oluncaya kadar bankada bekletilmesi yolundaki şart geçersizdir.(61)



    Vasiyetnamede yer alan anlamsız ve başkalarını rahatsız edici nitelikteki koşul ve yüklemeler yok sayılır.(TMY.515/3) Anlamsız koşul, kimseye bir yarar sağlamayan koşuldur. Koşul ve yüklemenin kaldırılması için iptal davası açmaya gerek yoktur. Vasiyetname, koşulsuz ve yüklemesiz geçerli sayılır. (62)





    ORTAK VASİYETNAME







    Birden fazla vasiyetçinin ölümlerinden sonra hüküm ifade etmek üzere malvarlıkları üzerinde tek taraflı tasarrufta bulunmak gayesiyle birlikte isteklerini açıklamalarıdır. Birden fazla mirasbırakanın, tek bir işlemle yaptıkları birbirine bağımlı ve birbiriyle iç içe geçmiş vasiyetname ortak vasiyetnamedir.



    Hukukumuz ortak vasiyetnameleri kabul etmemektedir.(63) Yargıtay2.HD.si 2.3.1990 tarih ve 9067/2434 E. ve K. Sayılı kararında, "a) Davacıların murisi Emin Uysal ile eşinin tek bir resmi senette vasiyet yolu ile davacıları ıskat ettikleri (MK.457) vasiyetnamenin iptali istenmiştir....Birden fazla mirasbırakanın ölümlerinden sonra hüküm ifade etmek üzere, mamelekleri üzerinde tek taraflı olarak tasarrufta bulunmak gayesiyle, birlikte arzularını açıklamalarına ortak vasiyetname denir. Ortak vasiyetnamelerin, bu nitelikte olabilmeleri için önemli olan, vasiyetnamelerin bir tek işlemde birleşmeleri olmayıp birden fazla şahsın mamelekleri üzerinde birlikte tasarrufta bulunma müşterek iradelerinin varlığıdır. Daha başka bir ifade ile yani işlemde yapılan birbiriyle iç içe geçmiş ve biri diğerine bağımlı vasiyetnameler ortak vasiyetname sayılır. Bu hali ile vasiyetnameler geçersiz olup iptali gerekir." (64)



    Ortak vasiyetnamede bir vasiyet bulunmaktadır. Fakat vasiyetçi iki veya daha çok kişidir, işlem ve tanıklar bütün vasiyetçiler için aynıdır. Ortak vasiyetnamede konular arasında ayrılmaz, kopmaz bir bağlantı vardır, iradelerin biri geçersiz olup diğeri de buna bağlı olarak geçersiz hale geliyorsa ortak vasiyet var demektir. Ortak vasiyetname her bir vasiyetçi açısından, yapıldıkları şekillere göre ayrı ayrı yasaya uygun ise hukuken geçerlilik kazanmaktadır.(65)



    Yasada öngörülen şekil kurallarına uyulmadan yapılan ortak vasiyetname geçersiz de olsa, dava açılıp mahkemece iptal edilinceye kadar geçerliliğini koruyacaktır.



    Ortak vasiyetnameye genellikle karı-koca arasında başvurulmaktadır. Karı-koca birbirini karşılıklı olarak mirasçı atamak veya birbirine belirli mal vasiyetinde bulunmak istemektedirler.



    Vasiyetnamenin en önemli özelliği tek taraflı olmasıdır. Birden çok kişinin karşılıklı isteklerinin bir vasiyetnamede buluşması ve toplanması olanaklı değildir. Karşılıklı isteklere cevabı miras sözleşmesi vermektedir.



    Burada kısaca miras sözleşmesinden söz etmekte yarar vardır.





    MİRAS SÖZLEŞMESİNDE iki taraf bulunmaktadır. Taraflarda birden fazla kişi de bulunabilir. Tek bir taraf olarak miras sözleşmesi yapmak olanaklı değildir. Bu yönü ile vasiyetnameden ayrılmaktadır.



    Miras sözleşmesinde sadece bir taraf ölüme bağlı tasarrufta bulunuyorsa bu tek taraflı bir miras sözleşmesidir. Bir taraf mirasçı atar veya mal vasiyetinde bulunur, diğer taraf da bunu kabul ettiğini bildirir, iki taraflı miras sözleşmesinde ise; her iki taraf da karşılıklı olarak birbirini mirasçı atamakta veya belirli mal vasiyetinde bulunmakta ve birbirinin beyanlarını kabul etmektedirler.



    Bir taraflı veya iki taraflı ayırımı, ölüme bağlı tasarrufta bulunmayla ilgilidir. Bir taraf ölüme bağlı tasarrufta bulunuyorsa bir taraflı, her iki taraf da ölüme bağlı tasarrufta bulunuyorsa iki taraflı miras sözleşmesi söz konusudur.



    Her durumda miras sözleşmesinde iki taraf bulunacaktır, iki taraflı bir işlem olduğu için tarafları karşılıklı olarak bağlar, tek taraf olarak bundan dönülemez.





    Miras sözleşmesi ile vasiyetçi, mirasını veya belirli malını kendi mirasçısına ya da bir üçüncü kişiye vasiyet etmektedir.(TMY.527)



    Ehliyet yönünden vasiyetnameden farklıdır. Miras sözleşmesi yapmak için, kısıtlı olmamak, ergin olmak ve ayırt etme gücüne sahip bulunmak gerekir. (TMY.503) Yani on sekiz yaşını doldurmamış olan veya kısıtlılık hali bulunan miras sözleşmesi yapamayacaktır.



    Evlenmekle veya mahkemece ergin kılınmakla ergin olan kişi de miras sözleşmesi yapabilir. Miras sözleşmesinin karşı tarafı ölüme bağlı tasarrufta bulunmuyorsa bu koşullar aranmayacaktır, onun için genel ehliyet kuralları uygulanacaktır, sağlararası işlem yaptığı için temsil ve vekalet de geçerlidir.



    Ayırt etme gücüne sahip olan küçük veya kısıtlı bir borç altına girmiyorsa, (TMY.16) yasal temsilcisinin iznine gerek kalmadan miras sözleşmesini yapabilir. Ayırtım gücüne sahip küçük borç altına giriyorsa yasal temsilcisinin, ayırtım gücüne sahip kısıtlı borç altına giriyorsa vasisinin izni ve vesayet makamının izni ile denetim makamının onamı gerekmektedir. (TMY.463/5) (66)



    Şekil olarak, resmi vasiyetname gibi düzenlenmesi zorunludur. (TMY.545) TNB.nin 58 yayın numaralı işlem Formülleri kitabının 14, 16 ve 18 nci sayfalarındaki 6-a, 6-b ve 6-c numaralı formülleri uygulanmalıdır, içerik kısmına ait hazırladığımız örnek aşağıdadır.



    Noterde yapılacak miras sözleşmesinde eşlerden biri diğerini mirasçı atar veya ona belirli mal vasiyetinde bulunur ve eşinin de kendisine yapmış olduğu vasiyeti kabul ettiğini bildirir.



    Diğeri de kendisini eşinin mirasçı atamasını veya belirli mal vasiyetinde bulunmasını kabul ettiğini ve eşini mirasçı atadığını veya ona belirli mal vasiyetinde bulunduğunu bildirir. Her eş, aynı zamanda hem vasiyetçi yani vasiyet yapan hem de mirasçı veya yararına mal vasiyet edilendir. Burada bir işlem bulunmakta fakat içinde iki sözleşmeyi taşımaktadır.(67)



    Doğaldır ki, önce ölen eşin miras sözleşmesi geçerli olacak ve hükümlerini yürütecek, sağ kalan eşin sözleşmesi aksi kararlaştırılmamış ise kendiliğinden ortadan kalkacaktır. (TMY.548)



    NOTERİN SORUMLULUĞU





    Vasiyetname düzenlemesinden dolayı noterin sorumlu tutulması için, vasiyetnamenin hiç yazılmaması veya hatalı yahut eksik yazılması sonucu zarar görülmüş olmalıdır.



    Ortada bir zarar yoksa noter kusurlu bile olsa sorumluluğu doğmayacaktır.



    Zarar, mal varlığındaki eksilmedir.



    Hukuka aykırı olarak yapılan işlemden zarar meydana gelmelidir.



    Hukuka aykırılık; emir ve yasakların çiğnenmesidir. Hukuka aykırı işlemin noter ya da çalıştırdığı stajyer, katip (başkatip) veya katip adayı tarafından yapılmasının noterin hukuksal sorumluluğu açısından bir farkı bulunmamaktadır, noter sorumludur, işlem ile zarar arasında nedensellik bağı bulunmalı, zararlı sonucu meydana getiren işlem en uygun neden olmalıdır.



    Nedensellik bağı sorumluluğumuzun en önemli unsurudur.



    Bu olmadan sorumlu tutulamayız. Nedensellik bağının, zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusuru ile ya da zorlayıcı nedenlerin (önceden bilinmeyen ve önlenmesi olanaksız olan dış etkenlerden kaynaklanan olaylar) meydana gelmesi ile kesileceği yani sorumluluktan kurtulacağımız, gerek öğretide gerekse yargısal uygulamada kabul edilmiş bulunmaktadır.



    Vasiyetnamenin düzenlenmesi sıkı şekil kurallarına bağlanmıştır.



    Geçerlilik koşulu olan bu kurallara uyulması zorunludur.



    Örneğin, iki tanıkla değil de bir tanıkla vasiyetname düzenlenmesi, okur yazar olmayanın bir kimsenin tanıklığının kabulü, vasiyetnamenin onaylama şeklinde yapılması noteri sorumlu kılmaktadır.



    Okur yazar bir kişinin yaptırdığı vasiyetnamenin TMY.nın 533 ncü maddesine göre okuması için kendisine verilmesi ve vasiyetçinin de iki tanık huzurunda okuduğunu ve son isteklerini içerdiğini memura söylemesi zorunludur.
    Noterin huzurunda vasiyetçinin vasiyetnameyi okuduğuna dair beyanının yapılmaması nedeniyle şekil noksanlığından vasiyetname mahkemece iptal edilmiş ve vasiyet konusu evin değeri noterden dava yolu ile alınmış, Yargıtay 4.HD. si 31.10.1985 tarihli kararı ile mahkeme kararını onamıştır.(68)





    Bu koşullar noterin sahtelikten sorumluluğu için de gereklidir.



    Sahtelik, gerçeğin her hangi bir şekilde değiştirilmesidir. Vasiyetnamede yasal olarak yazılması zorunlu bulunan koşulların yazılı olmasına rağmen gerçekte olmaması, yapılmamış olması bir sahteciliktir.



    Vasiyetçinin evinde tanıksız ve yalnız olarak dinlenmesine rağmen, vasiyetini noterlik dairesinde yaptığının vasiyetnameye yazılmasının anlaşılması üzerine cezai açıdan noterin sorumluluğu yönüne gidilmiştir.(69)





    YABANCI İÇİN VASİYETNAME ÖRNEĞİ DÜZENLEME ŞEKLİNDE VASİYETNAME







    ikibin altı yılı Haziran ayının on üçüncü günü.13.6.2006



    Aşağıda mühür ve imzası bulunan ben ... noteri ARC...adresindeki dairemde görev yaparken yanıma gelen ve gösterdiği....noterliğinden onaylı...tarih ve .....yevmiye
    sayılı çeviriye dayanarak Mödling Bölge Emniyet Müdürlüğünden verilmiş 04.02.2000 tarih ve P-E-0795905 8 numaralı fotoğraflı pasaporta göre Avusturya uyruklu Kari Steiner kızı Helene Steiner'den olma 11.4.1932 doğumlu halen...adresinde oturduğu, Almanca bilip Türkçe bilmediği antlı çevirmen AD. aracılığı ile anlaşılan Aloisia Ossvvald bana başvurarak antlı çevirmen aracılığı ile bir vasiyetname düzenlenmesini istediğini bildirdi.
    Kendisinin okur yazar olduğu, Almanca bilip Türkçe bilmediği antlı çevirmen aracılığı ile ve bu işlemi yapma yeteneğinin bulunduğu Psikiyatri uzmanı Dr.İG. tarafından verilmiş ve ...il sağlık müdürlüğünce onaylanmış 13.6.2006 tarih ve 262 protokol numaralı sağlık raporu ile anlaşılan ilgilinin bu işlemi yapma yeteneğinin bulunduğunu anladım.
    Yanında tanık olarak gelenlerden ve gösterdiği...verilmiş...gün ...kayıt ve ...seri numaralı, fotoğraflı....göre... ili....ilçesi... mahallesi/köyü nüfusuna....cilt....aile sıra...sıra numarasında kayıtlı olup, baba adı...ana adı...doğum tarihinin....olduğu anlaşılan.... adresinde oturduğunu söyleyen, okur yazar DE. ile gösterdiği....verilmiş...gün ...kayıt ve...seri numaralı fotoğraflı göre....ili.ilçesi....mahallesi/köyü nüfusuna...cilt...aile sıra...sıra...numaralarında kayıtlı olup, baba adı...ana adı...doğum tarihinin....olduğu anlaşılan adresinde oturduğunu söyle yen, okur yazar SE. tanık olarak geldiklerini söylediler. Her iki tanık birlikte " Bizlerin Türk Medeni Yasasının 536.maddesindeki yasaklı hallerimizin bulunmadığını kabul ve beyan ederiz." demeleri üzerine kendilerinin tanıklığa engel hallerinin olmadığını anladım.





    İlgilinin kimliği hakkında, gösterdiği belge antlı çevirmen AE. ve tanıkların beyanlarından kanı sahibi oldum.
    Vasiyet eden Aloisia Ossvvald antlı çevirmen AE. aracılı ile şu suretle söze başladı:
    ".... ili .. .ilçesi... köyü mevkiinde... pafta
    numara....parsel numarada kayıtlı....m2. büyüklüğündeki tarlada bulunan V2 hissemin tamamını.,.oğlu...doğumlu ÖM.e vasiyet ediyorum. Bu benim son isteğimdir. Bu isteğime uyulmasını istiyorum." diye sözlerini bitirdi.
    Yazılan vasiyetnameyi tanıklar, vasiyetçi ve antlı çevirmen huzurunda okudum. Antlı çevirmen AE. Almanca'ya çevirerek vasiyet-çiye anlattı. Vasiyetçi yazılanların tamamen son ve gerçek isteklerini kapsadığını antlı çevirmen AE. aracılığı ile söyledikten sonra hep birlikte imzalandı, tarafımdan mühürlendi, ikibin altı yılı Haziran ayının on üçüncü günü.13.06.2006





    Vasiyet Eden Aloisia Ossvvald İmza
    Antlı Çevirmen
    AE.
    imza
    Noter (Unvanı)
    Adı ve Soyadı-Ünvanı
    İmza ve Mühür



    Vasiyetname Noter....tarafından yazıldıktan sonra vasiyet eden Aloisia Ossvvald'a önümüzde okunduğunu, antlı çevirmen AE. tarafından Almanca'ya çevrildiğini, adı geçenin vasiyetnamenin son ve gerçek isteklerine uygun olduğunu antlı çevirmen aracılığı ile beyan ettiğini ve kendisini bu işlemi yapmaya yeterli gördüğümüzü bildiririz, ikibin altı yılı Haziran ayının on üçüncü günü.13.06.2006
    Antlı Çevirmen
    AE.
    İmza
    TANIK
    DE.
    İmza
    TANIK
    SE.
    İmza



    Aynı oturumda yazılan bu vasiyetname vasiyet eden Aloisia Ossvvald, tanık DE. , tanık SE., antlı çevirmen AE. ve ben Noter.... tarafından imzalandı, mühürlendi, ikibin yılı Haziran ayının on üçüncü günü.13.06.2006
    Vasiyetçi Aloisia Ossvvald imza
    Antlı Çevirmen
    AE.
    imza
    Tanık
    DE.
    imza
    Tanık
    SE.
    imza
    Noter (Unvanı) Adı ve Soyadı İmza-Mühür





    OTURMA HAKKI VASİYETNAMESİNE ÖRNEK







    Vasiyet eden AB. şu suretle söze başladı: "....kızı....doğumlu eşim DB. ye ...ili ... ilçesi....mahallesi ...pafta...ada ve...parselde kayıtlı ...arsa paylı ...3. katta bulunan 6 bağımsız bölüm numaralı mesken nitelikli dairemde ölünceye kadar ( veya 10 yıl süre ile) oturma hakkı tanıdığımı vasiyet ediyorum. Bu benim son ve gerçek isteğimdir." dedi sözlerini bitirdi.





    MİRAŞÇILIKTAN ÇIKARMA VASİYETNAMESİNE ÖRNEK





    Vasiyet eden SÇ. şu suretle söze başladı : " Oğlum AÇ.nin nikah töreni için Almanya'ya gitmiştim. Diğer oğlum I962 doğumlu CÇ. 10 Nisan 2005 tarihinde kendi evinde ve eşinin yanında beni dövdü. Dövülme olayından biraz sonra yeni evlenen oğlum AÇ.nin eşi Manuela Ç. yanımıza geldi ve beni yüzümdeki kanlarla dövülmüş halde gördü ve beni alarak kendi evlerine götürdü.



    Bu olaydan önce ve sonra oğlum CÇ. bana ismimle söylemekte, ne haber Sabri demekte, baba dememekte, lan, pu., ib. gibi ağza alınmayacak sözlerle hakaret etmeye devam etmektedir.
    Beni döven, bana hakaret eden oğlum CÇ.yi saklı payı ile birlikte mirasçılığımdan çıkardığımı, hiçbir şekilde bana mirasçı olmamasını istediğimi vasiyet ediyorum. Bu benim son ve gerçek isteğimdir." Diye sözlerini bitirdi.





    VASİYETNAME ÖRNEĞİ



    Vasiyet eden RÖ. şu suretle söze başladı: "Tapu ile sahibi bulunduğum ...ili ...ilçesi... mahallesi...pafta...ada ve ...parselde 1/90 arsa paylı zemin katta bulunan (2) bağımsız bölüm numaralı konut niteliğindeki dairemi eşim ...kızı ...doğumlu SÖ.ye vasiyet ediyorum. Eğer eşim SÖ.benden önce ölürse bu vasiyetimin ortadan kalkmasını istemiyorum. Vasiyetime konu yaptığım dairemin, SÖ. ile ortak çocuklarımız TÖ, ZÖ.ve YÖ.ye eşit hisselerle kalmasını vasiyet ediyorum. Bu benim son ve gerçek isteğimdir." diyerek sözlerini bitirdi.









    İKİ TARAFLI MİRAS SÖZLEŞMESİ ÖRNEĞİ





    Miras sözleşmesi yapmak isteyen miras bırakan aynı zamanda mirasçı AC. Şu suretle söze başladı: (Tapu ile sahibi bulunduğum ...ili... ilçesi... mahallesi... pafta... ada ve ...parselde 1/120 arsa paylı birinci katta bulunan (4) bağımsız bölüm numaralı konut niteliğindeki taşınmazımı eşim...kızı... doğumlu GC.ye vasiyet ediyorum. Eşim GC.nin bu sözleşme ile bana yapmış olduğu vasiyeti de kabul ediyorum. Bu benim son ve gerçek isteğimdir.) diye sözlerini bitirdi.



    Diğer taraf, miras bırakan aynı zamanda mirasçı olan GC. Şu suretle söze başladı: (Bu sözleşme ile eşim AÇ.nin bana yapmış olduğu vasiyeti kabul ediyorum. Ben de adıma kayıtlı bulunan ...plakalı... model....marka özel otomobilimi eşim... oğlu...doğumlu AC.ye vasiyet ediyorum. Bu benim son ve gerçek isteğimdir.) diye sözlerini bitirdi.









    KAYNAKÇA



    1- Ali İhsan Özüğur, Miras Hukuku, c.1, s.397, Prof. Dr. Zahit imre - Prof. Dr. Hasan Erman, Miras Hukuku,s.58
    2- Özuğur, age.c.2 s.1251, İmre-Erman, age.s.56,63
    3- İmre-Erman, age.s.78
    4- Esat Şener, Uygulamalı içtihatlı Vasiyet, s.310
    5- Şener, age.s.307 vd., Lütfü Dalamanlı, Miras Hukuku Tatbikatı, s.128
    6- Dalamanlı, age s 127
    7- Şener, age. s.38
    8- İmre-Erman, age.s.60





    9- Talih Uyar, Türk Medeni Kanunu, Miras Hukuku c.1,s. 624
    10- İmre-Erman, age. s.63, ismail Özmen, Miras Hukuku davaları, s.452
    11- Prof. Dr. Mustafa Dural - Prof. Dr. Turgut Öz, Türk Özel Hukuku,c.4, Miras Hukuku, s.75
    12- İmre-Erman, age.s.60
    13- Özuğur, age.c.1,s.400
    14- İmre-Erman, age.s.57, Özuğur,age.s.442
    15- Özuğur, age.c.1.s.436
    16- Şener, age.s.305
    17- Şener, age.s.306
    18- Ruhi Özüarı, Açıklamalı Noterlik Kanunu, s.93
    19- Uyar, age. age.c.1, s.648
    20- Doç. Dr. O. Gökhan Antalya, Miras Hukuku, s. 92
    21- Uyar, age. c.1, s.611
    22- Uyar, age.c.1, s. 614
    23- Noterlik Tavsiyeleri, Yayın No.62, s.38
    24- Noterlik Tavsiyeleri, Yayın No 62, s 228
    25- Noterlik Tavsiyeleri, Yayın No 62, s.161
    26- Ziya Gökçe, Noterlik Hukuku c.1, s.1070
    27- Özmen, age. s. 480
    28- Uyar, age. c.1, s.734
    29- İmre-Erman, age. s. 123, Antalya, age. s. 151
    30- Şener, age. s. 120
    31- Gürsel Öcal Dörtgöz, Tapu işlemleri s. 447
    32- Metin Yeşil, Türk Medeni Kanununun Tapu Sicil Uygulamaları, s.164
    33- Özuğur, age. c.1, s.593
    34- İmre-Erman, age. s.144
    35- İmre-Erman, age. s. 151
    36- İmre-Erman, age. s. 152 37-Antalya, age.s. 162
    38- Yargıtay Kararlar Dergisi c.3 (1977 yılı) sayı : 1, s. 50, 38-A- İmre-Erman s.96, Prot.
    Dr. Ali Naim İnan-Prof. Dr. Şeret Ertaş-Yrd. Doç. Dr. Hasan Albaş, Türk Medeni Hukuku,
    Miras Hukuku s.196
    39- İmre-Erman, age. s.97, Antalya,age.s.106, Özmen, age. s. 539
    40- Özmen, age. s. 540, İmre-Erman age.s. 201
    41- Antalya, age. s. 172
    42- Özuygur, age. c.s. 70
    43- Uyar, age.c.1, s. 365
    44- Esat Şener, Miras Hukuku c.1, s.222
    45- Antalya, age. s. 165, Şener, Miras Hukuku c.1, s.223, Uyar, age. c.1, s.343 vd.
    46- İmre-Erman, age. s.233 vd.
    47- İmre-Erman, age. s. 235
    48- Şener, Miras H. c.1, s.227 "
    49- Özuğur, age. c.1, s.70, İmre-Erman, age. s. 237 Uyar, age.c.1, s. 350



    51- Imre-Erman, age. s.241
    52- Antalya, age. s. 169, Şener, Miras H. c. 1, s.230, İmre-Erman, age. s. 242
    53- Abdülkerim Yıldırım Türk Hukukunda Ölüme Bağlı tasarruflarda Şart ve Mükellefiyetler, s. 123 İmre-Erman, age. s.455, Antalya, age. 311
    54- Uyar, age. c.3, s.2825
    55- İmre-Erman, age. s. 133, Antalya, age. s.154
    56- Özuğur, age.c.1, s.631, İmre-Erman, age.s.135, Antalya, age. s. 155
    57- Şener, Miras H. c. 2, s. 130
    58- Nazif Kaçak, Miras Hukuku, s. 89 ,58-A-Dural-Öz.,age. s. 156, İnan-Ertaş-Albaş, age. 222, Yıldırım, age.s.74
    59- İmre-Erman, age. s.130, Özuğur age. c.l, s. 631
    60- İmre-Erman, age. s. 128, 193
    61- Şener, Miras H. c.2, s. 127
    62- Özuğur, age. c.1, s.631
    63- İmre-Erman, age. s.66,212, Özuğur,age.c.1, s.398,405, Şener, Vasiyet s. 53, Prof.
    Dr.Kemal Oğuzman, Miras Hukuku s. 53
    64- Özmen, age. s. 466
    65- Özuğur, age. c.1, s.398, 708
    66- Antalya age. s. 140, Özuğur age.c-l, s.400, İmre-Erman age.s. 62,176
    67- İmre-Erman, age. s. 173
    68- Gökçe, age. c.1, s. 272
    69- Mustafa Özbek, Noter senetlerinde Sahtelik, s.50





    Kaynak: Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi • Şubat 2008 • Sayı : 137

    TAHLİYE DAVALARINDA ÖNEMLİ İŞLEVİ OLAN İHTARNAMELER
    HAKKINDA BİR ÇALIŞMA



    SAYGIDEĞER MESLEKTAŞLARIM,
    Geçenlerde kira kanunu ile ilgili ihtarname ve tahliye taahhüdü işlemlerini yaparken konunun hukuki hassaslığını, kolaylıkla yanlış yapılabileceğini, bunun da işlem sahiplerinin hak kaybına neden olabileceğini düşünerek bu konuyu tekrar incelemeye karar verdim.
    Sizlerle paylaşarak çalışma notlarımın daha yararlı olmasını istedim. Konuyu tekrar hatırlamak isteyenlerin beğenisine sunarım.



    GENEL OLARAK:
    Tahliye konusu ve davalarının hukuki dayanağı 6570 sayılı Kanun ve Borçlar Kanunudur. 6570 sayılı Kanunun 1. maddesi, uygulanacağı alanı göstermekte, ayrıca bu kanunda hüküm bulunmayan durumlarda, Borçlar Kanunun bu kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağı esasını getirmiştir.
    Hem 6570 sayılı Kira Kanunu, hem de Borçlar Kanunundaki tahliye ve akdin feshi sebepleri sınırlı olup kanunlarda belirtilenler dışında bir fesih ve tahliye sebebi yoktur, olamaz. Borçlar kanunun adi kiraya ilişkin birçok maddesinin 6570 sayılı Kanunda da uygulandığını görmekteyiz.
    ÖRNEK: Kiralanan, otel ve lokanta olup, hasılat kirası niteliğindeki uyuşmazlığın 6570 sayılı Kanuna göre değil Borçlar kanunu hasılat kirasına ilişkin hükümlerine göre çözümlenmesi gerekir (Y.6.HD.24.01.2003-7761/634).
    Bu nedenle konu, KİRA KANUNUNA GÖRE TAHLİYE DAVALARI (VE BUNA UYGUN İHTARNAMELER - TAAHHÜT) İLE BORÇLAR KANUNUNA GÖRE TAHLİYE DAVALARI (VE BUNA UYGUN İHTARNAMELER) ayrımı olarak iki bölümden oluşmaktadır. Halen tamamlanmış bulunan Kira Kanununa göre notları aşağıda sunuyorum. Borçlar Kanununa göre çalışmayı ise tamamlanınca sunacağım.
    Saygılar.
    Hülya ÖZDEMİR
    ANKARA 8. NOTERİ



    TAHLİYE DAVALARINA ESAS OLMAK ÜZERE YAZILACAK
    İHTARNAMELER İLE TAHLİYE TAAHHÜTNAMELERİ



    6570 sayılı Kanunun 1. maddesine göre, belediye teşkilatı olan yerlerle, iskele, liman ve istasyonlardaki üstü kapalı ve duvarla çevrili tüm taşınmazlar hakkındaki kiralayan ile kiracı arasındaki kira ilişkisinden doğan uyuşmazlıklar bu kanun hükümlerine göre çözümlenir.
    6570 SAYILI GAYRİMENKUL KİRALARI HAKKINDAKİ KANUNA DAYANAN TAHLİYE SEBEPLERİ:
    1- YAZILI TAAHHÜT SEBEBEPLERİYLE TAHLİYE (6570 S.K. 7/a )
    Kanuna göre kiracı gayrimenkulü tahliye edeceğini yazılı olarak bildirdiği halde tahliye etmezse kiralayanın, taahhüt edilen tarihten sonraki bir ay içinde isterse icra dairesine başvurma, isterse sulh hukuk mahkemesinde tahliye davası açma seçeneği vardır.
    Taahhüt sebebiyle tahliye davası açma hakkı sadece kiralayana ait olup, malik kiralayan değilse, dava hakkı yoktur ( Y.6.HD.06.12.1995–11726/11891). Kiralayan olmayan malikin taahhüt nedeniyle tahliye davası açabilmesi Yargıtay kararlarına göre ancak, kiralayanın dava hakkını, alacağın temliki hükümlerinden hareketle malike vermesi gibi hallerde söz konusu olabilir.
    İştirak halindeki mülkiyette ortaklardan birinin süresi içinde icra takibi yapması, yasanın öngördüğü bir aylık süreyi kesici ve akdin yenilenmesini önleyici nitelikte değildir, bu hususun sonradan tamamlanması mümkün değildir ( Y.6.HD.09.11.1991–11881/13318).
    Geçerli taahhüdün nasıl olacağı hakkında kesin bir tarif bulunmayıp, olayın niteliğine göre belirlenir. Yine de, akdin başlangıcından önce alınan, ilk kira sözleşmesi ile aynı anda alınan, kiralananın anahtarı kiracıya verilmeden önce imzalanan, birden fazla kiracısı bulunan sözleşmedeki kiracılardan birisinin tek başına imzaladığı taahhütlerin geçersiz taahhüt oldukları kabul edilmiştir (17.02.1993-1616/1853, 25.01.1993- 234/506, 11.11.1992-12344/12852).
    Maksada uygun yazılmak suretiyle beyaza imza geçerlidir(Y.6.HD.09.10.1991–11123/11792).
    Eski malike verilen tahliye taahhüdünden doğan dava hakkı, taşınmazı sonradan iktisap eden yeni malike geçer. İhtarnamede tahliye taahhüdünden söz edilmemiş olması, taahhüdün sonuç doğurmasına engel değildir (Y.6.HD.25.04.1991–5234/5536).
    Kiralayan birden fazla ise bunlardan birinin tek başına dava hakkı yoktur (Y.6.HD. 27.01.1964–5874/372).
    Geçerli Tahliye Taahhüdü Nasıl Olmalıdır?
    - Kural olarak kira sözleşmesi kurulduktan ve kiralanan, kiracıya teslim edildikten sonra
    kiracının serbest iradesi ile verdiği taahhüt geçerlidir. Buna göre tahliye taahhüdü, kira sözleşmesi tarihinden sonraki bir tarihte verilmiş olmalıdır. Taahhütname ilk sözleşme yazılırken alındığı takdirde geçersizdir (Y.6.HD.23.01.1995–322/461). Gelecek yıllarda kira akdi yenilenirken alınan taahhüt geçerlidir (Y.6.HD.15.12.1987–14324/13238).
    - Birden fazla kiracısı olan sözleşmelerdeki kiracılardan birisinin tek başına verdiği
    tahliye taahhüdünün geçerli olmayıp, tüm kiracılar tarafından verilmesi gereklidir (Y.6.HD.19.10.1982–9004/9099).
    - Aile konutları için eşlerden birinin tek başına verdiği tahliye taahhüdünün geçerli
    olmayacağı Medeni Kanun gereğidir (MK.194- TNB 2002/16, 2006/36 Genelge).
    - Tahliye taahhüdü, kayıtsız ve şartsız ve belli tarihte kiralanın tahliye edileceği
    taahhüdünü veren bir taahhütname olmalıdır (Y.6.HD.19.01.1992–1499/168).
    Bu nedenle, “yeni dönem kira miktarı üzerinde anlaşma olursa akdin devam edeceği, anlaşma olmazsa kiralanın tahliye edilmesi” gibi ifade kesin tahliye taahhüdü olarak kabul edilemez (Y.6.HD.19.01.1992–1499/168).
    Ayrıca tahliye tarihi açık şekilde gün, ay, yıl belirten şekilde yazılmalı,“(Ocak) ayı içinde, (Ocak) ayı sonuna kadar” ve benzeri tarihler yazılmamalıdır.
    - Bir yıllık ilk kira sözleşmesinin yapılmasından sonraki bir tarihte verilmiş olan, “yeni
    (gelecek) kira dönemindeki 3 ay içinde mal sahibinin ihbarda bulunması şartı ile kesin olarak tahliye edeceği” şeklinde yazılmış olan şartlı (ihbar şartı) taahhütnamenin geçerli olduğu kabul edilmiştir (Y.6.HD.18.03.1988–16218/4107).



    2- KONUT İHTİYACI SEBEBİYLE TAHLİYE ( 6570 S.K.7/b )



    6570 s. Kanunun 7/b maddesine göre kiralayan, gayrimenkulü kendisi veya eşi veya çocukları için kullanma ihtiyacında kalırsa, ihtiyaç sebebine dayanan tahliye davasını, kira sözleşmesinin bitiminde açabilir.
    Yargıtay içtihatlarına göre malik ve intifa hakkı sahibinin dava açabileceği kabul edilmiştir. Kuru mülkiyet ve intifa hakkı farklı kişilere aitse, malik sıfatıyla kuru mülkiyet sahibinin tek başına dava açma hakkı bulunmayıp, intifa hakkı sahibi ile birlikte dava açması gerekir (Y.6. HD. 03.11.1992–11798/12411).
    Kanunun yazım biçiminden, bu davayı ancak gerçek kişilerin açabileceği anlaşılmakta ise de uygulamada bazı tüzel kişilerin lojman ihtiyacı sebebiyle açtıkları davalar mahkemece bu madde kapsamında değerlendirilebilmektedir.
    Tahliye davasının, kira akdinin bitiminden itibaren bir ay içinde açılması gerekeceği yerleşmiş içtihatlara göre İcra İflas Kanunu hükümlerine göre belirlenmiş olup bu süre dava şartı olduğundan süresinde açılmamış davanın reddi gerekecektir.
    Oysa dava süresini koruyan ihtarnamenin kira süresi dolmadan, dava hakkı olan kiralayan, malik veya vekili tarafından, akdin yenilenmeyeceği iradesi bildirilerek çekilmesi ve karşı tarafa ulaşması halinde, yeni dönemin sonuna kadar her zaman tahliye davası açma hakkı saklı kalır. Bu nedenle süre kesici ihtarnamenin önemi büyüktür.
    Kiracı birden fazla ise dava arkadaşlığı sebebiyle ihtarnamenin tüm kiracılara çekilmesi ve tebliği gerekir ( buradaki eksikliğin sonradan giderilebilmesi mümkün görülmemiştir).
    Kiralayan birden fazla ise tüm kiralayanların birlikte ihtarname keşide etmeleri gerekmektedir (dava ikamesi sırasında kiralayanlardan birinin dava dışı kalması halinde sonradan davaya dâhil edilmesi mümkün olduğundan, ihtar çekerken zorunlu olan birlikteliğin kaldırılması gerektiği ileri sürülmektedir).
    Yargıtay kararlarına göre, tahliye sebebi olarak gösterilen ihtiyaç iddiasının samimi olması gerekmektedir. Davacının ( ya da eşi ve çocuklarının) sağlık sebebiyle tam teşekküllü hastane bulunan yerde oturmaları gerektiği ihtiyacı (Y.6.HD.25.09.2003 – 6287/6402) , 1971 doğumlu olup ailesi ile birlikte, babasının evinde oturmakta olan davacının kendi evinde oturma isteği ihtiyacı ( Y.6.HD.06.07.2004-5570/5622), bir yıldan beri nişanlı olup, bir kısım eşyalarını almış olan davacının ihtiyaç iddiası (Y.6.HD.10.03.2003-1043/2338) samimi ve kanıtlanmış sayılmıştır.
    3- İŞYERİ İHTİYACI SEBEBİYLE TAHLİYE (6570 S.K. 7/c)
    Kanuna göre kiralayan, kendisinin, eşinin veya çocuklarının meslek ve sanatlarını icra etmeleri için kiralananın tahliyesini isteyebilir.
    Kiralayan olmayan malikin de dava açabileceği içtihatlarla kabul edilmiştir.
    Taşınmazın birden fazla maliki varsa pay ve paydaş çoğunluğu ile dava açabilirler. Ancak iştirak halinde mülkiyette bütün ortakların birlikte hareket etmeleri zorunludur (Y.6.HD.15.04.1993–4109/4619). İntifa hakkı sahibinin de ihtiyaç iddiası ile dava açma hakkı vardır (Y.6.HD. 20.04.1993–4829/5403). İhtiyaç sahibi bir tüzel kişiyse onun da ihtiyaç nedeniyle, kanuni temsilcisi eliyle dava açma hakkı vardır ( Y.6.HD. 04.03.1974–908/942). Birden çok kiracı varsa tüm kiracılara karşı dava açmak gerekir. Kiracı tüzel kişiyse dava tüzel kişinin temsilcisine değil, tüzel kişi hasım gösterilerek açılmalıdır. Buna uygun olarak ihtarnamenin muhatabı da tüzel kişilik olmalıdır. 6570 sayılı kanun kapsamındaki tahliye davalarında davanın süresinde açılmış olduğu hususu bir kamu düzeni konusu olduğundan mahkemece resen nazara alınır ancak buna rağmen ihtiyaç iddiasının gerçek ve samimi olduğunun sübuta ermesi şarttır. İçtihatlardan örneklendirirsek, ihtiyaç iddiasının neye dayandığının ve kiralananda ne iş yapacağının açıklanması gerekir (Y.6.HD.6.12.2005- 10167/11263), davacı minibüs işletmesi işinden vergi mükellefidir; bir işi varken ikinci iş yapma isteği tahliye nedeni olamaz (Y.6.HD.05.07.2004–5604/5508), dava 6570 s.Kanundaki tahliye nedenlerinden hiç birine dayanmadığı için reddine ( Y.6.HD.27.04.2004–3140/3176).
    6570 sayılı Kanunun 7/son fıkrası hariç diğer fıkralarındaki tahliye nedenlerinde davanın akdin bitmesinden sonra açılacağı söylense de ne kadar sonra olduğu belirtilmediğinden bu süre konusu İcra İflas Kanunu hükümlerinden yararlanılarak içtihatlarla, akdin bitiminden itibaren bir ay olarak kabul e4dilmiştir. Bu konu dava şartı olduğundan, hak kaybı olmaması için, kira süresi bitmeden, akdin yenilenmeyeceği iradesi karşı tarafa ulaşmış ise o kira döneminin sonuna kadar her zaman tahliye davası açılabilir (Y.6. HD. 09.03.1993–2767/3002).
    6570 sayılı kanun, süreli akitleri kastetmiş olduğundan, süresiz akitlerde dava açma süresi B.K. 262. maddedeki sürelerden yararlanılarak hesaplanır. Buna göre 6 aylık bir dönemin sonu için üç ay önce ihtarın kiracıya ulaşması halinde o dönemin sonuna kadar dava açılabilir.
    Süre koruyucu ihtarın, dava hakkı olan kiralayan, malik veya vekilleri tarafından çekilmesi gerekir. Dava hakkı ile ilgili olan dava süresinin hesaplanmasında süre kesici ihtarın büyük bir öneminin olduğu açıktır. Kiralayan ve kiracının birden fazla olması halinde, mecburi dava arkadaşlığı nedeniyle bu yöndeki ihtarname özel önem taşımaktadır. Kiracı birden fazla ise süre koyucu ihtarnamenin tüm kiracılara tebliğ edilmesi gerekir. Buradaki eksikliğin sonradan giderilmesi mümkün görülmemiştir.
    4-YENİDEN İNŞA VEYA İMAR MAKSADIYLA ESASLI SURETTE TAMİR,
    TEVSİİ VEYA TADİL SEBEBİYLE TAHLİYE ( 6570 S.K.7/ ç)
    Bu tahliye sebebi yalnızca 6570 sayılı Kanun kapsamındaki taşınmazlarda söz konusu
    olup, B.K. hükümlerine tabi kira sözleşmelerinde dava sebebi olamaz ( B.K.hükümlerine dayanarak akdin feshi ve tahliye kararı için sadece kanuni sürelere uyulmuş olması yeterli olup, başka neden aranmaz ) .
    Dava açma hakkı, kanuna göre kiralayanındır. Yargıtay içtihatlarına göre malik de dava açabilir. Malik birden çoksa pay ve paydaş çoğunluğunun sağlanması zorunludur. Bu eksiklik davanın açılmasından sonra da tamamlanabilmektedir. Birden fazla kiracı bulunması halinde tamamının davalı olarak gösterilmesi gereklidir. Bu eksikliğin davanın açılmasından sonra tamamlanması mümkün değildir.
    Dava süresi, 7. maddeye göre akdin bitiminden itibaren ve yerleşik içtihatlara göre bir aydır. Bu süre dava şartı olduğundan resen dikkate alınacak ve süresinde açılmamışsa hak kayıplarına neden olacaktır. Süre koruyucu ihtarın, akdin bitiminden önce veya dava süresi içinde karşı tarafa ulaşması halinde davanın bir ay içinde açılması şartı kalmaz ve o kira dönemi sonuna kadar açılabilir. Kiracı birden çoksa ihtarnamenin tüm kiracılara tebliği gerekir.
    Süresiz sözleşmelerde dava süresi B.K. 262. maddesinden yararlanılarak tespit edilir.
    Bu sebebe (7/ç md.) dayanılarak açılan tahliye davasının kabul edilebilmesi için bir takım şartların varlığı gereklidir. Yeniden inşada bina yıkılarak yerine yenisi inşa edilmektedir. Esaslı surette tamirde ise tamir ve onarımın esaslı ve imar amaçlı olması şarttır. Bunu kanıtlayan raporlar ve tasdikli projelerin bulunması gereklidir. Bu konuda tahliye ile ilgili kanun hükümlerinin yetersizliği nedeniyle, Yargıtay uygulamalarına göre, imar planı uygulanması nedeniyle tahliye istekleri 7/ç maddesine uygun sebep kabul edilmektedir.
    -Tüm kiralayanlar tarafından, ya da pay ve paydaş çoğunluğu tarafından çekilmeyen ihtarname süre koruyucu nitelikte değildir ( Y.6.HD.07.07.2003–5151/5231).
    -Yeni malikin iktisabından önce keşide ve tebliğ ettirdiği ihtarname süre koruyucu nitelikte değildir (Y.6.HD. 14.06.2000- 981/1051).
    -Davacı inşaat yapacağını ve ondan sonra ihtiyacında kullanacağını bildirdiğine göre öncelikle inşaat sebebiyle tahliye unsurları üzerinde durulmalıdır (Y.6.HD. 20.01.1998- 137/178).
    -Duvar kaldırmadan ileri gitmeyen tadilatın esaslı ve imar amaçlı olduğu söylenemez (Y.6.HD.10.12.1996–11272/11441).
    -Davacının ibraz ettiği projenin belediyece onanmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesi gerekir (Y.6.HD.18.09.1995–8663/8187).
    -Çevre düzenlenmesi için tahliye istenmişse de bu düzenlenmenin imar planı gereği olduğu, zorunlu hale geldiği iddia ve ispat edilmediğinden davanın reddi gerekir (Y.6.HD.21.09.1993- 8381/8878).
    -3 adet dükkanın ara duvarlarının kaldırılması ve tek hacimli dükkan haline getirilmesi isteğinde imar amacının var olduğu kabul edilemez. (Y.6.HD.22.02.1993–1763/2040).
    -Yeni bir ısınma sistemine gerek olup olmadığı, binada inceleme yapılarak açıklığa kavuşturulması gerekir (Y.6.HD. 16.01.1989–17037/79).
    5- İKTİSAP VE İHTİYAÇ SEBEBİYLE TAHLİYE ( 6570 S.K. 7/d)
    İktisap satım, trampa, hibe vs. biçiminde Medeni Kanuna uygun bir iktisap biçimi olmalıdır. 6570 s.Kanunun 7/d maddesi, taşınmazı iktisap eden kimseye, evvelki malik ile kiracı arasında kurulmuş olan kira sözleşmesinin sonunu beklemeden dava açma hakkını tanımıştır. Aslında dava süresi bakımından yeni malike iki çeşit hak tanınmıştır. Mülkiyet hakkı ile birlikte kira sözleşmesinden doğan hakların da geçtiği kabul edilerek yeni malik, eski malik ile davalı kiracı arasında evvelce yapılmış olan kira sözleşmesine dayanarak da dava açabilir. Dilerse eski kira sözleşmesindeki süreyi, dilerse 7/d maddesindeki süreyi seçmekte serbesttir (Y.HD. 04.10.1993- 9085/9566), (5.6.2006-4202/6329), (10.05.2004-3534/3585).
    Eski kira sözleşmesinin tanıdığı dava süresini kullanırsa, 7/d maddesinin gerektirdiği altı aylık süreyi beklemeyecek, ihtiyaç iddiasında bulunacaktır. Bu durumda ihtiyaç iddiasının samimi olduğunu kanıtlamak durumundadır, sadece yeni malik olmasından dolayı tahliye kararı verilemez. 7/d maddesinin tanıdığı süreyi doğru olarak kullanırsa altı aylık süreye uyacak ve sadece yeni malik olduğunu ispat etmesi yeterli olacaktır.
    Bu maddeye dayanarak dava açma hakkı, kiralananı Medeni Kanun hükümlerine uygun olarak sonradan iktisap eden kişinindir. Bu kişi gerçek veya tüzel kişi olabilir. Kuru mülkiyet sahibi, malik sıfatıyla tek başına dava açamaz (Y.6.HD.08.02.1993- 1004/1205). İntifa hakkı sahibinin tek başına veya kuru mülkiyet sahibi ile birlikte dava açma hakkı vardır (Y.6.HD. 08.02.1993- 1004/1205).
    Dava süresi ve ihtarname: İktisap eden kimse, iktisaptan itibaren bir ay içinde kiracıyı yeni malik olduğundan haberdar etmek ve tahliye iradesini açıklamak suretiyle tebliğden itibaren altı ay sonra dava açabilir. İhtarnamede kiracıya altı aydan daha fazla süre tanınmışsa yeni malik o süre ile bağlı olur. İhtar muhataba tebliğ edildiği takdirde dava süresini korur.
    İktisap edenler birden çoksa, ihtarnamenin bunların tümü tarafından çekilmesi gerekir. İktisaptan itibaren bir aylık süre geçtikten sonra ihtarname tebliğ edilmişse yeni malik bu sebebe dayanarak dava açamaz (Y.6.HD.23.05.1995–4797/4940).
    Kiracı sayısı birden çok ise iktisaptan sonra keşide ve tebliğ olunan ihtarnamede ve açılacak davada tüm kiracıların muhatap gösterilmesi gerekir (Y.6.HD.20.11.2004–8408/8526).
    Y.6.HD.28.05.1995 tarih ve 6795/7183 sayılı kararında söz edildiği gibi kanun yeni malike, bu sebebi kullanarak dava açma hakkını bir defaya mahsus olmak üzere tanımıştır.
    Kiralanan taşınmazda eskiden paydaş olan bir kişi sonradan yeni pay iktisap ettiğinde, “yeni malik” sayılmadığından 7/d maddesindeki süreden yararlanamaz (Y.6.HD.13.6.2005–4938/6758), (17.11.1993–11810/12061).
    Taşınmazın bir kısmının yeni maliki olan biri diğer paydaşların rızasını alarak 7/d maddesine dayanarak dava açabilir (Y.6.HD.18.02.1999–1082/1236).
    6- İKİ HAKLI İHTAR SEBEBİYLE TAHLİYE (6570 s.k. 7/e)
    Kira bedelinin veya kira farkının (Y.6.HD.12.03.1993–2715/3305) zamanında ödenmemesi nedeniyle kendisine bir kira yılında iki haklı ihtar tebliğ edilen kiracıya karşı ayrıca bir ihtara gerek olmadan, kira sözleşmesi sonunda 7/e maddesi gereğince tahliye davası açılabilir.
    Kanuna göre dava hakkı kiralayana aitse de Yargıtay kararlarına göre kiralayan olmayan malik de, kira paralarının bundan böyle kendisine ödenmesini istediğini bildiren bir ihbar ihtarından sonra, iki haklı ihtar hakkını kullanabilir ve bu sebeple tahliye davası açabilir. Daha önce kiracı tarafından malike kira ödemesi yapılmışsa, ihbar ihtarına gerek yoktur.
    Birden fazla kiralayan varsa ihtarın hepsi tarafından çekilmesi ve yine davanın da hepsi tarafından açılması, kiracılar birden çok ise yine tamamına ihtarname çekilmesi ve tebliğ ettirilmesi dava şartıdır, eksiklik sonradan giderilemez. (Y.6.HD.29.11.1994–11834/12116, 23.11.1994–11702/11933).
    Kanunun 7/e maddesi ihtarların yazılı ihtar olacağını söylemektedir. İhtarın haklı olması, kiranın ihtarnamenin tebliğinden sonra ödenmesi ile değer kazanır. Kira ihtarın tebliğ tarihi ile aynı gün yapılmışsa, kiracı lehine yorumlanır, aksini yani tebliğden sonra ödeme yapıldığını ispat yükü davacınındır. Ayrıca haklılık bakımından kiranın hangi tarihte ne miktarda ödeneceği hususunda tarafların kira sözleşmesinde belirledikleri iradelerine de bakmak gerekir. Kira ödemesinin bu iradenin gerektirdiği tarihte ödenmemiş ve muaccel olması durumunda ihtar haklı olur.. Dava açma süresi kira sözleşmesinin bitiminden itibaren bir aydır (Y.6.HD.06.06.2006–4627/6393), (13.09.1995–7648/7901), (11.09.1995–7347/7762), (19.09.1995–8199/8362).
    7- KİRACININ VEYA BİRLİKTE YAŞADIĞI EŞİNİN AYNI ŞEHİR VEYA
    BELEDİYE HUDUTLARI İÇİNDE OTURULABİLİR KONUTU BULUNMASI SEBEBİYLE TAHLİYE (6570 S.K. 7/son)
    6570 s.Kanun kiracının veya birlikte yaşadığı eşinin aynı şehir veya belediye hudutları içinde, oturulabilir bir konutunun olmasını, mesken kiralamalarında bir tahliye sebebi saymıştır; bu sebep, iş yeri kiralamalarında tahliye sebebi değildir.
    Bu maddeye göre dava hakkı, kirada oturan malike tanınmıştır. Malik olmayan kişinin dava açması mümkün değildir. Malik birden çoksa, tek malikin açtığı davada diğer maliklerin muvafakati aranmalıdır. Dava süresi hakkında bir düzenleme yoktur; her zaman açılabilir. İhbar zorunluluğu yoktur.



    8- AKDE AYKIRILIK VE FUZULİ İŞGAL SEBEBİYLE TAHLİYE (6570 S.K. 12)
    6570 s. Kanunun 12. maddesine göre sözleşmede aksine hüküm yoksa kiracı
    kiralananı kısmen veya tamamen başkasına kiralayamaz. Kira sözleşmesini başkasına devredemez. Kısmen veya tamamen başkasına işgal ettiremez. Buna aykırı davranışta kiracıya karşı akde aykırılıktan, işgal eden ve yararlanan kişiye de fuzuli işgalden tahliye davası açılabilir.
    Kiracıya karşı dava açmadan önce BK.256/2 maddesine uygun ihtarın çekilmesi, verilen süre içinde akde aykırılığın giderilmesinin istenmesi ve tebliği gerekir. Fuzuli işgalciye karşı ihtar çekmeye gerek yoktur.
    Dava açma hakkı kiralayana aittir. Akitten doğan bir hak söz konusu olduğundan, ancak akdin tarafları dava açabilir (Y.6.HD.23.12.1991–15934/16315). İhtarın da kiralayan tarafından çekilmesi, birden çok kiralayan varsa tümü tarafından keşide edilmesi gerekir. Kiracıya çekilen ihtarda belirtilen süre sonunda kiracı, kiralananı eski hale getirmezse dava açılır. Fuzuli şagile karşı her zaman dava açılabilir. Fuzuli şagil ile kiracı arasında mecburi dava arkadaşlığı yoktur, birlikte veya ayrı ayrı dava açılabilir.
    12. maddeye göre akde aykırı hareket eden kiracıya çekilecek olan eski hale getirme ihtarının şekil şartları Borçlar Kanunu 256. maddesinde belirtilen ihtar gibi olmalıdır. 6570 s. Kanunun 1. maddesine göre, hüküm bulunmayan hallerde, Borçlar Kanunun bu kanuna aykırı olmayan hükümlerinden yararlanılacaktır. B.K. 256/2 deki ihtarın şekli ve özelliği, öncelikle dava şartı olması, ihtarda kiracıdan kiralananın eski hale getirilmesinin istenmesi, bunun için kiracıya makul bir süre verilmesi, ihtarın kiracıya tebliğinin gerçekleşmesi, birden çok kiracı varsa hepsine de çekilmesi, birden çok kiralayan varsa hepsi tarafından çekilmesi ve aktin fesh iradesinin açıklanması zorunluluğu vardır ve mahkeme ihtarın kanunun aradığı unsurları taşıyıp taşımadığını resen bakacaktır.
    6570 s.Kanunun 12. ve 13. maddeleri, iş yeri kira sözleşmesinde aksine hüküm yoksa kiracının kendine ortak alabileceğini ve dolayısıyla ortağın, fuzuli şagil sayılmayacağını kabul etmiştir.
    Yargıtay kararlarından örnekler: Akde aykırılığın giderilmesi için süre verilmediğinden reddi gerekir (Y.6.HD.21.11.2005–8991/10607), Kiralanandaki değişiklikler davacıların miras bırakanının muvafakatı ile yapıldığından tahliye isteği dürüstlük kuralı ile bağdaşmaz (Y.6.HD.20.10.2003-7492/7423), Teminatın ödenmemesi akde aykırılık kabul edilmez (Y.6.HD. 03.05.2004-3262/3340), Akde aykırılığın derhal giderilmesi sözcüğü yeterli değildir (05.04.2004-2259/2351), kiracılar arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunduğundan eski hale getirme ihtarının tüm kiracılar adına keşide edilmesi ve davanın da onlar aleyhine açılması gerekir (29.04.1999-3864/3874), kira sözleşmesinde kiralananın ticarethane olarak kullanılacağı kararlaştırıldığına göre bu ticarethanenin türü hakkında bir sınırlandırma mevcut değildir (16.09.1997-7176/6495), Noterlik dairesi resmi daire niteliğindedir. Noterliğin herhangi bir nedenle boşalması durumunda, atanan yeni noterin kiralananı noter arşiv odası olarak kullanılmasında sözleşmeye aykırı bir davranış yoktur (Y.6.HD. 28.03.1988- 168/4779), ihtara rağmen kiralanan eski hale getirilmediğinden akde aykırılık olgusu gerçekleşmiştir (Y. 6. HD.03.02.1993- 787/1047).
    SÖZLEŞME ŞARTLARINDA KİRACI ALEYHİNE DEĞİŞİKLİK YAPILAMAYACAĞI (6570 SK.9)
    Kira bedelinin tayini dışında kiracı aleyhine yapılacak her türlü değişiklik kanunun bu maddesi ile yasaklanmıştır.
    Yargıtay kararlarından örnekler: Aylık peşin kararlaştırılan kira parasının yıllık peşin ödenmesi şekline dönüştürülmesi kiracı aleyhine değiştirildiğini gösterir (Y.6.HD. 27.04.1993–4926/5076), sözleşme sona ermeden yeni bir sözleşme yapılmasının kiracı aleyhine olduğu kabul edilemez (22.02.1993–1884/1989), 4 yıl süre ile kurulmuş olan kira ilişkisinin bir yıla indirilmiş olması kiracı aleyhine bir değişiklik olarak düşünülebilir ( 21.06.1989-9392/11395).
    6570 SAYILI KANUNUN 13. MADDESİNİN UYGULANMASI
    Bu hüküm, işyeri ve konut kiralamalarında, eskiden beri kiracı ile birlikte iş yerinde ortak olanlara, ölen kiracının mirasçılarından aynı işi, aynı yerde meslek, sanat ve ihtisasları dolayısıyla bizzat idame ettireceklerin kira sözleşmesini devam ettirmelerine imkân tanımıştır. Maddede söz edilenlerin kira sözleşmesine, B.Kanunun 6570 s.Kanuna aykırı olmayan hükümlerine uygun davranmak koşuluyla bu kanunun yürürlükten kaldırılmasından üç ay sonrasına kadar aleyhlerine tahliye davası açılamaz.
    Ayrıca meskenlerde kiracı öldüğünde onunla birlikte oturmakta olan kimseler de ölen kiracının eşi, akrabası olmasa bile sözleşmeden yararlanabilirler, sözleşme hükümleri onlara geçer ve evde oturabilirler (6570/13).
    Yargıtay kararlarından örnekler: Kiracının ölümü halinde mirasçıları sözleşmeye uyduğu sürece akdin feshi istenemez (Y.6.HD.02.07.2005222/5555), 6570 s.Kanunun 13. maddesi hükmü sebebiyle konut olan bu yerde ölen kişiyle birlikte ikamet eden kişilerin sözleşmeyi devam ettirdiklerinin kabulü gerekir. Kiracı ile birlikte oturan kayınvalidesinin kiralananda oturması akde aykırılık olmaz (Y.6.HD.15.10.1996- 8848/9048).



    BORÇLAR KANUNUNA GÖRE
    TAHLİYE SEBEPLERİ
    Borçlar Kanunu kira hukukunda temel kanun olup, 6570 sayılı kanunda öngörülen tahliye nedenleri dışındaki tüm tahliye, akdin feshi ve bundan doğan davalarda bu kanun esas alınır. Borçlar Kanunu Adi ve hasılat kirasını tanımlamış ve buna bağlı hak ve yükümlülükleri düzenlemiştir.
    ADİ KİRA (BK.248-269)
    Adi kira, bir akittir ki kiralayan onunla, kiracıya ücret mukabilinde bir şeyin kullanılmasını terk etmeyi iltizam eder (m.248).
    Kiralayan, kiralananı sözleşmedeki kullanıma uygun halde kiracıya teslim etmek ve kira sözleşmesi süresince bu halde bulundurmak ile mükelleftir (m.249).
    Borçlar Kanunu 250. maddesi, kiralananda sonradan meydana gelen ayıp karşısında kiracının hakkını düzenlemiştir. Buna göre, kiralanan kira süresi içinde, kiracının kusuru olmaksızın sözleşmeye uygun kullanımı mümkün kılmayacak hale veya değeri azalacak şekle girer ve böyle kalırsa kiracı, kira miktarından münasip bir miktarın düşülmesini isteyebileceği gibi ayıp uygun bir sürede giderilmezse sözleşmeyi fesh edebilir. Bu yetki kiracıya tanındığından tahliye davası değil sözleşmenin feshi davası açılmalıdır.
    Adi kira sözleşmesinin konusu menkul veya gayrimenkullerdir. Sözleşme konusu kiralanan menkul mal veya gelir getirmeyen gayrimenkulse adi kira, gelir getiren menkul veya gayrimenkulse hâsılat kirasından söz edilir.
    Kira karşılığı olarak ödenen bedel kural olarak paradır. Ancak bedel, bir mal, bir hizmet veya bir şeyi imal etmek (istisna akdi) de olabilir. Karşılıklı irade uyuşması ile icap ve kabul ile oluşan bu sözleşme kişisel hak doğuran niteliktedir. Kiralanan teslim edilmemiş olsa bile sözleşme var sayılır ve hukuki sonuç doğurur. Kiralayanın, kiralananın sahibi olması gerekmez.
    Borçlar Kanunu, sözleşmenin geçerliliği için şekil şartı koymamıştır. Yazılı veya sözlü olabilir. Ancak yazılı düzenlenmişse, bunun hükmünü azaltacak ek bir şartın bulunduğu veya sözleşmenin kısmen değiştirildiği hususu yazılı şekilde ispat edilmelidir. Yazılı sözleşmedeki kira başlangıç tarihinin aksi tanık veya karinelerle ispatlanamaz; yine yazılı delil gerekir. Sözleşme süreli veya süresiz olabilir. Yazılı sözleşmeler dahi süresiz yapılabilir. Bu durumda akdin feshi davasının süresinde açılıp açılmadığı hususu BK. 262 deki sürelerden yararlanarak hesaplanır. Feshi ihbarın süresinde yapılması ve davanın da süresinde açılması akdin feshi ve tahliye kararı için yeterlidir. (6570 s.Kanuna tabi gayrimenkullere ilişkin tahliye davalarında olduğu gibi başkaca bir tahliye sebebinin varlığı ve ispatı aranmaz.)
    Devlet İhale Kanununa göre kurulan kira sözleşmelerinin yazılı olarak yapılması gerektiği söylenebilir.
    Yargıtay kararlarından örnekler
    Sözleşme yapılırken kiralananın inşaat halinde bulunması kiralayanı sözleşmenin amacına uygun kullanılabilir duruma getirme yükümlülüğünden kurtarmaz (Y.3.HD.21.10.2004- 10264/11477).
    Kiralananın sözleşmede amaçlanan biçimde kullanılmasının mümkün olmaması halinde kiracının kira parasından indirme veya akdi feshetme ya da tazminat davası açma yetkisi vardır (Y.13. HD. 20.02.1977- 1163/1067).
    Kiralayan akdin devamı süresince kiracının bir kusuru olmaksızın ortaya çıkan ayıplardan sorumludur (Y.13.HD.05.12.1994- 9668/10845).



    Kullanmanın mümkün olmaması (BK.252)
    Kiralanan kiracının kendi kusurundan yahut şahsından meydana gelen mücbir sebepten dolayı kiralananı kullanamadığı yahut sınırlı bir süre kullandığı takdirde kiralayan, kiralananı kullanmaya hazır bulundurmuş oldukça, kiracı kiranın tamamını vermekle mükelleftir. Kiracı kira parasından kesinti yaparak ödemede bulunursa temerrüt ihtarına ve tahliye davasına muhatap olabilir.
    Kira akdinin tapuya şerh verilmesi (BK.255)
    Kira sözleşmesinin tapuya şerh verilmesi ancak tarafların bu konuda anlaşmış olmalarına ve kira sözleşmesinde açık hüküm bulunmasına bağlıdır. Tescil işlemi malik tarafından ve yazılı olarak yapılabilir.
    Tapu siciline şerh verilmiş olmasına göre, 6570 s.Kanunun 7. maddesinin (d) bendine dayanan davacı, şerh sonuna kadar kiracıyı tahliye edemez (Y.6. HD. 10.10.1967- 2505/3962). Tapuya tescil, yeni maliki bağlar (Y.6. HD. 05.06.1967- 848/3962).
    Kiracının kiracısı (BK.259)
    Borçlar Kanununun bu maddesi kiracıya kiralananı bir başkasına kiralamak veya temlik etme hakkını tanımıştır. Oysa 6570 sayılı Kanun bunun tam aksi olarak bu hakkı tanımamıştır.
    Kiralananın kiracı tarafından bir başkasına kiralanması halinde, ilk kiracı ile kiralayanın akdi ilişkisi devam eder; kiracı ile alt kiracısı arasında yeni bir akit kurulmuş olur.
    Kiralananın başkasına temliki durumunda kiracı ile kiralayan arasındaki akdi ilişki son bulmaktadır. Kiracı yerine sözleşmeyi devir alan kişi geçer. Yazılı şekilde yapılmadıkça alacağın temliki geçerli olmaz (kiranın devri BK. 162 vd. maddelerindeki alacağın temliki hükümlerine uygun olarak yapılmalıdır).
    Kira sözleşmesine devir yasağı konabilir.
    BORÇLAR KANUNUNDAKİ AKDİN FESHİ VE TAHLİYE SEBEPLERİ
    1- Geçici Tahliye (BK.251)
    Bu tahliye isteği sözleşmenin feshi amaçlı olmayıp, hem BK. ve hem de 6570 s.
    Kanuna göre yapılmış olan kira sözleşmelerinde uygulanabilir. Tamiratın zorunlu olduğu durumlarda (mahkeme bunu bilirkişi ile tespit ettirmelidir) kiracı tamiratın yapılmasına izin vermek zorundadır.
    Geçici tahliye davası bir süreye bağlı değildir.
    2- Kiralananın Temliki (BK. 254)
    Kira sözleşmesi kurulduktan sonra kiralanan, kiralayan tarafından başkasına temlik
    veya icra takibi veya iflas sonucu kendisinden alındığı takdirde, kiracı kiralananın sonradan maliki olan üçüncü şahıstan ancak onun kabulü şartı ile kiranın devamını isteyebilir. Üçüncü şahıs kabule zorlanamaz; yeni malik eski kira sözleşmesi ile bağlı değildir.
    Sözleşmede hüküm yoksa yeni malik üçüncü kişi,BK.262. maddedeki süreden yararlanarak akdin feshini isteyebilir. Ancak eski sözleşme tapuya şerh verilmişse yeni maliki bağlar.
    Taşınmazı birden çok kimse iktisap etmişse, feshedici nitelikteki ihtarnamenin tüm paydaşlar tarafından çekilmesi, kiracı birden çoksa tüm kiracılara karşı ihtar çekilmesi ve davanın da aynı taraflarca birlikte açılması gerekir.
    3- Akde Aykırılık Sebebiyle Feshi ve Tahliye (BK. 256)
    Kiracının kiralananı akde aykırı ve fena kullanımı durumunda kiralayan akdin feshini
    isteyebilir. Fena kullanım ile akde aykırılık arasındaki fark, ileri sürülen eylem ihtarla giderilebilecek nitelikteyse akde aykırılık, aksi fena kullanımdır. Akde aykırılık nedeniyle tahliye istenebilmesi için kiracıya süreli ihtar keşide ve tebliğ edilmesi zorunludur. İhtarname bu özelliği taşımazsa hiçbir hukuki sonuç doğurmaz.
    Bu eksiklik sonradan giderilemez. Birden fazla kiralayan varsa ihtarnamenin tüm kiralayanlarca keşide edilmesi, kiracılar birden fazla ise ihtarnamenin bütün kiracılara çekilmesi gerekir. Kiralayanın dava açması esnasında da bu zorunlu dava arkadaşlığı kuralına uyulması gerekir.
    Dava süresi hakkında açık bir hüküm yoktur. Ancak akde aykırılığın giderilmesi ihtarında belirtilen süre bitiminin beklenmesi gerekir.
    4- Temerrüt Nedeniyle Tahliye (BK. 260)
    Borçlar Kanununun bu maddesine göre kiracı muaccel olan kira bedelini ödemediği
    takdirde kiralayan sözleşmenin süresine göre 30 ve 6 günlük süreler tayin ederek kira bedelinin ödenmesini, aksi takdirde akdin feshi ve kiralananın tahliyesi davası açılacağını kiracıya ihtar edebilir.
    Temerrüt İhtarının Niteliği:
    Kanunun 260. maddesinde sözü edilen temerrüt ihtarında kanun, bir takım şartlar aramıştır. Bunlardan biri süre, diğeri bu süre zarfında usulüne uygun ödeme yapılmadığı takdirde akdin fesh edileceği iradesinin açıklanması ve istektir. Bu iki unsurun bir arada bulunması zorunludur. Bu iki unsurdan birinin bulunmaması o ihtarı geçersiz kılar. Birden fazla kiralayan varsa ihtarın tüm kiralayanlar tarafından keşide edilmesi (ve dava açmaları), birden çok malik tarafından keşide ediliyorsa pay ve paydaş çoğunluğunun sağlanması gerekir.
    Dava (ve ihtar) hakkı kiralayana aittir. Yargıtay kararlarına göre kiralayan durumunda olmayan malik veya taşınmazı sonradan iktisap eden yeni malik de dava açabilir.
    Dava için belli bir süre öngörülmemiştir. Temerrüt durumunda dava açmak için sözleşme sonunu beklemek gerekmemektedir. İhtarın tebliğinden itibaren orada açıklanan kanuni süre zarfında ihtara konu edilen kira parası ödenmediği takdirde bu süre geçtikten sonra her zaman tahliye davası açılabilir. Burada önemli olan ihtarda tanınan süredir.
    5- Kiracının İflası (BK.261)
    Hakkında iflas kararı verilen kiracı, birikmiş ve işleyecek kira paraları için uygun bir
    süre zarfında teminat vermezse kiralayan kira akdini feshedebilir.
    6- Feshi İhbar Sebebiyle Tahliye (BK.262)
    Kira sözleşmesinde bir süre tayin edilmemişse, taraflardan her biri BK.262.
    maddesindeki sürelerden yararlanarak ihbar suretiyle akdi feshedebilir. Bunun için akitte bunun aksine bir hüküm bulunmamalıdır.
    Feshi İhbar İhtarının Hukuki Niteliği ve sonuçları:
    Maddede söz edilen feshi ihbar ihtarı bozucu yenilik doğuran bir nitelik taşımaktadır. Bu kanuna tabi adi kira sözleşmesinin feshine ilişkin irade açıklaması karşı tarafa ulaşmakla hukuki sonuç doğurur. İradenin karşı tarafa tebliği ile sözleşmenin bozulduğu Yargıtay’ca ifade edilmektedir (Y.6.HD.4.11.1977- 7179/7354).
    Sözleşmede buna aykırı bir hüküm yoksa taraflardan her biri 262. maddeye uygun olmak kaydıyla sözleşmenin feshini isteyebilir. Dava açma (ihtar) hakkı kiralayanın olup, birden fazla sayıda iseler bütün kiralayanlarca ihtarname keşide edilmesi ve dava açılması, birden çok kiracı varsa tümü aleyhine ihtarname keşide edilmesi ve dava açılması gerekir.Bu eksiklik sonradan giderilemez.
    Dava süresi: Borçlar Kanunu 262. maddesi 1. fıkrası gereğince altı aylık bir dönemin sonu için üç ay önce feshi ihbarda bulunmak ve altı ayın sonunda dava açmak gerekir. Altı aylık dönemler, sözleşme kurulduğu tarihe göre hesaplanır. Sözleşme kurulduğu tarihten itibaren süregelen zaman altışar aylık dilimlere ayrılır ve bu altışar aylık dilimler de kendi aralarında üçer aylık bölümlere ayrılarak değerlendirilir. Yargıtay’ın son uygulamalarına göre her altı aylık dönem kendi içinde sonuç doğurur. Bir altı aylık dönem için yapılan feshi ihbar ikinci altı aylık dönem için feshi ve tahliye isteme hakkını vermez. İkinci fıkradaki düzenlemede, sözü edilen yerler hakkında bir aylık müddetin sonu için iki hafta önce yapılacak feshi ihbar yeterlidir.
    BK.262/3. fıkrası diğer menkul şeyler hakkındaki sözleşmenin her zaman için ve üç gün önce yapılması lazım gelen ihbar ile fesh edileceği hükmünü getirmiştir. Başka bir neden aranmaz.
    Yargıtay kararlarından örnekler:
    BK. kapsamına giren yerlerin tahliyesi için feshi ihbar yeterli olup başka bir sebep aranmasına gerek bulunmamaktadır (Y.6.HD.1.12.2005–9404/11003),
    BK.na tabi sözleşmelerde davanın süresinde açılması halinde başka neden aramaya gerek yoktur (Y.6.HD.06.10.2003- 6735/6776).
    Sözleşme yapıldıktan sonra arsa üzerine yapı yapılması sonuca etkili değildir (Y.6.HD.27.04.2004- 3096/3194).
    Süreli olarak kurulan sözleşme süresize dönüşmüş, feshi ihbar süresinde yapılmadığından davanın reddi gerekir (Y.6.HD.06.10.2003–6733/6774).
    Kiralanan musakkaf nitelikte olmadığından belediye sınırları içinde olsa dahi uyuşmazlığın BK. hükümlerine göre çözümlenmesi gerekir (Y.6.HD.23.01.1995–341/528).
    Feshi ihbar sebebiyle tahliye davası açılabilmesi için akdin başlangıcının belli olması gerekir. Satın alma tarihi akdin başı olarak kabul edilemez (Y.6.HD.22.02.1994- 1894/2130).
    7- Süre Bitimi Sebebiyle Akdin Feshi (BK. 263)
    Kira sözleşmesi belli bir süre için akdedilip de bu müddetin sonunda kiralayanın bilgisi
    dahilinde ve onun muhalefeti olmaksızın kiralananın kullanılmasına devam olunduğu veya sözleşmede feshi hakkında gösterilen ihbarı iki taraftan hiçbiri yapmadığı takdirde, hilafına bir kayıt yoksa sözleşme süresiz olarak yenilenmiş sayılır.
    Buna göre süreli olarak yapılan sözleşmelerde sürenin sonunda taraflardan her biri hiçbir neden göstermeden sadece süre bitimi nedeniyle akdin feshini isteyebilirler.
    Süre bitiminden önce akdin yenilenmeyeceği hakkındaki irade karşı tarafa ulaşmışsa o takdirde kira süresinin bitiminden itibaren bir ay içinde dava açılması zorunlu değildir. Tahliye davasını kiralayan açabilir. Kiralayanlar birden fazla ise feshi ihbarın tüm kiralayanlar tarafından yapılması (davanın da onlar tarafından açılması), kiracı sayısı birden çok ise feshi ihbarın tüm kiracılara yapılması (davanın onlar hakkında açılması) gerekir.
    8- Önemli Sebeplerden Dolayı Akdin Feshi (BK. 264)
    Borçlar Kanunu 264. maddesi, adi kira sözleşmesi kurulduktan sonra akdin icrasını dayanılmaz hale getiren sebeplerin ortaya çıkması halinde her iki tarafa fesih hakkı tanıyan bir maddedir. Buna göre mühim sebepler ortaya çıktığında taraflardan her biri, diğerine tam bir tazminat vermek ve kanuni sürelere riayet etmek şartıyla kira müddetinin bitiminden evvel feshi ihbar edebilir. Bu maddeye konu edilen sözleşmenin süreli olması ve gayrimenkule ilişkin bulunması şarttır.
    Yargıtay kararlarından örnekler:
    Davacının aldığı kira bedelinden fazla vergi ödediği, davacı ile davalının istilaf eylediği elektrik şirketi arasında şartlarının ikinci maddesi davacının BK.’nun 264. maddesine müsteniden akdin feshini ihbar etmesine mani bir hüküm ihtiva etmemektedir (Y.6.HD.05.03.1958- 6727–25).
    Kira parasının az olması sözleşmenin yerine getirilmesini dayanılmaz duruma getiren nedenlerden değildir (Y.13.HD.22.05.1986- 5195/5293).
    9- Kiracının Ölümü Sebebiyle Akdin Feshi (BK. 265)
    Bu madde kiracının ölümü halinde kiralayan veya kiracının mirasçılarına akdi fesh
    etme yetkisi tanımıştır.
    HÂSILAT KİRASI (BK.270–298)
    Hâsılat kirası bir akittir ki onunla kiralayan, ücret mukabilinde hâsılat veren bir malın veya hakkın kullanılmasını ve semerelerinin toplanmasını kiracıya terk etmektedir. (BK.270) Kira para, semere veya hâsılatın belli bir bölümü olabilir.
    Hâsılat Kirası sözleşmesi rızai bir sözleşme niteliğindedir. Sözleşmenin kurulabilmesi için icap ve kabul yeterli olup teslim zorunlu değildir. Kanun kira sözleşmesi için bir şekil şartı ön görmemiştir; süreli olarak yapılması zorunlu değildir.
    Yargıtay kararlarından örnekler:
    Kiralanan gazino ve demirbaş eşyalar ile gazino önündeki plajı hasılat kirası niteliğindedir (Y.6.HD: 20.10.2003-7529/7405).
    Kaplıca ile birlikte işletmesinin kiraya verilmesi hasılat kirası niteliğinde olup özel mülkiyete konu ve belediye sınırları dışında olan iskele 6570 sayılı kanun kapsamında değildir (Y.HGK.28.03.1980-6-116/1452).
    Karpuz tarlası olarak kiraya verilen tarla hâsılat kirasına konu teşkil eder (Y.6.HD. 20.01.1993-373/286).
    Kasap dükkanının işletme ruhsatı ile birlikte kiraya verilmesi hasılat kirası niteliğindedir (Y.6.HD.05.05.1992-5717/6122).
    Hâsılat kirasında, kiralananda pay iktisap eden kimse tek başına çektiği ihtarla dava açamaz. Davanın dayanağını BK.276 delaletiyle 285. maddesi teşkil etmekte olup feshi ihbarın pay ve paydaş çoğunluğu tarafından yapılması gerekir (Y.6.HD.13.11.1996-10213/10380).
    Hâsılat kirasına konu olan yerin kira akdinden sonra kiralayan tarafından başkasına temliki halinde yeni malikin tahliye davası açabilmesi için BK’nun 276. maddesinde öngörülen altı aylık süreye uyma zorunluluğu vardır (Y.6.HD.16.10.1995-9679/9841).
    BK. 276. maddesine göre kira akdinden sonra kiralayan tarafından kiralanan başkasına satılmışsa, kiracı tarlayı satın alanın muvafakati ile kullanabilir (Y.6.HD.11.12.1980-6079/11296).
    Akit daha önce feshe müsait değilse üçüncü şahsın altı aylık mehle riayeti zorunludur ( Y.6.HD.02.05.1965-6856/1558).
    Hasılat sözleşmesinin devri sebebiyle, kiralayan akdi feshedebilir (Y.6.HD.22.09.1967-1967/3698).
    1- Feshi İhbar Sebebiyle Tahliye (BK.285)
    Adi kirada bu maddenin karşılığı 262. maddedir. BK.285. maddesine göre müddet hakkında sözleşme veya mahalli adet-görenek ile hilafına bir hüküm tayin edilmemişse iki taraftan her biri en az altı aylık bir ihbar müddetine riayet etmek şartıyla sözleşmeyi fesh etmek yetkisine sahiptir. Dava hakkı kiralayana aittir. Kiracılar birden fazlaysa feshi ihbarın tüm kiracılara yapılması, kiralayanlar birden fazla ya da kiralayanın ölümü sonunda birden fazla mirasçı kalmış ise feshi ihbar ihtarının hepsi tarafından yapılması ve davanın da aynı esaslara uygun olarak açılması zorunludur. Bu konudaki eksiklik sonradan giderilemez.
    Dava süresi konusunda sözleşme veya mahalli adet- göreneklerle hüküm tayin edilmemişse taraflardan her biri en az altı aylık bir ihbar süresine uymak şartı ile sözleşmeyi feshedebilir.
    2- Süre Bitimi Sebebiyle Akdin Feshi ve Tahliye (BK.287)
    Bu maddeye göre kira sözleşmesi belli bir süre için yapılmış olup, sürenin sonunda
    kiralayanın bilgisi dahilinde ve onun muhalefeti olmaksızın kiralananın kullanılmasına devam edildiği veya sözleşmede feshi hakkında ihbarı taraflardan hiç biri yapmadığı takdirde, aksine sözleşme yoksa bir senelik sürenin bitiminden altı ay evvel ihbar suretiyle fesh olununcaya kadar seneden seneye sözleşme yenilenmiş sayılır (adi kiraya ters, 6570/11. maddeye benzerdir). Dava hakkı kiralayana aittir. Kiralayanların ve kiracıların birden fazla kişi olmaları durumunda zorunlu dava arkadaşlığı kuralı gereğince feshi ihbar ihtarı keşidesi, tebliği ve dava açmada tüm kiralayanlar tarafından tüm kiracılara olarak uygulanması zorunludur.
    Dava süresi, süreli sözleşmelerde akdin yenilenmeyeceği iradesi, süre bitmeden karşı tarafa ulaşmışsa bir aylık süreye bağlı kalmak gerekmez. Bu madde hâsılat kiralarında akdin süresi sonunda akdi fesh yetkisini hem kiralayana, hem de kiracıya tanımıştır. Taraflar bunun için herhangi bir sebep göstermek durumunda değildir.
    Yargıtay kararlarından örnekler:
    Süre bitmeden tahliye iradesi kiracıya bildirildiğinden dava süresinde açılmıştır (Y.6.HD.19.04.2004- 2699/2898).
    Kiralananda kesme çiçek üretimi yapıldığından sözleşme hasılat kirası niteliğindedir, süreli olduğundan BK.287. maddesine göre uyuşmazlık çözülmelidir (Y.6.HD.15.07.2003-5389/5375).
    Kiralanan zirai ekim dikim yeridir. Hâsılat kirası hükümlerine tabidir. Uyuşmazlığın BK.287. maddesine göre çözümlenmesi gerekir (Y.6.HD.03.02.2003-403/525).
    Sözleşmeye göre balık üretme havuzu olan kiralananda balık üretildiğine göre hasılat kirası olarak kabul edilmesi icap ed er. İhtar altı ay öncesini kapsamakta ise de bir yıllık süre dolmadan açılan dava süresinde değildir (Y.6.HD.23.01.1996-389/490).
    Kiralanan yazılı sözleşmeye göre tarla olarak kiraya verilmiştir. Bu durumda BK. hükümlerine tabi olduğu anlaşılmaktadır. Kiralanana sonradan bina yapılmış olması vasfını değiştirmez. (Y.6.HD.30.10.1995- 10285/10492).
    Hâsılat sözleşmesindeki tahliyeye ilişkin özel şartlar geçerlidir ve tarafları bağlar (Y.6.HD. 15.04.1993-4052/4600).
    Kiracının kiracısı (BK.284)
    Bu maddeye göre kiracı, kiralayanın rızası olmadıkça kiralananı başkasına kiraya veremez. Bununla birlikte kiracı, kiralanana dâhil olan bazı yerleri kiralayana zarar verecek bir sonuç doğurmamak şartıyla kiraya verebilir. Maddenin son fıkrası böyle bir kiraya ve kiralayan tarafından müsaade edilen ikinci kira, alelade ikinci kiraya ilişkin kaidelerin kıyasen uygulanacağını ifade etmiştir.
    Hâsılat kirasına konu edilen tarlalar davalıya devir edildiğinden davalı fuzuli şagil durumundadır (Y.6.HD.09.12.1991- 15155/5457).
    Hâsılat sözleşmesinin devri nedeniyle, kiralayan akdi feshedebilir (Y.6.HD. 22.09.1967- 1967/3698).
    Hâsılat kirasında kiracının temerrüdü (BK.288):
    Kiracı kirayı vadesinde ödemezse kiralayan 60 günlük süre tayin ederek birikmiş olan kira bu süre içinde ödenmediği takdirde, sürenin sonunda akdi feshedeceğini kiracıya ihtar edebilir. Süre, tebliğ tarihinden itibaren başlar. Bu sürenin kısaltılmasına veya kiranın ödenmemesi halinde akdin hemen feshedileceğine dair yapılan kira akitleri geçerli değildir.
    Temerrüt İhtarının Niteliği:
    Kiracının temerrüdü için hâsılat kirasında tanınan süre 60 gündür.(Adi kirada sözleşmenin süresine göre 6 ve 30 gündür).
    Kiracıya gönderilen temerrüt ihtarında, kira bedelinin ne kadar süre içinde ödeneceği
    ve kira parası bu süre içinde ödenmediği takdirde akdin feshedileceği açıklanmalıdır. Kanuni süreyi ve tahliye iradesini bir arada bulundurmayan ihtarname yasal uygunlukta olmadığından hukuki sonuç doğurmaz. Kiralayan ve kiracılar birden çoksa zorunlu dava arkadaşlığı kuralına uygun olarak ihtar çekilmeli ve dava açılmalıdır.
    Dava açma (ve ihtar çekme) hakkı kural olarak kiralayana aittir. Dava süresi, kiracıya çekilen ihtardaki kanuni süre olan 60 günün bitiminden sonradır. Bu sürede kira parası ödenmediyse dava açılır.
    Dava konusu yer tüm demirbaşlarla davalıya kiraya verildiğine göre hâsılat kirası niteliğinde olup davalıya 60 günlük ödeme süresi verilmelidir (Y.6.HD.26.05.1997- 4653/4876).
    Hâsılat kirasında kiralayanın feshi hakkı ( BK.289):
    Bu maddenin işletilebilmesi için kiralananın işletilmesine ve korunmasına ilişkin borçlarına kiracının, “ehemmiyetli” bir tarzda muhalefet etmesi ve tayin edilen uygun bir süre içinde borçların ifa edilmemiş olması lazımdır.
    Kural olarak kiracı, kiralananı sözleşmedeki amacına uygun bir şekilde kullanma ve işletme borcu altındadır. Bunun aksi akde aykırılık teşkil eder ve fesh nedeni olur. Hâsılat kirasında kiracının şahsı önem taşır.
    Dava açma hakkı kiralayanındır; dava açmadan önce kiracının borçlarını yerine getirmesi bakımından ona uygun bir süre vermesi gerekir. Taraflardaki kişi sayısı birden çok ise zorunlu dava arkadaşlığı kuralına uygun olarak ihtar çekmek ve dava açmak gerekir.
    Yargıtay kararlarından örnekler:
    Hasılat kirasında akde aykırılık sebebiyle açılan tahliye davasının kanuni dayanağını BK.’nun 289. maddesi teşkil ettiğinden kiralanana özenle bakımın sağlanıp sağlanmadığının saptanması gerekir (Y.6.HD.09.12.1997- 10202/10390).
    Hasılat kirasında akde aykırılığın gerçekleşip gerçekleşmediğinin BK. 289. maddesine göre araştırılması gerekir (Y.6.HD.09.12.1997-1202/10390).



    KAYNAKCA: 1.Kira Kanununa Göre Tahliye Davaları-Müslim Tunaboylu
    2.Borçlar Kanununa Göre Tahliye Davaları-Müslim Tunaboylu

    Ticari işletme Rehni





    İstanbul Noter Odası Hukuk Komisyonu





    GENEL OLARAK
    Ticari işletme Rehni, ticari işletmeye ait menkullerin Ticaret Sicili'ne yapılan tescil ile alacaklıya teslim edilmeksizin rehnedilmesidir. Bu niteliği ile ticari işletme rehni, teslime bağlı taşınır rehninin bir istisnasını oluşturmaktadır.



    Ticari işletme üzerinde rehin tesisi; 1447 sayılı "Ticari işletme Rehni Kanunu"nun da düzenlenmiş; "Ticari İşletme Rehni Sicili Tüzüğü" ile yasal çerçevesi çizilmiştir.



    Fakat, "Ticari işletme" kavramı bu mevzuatta açıkça tanımlanmamış; Ek Maddede "Bu kanundaki ticari işletme tabiri, ticari veya sınai işlemle ile esnaf ve sanatkarın işletme-sindeki mesleğini icraya yarayan şeylerdir" tarzında muğlak bir ifade kullanılmıştır.
    Bu nedenle de "Ticari işletme" Kavramını TTK.hükümlerine göre tanımlamak daha uygun olacaktır.



    TTK 11. maddesinde:
    "Ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen diğer müesseseler ticari işletme sayılır" denilmiş; TTK 12. maddede ticarethane sayılan işler ayrıntılı olarak sayılarak son fıkrada fabrikacılık "Hammadde veya diğer malların makine yahut sair teknik vasıtalarla işlenerek yeni veya değerli mahsuller vücuda getirilmesidir." denilmek suretiyle ticari işletme olarak tanımlanmıştır.



    TTK 13. maddesinde:
    Aşağıdaki işleri görmek üzere açılan bir müessesenin işlerinin hacım ve ehemmiyeti, ticari muhasebeyi gerektirdiği ve ona ticari veya sınai bir müessese şekil ve mahiyetini verdiği takdirde bu müessese de ticari işletme sayılır:



    1. Bir toprak sahibinin veya çiftçinin, mahsullerini olduğu gibi veya zirai sanatı dolayısıyla bir tezgahta şeklini değiştirerek satması;



    2. Esnaf veya güzel sanatlar erbabından birinin gerek bizzat gerek işçi çalıştırarak veya makine kullanarak eserler vücuda getirmesi ve bu eserleri satması.



    Bu hüküm, işlerinin mahiyetine göre, 12 nci madde gereğince ticarethane veya fabrika olarak vasıflandırılamayan diğer müesseseler hakkında da tatbik olunur.



    TTK 17. maddesinde esnaf:
    "ister gezici olsunlar, ister bir dükkanda veya bir sokağın muayyen yerlerinde sabit bulunsunlar, iktisadi faaliyeti nakdi sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleridir." diye tanımlanmıştır.



    Uygulamada ve Yargıtay kararlarında, rehin açısından ticari işletme, TTK 11-13 maddelerine göre Ticaret Siciline kayıtlı; esnaf faaliyeti için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan, devamlı ve bağımsız şekilde icra edilen faaliyetlerin yürütüldüğü işletme olarak kabul edilmektedir. Ayrıca TİRK.1 md. gereği Ticari işletme rehninin geçerli olabilmesi için üzerinde ticari işletme rehni tesis edilen işletmenin ticaret siciline kayıtlı olması zorunludur.



    Yargıtay 15.HD. 14.06.1985, 1282/2150 sy. kararında, TTK 12/10 maddesinde yer alan "kara, deniz ve havada, nehir ve göllerde yolcu ve eşya taşımak" ibaresini göz önünde tutarak "Niteliği itibariyle eşya taşınmasına ait kamyon bir ticari işletmedir" dedikten sonra Ticaret Siciline tescil edilmediği için ticari işletme rehnini geçersiz saymıştır.



    REHİN SÖZLEŞMESİNİN ŞEKLİ VE YETKİLİ NOTERLİK
    TİRK.4. md.sinde; Rehin Sözleşmesi TİCARİ İŞLETMENİN KAYITLI BULUNDUĞU SİCİL ÇEVRESİNDEKİ BİR NOTER TARAFINDAN TANZİM EDİLİR" hükmü yer aldığından; Ticari işletme rehni sözleşmelerinin; ticari işletmenin kayıtlı bulunduğu sicil çevresindeki noter tarafından ve düzenlenme şeklinde yapılması zorunludur.



    Bu nedenle onaylama şeklinde yapılan rehin sözleşmeleri ve Ticari işletmenin sicil çevresi dışındaki bir noter tarafından düzenlenen rehin sözleşmeleri geçersizdir.



    Ayrıca düzenleme şeklinde yapılacak bir rehin sözleşmesinin 10 gün içinde ticaret siciline tescili de zorunludur. Bu süre içinde tescil edilmeyen sözleşmeler de geçersizdir. (TİRK.5, md,)



    Yargıtay 12. HD. 05.12.1988, 2923/14847 sy. kararında; haricen düzenlenen ve imzası noterce tasdik edilen, bir seneden fazla bir süre sonra "dairemizden tanzimli 05.05.1983 tarihli ticari işletme sözleşmesine düzenleme yolu ile tavziftir" şeklinde şerh konulan ticari işletme sözleşmesini ve rehni geçerli saymamıştır.



    TİCARİ İŞLETME REHNİNİN TARAFLARI



    Rehin Borçlusu
    Rehin borçlusu ticari işletmesini kredi karşılığı rehin veren gerçek veya tüzel kişi tacir olabilir. (TİRK.2)



    Uygulamada gerçek kişi açısından sorun yoktur. Fakat Tüzel Kişi açısından ise çeşitli problemler ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki;



    TTK 137. md" Ticaret şirketleri hükmi şahsiyeti haiz olup şirket mukavelesinde yazılı işletme mevzuunun çevresi içinde kalmak şartıyla bütün hakları iktisap ve borçları iltizam edebilirler. Bu husustaki kanuni istisnalar mahfuzdur. Demek suretiyle hakların kullanılmasını şirket mukavelesinde yazılı işlerle sınırlamıştır.



    Bunun istisnasını Anonim Şirketler oluşturur. Anonim şirketlerde ana sözleşmede özel bir kayıt olmasa dahi yönetim kurulu ticari işletme rehni kurma konusunda karar almaya yetkilidir. (Anonim şirketlerde, yönetim kurulu, şirket ana sözleşmesinde özel bir kayıtta yer almamış olsa bile, ticari işletme rehni kurulması hususunda karar almaya yetkilidir. Kollektif şirketlerde ise, ticari işletme üzerinde rehin hakkı kurulması, TTK'nun 165/11. maddesinde sözü edilen olağanüstü işlerden saymak gerekir) Ticari şirketlerde asıl sorun Şubelerin bu konuda ne derece yetkili olduklarıdır;



    T. Ticaret Kanunu'nun 317, 319 ve 540.maddeleri gereğince ortaklardan birine ya da dışardan bir kimseye temsil yetkisi verilebilmesi mümkün olduğundan "şirket ana sözleşmesinde şubenin organ olduğu, şirketi temsil ve ilzam yetkisi bulunduğu belirtilmişse, tüzel kişiliği temsil etmesinde ve borç iltizam etmesinde" hukukî sakınca olmadığı kabul edilmelidir.

    1995/76-1993/ 51 sayılı genelgeler uyarınca; şirket ana sözleşmesinde şubenin organ olduğu, şirketi temsil ve ilzam yetkisi bulunduğu kabul edilmişse, şube işlemleri ile ilgili ve sınırlı olmak kaydıyla tüzel kişiliği temsil etmesinde ve borç iltizam etmesinde hukuki bir sakınca bulunmamaktadır.



    Bu genelgelerden de anlaşılacağı üzeri Şubelerin temsil yetkisi Şube işlemleri ile ilgili ve sınırlı olmak kaydına bağlanmıştır. Bu nedenle Şube; başlı başına bir ticari işletme niteliği taşımadığı ve kendisine ticari işletme rehni kurabilmesi yönünde özel bir yetki verilmediği sürece, ticari işletme rehni kuramayacaktır.
    Ticari işletme rehni kurabilmesi yönünde özel yetki verilmiş, fakat başlı başına ticari işletme niteliği taşımayan şubeler, ticari işletme rehni kurarken, ticari işletmeye dahil olan tüm menkul işletme tesisatını rehin listesinde göstermelidirler.



    Kolektif şirketlerde ticari işletme rehnini TTK 165 md.sindeki olağanüstü işlerden saymak gerekir. Bu nedenle de ancak ittifakla kurulabilir.



    Rehin alacaklısı:
    TİRK.2 md.gereğince; Rehin alacaklısı; tüzel kişiliğe sahip sermaye şirketi niteliğindeki kredi kuruluşları, kredili satış yapan gerçek kişi ve tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar ve kooperatiflerdir.
    Ancak kredili satış yapan kuruluşların rehin hakkı sadece vadeli satış yapmış oldukları (3.md. b fıkrasında zikredilen) makina.araç, alet ve motorlu nakil araçları üzerinde doğacağından (TİRK. 2.md.2.fıkra); Bu sayılan unsurların dışındaki mal, eşya, hammadde, malzeme vb. satışını yapanlar rehin alacaklısı olamayacakları gibi, bu kişi veya kuruluşlar, rehin hakkını ticari işletmenin tamamı üzerinde değil; sadece vadeli olarak o işletmeye satmış oldukları makina, araç, alet ve motorlu nakil.araçları üzerinde kurabileceklerdir.
    Ticari İşletme Rehninde İşletme Sahibinin Sorumluluğu
    Ticari İşletme Rehni Kanunu madde 10 uyarınca, rehin veren (işletmenin sahibi), işletmenin normal faaliyetlerini sürdürmesi için gerekli her türlü işlemi yapma yetkisine sahiptir.



    Ancak rehin veren işletmeyi veya rehne dahil münferit unsurları devretmek, bir ayni hakla takyit etmek, başka yere nakletmek veya başkaları ile değiştirmek isterse, alacaklının muvafakatini almak zorundadır. Söz konusu işlemler için alacaklının muvafakati alınmadan yapılırsa, bu işlemler sonucunda alacağını tamamen veya kısmen tahsil edemeyen alacaklının şikayeti üzerine rehin veren kişi, hapis ve ağır para cezasıyla cezalandırılır (TİRK. madde 12). Ayrıca talep üzerine mahkeme, işletme sahibinin kusurunun ağırlığını gözönünde tutarak rehinle temin edilen alacak miktarına ek bir tazminata da karar verebilir (Ticari İşletme Rehni Kanunu madde 11).



    işletmeye dahil unsurların tamamı veya bir kısmı için tazminat ya da sigorta tazminatı ödenmesi gerekirse, alacaklı, bu tazminatlar üzerinde de rehin hakkına sahip olur. Alacaklı, üçüncü şahısların rehnin sağladığı teminatı tehlikeye düşürecek fiilerin önlenmesi için dava açabilir (Ticari İşletme Rehni Kanunu madde 13).



    Alacağın muacceliyet kazanmasından önce yapılan ve işletme sahibinin borcunu ödememesi halinde ticari işletmenin veya işletmeye dahil münferit bir unsurun mülkiyetini kazanmasını öngören /SÖZT leşme geçersizdir. Ayrıca rehne dahil'her husus, borcun tamamına karşılık olur (Ticari İşletme Rehni Kanunu madde 14).



    Ticari İşletme Rehninde Üçüncü Kişilerin Durumu ,



    Ticari işletme Rehni Kanunu madde 9'un amacı, ticari işletme rehnin mümkün olduğunca geniş bir çevre tarafından öngürül-mesini sağlamak ve üçüncü kişilerin iyi niyet iddiasında bulunmalarının önüne geçmektir. Örneğin, ticari işletme rehninin kurulmasından sonra işletmenin faaliyet gösterdiği gayrimenkul üzerinde ayrıca bir de ipotek tesis olunursa, gayrimenkulun teferruatı niteliğindeki makineler bu ipoteğin kapsamına girer. Ancak bu makineler bakımından, ticari işletme üzerinde rehin hakkına sahip olan kişinin tapu siciline de kayıtlı olan hakkı, ipotekli alacaklınınkine oranla öncelik arz eder. Rehin konusu işletmenin tümüyle devri halinde rehin hakkı, devralana karşı da ileri sürülebilir (Ticari İşletme Rehni Kanunu madde 9/I). Bu hüküm, işletmenin tümüyle devri halinde devralanın, işletmenin kayıtlı olduğu sicili incelemesi gerektiği ve dolayısıyla iyi niyet iddiasında bulunamayacağı düşünülerek konulmuştur. Buna karşılık, rehinden habersiz ticari işletmenin sicil bölgesi dışındaki münferit unsurları üzerinde mülkiyet veya diğer bir ayni hakkı iktisap eden iyi niyetli üçüncü kişinin hakkı korunmuş olur (Ticari İşletme Rehni Kanunu 9/II)





    Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 02/07/1986 tarih ve E.2312, K.2533 sayılı kararında; rehin kapsamına dahil olan makineyi satın alan kişinin, ticari işletme rehni sicilinin aleni olması karşısında, iyi niyet iddiasında bulunamayacağını belirtmiştir



    Ticari işletme Rehni Kanunu madde 9'a göre sicil bölgesi dışında üçüncü bir kişinin münferit unsurlar üzerinde ayni hak iktisabından sonra alacaklının rehin rehin hakkı, ticari işletme sahibinin bu üçüncü kişiye karşı sahip olduğu talep üzerinde devam eder. Bu anlamda rehin hakkının kapsamına, henüz işletme sahibine ödenmemiş satış bedeli de dahil olur. Satış bedelinin, işletme sahibine ödenmemesinin önüne geçilebilmesi için de, durumun, işletmeye dahil münferit unsurunu satın alan kişiye bildirmesi gerekir. Bu ihbara rağmen işletme sahibine ödemede bulunan alıcı, alacaklının bundan doğan



    zararını gidermekle yükümlü olur.





    Ticari İşletme Rehininin Kapsamı:
    Ticari işletme rehininin kapsamı TİK.Madde 3 gereğince Ticari işletme rehni aşağıdaki unsurları kapsar:
    a - Ticaret unvanı ve işletme adı,
    b - Rehnin tescili anında mevcut ve işletmenin faaliyetine tahsis edilmiş olan makina, araç, alet ve motorlu nakil araçları,
    c - ihtira beratları, markalar, modeller, resimler ve lisanslar gibi sınai haklar.
    Taraflar ticaret unvanı, işletme adı ve menkul işletme tesisatı dışında kalan unsurlardan bir veya birkaçını rehnin dışında bırakabilirler."
    Bu unsurlar; ihtira beratları, markalar, modeller, resimler ve lisanslar gibi sınai haklardır.
    1-Ticaret Unvanı ve İşletme Adı:
    Tacirin veya şirketin ticari işlerinde kullandığı isme ticaret unvanı, işletmeyi benzer işletmelerden ayırt etmeye yarayan isme ise İşletme adı denir.
    TTK, 20 md. gereğince her tacir bir ticaret unvanı edinmeye mecburdur, fakat işletme adının kullanılması yine TTK.55.md gereğince ihtiyaridir.
    TİRK.3. maddenin birinci fıkrasının (a) -(b) bentleri ticari işletme rehini açısından zorunlu unsurlar olduğundan; (a) bendindeki ticaret unvanı ve varsa işletme adı Ticari işletme Rehin sözleşmesinde yer alacaksa da; İşletmenin ticaret unvanının (varsa işletme adının) ticari işletme rehin sözleşmesine ekli unsurlar listesinde yer almaması, rehin sözleşmesinin hükümsüz olması sonucunu doğurabileceğinden, ekli unsurlar listesine yazılması uygun olacaktır.
    2-Menkul İşletme Tesisatı:
    TİRK, 3. md. b) Bendi gereğince; Rehnin tescili anında mevcut ve işletmenin faaliyetine tahsis edilmiş olan makina, araç, alet ve motorlu nakil araçları işletmenin menkul işletme tesisatıdır.
    Kanun metninden de anlaşılacağı üzere tesisatın rehne dahil edilebilmesinin önkoşulu işletmenin faaliyetine tahsis edilmiş olmasıdır. Bu nedenle de işletme faaliyetine tahsis edilmemiş teferruat unsurların listede yer almaması gerekir.
    Keza; Rehne dahil Menkul işletme tesisatının ise ayırt edilmelerini mümkün kılacak özellikleri ile birlikte rehin sözleşmesinde gösterilmesi zorunludur. (TİRK. 4.md.)
    Yargıtay kararında da "Sözleşmede rehne dair unsurların tam listesi ile ayır-dedilmelerini mümkün kılacak özellikleri ile birlikte yer alır. Bu özellikleri ihtiva etmeyen rehin sözleşmesi geçerli değildir" (12.HD.02.04.1990, 11876/3720) denildiğinden; sözleşme eki rehne dahil unsurlar listesinde, menkul işletme tesisatına dair unsurların ayırt edilmelerini mümkün kılacak özellikleri ile birlikte (marka, model, seri numarası vs.) yer almasına dikkat edilmelidir.
    3-Sınai Haklar:
    İhtira beratları, markalar, modeller, resimler, lisanslar gibi sınai haklar ticari işletme rehinine dahildir; ancak taraflar bunlardan bir veya bir kaçını rehnin dışında bırakabilirler. (TİRK.3)
    Bu nedenle, bunların rehin sözleşmesine bağlı unsurlar listesinde gösterilmemesi rehnin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmaz. Böyle bir durumda listede yer almayan sınai haklar rehne dahil edilmemiş sayılır.





    Rehne Dahil Unsurların Özellikleri İle Tam Listesinin Sözleşmeye Eklenmesi
    Rehne dahil unsurların tam listesinin noterdeki düzenleme şeklinde yapılan sözleşmeye eklenmesi bir geçerlilik şartı olarak kabul edilmiştir (TİRK md.4)
    Bu nedenle listenin eklenmemesi veya listede eksiklikler olması Rehin sözleşmesinin hükümsüzlüğü sonucunu doğurur.
    Ticari İşletme Rehnine İlişkin Yargıtay Kararı
    a) HD 11, E: 1974/003626, K: 1975/001217, Tarih: 20.02.1975
    Bir ticari işletmenin faaliyetine tahsis edilen şeyler, sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça işletmeye dahil unsurlar olar kabul edilir. Davalılara ait devir sözleşmelerinde, özel hat ile telefonun hariç tutulduğu yazılı bulunmadığına göre, artık bunların işletme ile birlikte davalılara devredildiğini kabul etmekte zorunluluk vardır. Bu nedenle, davalıların özel hat ile telefonu kullanmadıkları yolundaki savunmaları geçerli olamayacağından, devirden sonra meydana gelen borçtan, sorumlu tutulmaları gerekir.
    Olayda gazetenin evvelki sahibi, işletmeyi bütün hak ve borçları ile devtermiş olmakla Borçlar Yasasının 179'uncu maddesindeki koşullar gerçekleştiğinden davalıların eğer varsa devirden önceki özel hat ve telefon borcundan dahi sorumlu olmaları lazımdır.



    Rehin sözleşmesine bağlı unsurlar listesindeki eksikliklerin giderilmesi olsa olsa; sözleşmenin düzenlendiği tarihten itibaren 10 günlük tescil süresi içerisinde ve rehin sözleşmesinin ticaret siciline tescil edilmemiş olması koşuluyla; taraflarca noter huzurunda ve ticari işletme rehni sözleşmesine atıf yapılarak yapılacak ek bir işlemle listeye eklenmesi suretiyle mümkün olabilecektir, zira Ticari işletme rehninde tescilin kurucu bir niteliği bulunmakta ve rehin hakkı tescille doğmaktadır.
    Ticari işletmenin faaliyetine sonradan tahsis edilen menkul işletme tesisatının da rehne dahil edilmesi isteniyorsa aynı yöntem uygulanacak, bunlar noter huzurunda ve ticari işletme rehni sözleşmesine atıf yapılarak listeye ilave ve sicile tescil edilecektir.



    Rehne dahil edilemeyecek unsurlar
    Ticari işletmeye ait: taşınmazlar, taşınmaz işletme tesisatı, alacaklar, nakitler, kiracılık hakkı, müşteri çevresi, ham maddeler, üretilen mallar, menkul işletme tesisatı dışındaki taşınırlar rehin kapsamında değildir. İstense de rehne dahil edilemez.



    Ticari işletme rehni kapsamında olmayan unsurların -işletmeye ait taşınmaz, başkasına ait menkul işletme tesisatı, işletmede üretilen mallar vs.- listeye ekli ise, bunları rehnin kapsamına almayacak, buna karşılık bu ilaveler hiç bir şekilde rehnin geçerliliğini etkilemeyecektir.
    Yine TİRK 6 Maddesi gereğince "alacağın Türk Lirası olarak miktarı, alacağın miktarı muayyen değilse ticari işletmenin ne miktar için teminat teşkil edeceği, alacak faizli ise faiz nisbeti kaydolunur." dendiğinden; yabancı para üzerinden düzenlenmiş olan ticari işletme rehinleri geçersiz olacaktır.



    HARÇ VE DAMGA MUAFİYETİ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME
    Sözleşme; TNB 2007/39 sayılı genelge ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresinin 6.7.2007 T. Ve 18 sayılı sirküleri gereğince;
    a) 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa ekli (2) sayılı tablonun "IV- Ticari ve medeni işlerle ilgili kağıtlar" başlıklı bölümünün (23) numaralı fıkrası gereğince; bankalar, yurt dışı kredi kuruluşları ve uluslararası kurumlarca kullandırılacak kredilerin temini ve geri ödenmesi amacıyla düzenlenmiş olması koşuluyla (Teminatın münhasıran kullandırılan krediye ilişkin olması kaydıyla) damga vergisi;



    b) 492 sayılı Harçlar Kanununun 123 üncü maddesinin son fıkrasında yer alan hüküm gereğince de Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri, bankalar, yurt dışı kredi kuruluşları ve uluslararası kurumlarca kullandırılacak kredilerin temini ve bunların teminatları ile geri ödenmesi amacıyla düzenlenmiş olması koşuluyla (Teminatın münhasıran kullandırılan krediye ilişkin olması kaydıyla) harç, muafiyetleri uygulanacaktır.
    TNB.2007/52 sayılı genelge gereğince sigortaya ilişkin düzenlemenin sözleşmede yer alması harç ve damga vergisi istisnasının uygulanmasına engel olmayacaktır.



    T.İ.R.K."nun 5.md. son fıkrası harç ve masrafların hangi tarafa ait olacağı rehin sözleşmesinde belirtilmesi gerektiğini; 9. md.si alacaklının sigorta bedeli üzerinde rehin hakkına sahip olduğunu; Yine 10.md.si rehne konu malların izinsiz olarak devredilemeyeceğini, yeni alınan malların rehne dahil edilebileceğini hüküm altına almıştır.
    Bu nedenle de sözleşmede yer alan bu yükümlülükler rehin verenin kanunen yerine getirilmesi gereken edimler olduğundan, İstisnanın uygulanmasına engel teşkil etmeyecektir.



    Ticari İşletme Rehninin Tescili:
    Ticari işletme rehni tescil talebinin rehin sözleşmesinin noter tarafından düzenlendiği tarihten itibaren 10 gün içerisinde, usulüne uygun olarak doldurulup yetkililerce imzalanmış sicil memurluğundan temin edilen 1 nüsha beyannameyle yapılması zorunludur.
    Bu süre içerisinde tescil edilmeyen rehin sözleşmesi geçersiz sayılır. (TİRK.5. TİRST.6)
    Ticari işletme rehninde tescilin kurucu bir niteliği bulunmaktadır. Diğer bir anlatımla rehin hakkı tescille doğmaktadır.
    Ticari İşletmenin Nakli:
    Üzerinde ticari işletme rehni tesis edilen işletmenin başka bir yere nakledilebilme-si için alacaklının muvafakatinin alınması zorunludur. Böyle bir durumda işletme sahibi adres değişikliği için sicil memurluğuna başvururken alacaklının noter onaylı muvafakatini da ibraz etmek zorundadır.(TİRK.IO)
    Ticari İşletme Rehninin Sicilden Terkini:
    Rehin alacaklısının noter onaylı muvafakat vermesi halinde,
    Kesinleşmiş bir mahkeme kararı ile rehnin ortadan kalktığının veya %ar olmadığının tespit edilmesi halinde,Rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takibin yapılmış ve tamamlanmış olması halinde ticari işletme sahibi tarafından dilekçeyle sicilden terkini istenebilir.













    TİCARİ İŞLETME REHNİ KANUNU
    Kanun Numarası: 1447 Kanun Kabul Tarihi: 21/07/1971
    Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi:
    28/07/1971
    Yayımlandığı Resmi Gazete Sayı: 13909



    KANUNUN KAPSAMI:
    Madde 1 - Ticaret veya esnaf ve sanatkar sicilinde kayıtlı bir ticari işletme üzerinden rehin hakkı bu kanunda yazılı hükümler dairesinde tesis edilir.



    TİCARİ İŞLETME REHNİNDE TARAFLAR:



    Madde 2 - Ticari işletme rehni sözleşmesi, tüzel kişiliği haiz ve sermaye şirketi olarak kurulmuş kredi müesseseleri kredili satış yapan gerçek ve tüzel kişiliği haiz müesseseler ve kooperatifler ile ticari işletmenin maliki bulunan gerçek ve tüzel kişiler arasında yapılır.
    Ancak, kredili satış yapan müesseselerin rehin hakkı münhasıran vadeli satış yapmış olduğu 3 üncü maddenin (b) fıkrasında zikredilen hususat üzerinde tesis edilir.



    REHNİN MUHTEVA VE KAPSAMI:
    Madde 3 - Ticari işletme rehni aşağıdaki unsurları kapsar:
    a - Ticaret unvanı ve işletme adı,
    b - Rehnin tescili anında mevcut ve işletmenin faaliyetine tahsis edilmiş olan makina, araç, alet ve motorlu nakil araçları,
    c - ihtira beratları, markalar, modeller, resimler ve lisanslar gibi sınai haklar.
    Taraflar ticaret unvanı, işletme adı ve menkul işletme tesisatı dışında kalan unsurlardan bir veya birkaçını rehnin dışında bırakabilirler.
    Gemi ipoteği hakkındaki hükümler saklıdır.



    REHİN SÖZLEŞMESİNİN TANZİMİ:
    Madde 4 - Rehin sözleşmesi, ticari işletmenin kayıtlı bulunduğu sicil çevresindeki bir noter tarafından tanzim edilir. Sözleşmede, rehne dair unsurların tam listesi de ayırdedilmelerini mümkün kılacak özellikleri ile birlikte yer alır.



    REHİN HAKKININ DOĞUMU:
    Madde 5 - Rehin hakkı ticari işletme sahibinin veya kredi müessesesinin veya alacaklının yazılı talebi üzerine ticari işletmenin kayıtlı bulunduğu Ticaret veya Esnaf ve Sanatkar Siciline tescil ile doğar.
    Sözleşmenin yapıldığı tarihten itibaren 10 gün zarfında tescil talebedilir ve ilgili sicil memurluğunca bu işlem yerine getirilir.



    Ticari işletmeye dahil unsurlardan bir kısmı üzerinde rehinin tasarruf hakkı bulunmaması halinde Medeni Kanunun 853 üncü maddesinin buna dair hükmü uygulanır.
    Ticaret veya Esnaf ve Sanatkar Sicilindeki kayda istinat ederek rehin hakkı iktisabedenin bu iktisabı muteberdir.
    Tescil harç ve masraflarının hangi tarafa ait olacağı rehin sözleşmesinde belirtilir.
    TESCİLİN ŞEKLİ:
    Madde 6 - Rehnin tescilinde, alacaklının ticaret unvanı, açık adresi ve ikametgahı, alacağın Türk lirası olarak miktarı, alacağın miktarı muayyen değilse ticari işletmenin ne miktar için teminat teşkil edeceği, alacak faizli ise faiz nisbeti kaydolunur.



    REHNİN DİĞER SİCİLLERE BİLDİRİLMESİ:
    Madde 7 - Tescili müteakip Ticaret veya Esnaf ve Sanatkar Sicili memurunun derhal yapacağı bildiri üzerine, bu kanuna istinaden tesis edilen rehin, ticari işletmenin üzerinde faaliyet gösterdiği gayrimenkul işletme sahibine ait ise bu gayrimenkulun tapu kütüğündeki sayfasındaki beyanlar hanesine markalar, lisanslar ve ihtira beratları gibi sınai haklar için Sanayi Bakanlığınca tutulan sicile, maden siciline, motorlu araçlar için nakil vasıtaları siciline, ticari işletme rehni veren müessesesinin varsa şubelerinin bulunduğu yer sicillerine derhal kaydedilir.



    BİRDEN FAZLA REHİN TESİSİ:
    Madde 8 - Aynı ticari işletme üzerinde birden tazla rehin tesis edilebilir.
    Alacaklıların hakları rehnin tescili sırasına göre tayin edilir.



    REHİN HAKKININ ÜÇÜNCÜ ŞAHISLARA KARŞI İLERİ SÜRÜLMESİ:
    Madde 9 - Alacaklının bu kanundan doğan rehin hakkı, ticari işletmeyi devralan herkese karşı ileri sürülebilir.
    Şu kadar ki, rehinden haberdar olmaksızın ticari işletmenin sicil bölgesi dışındaki münferit unsurları üzerinde mülkiyet veya diğer ayni bir hakkı iktisabeden hüsnüniyet sahibi üçüncü şahsın hakları mahfuzdur. Ticari işletme sahibinin bu iktisap dolayısiyle bir talep hakkı varsa bu talep hakkı üzerinde alacaklının rehin hakkı devam eder.
    Ticari işletmenin bu kanuna göre rehnedilen unsurlarının tamamı veya bir kısmı için tazminat veya sigorta bedeli ödenmesi icabettiği takdirde, tazminat veya bedel üzerinde de alacaklı rehin hakkına sahip olur.
    ikinci ve üçüncü fıkrada yazılı hallerde, üçüncü şahıs kendisine yapılan ihbara rağmen işletme sahibine tediyede bulunursa alacaklının bundan doğan zararını tazmin ile yükümlü olur.



    Ticari işletme sahibinin, alacaklının muvafakatini almak şartiyle işletmenin münferit bir unsurunun devri veya üzerinde bir ayni hak tesisi dolayısiyle alacaklı olduğu meblağ veya kendisine verilecek tazminat yahut sigorta bedeli ile, işletmeden çıkan unsur yerine yenisini alma veya eski durumu iade etme hakkı saklıdır.



    TİCARİ İŞLETME SAHİBİNİN TASARRUF YETKİSİ:
    Madde 10 - Ticari işletme sahibi, işletmenin normal faaliyette bulunabilmesi için gerekli her türlü muameleleri yapmak yetkisini haizdir.
    Buna mukabil ticari işletme sahibi, ticari işletmeyi veya rehne dahil münferit unsurları devretmek, bir ayni hakla takyidetmek, başka bir mahalle nakletmek veya başkaları ile değiştirmek için alacaklının muvafakatini almak zorundadır.
    işletme rehnlne dahil münferit unsurların alacaklının muvafakati ile başkalariyle değiştirilmesi hallerinde meydana gelen değişikliklerin, taraflarca dördüncü rrfadde hükümlerine göre düzenlenmiş olan listeye noter marifetiyle işlettirilmesi şarttır.
    işletmeye ithal edilen yeni unsurların rehnin kapsamına dahil olması için bu unsurların listeye alınması ve ayrıca Ticaret veya Esnaf ve Sanatkar Siciline tescili lazımdır.



    TİCARİ İŞLETMENİN MERHUN DEĞERİNİN MUHAFAZASI:
    Madde 11 - Ticari işletme sahibi işletmenin merhun değerini muhafaza için gerekli ihtimamı göstermediği veya kanunen öngörülen hallerde alacaklının muvafakatini almadığı ve bu yüzdende alacaklının zararına ticari işletmenin merhun değeri düştüğü takdirde hakim tarafından kendisine verilecek mühlet içinde ek teminat vermez veya evvelki hali iade etmez ise, talep üzerine alacaklıya teminat noksanına tekabül edecek bir miktarın ödenmesine hükmolunur.



    TİCARİ İŞLETME SAHİBİNİN CEZALANDIRILMASI VE TAZMİNATA MAHKUM EDİLMESİ:
    Madde 12 - (Değişik fıkra: 23/01/2008-5728 S.K./343.mad) Ticari işletme sahibi işletmesini veya rehne dahil münferit unsurları alacaklının muvafakati olmaksızın başkalarıyla değiştirir veya temlik, ayni bir hakla takyit veya alacaklıyı ızrar kastıyla tahrip veya imha ederse bu yüzden alacağını tamamen veya kısmen tahsil edemeyen alacaklının şikayeti üzerine uğranılan zararın miktarı nazara alınmak suretiyle bir yıldan beş yıla kadar hapis ve yüz günden aşağı olmamak üzere adlî para cezası ile cezalandırılır.
    Uğranılan zarar fahiş olduğu takdirde yukarıda yazılı cezaların azamisine hükmolunur.
    Ayrıca talep üzerine hakim ticari işletme sahibini, kusurunun ağırlığını gözönünde tutarak rehinle temin edilen alacak miktarına kadar munzam bir tazminata da mahkum eder.



    ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN MÜDAHALESİNİN MEN'İ:
    Madde 13 - Ticari işletmeye veya rehne dahil unsurlarına, rehnin sağladığı teminatı tehlikeye düşürecek surette üçüncü şahıslar tarafından vukubulacak fiillerin men'ini alacaklı dava edebilir.
    REHNİN PARAYA ÇEVRİLMESİ:
    Madde 14 - Borçlu borcunu ödemediği takdirde, alacaklıya; ticari işletmeyi veya münferit bir unsurunu temellük etmek hakkını veren her türlü mukavele hükümsüzdür.
    Borçlu borcunu vadesinde ödemezse, alacaklı merhunun satış bedelinden alacağını istifa eder.



    işletme rehnine dahil her unsur borcun tamamına karşılık teşkil eder.
    Alacaklı, alacağın temini için umumi hükümler dairesinde ticari işletmenin veya münferit unsurlarının ihtiyaten haczettirilmesini isteyebilir. Bu takdirde, ihtiyati haczi tamamlama merasimi rehnin paraya çevrilmesi yoliyle olur.



    PARAYA ÇEVİRMENİN ŞÜMULÜ:
    Madde 15 - Alacaklı, merhunun paraya çevrilmesini talebedebilir. Ancak satılacak unsurları ve satışın şümulünü, alacaklının ve ticari işletme sahibinin muhik menfaatlerini nazarı itibare alarak icra memuru tayin eder.
    Her halükarda rehinle temin edilen alacağın bakiyesinin karşılanması meşruttur.



    TAKİP SIRASINDA İDARE VE İŞLETME:
    Madde 16 - icra memuru satışına karar verilen ticari işletmenin veya münferit unsurlarının muhafazası, idaresi ve işletilmesi için lüzumlu bütün tedbirleri alır.



    PARAYA ÇEVİRMEDE TAKİB OLUNACAK USÛL:
    Madde 17 - Ticari işletmenin veya münferit unsurlarının paraya çevrilmesinde İcra ve İflas Kanununun menkul rehninin paraya çevrilmesi hakkındaki hükümleri uygulanır.



    REHNİN SONA ERMESİ VE TİCARİ İŞLETMENİN KAYDININ TERKİNİ:
    Madde 18 - Ticari işletmenin kaydının Ticaret veya Esnaf ve Sanatkar Sicilinden terkini sicil memuru tarafından derhal alacaklıya bildirilir.
    Ticari işletmenin kaydının Ticaret veya Esnaf ve Sanatkar Sicilinden terkin edilmesi halinde alacağın tamamı muaccel olur.



    Terkinin alacaklıya tebliğinden itibaren iki ay zarfında tescil edilmiş bulunan işletme rehninin paraya çevrilmesi yoliyle takibi yapılmadığı takdirde rehin hakkı düşer.
    Tahsil edilemiyen alacağın takibi genel hükümlere tabidir.
    ALACAĞIN SON BULMASI:
    Madde 19 - Alacağın son bulması halinde, ticari işletmenin sahibi Ticaret veya Esnaf ve Sanatkar Sicilindeki rehnin kaydının terkinini alacaklıdan istiyebilir.
    icra ve iflas Kanununun 153 üncü maddesi ticari işletme rehninin terkini halinde de tatbik edilir.
    Rehnin terkini sicil memuru tarafından 8 inci maddede zikredilen sicillere işlenmek üzere bildirilir.
    GAYRİMENKUL REHNİNE DAİR HÜKÜMLERİN UYGULANMASI:
    Madde 20 - Ticari işletme rehni hakkında bu kanunda özel hüküm bulunmıyan hallerde gayrimenkul rehni hükümlerinden bu kanun hükümlerine aykırı olmıyanlar uygulanır.
    TÜZÜK HAZIRLANMASI:
    Madde 21 - Bu kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren altı ay içinde Adalet ve Ticaret Bakanlıklarınca hazırlanacak tüzükte rehnin Ticaret veya Esnaf ve Sanatkar Siciline tescili ve sicil memurluğunca yapılacak diğer işlemler gösterilir.



    YETKİLİ MAHKEME:
    Madde 22 - Bu kanunun uygulanmasından çıkacak anlaşmazlıkların halli ticari sicilin bulunduğu mahallin Ticaret Mahkemelerinin görevi dahilindedir.
    EK MADDELER
    Ek Madde 1 - Bu kanundaki ticari işletme tabiri, ticari veya sınai işletme ile Esnaf ve Sanatkarın işletmesindeki mesleğini icraya yarayan şeylerdir.
    Ek Madde 2 - (Ek madde: 23/07/2003 -4952 S.K./2. md.)
    Sanayi işletmelerinde 3 üncü maddenin (b) ve (c) bentlerinde yer alan unsurlardan bir veya daha fazlası rehnin konusu yapılabilir, ticari işletme rehnine konu kredilerle satın alınan makine, ekipman, araç, alet ve cihazlar rehnedilebilir. Rehinli mallar alacaklının belirleyeceği muhtemel rizikolara karşı sigorta ettirilir. Sigorta masraflarının hangi tarafa ait olacağı rehin sözleşmesinde belirtilir.
    Sanayi işletmelerinde rehne konu olan varlıkların bir listesi işletmenin yasal defterlerinden işletme veya yevmiye defterinin son sayfasına noter tarafından onaylanarak eklenir. Bu listelerde, rehinli malların özellikleri açıkça belirtilir. Bu işlem rehnin devamı süresince her yıl yenilenir.
    Ticari işletme rehnine ilişkin hükümler bu maddeye göre sanayi işletmelerinde yapılan rehinlerde de uygulanır. YÜRÜRLÜK TARİHİ:
    Madde 23 - Bu kanun yayımı tarihinden altı ay sonra yürürlüğe girer.
    KANUNUN YÜRÜTÜLMESİ: Madde 24 -
    Bu kanunu Bakanlar Kurulu yürütür.
    TİCARİ İŞLETME REHNİ SİCİLİ TÜZÜĞÜ
    Bakanlar Kurulu KararTarihi-No: 25/07/1972 - 7/4776
    Dayandığı Kanun Tarihi - No: 21/07/1971 -1447



    Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi - No: 21/08/1972- 14283
    BİRİNCİ BÖLÜM: GENEL HÜKÜMLER
    KAPSAM:
    Madde 1 - Ticari işletme rehninin ticaret veya esnaf ve sanat siciline tescili ve sicil memurluğunca yapılacak diğer işlemler bu Tüzükte gösterilmiştir.
    TİCARİ İŞLETME REHNİ SİCİLİNİ TUTAN MERCİLER:
    Madde 2 - Ticari işletme rehni sicili, ticaret siciline kayıtlı olanlar için ticaret sicilinde, esnaf ve sanat siciline kayıtlı olanlar için esnaf ve sanat sicilinde tutulur.
    SİCİL DEFTERİ:
    Madde 3 - Ticari işletme rehninin kaydı için üç bölümlü bir sicil defteri tutulur.
    Birinci bölüme rehinler tarih sırası ile kaydedilir. İkinci ve üçüncü bölümler fihrist bölümleridir.
    ikinci bölüm, rehni veren gerçek kişi ise soyadının, tüzel kişi ise unvanının; üçüncü bölüm, rehin alacaklısı gerçek kişi ise soyadının, tüzel kişi ise unvanının ilk harfine göre tutulur.











    SİCİLİN ALENİLİĞİ:
    Madde 4 - Ticari işletme rehni sicili alenidir. Herkes sicilde bir kayıt bulunup bulunmadığı ve varsa mahiyeti hakkında, sözlü veya yazılı bilgi verilmesini sicil memurundan isteyebilir.
    İKİNCİ BÖLÜM : SİCİLE KAYIT
    KAYDIN YAPILMASI:
    Madde 5 - Ticari işletme rehni, noterce düzenlenen ticari işletmerehnisözleşmesinin, düzenlenmesi tarihinden itibaren on gün içinde ilgililerden birisi tarafından ibraz edilerek yazılı tescil talebinde bulunması halinde, ticari işletmenin kayıtlı bulunduğu ticaret veya esnaf ve sanat siciline kaydolunur.
    REHNİN DİĞER SİCİLLERE BİLDİRİLMESİ:
    Madde 6 - Ticaret veya esnaf ve sanat sicili memuru, tescilden hemen sonra tesis edilen rehin hakkında;



    a) Ticari işletmenin üzerinde faaliyet gösterdiği gayrimenkul işletme sahibine ait
    ise bu gayrimenkulun tapu kütüğündeki beyanlar hanesine işlenmek üzere tapu sicil
    muhafızlığı veya memurluğuna,



    b) Ferdi markalar ile lisanslar ve ihtira beratları gibi sınai haklar üzerine tesis edilmiş ise Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca tutulan sicile işlenmek üzere sözü edilen Bakanlığa,



    c) Maden işletmesi üzerine tesis edilmiş ise maden siciline işlenmek üzere Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına,



    d) Motorlu araçlar üzerine tesis edilmiş ise motorlu araçlar siciline işlenmek üzere ilgili trafik dairesine,



    e) Gemiler, ticari işletmenin rehne dahil unsurları arasında bulunduğu takdirde, gemi siciline işlenmek üzere geminin bağlı bulunduğu sicile,
    yazı ile bilgi verir.



    Rehne dahil münferit unsurlardan bazıları veya tamamı üzerindeki rehnin kalkması, sicil bölgesinin değişmesi, sicil üzerinde değişiklikler yapılması, sicildeki hataların düzeltilmesi ve kayıt silinmesi hallerinde de durum, bu müesseselere aynı şekilde bildirilir.



    SİCİL BÖLGESİNİN DEĞİŞMESİ:
    Madde 7 - Rehinin, ticari işletmesini sicil bölgesinin dışında bir yere nakletmesi halinde, ticaret sicili veya esnaf ve sanat sicili memuru, rehin kaydının bir örneğini, işletmenin nakledildiği yerdeki ticaret veya esnaf ve sanat siciline işlenmek üzere bu yerdeki ilgili sicil memurluğuna gönderir.
    DEĞİŞİKLİKLERİN KAYDI:
    Madde 8 - Sicil üzerinde, maddi hata dışında herhangi bir değişiklik yapılabilmesi için, alacaklının yazılı muvafakati şarttır.
    İşletme rehnine dahil münferit unsurların alacaklıların muvafakatıyla başkalarıyla değiştirilmesi hallerinde meydana gelen değişiklikler, önceden düzenlenmiş olan rehin sözleşmesine ekli listeye noter marifetiyle işlettirildikten sonra siciline işlenir.
    Mahkeme veya icra ve iflas dairelerinin bildirdiği değişiklikler, tarafların isteği olmaksızın sicile kaydedilir.
    SİCİLDEKİ HATALARIN DÜZELTİLMESİ:
    Madde 9 - Sicile kayıt düşürülürken, kayda esas teşkil eden belgelerden açıkça anlaşılan yazı veya hesap hatası yapılmışsa sicil memuru, bu maddi hatayı re'sen veya tarafların isteği üzerine düzeltir. Düzeltme sırasında, yanlış kelime veya rakam, yatay bir çizgi ile okunabilir şekilde çizilerek üstüne doğrusu yazılır. Sicil defterlerinin düşünceler hanesinde, düzeltmenin sebebi ve tarihi gösterilir.

    UÇUNCU BOLUM:
    KAYDIN SİLİNMESİ
    KAYIT SİLMEYİ GEREKTİREN HALLER:
    Madde 10 - Sicildeki rehin kaydı, aşağıdaki hallerde silinir: a) Rehin alacaklısı, kaydın silinmesine yazılı
    olarak muvafakat etmişse,
    b) Kesinleşmiş bir mahkeme hükmü ile işletme rehninin mevcut olmadığı veya ortadan kalktığı sabit olursa,
    c) işletme rehni, rehnln paraya çevrilmesi yoluyla sona ermişse.
    REHNE DAHİL MÜNFERİT UNSURLARDAN BAZILARININ KAYDININ SİLİNMESİNİ GEREKTİREN HALLER:
    Madde 11 - Rehne dahil münferit unsurlardan bazılarının kaydı, aşağıdaki hallerde silinir:
    a) Rehin alacaklısı, kaydın silinmesine yazılı
    olarak muvafakat etmişse,
    b) Kesinleşmiş mahkeme hükmü ile bu
    unsurun rehne dahil bulunmadığı veya bu
    unsur üzerindeki rehnin kalktığı sabit olursa.
    DÖRDÜNCÜ BÖLÜM:
    SİCİL MEMURLARININ BİLDİRME
    GÖREVİ
    KAYDIN İLGİLİLERE BİLDİRİLMESİ:
    Madde 12 - Sicil memuru, kayıt sırasında rehin alacaklısının veya vekilinin hazır bulunmadığı hallerde, kaydın tesisini rehin alacaklısına veya vekiline bildirir.
    NAKİL İSTEMİNİN BİLDİRİLMESİ:
    Madde 13 - Borçlunun, alacaklının muvafakatini belirtir bir belge ibraz etmeksizin, sicildeki kaydının başka bir sicil bölgesine naklini istemesi halinde, sicil memuru keyfiyeti derhal rehin alacaklısına bildirir.
    SİCİLDE SONRADAN TESİS EDİLEN KAYDIN ÖNCEKİLERE BİLDİRİLMESİ:
    Madde 14 - Sicil memuru, rehni kaydettikten sonra, aynı işletme veya bu işletmeye dahil unsurlardan bazıları üzerinde tesis edilecek olan daha sonraki rehinleri, önceki rehin alacaklılarına bildirir.
    REHNİN İCRA DAİRESİNE BİLDİRİLMESİ:
    Madde 15 - Ticari işletmenin veya bu işletmelerde mevcut unsurların haczi sırasında, ticari işletmenin bağlı bulunduğu ticaret veya esnaf ve sanat sicilinden borçlunun işletmesi veya işletmeye dahil münferit unsurları üzerinde rehin hakkı tesis edilip edilmediğini, haczi yapacak olan icra memurunun re'sen sorması halinde, sicil memuru gerekli bilgiyi derhal vermek zorundadır.
    BEŞİNCİ BÖLÜM: ÇEŞİTLİ HÜKÜMLER
    TİCARET VEYA ESNAF VE SANAT SİCİLİNE VERİLECEK MEŞRUHAT:
    Madde 16 - Ticari işletme rehni sözleşmesini ticari işletme rehni siciline kaydeden sicil memuru, sicil esas defterinin tescili gerekli diğer haller sütununa işletme üzerinde rehin bulunduğuna dair meşruhat verir ve yanına ticari işletme rehni sicil defterinde tesis olunan kayıt numarasını yazar.
    TEBLİĞ VE BİLDİRME GİDERLERİNİN ÖDENMESİ:
    Madde 17 - Bu Tüzükte öngörülen tebliğler ve bildirmeler, giderleri ilgililerine ait olmak üzere, 7201 sayılı Tebligat Kanununa göre yapılır.
    (Değişikfıkra: 28/11/1991 -91/2474 K.) Rehin tesisi sırasında, ilgilisinden tebliğ giderlerini karşılayacak miktarda para alınır, alınan miktar yetmezse



    tamamlattırılır. Rehnin son bulması halinde artan para varsa ilgilisine geri ödenir.
    Gider karşılığını yatırmayanların işlemlerinde tebliğ ve bildirme yapılmaz.
    ALTINCI BÖLÜM: SON HÜKÜMLER
    Madde 18 - Bu Tüzük hükümlerine göre tutulması gereken defterler ile basılı kağıtlar ve bunların kullanılış şekilleri, Tüzüğün yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde çıkarılacak yönetmelikte gösterilir.
    Geçici Madde - Bu Tüzük gereğince tutulacak defterler ve basılı kağıtlar, Tüzüğün yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlatılarak, sicil memurluklarına gönderilir.
    Madde 19 - 1447 sayılı Ticari işletme Rehni Kanununun 21 inci maddesine dayanılarak hazırlanan ve Danıştayca incelenmiş olan bu Tüzük hükümleri, Resmi Gazete ile yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

    SAHTECİLİKLE İLGİLİ UYARILAR



    KİMLİKLER ve ARAÇ SAHİPLİK BELGELERİ ile İLGİLİ OLANLAR:



    1- 1998 yılından itibaren Genel Müdürlüğümüz Matbaasında basımı yapılan nüfus cüzdanları incelendiğinde, görüleceği üzere, seri’yi gösteren harf ve rakamlar ile numara çıplak gözle bakıldığında siyah, ultraviyole ışık altında bakıldığında ise sarı (C01gibi) olarak görülmektedir. Bu bir güvenlik önlemidir.



    2- Keza, nüfus cüzdanlarının sol alt kısmında ve ay-yıldızın etrafında bir yarım ay şeklinde kırmızı “TÜRKİYE CUMHURİYETİ” yazısı görülmektedir. Bunun alt kısmına çıplak gözle bakılınca hiçbir şey görülmemesine rağmen, ultraviyole ışıkla bakıldığında sarı renkte “TÜRKİYE CUMHURİYETİ” yazısı görülmektedir. Bu da ikinci bir güvenlik önlemi olup, nüfus cüzdanlarında başka bir güvenlik önlemi bulunmamaktadır.



    3- Erkeklere ait Nüfus cüzdenlarının SERİ NO 'ları TEK rakamlı (C01 gibi), bayanlara ait nüfüs cüzdanların SERİ NO 'ları ise ÇİFT rakamlıdır. (C02 gibi)



    Nüfus cüzdanlarında T.C. kimlik numarasının ilk 10 rakamının toplamının son rakamı 11. rakamla aynıdır.



    4- Nüfus cüzdanının veriliş tarihi PAZAR (Tatil gününe) geliyorsa işlem yapmayınız.



    5- Tüm kimliklerde (özellikle EHLİYET'lerde ) sonradan yapılmış bir kaplama var ise, bu kaplamayı (ilgilinin onayını alıp,açmadan işlem yapmayınız. Kabul etmez ise iade edip işlem yapmamanız yerinde olur. Zira sonradan yapılan kaplama soğuk damga izinide almakta ve bu kaplama arasına resim koyularak sahtecilik yapılabilmektedir.



    1998 yılından sonra söz konusu güvenlik önlemlerini taşımayan nüfus cüzdanı üretilmemiştir. Hatalı bir üretim olsa dahi, ilgili nüfus idaresince durumun derhal Genel Müdürlüğe bildirilmesi gerekmektedir. Bildirim sonucu Genel Müdürlük hatalı üretilen nüfus cüzdanları geri alınarak, mevzuata uygun bir şekilde ihrak (imha) edildikten sonra, yerine aynı seri numarasını taşıyan yeni nüfus cüzdanı basılarak ilgili idareye teslim etmektedir.





    Bilindiği üzere ülkemizde eski nüfus cüzdanları yenilendiği bir sırada nüfus müdürlüklerinin vatandaşlarımıza eski nüfus cüzdanı vermeleri mümkün değildir.,



    Sonuç olarak;



    Yukarıda bahsedilen güvenlik önlemlerini içermeyen, 1998 ve daha sonra basılmış nüfus cüzdanları ya sahtedir, ya da hatalı üretimdir. İki durumda da bu kimlikler işlemlerde kullanılmaması ve söz konusu nüfus cüzdanlarına yetkili makamlarca el konulması, ilgili kurumların haberdar edilmesi ve bu tür nüfus cüzdanları ile hiçbir resmi işlem yapılmaması gerekmektedir.”



    6- Yuvarlak olarak kimlikte yer alan bayrakta ay yıldız beyaz zemini, kırmızı renkte olacaktır.



    7- Ehliyetlerde ve benzeri kimliklerde kimliğin arka bölümünde veya alt kısmında kimlik sahibinin imzası bulunmaktadır. İşlem esnasında ilgilinin işlemin altına attığı imza ile Ehliyet ve benzeri kimlikteki imzaları mutlak suretle karşılaştırınız. İmzaların uymaması halinde işlemi reddediniz.
    8- 2009 tarihi ve sonrası EHLİYET'ler ultraviyole (mor ışık) ışık altında bakıldığında sarı renkte TÜRKİYE CUMHURİYETİyatay olarak önlü arkalı olarak ehliyetin tamamında bir birine paralel şeklinde yer almakta ve Ehliyetin resim bölümünün yan tarafından ise sarı renkte ANITKABİR resmi ortaya çıkmaktadır.





    9- Yeni tip araç tescil ve trafik belgeleri 01.02.2008 tarihi itibariyle kullanılmaya başlanılmış olup, bu belgeler üzerinde sahteciliği önleyecek şekilde çeşitli güvenlik unsurları bulunduğundan laminasyon işlemine son verilmiştir.



    Belgelerin basımı Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğünce gerçekleştirilmekte olup, belgeler boş olarak satılmamakta, doldurma işlemi trafik tescil kuruluşlarınca yapılmakta ve üzerinde silinti, kazıntı, oynama ve düzeltme yapılmamaktadır.



    Belgelerde kullanılan kâğıt 120 gr/m2 ağırlığında % 100 selülozdan, yapısında göz ile görülmeyen ancak mor ışık altında görülebilen kırmızımavi elyaflar ilesarı mavi partiküller bulunmaktadır.



    Kişiselleştirme yapılmış belgelerdeki yazıların silinmesi durumunda tahrifat yapıldığının anlaşılması amacıyla kâğıt rengi esmer olarak seçilmiştir.



    "TÜRKİYE CUMHURİYETİ" ibaresi filigran olarak kullanılmış, uygun font ve karakter belirlenmiştir.



    5 mm. genişliğinde altın renkli holografik şerit üzerinde AY-YILDIZ şekli ve içerisinde mikro 'T.C. TÜRKİYE CUMHURİYETİ" yazısı ile "T.C.TÜRKİYE CUMHURİYETİ" yazıları bulunmaktadır.





    Belgelerin dış çerçevesinde mikro TÜRKİYE CUMHURİYETİ /REPUBLİC OF TURKEY ve TR rumuzunun etrafında EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ yazısı bulunmaktadır.





    Belgelerin seri numaralarının basılmasında kullanılan mürekkep mor ışık altında siyahtan yeşil renge dönüşmektedir.





    Ayrıca belge üzerine yazdırılan yazılarda, sadece kriminal inceleme sonucu anlaşılabilecek farklı yazı tipleri kullanılmaktadır.





    PARA VE BENZERLERİ HAKKINDA;



    1- Paraya ultraviyole ışıkla bakıldığında MAT olarak görülmesi gerekir. Parlak bir görüntü vermemelidir.



    2- Para kırıştırıldığında olduğu gibi kalmaz tekrar açılmaya başlar. Sahte olanlar ise kağıtta olduğu gibi büküldüğü halde kalır.



    3- Işıkta bakıldığında paranın sol tarafındaki boşlukta gizli ATATÜRK resmi görülür. Tüm paralarda bu gölge resim aynıdır.



    4- Para üzerindeki TÜRKİYE CUMHURİYETİNE MERKEZ BANKASI, PARANIN DEGERİNİ GÖSTEREN yazılarda kabatrma olup, elle dokunulduğunda kabartmayı hissetmeniz gerekir.





    NOTERLİKLERDE APILAN İŞLEMLER İÇİN;



    - Sahte olarak yapılan işlemlerde özellikle bazı bilgiler veya dayanaklar eksik bırakılmaktadır.



    - Yevmiye numarası ile ilgili abartılı bir rakam olup, olmadığını kontrol ediniz.



    - İlgili noterliğin Noteri veya yetkilisinin isimlerinin doğru olup olmadığını kontrol ediniz.



    - Noterlik mührünün çap ve boyutuna dikkat ediniz.



    DİĞER HUSUSLAR İÇİNDE;



    1- Bir başka noterlik işlemi ile ilgili işlem yapıyor iseniz mutlaka ilgili noterliği arayarak o işlemin mevcut olup olmadığını kontrol ediniz ve görüşme yaptığınız kişinin adını bizde kalan nüsha arkasına yazınız.



    2- Ticaret sicil gazetesi ile işlem yapıyor iseniz. Ticaret sicilin web sitesinden doğrulama yapınız.



    3- Araçla ilgili işlem yapıyor iseniz, Araç üzerinde herhangi bir sınırlama olup olmadığını veya diğer yönlerden satılmasına engel bir durum olup olmadığını Web sitesinden kontrol ediniz.



    4- Kimliklerle ilgili olarakta kimlik bilgileri veya T.C. Kimlik numarasını mutlaka doğrulatınız.



    5- İlgililerin İmza attıkları ellerinde kalem tutan parmaklarda bant veya lastik bulunup bulunmadığına dikkat ediniz. Varsa çıkarttırılarak imzalatınız. Zira bu bant veya lastik daha sonradan yapılan incelemelerde imzanın imza atana ait olmadığı sonucunu doğurabilmaktadir. Mutlaka buna özen gösteriniz.





    Her hakkı saklıdır.



    Cemal AFACAN; Beyoğlu 49. Noteri beyoğlu49@tnb.org.tr 0 505 6231440

    SAHTE PASAPORT VİZE VE KİMLİK



    TANIMI:Kısmen veya tamamen üzerinde değişiklik yaparak kazanılmamış bir hakkı kazanmış göstermek veya bir suçu örtmek, kimliğini gizlemek amacı ile belgelerde yapılan sahteciliktir.



    Belge Sahteciliği Yöntemleri:



    Belge Sahteciliği Yöntemleri 4 ana başlık altında incelenebilir.



    1- Silme Yöntemi: Resmi evrak üzerinde bulunması istenmeyen yazı ve rakamların mekanik silme (Lastik Silgi, Jilet ve Çakı ucu ile yapılan silme) veya kimyasal silme (Kimyasal sıvılar kullanarak yapılan silme) işlemleri ile silinerek yerine amaca uygun bilginin yazılmasıdır.



    2- Karalama Yöntemi: Resmi evrakta yer alması istenilmeyen bilginin okunamayacak derecede mürekkepli kalem veya değişik yöntemler ile karalama işlemi.



    3- Sürşarj Yöntemi: Belge üzerinde bulunan harf ve rakamların başka harf ve rakamlara çevrilmesi işlemidir. (Örneğin; 3 rakamının 8 yapılması.)



    4-Belgenin Baştan Sahte İmal Edilmesi: Belgesi üzerine istenilen bilgilerin eklenerek gerçeğe aykırı bir hak elde etme işlemidir.



    Resmi ve Özel Belgede Sahtecilik suçu bir başka suçun işlenmesine zemin hazırlamak, işlenen suçun delillerini yok etmek ve kimliğini saklamak amaçlı olarak yapılmaktadır. Sahtesi yapılan resmi belgelerin çoğu kıymetli evrak kapsamında olduğundan devletin maddi kaybı da söz konusu olmaktadır.



    TCK MADDE 202,204,207de suç açıkça ifade edilmektedir.



    SAHTE PASAPORT VİZE VE KİMLİK ŞEBEKELERİ TARAFINDAN VATANDAŞLARIMIZIN MAĞDUR DURUMA DÜŞMEMELERİ İÇİN YAPMASI GEREKEN İŞLEMLER ;



    Vatandaşlarımızın yurtdışına iş bulabilmek ve çalışabilmek vaadi ile işçi simsarları, sahte pasaport ve vize şebekeleri tarafından kandırılarak kendilerine pasaport ve vize temin ederek dolandırıldıkları,yurtdışına gitmek isteyen vatandaşlarımızın şebeke tarafından yurtdışına gönderilebilmeleri için 5-7 Bin EURO ile anlaştıkları,kendilerine pasaport şebekeleri tarafından temin edilen üzerlerinde kendi resimleri bulunan , kimlik bilgileri başka şahıslara ait olan pasaport ve kimlik ile Hava ve Kara Hudut kapısından çıkış yapmak isterken , beyan etmiş oldukları pasaport ve kimliklerin çalıntı,veya zayi olduğu tespit edildiği,veya pasaportlarda bulunan vizelerin sahte olduğu görevlilerce tespit edilmesi üzerine haklarında yasal işlem yapıldığı,ayrıca vize şebekeleri tarafından konsolosluklardan orijinal vize alabileceklerini vaat ederek fotokopi vize temin etmek sureti ile dolandırdıkları,ve mağdur duruma düşürüldükleri, bu durum karşısında vatandaşlarımızın mağdur duruma düşmemek için pasaport ve vize şebekelerine kanmamaları,pasaport ve vize almak isteyen vatandaşlarımızın,bizzat kendileri pasaport Şubelerine müracaat ederek kendi pasaportlarını kendilerinin almaları,almış oldukları pasaportları ile vize talebinde bulunmak için Konsolosluklara bizzat kendilerinin başvuruda bulunmaları,konsolosluk civarında bulunan vize şebekelerine kanmamaları, şüphelendikleri şahısların kimlik,adres,telefon varsa oto plakalarının temin edebilmeleri halinde,en yakın polis merkezine veya 155 polis imdat telefonunu arayarak ihbar ve şikayette bulunmaları gerekmektedir.



    RESMİ EVRAKTA SAHTECİLİK
    TCK MADDE 199,202,204de suç açıkça ifade edilmektedir.
    EVRAKTA SAHTECİLİK KONUSU İLE İLGİLİ BİR OLAYLA KARŞILAŞAN VATANDAŞLARIN YAPMASI GEREKEN İŞLEMLER NELERDİR?
    Genel itibarı ile remi evrak sahteciliği ve özel evrak sahteciliği bu suçun konusunu oluşturur. Resmi evraklarda en sık rastlanılan sahtecilik olayı, vergi alındı makbuzları, trafik işlemlerinde kullanılan belgeler, Noter işlem belgeleri, her türlü kimlik, Diploma, v.b. sahteciliğidir.
    Özel evraklarda ise en çok karşılaşılan,fiş-fatura,piyango biletleri v.b.,senet ve çek, sahteciliğidir.Bazı özel evrak kabilinden belgelerin sahtesi,resmi işlemler için, sahte resmi belgelerle kullanılarak sahtecilik suçu işlenebilir.(örneğin kaçak yollarla yurda sokulan araçların tescil işlemleri yapılırken,sahte araç faturası,sahte kimlik ve sahte gümrük alındı belgesi(makbuzu),sahte Şahadetname kullanılarak başvurulması gibi).
    Bu evraklar iğfal kabiliyetleri sayesinde işleme konur.Vatandaşlar ve resmi görevliler ancak bilgi,dikkat ,tecrübe ve ilgili kurumdan alınacak teyit sayesinde belgelerin sahteliğini anlayabilirler.Bir belgenin sahteliğinin anlaşılmadan işleme konmasına, hukuk dilinde iğfal kabiliyeti denir.Türk Ceza Kanununa göre, sahte olduğu bilinmeden ele geçen ve kullanılan belgeden dolayı bu belgeyi kullanan şahsın ceza sorumluluğu yoktur denmektedir;ancak bu işlemlerin yapılması hem ülke menfaatine zararlı olacağı gibi ,hem de vatandaşlarımız için sonradan birikmiş vergi borcu,önceki işlemlerin yasal olmayan yollardan yapılması sebebi ile araç ve mülklerine el konması şeklinde sıkıntı ve sorunlara yol açmaktadır.Bu bağlamda , vatandaşlarımızın bir sahtecilik olayının farkına varabilmeleri veya sahtecilik sebebi ile mağdur duruma düşmemeleri için önleyici bir takım bazı temel konulardan bahsedilecektir.
    Evraklar üzerinde;
    1.Silinti ,kazıntı yapılarak,
    2.Sürsarj yöntemi ile(3’ün 8’e dönüştürülmesi,gibi)
    3.Yasal olmayan yollardan elde edilen boş resmi veya özel belgenin Elyazısı veya elektronik ortamda gayriyasal tanzimi,
    4.Belgenin tamamen ,matbu,bilgisayar programları,veya el ile sahte olarak imali ve tanzimi,ve benzeri çeşit yöntemlerle iğfal kabiliyeti bulunabilecek belgeler düzenlenir.
    Yine düzenlenen bu sahte belgelerle yapılmış resmi işlemlerden elde edilen yasal belgeler (sahte belgelerle yapılmış vize müracaatı ile alınmış giriş vizesi, sahte belgelerle başvurularak alınmış araç trafik tescil belgeleri,kimlik,diploma v.b.); el değiştirerek en son, gayet yasal yollarla bu belgeleri temin eden kişinin ,önceki işlem belgelerinin sahte olması anlaşıldığında , bu gerçek resmi belgenin yasallığını yitirmesi sebebi ile mağdur duruma düşmesine sebebiyet verir.
    Vatandaşlarımız, sahtecilik konusunda mağdur olmamaları ve karşılaştıkları sahtecilik olayı karşısında yapmaları gerekenlerle ilgili şu bilgileri dikkate almalıdırlar;
    Dikkat ,bir sahte belgenin yanıltma kabiliyetine karşı en büyük silah sayılabilir,
    Özellikle trafik işlemleri,vergi yatırımı,muhasebe vb. konularda vatandaşlarımız,firma sahipleri, bu işlemlerin takibi için iş takipçilerine noter ile vekalet verirler.Zaman ve iş bilirlik konularında bu sayede kazanç sağlar ve bu şekilde benzeri resmi işlemlerini yürütürler.Burada dikkat edilmesi gereken ;vekaletname verilecek iş takipçisinin güvenilirliği,verilecek vekaletnamedeki yetkilerin iş konusu ile sınırlı kalması,ve yapılan işlemin sonlanmasının ardından ,ilgili resmi kuruma ,işlemin gerçekleştiğinin teyidinin en azından telefonla sorularak alınmasıdır.
    Özellikle geçmişte sıkça yaşanan sahte araç muayenesi ile ilgili vatandaşlarımız bizzat kendileri araçlarını muayene istasyonuna götürmeli veya yine işlemin yapılıp yapılmadığının teyidini kurumdan almalıdır.
    Noter vekaletiyle kiralanan ,süreli kullanımına müsaade edilen araç , eşya ve mülklerin sahte belgelerle satılması olayına karşı yine noter vekaleti verilen şahıs ve firmaların önceden güvenilirliği araştırılmalı,velev ki karşılaşılacak mağduriyet karşısında konu derhal bölgenin bağlı bulunulan Cumhuriyet Savcılığına yazılı Şikayet dilekçesi ve muhtemel deliller ile birlikte başvurularak bildirilmelidir.



    •Özel evrak sahteciliğinde en çok karşılaşılan sahteciliklerden biride “yazarkasa fişi” sahteciliğidir. Yıl sonlarında “vergi iade bildirimi” çerçevesinde kullanılan fişler bu sahteciliğin artış göstermesine sebep olmaktadır. Sahte fişleri anlamada en önemli ve kesin çözüm fişlerde bulunan vergi dairesi numarası ve yazarkasa fişinin alındığı firma isminin fiş üzerinde bulunan bilgilerin uyuşup uyuşmadığının kontrol edilmesidir.
    Vatandaşlarımız bir firmadan almış oldukları yazarkasa fişinin sahteliğinden şüphe duyar ise fiş üzerinde yazılı ”firma ismi ve vergi dairesi numarasının” ,iş yerinde görülür biçimde asılı durması zorunlu vergi levhası ve ödeme kaydedici cihazlara ait belge üzerinde yazanla aynı olup olmadığını kontrol edebilirler.
    Bazı şahıslar,bir takım yasal olmayan fiilleri işlemek amacıyla,kurum ,kuruluş,şahıs ünvanlarını kullanmak suretiyle ,bu şahıs ve kuruluşlar adına kart bastırarak ,kendilerini bu şekilde takdim edebilirler ,dolayısıyla bu şahıslarla alakalı mutlaka teyit yapılması gereklidir.
    Vatandaşlar maruz kalabilecekleri sahtecilik olayları dışında,çevrelerinde oluşan her türlü sahtecilik olayı bilgisi edindiklerinde olay hakkında, muhtemel şüphelilere ait kimlik bilgisi, adres, telefon,araç plakası v.b.suç soruşturmasında aydınlatıcı ve yol gösterici olabilecek bilgileri savcılığa dilekçe ile,en yakın mahalli Polis merkezine başvurarak, ,155 polis imdat ı arayarak,www.iem.gov.tr adresindeki ihbar-şikayet kısmından görevlilere bildirebilirler…
    SAHTE PARA
    Tanımı: TCK.M-197,198
    Ülkemizde kanunen tedavülde bulunan milli paralar ile yabancı ülkelerdeki paraları taklit etmek veya görünüş olarak bir parayı yüksek bir kıymette göstermek için tahrifatta bulunma ve bu işlemi görmüş parayı piyasaya sürmek kalpazanlık suçunu oluşturmaktadır.
    KALPAZANLIK YÖNTEMLERİ:
    Kalpazanlıkla mücadele kapsamında yapılan çalışmalarda; bu suçu işleyen şahısların sahte para imalinde üç farklı yöntem kullandığı tespit edilmiştir. Bunlar;
    1-Matbaa Makineleri ile baskı yolu ile çoğaltma
    2-Renkli Fotokopi Makineleri ile çoğaltma
    3-Temin edilen orijinal paraların üzerlerindeki değerlerin kimyevi maddeler ile silinip üzerine daha değerli banknotun renkli fotokopi ile basılma yöntemi.
    Teknolojideki gelişmelere paralel olarak gerek matbaa makineleri gerekse fotokopi makineleri çözünürlüğü yüksek orijinale yakın ve sahteliği zor anlaşılan banknotlar imal etmektedir.
    PİYASAYA SÜRÜLME YÖNTEMLERİ
    1.Büfe, bakkal ve marketlerden alınan sigara, içki, çerez vs. karşılığında yüksek değerdeki sahte banknot kupürleri verilerek para üstünün gerçek olarak alınması.
    2.Araçlara alınan akaryakıt karşılığı benzin istasyonlarına verilmesi
    3.Sinema ve tiyatro gişelerine verilmesi
    4.Milli Piyango bayilerine verilmesi
    5.Canlı hayvan ticareti yapan kişilere ve seyyar satıcılara verilmesi
    6.Taksi sürücülerine verilmesi
    7.Tanınmayan şahıslarla yapılan alış/ veriş sırasında verilmesi,
    8.Gazino ve eğlence yerlerinde hesap ve bahşiş olarak verilmesi
    9.Toplu ödemelerde para destelerinin arasına az sayıda sahte para konularak verilmesi
    KARŞILAŞILDIĞINDA NE YAPMALI?
    1. Ceza Kanunumuza göre gerçek zanlı ile aldığı paranın sahteliğini fark eden kişiler 3 gün içinde emniyet makamlarına bildirdikleri takdirde kendileri hakkında her hangi bir soruşturma yapılmamaktadır. Bu nedenle
    2.Öncelikle paralarımızda bir güvenlik özelliğini kontrol etmekle yetinmeyiniz. Gerçekliğini tespit etmek için her zaman birden fazla güvenlik unsurunu kontrol ediniz.
    3.Banknotun güvenliğinden kuşku duyduğunuz takdirde lütfen gerçekliğinden emin olduğunuz bir diğer banknot ile karşılaştırınız
    4. Sahte parayı aldığımız kişiye kesinlikle iade etmeyiniz.
    5.Şahsın eşgaline ilişkin bilgileri mümkün ise kimlik bilgilerini ve hatta varsa otosunun plakasını ve diğer özelliklerini tespit ediniz.
    6. Şahsı mümkün mertebe oyalayınız.
    7. Bu arada en kısa sürede 155 Polis İmdat veya başka bir kanaldan polise bilgi veriniz.
    8.Sahte parayı görevlileri teslim ediniz.
    9.Yapacağınız ihbarın aranan bir kişi veya şebekenin veya büyük bir olayın faillerinin ortaya çıkarılmasına yardımcı olabileceğini unutmayınız.
    10.İşyerinizde kapalı devre kamera sistem var ise kayıtları muhafaza edin ve gelen görevliye verin.
    11.Suç toplumsal dayanışma ile yok olur, bu nedenle suç ve suçlulara karşı dayanışma içerisinde olalım.



    (İstanbul Mali Suçlarla Mücadele şube Müdürlüğü, İnternet sitesinden alınmıştır. )
    NÜFUS CÜZDANI - SÜRÜCÜ BELGESİ - TESCİL BELGESİ’NDE;



    SAHTECİLİK NASIL FARKEDİLİR?



    ŞÜPHE HALİNDE NELER YAPILMALIDIR?





    GENEL YAPILACAKLAR:



    1-Özellikle araç satışı ve vekaletname gibi işlemlerde bir kimlikten şüphelenilmesi halinde ikinci bir kimliğin istenilmesi ,ikinci kimlikte de şüpheye düşülmesi halinde ise kredi kartının istenilmesi yerinde olacaktır.Çünkü dolandırıcılar yada sahte belge düzenleyenler genelde kendi adlarına kredi kartı çıkartmaktadırlar.



    2-Bir vekaletnameye dayanılarak işlem yapılması halinde mutlaka vekaletname doğrulamasının (teyit) yapılması ve gerekirse vekalet üzerindeki değil, kayıtlı olan telefonlardan aranılması uygun olacaktır.



    NÜFUS CÜZDANINDA DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR:



    1-Nüfus Cüzdanının seri numarasında harften sonra başlayan numara tek (L09 gibi ) ile bitiyorsa erkeğe ait bir nüfus cüzdanıdır.Çift sayı (M09 gibi)ile bitiyor ise bayana ait bir nüfus cüzdanıdır.Buna göre tek sayı ile biten bir nüfus cüzdanında bayan kaydı işlenmiş ise yada tersi ise o belge sahtedir.TNB yazım-net programında kimlik girişinde seri numarası girişinde renk değişimi şeklinde bir önlem alınmıştır.



    2-Yine mor ışıkta nüfus cüzdanlarında seri numaraları ve “Türkiye Cumhuriyeti” ibaresi belirgin hale gelmektedir.Ancak eskiden basımı yapılan nüfus cüzdanlarında bu tesbit edilememektedir.Bu nedenle bu ışığın belirmesi nüfus cüzdanının gerçek olduğuna kanıttır.Ancak ışığın belirmemesi sahte olduğu anlamına gelmemektedir.Ancak kuşkulu olmamızı sağlayacaktır.Yeni basımı yapılan nüfus cüzdanlarında mor ışıkta yukarıda belirtilen ibare ortaya çıkmaktadır.



    3-Nüfus cüzdanı üzerinde kimyasal sıvılarla değişim yapıldığında bu husus çıplak gözle fark edilmeyebilir.Şayet bir değişiklik yapılmış ise mor ışıkta nüfus cüzdanının bu bölgesi koyu bir renk şeklinde görünmektedir.Yine büyüteçle bakıldığında sözcükler yada belge üzerinde noktalar halinde bir görünüm olduğunda sahteliğinden şüphelenilmelidir. Çünkü nüfus cüzdanları ofset baskı tekniğiyle basılmıştır ve noktalı değil bütünlük şeklinde algılanır.



    4-Nüfus cüzdanında sıcak mühür, soğuk mühür ve “verildiği yer” bölümünde nüfus cüzdanının nereden verildiğine ilişkin bilgilerin tümünde aynı yer yazılı olmalıdır.Örneğin verildiği yer “ Antalya” , mühürde “Kadıköy” yazıyor ise belge sahtedir.Yine belge üzerinde iki soğuk mühür izi var ise belgeden şüphelenilmelidir.



    5-Nüfus Cüzdanının verildiği yer ile kayıt numarası arasında da bir oran olmalıdır. Yani küçük bir ilçeden verilen belgenin kayıt numarası abartılı olmamalıdır.



    6-Bütün orijinal nüfus cüzdanlarında üstteki “Türkiye Cumhuriyeti Nüfus Cüzdanı” yazılı yerin “ Cüzdanı” ibaresinin altındaki “Cumhuri” ibaresinin “h” harfinden sonraki “u” harfinin altında nokta (.) vardır.



    7-Bu tür belgelerde fotoğraf değiştirmek suretiyle sahtelikte yapılmaktadır.Bu halde fotoğrafları dikkatle incelemek gerekir.Bu belgelerde soğuk mühür fotoğraf üzerine daha okunaklı şekilde çıkar.Soğuk mühür fotoğraf üzerinde değil de belge üzerinde daha okunaklı bir şekilde çıkmışsa belgenin sahteliğinden şüphelenilmelidir.



    SÜRÜCÜ BELGESİNDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR



    1-Sürücü belgelerinin fotoğrafları fotoğraf kesme makası ile kesildiğinden fotoğraf hanesine uygundur.Şayet fotoğraf bu haneye uygun değilse şüphelenilmelidir.



    2-Sürücü belgesinin laminesi (PVC) iki kez kaplanabilir.Bu halde şüphelenilmelidir.İkinci kaplamada mühür hissedilmez.



    3-Sürücü belgesinin soğuk mühründe “ İç İsleri “ ibaresi yazılıdır.(S )harfi ( Ş )olarak yazılmışsa o belge sahtedir.



    4-Sürücü belgelerinde sağ alt tarafta silik seri numarası vardır.Bazı belgelerde olmamakla birlikte yeni belgelerde bulunmaktadır.Bu seri numarasına da bakılmalıdır.



    5-Sürücü belgesi basım esnasında preslenerek basıldığı için ortadan ayrılması mümkün değildir. Fotokopi yoluyla sahtesi yapılanlar ise ortadan ayırılabilmektedir.



    6-Soğuk mühür ısıtılarak yapıldığı için belgenin arka tarafında yoktur.Belgenin arka tarafında soğuk mühür izi olan belgeler sahtedir.



    TESCİL BELGESİNDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR



    1-Tescil belgesinde bulunan soğuk mühür sadece önyüzünde vardır. Arka yüzde hissedilir ise yada görünüyor ise belge sahtedir. Çünkü bu belgelerdeki soğuk mühür de ısıtılarak oluşturulmaktadır. (Eski tescil belgeleri için geçerli)
    2-Tescil belgesi üzerindeki halogramda E.G.M ve İşiçleri Bakanlığı ibareleri görülmektedir. Halgoram ışığın geldiği açıya göre yansıma yapmaktadır.Bu özellikleri bulunmayan belgelerin sahteliğine dikkat etmek gerekir.



    3-Halogramların bir kez yapışması halinde zemin düzdür.Şayet ikinci kez kullanımı; sahte kullanımı söz konusu ise halogramın zemini pürüzlü;hava kabarcıklı olacaktır.Pürüzlü ise belgenin sahteliğinde kuşku kuvvetlenecektir.



    4- Tescil belgesinin arkasındaki laminenin kesilmesi halinde de sahteliğinden kuşkulanmak gerekir.Çünkü ekleme yada tahrifat yapılmış olabilir.



    İnternet üzerinden sahteliğinden şüphelenilen araçlarla ilgili olarak yada genel sorgulamada ancak araç plakasından sorgulama mümkündür.



    Çalıntı aracın satılabilmesi için araca ait sahte bir tescil belgesi düzenlenmektedir.Bu tescil belgesinde de aracın plakası farklı yazılmakta ancak motor ve şasi numaraları aracın motor ve şasi numaraları ile aynı olmaktadır.Bu nedenle sorgulamanın aracın motor ve şasi numaralarından da yapılabilmesinin olanaklı hali getirilmesi gerekmektedir.Bu bağlamda Emniyet Genel Müdürlüğü ile TNB’nin ortak bir çalışmasıyla sadece noterlere verilecek bir şifreyle Pol-Net’e girebilme olanağı sağlanmalıdır.



    Bu aşamada Emniyet Müdürlükleri Oto Hırsızlık Şubelerinden plaka harici motor ve şasi numaralarından teyit işlemi gerçekleştirilebilecektir.

    Noterlik İşlemlerinde Başkaları Adına İş Yaptıranlardan Aranacak Ve İbraz Edilecek Belgeler Hakkındaki Hükümler



    Hüseyin BOZKURT
    Beyoğlu 7. Noteri



    YAZI PLANI
    Giriş
    Başkaları Adına İşlem Yaptıracak Kişiler ve Belgeler
    Kişilerin ve Belgelerin Tanımı
    Birlik Genelgelerine Göre Kişiler ve Belgeler
    İbraz escort izmit Edilen Belgenin İşleme Yazılması ve Örneğinin Eklenmesinde Şekil
    SONUÇ



    Kısaltmalar:-
    Kanun-K.
    Yönetmelik-Y.
    Madde-m.
    Noterlik Kanunu-NK.
    Noterlik Kanunu Yönetmeliği-NKY
    Medeni Kanun-MK.



    Borçlar Kanunu BK.
    Ticaret Kanunu TK.
    Sayı S.
    Sahife Sh.
    Genelge G.
    I- Giriş
    1512 sayılı Noterlik Kanununun 79. ncu maddesi "Noterliklerde başkaları adına işlem yaptıracaklardan aranacak belgeler ve bu işlemin şekline ait hususlar ve 88. nci madde ile de işleme eklenecek dayanak belgelerin hükmü belirlenmiştir.
    Başkaları adına işlem yaptıracak olarak sayılan vekil, veli, kayyım, mümessil, mirasçı, şirket ve dernek gibi tüzel kişi ve resmi kuruluşların temsil ve yetkileri; Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu, Şirket ve Dernek Kuruluş Sözleşmeleri, kamu kurum ve kuruluşlarının kuruluş kanun ve yönetmelikleri ile düzenlenmiştir.
    Konuya ait Adalet Bakanlığı ve Türkiye Noterler Birliğinin açıklayıcı genelgeleri de bulunmaktadır. Bunların toplu olarak gözden geçirilip incelenmesi faydalı olacaktır.
    II- Başkaları adına işlem yaptıracak kişiler ve aranacak belgeler ve dayanaklar:
    Başkaları adına işlem yaptıracak kişiler Noterlik Kanununda, aranacak belgeler ise Noterlik Kanunu Yönetmeliğinde gösterilmiştir. Bunlara göre:
    "Vekil, veli, vasi, kayyım, mümessil ve mirasçı sıfatıyla veya şirket ve dernek gibi tüzel kişiler adlarına noterlik işlemi yaptırmak isteyenler, sıfat ve yetkilerini ve işlemi yapmaya izinli olduklarını bildirir belge göstermekle yükümlüdürler.
    Belgenin gösterildiği iş kağıdına yazılmakla beraber, işlemle ilgili kısımlarını ve nereden hangi tarih ve numara ile verilmiş olduğunu gösteren, birer örneğini harçsız ve vergisiz olarak gerek ilgilisine verilecek ve gerekse dairede saklanacak asıl ve örneklerine bağlanır." NK.m.79
    "Başkaları adına işlem yaptıracaklardan Noterlik Kanunu'nun 79 uncu maddesinde yazılan belgelerin aranması işlemle ilgili kısımlarının örneklerinin işlem kağıdına eklenmesi zorunludur. Vekil ve mümessilin temsil ettikleri kişiler birden çok iseler, temsil ettikleri bütün kişilerin ad ve soyadlarının işleme teker teker yazılması ve ibraz olunan belge veya belgelerin bu kişileri tamamen kapsaması şarttır.
    Yetki izni gösteren belgeler:
    a- Vekil için, vekaletname düzenlemeye yetkili hakim ve noterlerce onanmış vekaletname,
    b- Veli için, kendisi veya velayeti altında bulunan küçüğün nüfus hüviyet cüzdanları,
    c- Vasi ve kayyım için, mahkeme kararı ve nüfus cüzdanları ,
    d- Mirasçı için veraset belgesi ve nüfus hüviyet cüzdanları,
    e- Mümessiller için, temsil veya izin kağıdı,
    f- Köy hükmi şahsiyetini temsil yetkisine haiz muhtarlar için yetkili idare makamlarının usulüne göre verecekleri yetki belgeleridir." NKY.m.92
    Kanun, başkaları adına işlem yaptıracak kişileri genel olarak saymıştır.
    Tüzel kişiler özel olacağı gibi kamu kurum ve kuruluşları gibi resmi de olabilir. Bunlara benzerleride eklenebilir.
    Veli, vasi, kayyım, mirasçı ve mümessillik ile dernekler Medeni Kanun ile düzenlenmiştir. 2002 tarihinde yürürlüğe giren yeni Medeni Kanunumuz eskisine göre bazı değişiklikler getirmiştir.
    Derneklerin temsili kuruluş sözleşmesiyle belirlenmektedir.
    Vekille ilgili genel düzenleme ve yetkiler Borçlar Kanunu ve vekaletname ile yapılmaktadır.
    Mümessil ve şirket temsiline ait hükümler Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu ve kuruluş sözleşmeleri ile düzenlenmektedir.
    Kamu kurum ve kuruluşlarının temsili ve yetkileri ise bunların kuruluş kanunu ve yönetmelikleri ile gösterilmektedir.
    Noterlik daireleri, başkalarının adına işlem yaptıracaklardan isteyeceği belge, bunların şirket sıfat ve yetkilerine ve işlemi yapmaya izinli olduklarına dairdir. Belgede sıfatı ve yetkisi varsa ilgilisine ait işlemi yaptırabilir. Aksi halde o işlem yapılamaz (NK.m.79).
    III. Başkaları adına işlem yapan kişiler ve aranacak belgelerin tanımı:
    a) Vekil: Vekalet akti dairesinde, kendisine tahmil olunan işin idaresini ve tekabbül ettiği hizmetin ifasını iltizam eyleyen kişidir (BK.m.386/1).
    "Vekalet akdinin şümulü mukavele ile sarahaten tesbit edilmemiş ise taallûk eylediği işin mahiyetine göre tayin edilir.
    Vekalet, vekilin tekabbül eylediği işin yapılması için icap eden hukuki tasarrufları ifa salahiyetini şamildir.
    Hususi bir salahiyeti haiz olmadıkça vekil, dava ikame edemez, sulh olamaz, tahkim edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlayamaz, bir gayrimenkulu temlik veya bir hak ile takyit edemez" (BK.m.388).
    Kanunun bu hükmünden anlaşılacağı gibi vekalet bir akittir. Akit olması sebebiyle vekaletnamenin yazılı olması gerekir. Vekaletname tek taraflı ve yazılıdır. Ancak vekilin bu vekaletnamenin gereğini yapması ile yürürlüğe girmiş olur. Tapu dairesinde yapılacak işlemle ilgili vekaletnameler noterliklerde düzenleme şeklinde yapılmalıdır (NK.m.89). ilgilinin fotoğrafı yapıştırılmalıdır. Boşanma yetkili vekaletname de fotoğraflı olmalıdır (NKY.m.93).
    Vekaletin sona ermesi:
    Vekaletnamenin, vekil edenin tek taraflı olarak yapabilmesi özelliğinden dolayı bunun sona ermesi de kanunla özel sebeplere bağlanmıştır.
    Kanuna göre:
    "Vekaletten azil ve ondan istifa her zaman caizdir. Şu kadar ki münasip olmayan bir zamanda vekaletten azil veya ondan istifa eden kimse diğerinin zararını zemin olur" (BK.m.396). Keza:
    "Hilafı mukaveleden veya işin mahiyetinden anlaşılmadıkça vekalet, gerek vekilin gerek müvekkilin ölümü ile ve ehliyetinin zevali veya iflası ile nihayet bulur.
    Şu kadar ki vekaletin nihayet bulması müvekkilin menfaatlerini tehlikeye koyuyorsa, müvekkil veya mirasçısı veya mümessili bizzat işlerini görebilecek hale gelinceye kadar vekil veya mirasçısı veya mümessili vekaleti ifaya devam ile, mükelleftir" (BK.m.397).
    Yargıtay'ın 22.2.1941 tarih ve 87 sayılı içtihadı Birleştirme Kararına göre "müvekkilin ölümünden sonra dahi maliki olduğu malın tapu sicil muhafızlığında başkasına satış ve ferağa ilişkin vekaletin devam edeceği vekil ile müvekkil arasında kararlaştırılmışsa, müvekkil öldükten sonra vekilin salahiyetleri devam eder; fakat vekili azil hakkı ölünün kanuni mirasçılarına geçer. Mirası reddetmemiş olan mirasçılar bu hakkı kullanabilirler." (Senai Olgeç Borçlar Kanunu ve ilgili özel kanunlar İsmail Akgün Matbaacılık ve Kitapçılık Müesseseleri No. 2 sn.314).
    Belirli bir tarih ve süre ile verilen vekaletnameler, o tarih ve süre sonrası için geçerli olmamaktadır. Keza belirli bir iş için verilmiş olan vekaletnameler, işin yapılmasını takiben sona ermektedir.
    İşlem yapılabilmesi için, vekaletnamenin düzenlemeye yetkili noterlik veya hakimlikçe (askerler için komutanlıkça) onaylı olması gerekir (NKY.m.92/a9).
    b) Veli: Bilindiği gibi Noterlikte Veli'nin küçük çocuğu için işlem yaptırabilmesi için kendisinin ve küçüğün nüfus hüviyet cüzdanları aranmaktadır (NK.Y.m92).
    Medeni Kanuna göre: Ehliyet (Yeterlilik):
    "Her insanın hak ehliyeti vardır", "Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır" (MK.m.8,10). yine Kanunumuza göre "Erginlik onsekiz yaşın doldurulmasıyla başlar. Evlenme kişiyi ergin kılar" "Onbeş yaşını dolduran küçük, kendi isteği ve velisinin imzasıyla mahkemece ergin kılınabilir" (MK.m.11,12). Ayırt etme gücü "Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlar benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir" (MK.m.13).
    Fiil ehliyetsizliği: Kanunumuza göre;
    "Ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur." "Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere,
    ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz." "Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça kendi işlemleriyle borç altına giremezler. Karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rıza gerekli değildir. Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar haksız fiillerinden sorumludurlar."
    Velilik ve velayet, Medeni Kanunumuzda soy bağı sebebiyle Ana-baba ve küçük çocukları arasında kurulan hukuki ilişkilerdir. Bu ilişkiler yeni Medeni Kanunumuzda 282-363 vd. maddelerinde ve mirasla ilgili hükümlerle düzenlenmiştir.
    Velilik ve velayet, soy bağı sebebiyle ana-babanın, fiil ehliyeti bulunmayan küçük veya mahcur çocuklarla birbirleri veya başkalarına karşı olan ilişkileri düzenleyen kurallardır.
    Medeni Kanunun bu hükümlerine göre veli, küçüklerin ve kısıtlıların soy bağı sebebiyle yasal temsilcisi bulunan ana ve babasıdır (MK.m.282), küçük ve kısıtlının karşılıksız kazanma ve kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarını kullanmalarının dışındaki hukuki işlemler ve mallarının yönetimi yasal temsilcileri olan velileri yani ana ve babaları tarafından temsil edilerek yapılır.
    Kanuna göre (MK.m.335 vd):
    1. Velayet
    Genel olarak
    Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velayeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velayet ana ve babadan alınamaz.
    Hakim vasi atanmasına gerek görmedikçe, kısıtlanan ergin çocuklar da ana ve babanın velayeti altında kalırlar (MK.m.335).
    2. Ana baba evli ise
    Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte kullanırlar.
    Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hali gerçekleşmişse hakim, velayeti eşlerden birine verebilir.
    Velayet, ana ve babadan birinin ölümü halinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir (MK.m.336).
    3. Ana ve baba evli değilse
    Ana ve baba evli değilse velayet anaya aittir. Ana küçük, kısıtlı veya ölmüş ya da velayet kendisinden alınmışsa hakim, çocuğun menfaatine göre, vasi atar veya velayeti babaya verir (MK.m.337).
    4. Üvey çocuklar
    Eşler, ergin olmayan üvey çocuklarına da özen ve ilgi göstermekle yükümlüdürler.
    Kendi çocuğu üzerinde velayeti kullanan eşe diğer eş uygun bir şekilde yardımcı olur; durum ve koşullar zorunlu kıldığı ölçüde çocuğun ihtiyaçları için onu temsil eder (MK.m.338).
    5. Çocuğun temsil edilmesi
    Ana ve baba, velayetleri çerçevesinde üçüncü kişilere karşı çocuklarının yasal temsilcisidirler.
    İyi niyetli üçüncü kişiler, eşlerden her birinin diğerinin rızasıyla işlem yaptığını varsayabilirler
    Vesayet makamlarının iznine bağlı hususlar dışında kısıtlıların temsiline ilişkin hükümler velayetteki temsilde de uygulanır (MK.m.342).
    6. Çocuğun fiil ehliyeti
    Velayet altındaki çocuğun fiil ehliyeti, vesayet altındaki kişinin ehliyeti gibidir.
    Çocuk, borçlarından ana ve babanın çocuk malları üzerindeki haklarına bakılmaksızın kendi malvarlığı ile sorumludur (MK.m.343).
    7. Çocuğun aileyi temsil etmesi
    Velayet altındaki çocuk, ayırt etme gücüne sahip ise ana ve babanın rızasıyla aile adına hukuki işlemler yapabilir; bu işlemlerden dolayı ana ve baba borç altına girer (MK.m.344).
    8. Çocuk ile ana ve baba arısındaki hukuki işlemler:
    Çocuk ile ana ve baba arasında ya da ana ve babanın menfaatine olarak çocuk ile üçüncü kişi arasında yapılacak bir hukuki işlemle çocuğun borç altına girebilmesi, bir kayyımın katılmasına ve hakimin onayına bağlıdır (MK.m.345).
    9. Çocuğun korunması:
    Koruma önlemleri
    Çocuğun menfaati ve gelişmesi tehlikeye düştüğü takdirde, ana ve baba duruma çare bulamaz veya buna güçleri yetmezse hakim, çocuğun korunması için uygun önlemleri alır (MK.m.346).
    10. Çocukların yerleştirilmesi:
    Çocuğun bedensel ve zihinsel gelişmesi tehlikede bulunur veya çocuk manen terk edilmiş halde kalırsa hakim, çocuğu ana ve babadan alarak bir aile yanına veya bir kuruma yerleştirebilir.
    Çocuğun aile içinde kalması ailenin huzurunu onlardan katlanmaları beklenemeyecek derecede bozuyorsa ve durumun gereklerine göre başka çare de kalmamışsa, ana ve baba veya çocuğun istemi üzerine hakim aynı önlemleri alabilir.
    Ana ve baba ile çocuğun ödeme gücü yoksa bu önlemlerin gerektirdiği giderler devletçe karşılanır.
    Nafakaya ilişkin hükümler saklıdır (MK.m.347).
    11. Velayetin kaldırılması:
    Genel olarak
    Çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ya da bu önlemlerin yetersiz olacağı önceden anlaşılırsa, hakim aşağıdaki hallerde velayetin kaldırılmasına karar verir:
    1. Ana ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, özürlü olması, başka bir yerde bulunması veya
    benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi.
    2. Ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini
    ağır biçimde savsaklaması.
    Velayet ana ve babanın her ikisinden kaldırılırsa çocuğa bir vasi atanır.
    Kararda aksi belirtilmedikçe, velayetin kaldırılması mevcut ve doğacak bütün çocukları kapsar (MK.m.348).
    12. Ana ve babanın yeniden evlenmesi halinde:
    Velayete sahip ana ve babanın yeniden evlenmesi, velayetin kaldırılmasını gerektirmez. Ancak, çocuğun menfaati gerektirdiğinde velayet sahibi değiştirilebileceği gibi, durum ve koşullara göre velayet kaldırılarak çocuğa vasi de atanabilir (MK.m.349).
    13. Velayetin kaldırılması halinde ana ve babanın yükümlülükleri:
    Velayetin kaldırılması halinde ana ve babanın çocuklarının bakım ve eğitim giderlerini karşılama yükümlülükleri devam eder.
    Ana ve baba ile çocuğun ödeme gücü yoksa bu giderler Devletçe karşılanır (MK.m.350).
    14. Durumun değişmesi:
    Durumun değişmesi halinde, çocuğun korunmasına ilişkin önlemlerin yeni koşullara uydurulması gerekir.
    Velayetin kaldırılmasını gerektiren sebep ortadan kalkmışsa hakim, re'sen ya da ana veya babanın istemi üzerine velayeti geri verir (MK.m.351).
    15. Yönetim:
    Genel olarak
    Ana ve baba, velayetleri devam ettiği sürece çocuğun mallarını yönetme hakkına sahip ve bununla yükümlüdürler; kural olarak hesap ve güvence vermezler.
    Ana ve babanın yükümlülüklerini yerine getirmedikleri durumlarda hakim müdahale eder (MK.m.352).
    16. Evlilik sona erince:
    Evlilik sona erince velayet kendisinde kalan eş, hakime çocuğun malvarlığının dökümünü gösteren bir defter vermek ve bu malvarlığında
    veya yapılan yatırımlarda gerçekleşen önemli değişiklikleri bildirmek zorundadır (MK.m.353).
    17. Kullanma hakkı:
    Ana ve baba, kusurları sebebiyle velayetleri kaldırılmadıkça, çocuğun mallarını kullanabilirler (MK.m.354).
    18. Gelirlerin sarfı:
    Ana ve baba, çocuk mallarının gelirlerini öncelikle çocuğun bakımı, yetiştirilmesi ve eğitimi için; hakkaniyete uyduğu ölçüde de aile ihtiyaçlarını karşılamak üzere sarf edebilirler.
    Gelir fazlası, çocuk mallarına katılır (MK.m.355).
    19. Çocuk mallarının kısmen sarfı:
    Olağan ihtiyaçlar gerektirdiği ölçüde sermaye biçiminde ödemeler, tazminatlar ve benzeri edimler çocuğun bakımı için kısmen kullanılabilir.
    Çocuğun bakımı, yetiştirilmesi ve eğitimi için zorunluluk varsa hakim, ana ve babaya belirlediği miktarlarda çocuğun diğer mallarına da başvurma yetkisini tanıyabilir (MK.m.356).
    20. Çocuğun serbest malları:
    Kazandırmalar
    Ana ve baba, faiz getiren yatırım veya tasarruf hesabı açılmak üzere ya da açıkça ana ve babanın kullanması koşuluyla çocuğa yapılan kazandırmaların gelirlerini kendi menfaatlerine sarf edemezler.
    Kazandırmada bulunan kişi, kazandırma sırasında açıkça aksini öngörmedikçe, ana ve baba bunlar üzerinde yönetim hakkına sahiptir (MK.m.357).
    21. Saklı mal:
    Ölüme bağlı tasarruf yoluyla çocuğun saklı payı ana ve babanın yönetimi dışında bırakabilir.
    Miras bırakan yönetimi bir üçüncü kişiye bırakmışsa, tasarrufunda bu kişinin belirli zamanlarda sulh hakimine hesap vermesini öngörebilir (MK.m.358).
    22. Meslek veya sanat için verilen mal ve kişisel kazanç:
    Ana ve baba tarafından bir meslek veya sanat ile uğraşması için çocuğa kendi malından verilen kısmın veya kendi kişisel kazancının yönetimi ve bunlardan yararlanma hakkı çocuğa aittir.
    Çocuğun evde ana ve babasıyla birlikte yaşaması halinde, ana ve baba ondan kendisinin bakımı için uygun bir katkıda bulunmasını isteyebilirler (MK.m.359)
    23. Çocuk mallarının korunması:
    Önlemler
    Ana ve baba, çocuğun mallarını yönetmekte her ne sebeple olursa olsun yeterince özen göstermezlerse hakim, malların korunması için uygun önlemleri alır.
    Hakim, özellikle malların yönetimi konusunda talimat verebilir; belirli zamanlarda verilen bilgi ve hesabı yeterli görmezse, malların tevdi edilmesine veya güvence gösterilmesine karar verebilir (MK.m.360).
    24. Yönetimin ana ve babadan alınması:
    Çocuğun mallarının tehlikeye düşmesi başka bir şekilde önlenemiyorsa hakim, yönetimin bir kayyıma devredilmesine karar verebilir.
    Çocuğun, yönetimi ana ve babaya ait olmayan malları tehlikeye düştüğünde hakim, aynı önlemlerin alınmasını kararlaştırabilir.
    Çocuk mallarının gelirlerinin veya bu mallardan ayrılmış belirli miktarların kanuna uygun şekilde sarf edileceğinden kuşku duyulursa hakim, bunların da yönetimini bir kayyıma bırakabilir (MK.m.361).
    25. Yönetimin sona ermesi:
    Malların devri
    Ana ve baba, velayetleri veya yönetim hakları sona erince, çocuğun mallarını, hesabıyla birlikte ergin çocuğa, vasisine veya kayyıma devredebilir (MK.m.362).
    26. Ana ve babanın sorumluluğu:
    Ana ve baba çocuk mallarının geri verilmesinde vekil gibi sorumludurlar.
    Dürüstlük kuralına uygun olarak başkasına devrettikleri malların yerine sadece aldıkları karşılığı geri vermekle yükümlüdürler.
    Kanuna uygun olarak çocuk veya aile için yaptıkları harcamalardan dolayı tazminatla yükümlü tutulmazlar (MK.m.363).
    Yeni MK.nun yukarıya alınan hükümlerinden anlaşıldığı gibi velayet hakkı, çocuk ve kısıtlının malları üzerinde sınırsız bir yetki vermemektedir. Velayetteki temsil yetkisi, vesayet makamlarının iznine bağlı hususlar dışında kısıtlıların temsiline ilişkin hükümlere bağlanmıştır. Bu duruma göre MK.nun vesayet makamından izin alınması dair 462 ve denetim makamından izin alınmasını gerektiren 463. ncü maddeleri hariç, kısıtlı adına işlem yaptıracak ana-babadan da aranmalıdır. Aksi halde yapılan işlem hukuken geçersizdir (MK.m.465). Keza çocuk ile ana-baba arasındaki hukuki işlemlerde çocuğun borç altına girmesi bir kayımın katılmasına ve hakimin onayına bağlanmıştır. (MK.m.345) "Kısıtlanan ergin çocuklar kural olarak vesayet altına alınmayıp velayet altında bırakılır." (MK.m.419 son) Ana-baba vasi olarak tayin olunsa dahi velayet haklarına sahiptirler.
    c) Vasi ve Kayyım:
    1) Vasi ve kayyım hakkındaki hükümlere göre:
    "Vasi ve kayyım
    Vasi, vesayet altındaki küçüğün veya kısıtlının kişiliği ve malvarlığı ile ilgili bütün menfaatlerini korumak ve hukuki işlemlerde onu temsil etmekle yükümlüdür.
    Kayyım, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanır.
    Bu Kanunun vasi hakkındaki hükümleri, aksi belirtilmiş olmadıkça kayyım hakkında da uygulanır" (MK.m.403).
    2) Vasi ve kayyımın vesayetleri altındaki kişi adına işlem yaptırabilmesi için noterlikçe mah
    keme kararı ve nüfus cüzdanları aranır. Mahkeme kararı öncelikle vasi veya kayyım tayinine
    ait olmalıdır. (NKY.m.92) Vesayet ve denetim makamının iznine bağlı işlemlerde ise, sulh ve
    asliye hukuk mahkemelerinin işlemin yapılma sına dair kararları aranmalıdır.
    Medeni Kanunda vesayeti gerektiren sebepler ve vesayet organları gösterilmiştir. Bunlara göre:
    "Küçüklük
    Velayet altında bulunmayan her küçük vesayet altına alınır.
    Görevlerini yaparlarken vesayeti gerektiren böyle bir halin varlığını öğrenen nüfus memurları, idari makamlar, noterler ve mahkemeler, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar" (MK.m.404).
    3) "Kısıtlama
    Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı
    Akıl zayıflığı veya akıl zayıflığı sebebiyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır.
    Görevlerini yaparlarken vesayet altına alınmayı gerekli kılan bir durumun varlığını öğrenen idari makamlar, noterler ve mahkemeler, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar." (MK.m.405)
    4) "Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kütü yaşama tarzı, kötü
    yönetim Savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma muhtaç, olan ya da başkalarının güvenliğini tehdit eden her ergin kısıtlanır" (MK.m.406).
    5) "Özgürlüğü bağlayıcı ceza
    Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkum olan her ergin kısıtlanır.
    Cezayı yerine getirmekle görevli makam, böyle bir yükümlünün cezasını çekmeye başladığını, kendisine vasi atanmak üzere hemen yetkili vesayet makamına bildirmekle yükümlüdür" (MK.m.407).
    6) "İstek üzerine
    Yaşlılığı, sakatlığı, deneyimsizliği veya ağır hastalığı sebebiyle işlerini gerektiği gibi yönetemediğini ispat eden her ergin kısıtlanmasını isteyebilir" (MK.m.408).
    VESAYET ORGANLARI
    7) "Vesayet organları, vesayet daireleri ile vasi ve kayyımlardır" (MK.m.396).
    8) "Vesayet daireleri
    Kamu vesayeti, vesayet makamı ve denetim makamından oluşan vesayet daireleri tarafından yürütülür.
    Vesayet makamı, sulh hukuk mahkemesi; denetim makamı, asliye hukuk mahkemesidir" (MK.m.397).
    9) (Özel vesayet Koşulları
    Vesayet altındaki kişinin menfaatinin haklı gösterdiği, özellikle bir işletmenin, bir ortaklığın veya benzeri işlerin sürdürülmesi gerektiği takdirde vesayet istisnai olarak bir aile verilebilir.
    Bu durumda vesayet makamının yetki, görev ve sorumluluğu kurulacak aile meclisine geçer" (MK. m.398).
    10) "Kurulması
    Özel vesayet, vesayet altına alınan kişinin fiil ehliyetine sahip iki yakın hısımının veya bir kışımı ile eşinin istemi üzerine denetim makamı tarafından kurulur" (MK.m.399).
    11) "Aile meclisi
    Aile meclisi, vesayet altındaki kişinin vasi olmaya ehil, denetim makamınca dört yıl için atanacak en az üç hısımından oluşur.
    Vesayet altına alınanın eşi de aile meclisine üye olabilir" (MK.m.400).
    12) "Usul
    İlgilinin dinlenilmesi ve bilirkişi raporu
    Bir kimse dinlenilmeden savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetimi veya isteği sebebiyle kısıtlanamaz.
    Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle kısıtlamaya ancak resmi sağlık kurulu raporu üzerine karar verilir. Hakim, karar vermeden önce, kurul raporunu göz önünde tutarak kısıtlanması istenen kişiyi dinleyebilir" (MK.m.409).
    YETKİ
    13) "Vesayet işlerinde yetki
    Vesayet işlerinde yetki küçüğün veya kısıtlının yerleşim yerindeki vesayet dairelerine aittir" (MK.m.411).
    14) "Yerleşim yerinin değişmesi
    Vesayet makamının izni olmadıkça vesayet altındaki kişi yerleşim yerini değiştiremez.
    Yerleşim yerinin değişmesi halinde yetki, yeni vesayet dairelerine geçer. Bu takdirde kısıtlama yeni yerleşim yerinde ilan olunur" (MK.m.412).
    KAYYIMLIK VE YASAL DANIŞMANLIK
    15) "Kayyımlığı gerektiren haller Temsil
    vesayet makamı, aşağıda yazılı olan veya kanunda gösterilen diğer hallerde ilgilisinin isteği üzerine veya re'sen temsil kayyımı atar:
    1. Ergin bir kişi, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri bir sebeple ivedi bir
    işini kendisi görebilecek veya bir temsilci atayabilecek durumda değilse,
    Bir işte yasal temsilcinin menfaati ile küçüğün veya kısıtlının menfaati çatışıyorsa,
    Yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel varsa" (MK. m.426).
    16)"Yönetim Kanun gereği
    Vesayet makamı, yönetimi kimseye ait olmayan mallar için gereken önlemleri alır ve özellikle aşağıdaki hallerde bir yönetim kayyımı atar:
    Bir kimse uzun süreden beri bulunamaz ve oturduğu yer de bilinmezse,
    Vesayet altına alınması için yeterli bir sebep bulunmamakla beraber, bir kişi malvarlığını
    kendi başına yönetmek veya bunun için temsilci atamak gücünden yoksunsa,
    Bir terekede mirasçılık hakları henüz belli değilse veya ceninin menfaatleri gerekli kılarsa,
    Bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa,
    Bir hayır veya genel yarar amacı güden başka bir iş için halktan toplanan para ve sair
    yardımı yönetme veya harcama yolu sağlanamamışsa" (MK.m.427).
    17) "İstek üzerine
    İsteğe bağlı kısıtlama sebeplerinden biri varsa, ergin bir kişiye kendi isteği üzerine bir kayyım atanabilir" (MK.m.428).
    18) "Yasal danışmanlık
    Kısıtlanması için yeterli sebep bulunmamakla beraber korunması bakımından fiil ehliyetinin sınırlanması gerekli görülen ergin bir kişiye aşağıdaki işlerde görüşü alınmak üzere bir yasal danışman atanır:
    Dava açma ve sulh olma,
    Taşınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka bir ayni hak kurulması,
    Kıymetli evrakın alımı, satımı ve rehnedilmesi,



    Olağan yönetim sınırları dışında kalan yapı işleri,
    Ödünç verme ve alma,
    Ana parayı alma,
    Bağışlama,
    Kambiyo taahhüdü altına girme,
    Kefil olma.
    Aynı koşullar altında bir kimsenin malvarlığını yönetme yetkisi, gelirlerinde dilediği gibi tasarruf hakkı saklı kalmak üzere kaldırılabilir" (MK.m.429).
    19) "Yetki Temsil kayyımı, kendisine kayyım atanacak kimsenin yerleşim yeri vesayet makamı tarafından atanır.
    Yönetim kayyımı, malvarlığının büyük bölümünün yönetildiği veya temsil edilen kimsenin payına düşen malların bulunduğu vesayet makamı tarafından atanır" (MK.m.430).
    VASİNİN GÖREVLERİ
    20) "Defter tutma
    Vasiliğe atanma kararının kesinleşmesi üzerine vasi ile vesayet makamının görevlendireceği bir kişi tarafından, vakit geçirilmeksizin, yönetilecek malvarlığının defteri tutulur.
    Vesayet altındaki kişi ayırt etme gücüne sahipse, olanak bulunduğu takdirde defter tutulurken hazır bulundurulur.
    Koşullar gerektirdiği takdirde denetim makamı, vasi ve vesayet makamının isteği üzerine vesayet altındaki kişinin malvarlığının resmi defterinin tutulmasına karar verebilir. Bu defter, mirastaki resmi defterin alacaklılara karşı doğurduğu sonuçları doğurur ve oradaki usul uyarınca tutulur" (MK.m.438).
    21) "Değerli şeylerin saklanması
    Kıymetli evrak, değerli eşya, önemli belge ve benzerleri, malvarlığının yönetimi bakımından bir sakınca yoksa, vesayet makamının
    gözetimi altında güvenli bir yere konulur" (MK.m.439).
    22) "Taşınırların satılması
    Vesayet altındaki kişinin menfaati gerektirirse değerli şeylerin dışındaki taşınırlar, vesayet makamının vereceği talimat uyarınca, açık artırma ile satılır, Hakim, özel durumları, taşınırın niteliğini veya değerinin azlığını göz önüne alarak pazarlıkla satışa da karar verebilir.
    Vesayet altındaki kişinin kendisi veya ailesi için özel bir değer taşıyan şeyler, zorunluluk olmadıkça satılamaz" (MK. m. 440).
    23) Paraların yatırılması Yatırma zorunluluğu
    Vesayet altındaki kişinin kendisi veya malvarlığının yönetimi için gerekli olmayan paralar, faiz getirmek üzere, vesayet makamı tarafından belirlenen milli bir bankaya yatırılır veya hazine tarafından çıkarılan menkul kıymetlere çevrilir.
    Paranın yatırılmasını bir aydan fazla geciktiren vasi, faiz kaybını ödemekle yükümlüdür" (MK.m.441).
    24) "Yatırımların dönüştürülmesi
    Yeteri kadar güven verici olmayan yatırımlar, güvenli yatırımlara dönüştürülür.
    Dönüştürme işleminin uygun zamanda ve vesayet altındaki kişinin menfaati gözetilerek yapılması gerekir" (MK.m.442).
    25) "Ticari ve sınai işletmeler
    Vesayet altındaki kişinin malvarlığı içinde ticari, sınai veya benzeri bir işletme varsa; vesayet makamı, bunların işletilmesinin devamı veya tasfiyesi için gerekli talimatı verir" (MK.m.443).
    26) "Taşınmazların satılması
    Taşınmazların satışı, vesayet makamının talimatı uyarınca ve ancak vesayet altındaki kişinin menfaati gerekli kıldığı hallerde mümkündür.
    Satış, vesayet makamının bu iş için görevlendireceği bir kişi tarafından vasi de hazır
    olduğu halde açık artırmayla yapılır ve ihale vesayet makamının onamasıyla tamam olur; onamaya ilişkin kararın ihale gününden başlayarak on gün içinde verilmesi gerekir.
    Ancak denetim makamı, istisnai olarak özel durumları, taşınmazın niteliğini veya değerinin azlığını göz önüne alarak pazarlıkla satışa da karar verebilir" (MK.m.444).
    27) "Temsil
    Vesayet dairelerinin yetkilerine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla vasi, vesayet altındaki kişiyi bütün hukuki işlemlerinde temsil eder" (MK.m.448).
    28) "Yasak işlemler
    Vesayet altındaki kişi adına kefil olmak, vakıf kurmak ve önemli bağışlarda bulunmak yasaktır" (MK.m.449).
    29) "Vesayet altındaki kişinin görüşünün alınması
    Vesayet altındaki kişi görüşlerini oluşturma ve açıklama yeteneğine sahipse, vasi önemli işlerde karar vermeden önce olanak ölçüsünde, onun görüşünü almakla yükümlüdür.
    Vesayet altındaki kişinin işi uygun bulmuş olması vasiyi sorumluluktan kurtarmaz" (MK.m.450).
    30) "Serbest mallar
    Vesayet altındaki kişi, kendi tasarrufuna bırakılmış olan mallar ile vasinin izniyle çalışarak kazandığı malları serbestçe yönetir ve kullanılır" (MK.m.455).
    31) "Kayyımlığın kapsamı
    Belli bir iş için görevlendirilmiş olan kayyım, vesayet makamının talimatına aynen uymak zorundadır" (MK.m.459).
    32) "Malvarlığının yönetimi
    Kayyım bir malvarlığının yönetimi ve gözetimi ile görevlendirilmiş ise, yalnız o malvarlığının yönetim ve korunması için gerekli olan işleri yapabilir.
    Kayyımın, bunun dışındaki işleri yapabilmesi, temsil olunanın vereceği özel yetkiye, temsil olunan bu yetkiyi verecek durumda değilse vesayet makamının iznine bağlıdır" (MK.m.460).
    33) "İzin Vesayet makamından
    Aşağıdaki hallerde vesayet makamının izni gereklidir:
    Taşınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka bir ayni hak kurulması,
    Olağan yönetim ve işletme ihtiyaçları dışında kalan taşınır veya diğer hak ve değerlerin
    alımı, satımı, devri ve rehnedilmesi,
    Olağan yönetim sınırlarını aşan yapı işleri,
    Ödünç verme ve alma,
    Kambiyo taahhüdü altına girme,
    Bir yıl veya daha uzun süreli ürün ve üç yıl veya daha uzun süreli taşınmaz kirası
    sözleşmeleri yapılması,
    Vesayet altındaki kişinin bir sanat veya meslekle uğraşması,
    Acele hallerde vasinin geçici önlemler alma yetkisi saklı kalmak üzere, dava açma,
    sulh olma, tahkim ve konkordato yapılması,
    Mal rejimi sözleşmeleri, mirasın paylaştırılması ve miras payının devri sözleşmeleri
    yapılması,



    Borç ödemeden aciz beyanı,
    Vesayet altındaki kişi hakkında hayat sigortası yapılması,
    Çıraklık sözleşmesi yapılması,
    Vesayet altındaki kişinin bir eğitim, bakım veya sağlık kurumuna yerleştirilmesi,
    Vesayet altındaki kişinin yerleşim yeri nin değiştirilmesi" (MK.m.462).
    34) "Denetim makamından
    Aşağıdaki hallerde vesayet makamının izninden sonra denetim makamının da izni gereklidir:
    Vesayet altındaki kişinin evlat edinmesi veya evlat edinilmesi,
    Vesayet altındaki kişinin vatandaşlığa girmesi veya çıkması,
    Bir işletmenin devralınması veya tasfiyesi, kişisel sorumluluğu gerektiren bir ortaklığa
    girilmesi veya önemli bir sermaye ile bir şirkete ortak olunması,
    Ömür boyu aylık veya gelir bağlama veya ölünceye kadar bakma sözleşmeleri yapılması,
    Mirasın kabulü, reddi veya miras sözleşmesi yapılması,
    Küçüğün ergin kılınması,
    Vesayet altındaki kişi ile vasi arasında sözleşme yapılması" (MK.m.463).
    VESAYETİ GEREKTİREN HALLERİN SONA ERMESİ
    35) "Küçüklerde
    Küçük üzerindeki vesayet, onun ergin olmasıyla kendiliğinden sona erer.
    Erginliğe mahkemece karar verilmiş ise, mahkeme aynı zamanda küçüğün hangi tarihte ergin olacağını tespit ve ilan eder" (MK.m.470).
    36) "Hükümlülerde
    Özgürlüğü bağlayıcı cezayı mahkumiyet sebebiyle kısıtlı bulunan kişi üzerindeki vesayet, hapis halinin sona ermesiyle kendiliğinden ortadan kalkar" (MK.m.471).
    37) "Diğer kısıtlılarda
    Diğer kısıtlılar üzerindeki vesayet, yetkili vesayet makamının kararıyla sona erer.
    Vesayeti gerektiren sebebin ortadan kalkması üzerine vesayet makamı vesayetin sona ermesine karar verir.
    Kısıtlı ve ilgilerden her biri, vesayetin kaldırılması isteminde bulunabilir" (MK.m.472).
    d) Mirasçı:
    Başkası adına işlem yaptıracak olan mirasçıdan, Veraset belgesi ve nüfus hüviyet cüzdanı istenecektir (NKY.m.92).
    Medeni Kanunda mirasçılar gösterilmiştir. Bunlara göre mirasçılar:
    "1. Kan hısımları
    Altsoy
    Miras bırakanın birinci derece mirasçıları, onun altsoyudur.
    Çocuklar eşit olarak mirasçıdırlar.
    Miras bırakandan önce ölmüş olan çocukların yerini, her derecede halefiyet yoluyla kendi altsoyları alır" (MK.m.495).
    "2. Ana ve baba
    Altsoyu bulunmayan miras bırakanın mirasçıları, ana ve babasıdır. Bunlar eşit olarak mirasçıdırlar. Yerlerini her derecede halefiyet yoluyla kendi alt soyları alır
    Bir tarafta hiç mirasçı bulunmadığı takdirde, bütün miras diğer taraftaki mirasçılara kalır" (MK.m.496).
    "3. Büyük ana ve büyük baba
    Altsoyu, ana ve babası ve onların altsoyu bulunmayan miras bırakanın mirasçıları, büyük ana ve büyük babalarıdır.
    Miras bırakandan önce ölmüş olan büyük ana ve büyük babaların yerlerini, her derecede halefiyet yoluyla kendi
    Ana veya baba tarafından olan büyük ana ve büyük babalardan biri altsoyu bulunmaksızın miras bırakandan önce ölmüşse alır.
    Ana ve baba tarafından olan büyük ana ve büyük babalardan biri altsoyu bulunmaksızın miras bırakandan önce ölmüşse, ona düşen pay aynı taraftaki mirasçılara kalır.
    Ana veya baba tarafından olan büyük ana ve büyük babaların ikisi de altsoyları bulunmaksızın miras bırakandan önce ölmüşlerse, bütün miras diğer taraftaki mirasçılara kalır.
    Sağ kalan eş varsa, büyük ana ve büyükbabalardan birinin miras bırakandan önce ölmüş olması halinde, payı kendi çocuğuna; çocuğu yoksa o taraftaki büyük ana ve büyük babaya; bir taraftaki büyük ana ve büyük babanın her ikisinin de ölmüş olması halinde onların payları diğer tarafa geçer" (MK.m.497).
    4. Evlilik dışı hısımlar
    "Evlilik dışında doğmuş ve soy bağı, tanıma veya hakim hükmüyle kurulmuş olanlar, baba yönünden evlilik için hısımlar gibi mirasçı olurlar" (MK.m.498).
    5. Sağ kalan eş, birlikte bulunduğu zümreye göre miras bırakana aşağıdaki oranlar
    da mirasçı olur:
    Miras bırakanın altsoyu ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte biri,
    Miras bırakanın ana ve baba zümresi ile birlikte mirasçı olursa, mirasın yarısı,
    Miras bırakan büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı
    olursa, mirasın dörtte üçü, bunlar da yoksa mirasın tamamı eşe kalır.
    6. Evlatlık
    "Evlatlık ve altsoyu, evlat edinene kan hısımı gibi mirasçı olurlar, Evlatlığın kendi ailesindeki mirasçılığı da devam eder.
    Evlat edinen ve hısımları, evlatlığa mirasçı olmazlar" (MK.m.500).
    7. Devlet
    Mirasçı bırakmaksızın ölen kimsenin mirası devlete geçer.
    8. Diğerleri:
    Miras bırakanın, sağlığında ölüme bağlı tasarruf yoluyla hak sahibi kıldığı, kimseler bulunabilir. Bunlar, işlem yaptırabilmek için miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufu ve kimliği istenmelidir. Ölüme bağlı tasarruf miras sözleşmesi ve vasiyetnamedir. Miras sözleşmesi ve vasiyetnameden yetki ve sıfat araştırması yapılır.
    Başkası adına işlem yaptıracak olan mümessilden, temsil veya izin kağıdı istenir (NKY.m.92)
    Mümessiller; Medeni Kanun, Borçlar Kanunu.Ticaret Kanunlarında gösterilmiştir. Bunlar.
    1. Alım-satım Komisyoncusu
    "Alım ve satım işlerinde Komisyoncu, ücret mukabilinde kendi namına ve müvekkili hesabına kıymetli evrak ve menkul eşya alım ve satımını deruhte eden kimsedir.
    Atide beyan olunacak hükümler müstesna olmak üzere komisyon mukavelelerinde vekalet hükümleri tatbik olunur" (BK.m.416).
    Kanuna göre komisyonculuk, akitle kararlaştırılan iki taraflı bir sözleşmedir. Vekaletname hükümlerine uyulur. İşlem yaptıracak olan komisyoncu kendi namına fakat müvekkili hesabına kıymetli evrak ve menkul eşya alım ve satımını yaptığı için, bu hususu komisyonun sıfatı ile icra ettiği takdirde kendisinden yetki belgesi alarak komisyon mukavelesi aranmalıdır.
    2. Ticari Mümessil
    Tarifi, Salahiyet İtası
    "Ticari mümessil, bir ticarethane veya fabrika veya fabrika ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından işlerini idare ve müessesenin imzasını kullanarak bilvekale imza vazetmek üzere sarih veya zımni kendisine mezuniyet verilen kimsedir.
    Müessese sahibi, vekaletnameyi ticaret siciline kaydettirmeğe mecburdur. Ancak kayıttan evvel dahi mümessilinin muameleleri ile mülzemdir.
    Diğer nevi müesseselerde ve islerde ticaret siciline kayıttan başka surette ticari mümessil tayin olunamaz" (BK.m.449).
    Vekaletin Şümulü
    "Ticari mümessil, hüsnüniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı, müessese sahibi hesabına kambiyo taahhütlerinde bulunmak ve onun namına müessesenin gayesine dahil olan
    bilumum tasarrufları yapmak salahiyetini haiz sayılır.
    Ticari mümessil, sarih salahiyet almadıkça gayri menkulleri temlik veya bir hak ile takyid edemez" (BK.m.450).
    Tahdidi
    "Temsil salahiyeti bir şubenin işlerine hasrolunabilir.
    Tayin olunan şartlar dahilinde diğerleri iştirak etmedikçe, yalnız birinin imzası müesseseyi ilzam etmemek üzere birden ziyade kimselere de verilebilir ve buna birlikte temsil denir.
    Temsil salahiyetinde bundan başka tahditler hüsnüniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı muteber değildir" (BK.m.451).
    İstirdadı
    "Mümessil tayin edilirken tescil edilmemiş olsa bile, temsil salahiyetinin istirdat edildiği zaman keyfiyetin ticaret siciline kaydedilmesi mecburidir.
    Temsil salahiyetinin istirdadı, ticaret siciline kayıt ve ilan edilmedikçe bu salahiyet hüsnüniyet sahibi üçüncü şahıslar hakkında bakidir" (BK.m.452).
    3. Diğer Ticaret Vekilleri
    "Ticari vekil, ticari mümessil sıfatını haiz olmaksızın bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından müessesenin bütün işleri veya muayyen bazı muameleleri için temsile memur edilen kimsedir.
    Bu salahiyet, müessesenin mutad olan muamelelerinin cümlesine şamildir. Şu kadar ti ticari vekil kendisine sarih mezuniyet verilmedikçe istikraz edemez ve kambiyo taahhütlerinde ve muhakeme ve murafaada bulunamaz.
    Mağaza içinde müşteriler kolaylıkla görebilecekleri bir yerde ve kolayca okuyabilecekleri bir şekilde aksi ilan edilmiş olmadıkça, toptan, yarı toptan veya perakende satış mağazalarının memur veya müstahdemleri, o mağazanın mutad satış muamelelerinin hepsini yapmaya,
    salahiyetli oldukları muameleler hakkındaki faturaları imzalamaya, bu mutad muamelelerden doğan borçların yerine getirilmesine veya bunların hiç veyahut gereği gibi yerine getirilmemiş olmasına ilişkin ihtar veya diğer beyanları işletme sahibi adına yapmaya, bu mahiyetteki ihtar veya diğer beyanları bu husus ile mutad muamele dolayısıyla teslim edilmiş olan mallara ilişkin ayıp ihbarlarını mağaza sahibi adına kabule salahiyetli sayılırlar; şu kadar ki, kendilerine yazı ile salahiyet verilmiş olmadıkça mağaza dışında ve kasa memurları tayin edilmiş ise, mağaza içinde mal parasını isteyip alamazlar. Bu kimseler, mal parasını almaya salahiyetli bulundukları hallerde faturaları kapatmaya veya makbuz vermeye de salahiyetlidirler" (BK.m.453).
    4. Seyyar Tüccar Memurları
    "Bir müessese için merkezinin haricindeki mahallerde muamele icra eden seyyar memurlar, müessese namına sattıkları malın bedelini almak ve makbuz vermek ve borçluya mehil ita etmek salahiyetini dahi haiz sayılırlar.
    Bu salahiyetin tahdidi, hüsnüniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı muteber değildir" (BK.m.454).
    5. Mümessil ve diğer tüccar vekillerinin vekaletlerinin sona ermesi
    "Hizmet, şirket, vekalet mukavelelerinden ve iki taraf arasında mevcut diğer hukuki münasebetlerden mütevellit haklara halel gelmemek üzere ticari mümessiller ve ticari vekiller her zaman azil olunabilirler.
    Müessese sahibinin medeni haklarını kullanmak salahiyetini kaybetmesi veya vefatı ile ticari mümessilin ve ticari vekilin salahiyeti hitam bulmaz" (BK.m.456).
    Adi Şirket
    Tarifi
    "Şirket, bir akiddir ki onunla iki veya ziyade kimseler, saylerini ve mallarını müşterek bir gayeye erişmek için birleştirmeyi iltizam ederler.
    Bir şirket, Ticaret Kanununda tarif edilen şirketlerin mümeyyiz vasıflarını haiz değil ise bu bap ahkamına tabi adi şirket sayılır" (BK.m.520).
    Şirket Muamelesinin İdaresi
    "Akid ile veya karar ile münhasıran şerike veya müteaddit şeriklere yahut üçüncü bir şahsa kafi surette tevdi edilmiş olmadıkça şirket muamelelerinin idaresi bütün şeriklere aittir. Şirket muamelelerinin idaresi şeriklerin cümlesine yahut birkaçına tevdi edilmişse bunlardan herbiri diğerlerinin iştiraki olmaksızın muamele yapabilir. Şu kadar ki; şirket muamelelerini idareye salahiyettar her bir şerik bu muameleye ikmalinden evvel itiraz edebilir. Tehirinde tehlike melhuz değilse şirkete umumi bir vekil nasbi ve alelade şirket muamelelerin fevkinde hukuki tasarrufların yapılması için bütün şeriklerin ittifakı lazımdır" (BK.m.525).
    İdare Salahiyetinin Nez'i ve Tahdidi
    "Şirket mukavelesiyle şeriklerden birine verilen idare salahiyeti, muhik bir sebep olmaksızın diğer şerikler tarafından ne nezi ne de tahdit olunabilir. Şirket mukavelesinde diğer bir hüküm mevcut olsa bile haklı bir sebep bulunduğu takdirde, diğer şeriklerden her biri, idare salahiyetini nez ettirebilir. Husus ile şirketi idare eden şerikin vazifelerini fahiş bir surette ihmal etmesi yahut iyi idare lazım olan ehliyeti zayi eylemesi keyfiyetleri haklı sebep olmak üzere nazara alınabilir" (BK.m.529).
    Şeriklerin Üçüncü Şahıslara Karşı Münasebeti
    "Şirket hesabına ve kendi namına bir üçüncü şahıs ile muameleye girişen şerik, bu üçüncü şahsa karış yalnız kendisi alacaklı ve borçlu olur. Şirket veya bütün şerikler namına üçüncü bir şahıs ile şeriklerden biri muameleye giriştiği halde diğer şerikler ancak temsil hakkındaki hükümlere tevfikan üçüncü şahsın alacaklı veya borçlusu olurlar. Kendisine idare vazifesi tahmil edilen şerik şirketi ve bütün şerikleri üçüncü
    şahıslara karşı temsil etmek hakkını haiz sayılır" (BK.m.533).
    Temsilin Hükümleri
    "Şirketin iktisap ettiği veya şirkete devredilen şeyler, alacaklar ve ayni haklar şirket mukavelesi dairesinde müştereken şirkete ait olur. Şirket mukavelesinde diğer bir hüküm bulunmadıkça; bir şerikin alacakları haklarını ancak o şerikin tasfiyedeki hissesi üzerinde kullanabilirler.
    Hilafı mukavele edilmiş olmadıkça, şerikler birlikte yahut bir mümessil vasıtası ile üçüncü şahsa karşı deruhte etmiş oldukları borçlardan müteselsilen mes'ul olurlar." (BK.m.534)
    f) Ticari şirket, dernek gibi tüzel kişileri temsilen işlem yaptıracak kişiler; sıfat ve
    yetkilerini ve işlemi yapmaya izinli olduklarını bildirir belge göstermekle yükümlüdürler. (NK.m.79)
    Ticari şirket ve dernek gibi tüzel kişilerin temsili Türk Ticaret Kanunu, Medeni Kanun, Şirket kuruluş sözleşmeleri, dernek kuruluş sözleşmesi, sözleşmelerde gösterilen Genel Kurul Kararları, Yönetim Kurulu, Kararları, bunlara dayanarak hazırlama imza Sirküleri veya yetki belgeleri ile belirlenir, Noterlikte şirket ve dernek gibi tüzel kişiler adına işlem yaptıracak kişiler kendi kimlikleri ile sıfat ve yetkilerini ve işlemi yapmaya izinli oldukları belgeleri göstermek zorundadırlar. İşlemi yapma yetkisi ve izni yasadan, kuruluş sözleşmesinden, bazı durumlarda şirket ve demeğin kararlarından anlaşılır. Bu durumlarda karar defterindeki kararın onaylı sureti veya karar defterinin kendisi aranmalıdır.
    g) Kamu kurum ve kuruluşları temsilen işlem yaptıracak kişilerden; kendi kimlikleri
    ile beraber sıfat ve yetkisini gösteren kimlik veya belge aranır.
    Kamu kurum ve kuruluşlarında temsil ve yetki, yasa ve yönetmeliklerle gösterilmektedir. Kamu görevlilerine sıfatlarını gösterir özel kimlikler verilmelidir. Yetki için bazı durumlarda
    vize veya onay şartları da bulunmaktadır. İşlem yapılırken bu belgelerin de aranması gerekir. Önemli olan işlem anında bu sıfat ve yetkilerin ve iznin bulunmasıdır.
    Noterlik Kanunu Yönetmeliği sadece köy hükmi şahsiyetini temsil yetkisini haiz muhtarlar için yetkili idari makamların verecekleri belgeyi örnek göstermiştir (NKY.m.92). Bu örnek diğer yetkililer içinde geçerlidir.
    IV- Türkiye Noterler Birliği Genelgelerine göre ilgililerden istenecek belgeler:
    1. Acente Sözleşmesinin Turizm-Seyahat işletme belgelerinden Bakanlık izni aranması;
    Turizm-Seyahat acenteleri işletme belgelerinin kişisel nitelikte olduğu ve Bakanlık izni olmadan devredilemeyeceği, bu nedenle devir işlemlerinin yapılmasından önce buna ilişkin BAKANLIK İZNİNİN aranması gerektiği (1991/21 s.g.)
    2. Araç Satış ve devirlerinde;
    Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri Tescil Belgesi esas alınarak Noterlerce yapılır.
    Tescili silinmiş veya tescil belgesi bulunmayan araçların sahiplik belgesi ile satışı,
    Noter senedi ile alınan aracın tescil belgesi alınmadan satılamayacağı,
    Kayıt ve tescili araçların icra dairelerince satışının geçerli satış işlemi niteliğinde olduğu,
    Bir taşıttan sökülmüş motorların bir menkul mal gibi satılabileceği (1987/7 s.g)
    a) Veraset yolu ile intikal eden taşıtların vereseler adına tescil edilmeden bir başkasına
    satışının mümkün olmadığı,
    b) Araç sahiplerinin taşıtlarını satın alma veya gümrükten çekme tarihinden itibaren 3 ay
    içinde adlarına tescil ettirmeleri, bu süre geçtikten sonra ilk malik adına tescil işlemi yapılma
    dan başkalarına satış ve devir yapılamayacağı (1987/32 s.g.).
    Yatırım teşvik belgesi kapsamında ithal edilen veya satın alınan araçların trafiğe çıkışını takip eden 5. yıl sonunda ahara devir, temlik ve satışında teşvik uygulamaları bakımından sakınca bulunmadığına dair bir yazının aranması gerektiği. Bu yönde Devlet Planlama Teşkilatınca yazılmış bir yazının yanı sıra Maliye ve Gümrük Bakanlığı Kontrol Genel Müdürlüğünden alınacak aynı doğrultuda bir yazı ile ahara devir, temlik ve satış işlemi yapılabileceği. (1989/50 s.g.)
    Geçici olarak veya muafen yurda girmiş bulunan vasıtaların süreleri bitiminde aynen yurt dışına çıkarılmaları veya gümrüğe terk edilmeleri gerektiği, satış bedellerinin transfer konusu yapılmaması kaydı ile triptik, gümrük geçiş karnesi ile yurda getirilen otomobil ve benzeri nakil vasıtaları hariç bunların Türkiye'de başkasına satışına veya devrine müsteşarlıkça izin verileceği, Noterlerce bu tür taşıtların satış ve devirlerinin mümkün olmadığı. (1989/52 s.g.)
    Geçici ikamet tezkereli kişilerin (16.6.1985 gün 18786 mükerrer sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 55/e maddesi dikkate alınarak) noterde taşıt alım satımı yaptırabilecekleri Hk. (1989/33 s.g.)
    Göçmen soydaşların beraberinde getirdiği araçların giriş gümrüklerince kafi giriş eylemleri tamamlandıktan ve tescile esas gümrük trafik şahadetnamelerinin düzenlenmesinden sonra satış işlemlerinin noterlerce yapılabileceği. (1989/83 s.g.)
    Ticari Plaka sahiplerinin bu plakalarını taşıtla birlikte veya ayrı olarak satabileceği plakanın araçtan ayrı olarak devri işlemlerinde TAV. alınmayacağı, tescil bürolarına bildirilmesine de gerek olmadığı. (1990/16)
    Ticari Plakalı araç satış işlemlerinde (Ticari taşıt tahsis belgesi)nin aranması ve bu belgeyi ibraz etmeyen şahısların satış işleminin yapılmaması. (1989/97 s.g)
    3) Piyango ve Çekilişlerde aranacak belgeler;
    320 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile buna istinaden çıkarılan Karşılığı Nakit Olmayan Piyangolar ve Çekilişler Hk. Yönetmelik hükümlerine uygun biçimde düzenlenmeyen piyango çekilişlerine noterlerin katılmamaları gerektiği (1991/69 s.g.).
    4) Devir Sözleşmesi
    Eczacı, Eczane devir işlemi; Kota devirleri (1990/57 s.g.) Eczane devirleri ve Türk Eczacılar Birliği Kanunu hk. (1990/81 s.g.)
    Turizm-Seyahat acenteleri işletme belgelerinin kişisel nitelikte olduğu ve Bakanlık izni olmadan devredilemeyeceği Hk. (1991/21)
    İhale sözleşmesinin devrini sağlayan ve idarenin de muvafakatine konu olan muameleler hk. (1998/5 s.g.)
    Müteahhit karnelerinin devri hk. (1998/41 s.g.)
    Müteahhit karnelerinin devri hk. (1999/14 s.g.)
    5) Fatura ve benzeri belge tasdik;
    T.İş Bankası A.Ş.'ye ait belge tasdikleri için ibraz edilen izin belgelerinde beş günlük sürenin aranmaması Hk. (1989/30 s.g.)
    VUK.'nun 1988/2 sıra no.lu iç genelgesi ile belgelerin basım, dağıtım ve takdiki konusunda getirilen yeni düzenlemeler. (Vergi dairesinden yazı isteme zorunluluğu bilgi formu ve sair uygulamalar.) (1988/17 s.g.)
    (Aynı konuda ve diğer bazı hususlarda açıklamalar için Bkz. 1988/24 ve 1988/26)
    Noterlerin belge tasdik ettirmek isteyen mükellefin hüviyeti ile vergi dairesinde alınan müsaade yazısında yer alan bilgilerin karşılaştırmaları, bilgilerin tutması halinde tasdik işlemini yapmaları, müsaade yazısını bilgi formu ile defterdarlığa gönderecekleri, 1.5.1989 tarihinden itibaren mükelleflerin belgelerini işyerinin,
    işyeri olmayanlarda ikametgahlarının bulunduğu belediye veya Büyükşehir belediye sınırları içinde bulunan Noterlerden birine onaylatacakları. (1989/60 s.g.)
    Dernek ve apartman yöneticiliği ile benzeri kuruluşların noterlere takdik için getirecekleri gider pusulası, tahsil, fiş ve makbuzlarının talep halinde onaylanmasında engel bulunmadığı, bunlardan vergi dairesinden yazı istenmesinin söz konusu olmadığı. (1988/55 s.g.)
    Maliye Bakanlığı'ndan alınmamış olan yardım toplama makbuzlarının mülki amirlerinden izin alınması suretiyle noterlerde onaylanabileceği hk. (1993/55 s.g.)
    Fatura ve benzeri belgelerin tasdikine dair 274 No.lu Vergi Usul Kanunu Tebliği hk. (1985/19, 1988/17, 1988/24 No.lu genelgelerle birlikte değerlendirilecek.) (1999/19 s.g.)
    6) Fax belgeleri
    Noterliklere ibraz edilen faxların, faxtan geçtikten sonra yapılmış bir onayı ihtiva etmemesi halinde, noterlik işlemlerinde müstenidat olarak kullanılmaması. (1989/58 s.g.)
    7) Finansal Kiralama
    Finansal Kiralama Sözleşmesinin düzenlenmesinden önce TAV.'nin ödenmesi gerektiği, bu kişilerin sözleşmeye göre kiraladıkları taşıtların mülkiyet hakkını almaları sırasında yeniden TAV.'nin alınmayacağı, ancak Finansal Kiralama Sözleşmesi düzenlenirken ödenen TAV.'ne ait belgelerin görülmesi gerektiği. (1991/33 s.g.)
    8) Göçmen soydaşların işlemleri;
    Tapuda işlem yapılmasını gerektiren konularda noterlikte işlem yaptıracak soydaşlarımızdan nüfus kağıdı yerine göçmen kağıdı istenilmekle iktifa olunması. (1989/74 s.g.)
    Göçmen soydaşlarımıza ait yabancı menşeli araçlar. (1990/63 s.g.)
    9) Harç ve Damga muafiyetleri ve istisnalarında aranacak belgeler (Genelge Özetleri
    sh. 77 vd.)
    İhracat ve yatırımlarla ilgili vergi ve harç istisnaları teşvik belgesi (Genelge
    özetleri sh. 117 vd.)
    İhtar, ihbar, azil ve istifa işlemleri
    İhtarname ve ihbarname işlemlerinde dikkat edilecek hususlar:
    İlgili yahut vekili veya mümessilin huzuru aranmalı,
    Bunların kimlikleri tespit iş kağıdına şerh verilmeli,
    Sıfat ve yetki belgesi aranarak NK.'nun 79. maddesine göre işlem yapılmalı,
    Tebliğ belgesi altındaki imzanın ilgiliye aidiyetinin tespiti yolunda herhangi bir girişimde
    bulunulmaması,
    Kamu kuruluşları adına imza koyanlardan resmi yetki yazısı alınarak müstenidat olarak
    kabulü gerektiği (Bu görüşlerin değiştirilmesi isteği kabul edilmemiş, bu husus 1983/13 sayılı
    genelge ile duyurulmuştur.) (1982/50 s.g.)
    İmza Sirküleri ve imza onaylaması
    İmza şeklinin onaylanması - imza beyannamesi - imza sirküleri hakkında genel bilgiler (Aynı konuda 1980/24 sayılı genelgeye bak.) (Tasdik harcı bakımından 1988/42 sayılı genelgeye bakılmalı) (1984/41 s.g.)
    Kooperatif ve anonim şirketleri temsil edeceklerin imza sirküleri onaylanırken müstenit olarak gösterilen ana sözleşme veya genel kurul kararları ile belirlenen görev sürelerinin gösterilmesi. (1988/74 s.g.)
    Banka yetkililerinin noterler nezdinde yapacakları işlemlerde esas olarak noterden tasdikli imza sirküleri veya Ticaret Sicili Memurluğundan düzenlenmiş yetki belgesi ibraz etmelerinin yeterli olacağı. (1991/66 s.g.)
    Anonim şirketlerde yönetim kurulu üyelerinin imza sirkülerinde görev süreleri belirtilmemişse, ana sözleşme ve genel kurul kararında da süre yoksa; görev süresinin bir faaliyet yılı (3 yıl) olarak kabulü gerektiği hk. (1993/12 no.lu genelge ile birlikte değerlendirilmeli) (1992/25 s.g.)
    Şubelerin tüzel kişiliği olmadığı, ancak ana sözleşmede şubenin organ olduğu, şirketi temsil ve ilzam yetkisi bulunduğu kabul edilmişse tüzel kişiliği temsil ve ilzam edebileceği hk. (1995/76 no.lu genelge ile birlikte değerlendirilmeli) (1993/51 s.g.)
    Anonim şirkette temsilin iki imza ile olması asıl olup, bir imza ile sirküler yapılabilmesi için ana sözleşmede hüküm bulunmasının gerektiği. (1995/15 s.g.)
    Kamu İktisadi Teşebbüslerinde temsil yetkisinin genel müdüre ait olduğu, devir edilmesi halinde bu kişilerin yetkilerinin de tescil ve ilana tabi olacağı hk. (1995/77 s.g.)
    Limited şirketlerde imza sirküleri düzenlenirken aranılacak müstenidat hk. (1997/77 s.g.)
    Banka yetkililerinin ibraz edecekleri imza sirküleri hk. (1991/66 nolu genelge ile birlikte değerlendirilecek) (1998/35 s.g.)
    Anonim şirketi temsil edenlerin şirketin alt kademesinde görevli olanlara verdikleri yetki hk. (1999/25 s.g.)
    13) Vergi muafiyetinde işlem yapılmadan önce vergi dairelerinden muafiyetle ilgili yazı isteneceği (1985/65 s.g.).
    Noterlerin 2982 sayılı kanunun kapsamına giren işleri yapmadan önce Mafiyet ve istisnalara konulan olayın geçtiği mahaldeki vergi dairesinden söz konusu muafiyet belgesini isteyerek bu belgeye göre işlem yapmaları gerekecektir. (1987/41 s.g.)
    Noterliklerde yapılan işlemler sebebiyle 2982 sayılı kanunundaki muafiyet ve istisnalardan yararlanmak isteyen mükelleflerden konu-
    nun istisna ve muafiyet kapsamında bulunduğuna dair resmi bir yazının ibrazının istenmesi, böyle bir yazı ibraz edemeyen veya kanunda yer alan muafiyet ve istisnalardan yararlanmak istemeyen mükelleflere ait işlemlerin ise herhangi bir beyan aranmaksızın damga vergisi ve harç tahsili suretiyle tamamlanması gerekecektir. (1989/16 s.g.)
    Muafiyet uygulaması ile ilgili yazının istisna ve muafiyete konu işlemin yapılmış olduğu bölgedeki vergi dairesinden alınması, ancak cezai müeyyidelerin takibi yönünden vergiyi veren dairenin, durumunu inşaatın yapıldığı yerdeki vergi dairesine bildirmesi gerektiği. (1989/19 s.g)
    2982 sayılı yasanın uygulanmasında muafiyet ve istisnadan yararlanacakların vergi dairesinden yazı getirme zorunluluğu hk. (1994/9 s.g.)
    Emlak Bankası konut kredilerine ilişkin taahhüt ve kefaletnamelerde 2982 sayılı yasadaki istisnadan yararlanacakların vergi dairesinden muafiyet belgesi getirmesi hk. (1995/69 s.g.)
    Bakanlık veya ilgili vergi dairesinden özel konuların muafiyet hükmüne dayanılarak (Harçlar Kanunu 123. madde) bir yazı gönderilmiş ise, aynı kanunun muafiyet hükmüne göre noterlerce yapılacak ikinci işlemin bu yazıya istinaden yapılması, ayrıca yazı istenmesi. (1981/79 s.g.)
    14) Valilerin imza yetkilerinin devrinde belge aranması:
    Valilerin imza yetkilerinin devrinde belge aranacağı hk. (1982/92 s.g)
    15) Silah satış ve devirlerinde aranacak belgeler
    Silah devri sırasında aranacak belgeler hk. (1992/58 s.g.)
    16) Hukuki işlem ehliyetinin tespiti için alınacak raporlar:
    Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün 19.03.2003 tarih 3763 sayılı yazısı ekinde ve ilgili mercie duyurulmak üzere gönderilen 229. Yüksek Sağlık Şurası'nın 10642 sayılı kararı Yönetim Kurulu'nun 17.04.2003 günlü toplantısında görüşülmüştür.
    Bu kararda aynen;
    "Ülkemizde akli meleke (hukuki işlem yapma ehliyeti) raporlarının düzenlenmesi ile ilgili olarak uygulamada karşılaşılan bazı tereddütler genel olarak değerlendirildi.
    65 yaşın üstündeki kişilerin yapacakları hukuki işlemler ile ilgili olarak herkesten sağlık raporu istenmesi ve bunun rutin hale getirilmesi, bu yaşın üzerindeki kişilere yönelik haysiyet kırıcı, ayrımcı bir uygulama olarak görülmektedir. Nitekim, Avrupa Temel Haklar Şartnamesinin 21. nci maddesi yaş nedeni ile ayrımcılığı yasaklamaktadır. Ayrıca, Medeni Kanun "ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergen kişinin fiil ehliyetinin olduğu" genel kaidesini getirmiştir. Bunun aksini iddia eden, iddiasını isbat ile yükümlü bulunmaktadır.
    Bu nedenle, tüm yaşlılardan istenilerek bu kişileri ek külfetlerle yormamak için, yalnızca yapılacak hukuki işlemle ilgili olarak işlemin yapıldığı anda kişinin işlem yapma ehliyeti veya akli melekesinin yerinde olmadığından ciddi şüphe duyulması ve/veya bu yolda bir iddia ve şikayetin bulunması halinde tabip raporu istenmelidir.
    Diğer taraftan, 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun'un 13 üncü maddesindeki, "Bir şahsın ahvali bedeniye ve akliyesi hakkında rapor tanzimine münhasıran bu kanunla icrayı sanata salahiyeti olan tabipler mezundur" hükmü ile tabiplere ve yetki verilmiştir. Bu Kanun'a göre sanatlarını icra etmeye yetkili olan tabipler; kişinin ayırt etme gücüne sahip olup olmadığının tespiti için, doğru algılama, kavrama ve buna göre hareket etme konusundaki ruhsal yetenekleri, bellek yapısı, zihinsel işlevleri, fiziksel vaziyeti, zaman ve mekan orayantasyonları gibi bir dizi davranış özelliklerini saptayarak, kişi hakkında sağlık raporu düzenlenmeye yetkilidir. Tabip gerek görürse, ilgili uzmana sevk ederek uzman tarafından karar verilip raporun düzenlenmesini isteyebilir.
    Belirtilen sebeplerle;
    65 yaşın üzerindeki herkesten bila istisna rapor istenmesinin doğru olmadığına,
    Hukuki işlemle ilgili olarak işlemin yapıldığı anda kişinin işlem yapma ehliyeti veya akli
    melekelerinin yerinde olmadığından ciddi şüphe duyulması ve/veya bu yolda bir iddia ve şikaye
    tin bulunması halinde rapor istenilmesine,
    1219 sayılı Kanun uyarınca mesleğini icraya yetkili olan tabiplerin, akli meleke (hukuki
    işlem yapma ehliyeti) raporlarını düzenleme yetkilerinin olduğunun kabulüne,
    Bu tavsiye kararının ilgili mercilere bildirilmesi hususunun uygun olacağına,
    Şuramızca oybirliği ile karar verildi" Denilmektedir.
    Bilginizi ve gereğinin buna göre yapılmasını rica ederim.
    Saygılarımla.
    (25.04.2003 Tarih ve 2003/17 sayılı genelge)
    17) Cezaevinde vesayet altında bulunan kişinin vesayet kararını göstermesi fiili ehliyet
    yönünden yeterlidir. 1995/65 sayılı genelge
    18) Noterlik işlemlerinde sahteciliği önlemek için oto satış sözleşmesi ve oto satışına,
    bankalardan para çekmeye, gayrimenkul satışlarına yetki veren vekaletnamelerde ilgilinin
    kimlik, vekalet ve yetki belgesi örneklerinin işlemin tüm nüsha ve örneklerine harçsız ve
    vergisiz olarak eklenmesi ve bu belgenin verildiği makam ve merciin, tarih ve numarasının
    yazılması gerekir. 1996/1 sayılı genelge
    19) Noterliklerde yabancı para birimleri ile yapılan işlemde günlük gazetedeki
    T.C. Merkez Bankası döviz satış kuru esas alınıp işleme eklenmelidir. 1996/21
    20) Velayet haklarının kullanılması ve çocuk mallarının idaresinde uyulacak kurallar için Birliğin 11.06.2002 tarih ve Hukuk-8761 sayılı genel yazısına uyulmalıdır.
    V. İbraz edilen belgenin işleme yazılması ve örneğinin eklenmesinde
    a) Noterlik Kanun ve Yönetmelikleri hükümleri:
    Noterlikte işlem yapılırken ibraz edilen ve istenen belgelerin işlem kağıdına yazılması ve örneğinin eklenmesi Noterlik Kanununun 79 ve 88 nci maddelerinde Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin ise 92 nci maddesinde gösterilmiştir. Bunlara göre:
    1) Vekil, veli, vasi, kayyım, mümessil ve mirasçı sıfatıyla veya şirket ve dernek gibi tüzel
    kişiler adlarına noterlik işlemi yaptırmak isteyenler, sıfat ve yetkilerini ve işlemi yapmaya izinli
    olduklarını bildirir belge göstermekle yükümlüdürler.
    Belgenin gösterildiği iş kağıdına yazılmakla beraber, işlemle ilgili kısımlarını ve nereden hangi tarih ve numara ile verilmiş olduğunu gösteren, birer örneğini harçsız ve vergisiz olarak gerek ilgilisine verilecek ve gerekse dairede saklanacak asıl ve örneklerine bağlanır. (NK.m.79f.1)
    İlgili, beyanında bir belgeye dayanır ve bu, tutanağa bağlanırsa, o belge tutanağın ayrılmaz bir parçası sayılır. Şu kadar ki, 84 üncü maddenin son fıkrası gereğince tutanak
    örneğinin ilgililere verilmesi sırasında, bu belgenin de örneğinin çıkartılması ilgilinin isteğine
    bağlıdır. (NK.m.88)
    Başkaları adına işlem yaptıracaklardan Noterlik Kanununun 79 uncu maddesinde
    yazılan belgelerin aranması işlemle ilgili kısımlarının örneklerinin işlem kağıdına eklenmesi zorunludur. Vekil ve mümessilin temsil ettikleri kişiler birden çok iseler, temsil ettikleri bütün kişilerin ad ve soyadlarının işleme teker teker yazılması ve ibraz olunan belge veya belgelerin bu kişileri tamamen kapsaması şarttır. (NKY.m.92f.1)
    Noterlik Kanunun 88 nci maddesi düzenleme şeklinde yapılan işlemler için, Noterlik Kanunu Yönetmeliği 92 nci maddesi hükmü ise bütün işlemlerde genel olarak yer almıştır.
    b) Türkiye Noterler Birliği genelgeleri hükümleri:
    Müstenitlerin işlem içine yazılması ve örneklerinin eklenmesi hakkında Birliğimizin Adalet bakanlığından görüş alarak yapmış bulunduğu genelgeler bulunmaktadır. Bunlara göre:
    1) "Bir başvurumuz üzerine Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünden gönderilen 13.9.1990 tarih ve 39292 sayılı yazıda:
    "1512 sayılı Noterlik Kanununun 79 ncu maddesindeki anlamda müstenit sayılmayan, ilgiliye ait nüfus kağıdı örneği, işleme konu gayrimenkulun tapu kaydı veya aracın ruhsatnamesinin örneklerinin işlem kağıdına eklenmesi gerekip gerekmeyeceği, keza noterin sırf kendisini sorumluluktan kurtarmak için bu gibi örneklerini yalnızca daire nüshasına eklemesi halinde bunlardan değerli kağıt ve yazı ücreti alıp almayacağı hususlarındaki yazınızla Bakanlığımız görüşü sorulmaktadır.
    Yasada yazılı zorunluluk dışında noterin ileride sorumluluktan kurtulmak amacıyla bazı evrak örneklerini işlem kağıdının dairedeki nüshasına eklemesi halinde, bu eklerden dolayı iş sahibinden yazı ücreti ve değerli kağıt bedeli alamayacağı düşünülmüştür." denilmektedir.
    Bilginizi ve gereğini rica ederim." (1990/68
    s.g.)
    2) "1512 sayılı Noterlik Kanununun 79 ncu maddesinin uygulanması konusunda noterlerimiz arasında farklılıklar bulunduğu görülmüş ve bu konuda zaman zaman Birliğimize başvurularda yapılmıştır. Bu nedenle 1990 yılında Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğüne bir yazı yazılarak;
    "79 ncu maddenin 2 nci fıkrasında, belgenin gösterildiği iş kağıdına yazılmakla beraber, işlemle ilgili kısımlarını ve nereden, hangi tarih ve numara ile verilmiş olduğunu gösteren birer örneği bağlanır denilmektedir.
    Bu maddenin lafzi şekilde yorumlanarak, mutlaka işlem kağıdının ilgili kısımlarının bir örneğinin ayrı bir kağıda çıkartılıp, yeni işleme eklenmesi mi gerekmektedir, yoksa aynı işlem kağıdının altına, yanına ve arkasına bu bilgilerin çıkarılmasının kanunun ruhu ile uygunluk sağlamıyacağı konusunda tereddütler bulunmaktadır.
    Bu itibarla konunun incelenerek müstenidatların işlem kağıtlarına bağlanma veya geçirilmesi konusundaki" görüşleri rica edilmiştir.
    Bunun üzerine anılan Bakanlıktan gönderilen 9.5.1990 tarih ve 21641 sayılı yazıda:
    "79 ncu maddenin 1 nci fıkrası, vekil, veli, vasi, kayyım, mümessil ve mirasçı sıfatıyla veya şirket ve dernek gibi tüzel kişiler adlarına noterlik işlemi yaptırmak isteyenler, sıfat ve yetkilerini ve işlemi yapmaya izinli olduklarını bildirir belge göstermekle yükümlüdürler hükmünü taşımaktadır.
    Demek ki belge, işlem kağıdından başka olup, bir vekaletname bir mahkeme kararı yahut da temsile yetki veren başka bir yazı olabilecektir.
    Maddenin 2 nci fıkrasında, belgenin gösterildiği iş kağıdına yazılmakla beraber, işlemle ilgili kısımlarını ve nereden hangi tarih ve numara ile verilmiş olduğunu gösteren birer örneği harçsız ve vergisiz olarak gerek ilgilisine verilecek ve gerekse dairede saklanacak asıl ve örneklerine bağlanır denilmektedir.
    Bu fıkra hükmüne göre:
    Noter işlem kağıdına, belge gösterildiğini yazacaktır. Ancak sadece belge gösterdi demeyip, belgeyi düzenleyen merci, belge tarih ve sayısını da işlem kağıdına işleyecektir.
    Ayrıca söz konusu belgeden harçsız örnekler çıkartıp işlem kağıtlarının her bir nüshasına birer adet ekleyecektir.
    Bu itibarla noterin ibraz edilen belgeyi sadece işlem kağıdına yazmakla yetinmeyip, bundan başka söz konusu belgeden çıkarılacak örneklerden birer adedini işlemin asıl ve örnek nüshalarına eklemesi gerekeceği ve bu iki hususun 1512 sayılı Kanunun 79 ncu maddesinin 2 nci fıkrasında ayrı ayrı düzenlenmiş bulunduğu anlaşılmaktadır." denilmektedir.
    Konu o tarihte Yönetim Kurulunda görüşülmüş ve bazı hususlarda araştırma yapılması ve Bakanlık ile görüşülmesi uygun görüldüğünden noterlere duyurulmamıştı. Ancak, son zamanlarda bu yazıdan bilgi edinen Adalet Müfettişlerinin bu yönde tenkitler yaptıkları öğrenilmekle, noterlere duyurulmasının yararlı olacağı sonucuna varılmıştır.
    Bilginizi ve gereğini rica ederim." (1994/2
    s.g.)
    3- "Zaman zaman Birliğimize intikal eden başvurularda, noterler tarafından işlem kağıtlarına eklenen vekaletname temsil belgesi veya imza sirküleri gibi müstenidatların ilgililer tarafından iş kağıtlarından ayrılarak müstakil olarak kullanıldıkları ve bu kanuna aykırı davranışın önlenmesi hususunda gerekli tedbirlerin alınmasının istendiği görülmektedir.
    Konu son Yönetim Kurulumuzda görüşülmüş ve yasal olmayan bu davranışın önüne geçilebilmesi için müstenidat olarak kullanılan belgelerin uygun bir yerine en az 2x5 cm. ebadında ve üç satır halinde yaptırılacak ve içinde (MÜSTENİDATTIR-TEK BAŞINA KULLANILAMAZ) yazılı bir damganın yaptırılarak basılmasının uygun olacağı sonucuna varılmıştır.
    Bilginizi ve buna göre işlem ifasını rica ederim." (1995/10 s.g.)
    4- "Oto satış işlemlerindeki sahteciliklerin artması üzerine ilgililer tarafından yapılan başvurular ile bankalardan para çekmeye yetki veren vekaletnamelerde de sahteciliğin önlenmesi için bazı banka genel müdürlüklerinden gelen yazılar üzerine konu Yönetim Kurulumuzda görüşülerek, bazı öneriler bildirilmekle beraber bu konularda izlenecek yol hakkında Adalet Bakanlığından görüş istenilmiş idi.
    Adalet Bakanlığından verilen ilk cevabın bazı noktalarının açıklanması için ikinci bir yazı yazılmış ve son olarak gelen cevap üzerine aşağıdaki hususların tüm meslektaşlarımıza duyurulmasına karar verilmiştir.
    Gerek oto satışı, gerekse oto satışına veya bankalardan para çekmeye yetki veren
    vekaletnamelerin düzenlenmesi sırasında ve hatta gayrimenkul satışına yetki veren vekalet
    namelerin düzenlenmesi sırasında ibraz edilen kimliklerin esaslı bir surette kontrol edilmesi, bu
    kimliklerin gerçek olduğundan emin olunması halinde bu hususun işlem kağıdına yazılması ve
    ayrıca gideri iş sahibinden alınmak üzere çıkartılacak fotokopisinin 1512 sayılı Noterlik
    kanununun 88/1 nci maddesi gereğince müstenidat olarak kabulü ile HARÇSIZ ve VERGİSİZ olarak işlemin tüm nüsha ve örneklerine eklenmesi yerinde olacaktır.
    İşlem vekil tarafından yapılıyorsa, bu takdirde de vekaletnamenin veya yetki belgesi
    nin dikkatle incelenmesi, vekaletnamenin kuşkuya yer vermeyecek şekilde işlem yaptırmak
    isteyen kişiye ait olduğunun anlaşılması halinde, vekaletname veya yetki belgesinin ilgili
    kısımlarının çıkartılacak örneklerinin 1512 sayılı Kanunun 88/1 nci maddesi gereğince işlemin
    tüm nüsha ve örneklerine HARÇSIZ ve VERGİSİZ olarak eklenmesi gerekmektedir.
    Bakanlık yazılarında ayrıca, birinci bentde ibraz edilen kimliklerin, ikinci bent de ise
    ibraz olunan vekaletnamenin müstenidat olarak kabul edilmesi karşısında, 1512 sayılı Kanunun 79 ncu maddesinde öngörülen koşulların da yerine getirilmesi gerekeceği tabiidir. Yani, belgenin gösterildiğinin ve bu belgenin hangi makam ve merciden verildiği tarih ve sayısının işlem kağıtlarına yazılması zorunlu bulunmaktadır.
    Bilginizi ve buna göre işlem ifasını rica ederim. (1996/1 s.g.)
    5- "Bazı noterliklerde müstenit sayılacak belgelerin işlem kağıtlarının aslının arka yüzüne fotokopi çekilmek suretiyle eklenerek noterlikler arasında farklı gider alınmasına ve rekabet ortamı yaratılmasına neden olunduğu yolunda intikal eden başvurular nedeniyle konu Yönetim Kurulu'nun 29.11.2002 günlü toplantısında görüşülmüş;
    "Noterliklerde yapılan tüm işlemlerde müstenit sayılacak belgelerin işlem kağıtları aslının arka yüzüne fotokopi çekilmek suretiyle eklenemeyeceğine, bu belgelerin ayrı bir kağıda fotokopisi çekilerek değerlendirmeye tabi tutulması gerektiğine" karar verilmiştir.
    Bilginizi ve gereğinin buna göre yapılmasını rica ederim. (2002/49 s.g.)
    IV. SONUÇ
    Noterlik işlemlerinde başkaları adına işlem yaptıracaklardan aranacak ve ibraz edilecek belgeler hakkındaki Noterlik Kanun ve Yönetmelikleri ile Birlik genelgelerine ait hükümleri ve bunların dayanağı alan Medeni Kanun, Borçlar Kanunu ve diğer kanun hükümlerini yazının planı içinde arz etmiş bulunuyorum.
    Başkaları adına işlem yaptıracak kişilerden veli, vasi, kayyım, kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri yetkilerini kanun ve mahkeme kararları ile almakta; vekil, mümessil, murahhas üye gibileri ise sözleşmelerden almaktadır. Bunların noterlikte işlem yaptırmak istemleri halinde kendilerinden bu sıfat ve yetkilerini gösteren belge isteneceği gibi, işleme katılan bütün tarafların hukuki yeterlilikleride aranacaktır. Bazı durumlarda işlemin konusuda belgeye dayalı olabilir. Bunların tamamı Noterlik Kanununun 79 ve 88. nci maddelerinde yer alan ve dayanak teşkil eden belgelerdir. İşlemin şekli ne olursa olsun Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 92 nci maddesine göre bu dayanakların aranması ve işlemin içine yazılması ve örneğinin de eklenmesi gerekir, Yazım işi düzenleme şeklinde yapılan işlemlerde iş tutanağın başlangıcında yer alan kimlik tespitlerinin devamına, onaylama noterlik işlemlerinde ise onaylama şerhinin içinde yer alması daha uygundur. Birliğimizin 1994/2 sayılı genelgesinde Adalet Bakanlığından görüş isteyen yazılarda belirtildiği gibi işlemin bitiminden sonra yazılan dayanak özetlerin eklenecek örnek olmadığı Bakanlığın açıkça yazmadığı zımni bir görüşüdür. Birliğimizin görüşü açık olarak reddedilmemiştir. Genelge sadece örneğin nasıl ekleneceğini göstermiştir.

    Karantinanın olduğu bu günlerde, bizler evde çok sıkıldık. Sizlerin de çok sıkıldığını düşünüyoruz. Akseki’de girmiş antep escort olduğunuz sizler için özel hazırlamış olduğumuz bu sitede sizler ile birçok farklı konuda her gün her saat her dakika can sıkıntısını giderip muhabbet edebileceğiniz birçok çeşitli insanla sohbet edip eğlenerek vakit geçirebileceğiniz, onlarca insanla tanışıp kaynaşabilirsiniz. Ülkemizin başında gelen turistik ve popüler şehirlerinden güzel Antalya’mızın sevimli ilçelerinden biri olan Akseki sıcakkanlı insanlara sahip olan bir ilimizdir. Havanların ısındığı bu sıcak yaz günlerinde bile artvin escort evde olmaktan sıkıldığımız, yakın mesafe bile kuramadığımız bu dönemlerde en büyük eğlenceniz olacak bir sosyal arkadaşlık kurabileceğiniz bir siteden bahsedeceğiz. Oturduğunuz yerden ister telefon ister telefon ister tablet ya da Laptop aracılığı ile tek tuş ile basitçe kayıt olarak giriş yapabileceğiniz sosyal arkadaşlık sitesine giriş yapıp burada birbirinden farklı sevimli, maceracı, çılgın, dertleşmeyi seven birbirinden farklı karakterlerle arkadaşlık kurabileceğiniz sitemizde muhabbet ederek dertleşebileceğiniz, eğlenceli bir şekilde birçok arkadaşlık kurabilirsiniz. Antalya’nın sıcakkanlı insanları ile kaliteli sohbet etmek ve yeni arkadaşlıklar kurmak görevini oluşturan bu sitede sizlere daha iyi olanaklar ve imkânlar sağlayan bu site sizi yepyeni arkadaşlıklar beklemekte. Sizin için aydın escort kurmuş olduğumuz bu site onlarca kişiyle bağlantı kurabilir. Dilerseniz yıllarca dostluk dilerseniz hayatınızın biricik aşkını bulabilir, yeni bir ufka yelken açabilirsiniz. Şimdiden hepinize iyi eğlenceler… Eve kapanmış olduğumuz bu günlerde bizler evlerimizde aşırı derecede çok sıkıldık. Tabi sizleri bilemeyiz. Sizlerin de sıkılmış olduğunu var sayarak sizler için özel olarak bir sosyal arkadaşlık kurma sitesini hazırladık. Bulunuyor olduğumuz birbirinden eğlenceli ve sıcakkanlı insanı bir yana turistik alanları ve Türkiye’nin göz bebeklerinden biri olan Antalya’mızın Aksu ilçesinden birçok yepyeni insanla tanışıp muhabbet edip, güzel vakit geçirebileceğiniz, kaliteli arkadaşlıklar kurabileceğiniz belki de hayatınız aşkını bulup yeni bir ilişkiye yelken açabileceğiniz eğlenceli balikesir escort sitemizi sizlere sunmuş bulunmaktayız. Sitemizde kolaylıkla tek tuş ile kayıt olup giriş yapabileceğiniz bu sosyal arkadaşlık sitesinde birbirinden farklı karakterler ile tanışıp sohbet edebilirsiniz. Sitemizde bulabileceğiniz onlarca farklı karakter var; Sevimli, hayalperest, şakacı, eğlenceli ve birbirinden farklı birçok karakter ile tanışıp dertleşebileceğiniz sitemizi sizlere sunmuş bulunmaktayız. Antalya’nın Aksu ilçesindeki sevimli ve güzel insanlar ile eşsiz bir sohbet deneyimini denemeniz ve birçok arkadaşlık kurmanız için size bu fırsatı tanıyoruz. Sizde günün her saatinde soğuk herhangi bir içeceğinizi alarak balkonlarınızdan veya evin herhangi bir köşesinden Dünya’ya ve yepyeni insanlara açılan bu pencere ile bartin escort kaliteli zaman geçirip asosyalliğinizi bir kenara bırakıp sosyalleşebilirsiniz. Hadi sizde eğlenceli sitemize giriş yapıp katılarak Aksu ilçesine pencerenizi açıp kaliteli zaman geçirme deneyimini tek tuş ile oturduğunuz yerden keyfini doyasıya çıkartın. Şimdiden bol şanlar…

    Madde 6 - Bu aylıklar ile bağlanmasında ve ödenmesinde kullanılacak belgeler her türlü vergi ve resimden muaftır.



    65 YAŞINI DOLDURMUŞ MUHTAÇ, GÜÇSÜZ VE KİMSESİZ TÜRK VATANDAŞLARINA AYLIK BAĞLANMASI
    HAKKINDA KANUN
    SGT:14.12.2006
    Kanun Numarası : 2022
    Kabul Tarihi : 1/7/1976
    Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 10/7/1976 Sayı : 15642
    Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 15 Sayfa : 325



    ***************************************************************************************





    NOT:Bu Kanunun 61. maddesi noterleri ilgilendirmekte olup istisnada 2. fıkrasında düzenlenmiştir.
    Madde 61 - (Değişik: 31/5/1944 - 4576/1 md.)
    1.f..........
    2.f.. Birinci fıkrada yazılı vekaletnameler askerliğe daveti mütaakip ve kıtaya iltihaktan önce noterler, noterlik bulunmıyan yerlerde sulh hakimleri veya vilayet veya kaza jandarma komutanları ile askerlik şubeleri reisleri ve kıtaya iltihaktan sonra da Askeri Adli hakimler, bölük komutanları veya bulundukları müessese amirleri tarafından tanzim veya tasdik olunur. Bu vekaletnameler hiç bir harca ve resme tabi değildir. Bu maddeye tevfikan tanzim kılınan vekaletnamelerin hükümleri erbaş ve erin terhislerinden iki ay sonrasına kadar devam eder.
    3.f..........



    ASKERLİK KANUNU (1)
    SGT:05.05.2007
    Kanun Numarası : 1111
    Kabul Tarihi : 21/6/1927
    Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 12 - 17/7/1927 Sayı : 631 - 635
    Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3 Cilt : 8 Sayfa : 866



    ***************************************************************************************



    NOT: (4389 sayılı Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin 4 üncü fıkrasında, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından idare olunacağı, 3 üncü fıkrasında ise, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun her türlü vergi, resim ve harçtan muaf olduğu hükme bağlanmıştır.) şeklindeki hükümler mülga kanun içindir.
    -5411 sk.nun 140/1. maddesi muafyet hükmünü aynı şekilde düzenlemiştir.
    ...
    BANKACILIK KANUNU
    SGT:09.05.2007



    Kanun Numarası : 5411
    Kabul Tarihi : 19/10/2005
    Yayımlandığı R.Gazete : Tarih: 1/11/2005 Sayı : 25983 (Mük.)
    Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 45 Sayfa:



    ***************************************************************************************



    BAZI DERNEK VE KURUMLARIN BAZI VERGİLERDEN,
    BÜTÜN HARÇ VE RESİMLERDEN MUAF
    TUTULMASINA İLİŞKİN KANUN (1)
    SGT: 27.11.2007
    Kanun Numarası : 1606
    Kabul Tarihi : 11/7/1972
    Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 20/7/1972 Sayı : 14251
    Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 11 Sayfa : 2840

    Madde 1 - (Değişik : 28/11/1990 - 3685/2 md.)
    Türkiye Kızılay Derneği, Türk Hava Kurumu, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Türkiye Yardım Sevenler Derneği ve resmi darülaceze kurumları ile Darüşşafaka Cemiyeti ve Yeşilay Derneği kendilerine terettüp eden vergi, harç ve resim mükellefiyetinin kurumlara ait olduğu hallerde bütün vergilerden, harçlardan, resimlerden, hisse ve fonlardan muaftır.



    Madde 2 - Milli Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ihtiyacına karşılık olarak, yurt içi ve yurtdışından temin olunacak akaryakıt ve yağlar için, her yıl Bütçe Kanunu ile uygulanmakta olan bilümum vergi, resim, harç hisse, masraf ve zam muafiyeti Türk Hava Kurumu için de aynen uygulanır. (2)



    Madde 3 - (Değişik: 28/11/1990 - 3685/2 md.)
    Kanunlarla veya imtiyaz sözleşmeleri ile Türkiye Kızılay Derneği, Türk Hava Kurumu, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Türkiye Yardım Sevenler Derneği ile resmi darülaceze kurumlarına, Darüşşafaka Cemiyetine ve Yeşilay Derneğine sağlanan gelirlerden Hazine hissesi veya İnhisar Resmi alınmaz.



    Madde 4 - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.



    Madde 5 - Bu Kanunu Bakanlar Kurulu yürütür.
    ----------
    (1) Bu Kanunun adı, "Türkiye Kızılay Derneği, Türk Hava Kurumu ve Türkiye Çocuk Esirgeme kurumunun Bazı Vergilerden, Bütün Harç ve Resimlerden Muaf Tutulmasına Dair Kanun" iken, 28/11/1990 tarihli ve 3685 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle değiştirilmiş ve metne işlenmiştir.
    (1) İthalde alınan her her türlü vergi, resim ve harç muafiyeti hükümleri, 6/5/1986 tarih ve 3283 sayılı Kanunun 1 inci maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.

    1606 SAYILI KANUNA EK VE DEĞİŞİKLİK GETİREN MEVZUATIN
    YÜRÜRLÜĞE GİRİŞ TARİHİNİ GÖSTERİR LİSTE

    Kanun Yürürlüğe
    No. Farklı tarihte yürürlüğe giren maddeler giriş tarihi
    2104 - 17/7/1972
    3685 - 5/12/1990



    ***************************************************************************************



    ÖNEMLİ- TİCARİ PLAKA SATIŞI İÇİN



    2007/10 Genelge: 86/10553 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 5393 sayılı Kanuna aykırı hükümlerinin uygulanması imkanı da kalmamıştır.
    --------------------------------------------------------------------------------------------------
    Belediyeye tanınan muafiyet
    Madde 16- Belediyenin kamu hizmetine ayrılan veya kamunun yararlanmasına açık, gelir getirmeyen taşınmazları ile bunların inşa ve kullanımları her türlü vergi, resim, harç, katılma ve katkı paylarından muaftır.
    ...
    BELEDİYE KANUNU
    SGT:07.06.2007



    Kanun Numarası : 5393
    Kabul Tarihi : 3/7/2005
    Yayımlandığı R.Gazete : Tarih: 13/7/2005 Sayı : 25874
    Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 44 Sayfa:



    ***************************************************************************************



    NOT:Bu Kanunun 65. maddesi noterleri ilgilendirmekte olup istisnalar düzenlenmiştir.
    Muafiyetler
    Madde 65- Esnaf ve sanatkârlar meslek kuruluşlarının, kuruluş amaçlarını gerçekleştirmek ve bu amaçlarına uygun olarak kullanılmak üzere iktisap ettikleri ve edecekleri gayrimenkuller ile bu kuruluşların görevleri dolayısıyla elde ettikleri gelirler, katma değer vergisi ve emlak vergisi hariç her türlü vergi, resim ve harçtan müstesnadır.
    ======================================================================
    ESNAF VE SANATKARLAR MESLEK KURULUŞLARI KANUNU

    SGT: 05.06.2008
    Kanun Numarası : 5362
    Kabul Tarihi : 7/6/2005
    Yayımlandığı R.Gazete : Tarih: 21/6/2005 Sayı : 25852
    Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 44 Sayfa:



    ***************************************************************************************
    İstisnalar ve vergi nisbetinin tesbiti
    Madde 30 - Sözleşme her türlü vergi, resim ve harçtan istisnadır.
    Bakanlar Kurulu, dar mükellefiyete tabi kurumların bu Kanunun uygulamasından doğacak kazanç ve ücretlerinden yapılacak vergi tevkifat nisbetlerini sıfıra kadar indirmeye veya kurumlar vergisindeki nisbete kadar yükseltmeye yetkilidir.
    ...
    FİNANSAL KİRALAMA KANUNU (1)
    -------------------- SGT: 28.03.2007
    (1) 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Kanunun 168 inci maddesinin (C) fıkrasıyla ; bu Kanunun 30 ve 34 üncü maddeleri hariç olmak üzere, diğer maddelerinde yer alan "Bakanlar Kurulu" ibareleri "Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu", "Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanlık" ibareleri ise "Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu" olarak 1/1/2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere değiştirilmiş ve metne işlenmiştir.



    Kanun Numarası : 3226
    Kabul Tarihi : 10/6/1985
    Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 28/6/1985 Sayı : 18795
    Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 24 Sayfa : 510





    ***************************************************************************************





    Dikkat:Muafiyet hükümleri 7. Bölümde
    - 21.md. (satış veya devir için kısıtlama) hükmüne dikkat et
    ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    İSKÂN KANUNU
    Kanun No. 5543 Kabul Tarihi : 19/9/2006
    26 Eylül 2006 Tarihli ve 26301 Sayılı Resmi Gazete
    SGT:25.12.2006
    Muamelelerle ilgili muafiyetler
    MADDE 35 - (1) Göçmenlerin pasaportları üzerinde yapılacak vize muamelesi ile kendilerine verilecek eşya belgeleri her türlü resim ve harçtan muaftır. Göçmen, göçebe, millî güvenlik nedeniyle ve kamulaştırmadan etkilenen ailelerden iskân edilenlere bu Kanun hükümleri gereğince yapılacak iskân yardımı gümrük ve vergi muafiyeti, tabiiyet, nüfusa ve tapuya tescil ve nakil işlemleri dolayısıyla gerek kendileri tarafından verilecek gerekse ilgili dairelerce düzenlenecek her türlü evrak damga vergisi ile sair resim ve harçlardan muaftır.
    ***************************************************************************************





    Muafiyet Hükmü: İKİNCİ BÖLÜM
    İş Sözleşmesi, Türleri ve Feshi
    Tanım ve şekil
    Madde 8 - İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İş sözleşmesi, Kanunda aksi belirtilmedikçe, özel bir şekle tâbi değildir.
    Süresi bir yıl ve daha fazla olan iş sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılması zorunludur. Bu belgeler damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır.
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    İŞ KANUNU
    Kanun Numarası : 4857 SGT:20.10.2006
    Kabul Tarihi : 22/5/2003
    Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 10/6/2003 Sayı : 25134
    Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 42 Sayfa:



    ***************************************************************************************





    53. maddeye DİKKAT...! (j) fıkrasının (1) numaralı bendi
    ................................................................................................
    KAMU İHALE KANUNU
    SGT:09.05.2007
    Kanun Numarası : 4734
    Kabul Tarihi : 4.1.2002
    Yayımlandığı R.Gazete : Tarih: 22/1/2002 Sayı: 24648
    Yayımlandığı Düstur : Tertip: 5, Cilt: 42, Sayfa:



    j) Kurumun gelirleri aşağıda belirtilmiştir:
    1) (Değişik: 30/7/2003-4964/32 md.) Bu Kanun kapsamında yapılan ihalelere ilişkin düzenlenecek sözleşmelerden, bedeli yüzmilyar Türk Lirasını aşanlar için yükleniciden tahsil edilecek sözleşme bedelinin onbinde beşi (İdareler ve noterler bu tutarın yüklenici tarafından Kurum hesaplarına yatırıldığını sözleşmelerin imzalanması aşamasında aramak zorundadır.).
    -------------------------
    -53 üncü maddesinin (j) fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan parasal limit 01.02.2007 tarihinden itibaren 192.542,- YTL. (Yüzdoksanikibin beşyüzkırkiki Yeni Türk Lirası)'na çıkarılmıştır.



    ***************************************************************************************





    B) Muaflıklar:
    Madde 93 - 1. Kooperatifler, kooperatif birlikleri, kooperatif merkez birlikleri ve Türkiye Milli Kooperatifler Birliği;
    a) .....,
    b) Her nevi defterlerin ve anasözleşmelerin tasdiki ve açılış tasdiklerinde sayfalarının mühürlenmesi her nevi harçtan ve Damga Vergisinden,
    c) .....,
    d) ..., Muaftır.
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------
    KOOPERATİFLER KANUNU (1)
    ----------
    (1) 13/12/1983 tarih ve 183 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 50 nci maddesi hükmü gereğince anılan maddede sayılan kooperatiflerle ilgili olarak Ticaret Bakanlığına ve Bakanına verilmiş olan görev ve yetkiler Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığına ve Bakanına devrolunmuştur.



    Kabul Numarası : 1163 SGT :10.10.2006
    Kabul Tarihi : 24/4/1969
    Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 10/5/1969 Sayı : 13195
    Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 8 Sayfa : 1955















    NOT:5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununa 4605 sayılı Kanun ile eklenen geçici 29 uncu maddenin 4 üncü fıkrasında, hisseleri kısmen ya da tamamen Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na ait olan bir bankanın iştiraklerinin, takipteki alacaklarının ve diğer bilanço kalemleri ile banka lehine alınan teminatların Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından devir ya da satın alınması işlemlerine de damga vergisi ve harç istisnası getirilmiştir.
    ...



    KURUMLAR VERGİSİ KANUNU
    SGT :14.05.2007
    Kanun Numarası : 5520
    Kabul Tarihi : 13/6/2006
    Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 21/6/2006 Sayı : 26205
    Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 45 Sayfa:



    ***************************************************************************************







    İlköğretim temel kanununda muafiyet var.4734 sk.na bağlı ihalede muafiyet yok.



    ***************************************************************************************



    Organize Sanayi Bölgeleri Kanununun 21.maddesinde muafiyet hükmü var.
    ***************************************************************************************



    Muafiyet hükmü 64. maddededir. Ayrıca 42-49-50-58/4.maddelere bkz.
    Madde 64 - Bu Kanunla noterlere tevcih edilmiş görevler dolayısıyla yapılan işlemler her çeşit vergi, resim ve harçtan muaftır. Noter ücretleri bu hükmün dışında olup, yüzde elli indirim yapılır.
    Sendika ve konfederasyonların kütüphane ve spor tesisleri ile mesleki eğitimleri ve toplantıları için lüzumlu taşınır ve taşınmaz malları, bu mallarla ilgili alacaklar hariç haciz edilemez.



    ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    SENDİKALAR KANUNU (1)
    SGT:01.06.2007
    Kanun Numarası : 2821
    Kabul Tarihi : 5/5/1983
    Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 7/5/1983 Sayı : 18O40
    Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa : 316







    ***************************************************************************************





    Muafiyet hükmü 9.madde de.
    ...
    SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMAYI
    TEŞVİK KANUNU
    SGT:15.11.2007

    Kanun Numarası : 3294
    Kabul Tarihi : 29/5/1986
    Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 14/6/1986 Sayı : 19134
    Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 25 Sayfa : 264



    Muafiyetler:
    Madde 9 - Bu Kanunla kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları;
    a) Kurumlar Vergisinden, (iktisadi işletmeler hariç),
    b) Yapılacak bağış ve yardımlar sebebiyle Veraset ve İntikal Vergisinden,
    c) (Değişik: 1/12/2004 - 5263/20 md.) Sahip oldukları taşınır ve taşınmaz mallar ve yapacakları tüm muameleler dolayısıyla her türlü vergi, resim, harç ve fonlardan,
    d) (Ek: 1/12/2004 - 5263/20 md.) Vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğünce vakıflardan tahsil edilen teftiş ve denetleme masraflarına katılma paylarından,
    Muaftır.
    Fona ve Vakfa yapılacak bağış ve yardımlar her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır. Bu bağış ve yardımlar Kurumlar ve Gelir Vergisi matrahından indirilebilir.



    ***************************************************************************************



    Muafiyet hükmü 19.maddede
    ...
    TARIM KREDİ KOOPERATİFLERİ VE
    BİRLİKLERİ KANUNU

    Kanun Numarası : 1581
    Kabul Tarihi : 18/4/1972
    Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 28/4/1972 Sayı : 14172
    Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 11 Sayfa : 2196



    Muafiyetler:
    Madde 19 - A) Bu kanuna göre kurulacak ve kurulmuş sayılan kooperatiflere ortak olmak üzere başvuran üreticilerle, ortakların kooperatifleriyle yapacakları her türlü işlemler ve bunlarla ilgili kağıt,belge, senet, beyanname, taahhütname, vekaletname, makbuz, kooperatif lehine yapacakları ipotek ve rehinler her türlü resim, harç ve vergiden,
    B) Bu kanuna göre kurulacak ve kurulmuş sayılan kooperatifler, bölge ve merkez birlikleri,
    a) Kurumlar, gider, gayrimenkul kıymet artışı, intikal ve diğer vergilerden ve icra makamları, resmi daireler ve mahkemeler nezdinde yapacakları takip ve tahsillerle açacakları tazminat davaları ile ilgili her nevi talep, tebliğ ve kararlar her türlü masraf, vergi, resim ve harçlardan,
    b) Sermaye ve yedek akçeleri ile taşınmaz malları ve bunların gelirleri, kendi ihtiyaçları için satın aldıkları ve alacaklarının tahsili gayesiyle mülk edindikleri taşınmaz malları ve bunların 15 inci madde hükmüne göre sahiplerine geri verilmesi işlemi, bütün vergi, resim ve harçtan,
    c) Yapacakları kredi işlerine ilişkin bütün senet, belge, kağıt, defter ve hesap özetleri, taşınmaz mallara ait ipotek ve taşınır mallara ait rehin işlemleri, vekaletnameler, taahhütnameler vesair evrak, bütün resim ve harçtan,

    Sayfa 7



    4930

    C) Bu kanuna göre kurulan kooperatiflerle bölge ve merkez birliklerinin temin edecekleri krediler ve bunlara ilişkin Merkez Bankası nezdindeki reeskont muameleleri ve bu işlemlere ait bütün senet, belge, vekaletname, taahhütname vesair evrak gider ve diğer vergilerle bütün resim ve harçtan,
    Muaftır.
    Ancak, bu kuruluşların ortak dışı işlemlerden elde edecekleri gelir - gider farkları ayrı bir hesapta takip ve tespit edilerek vergilendirilir.
    Kooperatif, bölge ve merkez birliklerince noterlere tasdik ettirilecek defterlerle belgelerden yalnız noter ücreti alınıp harç alınmaz.
    Kooperatiflerin, bölge birliklerinin ve merkez birliklerinin ortaklarına verilmek üzere üretim araç ve gereçlerine % 50 gümrük indirimi uygulanır.(1)



    ***************************************************************************************



    MUAFİYET HÜKMÜ:
    Ek Madde 20 - (Ek: 3/5/1995 - 4107/3 md.) Bu kanun gereğince yapılacak her türlü işlemler (sözleşmeler dahil) katma değer vergisi hariç,her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.



    Kanun Numarası : 406 SGT:09.10.2006
    Kabul Tarihi : 4/2/1924
    Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 21/2/1924 Sayı : 59
    Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3 Cilt : 5 Sayfa : 273



    ***************************************************************************************



    NOT:Muafiyet hükmü 15.maddede
    ... TERÖR VE TERÖRLE MÜCADELEDEN DOĞAN
    ZARARLARIN KARŞILANMASI
    HAKKINDA KANUN
    SGT:01.06.2007

    Kanun Numarası : 5233
    Kabul Tarihi : 17/7/2004
    Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 27/7/2004 Sayı :25535
    Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 43 Sayfa:



    İstisna ve muaflıklar
    Madde 15- Bu Kanunun uygulanması ile ilgili olarak yapılacak başvurular, bildirimler, düzenlenecek belgeler, resmî mercilerce ve noterlerce yapılacak işlemler ile bu Kanunda belirtilen amaçlar doğrultusunda kullanılmak üzere yapılacak bağış ve yardımlar, her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.
    Bu Kanunda belirtilen amaçlar doğrultusunda kullanılmak üzere yapılacak bağış ve yardımların gelir ve kurumlar vergileri matrahından indirilebilecek miktarları ilgili mevzuata göre belirlenir.





    ***************************************************************************************





    TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN

    Kanun Numarası : 4077 SGT:05.10.2006
    Kabul Numarası : 23/2/1995
    Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 8/3/1995 Sayı : 22221
    Yayımlandığı Düstür : Tertip : 5 Cilt : 34 Sayfa :
    DÖRDÜNCÜ KISIM
    Yargılamaya ve Cezaya İlişkin Hükümler



    Tüketici Mahkemeleri
    Madde 23- (Değişik: 6/3/2003-4822/30 md.)
    Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır. Tüketici mahkemelerinin yargı çevresi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.
    Tüketici mahkemeleri nezdinde tüketiciler, tüketici örgütleri ve Bakanlıkça açılacak davalar her türlü resim ve harçtan muaftır. Tüketici örgütlerince açılacak davalarda bilirkişi ücretleri, 29 uncu maddeye göre kaydedilen bütçede öngörülen ödenekten Bakanlıkça karşılanır. Davanın, davalı aleyhine sonuçlanması durumunda, bilirkişi ücreti 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalıdan tahsil olunarak 29 uncu maddede düzenlenen esaslara göre bütçeye gelir kaydedilir. Tüketici mahkemelerinde görülecek davalar Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun Yedinci Babı, Dördüncü Faslı hükümlerine göre yürütülür. (1)
    Tüketici davaları tüketicinin ikametgahı mahkemesinde de açılabilir.
    Bakanlık ve tüketici örgütleri münferit tüketici sorunu olmayan ve genel olarak tüketicileri ilgilendiren hallerde bu Kanunun ihlali nedeniyle kanuna aykırı durumun ortadan kaldırılması amacıyla tüketici mahkemelerinde dava açabilirler.
    Gerekli hallerde tüketici mahkemeleri ihlalin tedbiren durdurulmasına karar verebilir. Tüketici Mahkemesince uygun görülen tedbir kararları, masrafı daha sonra haksız çıkan taraftan alınmak ve 29 uncu maddede düzenlenen esaslara göre bütçeye gelir kaydedilmek üzere, ülke düzeyinde yayınlanan gazetelerden birinde Basın İlan Kurumunca ve ayrıca varsa davanın açıldığı yerde yayınlanan mahalli bir gazetede derhal ilân edilir. (1)
    Kanuna aykırı durumun ortadan kaldırılmasına yönelik Tüketici Mahkemesi kararları ise masrafı davalıdan alınmak üzere aynı yöntemle derhal ilân edilir.







    ***************************************************************************************



    Muafiyet hükmü 42.maddede
    29.madde önemli ve 2003/22-Genelgeye bkz.



    UMUMİ HAYATA MÜESSİR AFETLER DOLAYISİYLE ALINACAK
    TEDBİRLERLE YAPILACAK YARDIMLARA DAİR KANUN
    SGT:05.05.2007
    Kanun Numarası : 7269
    Kabul Tarihi : 15/5/1959
    Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 25/5/1959 Sayı : 10213
    Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3 Cilt : 40 Safya : 1046





    Madde 42 - (Değişik: 2/7/1968 - 1051/1 md.)
    Bu kanunun uygulanması dolayısiyle taşınmaz malların alım, satım, ipotek, tapu - kadastro işlemleri, yeniden inşa edilecek veya onarılacaklarla ilgili ihale, sözleşme, ruhsatname ve sair işlemler ve bu kanundan faydalanacakların verecekleri beyanname, taahhütname ve yapacakları sözleşmeler her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.
    Tapu işlemleri sırasında 27/7/1967 gün ve 930 sayılı kanunun tasarruf bonosu tevdiatı ile ilgili hükümleri uygulanmaz.

    Madde 29 - (Değişik: 31/8/1999 - KHK - 574/2 Md.)
    Yıkılan, yanan veya ağır hasara uğrayan veya uğraması muhtemel olan binalarla imar planları gereğince kamulaştırılmasında zorunluluk bulunan yerlerdeki binalarda oturan ailelere hak sahibi olmak şartıyla konut yaptırılır veya kredi verilir.
    Aynı bina içinde hak sahibi ebeveyn ile birlikte oturan evli kişilerin durumu, Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca bu konuda hazırlanacak yönetmelik gereğince takdir ve tespit edilir.
    Kendilerine ait olmayan arsa veya arazi üzerine inşaat ruhsatı almaksızın bina inşa eden yapı sahipleri ile yer kayması, bu baskını, kaya düşmesi ve benzeri sebeplerle imar planında yapı yapılması sakıncalı olarak belirlenen yerlerde ruhsatsız olarak yapılan yapıların sahipleri haksahibi olarak kabul edilmez.
    Kendisine veya eşine ait o yerde aynı cins müstakil hasarsız başka bir binası veya dairesi olan ailelere bina ve inşaat kredisi verilemez.
    Yıkık olduğu veya ağır, orta ve az derecede hasar gördüğü belirlenen binalardan mülkiyeti tüzel kişilere ait olanlara yardım yapılmaz.
    Afete uğramasıyla ekonomik ve sosyal hayatı kesintiye uğratan dükkan ve fırın gibi binalar için de sahiplerine, borçlandırma hükümleri dairesinde, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca belirlenecek esaslara göre inşaat kredisi verilebilir. O yerde kendisine veya eşine ait müstakil hasarsız başka bir işyeri bulunanlar, bu yardımdan faydalanamazlar.
    (Değişik son fıkra: 29/5/2003-4864/3 md.) Hasarlı bina veya işyeri sigortalı ise yapılacak yardımdan sigorta tutarı indirilmez.







    ***************************************************************************************
    Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs, Kredi verilmesine ilişkin kanun
    Muafiyet hükmü 4. maddededir.



    ***********************************************************************

    Mal Rejimi Sözleşmeleri



    Komisyonumuz 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren yeni Türk Medeni Kanun'umuzun 202. maddesinden 281. maddesine kadar devam eden maddeleri ile düzenlenen eşler arasındaki mal rejimleri için noterliklerimizde düzenlenen mal rejimi sözleşmelerinin yapılması sırasında karşılaşılan sorunlar ve duyulan tereddütler konusunda, aşağıda belirtilen hususların meslektaşlarımızın bilgisine sunulmasında fayda olacağı görüşündedir.



    Edinilmiş mallara katılma sözleşmelerinin 31.12.2002 tarihine kadar yapılması halinde yürürlük kanununun 10. maddesinin 3. fıkrası gereğince evlenme tarihinden geçerli olmak üzere yapılabileceği, 31.12.2002 tarihinden sonra yapılacak edinilmiş mallara katılma sözleşmesi ile sözleşmenin hükümlerini geriye götürmenin mümkün olmadığı.



    31.12.2002 tarihine kadar yasadaki diğer seçimlik mal rejimleri olan, mal ayrılığı-paylaşmalı mal ayrılığı ve mal ortaklığı rejimleri için yapılacak sözleşmelerin 01.01.2002 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yapılabileceği (Yürürlük Kanununun 10. Maddesinin 1. Fıkrasının 2. cümlesinden çıkan sonuç), bu seçimlik rejimlere
    İstanbul Noter Odası Hukuk Komisyonunun 17.12.2002 tarih 2002/2003-4 sayılı Raporu
    ilişkin olarak yapılacak sözleşmelerin evlilik tarihinden geçerli olmak üzere yapılmasının mümkün olmadığı.
    3-01.01.2003 tarihinden itibaren yapılacak mal rejimi sözleşmelerinin geçmişe etkili olarak yapılamayacağı, bu sözleşmelerin yapıldığı tarihten itibaren ileriye dönük sonuçlar doğu racağı.
    Muayyen bir veya birkaç mal için mal rejimi sözleşmesinin yapılamayacağı, mal rejimi sözleşmelerinin eşler arasında gerek evlilik süresince ve gerekse evlilik son bulduğunda sahibi bulundukları tüm mal varlıkları üzerindeki hak ve yükümlülüklerini tayin eden genel kuralları içeren sözleşmeler olduğu.
    Mal rejimi sözleşmesi yapma hakkı şahsa sıkı surette bağlı bir hak olduğu için (TMK. 204. - 205. madde) eşler tarafından bizzat yapılması gerektiği, bu sözleşmelerin akti temsilci (vekil) tarafından yapılamayacağı, tarafların kanuni temsilcileri varsa bunlarında sözleşmeye iştiraki gerektiği.
    6-Yapılacak mal rejimi sözleşmelerinin Türkiye Noterler Birliği'nin 18.1.2002 tarih ve Hukuk 1167 sayılı yazıları ekinde gönderilen örnekler esas alınarak, düzenleme, fotoğraflı ve taraflara birer adet verilecek şekilde yapılmasının uygulamada birlik sağlanması açısından yararlı olacağı.
    Sözleşmelerde tarafların diledikleri gibi değişiklik yapamayacakları (TMK 203. madde) örneklerin sonunda tarafların yapabilecekleri değişikliklerin neler olacağının belirtilmiş olduğu, bunlar dışındaki değişiklik isteklerinin kabul edilmemesi gerektiği.
    Kamu oyunda mal rejimlerinin isimleri ve hukuki sonuçları gerektiği gibi anlaşılama dığından, aslında yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma sözleşmesi yapmak isteyen eşlerin noterliklere müracaatlarında mal ortaklığı yapmak istediklerini beyan ettikleri, bu nedenle noterlerimizin gerek personele gerekse ilgililere mal ortaklığının ayrı bir rejim olduğunu açıklayarak, tarafların gerçek arzularına uygun sözleşme yapmalarını sağlamalarının doğru olacağı.
    Türk Medeni Kanununun 216. maddesinde yer alan envanter senedinin de noterliklerde düzenlenmesi gerektiği, bu envanter senedinin kanunu hazırlayan komisyonunun başkanı Prof. Ahmet Kılıçoğlu'nun görüşüne uygun olarak her iki eşin katılımı ile "düzenleme envanter senedi" başlığı altında yapılmasının ve mal rejimi sözleşmeleri gibi değer ihtiva etmediği takdirde harçlar kanununun 2 sayılı tarifesinin II. bölümünün 11. maddesi gereğince maktu harca ve maktu damga verisine tabi tutulmasının, değer ihtiva ettiği taktirde ise nisbi harç ve damga vergisine tabi tutulmasının uygun olacağı, değer gösterme zorunluluğunun bulunmadığı.
    10- Yeni Medeni Kanun ile düzenlenen, edinilmiş mallara katılma-paylaşmalı mal ayrılığı ve mal ayrılığı rejimlerinde "eşlerden her birinin kendi borçlarından bütün mal varlığı ile sorumlu olduğu" ilkesi kabul edildiğinden, objektif sorumluluk tehlikesi altında bulunan noterlerimizin, özellikle mal ayrılığı rejimini seçmelerine gerek olmadığı görüşüne karşın, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyeye tabi olması, yapılacak tasfiye sonucu noterin katılma alacağının doğması halinde bunun bir risk doğuracağı, bu nedenle noterlerimizin mal ayrılığı rejimini seçmelerinin yararlı olacağı görüşünün daha ağırlıklı olduğu.
    Komisyonumuzca yapılan araştırmalar ve incelemeler sonucu varılan bu sonuçların yapılacak genel toplantıda meslektaşlarımızın bilgisine sunulup tartışmaya açılmasının yararlı olacağına görüşmeye katılan komisyon üyelerininin oy birliği ile karar verildi.



    Komisyon Başkanı Başkan Yardımcısı Üye
    M. Erkan GÜLTEKİN Tomris KANTEK Behram YİĞİT
    Kadıköy 14. Noteri Beyoğlu 10. Noteri Beşiktaş 10. Noteri









    Üye Üye Üye
    M. Sevil ÖZDEMİR Serpil YILDIRIM Saliha AKGÜN
    Bakırköy 2. Noteri Bakırköy 10. Noteri Bakırköy 15. Noteri





    Üye Üye Üye
    Cihangir ARI Erol ATAK Metin SUYABATMAZ
    Bakırköy 26. Noteri Gaziosmanpaşa 4. Noteri Üsküdar 11. Noteri

    MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMESİ



    İstanbul Noter Odası Hukuk Komisyonu



    Mirastan feragat sözleşmesi, miras bırakan ile mirasçılardan biri veya bir kaçı arasında, mirasçı veya mirasçıların miras haklarından feragat ettiklerine ilişkin akdedilen iki taraflı bir miras (ölüme bağlı tasarruf )sözleşmedir.
    Mirasçılık sıfatının yitirilmesi nedenlerinden biri de mirastan feragat tır.
    Miras bırakan bir mirasçısı ile karşılıksız veya bir karşılık sağlanarak mirastan feragat sözleşmesi yapabilir.
    Feragat eden mirasçılık sıfatını kaybeder. Bir karşılık sağlanarak mirastan feragat, sözleşmede aksi öngörülmedikçe feragat edenin altsoyu içinde sonuç doğurur. (TMK. md.528)
    Mirastan feragat sözleşmesi belli bir kişinin lehine yapılmış olursa, bu kişinin de herhangi bir sebeple mirasçı olamaması halinde, feragat hükümden düşer.
    Mirastan feragat sözleşmesi belli bir kişi lehine yapılmamışsa en yakın ortak kökün altsoyu lehine yapılmış sayılır ve bunların herhangi bir sebeple mirasçı olamaması halinde, feragat yine hükümden düşer. (TMK.md.529)
    Mirasın açılması anında tereke borçları karşılayamıyorsa ve borçlar mirasçılar tarafından da ödenmiyorsa, feragat eden ve mirasçıları alacaklılara karşı feragat için ölümünden önceki beş yıl içinde miras bırakandan almış oldukları karşılıktan, mirasın açılması anındaki zenginleşmeleri tutarında sorumludurlar. (TMK.md.530)
    Mirastan feragat, miras hakkının değil, fakat mirasçılık sıfatının yitirilmesidir. (Bkz.Esat Şener, Miras Hak ve Payları, sh 155)
    Mirastan feragatte miras, bırakan saklı pay sahibi mirasçılarından biriyle miras sözleşmesi yapmakta, iki taraflı bu sözleşme ile mirasçı ona karşı doğacak miras hakkından vazgeçmektedir. Bu vazgeçme mirasın tümü hakkında olabileceği gibi belirli bir payı ile ilgili kısmen de olabilir.
    Bir karşılık alınarak yapılan feragat sözleşmesinde aksi kararlaştırılmadıkça feragat edenin altsoyu da mirasçılık sıfatını yitirir.









    MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMESİNİN ŞEKLİ
    Mirastan feragat sözleşmesinin miras sözleşmesi şeklinde yapılması şarttır. Miras sözleşmesinin geçerli olması için resmi vasiyetname şeklinde düzenlenmesi gerekir. Sözleşmenin tarafları, arzularını resmi memura aynı zamanda bildirirler ve düzenlenen sözleşmeyi memurun ve iki tanığın huzurunda imzalarlar. (TMK. md.545)
    Mirasçılar karşılıklı olarak da mirastan feragat edebilirler.
    Mirastan feragat tek taraflı bir irade beyanı ile vasiyet şeklinde ölüme bağlı tasarrufla da yapılabilir. Bu şekil feragat, bir karşılık alınmaksızın feragat halinde mümkündür.
    Miras bırakan yaptığı miras sözleşmesi ile mirasını veya belirli bir malını sözleşme yaptığı kimseye ya da üçüncü bir kimseye bırakma yükümlülüğü altına girebilir.
    Miras bırakan mal varlığında eskisi gibi serbestçe tasarruf edebilir. Ancak, miras sözleşmesindeki yükümlülüğü ile bağdaşmayan ölüme bağlı tasarruflarına veya bağışlamalarına itiraz edilebilir. (TMK. md.527)
    Yargıtay uygulamalarında da mirastan feragat sözleşmesinin resmi vasiyet şeklinde yapılmadıkça muteber olmayacağı esası benimsenmiş, (Y.2.HD.19.7.1948 Ta.3056-4390 sayılı kararı) daha sonra. 11.2.1959 Tarih E. 1958/16 K.1959/14 sayılı İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu Kararıyla da mirastan feragat sözleşmesinin resmi vasiyet şeklinde yapılması gerektiği vurgulanmıştır) Mirastan feragat sözleşmesi de hukuki niteliği itibariyle bir miras sözleşmesidir.
    Birbirlerinin mirasçısı olduğu durumlarda iki taraf bir yandan mirastan feragat eden, bir yandan da bunu kabul eden kişi durumunda olabilir.
    Miras sözleşmeleri gibi, feragat sözleşmeleri de bir taraflı veya iki taraflı olabilirler. Eğer sözleşmenin iki tarafı da karşılıklı olarak hem müstakbel muris, hem de müstakbel feragat eden durumunda iseler, bu takdirde iki taraflı bir feragat sözleşmesi vardır. İki taraflı feragat sözleşmelerinde her iki taraf karşılıklı olarak miras haklarından vazgeçmektedirler. Bu çoğu kez karı koca arasında yapılmaktadır.
    Tek taraflı feragat sözleşmelerinde ise, bir taraf müstakbel miras bırakandır, diğer taraf da müstakbel mirasçı dır. (feragat edendir).
    MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMESİ YAPIMINDA EHLİYET
    Miras sözleşmesi yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve ergin olmak, kısıtlı bulunmamak gerektiğinden. (TMK md.503)
    Mirastan feragat sözleşmelerinde de tarafların ayırt etme gücüne sahip ve ergin olmaları, kısıtlı bulunmamaları gerekir.
    Eğer vasiyetname ile tek taraflı bir feragat söz konusu olursa;





    Vasiyet yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve 15 yaşını doldurmuş olmak yeterlidir. (TMK.md.502)
    Mirastan feragat sözleşmesi yapan kişi veya kişilerin aynı zamanda ayırt etme gücünü haiz olmaları da gerekir. Onun için evlenme ile ergin olan (TMK. Md.11) kişiler de miras sözleşmesi yapabilirler. Çünkü o kişi 18 yaşını doldurmamış olsa bile evlenmekle ergin olmuştur.
    Aynı zamanda onbeş yaşını dolduran küçük, kendi isteği ve velisinin rızasıyla ergin kılınabilir. (TMK.md.12). Bunlarda mirastan feragat sözleşmesi yapabilirler.
    Yasal Danışman atanan mahdut ehliyetsizler de yalnız başlarına mirastan feragat sözleşmesi yapabilirler. Ayırtım gücünü taşıyan kısıtlılar. (TMK.md.407) mesela mahkumlar vesayet makamının izni ve Denetim makamının muvafakati ile (TMK. md.463/5) vasileri aracılığı ile mirastan feragat sözleşmesi yapabilirler.
    MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMESİNİN FESHİ
    Kural olarak mirastan feragat sözleşmesi tek taraflı olarak feshedilemez. Ancak sözleşmenin tarafları anlaşarak feragat sözleşmelerini feshedebilirler.
    Miras sözleşmesi tarafların yazılı anlaşmasıyla her zaman ortadan kaldırabilir.
    istisna; Miras sözleşmesiyle mirasçı atanan veya kendisine belirli mal bırakılan kişinin, miras bırakana karşı miras sözleşmesinin yapılmasından sonra mirasçılıktan çıkarma (Mirastan ıskat) sebebi oluşturan davranışta bulunduğu ortaya çıkarsa; Miras bırakan, miras sözleşmesini tek taraflı olarak da ortadan kaldırabilir.









    Tek taraflı ortadan kaldırma, vasiyetnameler için kanunda öngörülen şekillerden biriyle yapılır. (TMK. md.546)
    Mirastan feragat sözleşmesi resmi şekilde yapıldığı halde, mirastan feragat sözleşmesinin feshi, sözleşmenin tarafları arasında yapılacak adi yazılı sözleşme İle de mümkündür. Miras sözleşmesi, tarafların yazılı anlaşmasıyla her zaman ortadan kaldırılabilir. (TMK. md.546/1)
    Mirastan feragat sözleşmelerinde yapılacak Değişikliklerin de mutlaka resmi vasiyet şekilde yapılması gerekir. Aksi takdirde adi yazılı anlaşma ile yapılan değişiklikler hukuki sonuç doğurmaz.





    MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMESİNİN ÇEŞİTLERİ
    Mirastan feragat sözleşmeleri bir karşılık alınarak yapılabileceği gibi, bir karşılık alınmadan da yapılabilir. Mirasçı miras bırakanın sağlığında ihtiyaç içinde ise iş kurma, evlenme vb. gibi amaçlarla miras bırakanla bedelli mirastan feragat sözleşmesi yapmak isteyebileceği gibi, miras bırakanın sağlığında ekonomik yönden güçlü olan mirasçı, güçsüz, olan mirasçı veya mirasçılar lehine bir karşılık almaksızın da mirastan feragat edebilir.
    Mirastan bir karşılık ve bir karşılık almadan feragatin hukuki sonuçları ve etkileri farklı olduğundan ayrı ayrı incelenecektir.
    A) MİRASTAN BİR KARŞILIK ALARAK FERAGAT (İVAZLI)
    Bir karşılık alınarak mirastan feragat sözleşmesinde mirasçı mirasına karşılık bir bedel almaktadır. Miras bırakan, saklı pay sahibi mirasçısıyla ölümünden sonra hüküm ifade etmek üzere mirastan feragat





    sözleşmesi yaparken miras hakkı karşılığı olarak feragat edene bir karşılık vermekte, mirasçı da bu bedel karşılığı saklı payından veya miras payının bir kısmından veya miras payının tamamından vazgeçmektedir.
    Bir karşılık alınarak yapılan feragat sözleşmelerinde karşılık, sözleşmenin imzalanması sırasında sağlar arası bir işlemle verilmekte veya verilmesi taahhüt olunmakta, buna karşın sözleşme miras bırakanın diğer mirasçıları yönünden miras bırakanın ölümünden sonra hukuki sonuç doğurmaktadır.
    Karşılık olarak verilen şey para olabileceği gibi mal veya başka bir şeyde olabilir.
    B) MİRASTAN BİR KARŞILIK ALMAKSIZIN FERAGAT (İVAZSIZ)
    Mirastan bir karşılık almaksızın feragatte, miras bırakan mirastan feragat eden mirasçı ile karşılıksız olarak sözleşme yapmakta, mirasçı karşılıksız olarak miras bırakanın belli bir mirasçısı veya mirasçıları veya tüm mirasçıları lehine mirastan feragat etmektedir.
    MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMESİNİN TARAFLARI
    Gerek bir karşılık alınarak gerekse bir karşılık alınmaksızın feragat sözleşmesinin tarafları önce de açıkladığımız gibi mutlaka ve mutlaka miras bırakan ve miras bırakanın saklı paylı mirasçılarıdır.
    Saklı pay sahibi dışındaki mirasçılarla mirastan feragat sözleşmesi yapılmasına gerek yoktur. Çünkü miras bırakan sağlığında veya ölüme bağlı tasarruf ile saklı paylar dışında tasarruf nisabı üzerinde dilediği gibi tasarruf hakkına sahiptir. (TMK.md.505)













    Mirastan Feragat sözleşmesi, bir mirasçının mirastan feragatini temin etmek, miras bırakan tarafından ölüme bağlı bir tasarruftur. Mirastan feragat sözleşmesi kural olarak saklı paylı mirasçıyı mirastan uzaklaştırmak için başvurulan bir yoldur. Saklı paylı olmayan mirasçı ile veya vasiyet alacaklısı ya da atanan mirasçı ile de feragat sözleşmesi yapılmasına engel yoktur.
    MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMESİNİN HÜKÜMLERİ
    Mirastan feragat sözleşmesi yapıldıktan sonra sözleşmenin tarafı olan saklı paylı mirasçı, ilerde miras bırakanın ölümünde doğacak miras hakkını kaybeder. Tereke üzerinde herhangi bir haktalepedemeyeceği gibi onun borçlarından da sorumlu olmaz. Bu kuralın tek istisnası TMK'nun 530.uncu maddesi olup, ilerde incelenecektir.
    Feragat edenin burada kaybettiği mirasçılık hakkı değil, mirasçılığın iktisabına ilişkin beklenen hakkıdır. (Bak. Prof. Dr. Zahit İmre, Türk Miras H.sf.304) Tekrar edelim mirastan feragat mirasın tamamından olabileceği gibi, bir kısmından veya saklı paydan veya saklı payın belirli bir kısmından da olabilir.
    Feragat sözleşmesi hükümsüzlük, iptal nedenleri ve TMK'nun 529/1. maddesi gereği geçersiz hale düşerse, mirasçılık sıfatı tekrar döneceğinden murisin borçlarından da yeniden sorumluluk söz konusu olur.
    MİRASTAN FERAGATİN ALTSOYA ETKİSİ
    Altsoy yönünden feragatin etkisi, feragatin bedelli olup olmamasına göre farklı hukuki sonuçlar meydana getirir.









    a) Bir karşılık alınarak yapılan feragatte;
    Mirastan bedelli feragatte, mirastan feragat edenin altsoyu kural olarak terekeden herhangi bir hak talep edemez. Ancak sözleşmede aksine bir hüküm varsa miras bırakan ile mirasçı feragat sözleşmesi sırasında veya daha sonra yaptığı resmi vasiyet şeklindeki sözleşme ile feragat edenin altsoyunun bundan etkilenmemesini kararlaştırabilirler.
    b) Bir karşılık alınmaksızın feragatte;
    Mirastan feragatin bir karşılık alınmaksızın yapılmış olması halinde ise, kural olarak feragat edenin altsoyu bu sözleşmeden etkilenmez. Feragat edenin altsoyu feragat eden yerine geçecek, onun miras hakkını iktisap edecektir.
    Ancak miras bırakan ve mirastan feragat eden yine feragat sözleşmesinde veya sonradan yapacakları usulüne uygun yine ölüme bağlı yeni bir ek sözleşme ile ivazsız feragatin altsoyu da kapsayacağını, altsoyun da mirasçı olmayacağını kararlaştırabilirler.
    FERAGATTEN YARARLANACAK KİŞİLER
    Mirastan feragat kişi belirtilmeden yapılabileceği gibi, feragatten yararlanacak kişiler sözleşmede belirtilebilir. Burada incelenmesi gereken bir olasılık da mirastan feragat edenin altsoyunun bulunup bulunmamasıdır.
    a) Feragatin belli kişi yararına yapılmaması;
    Eğer feragat, lehine yapılan kişi bir karşılık alınmadan yapılmış ise, feragat edenin miras payı kendi altsoyuna geçer.
    Eğer feragat bir karşılık alınarak yapılmış ise veya feragat edenin altsoyu yoksa







    miras bırakan feragat edenin payı üzerinde tasarrufta bulunmuş, vasiyet etmişse, vasiyetname gereğince işlem yapılır.
    Mirastan feragat sözleşmesi belli bir kişi lehine yapılmamış ise, en yakın ortak kökün alt soyu lehine yapılmış sayılır ve bunların herhangi bir sebeple mirasçı olamaması



    halinde,feragat yine hükümden düşer. (TMK md.529/2)
    Örneğin:
    Feragat edenin altsoyu bulunmamaktadır. Bu durumda en yakın mirasçısı babası ve anasıdır. Bunlardan hangisinin mirasından feragat etmişse onun altsoyu mirasçı olur. Babanın mirasından feragat etmişse babanın çocukları ve onların feri'leri mirasçı olur. Ananın mirasından feragat etmişse ananın çocukları ve onların fer'leri, kısaca kardeşleri onlar da yoksa kardeş çocukları mirasçı olur.
    Eğer bu mirasından feragat edilen miras bırakanların ve mirastan feragat edenin de altsoyu yok ise, mirastan feragat hukuki sonuç doğurmayacak, miras payı yine mirastan feragat edene ait olacaktır.
    b)Mirastan feragatin belli kişi veya kişiler yararına yapılması:
    Mirastan feragat sözleşmesinde, açık olarak bir veya birkaç kişi mirasçı olarak gösterilmişse, miras bırakanın ölümünde mirastan feragat edenin payı bu şahıs veya şahıslara ait olur.
    Ancak yararına mirastan feragat edilen şahıs tek ise, bu şahsın mirasçılık sıfatını, mirastan çıkarılma ret veya yoksunluk yolu ile yitirilmesi veya miras bırakandan önce ölümü halinde feragat hükümsüz hale gelir. Feragat eden mirasçının miras payı yine kendisine döner





    Mirastan feragat sözleşmesinden yararlanan şahıslar birden fazla gösterilmişse, bunlardan sadece biri mirasçılık sıfatını kaybederse ölenin payı miras sözleşmesinde bu konuda bir açıklık varsa ona göre işlem yapılır, yok sözleşmede açıklık yok ise onun payı feragat edene değil, feragatten yararlanacağı gösterilen diğer kişilere ait olur.
    TMK.un 529/1. fıkrasının uygulanabilmesi için feragatin lehine yapılmış olduğu şahsın sarih ve açık olarak feragat sözleşmesinde gösterilmesi şarttır. Bu şahsın feragat sözleşmesinde değil, fakat vasiyetçinin sonradan tanzim ettiği vasiyetnamede mirasçı atanması halinde TMK.529.oncu madde hükmü uygulanmaz, böyle bir halde vasiyetnameler ve mirasçı atanması hakkındaki kurallar uygulanır.
    Buna karşılık, müteveffanın feragat eden aynı mirasçı ile sonradan akdettiği ikinci bir feragat sözleşmesinde atanmış mirasçıların tayin edilmiş bulunması halinde bu madde uygulanmak gerekir.
    c) Mirastan Feragat Sözleşmesinin benzeri hukuki muamelelerden farkları:
    Mirastan feragat sözleşmesi gerek yapılış şekli ve gerekse yapılış zamanı yönünden mirası ret işleminden farklıdır.
    Mirası ret miras bırakan hayatta değilken yapılır. Buna karşı mirastan feragat sözleşmesi miras sözleşmesi şeklinde resmi memur önünde yapılır. İki taraflıdır. Mirası ret ise tek taraflı bir hukuki işlemdir. Miras bırakanın ölümünden sonra hakiki redde üç ay içinde Sulh Mahkemesine yazılı veya sözlü beyanla yapılır. Miras bırakanın vefatı anında terekenin borca batık olduğu şayi veya sabit olursa miras kendiliğinden reddedilmiş olur. (TMK. md.605)
    Mirastan feragat sözleşmesinin miras









    hisseleri hakkında mirasçıların birbirleriyle yaptıkları sözleşmelerden de farkları vardır.
    Mirastan feragat sözleşmesi miras bırakanla mirasçısı arasında yapılır. Mirasçıların kendi aralarında yaptıkları miras hissesine ilişkin sözleşme ise miras hakkında vazgeçme hükmünü içerse dahi mirastan feragat sözleşmesi değildir. (TMK. md.677)
    Yine miras bırakanın sağlığında mirasçılardan birinin diğer mirasçılar veya üçüncü bir şahıs ile o kimsenin mirası hakkında onun iştirakiyle yaptığı TMK'nun 678. maddesine uygun sözleşmede mirastan feragat sözleşmesinden sonuçları itibariyle farklıdır.
    MİRASTAN BİR KARŞILIK ALINARAK YAPILAN FERAGAT TENKİS İLİŞKİSİ
    Miras bırakanın mirastan feragat edene verdiği karşılık saklı pay sahibi mirasçıların saklı paylarına tecavüz ediyorsa, TMK'nun 565/2. ve 573. maddesi uyarınca saklı paylarına el atılan mirasçılar tenkis davası açabilirler.
    Tenkis davası sabit oldukta, mirastan feragat etmiş olan mirasçının TMK'nun 574.
    maddesine uygun seçimlik hakka sahiptir. Feragat eden davalı mirasçı dilerse tenkisi gereken miktarı saklı pay sahibi mirasçıya verir, dilerse mirastan feragat sırasında miras bırakandan aldığı karşılığı tamamıyla iade ederek, hiç mirastan feragat etmemiş gibi mirasın paylaşımına katılır.
    MİRASTAN BİR KARŞILIK ALINARAK YAPILAN FERAGATTE
    MİRAS BIRAKANIN ALACAKLILARININ TALEP HAKKI
    Mirastan feragat eden mirasçı mirası bir









    karşılık alarak bırakmış ise, miras bırakanın ölümünde mirasçı olamayacağından terekenin borçlarından da mirasçı sıfatının yitirilmesi nedeniyle sorumlu değildir.
    Bu durumda, miras açıldığında tereke mevcudu borçlarını karşılayamıyor ise yani miras bırakan acz içinde ise, mirastan feragat etmeyen diğer mirasçıları da borçları ödemiyorlar veya mirasçılık sıfatını yitirmişlerse, mirastan bir karşılık alarak feragat eden mirasçı ve onun mirasçıları feragat sözleşmesi gereğince miras bırakandan, vefatından evvelki son beş yıl içinde almış oldukları karşılıktan mirasın açılması anındaki zenginleşmeleri, tutarında miras bırakanın alacaklarına karşı sorumlu olur (TMK.md.530)
    Görüldüğü gibi bu durumda mirastan bir karşılık alarak feragat eden mirasçı TMK'nun 530 ncu maddesindeki koşulların oluşması halinde aldığı karşılıkla değil, sadece miras bırakanın ölümünden önceki son beş yıl içinde aldıkları karşılıktan mirasın açılması anındaki zenginleşmeleri tutarında miras bırakanın alacaklılarına karşı sorumlu olacak, miras bırakanın ölümünden önceki beş yıldan daha önce alınan karşılıklar yönünden hiçbir iade sorumluluğu olmayacak, bu karşılıklar feragat eden mirasçıya kalacaktır.
    FERAGAT SÖZLEŞMESİNİN FESHİ VE HÜKÜMSÜZLÜĞÜ
    A) MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMESİNİN FESHİ
    Miras bırakan ve feragat eden mirasçı kural olarak önce de açıkladığımız gibi alelade yapacakları yazılı bir sözleşme ile (TMK. md.546) mirastan feragat sözleşmesini feshedebilirler. Feshin resmi sözleşme ile yapılması koşul değildir. Adi sözleşme ile yapılan fesih geçerlidir.









    istisnai olarak da, mirastan feragat sözleşmesinde taraflara tek taraflı olarak sözleşmenin feshi yetkisi tanınmış ise veya rücu hakkı sözleşmede saklı tutul-muşsa, sözleşmenin tek taraflı feshi veya sözleşmeden rücu olanaklıdır. Miras sözleşmesiyle mirasçı atanan veya kendisine belirli mal bırakılan kişinin, miras bırakana karşı miras sözleşmesinin yapılmasından sonra mirasçılıktan çıkarma sebebi oluşturan davranışta bulunduğu ortaya çıkarsa miras bırakan, miras sözleşmesini tek taraflı olarak ortadan kaldırabilir. Tek taraflı ortadan kaldırma, vasiyetnameler için kanunda öngörülen şekillerden biriyle yapılır. (TMK. md.546/2-son)
    Karşılık alınarak yapılan feragatlerde feragat eden mirasçı vasiyetçiye karşı kendisinin mirastan çıkarılmasını gerektiren bir fiil ika etmişse, miras bırakan sözleşmeyi feshederken taahhüt ettiği karşılığı vermekten imtina edebilir. Buna karşılık alınmaksızın yapılan feragatlerde vasiyetçinin bu sebeple bir fesih yapmasına ihtiyaç ve lüzum yoktur.



    Yine karşılık verilmesi için anlaşılan tasarruflarda bir taraf taahhüt ettiği borcu yerine getirmezse diğer taraf sözleşmeyi feshedebilir. Ancakfesih hakkını kullanantaraf bakımından durum miras sözleşmelerinden farklıdır.
    Bedelli feragat sözleşmelerinde saklı paylı mirasçı aldığı veya alacağı bir bedel veya karşılık karşılığında miras hakkından tamamıyla veya kısmen vazgeçmektedir. Burada sağlar arası bir borç altına giren vasiyetçidir ve vazgeçmesine karşılık mirasçısına belirli bir karşılık verecektir. Bu borç ifa edilmezse feragat eden mirasçı feragat sözleşmesini TMK'nun 547. maddesi vasıtasıyla B.Y.nın 106 vd. hükümleri gereğince feshedebilir.











    Yine irade sakatlığı sebeplerinden birinin varlığı halinde veya B.Y.nın 21.maddesi koşulları oluştuğunda feragat sözleşmesinin feshi istenebilir.
    B) FERAGAT SÖZLEŞMESİNİN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ
    Saklı pay sahibi mirasçılardan biri veya bir kaçı ile miras bırakanın yapmış olduğu mirastan feragat sözleşmesinin aşağıdaki hallerde iptali de istenebilir.
    a) Ehliyetsizlik, şekil noksanı, kanuna, ahlak ve adaba aykırılık sebeplerinden birinin varlığı halinde feragat sözleşmesi hükümsüzdür.
    b) Evlenmenin iptali veya boşanma halinde vasiyetçi eski eşi ile akdetmiş olduğu feragat sözleşmesinin hükümsüzlüğüne dayanak taahhüt ettiği karşılıkları ödemekten kaçınabilir (Boşanma halinde esasen mirasçılık ilişkisi ortadan kalkacaktır.)
    c) Muvazaalı feragat sözleşmeleri de
    hükümsüzdür.
    d) Feragat eden mirasçının miras bırakandan önce ölmesi halinde durum miras sözleşmesinden farklıdır. Karşılıksız feragatte feragatin feragat edenin altsoyuna etkisi yoktur.
    e) TMK'nun 573 ve 574.maddesi gereğince tenkis ve geri verme koşullarının oluşması ve feragat edenin karşılığı iadesi halinde de feragat sözleşmesi hükümsüz kalacaktır. (Bak. Prof. Dr. Zahit İmre, Türk Miras H.sf. 310-312)
    MİRASTAN FERAGATTE GÖZ-ÖNÜNDE TUTULACAK HUSUSLAR
    a)Mirastan feragat sözleşmesi resmi vasiyet şeklinde yapılmalıdır. Mirastan feragat sözleşmeleri ekseriye iki taraf lı sözleşmelerdir. Bu nedenle mutlaka ve mutlaka miras









    sözleşmesi şeklinde resmi memur önünde yapılmalıdır (Y.2.HD.29.1.1999 gün 12695-3-04 S.K.)
    İşlem düzenleme şeklinde yapılacaktır. NK.mad.89
    NK.mad.84- Hukuki işlemlerin noter tarafından düzenlenmesi bir tutanak şeklinde yapılır.
    Bu tutanağın:
    1. Noterin adı ve soyadı ile noterliğin ismini,
    2. İşlemin yapıldığı yer ve tarihi (rakam ve yazı ile)
    3. İlgilinin ve varsa tercüman, tanık ve bilirkişinin kimlik ve adresleri ile ayrıca ilgilinin vergi kimlik numarasanı,
    4. İlgilinin hakikik arzusu hakkındaki beyanını,
    5. İşleme katılanların imzalarını ve noterin imza ve mühürünü,
    Taşıması gereklidir.
    Resmi Vasiyet düzenleme şekli,
    TMK.mad.532: Resmi vasiyetname, iki tanığın katılmasıyla resmi memur tarafından düzenlenir
    Resmi memur, sulh hakimi, noter veya kanunla kendisine bu yetki verilmiş diğer bir görevli olabilir.
    TMK.mad.533: Mirasbırakan arzularını resmi memura bildirir. Bunun üzerine memur, vasiyetnameyi yazar veya yazdırır ve okuması için mirasbırakana verir.
    Vasiyetname, mirasbırakan tarafından okunup imzalanır.





    Memur vasiyetnameyi tarih koyarak imzalar.
    TMK.mad.534: Vasiyetnameye tarih ve imza konulduktan hemen sonramirasbırakan, vasiyetnameyi okuduğunu, bunun son arzularını içerdiğinimemurun huzurunda iki tanığa beyan eder.
    Tanıklar, bu beyanın kendi önlerinde yapıldığını ve mirasbırakanı tasarrufa ehil gördüklerini vasiyetnameye yazarak veya yazdırarak altını imzalarlar. (Noterler Birliği işlem Formülleri Kitabındaki Örneklere Göre Tanzim Edilir.)
    Adi yazılı şekilde yapılan miras feragat sözleşmeleri geçersizdir. (Y.iç B.K.11.2.1959 gün E.1958/16 K.1959/14 S.K.)



    Buna göre mirastan feragat sözleşmesi miras bırakanla saklı paylı mirasçılardan biri veya bir kaçı arasında Noter huzurunda resmi memur önünde yapılacak, iki taraf aynı zamanda arzularını ona bildirecek yine düzenlettikleri sözleşmeyi iki tanık önünde imza edeceklerdir.
    b) Mirastan feragat sözleşmesi bedelli
    yapılabileceği gibi bedelsizde yapılabilir.
    Mirastan feragat sözleşmesi bedelli (ivazlı) olarak yapıldığı takdirde aksine hüküm olmadıkça feragat eden kimsenin altsoylarını da etkileyecektir. Bu durumda miras payının tümünün bedelli olarak devri halinde dereden mirasçının altsoyları da mirasçılık sıfatını kaybedecektir. (Y.2.HD.26.11.1993 gün 10646-11333 S.K.)
    Mirastan feragat eden kimse mirasçılıkla ilgili tüm haklarından feragat halinde mirasçılık sıfatını kaybedecektir.
    Ancak mirastan feragat mirasın tümü hakkında olabileceği gibi belirli bir payı ile







    de ilgili olabileceğinden, mirasın belirli bir payından feragat halinde mirasçılık sıfatı yine devam edecektir.
    e) Miras payından bir karşılık almadan
    yapılan feragatte ise feragat şahsi
    olduğundan altsoya etki yapmaz. Miras,
    mirastan feragat eden miras bırakandan
    önce ölmüş gibi miras hakkı altsoylarına
    geçer. (Y.2.HD.15.12.1995 gün 12388-
    13788 S.K.9)
    Yine mirastan feragat sözleşmesi bedelli olsa bile sözleşmede altsoyun mirasçı olacağı kararlaştırılmış ise altsoy yine mirasçı olacaktır.
    f) Mirastan feragat sözleşmesinde mirasçı
    diğer bir mirasçı lehine mirastan feragat
    etmiş ve fakat lehine feragat edilen mirasçı
    daha sonra mirasçılık sıfatını herhangi
    bir nedenle yitirmiş ise mirastan feragat
    sözleşmesi hukuki hükmünü yitirecek miras
    yeniden mirastan feragat eden kimseye
    dönecektir.
    g) Mirastan feragat sözleşmesi yapan
    kimselerin ayırtım gücü taşıması ve ergin
    olmaları, kısıtlı olmamaları ön koşuldur.
    Ancak bir kimse vasiyetname ile tek
    taraflı miras hakkından feragat etmiş
    ise ayırtım gücünü taşıması ve on beş
    yaşını bitirmiş olması vasiyetnamenin
    geçerliliği için yeterli olacaktır.
    Mahkemece ergin kılınma yolu ile veya evlenme ile ergin olanlar da mirastan feragat sözleşmesi yapabileceklerdir.
    Ayırtım gücünü taşıyan kısıtlılar ise vasileri aracılığı ile ve vesayet makamının izni, Denetim makamının onamı ile mirastan feragat sözleşmesi yapabileceklerdir.
    mirastan feragat mukavelesi iki
    taraflı sözleşmelerden olduğundan bu













    sözleşmelerin tek taratlı irade beyanı ile feshi mümkün değildir.
    ı) Mirastan feragat sözleşmelerinin resmi memur önünde, miras sözleşmesi şeklinde yapılması zorunlu olduğu halde, sözleşmenin feshi sözleşmelerinin adi yazılı şekilde yapılması yeterlidir.
    i) Mirastan bedelli feragat eden kimse ve mirasçıları; miras açıldığı zaman tereke borca batık ise ve mirasçılar da borçları ödememiş iseler miras bırakanın ölümünden önceki son beş yıl içinde almış oldukları karşılıktan mirasın açılması anındaki zenginleşmeler tutarında miras bırakanın alacaklılarına karşı sorumlu olacaklardır. Ancak miras bırakanın ölümünden önceki beş yıldan daha önce alınan karşılıklar yönünden sorumluluk söz konusu olmayacaktır.
    j) Diğer taraftan miras bırakanın feragat eden kişiye verdiği bedel veya bedeller diğer saklı pay sahibi mirasçıların saklı paylarına tecavüz ediyorsa, saklı payına el atılan bu mirasçılar feragat eden mirasçı aleyhine tenkis davası açabileceklerdir.



    k) Mirastan feragat sözleşmesi ehliyetsizlik, şekil noksanı, yasaya, ahlaka, adaba aykırılık sebeplerinden biri ile geçersiz ise ilgililer bu konuda iptal davası da açabileceklerdir.
    I) Miras bırakan ile miras sözleşmesi
    yapan anne baba sağ iseler onların
    altsoyu henüz mirasçı olmadıklarından
    feragatten yararlanamazlar.
    (Y.2.HD.10.12.1993 gün 11-268-12085 S.K.)
    MİRASTAN FERAGAT İLE İLGİLİ İÇTİHATLAR
    T.C.YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU











    E.1958/16
    K.1959/14 T. 11.2.1959
    -MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMESİ (Miras Mukavelesi Niteliği ve Resmi Vasiyet Şeklinde Yapılması)
    -ŞEKİL KOŞUL (Mirastan Feragat Sözleşmesinin Resmi Vasiyet Şeklinde Yapılması Mecburiyeti)
    -RESMİ VASİYET ŞEKLİNDE YAPILMASI MECBURİYETİ (Mirastan Feragat Sözleşmesinin) 743/m. 474, 475
    ÖZET: Mirastan feragat sözleşmesinin bütün miras sözleşmeleri gibi, resmi vasiyet şeklinde yapılması gerekir.
    DAVA: Dördüncü Hukuk Dairesinin 1853/997 sayılı ve 19/6/1934 günlü kararında mirastan feragat mukavelesinin bir şekle tabi tutulmuş olmadığı esası benimsenmiş bulunduğu halde, ikinci Hukuk Dairesinin 3056/4390 sayılı ve 19/7/1984 günlü kararında mirastan feragat mukavelesinin resmi vasiyet şeklinde birbirini tutmazlığın içtihadın birleştirilmesi yoluyla giderilmesi istenilmiş olmakla içtihadı Birleştirme Hukuk Kısmı Heyetinde kararlar arasında birbirini tutmazlık bulunduğuna karar verildikten sonra mesele incelendi, gereği konuşuldu:
    KARAR: Medeni Kanunun mirasa ait olan kitabının 3. Faslının başlığı (ölüme bağlı tasarrufun muhtelif suretleri) dir; gerçekten bu fasıldaki maddelerde vasiyetin ve miras mukavelesinin konularının neler olabileceği bildirilmiştir. Bunlardan 474. Maddede miras mukavelesinin konusunun mirasçı nasbi veya belli bir malın bir kimseye bırakılması olabileceğinin, 475. Maddede ise miras mukavelesinin konusunun mirastan feragat olabileceğinin bildirildiği görülür. Demek ki, konumuza göre mirastan feragat mukavelesi,











    miras mukavelesinin bir nevinden ibarettir. Bu itibarla mirastan feragat mukavelesinin (bütün miras mukaveleri gibi) Medeni Kanunun 492. Maddesi hükmünce resmi vasiyet şiklende yapılması gerektir.
    isviçre Hukukçularından Escher'in Medeni Kanuna ait almanca şerhinde (Alman Medeni Kanunundaki durumun aksine olarak) mirastan feragat mukavelesinin, miras mukavelesinin bir nevinden ibaret olduğunu yazmış bulunması da (Vorb. Art 494, N.2) bu görüşün doğruluğunu belirtmektedir. Netice:
    Mirastan feragat mukavelesinin bütün miras mukaveleleri gibi resmi vasiyet şeklinde yapılmasının gerektiğine, 11.02.1959 da ittifakla karar verildi.
    "Mirastan feragat nedeniyle miras payının iptali ile ilgili görev Asliye Hukuk Mahkemesine aittir."
    "Türk Medeni Kanununun 545 ncü maddesi koşullarının oluşup oluşmadığı araştırılmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru değildir."
    "Sağ kalan eşin mirastan karşılıksız feragati halinde miras bırakandan olmayan çocukları mirastan yararlanamaz."
    "Mirastan çıkarılma ile ilgili iptal davasının davalı alt soyuna da yöneltilmesi gerekir."



    "Mirastan feragat, mirasçılık belgesi verilmesine engel değildir."
    "Mirastan feragat sözleşmesi bulunması mirasçılık belgesi istenmesine engel değildir."
    "Bedelli (İvazlı) olarak mirastan feragat eden mirasçının alt soyu da mirastan pay alamaz."











    "Mirastan feragat, mirası ret, mirastan ıskat edilen mirasçıda mirasçılık belgesi isteyebilir. Bu nedenle mirastan feragat, mirası ret, mirastan ıskatın hukuki sonuçlarının terekenin bölüştürülmesi sırasında gözetileceğine işaret edilerek mirasçılık belgesi verilmelidir."
    "Mirastan feragat sözleşmesinde aksine hüküm olmadıkça tek taraflı dönülemez."
    "TMK'nun 528.529.545 ve 530.madde-lerine uygun düzenlenmeyen mirastan feragat sözleşmesi geçersizdir."
    "Mirastan feragat edenin mirasla ilgisi tamamen kesilmez, Mirastan feragat eden de mirasçılık belgesi isteyebilir. Ancak ilamda bu veya benzeri hallere işaret olunmalıdır."
    "Mirastan feragat sözleşmesinin resmi vasiyet şeklinde yapılması gerekir."
    "Mirastan feragat ivazsız ise miras, feragat edenin füruları varsa onlara kalır."
    "Miras bırakanla mirastan feragat mukavelesi yapan anne ve baba sağ olduğundan, feragat edenin fü ruu henüz mirasçı olmadığından feragatten yararlanamaz."
    "Mirastan feragat mukavelesi ivazlı olduğu takdirde feragat edenin füruu da aksi kararlaştırılmamışsa mirasçı olamaz."
    "Mirastan ıskat, mahrumiyet, ret ve feragat veraset belgesi istemeye engel değildir."
    "mirastan feragat sözleşmesinde feragat eden mirasçının iradeyi sakatlayan nedenlerle sözleşmenin iptalini istemesi mümkün olup, bu konuda deliller











    toplanmalı sonucuna göre karar verilmelidir."
    SÖZLEŞMENİN NÜFUS İDARESİNE BİLDİRİLMESİ
    Mirastan feragat sözleşmesini düzenleyen noter, miras bırakanın kayıtlı olduğu nüfus idaresine, miras bırakanın, nüfus kütüğüne kayıtlı ve şerhi edilmek
    üzere, mirastan feragat sözleşmesinin varlığını tarih ve yevmiye nosu ile birlikte bildirir, işbu bildirim yazısına, mirastan feragat sözleşmesinin örneği eklenmez, sadece miras bırakanın ve feragat edenin ikamet adresleri, kimlik ve nüfus kayıt bilgileri, feragatin ivazlı mı ivazsız mı yapıldığı ve varsa feragatin kimin lehine yapıldığı hususları yazılmalıdır. Feragat ivazlı ise, nüfus idaresine
    yazılan yazıda sadece feragatin ivazlı olduğu yazılmalı, ivazın ne olduğu ve ne miktarda olduğu yazılmamalıdır. Zira ivazın ne olduğu ve ne tutarda olduğu sözleşmenin kayıt ve şerhi için gerekli değildir. Feragat iki taraflı bir feragat ise, her bir taraf miras bırakan ve feragat eden durumda olduklarından









    bildirimin her birinin nüfus idarelerine ayrı ayrı yapılması gerekir.
    Bu bildirim niçin yapılmaktadır ve niçin sadece miras bırakanın nüfus kütüğüne işlenmek üzere miras bırakanın kayıtlı olduğu nüfus idaresine bildirilmektedir. Miras bırakan vefat ettiğinde onun veraset ilamını verecek olan Sulh Hukuk Hakimi veraset ilamını verebilmek için miras bırakanın vukuatlı nüfus kayıtlarını getirtecek olup, gelen bu nüfus kayıtlarında miras bırakanın mirastan feragat sözleşmesi yaptığını görecektir. Mirastan belgesini
    veren hakim gerek görürse noterden yapılan mirastan feragat sözleşmesinin aslını veya tasdikli örneğini isteyebilecek ve inceleyerek ve feragat edenin feragatini dikkate alarak ve mirastan feragat ile ilgili kanun hükümlerini (M.K. md. 529) uygulayarak mirasçılık belgesi düzenleyecek ve kararını verecektir.



    Nüfus idaresine bildirim tebligat alarak yapılmalıdır. Tek taraflı yapılan mirastan feragat sözleşmesinin nüfus idaresine bildirimine dair yazı örneği aşağıya çıkarılmıştır.



    1 adresinde mukim, T.C.kimlik nolu ve ili ilçesi, mahellesi/
    köyü cilt no aile sıra no sıra noda nüfusa kayıtlı bulunan
    ve oğlu/kızı, doğumlu (MİRAS BIRAKAN)
    21 adresinde mukim, T.C.kimlik nolu ve ili ilçesi mahellesi/
    köyü, cilt no aile sıra no sıra noda nüfusa kayıtlı bulunan
    ve oğlu/kızı doğumlu (MİRASTAN FERGAT EDEN)
    Aralarında Noterliğimizin tarih ve Yevmiye numaralı işlemi ile BEDELLİ / BEDELSİZ
    ( Lehine) olarak Mirastan Feragat Sözleşmesi yapmışlardır.
    İşbu mirastan feragat sözleşmesinin FERAGATİ KABUL EDEN (MİRAS BIRAKAN) isimli
    kişinin yukarıda yazılı nüfus kütüğüne kayıt ve şerh edilmesini, kayıt ve şerh edildiğinin noterliğimize
    bildirilmesini rica ederim. .../.../
    NOTERİ
    \.........:





    Hukuk 1323 Ankara, 28.1.2004
    Özü: Mirastan feragat sözleşmesi hk. GENELGE 2
    Miras bırakan ile mirasçılar arasında yapılan ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu' nun 528. maddesinde yer alan mirastan feragat sözleşmelerinde, mirasçının miras bırakandan intikal edecek olan belirli bir maldaki miras hak ve payından feragatinin mümkün olup olmadığı hususundaki duraksamalar nedeniyle konu hakkında görüşleri sorulan Adalet Bakanlığı Hukuk işleri Genel Müdürlüğü'nden alınan ve Yönetim Kurulu'nun 23.01.2004 günlü toplantısında görüşülen 31.07.2003 tarih ve 014776 sayılı yazıda;
    ...Bilindiği üzere;
    4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 528 ve 529 uncu maddeleri... Mirastan feragat sözleşmesi... ni düzenlemiştir.
    528. maddesinde, ...Miras bırakan,
    bir mirasçı ile karşılıksız veya bir karşılık
    sağlanarak mirastan feragat sözleşmesi
    yapabilir.
    Feragat eden, mirasçılık sıfatını kaybeder.
    Bir karşılık sağlanarak mirastan feragat, sözleşmede aksi öngörülmedikçe feragat edenin altsoyu için de sonuç doğurur....
    529. maddesinde, ...Mirastan feragat
    sözleşmesi belli bir kişi lehine yapılmış olup
    bu kişinin herhangi bir sebeple mirasçı
    olmaması hâlinde, feragat hükümden düşer.
    Mirastan feragat sözleşmesi belli bir kişi lehine yapılmamışsa, en yakın ortak kökün altsoyu lehine yapılmış sayılır ve bunların herhangi bir sebeple mirasçı olamaması hâlinde, feragat yine hükümden düşer.... Düzenlemesi mevcuttur.
    Ayrıca545. maddesinde miras sözleşmesinin geçerli olması için resmi vasiyet şeklinde yapılması gerektiği, 532. maddesinde de resmi vasiyetnamenin iki tanık huzurunda sulh





    hakimi, noter veya kanunla kendilerine bu yetki verilmiş diğer bir görevli tarafından düzenleneceği ifade edilmiştir.
    Yasal düzenleme değerlendirildiğinde; mirastan feragat sözleşmesinin, murisle mirasçıları arasında akdedilen ve bu mirasçının müstakbel ve muhtemel miras hakkından tamamen veya kısmen feragat etmesi sonucunu doğuran bir sözleşme olduğu, mirastan feragat sözleşmesinin mirasçının miras hakkının tamamını ve bir kısmını ihtiva edebileceği, mirastan kısmen feragat eden mirasçının mirasçılığının zayi olmayacağı düşünülmektedir....
    Denilmektedir.
    Bilginizi ve gereğinin buna göre yapılmasını rica ederim.



    ANKARA 28.2.1991
    Özü : Mirastan feragat sözleşmeleri
    GENELGE 14
    1512 sayılı Noterlik Kanununun 69 ncu maddesinde bulunan, < <... vasiyetnameleri, gerek noterler tarafından düzenlenen sair ölüme bağlı tasarrufları yapanların ölümü halinde bilgi verilmesi için, durumu bunların kayıtlı oldukları nüfus dairelerine bildirirler.> > hükmüne rağmen nüfus dairelerinin mirastan feragat sözleşmelerine ait bilgileri kabul etmeyerek bu konuya ilişkin yazıları geri çevirdiklerine ilişkin şikâyetler



    üzerine konu içişleri Bakanlığına intikal ettirilmiş idi.
    Anılan Bakanlık Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün 8.2.1991 tarih ve 621.145.1525/9340 sayılı yazılarında:
    Konunun nüfus dairelerine genelge yapıldığı ve «Bakanlığımızca yayınlanan 21.9.1984 gün ve 621.114.280/11020 sayılı genelgemizde belirtildiği gibi, ilgilinin ölüm sütununa kurşun kalemle şerh düşülerek söz konusu evrakların ayrı bir dosya içersinde muhafaza edilmesi gerektiğinin duyurulduğu bildirilmiştir.



    Bilginizi rica ederim.,









    Ankara, 18.1.1989
    Özü: Mirastan feragat sözleşmelerinin de nüfus idaresine bildirilmesi gerektiği Hk.
    GENELGE 15
    1512 sayılı Noterlik Kanununun 69 ncu maddesinde, «...gerek bu suretle saklanan vasiyetnameleri, gerekse noterler tarafından düzenlenen sair ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARI yapanların ölümü halinde bilgi verilmesi için, durumu bunların kayıtlı oldukları NÜFUS DAİRELERİNE YAZI İLE BİLDİRİRLER.>> hükmü yer almaktadır.
    Medeni Kanunda miras mukavelelerini düzenleyen maddeler ise anılan kanunun <<ölüme bağlı tasarruflar>> bölümünde yer almaktadır. Bu itibarla mirastan feragat sözleşmelerinin de 1512 sayılı Noterlik Kanununun 69 ncu maddesi gereğince nüfus idarelerine bildirilmesi gerektiği düşünülmektedir.
    Bilinmesini ve buna göre işlem ifasını rica ederim

    MİRAS SÖZLEŞMESİ BİÇİMİNDE YAPILAN ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLAR



    (İZMİR NOTER ODASI SEMPOZYUMU)



    Yrd. Doç. Dr. Hakan ALBAŞ
    DEÜ Hukuk Fakültesi / Öğretim Üyesi



    1. GENEL OLARAK MİRAS SÖZLEŞMELERİ



    I. GİRİŞ



    Değerli katılımcılar, Hocam Prof.Dr. Şeref Ertaş ile yaptığımız bölüşüm gereği bu gün size Miras sözleşmeleri hakkında sunumda bulunmaya çalışacağım.
    Öncelikle kısaca miras sözleşmelerinin miras hukuku sistemimizdeki yerini, işlevine kısaca değinmek isterim. Miras hukukumuzda kabul edilen sistem mirasçılık sistemi esas itibariyle yasal mirasçılık sistemidir.



    Ancak, yasa koyucu yasal mirasçılık sistemini tek sistem olarak kabul etmemiş, bunun yanında da iradi mirasçılığı da benimsemiştir. Bu sayede yasal mirasçılığın beraberinde getirdiği sakıncaları bertaraf edebilme imkanı yaratılmaya çalışılmıştır.



    İradi olarak mirasçıların belirlenmesi, daha geniş bir ifade ile mirasbırakanın iradesi ile kendi terekesi için mirasçı, hak sahibi veya ölümünden sonra gerçekleştirilmesini arzuladığı davranışların yerine getirilmesi, yasakoyucu tarafından "numerus clausus" ilkesi yani belirli sayıda öngördüğü hukuki işlemler çerçevesinde ve sıkı şekli kurallar ile mümkün kılınmıştır (MK.m.514). Yasa koyucu Esas itibariyle bu konuda iki hukuki kalıp öngörmüştür: bunlardan ilki vasiyetnameler (MK.m.514, 531 vd.) diğeri ise miras sözleşmeleridir (MK.m.527 vd.).





    Bu gün mümkün olduğu ölçüde, iradi mirasçılık veya iradi olarak mirasta hak sahipliğine yönelik hukuki işlemlerden miras sözleşmeleri hakkında genel meselelere değinmeye çalışacağız.



    Hukuk sistemimizde miras sözleşmesii biçiminde yapılan ölüme bağlı tasarruflar «olumlu» ve «olumsuz» konular içerebilirler.



    «Olumlu miras sözleşmesi», ile mirasbırakan karşı tarafı veya üçüncü bir kimseyi mirasçı atamakta veya ona belirli bir mal vasiyet etmektedir (TMK. m.527/l, krş. EMK. md.474)2



    «Olumsuz miras sözleşmesi», Medenî Kanunumuzun ifadesiyle «mirastan feragat sözleşmesi» (TMK. m.528, EMK. m.475) ise, mirasbırakana mirasçı olabilecek kimsenin, karşılıksız veya bir karşılık alarak, ileride doğacak mirasçılık hakkından tamamen veya kısmen feragat etmesidir.



    Gerek olumlu miras sözleşmesi, gerek olumsuz miras (feragat) sözleşmesi, (karşı tarafın ölüme bağlı olmayan bir edimde bulunmasına karşılık mirasbırakan ölüme bağlı tasarrufla bir kazandırmada bulunuyorsa) «karşılıklı (ivazlı)» veya (ölüme bağlı olmayan karşı edim olmaksızın mirasbırakan ölüme bağlı bir kazandırmada bulunuyorsa) «karşılıksız (ivazsız)» olabileceği gibi (yalnız bir taraf ölüme bağlı bir kazandırmada bulunuyorsa) «tek (bir) taraflı» veya (her iki taraf karşılıklı olarak ölüme bağlı bir kazandırmada bulunuyorsa) «iki taraflı» olarak yapılabilir.



    İki taraflı miras sözleşmesinde, şartlar ve geçerlilik bakımından birbirinden ayrı olan iki bağımsız miras sözleşmesi bir tek sözleşme içinde birleşmiştir.



    Burada tek veya bir taraflı ve iki taraflı ifadesi, miras sözleşmesiyle ölüme bağlı kazandırmada bulunan taraf sayısını ifade etmektedir. Bir miras sözleşmesi hem tek taraflı hem karşılıksız veya bir karşılık alınarak yapılabileceği gibi; hem iki taraflı hem de karşılıksız veya karşılık alınarak yapılabilir.



    Miras sözleşmelerinin türlerine geçmeden önce, bir hukuki işlem olan miras sözleşmelerinde ehliyet ve şekil konusuna değinelim.



    II. MİRAS SÖZLEŞMESİ (MUKAVELESİ) YAPMA EHLİYETİ



    Medenî Kanunumuzun 503. (EMK. m.450) maddesine göre, miras sözleşmesi şeklinde ölüme bağlı bir tasarruf yapacak kimsenin ayırt etme gücüne sahip, ergin olması ve kısıtlı olmaması gerekmektedir.



    Önceki Medeni Kanunun 450. maddesi miras mukavelesi yapacak kimsede temyiz kudretine sahip olma şartını değil, yalnız reşit olma şartını arar görünmesi yanlış anlamaya imkan verecek nitelikte idi.



    Halbuki, her hukukî işlemde olduğu gibi, miras sözleşmesinde de, onu yapacak kişinin temyiz kudretine sahip olması gerekir.



    Bu nedenle, miras sözleşmesinde terekesinin geleceği üzerinde tasarrufta bulunacak kişinin «mümeyyiz reşit» olması gerektiği kabul edilmekte idi. Ancak Medeni Kanunun yeni düzenlemesi, bu yönde bir yorumu gerektirmeyecek açıklıkta olup, hüküm işlem ehliyetinin bütün unsurlarını öngörmüştür (TMK. m.10).



    A. ERGİNLİK (RÜŞT) ŞARTI



    Medenî Kanunumuzun 503. (EMK. m.450) maddesinde, her zaman tek taraflı caymak imkânı olduğundan vasiyet için kabul ettiği onbeş yaşını doldurma şartından ayrılarak, miras sözleşmesinde ergin olma şartını kabul etmiştir.



    Kanunun erginlik deyimini kullanmış olması, erginliğin kazanılması yolları arasında bir fark yapılmamasını zaruri kılar.



    Bundan dolayı, kişi ayırtım gücüne sahip olmak şartıyla ergenliğini ister onsekiz yaşını tamamlamakla (TMK. md. 11/1), ister evlenme (TMK. md. 11/11) ve mahkeme kararı (TMK. md. 12) ile kazanmış olsun, miras sözleşmesi şeklinde ölüme bağlı bir tasarruf yapabilecektir.



    Önceki Medeni Kanunun. 88. m.2.f'ya göre, ondört yaşını bitirmiş bir kadın hâkimin izniyle evlenmiş ise onbeş yaşını doldurmadığı için vasiyetname yapamadığı halde, bu evlenme ile reşit olduğu için miras mukavelesi yapabilir mi? Sorusu sorulmakta idi.



    Bu çelişki için şu yorumu kabul ediyorduk: Kanunun ölüme bağlı tasarruf ehliyetinde vasiyetnamede asgari bir yaş, onbeş yaşın doldurulmasını öngörmektedir, bu sınır miras mukavelesi için de geçerlidir. Aksi takdirde kendisi için daha hafif sonuçlar doğuracak vasiyetnameyi yapamayan bu kişiler kabili rücu olmayan kendisi için ağır sonuçlar doğurabilecek miras mukavelesini yapabileceklerdir ki, bu yorumu mantıklı bulmak mümkün değildir.



    TMK'nın 124. maddesinde olağan üstü evlenme yaşı kadın ve erkeklerde 16 olarak düzenlendiği için, artık yeni düzenleme çerçevesinde yönde bir yoruma ihtiyaç bulunmamaktadır.



    B. AYIRT ETME GÜCÜ (TEMYİZ KUDRETİ) ŞARTI



    Vasiyetnamede olduğu gibi, miras sözleşmesi yapacak kişinin de ayırtım gücüne sahip yani miras sözleşmesindeki işlem ve fiilin sonuç ve kapsamını anlayabilme yeteneğinde, başka bir ifade ile bu yönde akla uygun hareket edebilme yeteneğine sahip olması gereklidir.



    Medenî Kanunumuzun 405 (EMK. m.355) maddesine göre, akıl hastalığı ve akıl zayıflığı sebebiyle kısıtlananlar vasiyetnameler de olduğu gibi, miras sözleşmesi de yapamayacaklardır.



    C. KISITLI OLMAMA



    Ayırtım gücüne sahip kısıtlıların (TMK. m.406, 407 ve 408; EMK. m.356, 357, 358) miras sözleşmesi yapıp yapmayacakları tartışmalı idi. Bazı yazarlar, yasal temsilcinin rızası veya onayı ile ayırtım gücüne sahip kısıtlıların miras sözleşmesi yapmasına olanak tanırken, diğer bazı yazarlar, yasal temsilcinin bu rıza ve onayını yasal temsil olarak nitelendirmekte idirler ve ölüme bağlı tasarruflarda da temsil yürümeyeceği ilkesine sadık kalarak ayırtım gücüne sahip kısıtlıların miras sözleşmesi yapamayacaklarını savunuyorlardı.



    Buna karşılık, kısıtlanmasına yeterli sebep bulunmayan kişiler yani TMK. 429 (EMK. m 379) maddesinin dokuz bendinde sınırlı olarak bildirilen hususlarda yasal danışmanın görüşünün alması mecburiyetinde olanlar, miras sözleşmesi yapabilirler.



    Bu bendler arasında miras sözleşmesine ilişkin bir hüküm yoktur. Ancak 4721 sayılı Medeni Kanunumuzun Miras sözleşmelerinde ehliyeti düzenleyen 503. maddesinde " kısıtlı bulunmamak " şartı getirildiğinden artık bu tartışmalar sona erdirilmiştir.



    Bu noktada noterlerin uygulamada özellikle, 65 yaşını aşmış kişilerden temyiz kudretinin bulunup bulunmadığına yönelik doktor raporu talep etmeleri ayrıca değerlendirilmelidir.



    Noterler bakımından bu konu, 1512 sayılı Noterlik Kanunu yönetmeliğinin 91. maddesinde düzenlenmiştir.



    Hükme göre: Yeteneğin Tesbiti: Madde 91 – Noterin ilgilinin yeteneği hakkında bir kanı sahibi olması gereklidir.



    Temyiz kudretine sahip bulunan ve işlemin niteliğine göre gerekli yaşa girdiği anlaşılan herkes hukuki işlemleri yapmaya ehil olup bu yaş resmi belge ile saptanır.



    Tanık veya kanı ile yaş tespit edilemez.
    İlgilinin yaşlılık, hastalık veya dış görünüşü itibariyle yeteneğinden şüphe edilmesi veya bu konuda ihbar ve şikayet bulunması hallerinde temyiz kudretinin varlığı doktor raporu ile saptanır. Bu takdirde metnin içinde tarih ve numarası ile rapordan bahsedilir, raporun aslı işlemin noterde kalan nüshasına eklenir.



    Hukuki işlerin belgelendirilmesi anında ilgili iradesini serbestçe ve kendi isteğine uygun olarak beyan etmelidir. Beyanın tam ve eksiksiz olarak yazılması gereklidir. Yapılan işlemin niteliğine göre gerekli soruların sorularak işlemin sonucu hakkında ilgiliye açıklama yapılması gereklidir.



    Burada değinmek istediğimiz husus, öncelikle rapor meselesinde mevzuatın gereklerinin yapılmadığının vurgulanmasıdır.



    Eğer değerli meslektaşlarımızın uygulamalarında ısrar etmelerinin nedeni, işlemin hukuki güvenliğini sağlamak ise, miras sözleşmesi yapacak olanlardan ayırtım gücünün yerindeliğinin yanında, kısıtlı olunmadığına dair mahkemeden belgeyi de talep etmeleridir.



    Miras sözleşmesi iki ve daha fazla kimseler arasında yapılan bir hukukî işlem olduğundan, miras sözleşmesinin karşı tarafını teşkil eden kişinin de kural olarak ayırtım gücüne sahip ve ergin olması lâzımdır.
    Miras sözleşmesinin yapılması da şahsa sıkı surette bağlı haklardan olduğu için, gerek iradî (akdî), gerek kanunî temsil aracılığı ile yapılamaz.



    Bu sebepten Medenî Kanunumuzun 465. (EMK. m.406) maddesindeki vesayet makamından karar alındıktan başka, denetim makamının da izninin, miras sözleşmesinde terekesi bahse konu olan, ölüme bağlı tasarrufta bulunan yani mirasbırakan kişi bakımından değil, diğer taraf bakımından olduğunu, yani diğer taraf adına yasal veya iradi temsilci tarafından miras sözleşmesinin yapılabileceğini anlamak gerekir.



    Yapılan açıklamalardan şu sonucu çıkarmak mümkün olur: Kendi terekesinin geleceği üzerinde bir miras sözleşmesi yapacak kimsenin ergin ve ayırt etme gücüne sahip olması ve kısıtlı olmaması gerekir.



    III. MİRAS SÖZLEŞMESİNİN ŞEKLİ



    Medenî Kanunumuzun ölüme bağlı tasarrufların ikinci şeklini «Miras Sözleşmesi (Mukavelesi)» oluşturur.



    Miras sözleşmesi, mirasbırakan ile mirasçısı veya üçüncü kişi arasında yapılan ölüme bağlı bir tasarruftur.



    Miras sözleşmesi çok taraflı bir hukukî işlem olduğu için bundan tek taraflı caymak zordur.



    Bunu dikkate alan Medenî Kanunumuz, miras sözleşmesinin düzenlenmesini resmî şekil şartına bağlı tutmuş olmakla, bir taraftan mirasbırakana tasarruf özgürlüğü ve serbestisini sınırlayan bir hukukî işlem yaparken daha iyi ve etraflı düşünme imkânı sağlamış; diğer taraftan miras sözleşmesi ile mirasçı atanan, kendisine belirli bir mal bırakılan (lehine muayyen mal vasiyet edilen) veya bir yüklemenin alacaklısı olan kimseye daha sağlam, güvenilir ve istikrarlı bir durum sağlamak amacını gütmüştür.







    Miras sözleşmesinin şekli hususunda tek madde ile yetinen Medenî Kanunumuz 545. maddesinde (EMK. m.492) resmî vasiyet şekline atıfta bulunmuştur. Bunun üzerine, miras sözleşmesi ancak, Medenî Kanunumuzun 545. maddesinin yollamada bulunduğu 532-537. (EMK. m.479-483) maddeleri hükümlerine göre düzenlenebileceğine göre, sözlü ve elyazısı ile vasiyet şekilleri ile yapılamaz.



    Resmî vasiyet şeklinde yapılmakla beraber, miras sözleşmesinin çok taraflı bir hukukî işlem olduğunu gözönünde bulundurarak tek taraflı hukukî tasarruflara ait bu hükümleri uygulamamak gerekir.



    Özellikle, aynı endişeyi dikkate alan Medenî Kanunumuz 545/II. maddesi aynen «Sözleşmenin tarafları, arzularını resmi memura aynı zamanda bildirirler ve düzenlenen sözleşmeyi memurun ve iki tanığın önünde imzalarlar» hükmünü düzenlemiştir.



    Bu hükümlere göre, miras sözleşmesinin düzenlenmesi aşamaları şöyle gerçekleşecektir:



    A. Her iki taraf da arzularını aynı zamanda resmî memura bildireceklerdir. Kanunun «aynı zamanda resmî memura bildirimde» bulunacakları deyimi, aynı anda, birlikte değil, birbirini takip eden ve aralıksız bildirimde bulunmaları gerektiğini ifade eder.



    Miras sözleşmesiyle ölüme bağlı tasarrufta bulunan (mirasbırakan) için yasal ve iradî temsil yolları kapalı olduğundan bizzat bulunması gerekirken, diğer taraf temsilcisi aracılığı ile beyanda bulunabilir.



    Yalnız her iki taraf da (mirastan feragat mukavelesinde olduğu gibi) ölüme bağlı tasarrufta bulunuyorsa, her iki tarafın da miras sözleşmesinin her aşamasına bizzat katılmaları gerekir.



    B. Tarafların beyanına göre resmî memur miras sözleşmesini düzenler veya düzenletir.



    C. Yazılan miras mukavelesini iki taraf okur ve resmî memur ve iki tanık önünde imza ederler. Birbirinin ardından okumaları ile miras sözleşmesinin içeriğinden bilgi edinebilecekleri gibi birinin veya noterin okuduğu miras sözleşmesini dinlemek suretiyle de bilgi edinebilirler.



    Mirasbırakan mutlaka TMK. 533 veya 535 (EMK. m.480 veya 481-482) maddelerine göre miras sözleşmesini imza edecek veya imza yerine geçen şerh konulacaktır.



    Buna karşılık, sözleşmenin diğer tarafının imza atmaya muktedir olmaması halinde BK. 14 vd. maddeler hükümleri uygulanır.



    Bundan sonra resmî memurun tarihini koyup, miras sözleşmesini imzalaması gerekir.



    Ç. İmza aşamasından sonra, miras sözleşmesiyle ölüme bağlı tasarrufta bulunan (mirasbırakan) ve diğer tarafın miras sözleşmesinin arzularına uygun olduğunu, aynı zamanda yani birbirini takiben ve fakat aralıksız olarak resmî memur ve iki tanık önünde beyanları gerekmektedir.



    D. Son safhada, tanıklar, mirasbırakanın sözleşmenin son arzularına uygun olduğu yönündeki beyanın kendi önlerinde yapıldığını ve mirasbırakanı tasarrufa ehil gördüklerini sözleşmeye yazarak veya yazdırarak altını imzalarlar. Diğer taraf için tanıklar sözleşmenin arzusuna uygun olduğu hakkındaki beyanını ve imzayı huzurlarında attığını tasdik ederler.



    Bundan dolayı, şahitlerin diğer tarafın fiil ehliyetine sahip olduğuna tanıklık etmelerine gerek yoktur.



    Miras sözleşmesinin resmî memurlarca saklanıp saklanmayacağı hakkında Medenî Kanunumuzda bir hüküm yoktur. Oysa ki, Noterlik Kanunun 84. maddesinin II. fıkrasına göre noterler re'sen düzenledikleri senetlerin asıllarını muhafaza etmek mecburiyetinde olduklarından miras sözleşmesini de muhafaza ederler. Taraflara ancak, miras sözleşmesinin onaylı suretini verirler. Bununla beraber, bu tür belgelerin muhafazasını noterlere yükleyen bu hükümler, miras sözleşmesinin geçerlik şartlarını etkilemez.



    IV. DÜZENLEMEYE KATILMA YASAĞI (İştirak Edemeyecek Olanlar)



    4721 sayılı Medeni Kanunumuzun 545/I. Maddesi Miras sözleşmelerinin Resmi vasiyetname şeklinde düzenlenmesi gerekliliğinden bahsetmektedir.



    Bu hükümden hareket ettiğimizde, Resmi vasiyetnameler için düzenlenen "Düzenlemeye katılım yasağı", miras sözleşmeleri içinde değinilmesi gereken bir konu niteliğine bürünmektedir.



    Düzenlemeye katılma yasağı başlığını taşıyan Medenî Kanunumuzun 536. (EMK. m.483) maddesinde bildirilen kimselerden bir kısmının resmî vasiyet düzenlenmesine resmî memur veya tanık olarak iştiraklerinin yasaklanması «mutlak» olduğu halde, diğer bir kısmının «nispî» dir.



    Katılımı mutlak yasaklı olmasından, kanunda belirlenmiş genel özelliklere sahip kişilerin katılımının yasak olması; nispi yasaktan ise, yasa gereği tanıklığında sakınca bulunmayan yani, mutlak yasaklı olmamakla birlikte, kendilerine veya kanunda belirtilen yakınlarına kazandırma yapılması nedeniyle, yasaklı hale gelen, başka bir ifade ile sadece kendilerine yapılan kazandırmanın iptalini gerektiren kişilerin anlaşılması gerekmektedir.



    A. Resmî Vasiyet Düzenlenmesine Katılımı Mutlak Olarak Yasak Olanlar Şunlardır



    1. Medenî hakları kullanma (fiil) ehliyeti bulunmayanlar,
    2. Bir ceza mahkemesince kamu hizmetinden yasaklılar, (Fiilen mümkün değil)
    3. Okuma ve yazma bilmeyenler (TMK.
    m.536; EMK. md.483)1?



    4. Mirasbırakanın eşi,
    5. Mirasbırakanın üstsoy ve altsoy kan hısımları ve bunların eşleri



    6. Mirasbırakanın kardeşleri ve bunların eşleri



    B. Resmî Vasiyet Düzenlenmesine Katılımı Nisbî Yasak
    Olanlar ise,.



    Mutlak yasaklı olmamakla birlikte, kendilerine veya yakınlarına kazandırma yapılmış olanlar (TMK. m.536/II).



    C. Katılımın Yaptırımı (İştirakin Müeyyidesi)



    Kendilerinde mutlak tanıklığa engel sebepleri bulunan kimseler, resmî memur veya tanık sıfatıyla resmî vasiyet düzenlenmesine katılmışlarsa, Medenî Kanunumuzun 558. md. II. fıkrası çerçevesinde, şekil noksanı sebebiyle vasiyetname bütün olarak iptal olunur.



    Kendilerinde nisbî tanıklığa engel bir durum bulunan kimseler vasiyetname düzenlenmesine resmî memur veya tanık olarak katılmışlarsa, Medenî Kanunumuzun 558. md. III. fıkrasına göre bütün vasiyetname iptal edilmeyip, bu şahıslara veya aileleri efradından birine yapılan teberrular iptal edilir.



    Bu noktada, resmi vasiyetnameye katılım yasağına ilişkin olarak, evlatlığın durumuna değinmek isteriz: MK'nın 536. maddesinde resmi memur veya tanık olarak resmi vasiyetnameye katılım yasağına ilişkin olmak, mirasbırakanın altsoy ve üstsoy kan hısımlarını belirlenmiştir. Oysa, evlatlık ilişkisi her ne kadar soybağı kursa da (TMK. m.282), evlatlık bir kan hışmı değildir. Buna karşılık, evlatlık MK'nın 500. maddesine göre, evlatlık ".... evlat edinene kan hışmı gibi mirasçı olurlar." Kanunun sözünden ve kısıtlayıcı hükümlerin dar yorumlanması gereğinden hareket edildiğinde, evlatlığın resmi vasiyetname düzenlemeye katılması, vasiyetnamenin iptalini gerektirmeyeceği sonucuna varılması gerekmektedir. Oysa, düzenlemenin amacı düşünüldüğünde, evlatlığın mirasta hak sahipliği ile kan hışmı altsoy arasında bir ayrımın yapılması konusunda haklı bir gerekçe bulmak mümkün değildir. Bu nedenle, kanunun amacı düşünüldüğünde bu konuda bir düzenleme boşluğundan bahsetmek ve bu boşluğu da amaca göre doldurmak gerekmektedir.



    Kısaca, evlatlık, evlat edinenin düzenleyeceği resmi vasiyetnameye, resmi memur veya tanık olarak katılma yasağı içinde değerlendirilmelidir. Aynı şekilde, MK'nın 536/II. maddesinde düzenlenen ve resmi memur veya tanıkların yakınları olarak belirtilen altsoy veya üstsoy kan hısımlığı meselesinde evlatlığın bulunmaması konusunda bir düzenleme boşluğunu kabul etmek gerekir. Buna karşılık evlat edinenin, evlatlığın düzenlediği resmi vasiyetnamesine resmi memur veya tanık olarak katılmasında, miras hakkının tek yönlü olduğu düşünüldüğünde (TMK. m. 500/II) bir sakınca olmaması gerektiği sonucuna varılabilir.



    Ç. Resmî Vasiyetnamenin Saklanılması



    «Vasiyetnamenin saklanılması» başlığını taşıyan Medenî Kanunumuzun 537. (EMK. m.484.) maddesine göre, «Resmi Vasiyetnameyi düzenleyen memur, vasiyetnamenin aslını saklamakla yükümlüdür».
    Medenî Kanunumuz bu maddesinde resmî vasiyetnamenin «aslını» saklama yükümü, miras sözleşmeleri için de öngörülürken, Noterlik Kanunda noterlere resmen düzenledikleri senetlerin asıllarını kendilerin de muhafaza etmek, tasdikli suretlerini ilgililere vermek mükellefiyeti yüklenmiştir (Noterlik Kanunu md. 84 II. fık.). Önceki Medeni Kanunumuz bakımından aslının veya tasdikli bir suretinin saklanmasına yönelik düzenlemesi nedeniyle ortaya bir çelişki çıkmış ve bu çelişkiye yönelik olarak, hükümler arasında daha yeni tarihli olan Noterlik Kanunu hükümlerine öncelik tanımanın yerinde olacağı yorumu yapılmaktaydı. Ancak 4721 sayılı MK'nun düzenlemesi ile bu çelişki ortadan kaldırılarak, Noterlik Kanunu ile paralel bir düzenleme yapılmıştır.



    2. MİRAS SÖZLEŞMELERİNİN TÜRLERİ



    I. OLUMLU MİRAS SÖZLEŞMESİ



    A. Konusu



    Medenî Kanunumuzun 527/l'e göre (EMK. I71.474/1.C.), «Mirasbırakan, miras sözleşmesiyle mirasını veya belirli malını sözleşme yaptığı kimseye ya da üçüncü bir kişiye bırakma yükümlülüğü altına girebilir». Kanunumuzun bu hükmüne göre, olumlu miras sözleşmesinin konusunu esas itibariyle «mirasçı atama» veya «belirli mal bırakma vasiyeti» oluşturmaktadır. Bununla beraber, kanunun bu hükmü sınırlı değildir. Bu sebeple, karşılıklı iradelerle yapılabilecek, örneğin yükleme (mükellefiyet), paylaşma (taksim) ve tasfiye kurallarını belirleme gibi hususlar da, miras sözleşmesine konu teşkil edebileceği gibi, tartışmalı olmakla beraber vakıf kurmak, vasiyeti yerine getirme görevlisi atamak gibi aslında tek taraflı irade ile gerçekleşmesi mümkün olan hususlar dahi miras sözleşmesinin içeriğini teşkil edebilir.



    Miras sözleşmesi bir karşılık alınarak veya karşılıksız (ivazlı veya ivazsız) ya da bir (tek) taraflı veya iki taraflı olabilir.



    TMK. 527/l'e göre, miras sözleşmesi ile mutlaka karşı tarafa ölüme bağlı bir kazandırma yapılmış olması şart olmayıp, kazandırma «başkasına», üçüncü bir kişiye de yapılabilir.



    Miras sözleşmesi, borçlar hukukuna ilişkin bir sözleşme olmayıp, miras hukukuna ilişkin bir sözleşmedir. Yani hüküm ve sonuçlarını ölümünden sonra meydana getirip mirasbırakana bir mükellefiyet yüklemez.



    Ancak mirasbırakanın ölümünden sonra karşı taraf veya üçüncü kişi lehine bir hak doğar.



    Miras sözleşmesinin karşı tarafının bu hakkı aynî veya kişisel nitelikte olmayıp, sadece beklenilen (muntazar) bir haktır. Bu ve özellikle mirasbırakanın ölümüne kadar malvarlığı üzerinde mülkiyet ve diğer haklarla hukukî ve fiilî tasarruf yetkilerine ve yönetme, intifa haklarına tam olarak sahip olması (TMK. m.527/ll, EMK. m.474/c.2) sebebiyle, karşı taraf veya yararına teberru yapılan onun tasarruflarına engel olamaz.



    Mirasbırakanın miras sözleşmesi ile olan bağlılığına rağmen bu kadar geniş tasarruf yetkisine sahip olmasının doğuracağı tehlikeleri dikkate alan yasakoyucu, TMK. m.527/ll (EMK. m.474/3.c.) ile miras sözleşmesinin karşı tarafını koruyucu bir hüküm öngörmüştür.



    Bu hükme göre, "Mirasbırakan, malvarlığında eskisi gibi serbestçe tasarruf edebilir; ancak, miras sözleşmesindeki yükümlülüğü ile bağdaşmayan ölüme bağlı tasarruflarına veya bağışlamalarına itiraz edilebilir". Örneğin, mirasbırakan Ahmet ile yaptığı miras sözleşmesinde otomobilini vasiyet ettikten sonra, diğer ölüme bağlı bir tasarrufu ile aynı otomobili Mehmed'e vasiyet etmiş veya Ahmed'i mirasının tamamı için miras sözleşmesi ile mirasçı atadıktan sonra yaptığı ölüme bağlı tasarruflarla malvarlığının tamamına yakın bir kısmı üzerinde bir karşılık almadan tasarrufta bulunmuşsa, miras sözleşmesinden sonra yapılan bu ölüme bağlı tasarruflar, birinci halde vasiyet alacaklısının beklenen hakkını tamamen ortadan kaldırdığı, ikinci halde atanmış mirasçının beklenen hakkı büyük çapta daraltıldığından, mirasbırakanın miras sözleşmesindeki yükümlülüğü ile bağdaşmayan bu yöndeki tasarruflar, bu sebeple iptal edilebilir.







    B. Miras Sözleşmesi ile Bağdaşmayan Tasarruflara itiraz
    TMK. 527/11 (EMK. m.474/3.c.) hükmüne göre, mirasbırakanın miras sözleşmesiyle bağdaşmayan sağlar arasında yaptığı bağışlamalar da iptal edilebilir. Bazı yazarlar25, miras sözleşmesiyle mirasçı atamanın sonradan yapılan sağlar arası bağışlama ile bağdaşmaması halini, miras sözleşmesiyle yapılan belirli mal vasiyetinin sağlar arası bağışlama ile bağdaşmaması halinden ayırarak inceliyorlar.



    Miras sözleşmesiyle yapılan mirasçı atama ile bağdaşmayan sağlar arası bağışlamalar, mirasbırakanın malvarlığını eksiltmeyeceğine dair ayrı bir taahhüdün olması halinde iptal edilebilir. Mirasbırakan, taahhüt etmemekle beraber, kasten malvarlığını önemli ölçüde azaltacak biçimde hareket etmişse, (dolayısıyla mirasçıları) tazminat ödemek zorunda olur26.
    Miras sözleşmesiyle yapılan belirli mal vasiyeti ile sonradan yapılan sağlar arası bağışlama sözleşmedeki yükümlülükle bağdaşmıyorsa, son hukukî işlem mirasbırakanın ayrıca bir taahhüdüne gerek olmadan iptal edilebilir. Zira belirli mal vasiyetinin niteliğinde böyle veya hiç değilse ivazsız temliklerde bulunmayacağına dair örtülü bir taahhüdün var olduğu kabul edilir.



    - Ancak bu kural, ferden belirlenmiş belirli mal vasiyetlerinde geçerlidir. Vasiyetinin konusu misli bir mal ise, sağlama (tedarik) vasiyeti söz konusu olduğundan mirasçılar bu mal terekede mevcut olmasa bile, temin edip vasiyet alacaklısına teslim etmek zorundadır. Buna göre TMK. 527/ll'nin uygulanabilmesi Vasiyetin konusunun ferden tayin edilmiş bir mal olması,
    - Mirasbırakanın bunu sağlar arası bir işlem ile başkalarına karşılıksız olarak temlik etmiş olması gerekir.
    Miras sözleşmesiyle ile bağdaşmayan işlem bir ölüme bağlı tasarruf ise, miras sözleşmesi ister mirasçı atama, ister belirli mal vasiyetine ilişkin olsun, miras sözleşmesinin karşı tarafının buna herhalde itiraz imkânı vardır. Eğer bu ölüme bağlı tasarruf, miras sözleşmesinden önce yapılmış ise, zaten mirasbırakanın onu TMK. 544/11 (EMK. m.491) maddesi gereğince geri aldığı kabul olunur.







    Medenî Kanunumuzun 527/ll'de düzenlenen «itiraz»m hukukî niteliği tartışmalıdır. Kaynak Kanunun Almanca metni «iptal= Anfechtung»den, buna karşılık Fransızca metin, bizde olduğu gibi «itiraz = atte-gue»dan bahsetmektedir.



    Doktrinde ise bu, saklı paylı mirasçıların tenkis dâvasına benzeyen, kendine özgü bir iptal yolu olarak kabul edilmektedir. Bu bakımdan tenkisi düzenleyen Medenî Kanunumuzun 560 vd. maddeleri ve özellikle 565, 566, 571. maddeleri (EMK. m.502 vd.; 507, 508 ve 513.) kıyasen burada da uygulanabilir.



    Dava konusu bir taşınmaz ise, bağışlanan kişiye karşı doğrudan tapu iptali ve tescil davası açılabilir. Bağışlanan kişinin iyini-yetli olması durumu değiştirmez. Ancak bağışlanan kişinin, miras açıldığında malın elinde bulunduğu haliyle iadeyle yükümlülüğü vardır.



    Bağışlanan kişi vasiyet konusunu 3. şahsa temlik etmiş ise bu kişilerin kazanımı (iktisabi) TMK. m. 1023 (EMK. m. 931) çerçevesinde korunur.



    Miras sözleşmesinin karşı tarafı, ancak miras açıldıktan sonra mirasçı veya vasiyet alacaklısı olduğundan, bu dâva ancak mirasbırakanın ölümünden sonra, miras sözleşmesindeki yükümlülükle bağdaşmayan sağlar arasındaki bağışlamadan veya ölüme bağlı teberrudan istifade edene karşı açılabilir.



    C. Mirasbırakanın Sağlığında Malvarlığını Mirasçıya Devri
    Mirasbırakan, miras sözleşmesiyle yaptığı kazandırmanın tamamını veya bir kısmını sağlığında sözleşmenin karşı tarafına veya lehtarına devretmiş olabilir. Bu devir işlemi, kanundan ötürü olmadığı için taşınmazların tescili, taşınırların teslimi, alacakların temliki, kambiyo senetlerinin ciro edilmesi gerekir.



    Eğer bu şekilde bir malvarlığı atanmış mirasçıya tamamen terk edilmişse, artık mirasçı olarak değil, bir malvarlığını temellük eden gibi BK. 179. md. göre, borçlardan da sorumlu olur. Terekenin tamamı değil de, bir kısmı devir edilmişse, devredilen kimse, bu kısmın borçları için mirasbı-rakanla müteselsil olarak, diğer kısım için de miras açıldıktan sonra mirasçı olarak sorumludur.



    Mirasbırakanın yaptığı kazandırmanın sağlığında hak sahibine devrine uygulanacak olan TMK. 572. (EMK. m.514) maddesi, atanmış mirasçının sorumluluğunu sınırlamak bakımından defter düzenlenmesini isteyebileceğine yönelik bir hükümle, iki karineyi (II ve III. fık.) içermektedir.





    Miras sözleşmesi ile atanmış ve mirasbırakan sağ iken malvarlığını devir alan atanmış mirasçı, TMK. 572/l'e (EMK. m.514/1 .c.) göre, bu mirasçı resmi defter düzenlenmesini isteyebilir ve bu halde, mirası resmi defter gereğince kabul etmiş gibi tereke borçlarından mesul olur.



    TMK. 572/ll'de yer alan karineye göre (EMK. m.514 /I., 2.c): Mirasbırakan malvarlığının tamamını devretmemişse veya tamamını devrettikten sonra yeni mallar edinmişse; miras sözleşmesi, aksine bir kural içermedikçe, yalnız sağlıkta devredilmiş olan malları kapsar.



    Burada BK. 179. m.'nin özel bir uygulaması söz konusudur. Mirasbırakanın mal varlığını bu şekilde devir alan, devir anından itibaren mirasbırakanın borçlarından sorumlu olur. Mirasçının sorumluluğu deftere kayıtlı borçlarla sınırlı olacağından (TMK. m.628-630, EMK. m.568-570), mirasbırakanın daha sonraki borçlarından sorumlu olmayacaktır. Mirasçı resmi defter tutulmasını talep etmemiş ise, mirasbırakanın tüm borçlarından sınırsız olarak sorumlu olacaktır. Mirasçı, sadece kendisine devredilen malvarlığı ile değil kendi malvarlığı ile de şahsen sorumludur. Mirasçının bu şekilde sorumluluğu, mirasbırakanın ayrıca şahsen sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. BK. 179 m. de malvarlığı veya bir işletmeyi devredenin sorumluluğunu, devirden itibaren iki yılla sınırladığı halde, burada bu şekilde mirasbırakanın sorumluluğu zamanla sınırlanmamıştır.



    Bu yolla mirasbırakanın malvarlığını, onun sağlığında devir alanlar, daha sonra mirası red etme veya hükmen redde dayanma, hakkını kaybederler. TMK. 605, 610 (EMK. m.545, 550.) TMK. 572/II. hükmünü miras sözleşmesi ile belirlenen, vasiyet alacaklısına uygulamak mümkün değildir.



    Çünkü, vasiyet alacaklısının tereke borçlarından bir sorumluluğu yoktur.
    TMK. 572/lll'de (EMK. m.514/ll.) hükme bağlanan karineye göre de, Mirasbırakanın sağlığında malvarlığını devretmesi halinde, miras sözleşmesinde başka türlü bir kural yoksa, miras sözleşmesinden doğan hak ve borçlar atanmış mirasçının mirasçılarına geçer. Bu karine mirasçının mirasbırakanın ölümü anında hayatta olması şartını düzenleyen TMK. 580. madde hükmünü ve mirasçının (veya vasiyet alacaklısının) mirasbırakandan önce ölmesi halinde, miras sözleşmesinin, aksi kararlaştırılmadıkça, sona ereceğini düzenleyen TMK. 548. maddesi hükmünü bertaraf etmektedir.



    II. OLUMSUZ MİRAS SÖZLEŞMESİ (MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMESİ)



    A. Kavram ve Unsurları



    TMK. 528/I hükmüne göre (EMK. m.475/l.), mirastan feragat sözleşmesi, mirasbırakan ile muhtemel mirasçı arasında ilerideki miras payından tamamen veya kısmen ivazlı veya ivazsız olarak vazgeçmesine ilişkin bir miras sözleşmesidir.



    Gerçi EMK. 475. m. olduğu gibi TMK. 528. m.'de de şekil konusunda doğrudan bir düzenleme yoktur, ancak 11.2.1959 tarihli YİBK. mirastan feragat sözleşmesinin miras sözleşmesinin bir türü olarak EMK 492. m.'ye göre resmi şekle tabi olduğunu kabul etmişti33. Bu içtihat bugün de geçerliliğini korumaktadır.



    Muhtemel mirasçının henüz bir hakkı olmadığından, mirastan feragat sözleşmesi bir haktan feragat anlamına gelmez.



    Buradaki feragat, ilerideki doğması muhtemel bir miras talebinden, mirasçı olmaktan feragattir.



    Başka deyişle, feragat sözleşmesi mirasçı sıfatının kazanılmasına engel olur. Mirastan feragat sözleşmesinin mirasçılık sıfatını ortadan kaldırması kesin ve mutlak değildir.



    Çünkü, mirasçının beklenen (muntazar) hakkı, herhangi bir sebeple, örneğin feragat belirli bir kişi lehine yapılır ve o kişi mirasçılık sıfatını kazanamaması halinde, feragat sözleşmesi hükümsüz olacağından, feragat eden kişinin mirasçılığı gündeme gelir (TMK. m. 529/1, EMK. m.476/c. 1)35.



    Yukarıda verilen tanımdan feragat sözleşmesinin şu unsurlardan oluştuğu söylenebilir:



    1. Feragat Sözleşmesi Mutlaka Miras Sözleşmesi Biçiminde Yapılır.



    Mirasçılar arasında veya mirasçılarla üçüncü kişiler arasında mirasbırakanın katılımı veya hiç değilse onayı ile yapılan sözleşmeler mirastan feragat sözleşmesi olmadıklarından yazılı şekilde yapılmaları yeterlidir (TMK. m.677, EMK. m. 612)37.



    2. Mirastan Feragat Sözleşmesi, Mirasbırakan ile Mirasçısı Arasında Yapılır.



    Mirasçının ilk sırada mirasçı olması şart değildir. Daha ilerideki sıralarda bulunan mirasçılarla dahi feragat sözleşmesi yapılabilir.



    Feragat sözleşmesi atanmış mirasçı ile de yapılabilir. Böylece, mirasbırakan miras sözleşmesiyle sağlamış bulunduğu mirasçılık sıfatını feragat sözleşmesi ile kaldırmak olanağına da sahip olur.



    Medenî Kanunumuzun 528. (EMK. m.475) maddesi mirasbırakanın genel olarak mirasçılarıyla feragat sözleşmesi yapabileceğini beyan etmektedir.



    Halbuki, gerek saklı paylı olmayan yasal mirasçıları, gerekse vasiyet yoluyla atanan mirasçıları, ölüme bağlı tasarrufu ile her zaman terekeden miras değeri almasını engellemesi mümkün olduğundan, bir başka ifade ile adeta onları mirasçı olmaktan uzaklaştırması mümkün olduğundan, mirasbırakanın feragat sözleşmesini saklı payı olmayan mirasçılarıyla yapmasına gerek yoktur.



    3. Feragat, Tam veya Kısmî Olabilir



    Mirastan feragatin konusu, miras payının tamamı olabileceği gibi, miras payının bir kısmı da olabilir. Örneğin; miras payının 1/4'den 1/2'den veya saklı payın üstündeki miras payından feragat edilebilir. Hatta terekedeki belirli yerdeki villâ, fabrika gibi belirli bir mal da feragate konu yapılabilir.



    4. Feragat Sözleşmesi Karşılıklı veya Bir Karşılık Alınmadan (ivazlı veya İvazsız)Olabilir.



    Mirastan feragat eden, feragatine karşı mirasbırakandan herhangi bir ivaz almamış olabilir. Fakat, mirastan feragat sözleşmesinde asıl olan onun bir karşılık alınarak (ivazlı) yapılmasıdır. Bu anlamda karşılık, bir borç ilişkisine konu olabilecek herhangi bir edim olabilir41. Karşılık alınarak yapılan feragatte, karşılıklı edimleri içeren borç ilişkilerinde olduğu gibi, karşılık ile feragat belirli bir bağlılık içinde bulunurlar. Kendisine karşılık ödenmeyen muhtemel mirasçı, miras sözleşmesinden dönme hakkına sahiptir (TMK. m.547, EMK. m.494)42.



    B. Hükümleri



    1. Feragat Eden Mirasçı ve Altsoyu Bakımından
    Mirastan feragat sözleşmesinin hükümleri özellikle feragat eden mirasçı bakımından önemlidir, çünkü, feragat sözleşmesi yapmakla feragat eden kimse, mirasa ilişkin beklenen (muntazar) bir haktan yoksun olur, mirasçı sıfatını kazanamaz.



    Bu husus Medeni Kanunumuzun 528/ll'de (EMK. m.475/l., 2.c.) «Feragat eden, mirasçılık sıfatını kaybeder» şeklinde ifade edilmiştir44. Mirastan feragat eden kimse artık mirasın kendiliğinden ve kanun hükmü ile kazanılması kuralından (TMK. m.599, EMK. m.539) yararlanamaz. Bundan dolayı tereke üzerinde hiç bir hak talep edemeyecektir.



    Feragatin her hangi bir karşılık alınmadan yapılmış olması halinde dahi hüküm aynıdır. Feragat sözleşmesi yapmış olan mirasçının mirasçılık sıfatını kayıp etmesi, tereke borçlarından da bazı istisnalar haricinde (Krş. MK. m.530, EMK. m.477) sorumlu olmaması sonucunu doğurur.



    Mirastan tam feragat halinde feragat eden mirasçılık sıfatını kaybedeceği için, artık bu sıfatla dava açamaz, örneğin miras sebebiyle istihkak davası, ölüme bağlı tasarrufların iptali davası açması mümkün değildir.



    Bu bakımdan mahkemeden mirasçılık belgesi de talep edememesi ve mirasçılık belgesinde kendine pay verilmemesi de gerekir. Ancak 2. HD. 13.5.1976 tarihli bir kararında feragat edenin mirasçılık belgesi talep edeceği, feragatin mirasın paylaşılması anında dikkate alınacağı şeklinde bir kararı vardır ki, buna katılmak mümkün değildir.



    Feragatin kapsamına gelince; feragat, feragat edenin sadece feragat sözleşmesi yaptığı mirasbırakan ile mirasçılığını ortadan kaldırır. Feragat edenin bu mirasbırakana halefiyet yoluyla mirasçılığını engellemez. Örneğin, Mirasbırakan (M) oğlu (A) ile feragat sözleşmesi yapmış ise, (M)'nin ölümü halinde (A), ona mirasçı olamayacaktır, ancak bu durum onun (M)'den sonra ölen büyük babasına halefiyet yoluyla mirasçı olmasını engellemeyecektir.



    Kısmî bir feragat varsa, feragat eden mirasçı sıfatını kayıp etmeyip feragat oranında miras payı azalır.



    Feragat sözleşmesi bir karşılık alınarak yapılmışsa, sözleşmede aksi kararlaştırılmış olmadıkça, feragat edenin altsoyunun mirasçılığına da etki eder (TMK. m.528/lll), yani onların da mirasçı olmasını önler.



    2. Feragattan Yararlanacaklar Bakımından
    Feragat belirli mirasçılar lehine olabileceği gibi, bir mirasçı belirlemeksizin diğer mirasçılar lehine de yapılmış olabilir. Feragat mirasçı olmayan üçüncü bir şahıs lehine de yapılabilir.



    TMK. m.529/1 (EMK. m.476/1.c.) hükmüne göre, feragat belirli kişi lehine yapılmış olup bu kişinin mirasbırakandan daha evvel ölümü, mirası reddetmeleri, mirasçılıktan çı karılmaları veya mirastan yoksun olmaları gibi sebeplerle mirasçı olamamaları halinde feragat hükümden düşer.



    Bu durumda, feragat eden yine miras hissesini alır. Buna karşılık, bir kaç belirli mirasçı lehine feragat yapılmışsa, bunlardan yalnız bir kısmının mirasçı olamaması halinde ise, aksi kararlaştırılmadıkça, feragat hükümsüz kalmaz.



    Bir karşılık alınarak yapılan feragat sözleşmesine TMK. m.529/l hükmünün uygulanıp uygulanamayacağı tartışmalıdır. Bir kısım yazarlar49, TMK. m.529/l hükmünün karşılık alınarak yapılmış olan feragat sözleşmesine uygulanamayacağını, dolayısıyla bu yöndeki feragat sözleşmesinin yürürlükte kalacağını, ancak feragat edenin aldığı karşılık miras payına denk değilse, feragat edenin yalnız aldığı karşılıktan fazla miras payından karşılıksız olarak feragat ettiğini ve bu miktar hakkında feragat sözleşmesinin hükümsüz olduğunu savunurken; diğer bazı yazarlar50, kanunun açık ve mutlak ifadesine dayanarak TMK. m.529/l hükmünün bir karşılık alınarak yapılan feragat sözleşmelerine de uygulanacağını kabul ederler.
    TMK. 529/II (EMK. m.476/2.c.) hükmüne göre, miras sözleşmesi belirli bir kişi lehine yapılmamışsa, en yakın ortak kökün altsoyu lehine yapılmış sayılır ve bunların herhangi bir sebeple mirasçı olamaması halinde feragat yine hükümden düşer. Örneğin: kendisinden başka iki kardeşi daha olan A(hmet), babasının mirasından diğer mirasçılar lehine feragat etmiş olsa, babasının ölümünde miras payı kardeşlerine veya onların altsoyuna geçer, daha ileriye gidemez. Yani Ahmet'in kardeşleri, babasından evvel ölmüş ve altsoyu da bırakma-mışlarsa Ahmet'in büyük babası ve büyük anası ile onların altsoyu ve mirasbırakanın sağ kalan eşi mirastan yararlanamaz51. Başka deyişle, böyle bir durumda feragat hükümsüz kalır ve feragat edenin mirasçı-lığı tekrar canlanır.



    3. Tereke Alacaklıları Bakımından



    Feragat sözleşmesi bir karşılık alınarak yapılmış olsa dahi, feragat eden kimse, tereke borçlarından esas itibariyle sorumlu tutulamaz. Fakat, Medeni Kanunun 530. (EMK. m.477) maddesinde, tereke alacaklılarının herhangi bir haksızlığa uğramasını önlemek amacıyla bazı şartlar altında bir karşılık alarak feragat edeni ve mirasçılarını tereke alacaklarından sorumlu tutmuştur.



    Kanunda öngörülen bu sorumluluk ancak,



    a. Tereke, borçlarını karşılayamıyorsa ve
    b. Mirasçıların red veya acizleri sebebiyle
    tereke borçlarını ödememeleri halinde sözkonusu olur. Bundan başka, TMK. 530. maddesi feragat edenin ve mirasçılarının sorumluluğunu, mirasbırakanın ölümünden önceki son beş yıl içinde mirasbırakandan almış oldukları karşılıktan, mirasın açılması anındaki zenginleşmeleri tutarında sorumludur.



    11.11.1994 tarihli YİBK5*. dikkate alındığında alınan bu karşılığın talep tarihindeki değerinin esas alınması hakkaniyete uygun olacaktır.



    4. Saklı Paylı Mirasçıları Bakımından



    Miras Hukuku Sistemimize göre, bir karşılık alınarak yapılan mirastan feragat sözleşmesi, tereke alacaklılarını haklarından yoksun bırakmak için yapılamayacağı gibi, saklı payı düzenleyen hükümleri ortadan kaldırmak için de yapılamaz.



    Bu hususu dikkate alan, TMK. m.573/l. (EMK. m.515/1 .c.) hükmünde: «Mirasbırakan, mirastan feragat eden mirasçıya, sağlığında terekenin tasarruf edilebilir kısmını aşan edimlerde bulunmuşsa;» diğer mirasçıların bunun tenkisini isteyebileceği düzenlenmiştir.



    Bu hüküm aslında, «miras haklarının ölümden önce tasfiyesi maksadıyla yapılan kazandırmaların tenkise tabi olduğunu bildiren TMK. m.565/1, b.2 (EMK. m.507/1 b.2) hükmünün tekrarından ibarettir.



    TMK. 574. maddesi (EMK. m.516), miras-çılıktan feragat edene, mirasbırakan-dan hayatta iken aldıklarının tenkise tabi tutulması halinde iadeye mecbur olursa, bir seçimlik hak tanımaktadır. Feragat eden, 1-isterse tenkise tabi değeri iade eder, 2- isterse, mirasbırakanın hayatında kendisine verilenlerin tamamını terekeye geri verir.



    Bu sonuncu halde ise, feragat etmemiş gibi paylaşmaya katılır. Bu iade ve tenkis konusunda 11.11.1994 tarihli YİBK. kıyasen dikkate alınmalıdır.



    3. MİRAS SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ



    Miras sözleşmesinin çok taraflı bir hukukî işlem olmasını dikkate alan Medenî Kanunumuz, ondan dönme, onun mükellefiyet ve borçlarından kurtulmayı daha sıkı şartlara tâbi tutmuştur.



    Medenî Kanunumuzun 546. ve 549. (EMK. m.493. ve 496) maddeleri arasında, miras sözleşmesinin anlaşma, tek taraflı ortadan kaldırma (feshi), dönme (rüc'u) ve kendiliğinden hükümsüzlüğü ile sona erme halleri düzenlenmiştir. Medenî Kanunumuz sınırlı olan bu hallerde, feshi (vasiyetten caymada olduğu gibi), miras mukavelesi ile tasarrufta bulunan, yani mirasbırakan veya diğer tarafın iradesiyle, daha miras-bırakanın hayatında miras sözleşmesinin «tek taraflı veya karşılıklı irade beyanı» ile sona erdirilmesini düzenlemiştir. Buna karşılık, tasarrufta bulunanın ölümünden sonra, üçüncü kişinin veya ilgilinin talebi ile bir «mahkeme kararı» sonucu miras sözleşmesinin iptali başka maddelerde (örneğin: TMK. md. 557) dikkate alınmıştır.



    Medenî Kanunumuzun hükümlerine göre, Miras sözleşmesinin sona ermesini üç ana başlık altında toplayabiliriz:



    A. Miras Sözleşmesinin Anlaşma ile Sona Erdirilmesi (Bozma akdi - İkale)



    Medenî Kanunumuzun 546. maddesine göre (EMK. m.493/l, c.1) «Miras sözleşmesi, tarafların yazılı anlaşmasıyla her zaman ortadan kaldırılabilir ».
    Miras sözleşmesinin düzenlenmesinde ancak resmî vasiyet şeklinde yapılmasını öngören Medenî Kanunumuz, aynı sözleşmenin tarafların anlaşması ile sona erdirilmesinde sadece yazılı şekli yeterli görmüştür. Bununla beraber, tarafların miras sözleşmesini sona erdirmek için yazılı şekil yerine anlaşarak resmî şekle başvurmalarında yasal bir engel yoktur.



    Tarafların yazılı anlaşması (fesih mukavelesi) miras sözleşmesini sona erdirmeğe, tamamını hükümsüz kılmağa yeterli olmasına karşılık, miras sözleşmesinin bazı hükümlerini değiştirmek için tarafların yazılı anlaşmaları yetmez, esas miras mukavelesinin düzenlenmesinde olduğu gibi, yine resmî vasiyet hakkındaki şekil şartlarına (TMK. md. 534 ve 535) uymak gerekir. Miras sözleşmesini yazılı anlaşma ile sona erdirmek hakkı yalnız taraflara aittir.



    Tarafların mirasçıları veya miras sözleşmesiyle lehine tasarrufta bulunulan üçüncü kişiler, doğru deyimi ile ilgililer bu hususta tarafların yerine geçemezler.
    Miras sözleşmesinde, bir taraf ölüme bağlı tasarrufta bulunan kimse ise, yalnız onun; her iki tarafta ölüme bağlı tasarrufta bulunan kimse ise, her ikisinin de miras sözleşmesi yapabilme ehliyetinin bulunması ve yazılı fesih anlaşmasını bizzat yapmaları gerekir.



    Miras sözleşmesinde ölüme bağlı tasarrufta bulunmayan kimse hakkında yalnız fiil ehliyeti kuralları uygulanır55.





    B. Miras Sözleşmesinin Tek Taraflı irade Beyanı ile Sona Erdirilmesi (Tek Taraflı Fesih)







    Medenî Kanunumuz, 546/II. maddesi ile 547. (EMK. m.493. 2. ve 3. c, m.494.) maddesinde miras sözleşmesinin tek taraflı irade beyanı ile sona erdirmenin (tek taraflı feshin) iki ayrı türünü hükme bağlamış bulunmaktadır.



    1. Miras Sözleşmesinin Mirasbırakanın Tek Yanlı İrade Beyanı ile Sona Ermesi (Feshi- Miras Mukavelesinden Dönme)



    Medenî Kanunumuzun 546/II. hükmü (EMK. m.493. 2. ve



    3. c), miras sözleşmesinin yalnız miras sözleşmesiyle ile ölüme bağlı tasarrufta bulunanın yani mirasbırakanın hangi sebepler ve hangi şekle uyarak miras mukavelesini tek taraflı iradesiyle sona erdirebileceğini düzenlemiştir.



    a. Bir Mirasçılıktan Çıkarma (Iskat) Sebebinin Olması
    Miras sözleşmesinin, ölüme bağlı tasarrufta bulunan (mirasbırakan) tarafından sona erdirilebilmesi, ondan dönülebilmesi için, miras sözleşmesiyle mirasçı atanan veya kendisine belirli mal bırakılan (lehine muayyen mal vasiyet edilen) kimsenin, sözleşme yapıldıktan sonra mirasbırakana karşı mirasçılıktan çıkarma56 (iskat) sebebi oluşturan bir davranışta bulunmuş olması gerekmektedir.



    Bundan dolayı, böyle bir davranış gerçekleşmişse, mirasbırakan, ne diğer tarafın ne de lehine tasarrufta bulunulan kimsenin rızasına muhtaç olmadan miras sözleşmesini tek taraflı olarak ortadan kaldırmaya yetkilidir57.



    Eğer miras sözleşmesinin tarafları arasında aile hukukundan doğan bir yükümlülük ilişkisi yoksa, mirasbırakan tarafından sözleşmenin tek taraflı olarak ortadan kaldırılması (feshi), ancak TMK. m.51 O/bent 1'deki halin gerçekleşmesi halinde, yani mirasbırakana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlenmişse, mümkündür.



    b. Şekli



    546. maddesinin 3. fıkrasında (EMK. m.493, 3.c.) mirasbırakanın, miras sözleşmesini, ancak vasiyetnameler için kanunda öngörülen şekillerden biri ile tek taraflı olarak ortadan kaldırabileceğini hükme bağlamıştır. O halde, fesih beyanı elyazısı, resmî ve şartları varsa sözlü vasiyetname şekline bürünmedikçe geçerli olmayacaktır.



    Mirasbırakan, miras sözleşmesini tek taraflı olarak ortadan kaldırınca, zarar ve ziyan adı altında bir tazminat talebi ile karşılaşmaz. Yalnız, diğer taraftan sözleşme çerçevesinde bir karşılık (ivaz) almışsa, sözleşmenin ortadan kaldırılması nedeniyle alınmış olan karşılığın dayandığı hukuki işlem ortadan kalktığından, mirasbırakanın karşılığa ilişkin iktisabı sebepsiz zenginleşme teşkiledeceğinden, iadesi gerekir. Aynı şekilde diğer taraf da mirasbırakandan aldığını iade eder (BK. md. 61 vd.)58.



    2. Her İki Tarafa da Tek Yanlı Dönme (Fesih) Hakkı Tanınması



    a. Sağlararası Edimin İfa Edilmemesi Nedeniyle Dönme (Fesih)



    Miras sözleşmesinde taraflardan biri diğerine veya üçüncü bir kişiye hayatta iken bir edimin ifasını borçlanmış olabilir. Örneğin: mirasbırakan, mirastan feragat eden mirasçıya bir bedel vermeyi taahhüt etmiş olabileceği gibi, diğer tarafın mirasçı atanmasına karşılık, o da mirasbırakana ölünceye kadar bakmayı (kaydı hayat şartı ile bakmayı) taahhüt etmiş olabilir59. Taahhütte bulunan mirasbırakan veya diğer taraf bu taahhüdünü ifa etmemişse, karşılıklı taahhütleri muhtevi akitlerde taraflardan birinin edayı ifa etmemesinin hukukî sonuçları meydana gelir.



    Özellikle, TMK. 547. (EMK. m.494.) maddesi aynen: «Miras sözleşmesi gereğince sağlararası edimleri isteme hakkı bulunan taraf, bu edimlerin sözleşmeye uygun olarak yerine getirilmemesi veya güvenceye bağlanmaması halinde borçlar hukuku kuralları uyarınca sözleşmeden dönebilir» hükmü ile, karşılıklı taahhütleri (borçları) muhtevi akitlerde, taraflardan birinin ediminin ifa edilmemesinin hükümlerini düzenleyen BK. 106 vd. maddelerine atıfta bulunmuştur.



    Bundan dolayı, miras sözleşmesinin tek taraflı ve şekle bağlı olmayan yöneltilmesi gerekli irade beyanı ile sona erdirilebilmesi için BK. 106 vd. maddelerinin uygulanması gerekir. Bu hükümlere göre, miras sözleşmesinin alacaklı tarafı, edimini ifa etmeyen tarafa uygun bir süre tayin eder veya hâkime tayin ettirir.



    Bu süre içinde de borç yerine getirilmezse, alacaklı ya ifayı ve gecikme tazminatını ya da bu talepten vazgeçtiğini derhal bildirmek şartıyla dilerse edimin yerine getirilmemesinden dolayı zarar ziyan tazminatını talep, dilerse miras sözleşmesini feshedebilecektir60.







    b. İrade Bozukluğu Hallerinde



    Gerek mirasbırakan, gerekse miras sözleşmesinin karşı tarafı, MK 504/l'de (EMK. m.451.) sayılan irade bozukluğu sebeplerinden biriyle iradesi sakat ise, bir yıl içinde miras sözleşmesini iptal edebilir.



    C. Miras Sözleşmesinin Kendiliğinden Hükümsüzlüğü
    Hukuk sistemimizde, miras sözleşmesinin kendiliğinden sona ermesi (hükümsüzlüğü) iki halde kurala bağlanmıştır.



    1. Atanmış Mirasçının veya Kendisine Belirli Mal Bırakılan Kişinin Mirasbırakandan Önce Ölmesi ile Miras Sözleşmesinin (Hükümsüzlüğü) Sona Ermesi



    TMK. 548/I. (EMK. m.495.1.c.) hükmüne göre, miras sözleşmesinde mirasçı atanan veya kendisine belirli mal bırakılan kişi tasarrufu yapan kimseden, yani mirasbırakandan önce ölürse, miras sözleşmesi kendiliğinden ortadan kalkar.



    Ölen atanmış mirasçının veya kendisine belirli mal bırakılan kişinin mirasçıları onun yerine geçemez ve beklenen (Anvvartschaft) hakkı kazanamaz (TMK. 522/1 ve 581/I.)61. Bunun gibi, mirasbırakan da, mirasçı atanan veya kendisine belirli mal bırakılan kişi tarafından taahhüt edilen karşılığın (ivazın) ifasını onun mirasçılarından isteyemez. TMK. 548/II (EMK. m.495., 2.c.) hükmüne göre, mirasbırakandan önce ölen kişinin mirasçıları, aksi kararlaştırılmış olmadıkça, ölüme bağlı tasarrufta bulunandan, yani mirasbırakandan, miras sözleşmesi uyarınca elde ettiği ölüm tarihindeki zenginleşmeyi geri isteme hakkına sahiptir.







    TMK. 548. maddesinin her iki fıkrası hükmü de tamamlayıcı bir hukuk kuralı olması bakımından aksine bir anlaşma yapılmasına imkân verir.



    Bu sebeple, atanmış mirasçının veya kendisine belirli bir mal bırakılan kişinin mirasbırakandan önce ölmesi halinde kimin onların yerine geçeceği, miras sözleşmesinde kararlaştırılabileceği (TMK. m.520) gibi, atanmış mirasçının veya kendisine belirli bir mal bırakılanın (musâlehin) mirasbırakana verdiği karşılığın, kendi mirasçıları tarafından, mirasbırakandan iadesinin talep edilmeyeceği dahi şart olarak miras sözleşmesine konulabilir62.



    Nitekim, 548/II. madde hükmünde açıkça "aksi kararlaştırılmış olmadıkça" ifadesi yer almıştır.



    2. Boşanma ve Butlan Kararı ile Miras Sözleşmesinin (Hükümsüzlüğü) Sona Ermesi



    Boşanma veya butlan kararının kesinleşmesi halinde eşler arasındaki ölüme bağlı tasarruflar, miras sözleşmesi veya vasiyetname kendiliğinden sona erer (TMK. 159, 181).



    Kaynak: Türkiye Noterler Birliği • Mayıs 2006 • Sayı : 130

    KUR’A, PİYANGO VE ÇEKİLİŞLER



    Noterlik Mesleğini görev alanına göre konulardan biriside kur’a,piyango ve çekilişlerdir. Noterin piyango,kur’a ve çekilişte hazır bulunması ve nezaret etmesinin amacı piyango, kur’a ve çekilişin hilesiz ve dürüst olarak yapılmasının sağlanmasıdır.
    Bazı tanımlamalar yapmamız konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacağı düşüncesindeyim.
    Kur’a, sözlük anlamı “ad çekme” demektir.
    Doğrudan veya bir mal yada hizmetin satışı nedeniyle bilet,kupon,katılım numarası veya benzerlerini satılması veya bedelsiz verilmesi suretiyle katılım hakkının verildiği ve düzenleyicisi tarafından taahhüt edilen karşılığı nakit olmayan her türlü eşya,hak ve benzeri ikramiye kazanacak olanların yapılacak çekilişle belirleneceği ticari, sosyal yardım ve benzeri amaçlı düzenlemelere Nakit Karşılığı Olmayan Piyango diyebiliriz.
    Düzenlenen kampanyalar sonucunda,taahhüt edilen ikramiyelere kazanacak katılımcıların, usul ve esasları idarece uygun görülecek kur’a çeşitleri ile belirlenmesine çekiliş denilebilir.
    Kazananları katılanlar arasından bilgi,beceri veya yeteneğe dayalı olarak eleme usulü ile başarı sıralaması esas alınarak veya bir jüri tarafından aynı esaslar dahilinde yapılan değerlendirmeyle belirlenen ve sonucunda ayni ve/veya nakdi ödül verilen düzenlemeler ile bilmece,bulmaca,eğlence programı ve benzerlerine,yarışma denilebilir.(Tanımlamalar için 04.10.2006 tarih ve 26309 sayılı R.G.de yayınlanan Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Karşılığı Nakit Olmayan Piyangolar ve Çekilişler Hakkındaki Yönetmelik kaynak olarak alınmıştır.)
    Yetki yönünden çekiliş ve piyangoların,karşılığı nakit olan ve karşılığı nakit olmayan şeklinde ikiye ayırarak inceleyebiliriz. Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında (04.04.1988 tarih ve 320 sayılı) Kanun Hükmünde Kararnamenin 41. maddesine göre; Türkiye’de karşılığı nakit olmak üzere, şans oyunlarını planlama, tertip etme ve çekiliş düzenleme hakkı idareye (Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü) aittir. İdare dışında başkaca gerçek ve tüzel kişilerin karşılığı nakit olan şans oyunlarını planlama,tertip etme ve çekiliş düzenleme hakkı yoktur.
    Karşılığı nakit olmayan piyango ve çekilişler ise idareden (M.P.İ.G.Md.) izin almak ve mevzuata uymak koşulu ile düzenlenebilir. Karşılığı nakit olmayan piyango ve çekilişleri; ticareti faaliyette bulunan gerçek ve tüzel kişiler, kamu kurum ve kuruluşları, dernekler, vakıflar, cemaatler, emeklilik ve yardımlaşma sandıkları, spor kulüpleri, okul aile birlikleri düzenleyebilirler.
    Bu sayılan düzenleyiciler, 2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu uyarınca piyango düzenlemek isterler ise ilgili mülki amirlikten gerekli izini almak zorundadırlar. Kanımca 2860 sayılı yasa uyarınca düzenlenecek piyangolar için ayrıca M.P.İ.G. Müdürlüğünden izin alınmasına gerek yoktur.
    Doğrudan veya bir mal ve hizmetin satışı nedeniyle, bedelli yada bedelsiz, bilet,kupon,iştirak numarası veya her ne şekilde olursa olsun katılım hakkı verilerek karşılığı nakit olmayan her türlü eşya ve benzeri piyango ve çekiliş tertip edebilmesi için idareden izin alınması zorunludur. Noterler ilgililerin istekleri üzerine hukuki işlemleri yasalar ve yönetmeliklerde gösterilen şekil ve surette yapmak zorundadırlar. Bu nedenle noter huzurunda piyango,kur’a ve çekiliş yapmak isteyen ilgililer bu iş için idareden aldıkları izin yazısını notere ibraz etmelidirler. İzin yazısı olmayan ilgililerin talepleri reddedilmelidir. Bu yönetmelik kapsamında kalan piyango ve çekilişlerin ; piyango düzenleyenlerin yetkililerinden oluşan bir heyet tarafından Noter huzurunda ve idarenin izin yazısında belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde gerçekleştirilmesi zorunludur. (yönetmelik 18.md.4.bendi.)
    Ancak karşılığı nakit olmayan tüm piyango ve çekilişler için idareden izin almak zorunlu değildir. İstisna edilen işbu piyango ve çekilişler yönetmelikte belirtilmiştir. Anılan K.H.K. ye dayanarak çıkarılan Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü karşılığı nakit olmayan Piyangolar ve çekilişler hakkında Yönetmeliğin 2. maddesine göre ;
    a)Kamu kurum ve kuruluşları, Dernekler, Vakıflar, Spor Kulüpleri, Okul Aile Birlikleri, Emeklilik ve Yardımlaşma Sandıkları ve Cemaatlerin eğlence, anma,kutlama gibi amaçlarla düzenledikleri toplantılarda münhasıran toplantıya katılanlar arasında düzenlenen ve toplantı süresi içinde başlatılıp sonuçlandırılan karşılığı nakit olmayan piyango ve çekilişler,
    b)Firmaların münhasıran başbayii ve bayiiler arasında, mal ve hizmet satışlarını arttırmak amacıyla ciro primi niteliğinden vereceği ikramiye ve hediyelerin tespitine yönelik yapacağı çekilişler,
    c)Çekiliş yapılmaksızın önceden belirlenen ve ilan edilen şartları taşıyanların tamamına ikramiye verilmesi şeklindeki düzenlemeler,
    ç)Katılımcılardan herhangi bir bedel talep edilmemesi ve bir mal veya hizmetin pazarlama veya satışı amacına yönelik olmaması kaydıyla bu yönetmeliğin yarışma olarak tanımladığı düzenlemeler
    d)Yarışma veya bu mahiyetteki düzenlemelere katılacak olanların çekiliş yada kur’a yöntemine başvurulmaksızın, önceden ilan edilen şartlara göre seçildiği düzenlemeler ile aday olanların huzurunda sadece bunlar arasında çekiliş veya kur’a yöntemi ile belirlendiği düzenlemeler,
    e)Bir hak, hizmet veya imkandan yararlanacak olanların seçimine veya öncelik sıralarının belirlenmesine yönelik olarak yapılan ve ikramiye taahhüdünü içermeyen düzenlemeler,
    f)Bir kişinin kazanabileceği ikramiyenin rayiç bedelini 08.06.1959 tarihli ve 7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun 4. maddesinin “e” fıkrasında belirtilen istisna tutarının %2 sinin altında kaldığı düzenlemeler,(2008 yılı için 2216X%2=44.32 YTL.)
    g)Sosyal amaçlı piyangolar
    bu yönetmeliğin kapsamına girmez.
    Kapsamın dışında kalan çekilişlere talep halinde Noterlerin katılması ve tutanak tutmasını engel bir hüküm yoktur. Başka bir değişle, yönetmelik kapsamı dışında kalan çekilişlere talep halinde Noterlerin katılması mümkündür. Bu tür çekilişlerde idare tarafından verilmiş izin yazısı istemeye gerek yoktur.
    Noterlik mevzuatında da konumuza ilişkin düzenlemeler yer almıştır. Şöyle ki, 1512 sayılı Noterlik Yasasının 61.maddesinde ; “Noterler bir şeyin veya bir yerin hal ve şeklini, kıymetini, ilgili şahısların kimlik ve ifadelerini tespit ederler ve davet edildiklerinde piyango ve özel kuruluşların kur'a, seçim ve toplantılarında hazır bulunarak durumu belgelendirirler.” denilmektedir. Bu belgelendirmenin ne şekilde yapılacağı yine adı geçen yasanın 102.maddesinde düzenlenmiştir.
    Buna göre piyango ve kuraların işlemleri tutanak şeklinde yapılmalıdır. Tutanağın ise neleri kapsaması gerektiği 101.maddede ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Tutanağın biçimi T.N.B. nce yayınlanan İşlem Formülleri kitaplarında ve T.N.B. yazım programlarında da mevcuttur.
    Kura, Piyango ve Çekilişlerden alınması gereken harç ise ; 492 sayılı kanuna ekli 2 sayılı tarifede belirtilen Maktu Noter Harçları bölümünün 8.maddesinde yer almıştır. Buna göre “davet üzerine piyango ve hususi müesseselerin kur’a,seçim ve toplantılarında bulunarak düzenlenecek tutanaklarda” ne kadar maktu harç alınacağı belirtilmiştir. Ancak Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü’nün taraf olduğu işlemlerden Noter harcı alınmaz.(M.P.İ.G.M.Kuruluş ve G.H.K.K. madde 53)
    Ücret konusunda dikkat edilmesi gereken bir husus “hususi müesseselerin” kura seçim ve toplantılarından bu harcın alınacak olmasıdır. Resmi daireler tarafından yaptırılacak ve resmi işlem olması halinde bu işlemlerden harcın alınmaması gerektiği anlaşılmaktadır. Noterlik ücret tarifesinin 11.maddesinin 2.fıkrasına göre,Noterlik dairesi dışında piyango,özel ve resmi kuruluşların kur’a,seçim ve toplantılarında hazır bulunarak tutanak düzenlenmesi halinde yol ödeneceği alınacağı belirtilmiştir. Burada işlemi yaptıranın resmi daire olup olmaması fark etmemektedir.
    Kurası çekilecek tüzel kişinin üyelerinden bazılarının noter çalışanı veya noter olması durumunda o noterlik çekiliş işlemi yapmaya yetkili değildir.(TNB-G.1991/37) Birde bilgisayar programı aracılığı ile yapılan çekilişlerde programın hata yapmaması, hileli sonuç çıkarmaması için gerekli incelemenin noterlerce yapılması ve yaptırılması gerektir.(T.N.B.1984/18 G.)
    Ayrıca yapılacak çekilişlerde genelge ve yönetmelik içeriklerine uygun davranılmasına dikkat edilmelidir. Noter veya görevlileri, her zaman olduğu gibi ilgililere ve kamuoyuna karşı tarafsız, objektif ve iyi niyet kuralları çerçevesinde hizmet üretmeye devam etmeli, aksi yönde kanı oluşmasına izin vermemelidirler. 29.02.2008



    UŞAK İKİNCİ NOTERİ
    ÜNAL TOKCAN